logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Erkam Abdurrahman Ak [2.B.], B. No: 2014/8515, 28/9/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERKAM ABDURRAHMAN AK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/8515)

 

Karar Tarihi: 28/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Aydın ŞİMŞEK

Başvurucu

:

Erkam Abdurrahman AK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itirazın etkin olarak kullanılamaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/5/2014 tarihinde Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 18/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 25/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Sincan Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/2120 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında Sincan 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/5/2012 tarihli ve 2012/59 Sorgu sayılı kararı ile hırsızlık, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından tutuklanmıştır.

9. Sincan Cumhuriyet Başsavcılığının 24/4/2013 tarihli ve E.2013/3438 sayılı iddianamesiyle başvurucunun hırsızlık, dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesine kamu davası açılmıştır.

10. Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/5/2013 tarihli ve E.2013/171, K.2013/103 sayılı kararı ile davaya bakma hususunda Ankara Ağır Ceza Mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetkisizlik kararı verilmiştir. Mahkeme aynı kararda başvurucunun tutukluluğunun devamına da karar vermiştir.

11. Dava dosyasının gönderildiği Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi 2/8/2013 tarihli ve E.2013/297, K.2013/267 sayılı kararı ile davaya bakma hususunda Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkili oluğundan bahisle (karşı) yetkisizlik kararı vermiştir. Mahkeme aynı kararda tutukluluğun devamına da karar vermiştir.

12. Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi ile Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi arasındaki yetki uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin olarak Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 2/10/2013 tarihli ve E.2013/12967, K.2013/9615 sayılı ilamı ile Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

13. Yargıtay 5. Ceza Dairesi ilamı sonrasında dava, Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/279 sayısını almış olup Mahkemece 6/5/2014 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.

14. Başvurucu 8/5/2014 tarihinde karara itiraz etmiş ancak Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/5/2014 tarihli ve 2014/1594 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

15. Anılan ret kararı 22/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 28/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Başvurucunun yargılandığı davada Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesince 21/8/2014 tarihli celsede tutukluluğun devamına karar verilmiş, başvurucunun anılan karara yönelik itirazı Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/9/2014 tarihli ve 2014/2320 Değişik İş sayılı kararı ile kabul edilerek başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Başvurucu aynı tarihte (10/9/2014) tahliye edilmiştir.

18. Başvurucu hakkındaki dava, hâlen İlk Derece Mahkemesinde derdesttir.

B. İlgili Hukuk

a. Kanun Metinleri

19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.

...

(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."

20. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.

(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."

21. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:

"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."

22. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.

(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir."

23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

...

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.

(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."

b. Yargıtay Kararları

25. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29/2/2016 tarihli ve E.2015/2851, K.2016/3143 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"Davacı vekili ... müvekkili olan davacı hakkında 2009 yılında başlayan kovuşturmanın devam ettiğini ve davacının (sanığın) 5 yıldır tutuklu olarak yargılandığını uzun süren yargılama ve tutukluluk halinin yasa ve mevzuat ihlali olduğunu, tutuklamanın bir tedbir olması kuralının ihlal edildiğini, başka bir adli kontrol mekanizmasına başvurulmadan tutuklama tedbirinin uzun süre devam ettiğini, maktu ve esasa etkili olmayan gerekçelerle tutukluluk durumunun sürdürüldüğünü ve davacının manevi kayba uğradığı gerekçeleriyle CMK’nın 141/1-a-d maddeleri gereğince ... manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

...

... Somut olayda tazminat isteminin haklı olup olmadığı irdelemesini yapacak olan mahkemenin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunup bulunmadığının tespitidir...

Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle ... tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan ve dosya içerisine alınan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a-d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip soruşturma ve kovuşturma kapsamı ayrıntılı olarak incelenip bu hususa ilişkin ayrıntılı dosya inceleme tutanağı da düzenlenerek, özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan yakalama, gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tüm tutuklama inceleme tutanakları, tutuklama ve tahliye müzekkereleri ile iddianameler başta olmak üzere ilgili bütün karar, tutanak ve belgelerineksiksiz ve Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak yargılamaya konu olayın, savcılık ve mahkemece yapılan işlemlerin kapsamı ve niteliği ile soruşturma aşamasından itibaren yargılama süreci boyunca geçirilen tüm safhalar belirlenip göz önünde bulundurularak, davacının taleplerinin incelenmesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi"

26. Aynı Dairenin 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"Davacı vekili ... müvekkilinin yakalanma anından itibaren yaklaşık 16 ay tutuklu bir vaziyette, hakim karşısına çıkarılmayarak çok uzun süre tutuklulukta kaldıktan sonra duruşmaya çıkarılmış olması nedeniyle CMK’nın l41/l-d maddesindeki makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmamış olması nedeniyle ... manevi tazminatın ... verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda ... 'davacı (sanık) hakkında yapılan yargılamanın devam ettiğini, CMK’nın 142/1. maddesi gereğince karar ve hükümlerin kesinleşmesi şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle' dava dilekçesininCMK’nın 142/4. maddesi gereğince reddine karar verilmiş ...

...

Bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle ... tarihinde tutuklanan tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanakdosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ve ... soruşturma ve kovuşturma sürecinde tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı da irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi"

27. Aynı Dairenin 29/9/2015 tarihli ve E.2015/201, K.2015/13994 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"Davacı vekili ... davacı ile ilgili yapılan soruşturmada tutuklamanın bir tedbir olması kuralının ihlal edildiği, başka bir adli kontrol mekanizmasına başvurulmadan 4 sene süreyle tutuklama tedbirine maruz bırakıldığı, tutuklama tedbirinin uzun süre devam ettiği, maktu gerekçeler ve klişe laflarla esasa etkili olmayan gerekçelerle tutukluluk durumunun sürdürüldüğü ... nedenleri ile CMK’nın 141/1,a-d maddeleri gereğince ... manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, mahkemece 'davacının CMK’nın 102/2 maddesine göre 5yıllık uzun tutukluluk süresinden daha az süre tutuklu kaldığı, tutuklulukta geçen sürenin makul olduğu gerekçesiyle' davanın reddine karar verilmiştir.

5271 sayılı CMK’nın; 'Tazminat istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı, dolayısıyla bunedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep ile ilgili olarak karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesinin veya verilen hükmün kesinleşmesinin beklenmesine gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.

Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır...

...

Dosya kapsamı itibariyle ... sanık (davacı) hakkında5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin vemakul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi bakımından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamının incelenmesi, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan soruşturma dosyasındaki iddianame, davacıya ait tutuklama kararları tutukluluğun devamına dair kararlar ve tutuklama inceleme tutanakları, davacı ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip incelenerek davacının taleplerinin incelenmesinden sonra karar verilmesi gerekirken eksik kovuşturmaya dayalı olarak hüküm kurulması"

28. Aynı Dairenin 28/9/2015 tarihli ve E.2014/22510, K.2015/13907 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"Davacı vekili ... davacının (sanığın) 5 yıldır tutuklu olarak yargılandığını uzun süren yargılama ve tutukluluk halinin yasa ve mevzuat ihlali olduğunu, tutuklamanın bir tedbir olması kuralının ihlal edildiğini, başka bir adli kontrol mekanizmasına başvurulmadan tutuklama tedbirinin uzun süre devam ettiğini, 'matbu gerekçeler ve klişe' laflarla esasa etkili olmayan gerekçelerle tutukluluk durumunun sürdürüldüğünü ve davacının manevi kayba uğradığı gerekçeleriyle CMK’nın 141/1, a-d maddeleri gereğince ... manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, mahkemece tensiben yapılan incelemede '... davacı (sanık) hakkında yapılan yargılamanın devam ettiğini, CMK’nın 142/1. maddesi gereğince karar ve hükümlerin kesinleşmesi şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle' davanın reddine karar verilmiş olup ...

5271 sayılı CMK’nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış ve Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürdülmüştür.

Ancak; 5271 sayılı CMK’nın; 'Tazminat istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde,bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bunedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.

...

Tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır. Bu çerçevede ... sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin vemakul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasınındeğerlendirilmesinden sonra sanığın tazminat talebinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi"

29. Aynı Dairenin 16/6/2015 tarihli ve E.2014/6167, K.2015/10867 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"Davacı vekili ... davacı ile ilgili yapılan soruşturmada tutuklamanın bir tedbir olması kuralının ihlal edildiği, başka bir adli kontrol mekanizmasına başvurulmadan 4 sene süreyle tutuklu tedbirine maruz bırakıldığı, tutuklama tedbirinin uzun süre devam ettiği, maktu gerekçeler ve klişe laflarla esasa etkili olmayan gerekçelerle tutukluluk durumunun sürdürüldüğü ... nedenleri ile CMK’nın 141/1,a-d maddeleri gereğince ... manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, mahkemece 'davacının makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkartılarak yargılamasının yapıldığı bu nedenle CMK’nın 141. ve 142. maddeleri gereğince şartların oluşmadığı gerekçesiyle' davanın reddine karar verilmiştir.

...

... tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır. Bu çerçevede,

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davalı vekilinin tüm,davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Dosya kapsamı itibariyle ... sanık (davacı) hakkında5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin vemakul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi bakımından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamının incelenmesi soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan soruşturma dosyasındaki iddianame, davacıya ait tutuklama kararları tutukluluğun devamına dair kararlar ve tutuklama inceleme tutanakları, davacı ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip incelenerek davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi"

30. Aynı Dairenin 8/6/2015 tarihli ve E.2014/23346, K.2015/10032 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"Davacı vekilinin ... davacı hakkında her defasında kanundaki ibarelerin tekrar edilmesi suretiyle tutukluluk halinin devamına karar verildiğini, tutuklamanın koruma tedbiri olduğu kuralının ihlal edildiğini ve davacı hakkında makul sürede karar verilmediğini belirterek CMK'nın 141. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (d) bendleri uyarınca manevi tazminat talebinde bulunduğu dikkate alındığında, tazminat davasının dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip, incelenerek denetime olanak verecek şekilde davacı ile ilgili evrakların onaylı suretleri dosyaya konularak, davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi ve CMK'nın 142/7. maddesi gereğince, tarafların duruşmadan haberdar edilerek duruşmalı olarak karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi"

31. Aynı Dairenin 9/3/2015 tarihli ve E.2014/15450, K.2015/4363 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"Davacı (sanık) vekili ... 5271 sayılı CMK’nın 102/2. maddesi gereğince tutukluluğun azami süresi olan beş yıllık süre 28.09.2012 tarihinde dolduğu halde, tahliye taleplerinin reddedildiği ve Anayasa Mahkemesine yapmış oldukları bireysel başvuru talebinin kabul edilerek hak ihlali kararı verilmesine rağmen davacının (sanığın) halen tahliye edilmediği gerekçesi ile ... maddi ... manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, mahkemece yapılan inceleme sonunda tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasında davacının (sanığın) mahkumiyetine hükmedildiği ve hükmün henüz kesinleşmediği gerekçesiyle 5271 sayılı CMK'nın 142/1. maddesi gereğince reddine dair, hükmüne yönelik olarak yapılan incelemede;

...

davacının koruma tedbirine konu ceza davasında tutuklu kaldığı süre yönünden ve konuya ilişkin AİHM'in [Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin] tutukluluk konusunda benimsediği ilkelere bakıldığında; davanın kapsamı, dosyadaki delillerin çokluğu, sanıklara yüklenen suçların sayısı ve niteliği, sanıkların sayısı ve davanın karmaşık olması durumunun tutukluluk süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde dikkate aldığı gibi özellikle organize suçlar bakımından ve ayrıca olayın istisnai koşullarının, karmaşıklığının, başvurucunun kovuşturulmasına neden olan eylemin ağırlığının başvurucunun kaçma ihtimalinin de AİHM tarafından dikkate alındığı görülmektedir.

Somut olayda davacının (sanık) diğer 49 sanıkla birlikte yakalandığı, atfedilen suçların ciddi ve ağır olduğu, davacı (sanık) hakkında 13 kez çıkar amaçlı silahlı suç örgütü üyesi olma, bir kez nitelikli yağma, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen adam öldürme suçuna iştirak, bir kez tehdit etme, bir kez kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve bir kez de ruhsatsız silah bulundurma suçlarından yargılama yapıldığı, yargılandığı suçların niteliği, özellikle eylemlerin sayısı, sanık sayısı ve eylemlerin niteliğinden hareketle dosyanın karmaşıklık düzeyi dikkate alındığında, AİHM tarafından tutukluluk ve tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesi olarak 'delillerin durumu' ifadesinin ciddi suç göstergelerinin varlığının devamlılığı hususunda bir etken olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda yargılamanın özenli yürütülmediğine ilişkin somut veriler bulunmadığı gibi böyle bir iddia da ileri sürülmemektedir. Sadece tutukluluğun uzunluğuna ilişkin itiraz ve serbest bırakmaya ilişkin talepler herhangi bir belgeye dayalı olmayıp buna karşın mahkemenin dayanılan delillere göre atılı suçların işlendiğine ilişkin kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığının devamına ilişkin gerekçesininolay veolgulara dayandırılmış olması karşısında,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; mahkemeceyukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda davanın reddi yerine, tazminat talebinin dayanağı olan ... beraat hükmünün henüz kesinleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekçesi itibariyle hatalı ancak sonucu itibariyle doğru olduğundan davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA"

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

33. Başvurucu, tutuklu olarak yargılandığı davada verilen yetkisizlik kararları nedeniyle tutukluluk süresinin uzadığını, yeterligerekçe olmadan ve Cumhuriyet savcısı ile kendisinin ya da müdafiinin görüşü alınmadan tutukluluğun devamına karar verildiğini, hakkındaki suçlamalar ile ilgili evrakın tarafına verilmesi taleplerine cevap verilmediğini veya farklı evrak verildiğini belirterek Anayasa'nın 17., 19. ve 67. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutukluluğun uzun sürdüğü ve makul süreyi aştığına ayrıca Cumhuriyet savcısı ile kendisinin ya da müdafiinin görüşü alınmadan tutukluluğun devam ettirildiğine ve suçlamaya ilişkin evrakın kendisine verilmediğine yönelen şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

1. İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia

35. Başvurucu, Cumhuriyet savcısı ile kendisinin ya da müdafiinin görüşü alınmadan tutukluluğun devam ettirildiğini ve suçlamaya ilişkin evrakın kendisine verilmediğini ileri sürmüştür.

36. Bakanlık görüşünde yargılama aşamasında üzerine atılı suçlamanın başvurucuya anlatıldığı, başvurucunun Mahkemeye sunduğu dilekçelerin tutukluluğa itiraz mahiyetinde olduğu ve Mahkemece işleme konulduğu belirtilmiştir.

37. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).

38. Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).

39. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Taraflardan birine tanınıp diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).

40. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır (Bülent Karataş, § 71).

41. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından kaynaklanan temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkıdır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 66). Kişi bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak makul aralıklarla dinlenilmeyi talep edebilmelidir.

42. Tutukluluk hâline karşı yapılan her itirazda veya her tahliye talebinin değerlendirilmesinde duruşma yapılması ceza yargılaması sistemini işlemez hâle getirebilecektir. Bu nedenle, Anayasa'da öngörülen inceleme usulüne ilişkin güvenceler, duruşma yapmayı gerektirecek özel bir durum olmadığı sürece, tutukluluğa karşı yapılacak itirazlar için her durumda duruşma yapılmasını gerektirmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 73).

43. Tutukluluğa ilişkin inceleme usulünün belirlendiği 5271 sayılı Kanun'un 104. ve 105. maddelerinde, şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında herhangi bir süre beklemeksizin salıverilmesini talep edebileceği, bu kişilerin salıverilme istemleri karara bağlanırken duruşmada karar verilecek ise merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşünün alınacağı ancak duruşma dışında bu karar verilirken anılan kişilerin görüşlerinin alınmayacağı belirtilmiş; aynıKanun'un 108. maddesinde de soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verileceği düzenlenmiştir. Buna göre tutukluluğa ilişkin incelemenin duruşma açılması suretiyle yapılması hâlinde şüpheli,sanık veya müdafiinin dinlenmesi gerekmektedir.Aynı Kanun'un 101. maddesinin (5) numaralı fıkrasına göre ise resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar itiraza konu olabilmektedir.

44. Öte yandan 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

45. Somut olayda başvurucu, başvuru formu ve eklerinde, suçlamaya ilişkin hangi belgelerin kendisine verilmediğini, bu yöndeki hangi talebinin adli makamlarca ne şekilde yerine getirilmediğini, ayrıca tutukluluğun devamı kararlarından hangisine veya hangilerine ilişkin olarak kendisinin ya da müdafiinin görüşünün alınmadığını bildirmemiştir. Öte yandan UYAP üzerinden yapılan incelemede de başvurucunun üzerine atılı ve tutuklanmasına karar verilen suçlamalara ilişkin belge isteminde bulunduğuna dair kayda rastlanmamıştır. Bu nedenle başvurucunun kendisinin ve müdafiinin görüşü alınmadan tutukluluğun devam ettirildiği şikâyetine ilişkin olarak bireysel başvuruya konu ettiği Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/279 sayılı dosyasında verilen 6/5/2014 tarihli tutukluluğunun devamı kararı ile sınırlı bir değerlendirme yapılmıştır.

46. Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesince 6/5/2014 tarihinde yapılan duruşmada, duruşmaya katılan Cumhuriyet savcısının başvurucunun da aralarında olduğu bir kısım sanığın tutukluluğunun devamına karar verilmesi yönünde görüş bildirdiği, başvurucunun (diğer sanıklarla birlikte) sözlü olarak tahliyesine karar verilmesini talep ettiği, Mahkemece başvurucunun ve diğer tutuklu sanıkların tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği görülmektedir. Kaldı ki başvurucunun yargılandığı davada 16/1/2014 ve 13/3/2014 tarihli celselerde de Mahkemece tutukluluğun devamına karar verilirken başvurucunun ve müdafiinin tahliye talebini sözlü olarak Mahkemeye ilettiği anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun görüşü alınmadan tutukluluğun devam ettirildiği ya da tutuklu olduğu suça ilişkin belgelere erişim talebinin sonuçsuz bırakıldığı dolayısıyla tutukluluğa ilişkin itiraz hakkının etkisiz kılındığı veya silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal edildiği söylenemez.

47. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğa itiraz hakkının etkin olarak kullanılamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

48. Başvurucu, tutuklu olarak yargılandığı davada verilen yetkisizlik kararları nedeniyle tutukluluk süresinin uzadığını, yeterligerekçe olmadan tutukluluğun devamına karar verildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun anılan şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı yönünden incelenmesi gerekmektedir.

49. Bakanlık görüşünde, başvurucunun anılan iddiaları yönünden Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

50. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

51. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

52. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

53. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).

54. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir.

55. Anayasa Mahkemesi içtihadında, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda asıl davanın sonuçlanmamış olması hâlinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olmadığı belirtilmekle birlikte (Ramazan Aras, § 36; Burak Döner, B. No: 2012/521, 2/7/2013, § 35) bireysel başvuruda bulunduktan sonra asıl davanın sonuçlandığı ve ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği durumlarda anılan hukuk yolunun etkili olduğu ve tüketilmesi gerektiği ifade edilmiştir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 34-50).

56. Mahkemenin, asıl davanın sonuçlanmadığı durumlarda, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun hangi şikâyetler yönünden tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirlerken bu konudaki Yargıtay içtihatlarına atıf yaptığı görülmektedir (Gözaltı süresinin aşıldığı iddiası bakımından Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, § 60; hukuka aykırı olarak gözaltına alınıldığı iddiası bakımından Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, § 145; müdafii hazır olmadan tutuklama kararı verildiği iddiası bakımından Adem Gedik, B. No: 2013/2950, 14/10/2015, § 36; yakalama nedenlerinin bildirilmediği iddiası bakımından Deniz Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 49).

57. Yine Mahkemece, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki tazminat yolunun, tutukluluğa ilişkin şikâyetler bakımından asıl davanın sonuçlanmadığı hâllerde bireysel başvuru öncesi tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olmadığı sonucuna varılırken (ilgili başvurularda Bakanlık görüşünde belirtilen) Yargıtay içtihatlarının bahse konu yolun etkili olduğuna yönelik örnek teşkil etmediği ifade edilmiştir (Ramazan Aras, § 35; Burak Döner, § 34).

58. Anayasa Mahkemesi, somut olayda başvurucunun dile getirdiği tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olup olmadığını değerlendirirken yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarını (bkz. §§ 25-31) ve bu itibarla konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihadının oluştuğu tarihten sonra yakın dönemde yerleşik bir hâl alan Yargıtay uygulamasını dikkate alacaktır. Anılan Yargıtay kararlarından anlaşılacağı üzere tutuklamanın uzun sürmesi ve dolayısıyla tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aşması nedeniyle açılacak tazminat davalarında, asıl davanın sonuçlanması ya da bu davada verilecek kararın kesinleşmesi beklenmeden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep edilmesi mümkün bulunmaktadır. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi ve/veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda, asıl davanın sonuçlanmadığı tüm hâllerde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yoluolmadığı yönündeki (Ramazan Aras ve Burak Döner kararlarında ilkelerini belirttiği) içtihadından ayrılması gerekmektedir.

59. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).

60. Suç isnadına bağlı olarak tutuklanan kişinin tahliyesine karar verilmesi ya da ilk derece mahkemesince mahkûmiyetine karar verilmesi hâlinde, tutukluluğunun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılsa da bu sonucun başvurucunun kişinin kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira bu durumda kişinin suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılması sona erdiğinden tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı yönündeki bir tespit ve ihlal kararı hürriyetinden yoksun bırakılan kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı ancak başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir.

61. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 10/9/2014 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Nitekim yukarıda değinilen Yargıtay kararları, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

62. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

.V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İtiraz hakkının etkin olarak kullanılamadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,

 2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Erkam Abdurrahman Ak [2.B.], B. No: 2014/8515, 28/9/2016, § …)
   
Başvuru Adı ERKAM ABDURRAHMAN AK
Başvuru No 2014/8515
Başvuru Tarihi 28/5/2014
Karar Tarihi 28/9/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itirazın etkin olarak kullanılamaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 101
104
105
108
141
142
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi