TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURETTİN GÜNAYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/822)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Nurettin GÜNAYDIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynel GÜVENÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 2007 yılı Ağustos
ayından itibaren geriye doğru beş yıl süreyle eksik yararlandırıldığı ve
yararlandırılmadığı döner sermaye alacağının emsalleri baz alınarak yasal
faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine
ilişkin kararın iptali ve 10.184,92 TL döner sermaye alacağının yasal faiziyle
birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın reddedilmesi ve yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa'nın 10., 35., 36. ve 40.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/1/2014 tarihinde
Eskişehir 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Başkanı
8/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş,
Adalet Bakanlığınca 2/7/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Anadolu
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde memur statüsünde çalışmaktadır.
8. Başvurucunun, 2007 yılı Ağustos ayından itibaren geriye doğru beş yıl süreyle eksik
yararlandırıldığı ve yararlandırılmadığı döner sermaye alacağının emsalleri baz
alınarak yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle yapmış olduğu
6/8/2007 tarihli başvuru, Anadolu Üniversitesi Yönetim Kurulunun 14/8/2007
tarih ve 32 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
9. Başvurucu tarafından anılan
kararın iptali ve 10.184,92 TL döner sermaye alacağının muaccel hale geldiği
tarihlerden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi
talebiyle 10/10/2007 tarihinde Eskişehir 2. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
10. Mahkeme 25/4/2008 tarih ve
E.2007/464, K.2008/552 sayılı kararı ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine
karar vermiştir.
11. Başvurucu bu kararı temyiz
etmiş ve Danıştay Sekizinci Dairesi 16/12/2008 tarih ve E.2008/9187,
K.2008/8269 sayılı kararıyla davanın tümüyle süre aşımı nedeniyle reddine
ilişkin kararın bozulmasına karar vermiş, bu karara karşı yapılan karar
düzeltme başvurusunu ise 28/9/2009 tarih ve E.2009/4219, K.2009/5135 sayılı
kararı ile reddetmiştir.
12. Bozma kararı üzerine yapılan
yargılama sonucunda Eskişehir İdare Mahkemesi 29/3/2010 tarih ve E.2009/677,
K.2010/176 sayılı kararı ile davayı kısmen süre aşımından, kısmen de esastan
reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Dosyadan her ne kadar davacı tarafından, emsallerine
kendisinden fazla döner sermaye katkı payı ödendiği iddia edilmekte ise de,
Mahkememizin ara kararları sonucu davalı idarece gönderilen bilgi ve belgelerin
2007 yılına ilişkin yönetim kurulu kararı çerçevesinde değerlendirilmesinden, Üniversite
Yönetim Kurulu kararıyla; davacının görev yaptığı Anadolu Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesinde çalışan tüm memurlara davacıyla aynı oranda (% 50 oranında)
döner sermaye katkı payı ödenmesine karar verildiği, diğer bir ifadeyle davacı
açısından emsal teşkil eden personele de eşit oranda ödeme yapıldığı
görülmektedir.
Bu durumda, 2547 sayılı Yasanın 58. maddesinde, Kanunda
öngörülen sınırlar içinde döner sermaye Katkı payının, kimlere hangi oranda
ödeneceği konusunda Üniversite Yönetim Kuruluna tanınan takdir yetkisinin kamu
yararı ve hizmetin gereğine uygun olarak kullanıldığı sonucuna varıldığından
dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Öte yandan, davacının süre gelen döner sermayeden eksik
yararlandırılmasından kaynaklanan alacağı nedeniyle uygulama tarihinden
itibaren 2577 sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca idari dava açılabileceği veya
aynı Kanunun 11. maddesi uyarınca idareye başvurabileceği açık olduğundan,
davacının eksik yararlandırılmasından kaynaklanan döner sermaye alacağının
ödenmesi yolunda 06.08.2007 tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış
günlük dava açma süresi içinde kalan döner sermayenin eksik ödenmesine ilişkin
uygulama işlemleri nedeniyle uğradığı zararların tazminini isteyebileceğinden
bu tarihten önce döner sermayenin eksik ödenmesi nedeniyle uğradığı zararların
tazmini isteminde süre aşımı bulunduğu da açıktır.
Hüküm :
1- Davacının döner sermaye alacağının ödenmesi yolunda
06.08.2007 tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış günlük süreden
önceki kısma ilişkin olarak süre aşımı nedeniyle reddine,
2- Döner sermaye alacağının ödenmesi yolunda 06.08.2007
tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış günlük dava açma süresi içinde
kalan kısım yönünden davanın reddine"
13. Danıştay Sekizinci Dairesi
16/11/2012 tarih ve E.2010/6372, K.2012/9469 sayılı kararı ile temyiz istemini,
18/9/2013 tarih ve E.2013/3342, K.2013/6264 sayılı kararı ile de karar düzeltme
istemini reddetmiştir.
14. Bu karar başvurucuya
23/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 20/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar. “
16. 2577 sayılı Kanun’un 11.
maddesi şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari
işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem
yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava
açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava
açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş
sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde
dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre
de hesaba katılır.”
17. 2577 sayılı Kanun’un 12.
maddesi şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya
tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri
gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu
husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın
tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra
tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde
de ilgililerin 11 nci madde
uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
18. 4/11/1981 tarih ve 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 58. maddesinin dava tarihi itibarıyla (a)
bendinin 4. fıkrası şöyledir:
" Her eğitim-öğretim,araştırma veya uygulama
birimi veya bölümü ile ilgili öğretim elemanlarının katkısıyla toplanan döner
sermaye gayrisafi hasılatının en az %35'i o kuruluş veya birimin araç, gereç,
araştırma ve diğer ihtiyaçlarına ayrılır. Kalan kısmı ise üniversite yönetim
kurulunun belirleyeceği oranlar çerçevesinde bağlı bulunduğu üniversitenin
bilimsel araştırma projeleri ile döner sermaye gelirinin elde edildiği fakülte,
enstitü, yüksek okul, konservatuvar ile uygulama ve araştırma merkezlerinde
görevli öğretim elemanları ve aynı birimlerde görevli 14.07.1965 tarihli ve 657
sayılı D. Memurları Kanununa tabi personel ( döner sermaye işletme müdürlüğü ve
döner sermaye saymanlık personeli dahil ) arasında katkıları da dikkate alınmak
suretiyle paylaştırılır. Öğretim üyeleri ile Üniversitelerarası Kurulun önerisi
üzerine Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen sağlık, teknik ve sanatla ilgili
birimlerde görevli öğretim elemanlarına döner sermayeden bir ayda ayrılacak
payın tutarı, bunların bir ayda alacakları aylık ( ek gösterge dahil, yan
ödeme, ödenek ( geliştirme ödeneği hariç ) ve her türlü tazminat ( makam,
temsil ve görev tazminatı hariç ) toplamının iki katını, diğer öğretim
elemanları için bir katını, 657 sayılı Kanuna tabi personel için ise %100'ünü
geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane,
yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi
ve acil serviste çalışan sağlık personeli için % 100
oranı, ayrıca % 50 sine kadar artırabilir. ( Değişik
cümle: 17.09.2004-5234 S.K./2.mad. ) Rektörler ve rektör yardımcıları,
üniversite veya ileri teknoloji enstitülerindeki döner sermaye gelirinin elde
edildiği birimlerin birinden katkılarına bakılmaksızın bu maddedeki esaslara
göre her ay pay alabilirler ve bunlara bir ayda ödenebilecek pay,bir ayda alacakları aylık ( ek
gösterge dahil ) ödenek ( geliştirme ödeneği hariç ) ve her türlü tazminat ( makam,temsil ve görev tazminatları hariç ) toplamının iki katını
geçemez. Öğretim üyelerine saat 14.00'den sonra döner sermayeye yaptıkları
doğrudan gelir getirici katkılarından dolayı ilave olarak, almakta oldukları
aylık ( ek gösterge dahil ), ödenek ( geliştirme
ödeneği hariç ) ve her türlü tazminat ( makam,temsi
ve görev tazminatları hariç ) toplamının on katına kadar pay verilebilir.
Rektör ve rektör yardımcıları ile bu kapsamdaki gelirin elde edildiği
fakültelerin dekan ve dekan yardımcıları ile başhekim ve başhekim
yardımcılarına doğrudan gelir getirici katkılarına bakılmaksızın bu kapsamda
elde edilen gelirlerden karşılanmak üzere ,bir ayda
alacakları aylık ( ek gösterge dahil ) ödenek ( geliştirme ödeneği hariç ) ve
her türlü tazminat ( makam,temsil ve görev
tazminatları hariç ) toplamının dört katına kadar ayrıca pay verilebilir.”
19. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/1/2014 tarih ve 2014/822
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, döner sermaye ile
ilgili alacakların idareye başvuru tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre ile
sınırlı olmak üzere talep edilebileceğine ilişkin iddiasının dava ve temyiz
dilekçelerinde ileri sürülmesine rağmen karşılanmadığını, davanın reddedilmesi
nedeniyle döner sermaye katkı payı ödemelerinin tam yapılmadığını ve
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa'nın 10.,
35., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu kapsamda başvurucunun
iddialarının, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, kararların
gerekçesiz olduğu ve yargılama süresinin makul olmadığı iddiaları çerçevesinde
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, davanın reddedilmesinin adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
26. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
27. Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak,
bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması,
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe
derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri
değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin
bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
28. 2577 sayılı Kanun’un 7.
maddesi ile idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin yazılı bildirimin
yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır.
29. Aynı Kanun’un 11. maddesinde
ise ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması,
geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan,
üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde
istenebileceği, bu başvurunun idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün
içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin
reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden
işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba
katılacağı hükme bağlandıktan sonra 12. maddesinde de, ilgililerin haklarını
ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya,
idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve
tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak
bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca
idareye başvurma haklarının saklı olduğu kuralına yer verilmiştir (B. No:
2013/6833, 3/4/2014, § 48).
30. Başvuru konusu olayda, başvurucu
2007 yılı Ağustos ayından itibaren geriye doğru beş yıl süreyle eksik
yararlandırıldığı ve yararlandırılmadığı döner sermaye alacağının emsalleri baz
alınarak yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle 6/8/2007 tarihinde
başvuru yapmış, Anadolu Üniversitesi Yönetim Kurulunun 14/8/2007 tarihli kararı
ile talebi reddedilmiş, bunun üzerine başvurucu 10/10/2007 tarihinde anılan
kararın iptali ile 10.184,92 TL döner sermaye alacağının muaccel hale geldiği
tarihlerden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi
talebiyle dava açmıştır. İlk Derece Mahkemesi ise 2577 sayılı Kanun’un dava
açma süresi ve idari başvurulara ilişkin maddelerinden hareketle başvurucunun
eksik yararlandırılmadan kaynaklanan döner sermaye alacağının ödenmesi yolunda
6/8/2007 tarihinde yaptığı başvurudan geriye doğru altmış günlük dava açma
süresi içinde eksik ödenmeye ilişkin uygulama işlemleri nedeniyle uğradığı
zararlarının tazminini isteyebileceğinden, bu tarihten öncesine ilişkin
talebinin süre aşımı nedeniyle
reddine karar vermiş, bu tarihten sonraki eksik ödeme iddiaları hakkında ise
davanın esası hakkında inceleme ve değerlendirme yapmıştır.
31. İlk Derece Mahkemesi 2577 sayılı
Kanun’un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca 6/8/2007 tarihinden geriye doğru
altmış gün öncesine ilişkin talep edilen döner sermaye ödemeleri ile ilgili
olarak dava açma süresinin geçtiğine karar vermiştir.
32. İlk Derece Mahkemesi esas
hakkında ise Üniversite Yönetim Kurulu kararıyla başvurucunun görev yaptığı
Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde çalışan tüm memurlara aynı
oranda (% 50 oranında) döner sermaye katkı payı ödenmesine karar verildiği ve
başvurucuya emsal teşkil eden personele eşit oranda ödeme yapıldığı, 2547
sayılı Kanun’un 58. maddesinde Üniversite Yönetim Kuruluna tanınan takdir
yetkisinin de kamu yararı ve hizmetin gereğine uygun olarak kullanıldığı
gerekçeleriyle davayı reddetmiştir.
33. Adil yargılanma hakkı bireylere dava
sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup
olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil
yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama
sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya
bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve
iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz
olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye
alınmamış eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası veya açık keyfiliğe ilişkin
bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucu, yargılama
sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup,
başvurucunun mahkemece delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın
içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu,
derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de
içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir
b. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlali İddiası
35. Başvurucu, İlk Derece
Mahkemesi ve Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
36. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
37. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B.
No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
38. Kanun yolu mahkemelerince
verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanmakla beraber (bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96,
21/1/1999, § 26) başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin
de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvuruları ile başvurucuların usuli haklarının ihlal edildiğine yönelik somut
şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkının
ihlali olarak görülebilir (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
39. Başvurucu, döner sermaye ile ilgili
alacakların idareye başvuru tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre ile sınırlı
olmak üzere talep edilebileceğine yönelik iddiasının karşılanmadığını da ileri
sürmüş ise de İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun talepte bulunduğu tarihten
geriye doğru altmış günlük süreden önceki kısım için dava açma süresinin
geçtiği, bu tarihten sonraki kısım için de döner sermaye ödemelerinden başvurucuya
eksik ödeme yapılmadığı sonucuna ulaşarak davayı reddetmiş, Danıştay Sekizinci
Dairesi de bu kararı onamıştır.
40. Görüldüğü üzere başvurucunun iddiası
davanın sonucuna etkili olmayıp, İlk Derece Mahkemesi ve Danıştay tarafından bu
iddiaya yönelik açık bir yanıt verilmemiş olması gerekçeli karar hakkına
müdahale olarak değerlendirilemez.
41. Açıklanan nedenlerle,
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
42. Başvuru formu ve ekleri
kapsamında, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
44. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
45. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
46. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
47. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
48. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde
göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
49. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
50. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının
tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 41–45).
51. Ancak belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
52. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
53. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde
tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi
olarak kabul edilebilmektedir. Somut başvuru açısından benzer bir durum söz
konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin
başlangıç tarihi, başvurucu tarafından davaya temel alınan talebin ilgili idareye
iletildiği 6/8/2007 tarihidir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 45).
54. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
55. Yargılama sürecinin
uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle
sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden
kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de
ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 44).
56. Bu kapsamda, yargı
sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar,
hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine
gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel
sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin
aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B.
No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55).
57. Başvuru konusu yargılama
süreci değerlendirildiğinde, 6/8/2007 tarihinde davalı idareden döner sermaye
alacağının ödenmesi için talepte bulunulduğu, idarenin 14/8/2007 tarihinde bu
talebi reddettiği, İlk Derece Mahkemesinde 10/10/2007 tarihinde dava açıldığı,
açılan bu dava hakkında 25/4/2008 tarihinde karar verildiği ve yargılama
süresinin 6 ay 15 gün olduğu, bu karara karşı yapılan kanun yolu incelemesini
Danıştay Sekizinci Dairesinin 1 yıl 5 ay 3 günde tamamladığı ve İlk Derece
Mahkemesi kararını bozduğu, karar düzeltme talebinin reddi kararından itibaren
6 ay 1 gün sonra İlk Derece Mahkemesinin yeniden karar verdiği, bu karara karşı
yapılan kanun yolu incelemesini Danıştay Sekizinci Dairesinin 3 yıl 5 ay 19
günde tamamladığı ve toplam yargılama süresinin ise idareye yapılan başvuru
tarihinden itibaren toplam 6 yıl 1 ay 12 gün olduğu, İlk Derece Mahkemesince
makul sürede dava hakkında karar verilmiş ise de Danıştay Sekizinci Dairesinde
geçen kanun yolu incelemelerinde gecikmelerin yaşandığı tespit edilmekle
beraber, yukarıda yer verilen tespitler ışığında, özellikle yargı sisteminin
yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya
ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince,
yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara
bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılanma koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu kıldığından, hukuk sisteminde var
olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin yargılama faaliyetinin
makul sürede gerçekleştirilmemesine mazeret sayılamaz.
58. Başvurucunun tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.
59. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 19).
60. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal
kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar
ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun
yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiş (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60) olup,
davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı
bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu 6 yılı
aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
61. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
62. Başvurucu, 10.184,92 TL
maddi ve 5.000,00 TL manevi zararının tazminine hükmedilmesini talep etmiştir.
63. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
64. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yargılamanın 6 yılı aştığı nazara alındığında, yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren
net 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.150,00 TL MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
12/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.