TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ŞAH ARAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/798)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 26/10/2016 - 29869
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet
Şah ARAŞ
|
|
|
2. Serhed ARAŞ
|
|
|
3. Ahmet
ARAŞ
|
|
|
4. Aycan
ARAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ezgi
ÇINAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, polis memurları tarafından darbedilme
ve anılan polis memurları hakkında yürütülen yargılamanın etkili olmaması
nedenleriyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 16/1/2014 ve 16/3/2015 tarihlerinde sırasıyla
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyon tarafından 3/7/2015 ve 22/12/2015 tarihlerinde,
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 22/1/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
29/1/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş; başvurucular, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
7. Aralarındaki kişi ve konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle
2015/5765 numaralı bireysel başvuru dosyasının, 2014/798 numaralı bireysel
başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/798 numaralı bireysel
başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular baba, anne ve çocukları olup 30/10/2008
tarihinde ticari bir taksi ile yolculuk yaptıkları sırada belediyeye ait bir
çöp kamyonunun yolu kapatması nedeniyle orada bulunan polis memurlarından yolu
açmalarını istemeleri üzerine başvurucularla polis memurları arasında birtakım
olaylar yaşanmıştır. Yaşanan olaylar neticesinde polis memurları tarafından
düzenlenen herhangi bir tutanak ya da başlatılan herhangi bir adli süreç
bulunmamaktadır.
10. Başvurucular; polis memurlarından birinin “Görevimizi bana mı öğretiyorsun?” diyerek
baba Mehmet Şah Araş’ın kafasına cop ile vurduğunu ve
darbetmeye başladığını, büyük oğlu Serhed Araş’ın duruma müdahale
etmek istemesi üzerine onu da darbetmeye
başladıklarını, anne Aycan Araş ve küçük oğlu Ahmet Araş’ın da müdahale etmeye çalışması nedeniyle Aycan Araş’a tokat attıklarını ve Ahmet Araş’ın
kafasının arkasına copla vurduklarını, daha sonra Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın ellerini kelepçeleyerek polis aracına
bindirdiklerini, polis aracında darbetmeye devam
ettiklerini, daha sonra olay yerinden uzaklaşarak darbetmeye
devam ettikleri baba ve oğlunu boş bir sokakta bırakarak uzaklaştıklarını beyan
etmişlerdir.
11. Olay yerinde kalan ailenin diğer üyeleri Beyoğlu İlçe
Emniyet Müdürlüğüne giderek yakınlarının yerlerini ve akıbetlerini öğrenmek
istediklerini, burada kendilerine, Mehmet Şah Araş veSerhed Araş’ın polisten özür
dilemeleri üzerine serbest kaldıkları bilgisinin verildiğini ileri
sürmüşlerdir.
12. Anne ve küçük oğlu olayın ardından baba ve diğer oğlu ile
telefonla görüşmüş, eve gitmekte olduklarını öğrenmeleri üzere Polis
Merkezinden ayrılmışlardır. Başvurucular aynı gece darp şikâyeti ile Taksim
Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurmuşlardır.
13. Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş hakkında 31/10/2008 tarihinde saat 00.35’te sağlık
raporları düzenlenmiştir:
i. Mehmet Şah Araş hakkında düzenlenen
raporda her iki diz ve alt bacakta, ayak bileklerinde sol üst bacakta dermabrazyonlar, sol kalça gluteal
bölgede birçok ekimoz, sol dirsek ve el bileğinde,
üst kol arka kısımda, sol omuzda, sırtta ekimozlar,
kafa sol temporal bölgede şişlik, dirsekte dermabrazyon olduğu tespit edilmiştir.
ii. Serhed Araş
hakkında düzenlenen raporda burunda durmuş kanama, sağ yanakta 1 cm’lik sıyrık, sol ve sağ periauricular
bölgede hafif şişlik, sol gluteal bölgede üç adet
lineer 4x15 cm’lik ekimoz,
sol kürek kemiği bölgesinde 4x20 cm’lik ekimoz, sol üst kolda kızarıklık, her iki ön kolda ekimozlar tespit edilmiştir.
14. Başvurucular 31/10/2008 tarihinde Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığına verdikleri dilekçede polis memurları tarafından darbedildiklerini belirterek şikâyetçi olmuşlardır.
15. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan
soruşturma kapsamında başvurucular 1/11/2008 tarihinde Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı Beyoğlu Şube Müdürlüğüne gönderilerek kendilerine sağlık raporu
aldırılmıştır.
i. Mehmet Şah Araş hakkında düzenlenen
raporda burun sağ kanatta kızarıklık, sternum
üzerinde 2,5x1 cm’lik ekimoz,
sol kol üst ve omuz dış yanda 15x7 cm’lik alanda ekimoz, sol dirsek dış yüzeyde 20x5 cm’lik
ekimoz, şiş ve ödemli görünüm, bilek çevresinde sekiz
dokuz adet sıyrık şeklinde yara, sol el bileği ve parmak hareketlerinde ileri
derecede kısıtlılık, sağ el bileği dış yüzeyde yara, kalça ve uyluk bölgesinde
40x15 cm’lik ekimoz, her
iki diz kapağı altında sıyrık şeklinde yaralar, kafada 0,5 cm çapında şişlik
tespit edilmiştir.
ii. Serhed Araş
hakkında düzenlenen raporda saçlı deri içinde kızarıklık, gövdede 5x5 cm, 15x5
cm, 8x4 cm çapında ekimozlar, ensede kızarıklık, sağ
el bileği iç ve dış yüzeyde yara, sol el bileği dış yüzeyde ekimoz
ve bilekte şişlik, sol kol iç yüzeyde ekimoz, sağ kol
iç yüzeyde minimal ekimoz, sol uyluk arka yüzeyde ekimoz, diz kapakları altında yaralar, her iki kulak
arkasında ekimozlar, sağ yanakta yara, sol burun
deliğinde kurumuş kan, boyunda ekimozlar, sol el
bileğinde hareket kısıtlılığı tespit edilmiştir.
iii. Anne Aycan Araş hakkında
düzenlenen raporda sağ el bileği içi ve dış yüzeyde 1x0,2 cm çapında krutlu yara ve başta ağrı şikâyeti olduğu tespit
edilmiştir.
iv. Ahmet Araş hakkında düzenlenen
raporda kafada ağrı şikâyeti olduğu, olayı aklından çıkaramadığını, okula
gitmek istemediğini belirtmesi nedeniyle bir üniversite hastanesine sevk
edilerek psikiyatrik konsültasyon yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu
doğrultuda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığından aldırılan 12/1/2010 tarihli ve
2010/49 sayılı raporda, başvurucu
Ahmet Araş’ın ruhsal muayenesinde mood
anksiyöz hafif depresif afekti
kaygılı, düşünce içeriğinde olaya bağlı korku, kaygı, uykusuzluk, çabuk
sinirlenme, dikkatini toparlayamama, olayın olduğu yerden kaçınma, olayla
ilgili düşünceler belirlendiği belirtilmiştir.
v. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Beyoğlu Şube Müdürlüğünün
15/4/2009 tarihli ve 1297-98 sayılı kesin raporunda, başvurucu Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın 31/10/2008 tarihli raporlarda tespit edilen
yaralanmalarının başvurucuların hayatını tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi
müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu belirtilmiştir.
16. Yürütülen soruşturma kapsamında başvuruculara fotoğraftan
teşhis yaptırılmış, şüpheli ifadelerine tanık ve müşteki beyanlarına
başvurulmuş, polis memurlarına ait görev çizelgeleri toplanmış ve E.U., M.T.,
E.K., M.K., R.A., A.G. adlı altı polis memuru hakkında basit yaralama, işkence
yapma, çocuğa, kendini savunamayacak kişiye işkence yapma, tehdit,
ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle
kamu davası açılmıştır.
17. Haklarında dava açılan E.U., M.T., E.K., A.G. suçlamaları
kabul etmediklerini, başvurucuların kendilerini nasıl teşhis ettiklerini
bilmediklerini, böyle bir olaya karışmadıklarını beyan etmişlerdir.
18. M.K. olay günü saat 23.00 civarında Beyoğlu Emniyet
Müdürlüğünün girişinde resmî kıyafetli olarak bulunduğunu, bir kadının yanında
bir erkek çocuğuyla telaşlı bir şekilde Emniyet Müdürlüğüne gelerek eşini
sorduğunu, başvurucunun eşinin ve oğlunun bir minibüse bindirildiğini söylediği
için bölgede minibüsle görev yaptığını bildiği E.U.ya telefon açarak böyle birini alıp almadıklarını
sorduğunu ancak E.U.nun kendisine böyle birini
almadıklarını söylediğini beyan etmiştir.
19. R.A. olay günü ekip aracının serviste olması nedeniyle
Emniyet Müdürlüğünden ayrılmadığını, olayla ilgisi olmadığını beyan etmiştir.
20. Tanık sıfatıyla dinlenen İ.S.T. olay günü anılan ekip
otosunda şoför olarak görevli olduğunu, o gün böyle bir olaya tanık olmadığını,
ekip arkadaşlarının herhangi bir kişiyi dövmediklerini beyan etmiştir.
21. Tanık sıfatıyla dinlenen olay günü çöp toplama aracında
şoför olarak görev yapan M.P. olay saatinde çöpleri topladıkları sırada bir
şahsın yanına gelerek yolu açmasını istediğini, kendisine beklemesini
söylediğinde şahsın polis otosunu görünce polislerin yanına gittiğini, ne
konuştuklarını duymadığını ancak şahsın polislere vurduğunu, arabadan inen genç
bir erkeğin de yanlarına gittiğini, polislerin iki şahsı polis otosuna
bindirdiklerini, şahsın alkollü olduğunu ve küfürlü konuştuğunu beyan etmiştir.
22. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2013 tarihli ve
E.2010/87, K.2013/239 sayılı kararıyla sanıklar M.K. ve R.A.nın
üzerilerine atılı suçları işlemedikleri sabit olduğundan
beraatlerine; E. U., M. T., E. K. Ve A.G.nin başvuruculardan Aycan Araş
ve Ahmet Araş’a karşı atılı suçları işledikleri
yönünde her türlü şüpheden uzak yeterli kesin ve inandırıcı delil elde
edilememesi nedeniyle beraatlarine; yine E. U., M.
T., E. K. Ve A.G.nin başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’a karşı hürriyeti tahdit ve tehdit suçlarını
işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak yeterli kesin ve inandırıcı delil
elde edilememesi nedeniyle beraatlarine; E.U., M.T.,
E.K. ve A.G.nin başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’a karşı tahrik altında kamu görevlisinin sahip olduğu
nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle silahla yaralama suçunu işlediklerinin sabit
görülmesi nedeniyle dokuz ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar
verilmiş; haksız tahrik ve takdiri indirim uygulanarak sanıkların ayrı ayrı 5
ay 18 gün hapis cezası ve üç ay süreyle kamu görevi hak ve yetkilerinin
kullanımından yasaklanmalarına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir. Anılan karar gerekçesi şöyledir:
“[O]lay günü olan
30.10.2008 günü saat 23.00 civarında karı-koca olan Mehmet Şah Araş ile Aycan Araş ve çocukları
olan 02/03/1994 doğumlu Ahmet Araş ve 13/05/1989
doğumlu olan Serhed Araş’ın
Beyoğlunda bulunan içkili lokantalarını kapatıp
Kurtuluş semtindeki evlerine gitmek için bindikleri ticari taksi ile Tarlabaşından Dolapdere’ye giderken Turan Caddesi üzerindeçöp toplama işinde kullanılan bir kamyonun yoldan
araç ile geçmeyi imkansız hale getirecek şekilde kapatması nedeniyle katılan
Mehmet Şah Araş’ın taksiden inerek, kamyon şoförü
olan M. P. Ye yolu açmasını söylediği, M. P.’nin ise
o sırada diğer temizlik işçilerinin çevredeki çöpleri toplayıp araca koymaları
nedeniyle kısa bir süre istediği, bu aşamada özellikle tarafsız tanık M. P.’nin anlatımına göre, katılan Mehmet Şah Araş’ın
karşı yönden gelen86234 telsiz kod ve araç plakalı araçtan inen polis memuruna
yolun açılması isteğini ilettiği, adı geçen katılanın aşırı alkollü olduğu ve
yer yer dengesiz hareketlerde bulunduğu, polis memurunun katılana aracının
yanına gitmesini söylediği, katılanın araca doğru giderken geri dönüp konuştuğu
polis memuruna vurmaya çalıştığı, bunun üzerine polis aracındaki diğer polis
memurlarının da olaya dahil oldukları, katılana müdahale eden bu polis
memurlarının sanıklar E. U. , M. T. , E. K. Ve A. G. Oldukları, ancak katılan
ile ilk konuşan kişinin hangi sanık olduğununun, adı
geçen sanıkların olaya hiç karışmadıklarını savunmaları ve katılanların da bu
hususta tam bir teşhiste bulunamamaları nedeniyle belirlenemediği, ardından
katılan Serhed Araş’ın da
polis memuru olan sanıklara karşı direnme eylemine katıldığı, sanıklar E. U. ,
M. T. , E. K. Ve A. G.’nın, katılanlar Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ı zor kullanarak polis aracına aldıkları, katılanların
direnmesinin devam ettiği, adı geçenlerin ellerindeki coplarla araç içnde de katılanlara vurdukları, ardından araç ile olay
yerinden ayrıldıkları, olay yerinde kalan katılanlar Aycan ve Ahmet’in hemen,
olay yerine yakın olan Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne gittikleri, Aycan’ın
orada eşi ve oğlunun polisler tarafından araçla götürüldüğünü, yaşamından
endişe ettiklerini belirttiği, bunun üzerine oradaki bir görevlinin, gözaltına
alınan kişilerin karakola götürüldüğünü belirterek, telefonla bir arama
yaptığı, arama sonucunda eşi ve çocuğunun, arkadaşlarından özür dilemeleri
nedeniyle serbest bırakıldıklarını söylediği, gerçekten de katılan Ahmet’in
babası olan Mehmet Şah Araş’ı telefonla araması
sonucunda serbest bırakıldıklarını ve eve gitmek için yolda olduklarını öğrendiği, … [anlaşılmıştır].”
23. Başvurucuların hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına karşı yaptıkları itiraz, İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin
28/11/2013 tarihli ve 2013/1221 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.
24. Anılan ret kararı başvuruculara 17/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş anılan karara karşı
16/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
25. Başvurucuların beraat kararları yönünden temyiz istemleri
sonucunda Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 24/12/2014 tarihli ve E.2014/27839,
K.2014/32331 sayılı kararıylaİstanbul 21. Ağır Ceza
Mahkemesinin hükmü, başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın ellerinin
kelepçelenerek polis minibüsüne bindirilmeleri ve olay yerinden uzaklaştırılıp
yaklaşık 20-25 dakika dolaştırıldıktan sonra yasal işlem yapılmadan serbest
bırakmalarının kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturduğu
gözetilmeden hüküm kurulduğu gerekçesiyle E.U., M.T., E.K. ve A.G.nin başvurucular Mehmet Şah Araş
ve Serhed Araş’a karşı
işledikleri isnat edilen hürriyeti tahdit suçu yönünden bozulmuştur. Karar
diğer yönlerden onanmıştır.
26. Yargıtay kararı başvuruculara 12/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucular onanarak kesinleşen beraat kararları yönünden 16/3/2015
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
27. Bozulan kısım yönünden yapılan yargılamada İstanbul 21. Ağır
Ceza Mahkemesince direnme kararı verilmiş olup yargılama Yargıtay önünde devam
etmektedir.
28. Dosya kapsamından ayrıca, İstanbul Valiliği İl Polis
Disiplin Kurulunun 10/11/2009 tarihli ve 4529 sayılı kararıyla aynı olay
nedeniyle polis memurlarıE.U., M.T., E.K. ve A.G.
hakkında altı ay kademe ilerlemesinin durdurulması disiplin cezası uygulandığı
anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. Maddesi
şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
30. 5237 sayılı Kanun’un 29. Maddesi şöyledir:
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet
veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
“
31. 5237 sayılı Kanun’un 62. Maddesi şöyledir:
“(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri
nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine,
müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş
yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin
geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki
davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar
göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.
32. 5237 sayılı Kanun’un 53. Maddesi şöyledir:”
(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı
hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu
görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi
altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün
memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden (…)
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa
ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif
ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi
sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
…
5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden
birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına
mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan
cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının
yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması
suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet
halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve
yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle
icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından
itibaren işlemeye başlar.
…”
33. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun 231. Maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“…
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan
yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya
daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler
saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm
olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç
işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun
uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle
tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
35. Başvuruculardan;
i. Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş, polis memurları
tarafından ciddi şekilde darbedildiklerini ve bunun
sağlık raporlarıyla sabit olduğunu, ancak yapılan yargılama sonucunda sanıklar
hakkında caydırıcı bir cezaya hükmedilmeyip hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verildiğini,
ii. Aycan Araş, polis memurlarının
kendisine tokat attığını ve sağlık raporuyla tespit edilen şekilde sağ el
bileğinde yaralama meydana gelecek şekilde şiddet gördüğünü, ancak yapılan
yargılama sonucunda anılan fiiller yönünden sanıkların beraatine
hükmedildiğini,
iii. Ahmet Araş, polis memurlarının
kafasına copla vurduklarını, buna karşın yapılan yargılamada kendisine karşı
işlenen fiiller yönünden polis memurları hakkında beraat kararı verildiğini,
annesine, babasına ve abisine gözünün önünde şiddet uygulandığını, olay
nedeniyle yaşadığı ruhsal travmanın sağlık raporuyla sabit olduğunu belirtmiş
ve başvurucular, Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına
alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Aycan Araş ve Ahmet Araş’ın Darbedildiğine İlişkin İddia
36. Anayasa’nın 17. Maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
37. Başvuruculardan Aycan Araş, polis
memurlarının kendisine tokat attığını ve sağlık raporuyla tespit edilen ve sağ
el bileğinde yaralama meydana gelecek şekilde şiddet gördüğünü, Ahmet Araş ise polis memurlarının kafasına copla vurduğunu ileri
sürmüştür.
38. Bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. Maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın
17. Maddesi –“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. Maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili bir
resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
25).
39. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına
soruşturma makamlarının somut olayı aydınlatabilecek, sorumluların tespitine
yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekmektedir. Soruşturmada somut olayı
veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik,
etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 57). Anayasa
Mahkemesinin, Anayasa’nın 17. Maddesi uyarınca yaşam hakkına ilişkin
soruşturmalar açısından kabul ettiği ve anılan maddenin 3. Fıkrası uyarınca
işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin soruşturmalar açısından da benzer
şekilde uygulanabilecek ilkeler çerçevesinde yetkililerce tanıkların
ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve sağlık raporları gibi söz
konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için soruşturma konusu olayın
gerektirdiği mümkün olan tüm tedbirlerin alınması; soruşturma sonucunda alınan
kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız
bir analizine dayalı olmasını gerekmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99; Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No:
2013/9461, 15/12/2015, § 73).
40. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
41. Anayasa’nın 17. Maddesi gereğince yürütülecek
soruşturmalarda, soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde
edilmesine ilişkin her türlü iddiayı ve talebi karşılama zorunluluğu
bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin
belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir
somut olayın koşullarını ayrıca değerlendirerek makul olan bir yöntem
belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B.
No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
42. Somut olayda, başvurucuların polis memurları tarafından darbedildikleri yönündeki iddiası karşısında Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl soruşturma başlatılmış, olayın
üzerinden iki tam gün geçmeden başvurucular hakkında adli muayene raporu
aldırılmıştır. Anılan raporlarda, Aycan Araş’ın sağ
el bileğinde yara tespit edilirken Ahmet Araş’ın
başında ağrı şikâyeti dışında fiziksel bir yaralanma tespit edilmemiştir.
43. Şikâyet hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturma
aşamalarında müşteki ve tanık anlatımları ile şüpheli beyanlarına başvurulmuş;
sağlık raporları da değerlendirilerek bu başvuruculara karşı yaralama suçunun
işlendiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak yeterli, kesin ve inandırıcı delil
elde edilememesi nedeniyle sanıkların bu suç yönünden beraatlarine
karar verilmiştir.
44. Aycan Araş kendisine tokat
atıldığını ve sağ el bileğinin yaralanmasına sebebiyet verecek şekilde şiddet
gördüğünü beyan etmiştir. Başvurucunun sağlık raporunda, tokat atıldığı
iddiasını karşılayacak bir bulgu tespit edilemediği gibi başvurucu sağ el
bileğinin nasıl ve hangi eylem neticesinde yaralandığına ilişkin nedensellik
bağı kurulabilmesini sağlayacak bir açıklamada da bulunmamıştır.
45. Ahmet Araş ise başına copla
vurulduğunu ileri sürmüş, ancak yine olayın üzerinden iki tam gün geçmeden
aldırılmış olan sağlık raporunda bu yönde bir bulguya rastlanmamıştır.
Başvurucunun anılan sağlık raporuna itiraz ettiğine ilişkin bir veri de
bulunmamaktadır.
46. Başvurucuların soruşturma ya da kovuşturma aşamasında,
toplanmasını talep ettikleri bir delilin toplanmadığı, aşamalara etkili
katılımlarının sağlanmadığı, toplanan delillere itiraz etme şansı bulamadıkları
gibi bir iddiaları da bulunmamaktadır.
47. Soruşturma ve kovuşturma aşaması bir bütün olarak
incelendiğinde, başvurucuların anılan iddialarına yönelik olarak Cumhuriyet
Başsavcılığınca özenli bir araştırmanın yürütüldüğü; ancak, her türlü şüpheden
uzak yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşılmaktadır.
48. Somut olayın özellikleri değerlendirildiğinde yürütülen
soruşturmanın etkisiz olduğu ya da soruşturma kapsamında birtakım başka
tedbirlere başvurulması hâlindefarklı bir sonuca
ulaşılabileceği yönünde bir değerlendirme yapmak mümkün görülmemiştir.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucular Aycan Araş
ve Ahmet Araş’ın anılan iddiaları yönünden bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ahmet Araş’ın Ailesinin Darbedilmesi
Nedeniyle Ruhsal Olarak Zarar Gördüğüne İlişkin İddia
50. Başvurucu Ahmet Araş, ailesine gözünün
önünde şiddet uygulandığını, olay nedeniyle yaşadığı ruhsal travmanın sağlık
raporuyla sabit olduğunu belirtmiştir.
51. Başvurucunun bizzat kendisine yönelik olmayan bir eylem
nedeniyle ruhsal olarak zarar gördüğüne yönelik iddiasının incelenmesinde
öncelikle mağdur sıfatının bulunup bulunmadığı yönünde bir değerlendirme
yapılması gerekmektedir.
52. Anayasa’nın 148. Maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir…”
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. Maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
54. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. Maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
55. 6216 sayılı Kanun’un 46. Maddesinde kimlerin bireysel
başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre
bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel
ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar, başvuruya konu
edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu
ihlalden dolayı “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179,
20/3/2014, § 24).
56. Bireysel başvuruda “mağdur” kavramı, davada menfaat veya
dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır. Ayrıca mağdur
kavramının yorumu, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup bu
kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Mahmut Tanal Başvurusu (2), B. No:
2014/11438, 24/7/2014, § 20).
57. Bir kişinin başka bir kişinin haklarının ihlal edilmesinden
dolayı kendisinin doğrudan doğruya etkilendiğini ileri sürmesi mümkündür (Kurt/Türkiye, B. No: 24276/94, 25/5/1998).
Bununla birlikte bu yönde bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun
sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan
etkilendiği yönünde somut birtakım veriler sunması gerekmektedir.
58. Somut olayda başvurucu Ahmet Araş,
ailesine gözünün önünde şiddet uygulandığını ve bu olaydan ruhsal olarak
etkilendiğini belirterek bu yöndeki bir sağlık raporunu dosyaya sunmuştur.
Başvurucunun, şikâyetçi olduğu olay nedeniyle mağdur olduğu iddiasına ilişkin
olarak sunduğu somut veriler değerlendirildiğinde olaydan kişisel olarak ve
doğrudan etkilendiğinin ve mağdur statüsüne sahip olduğunun kabulü gerekir.
59. Açıklanan nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın Darbedildiğine İlişkin
İddia
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
61. Anayasa’nın 17. Maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
62. Başvurucular, polis memurları tarafından gerçekleştirilen
darp eyleminin sabit olduğunu, ancak sanıklar hakkında caydırıcı bir cezaya
hükmedilmeyip haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verildiğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
63. Bakanlık görüşünde, ilk derece mahkemesinin başvurucularda
oluşan yaralanmanın şiddeti, sanıkların kasta dayalı kusurlarının yoğunluğu ve
meydana gelen zararın ağırlığı nedeniyle alt sınırdan uzaklaşarak ceza tayin
ettiği, ayrıca İstanbul Valiliği İl Polis Disiplin Kurulunca aynı polis
memurları hakkında altı ay kısa süreli durdurma cezası verildiği, suç ile ceza
arasında orantısızlık olup olmadığı konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine
ait olduğu ifade edilmiştir.
64. İşkence yasağına ilişkin şikâyetlerin, devletin negatif ve
pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları
bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü
bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi
tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür
muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma
yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü)
içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif
yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün iki
unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.
a. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
65. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. Maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
66. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
67. Anayasa’nın 17. Maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca
devletin, -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi
varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
68. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin
işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye
maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Anılan
yükümlülük, işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu,
devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat
aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma
doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele
tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları
durumunda devletin, Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrası anlamında
sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 82).
69. Tüm adli kovuşturmaların, mahkûmiyet veya belirli bir hüküm
alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte
mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal
bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına; af ya da zamanaşımına
uğramasına izin vermemelidirler. Adli makamların yetki alanları kapsamındaki
kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak üzere
çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta
kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir
orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin, kişilerin fiziksel
ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki
pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
70. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve ardındaki saik de
eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda
meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
71. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş
ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. Maddesinin
üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır
ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma
işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan “işkence”,
“eziyet” ve “hakaret” suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam
taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 84).
72. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence”
olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan,
§ 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık
Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin 1. Maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı
veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek “kasıt”
unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 85).
73. “İşkence” seviyesine varmayan fakat yine de önceden
tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya
veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan
insanlık dışı muameleler “eziyet” olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana
gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan
acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak “eziyet”te,
ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda
yapılması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü
şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade
etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok
edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu
korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa’nın 17. Maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında “eziyet” olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
74. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele,
fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki
oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
89).
75. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu
belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele
hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya
da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her
aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma
koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet
görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin
karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme
içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 90).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
Mehmet Şah Aras ve Serhed
Araş Yönünden
76. Başvuru konusu olay, polis memurları tarafından darbedildiklerini ileri süren başvurucuların işkence ve
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
77. Somut olayda, çöp arabasının trafiği engellemesi nedeniyle
polis memurlarından yolu açmalarını isteyen başvurucular ile anılan polis
memurları arasında birtakım olaylar yaşanmıştır. Başvurucular, polis memurları
tarafından ciddi şekilde darbedildiklerini ileri
sürmektedirler. Polis memurları ise hiçbir aşamada, anılan olaylara
karıştıklarını kabul etmemişlerdir.
78. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında polis memurlarına ait
görev çizelgeleri toplanmış ve başvuruculara fotoğraftan ilgili polis
memurlarının teşhisi yaptırılmış; şüpheli ifadelerine, tanık ve müşteki
beyanlarına başvurulmuş; sağlık raporları temin edilmiştir.
79. Başvurucular ile polis memurları arasında birtakım olayların
yaşanmış olduğu tanık anlatımıyla desteklenmiş (bkz. § 21) ,
olay tarihinde ve olaydan iki gün sonra alınan sağlık raporlarında
başvurucularda ciddi yaralanmalar tespit edilmiştir (bkz. §§ 13,15).
80. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada,
dosya kapsamındaki deliller değerlendirilerek başvurucu Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın polis memurları tarafından darbedildikleri
sabit görülmüştür.
81. Sanık polis memurlarının olay günü ve saatinde
başvurucuların tarif ettiği minibüs tarzı bir ekip arabasıyla bölgede görev
yaptıklarının sabit olduğu, başvurucuların olay günü ve saatinde polis memurları
ile aralarında tartışma yaşandığının tanık anlatımıyla doğrulandığı ve
başvurucuların sağlık raporlarıyla tespit edilen yaralanmaları
değerlendirildiğinde İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan kabulünden
ayrılmayı gerektirir bir durum tespit edilmemektedir.
82. Başvuruya konu olayın meydana geliş şekli
değerlendirildiğinde başvurucular hakkında uygulanan bir adli işlem bulunmaması
ve sanık polis memurlarının başvuruculara karşı kuvvet kullanmalarını
gerektirecek bir durumun olduğu yönünde iddiaları bulunmadığı da
değerlendirildiğinde kuvvet kullanımında sınırın aşılması değerlendirmesi
yapılmaksızın Anayasa’nın 17. Maddesi kapsamında devletin negatif yükümlülüğüne
aykırı davranıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucuların maruz kaldığı eylemin
süresi, amacı, etkisi ve sonuçları birlikte değerlendirildiğinde eylemin eziyet
olarak nitelendirilebileceği tespit edilmektedir.
83. Somut olayda anılan eylem nedeniyle ceza kovuşturması
yürütüldüğü dikkate alındığında bu durumun başvurucular açısından yeterli ve
etkili bir telafi imkânı sunup sunmadığının, diğer bir ifade ile yargılama
sonucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırıp kaldırmadığının incelenmesi
gerekmektedir. Her ne kadar şahsi cezai mesuliyete ilişkin konulara değinmek ya
da kişilerin suçlu olup olmadıklarına yönelik karar vermek Anayasa Mahkemesinin
görevi kapsamında değil ise de kamu görevlilerinin işledikleri kötü muamele
suçları için yapılan uygulamalara ilişkin olarak suçun ağırlık derecesi ile
verilen ceza arasında açık bir orantısızlığın bulunduğu durumlarda Anayasa
Mahkemesinin anayasal denetim yapma görevi bulunmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 76).
84. Usul boyutuna ilişkin olarak yapılacak incelemenin konusu
olmakla birlikte bu aşamada, mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının
tespiti açısından gerekli olduğu kadarıyla başvurucu açısından yeterli ve
etkili bir telafi sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Devletin negatif yükümlülüğüne aykırı eylemlerde bulunduğu tespit edilen dört
sanık hakkında her iki başvurucuya karşı işlenen suçlar için ayrı ayrı olmak
üzere 5 ay 18 gün hapis cezası tayin edilmiş, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmiştir. Ayrıca anılan dört kamu görevlisi hakkında
disiplin soruşturması yürütüldüğü ve kamu görevlilerine altı ay kademe
ilerlemesinin durdurulması disiplin
cezası verildiği anlaşılmaktadır.
85. Başvurucuların sağlık raporlarında tespit edilen
yaralanmaları ve eylemin niteliği dikkate alındığında kurulan hükmün, sanıklar
hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kurumunun uygulanmasının ve altı ay kısa süreli durdurma cezasına
hükmedilmesinin sanıklar açısından caydırıcılık ve başvurucular açısından
etkili giderim sağlayacak yeterlilikte olmadığı ve sonuç olarak başvurucuların
mağdur sıfatının devam ettiği anlaşılmaktadır.
86. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. Maddesinde güvence
altına alınan eziyet yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR farklı gerekçe ile bu görüşe katılmıştır.
Ahmet Araş Yönünden
87. Başvurucu; ailesinin gözünün önünde darbedilmesi
nedeniyle ruhsal travma yaşadığını, yaşadığı travmanın sağlık raporuyla tespit
edildiğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
88. Başvurucu hakkındaİstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
Başkanlığından alınan 12/1/2010 tarihli ve 2010/49 sayılı raporda mood anksiyöz hafif depresif afekti kaygılı, düşünce içeriğinde olaya bağlı korku,
kaygı, uykusuzluk, çabuk sinirlenme, dikkatini toparlayamama, olayın olduğu
yerden kaçınma, olayla ilgili düşünceler tespit edilmiştir.
89. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ciddi insan hakkı
ihlallerinin aile üyeleri üzerindeki psikolojik etkisini kabul etmekle birlikte
kurbanın yakınları için işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında ayrı bir
değerlendirme yapılabilmesi için anılan etkiyi ihlalin kendisinden kaynaklanan
kaçınılmaz duygusal acının ötesine taşıyan birtakım özel faktörlerin söz konusu
olması gerektiğini vurgulamıştır (Salakhov ve Islyamova/Ukrayna, B. No: 28005/08, 14/06/2013,
§ 199).
90. Somut olayda başvurucunun olay tarihinde 14 yaşında olması,
darp eyleminin büyük kısmının başvurucunun önünde olmak üzere önce sokakta daha
sonra ekip arabasının içinde henüz araç hareket etmeden gerçekleştirildiğinin
ileri sürülmesi ve dosya kapsamında bunun aksine bir bulgu yer almaması, baba
ve ağabeyin sağlık raporlarında tespit edilen yaralanmalarının boyutu birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun önünde aile bireylerine karşı
gerçekleştirilen eylemin başvurucu üzerinde yarattığı korku ve elem derecesinin
asgari ağırlık düzeyini aştığı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak
nitelenebileceği sonucuna varılmıştır.
91. Yürütülen ceza soruşturmasının başvurucu açısından yeterli
ve etkili bir telafi imkânı sunup sunmadığına ilişkin olarak yapılacak
değerlendirmede yukarıdaki tespitten (bkz. §§ 82-84) ayrılmayı gerektirir bir
husus tespit edilmemekte, sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kurumunun uygulanmasının ve altı ay kısa süreli durdurma cezasına
hükmedilmesinin etkili giderim sağlayacak yeterlilikte olmadığı, sonuç olarak
başvurucunun mağdur sıfatının devam ettiği anlaşılmaktadır.
92. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. Maddesinde güvence
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR farklı gerekçe ile bu görüşe katılmıştır.
b. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
93. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal
saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
94. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. Maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. Maddesi –“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. Maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili bir
resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün
olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek
ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Tahir Canan, § 25).
95. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. Maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen
idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu
hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli
değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 55).
96. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
97. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalı; bu kapsamda
diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik
bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için
alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
98. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği
bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler
listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir. Bununla
birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm
bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 68,69)
99. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini
sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilave olarak her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
100. Yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete
geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu
gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır.
Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, kamu denetimine tabi olarak özenli,
süratli, bağımsız biçimde yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir
(Tahir Canan, § 25).
101. Kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan
sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız
olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal
bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir
(Cezmi Demir ve diğerleri, §
117).
102. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü
muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri , § 119).
103. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence veya kötü muameleyle
suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları
çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına
uğramamasının ve genel af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem
taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren
görevlinin görevinin askıya alınmasının ve şayet hüküm alırsa meslekten men
edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96,
2/11/2004, § 55).
104. Anayasa’nın 17. Maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle
ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak
usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle
orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015,
§ 105).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
105. Somut olayda başvurucuların şikâyeti üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından derhâl soruşturma başlatılmış, soruşturma kapsamında
başvurucuların sağlık raporları aldırılmış, fotoğraftan teşhis ve görev
çizelgelerinin temini yoluyla şüpheliler tespit edilmiş, müşteki ve tanık
beyanları ile şüpheli ifadeleri alınmış, şüpheliler hakkında kamu davası
açılmıştır.
106. Kovuşturma aşamasında müşteki ve tanık beyanları ile sanık
ifadeleri alınmış, başvurucuların önceki sağlık raporları değerlendirilerek
kesin sağlık raporları aldırılmış ve dört sanık hakkında tahrik altında kamu
görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle silahla yaralama suçunu işledikleri sabit görülerek iki
başvurucuya karşı işlenen eylemler için ayrı ayrı olmak üzere 5 ay 18 gün hapis
cezası ile üç ay süreyle kamu görevi hak ve yetkilerinin kullanımından
yasaklanmalarına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
107. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında, maddi olayın ortaya
çıkarılması ve sorumluların tespiti için özenli bir inceleme yapılmış olduğu
tespit edilmekle birlikte, başvurucuların dört polis memuru tarafından ciddi
şekilde darbedildiğinin sabit görülmesine rağmen
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
108. Soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun
araçların kullanılması yükümlülüğünü oluşturduğundan yargılamanın nihai olarak
mutlaka belli bir ceza türüyle sonuçlanması gerektiği söylenemeyecek olmakla
birlikte mahkemelerin hukuku, sanıkların fiilen cezasız kalmalarını sağlayacak
şekilde uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin
sağlanamadığı sonucuna varılabilecektir.
109. Somut olayda yürütülen yargılamanın sonucunda verilen
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, kamu görevlileri hakkında tespit
edilen eylemin niteliği ve başvurucuların sağlık raporlarıyla tespit edilen
durumları bir bütün olarak değerlendirildiğinde soruşturmanın etkinliğinin
sağlanmasının koşullarından biri olan sorumluların fiilleriyle orantılı ceza
almaları koşulunun yerine getirilmediği ve cezasızlık sonucunun doğduğu
anlaşılmaktadır.
110. Başvuruya konu olaya ilişkin kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma suçu yönünden yargılamanın devam ettiği tespit edilmektedir. Her ne kadar
kötü muamele iddialarına ilişkin yapılan incelemede, suç vasıflandırmalarından
bağımsız olarak olayın bir bütün olarak değerlendirilmesinden hareketle aynı
olaya ilişkin yargılama sonucunun usul yükümlülüğü yönünden dikkate alınması
gerektiği tespit edilmekte ise de 2008 yılında gerçekleşen eylem yönünden devam
etmekte olan yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle yargılamanın etkiligiderimin sağlanması yönünden etkiliolmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
111. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR farklı gerekçe ile bu görüşe katılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
112. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
113. Başvurucular, Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrasında
koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yeniden
yargılama yapılması ve her biri için 200.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi
talebinde bulunmuşlardır.
114. Yapılan inceleme sonucunda başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş yönünden eziyet yasağının, Ahmet Araş
yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi yönden ihlal
edildiği, başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş ve Ahmet Araş yönünden ise Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
115. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
116. Manevi zararları karşısında başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın her biri için net 15.000 TL, başvurucu Ahmet Araş için net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
117. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 433 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.233 TL yargılama giderinin başvurucularMehmet Şah Araş, Serhed Araş ve Ahmet Araş’a müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Aycan Araş ve Ahmet Araş’ın darbedilmeleri nedeniyle
Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Ahmet Araş’ın ailesinin darbedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın darbedilmeleri nedeniyle
Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın Anayasa’nın 17. Maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi yönden İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2. Ahmet Araş’ın Anayasa’nın 17. Maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi
yönden İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Mehmet Şah Araş, Serhed Araş
ve Ahmet Araş yönünden Anayasa’nın 17. Maddesinin
üçüncü fıkrasında öngörülen devletin etkili soruşturma yapma usul
yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 20. Ağır Ceza
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucular Mehmet Şah Araş ve Serhed Araş’ın her birine net
15.000 TL, başvurucu Ahmet Araş’a net 7.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 433 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.233 TL yargılama giderinin başvurucular Mehmet Şah Araş
ve Serhed Araş ve Ahmet Araş’a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
DEĞİŞİK GEREKÇE
Bireysel başvuruya konu somut olayda, geceleyin iş yerini
kapatan ve araçlarıyla eve dönmekte olan ailenin (baba, ana ve iki çocukları),
yolu kapatan çöp kamyonunun yolu boşaltması konusunda çıkan tartışmada, olay
mahallinden geçmekte olan araçlı polis ekibinin müdahalesi sırasında derece
mahkemelerinin kabulüne göre başvurucu babanın polis memurlarına saldırması
üzerine, başvurucuların (baba ve büyük oğlunun) polis aracına alınması ve yolda
copla darp edilmesi, akabinde serbest bırakılması fiillerinin ne şekilde
nitelendirilmesi gerektiği önem taşımaktadır.
İlk derece mahkemesi
olayın işkence suçunu oluşturmadığına ilişkin şu tespitte bulunmuştur:
"... Sanıkların katılanları kendilerine karşı, görevlerini
yaptırmamak için direnmeleri nedeniyle yakaladıkları ve araca aldıkları, belli
bir suça ilişkin ikrar ve sair delil elde etmek amaçlarının bulunmadığı,
katılanların özür dilemeleri üzerine serbest bırakılmalarının bunu gösteren en
önemli olgu olduğu, sanıkların eylemlerinin, katılanların kendilerine
saldırmaları şeklindeki haksız eylemleri sonrasında çok kısa zaman içinde
katılanları copla yaralamaları ve serbest bırakmaları şeklinde gerçekleştiği
dikkate alındığında, süreklilik arz etmediği, ani olarak gelişip sona erdiği
anlaşılmaktadır..."
İlk derece Mahkemesi,
sanık polislerin eylemlerinin, tahrik altında kamu görevlisinin sahip olduğu
nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle silahla yaralama suçunu oluşturduğu
kanaatiyle, neticeten sanık polis memurlarına 5'er ay 18'er gün hapis cezası
tayin etmiş ve bu sonuç ceza hakkında CMK'nun 231.
maddesi uyarınca "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması" (HAGB)
kararı tesis edilmiş ve bu hüküm beraat kararı yönünden Yargıtayca
onanmak suretiyle, HAGB bakımından da itirazın reddi suretiyle kesinleşmiştir.
Sanık polislerin bu darp
fiilleri nedeniyle haklarında idarece yürütülen disiplin soruşturması sonunda,
dört polis memuru hakkında 6 ay süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması
disiplin cezası ile tecziyeleri yoluna gidilmiştir.
AİHM'nin 3 Temmuz 2012
tarih ve 32051/09 sayılı "Taylan - Türkiye" kararında, işkence
failleri hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün, HAGB suretiyle ferdileştirilmesi halinde, failleri cezasız kalmış olmaları
nedeniyle yaptırımın etkisiz kaldığı sonucuna vararak AİHS'nin 3. maddesinin
usul bakımından ihlâl edildiğine hükmetmişse de; bireysel başvuruya konu somut
olayda sanık polis memurları işkence suçundan hüküm giymedikleri gibi, ilk
derece mahkemesinin cezanın ferdileştirilmesinde
sahip olduğu takdir yetkisini kullanarak, bir başka suçtan tesis ettiği ceza
hakkında HAGB kararı vermesinde de yasalara ve Anayasa'ya aykırı bir husus
bulunmamaktadır. Kaldı ki sanıklar hakkında ayrıca etkili bir disiplin cezası
da tayin edilmiştir. HAGB kararı bakımından da 5 yıl içinde bir başka suç
işlenmesi halinde cezanın infazı yoluna gidileceği tabiidir. Bu mahiyeti
itibariyle de bu ferdileştirmenin etkisiz olduğu
söylenemez. Dolayısıyla, anılan AİHM kararının somut başvuruya emsal teşkil
etmesi düşünülemez.
Ne var ki her halükârda
ortada polis memurlarının başvuruculara karşı işledikleri ve asla hoş
görülmeyecek darp fiillerinin mevcudiyeti karşısında, Anayasa'nın 17.
maddesinin ihlâlinin sözkonusu olduğu
anlaşılmaktadır.
Varılan sonuca bu değişik
gerekçeyle katılıyorum.