TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OKAY SERÇİNOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8090)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Okay
SERÇİNOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçilik alacağından kaynaklanan tazminat davasında
usul ve kanuna aykırı karar verilmesi, aleyhe nispi vekâlet ücretine
hükmedilmesi, esaslı iddiaların mahkeme ve Yargıtay kararlarında karşılanmaması
ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atıfta bulunarak başvuru hakkında görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İzmir Karşıyaka Belediyesine bağlı K. Karşıyaka
Özel Eğitim Kültür Sanat Etkinlikleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. (işveren) yönetim
kurulunun 11/1/2002 tarihli kararı ile katlı pazar yerinde satın alma sorumlusu
olarak işe alınmış, 16/1/2002 tarihinde anılan işyerinde çalışmaya başlamıştır.
9. Başvurucu 24/10/2003 tarihinde G. İş Sendikasına üye olmuş,
29/8/2007 tarihinde emekli olmuştur.
10. Başvurucu 18/12/2007 tarihinde Karşıyaka 3. İş Mahkemesinde
(Mahkeme) açtığı davada, üyesi olduğu sendika ile davalı arasında 3 dönem Toplu
İş Sözleşmesi (TİS) imzalandığını, ulusal bayram, hafta tatili ve dini bayram
mesai ücretlerinin bordrolarında gösterilmediğini,2004 yılı için ücretinde
artış yapılmadığını, Nisan 2005’ten geçerli olmak üzere ücretinin 750 TL’ye
yükseltildiğini, bu artışın 2005 yılına dönük olduğunu, 2004 yılını da kapsayan
14 aylık dönem için geriye dönük 1.400 TL maaş farkı alacağının ortaya
çıktığını belirterek ulusal bayram genel tatil, fazla mesai ücreti ve maaş
farkı alacaklarının işverenden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
11. Mahkemenin 17/5/2010 tarihli kararında davalı işverenle G.
İş Sendikası arasında imzalanan TİS'nin 7. maddesinde
mühendis, mimar, müdür, şef, doktor, avukat veya şirket yönetiminde görev
alanlar gibi nitelikli işlerde çalışanlar ile teknik elemanlarınücretlerinin
işverence belirleneceği ve bu ücretlerin sözleşme kapsamında olan sendika üyesi
işçilere emsal teşkil etmeyeceğinin düzenlendiği, sendika üyesi olmasına rağmen
kapsam dışında bırakılan işçilerin TİS'ten
faydalanamayacağı, kapsam dışı olanların iş ilişkisinin iş sözleşmesi ve Kanun
hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, TİS kapsamına kimlerin
gireceği hususunun TİS'e taraf olanların takdir ve
yetkisinde olduğu, kapsam dışı olan personele TİS'teki
bazı haklar tanınmış olsa da bunun ücret zammı ve diğer tüm hakların verilmesi
sonucunu doğurmayacağı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 20/5/1985 ve 25/11/1997
tarihli kararlarında bu hususlara işaret edildiği, başvurucunun işyerinde
ziraat mühendisi ve idari personel olarak çalıştırıldığı, TİS hükümlerinden
yararlanamayacağı, bu açıdan ücret alacağı farkı talebinin yerinde olmadığı
belirtilmiştir. Yine kararda başvurucu TİS'ten
faydalanamasa dahi hizmet sözleşmesi ve Kanun'a göre fazla mesai ve tatil
ücretlerini talep edebileceği, ancak davacının hafta sonunda çalışıp hafta
içinde bir gün tatil yaptığı ve ücret bordrolarının başvurucu tarafından
imzalandığı, aynı şekilde genel tatillerde ve bayram günlerindeki
çalışmalarının da bordroya yansıtılarak ödemelerin yapıldığı ve bordroların
davacı tarafından imzalandığı dikkate alındığında bu taleplerin de yerinde
olmadığı, fazla mesai ücreti talebi açısından tanık beyanlarına göre
başvurucunun haftada toplam 12 saat fazla mesai yaptığı, karşılığının ödendiğine
dair delil sunulmadığı belirtilerek fazla çalışma ücretine yönelik talebin
kısmen kabulüne, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 19/12/2012 tarihli
kararında davalı vekilinin 10/2/2010 tarihli oturumda ıslah dilekçesinin
tebliği üzerine açıkça ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunduğunu,
Mahkemece zamanaşımı itirazı değerlendirilmeden hüküm kurulmasının hatalı
olduğunu belirterek hükmü bozmuştur.
13. Bozma kararına uyan Mahkeme ıslah edilen miktara yönelik
olarak zamanaşımı yönünden bilirkişiden ek rapor talep etmiş, 25/9/2013 tarihli
kararında davacının 18/1/2002-31/12/2003 tarihleri arasındaki dönem bakımından
fazla çalışma ücreti talebinde bulunduğunu, davanın 18/12/2007 tarihinde
açıldığını, ıslahın 28/12/2009 tarihinde yapıldığını, dolayısıyla 5 yıllık
zamanaşımı süresi dikkate alındığında ıslah edilen miktarın zamanaşımına
uğradığını ve başvurucunun talep edebileceği fazla çalışma ücreti alacağının
net 500 TL olduğunu belirterek bu miktar üzerinden davayı kabul etmiştir.
14. Temyiz üzerine karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12/3/2014
tarihli kararıyla onanmıştır.
15. Onama kararı 7/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş
ve 2/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16.Mahkemenin 13/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
17. Başvurucu yargılama sırasında 2/11/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
idarenin taraf olduğu davalarda idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin
düzenleme altına alındığını, dava tarihinde reddedilen kısım için nispi vekâlet
ücreti ödenmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı hâlde karara bağlanan
vekâlet ücretinin yüksek olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
18. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın
etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren,
bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
19. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak sınırlandırılabilen bir
haktır. Bununla birlikte sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek nitelikte
olmaması, meşru bir amaç izlemesi, ölçülü olması ve başvurucuya ağır bir yük
getirmemesi gerekir (Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
20. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür
giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
21. Somut davada başvurucu 18/12/2007 tarihli dava dilekçesinde
ulusal bayram ve tatil günlerinde çalışma karşılığı 8.000 TL, ücret fark
alacağı talebi 1.500 TL ve fazla mesai ücreti alacağı 500 TL olmak üzere toplam
10.000 TL tazminat talep etmiş; 28/12/2009 tarihli dilekçesinde ise dava
değerini ıslah yoluyla 31.370 TL'ye yükselterek 3.372,94 TL fazla mesai ücreti,
16.490,47 TL fark ücreti,11.886 TLulusal bayram ve
tatil günlerinde çalışma ücreti talebinde bulunmuştur.
22. Mahkeme, başvurucunun fazla mesai ücreti talebi açısından,
dava dilekçesinde talep ettiği 500 TL'yi kabul etmiş ancak bu alacak kalemine
yönelik olarak ıslah yoluyla talep edilen alacağın zamanaşımına uğradığını,
diğer taleplerin ise sübuta ermediğini belirterek davacının diğer taleplerini
reddetmiştir. Kararda kabul edilen kısım için başvurucu lehine 440 TL,
reddedilen kısım için davalı yararına 3.740,30 TL nispi vekâlet ücretine
hükmedilmiştir.
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 323. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendinde vekille takip
edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama
giderlerinden olduğu, Kanun'un 326. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkralarında, Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine
hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,davada
iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkemenin yargılama giderlerini
tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı belirtilmiştir. Davanın
açıldığı tarihte yürürlükte olan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 416., 417. ve 423. maddelerinde de benzer
düzenlemelere yer verilmiştir.
24. Bunun yanında dava tarihinde yürürlükte olan ve 13/12/2006
tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesi'nin (Tarife) 20. maddesinde avukatlık
ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm
verildiği tarihte yürürlükte olan Tarife'nin esas alınacağının belirtildiği,
karar tarihinde yürürlükte olan 29/12/2012 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanan Tarife'nin 12. maddesinde, başvuru konusu davada vekâlet ücretinin
nispi orana göre belirleneceği düzenlenmiştir.
25. Yargısal uygulamalarda da işçilik alacağından kaynaklanan
tazminat davalarında vekâlet ücretinin nispi oran üzerinden tespit edileceği
karara bağlanmıştır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28/5/2009 tarihli ve
E.2009/8194, K.2009/14847 sayılı; 3/7/2009 tarihli ve E.2008/5748, K.2009/19759
sayılı kararları).
26. Yukarıdaki açıklamalara göre davanın açıldığı tarihte bu
nitelikteki davalarda dava sonucu reddedilen miktar üzerinden karşı taraf
lehine nispi vekâlet ücretine hükmedileceğine ilişkin düzenleme ve yargısal
uygulamaların mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
27. Somut olayda kısmen kabul, kısmen ret kararı ile sonuçlanan
davada Mahkemece her iki tarafın leh ve aleyhine vekâlet ücretine hükmedildiği,
öngörülebilir nitelikteki bu değerlendirme ve ulaşılan sonucun açık keyfîlik içermediği, başvurucu aleyhine hükmedilen nispi
vekâlet ücretinin gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından
orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, başvurucunun
bu kapsamda ileri sürdüğü ihlal iddiasının yerinde olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
29.Başvurucu, Mahkeme kararının dosyada ileri sürülen iddiaları
ve maddi olguları açıklamadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
31. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
32. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
33. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
34. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt
verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 35).
35. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt”
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların
cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
36. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
37. Somut olayda başvurucunun işçilik alacağından kaynaklanan
tazminat davasında Mahkemece davanın kısmen kabulü yönünde verilen kararın,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ıslah edilen alacakla ilgili zamanaşımı iddiaları
yönünden değerlendirme (bkz. § 12) yapılmak suretiyle bozulduğu, Mahkemece
bozma kararına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Buna göre taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek
suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia ve savunmaların Mahkemenin
gerekçeli kararında tartışılarak davanın kısmen kabulüne karar verildiği, Yargıtayca Mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak hükmün
onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin
İddia
39. Başvurucu, bilirkişinin hâkimin hukuk bilgisiyle çözümü
gerekli olanhususlarda değerlendinme
yapma yetkisinin olmadığını ancak davada bilirkişi görüşü benimsenerek karar
verildiğini, bu açıdan yargı yetkisinin bilirkişiye devredildiğini, işverenin
emrinde sorumlu işçi statüsüyle işe başladığını ancak işverenin kişisel
verilerini rızası olmadan kullanarak kendisini TİS dışına atacak şekilde
statüsünü ziraat mühendisi olarak değiştirdiğini, yargılamada da buna göre
değerlendirme yapıldığını, sendika üyesi olduğuhâlde
sendikal hakların kendisine tanınmadığını, dava süresince bedensel ve ruhsal
yönden yıprandığını belirterek Anayasa'nın 9., 12., 13., 17., 20., 36., 49. ve
51. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden
yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 9., 12., 13., 17.,
20., 49. ve 51. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddialarının
adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
42. Başvurucunun ihlal iddiaları yukarıda belirtilen içtihat
kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu
ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini
somut olay çerçevesinde değerlendirmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar
vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde,
iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve
delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının da,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekmektedir.
D. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
46. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri
nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin
sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69), yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B.
No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).
47. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama
süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin
Kılıç, § 58).
48. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 6 yıl 2 aylık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
51. Başvurucu yeniden yargılama, 4.732,25 TL maddi ve 44.500 TL
manevi tazminat kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
53. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuyanet 7.800 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucunun
adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Karşıyaka 3. İş Mahkemesine (E.2013/66,
K.2013/468) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/9/2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.