TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ KEMAL TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/875)
|
|
Karar Tarihi: 2/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 22/2/2017-29987
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Kemal
TEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
Umut YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, isnadın sebebinin ve niteliğinin zamanında
bildirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAYLAR ve OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1979 doğumlu olup olayların gerçekleştiği tarihte
Umman'daki bir üniversitede çalışmaktadır. Beyanına göre Arapçayı yeterli
düzeyde bilmemektedir.
10. Başvurucunun boşanma davası devam ederken müşterek
çocuklarının velayeti Mahkemece başvurucunun eşine verilmiştir.
11. Başvurucunun müşterek çocuğunu alarak Umman'a gitmesi
üzerine eşi tarafından başvurucu şikâyet edilmiş ve Malatya Cumhuriyet
Başsavcılığının 3/11/2010 tarihli iddianamesiyle çocuğun kaçırılması ve
alıkonulması suçlarından başvurucunun cezalandırılması için Malatya 2. Sulh
Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
12. Başvurucunun savunmasının alınması için Umman'a istinabe
(adli yardımlaşma) evrakı düzenlenmiş ve başvurucunun savunması Umman
Sultanlığı adli makamlarınca 17/10/2012 tarihinde alınmıştır. Başvurucunun
savunması İngilizce bilen tercüman eşliğinde alınmıştır. Başvurucunun iddiasına
göre ana dilde (Türkçe) tercüme talebi reddedilmiştir.
13. Umman Sultanlığı adli makamınca iddianamenin savunması
öncesinde başvurucuya tebliğ edildiğine veya ifadesi sırasında okunduğuna dair
bir kayıt bulunmamaktadır. Suçlamanın dayanağı olan ceza normu (suçlamanın
niteliği) ise başvurucuya sözlü olarak bildirilmiştir.
14. Başvurucu istinabe suretiyle alınan savunmasında eşi ile
çocuğun kendisine verilmesi hususunda anlaştığını, annenin rızası ile çocuğu
teslim aldığını, onu kaçırmadığını, Türkiye'ye gidip ayrıca savunma yapacağını
beyan etmiş; savunma için süre talep etmemiştir.
15. Malatya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2013 tarihli kararı
ile çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçlarından başvurucunun 1.500 TL adli
para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkûmiyet kararında,
anılan savunmanın dışında başka delillere de dayanılmıştır.
16. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 9/10/2013
tarihli ilamı ile onanmıştır.
17. Başvurucu, anılan ilamdan 2/1/2014 tarihinde haberdar
olduğunu beyan etmiştir.
18. Başvurucu 14/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
19.17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
“İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın
çağrılması” kenar başlıklı 176. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte
sanığa tebliğ olunur.
(...)
(4) Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı
kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması
gerekir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Ara
verme” kenar başlıklı 190. maddesi şöyledir:
“(1) Duruşmaya, ara verilmeksizin devam
edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede
sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir.
(2) 176 ncı
maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye
hakkı olduğu sanığa hatırlatılır.”
21.5271 sayılı Kanun’un “Ara
verme” kenar başlıklı 190. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı söyledir:
“Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis
cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya
çekilebilir. (...) Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda
vermek isteyip istemediği sorulur.”
2. İlgili Yargı Kararları
22. Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 2/3/2016 tarihli ve
E.2015/16928, K.2016/3932 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığa, CMK'nın 176/1. maddesi uyarınca
iddianame tebliğ edilmeden ve aynı Kanunun 190/2. madde ve fıkrası gereğince
iddianamenin okunmasından önce duruşmaya ara verilmesini isteyebileceği hususu
da hatırlatılmadan hükümlülük kararı verilerek savunma hakkının kısıtlanması [bozmayı
gerektirmiştir.]"
23.Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 10/12/2015 tarihli ve
E.2015/4957, K.2015/33241 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte
sanığa tebliği olunur (CMK 176/1). (...) Sanıktan duruşmada kendisini savunmak
için bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu
bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet
olunur. (...) CMK 176/3). Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı kâğıdının
tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir (CMK
176/4). 176. maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini
istemeye hakkı olduğu sanığa hatırlatılır (CMK 190/2).
Sanık, savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip
olma hakkına sahiptir (AİHS 6/3-b)
Somut olayda, iddianame ve çağrı kâğıdı tutuklu olan sanığa tebliğ
edilmemiş ve CMK'nın 176. maddesinin 2. fıkrası
gereğince herhangi bir işlem yapılmamıştır. Sanık 04.10.2013 tarihli duruşmaya
getirtilmiş, iddianame okunarak savunması sorulmuş, ancak CMK'nın
190. maddesinin 2. fıkrası uyarınca duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı
olduğu hatırlatılmamıştır. Sanıkrahatsızlığı ve
yakınlarından vefat edenlerin bulunması nedeniyle avukatları ile
görüşemediğini, ayrıca suçlama hakkında bilgisinin bulunmadığını belirterek,
savunmasını yapmak üzere süre verilmesini istemiştir. Sanığın müdafileri de
savunma için süre verilmesi talebinde bulunmuşlardır. Sanığın ve müdafilerinin
bu talebi Mahkeme tarafından, aynı tarihli oturumda, dava zamanaşımının
29.12.2015 tarihinde dolacağı ve sanığın şimdiye kadar savunmasını hazırlayacak
durumda olduğu gerekçesiyle reddedilmiş ve sanığın sorgusu yapılmamıştır.
Böylece, AİHS'nin ve CMK'nın
belirtilen hükümlerine aykırı hareket edilerek, sanığın savunma hakkı
kısıtlanmıştır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
24.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (3) numaralı fıkrasının (a)
bendi şöyledir:
“1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş,
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak …
görülmesini isteme hakkına sahiptir.
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki
asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın
niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak
haberdar edilmek”
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
şüphelinin/sanığın yalnızca işlediği iddia olunan fiil ile bu fiilin kendisine
isnat edilmesinin nedenleri hakkında bilgilendirilmesini değil fiilin ne
şekilde vasıflandırıldığı hususunda da detaylı bir şekilde bilgilendirilmesi
hakkını güvence altına aldığına vurgu yapmaktadır (Penev/Bulgaristan, B. No: 20494/04, 7/1/2010, § 33).
26. Mahkeme, ceza davalarında şüpheliye/sanığa karşı yapılan
suçlamayla ilgili detaylı bilgilendirme yapılmasına ve sonuç olarak derece
mahkemesinin benimsediği vasıflandırmanın yargılama sürecinin adil olmasının
temini için temel bir ön koşul teşkil ettiğine karar vermiştir (Penev/Bulgaristan, § 34).
27. Suç isnadı altındaki kimseye, kendisine yöneltilen
suçlamaların ağırlığını tamamen anlayabilmesi ve bu doğrultuda kapsamlı bir
savunma hazırlayabilmesi için bilginin detaylı sağlanması gerekmektedir. Ancak “detaylı” bilginin kapsamı her davanın
kendine özgü koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu bağlamda
isnadın bildirilmesine ilişkin 6. maddenin (3) numaralı fıkrasının (a)
bendinin, suç isnadı altında bulunan herkese savunmasını hazırlayabilmesi için
yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı tanıyan (b) bendi ile ilişkili
bir şekilde ve daha genel olarak 6. maddenin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen
adil yargılanma hakkı ışığında değerlendirilmesi gerekir (Mattoccia/İtalya, B.No:
23969/94, § 60).
28. Şüphelinin/sanığın, aleyhine yapılan suçlamanın sebebi ve
türü hakkında bilgilendirilme yöntemine ilişkin herhangi bir özel ve şekli şart
öngörülmemektedir (Pélissier ve Sassi/Fransa [BD],
B. No: 25444/94,25/3/1999, § 53).
29. AİHM, Brozicek/İtalya (B. No: 10964/84, 19/12/1989, §
41) davasında İtalyan olmayan ve İtalya’da ikamet etmeyen başvurucunun
İtalyanca bilmediği için yazının içeriğini anlamakta güçlük çektiğini İtalyan
adli makamlarına çok açık bir şekilde bildirdiği hâlde İtalyan adli
makamlarının, başvurucunun aslında aleyhindeki isnatları bildiren mektubun
anlamını tebligattan anlayabilecek kadar İtalyanca bildiğini kanıtlayamamaları
durumunda bu bilgilerin çevirisini sunması gerektiğine karar vermiştir.
Mahkeme, Kamasinski/Avusturya (B. No: 9783/82, 19/12/1989, §
81) davasında savunma hazırlamak için yeterli olacaksa suç isnadına ilişkin
bilginin iddianamenin sözlü bir tercümesi ile de aktarılabileceği sonucuna
varmıştır.
30. AİHM, ayrıca suç isnadı altındaki kimseye yöneltilen
suçlamada ve suçlamanın “gerekçesinde” yapılabilecek tüm değişikliklerin
usulüne uygun olarak eksiksiz bir şekilde haberdar edilmesi, bunlara karşı
girişimde bulunabilmesi ve yeni durum temelinde savunmasını hazırlayabilmesi
için yeterli zaman ve imkân tanınması gerektiği kanaatindedir (Mattoccia/İtalya, § 61). Çünkü Sözleşme’nin 6.
maddesinin (a) bendi ile suç isnadı altında bulunan kişinin “savunmasını
hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma” hakkına ilişkin (b)
bendi birbiriyle bağlantılıdır (Pélissier ve Sassi/Fransa, §§ 51-54)
31. Süpheli/sanık, isnatla ilgili
olarak yargılamaya başlanmadan veya en azından hâkim önüne çıkmadan önce
savunmasını hazırlamaya yetecek kadar sürede bilgilendirilmelidir (Chichlian ve Ekindjian/Fransa,
B. No: 10959/84, 16/3/1989 tarihli Komisyon raporu, § 49).
3. Adli Yardımlaşma Sözleşmesi
32. Türkiye Cumhuriyeti ile Umman Sultanlığı Arasında Hukuki,
Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması'nın (Resmî Gazete, Sayı:
27588) ilgili maddeleri şöyledir:
"Madde
25
1) Akit Taraflar, ceza alanında birbirlerine karşılıklı olarak adli
yardımda bulunmayı taahhüt ederler.
2) Ceza alanında adli yardımlaşma özellikle belgelerin tevdii, arama,
delil teşkil eden belge ve eşyalara el konulması ve teslimi, bilirkişi incelemesi,
sanıkların ve tanıkların sorgulanması, bilirkişilerin dinlenmesi ve keşif
yapılması gibi usul işlerinin yerine getirilmesini kapsar.
Madde 27
1) Bir adli yardım talebinin yerine getirilmesi için istenilen makam
kendi Devletinde yürürlükte bulunan kanuni hükümleri uygulayacaktır. Bununla
birlikte, istenilen makam isteyen makamın talebi üzerine, istenilen Tarafın
kanunlarına aykırı olmadığı ölçüde diğer Akit Tarafın usul hükümlerini
uygulayabilir.
Madde 29
1) Tebliği istenilen belgeler, istenilen Taraf dilinde yapılmış veya
resmen tasdik edilmiş tercümelerle birlikte gönderildiği takdirde, istenilen
makamca tebligat kendi Devletinin bu konuyu düzenleyen kanuni hükümlerine uygun
şekilde yapılacaktır. Aksi takdirde istenilen makam bu belgeyi muhatabına ancak
muvafakat etmesi halinde tebliğ edecektir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 2/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İsnadı (Suçu) Öğrenme Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlığın Görüşü
34. Başvurucu; adli yardımlaşma yoluyla savunması alınmadan önce
iddianamenin kendisine tebliğ edilmediğini ve savunması sırasında da
okunmadığını, ifadesinin alınırken Türkçe bilen tercüman yerine İngilizce bilen
bir tercümanın hazır bulundurulduğunu, bu nedenle suçlamanın niteliği ve
nedenleri hakkında kendisine ayrıntılı bilgi verilmediğini, böylece adil
yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık AİHM kararlarına atıfla isnadın bildirilmediği bir
yargılamanın adil olamayacağını, bildirimin sanığın "anladığı dilde"
yazılı/sözlü yapılabileceğini, isnadın ana dil dışındaki bir dilde
bildirilmesinin gerektiği hâllerde adil bir yargılama için bildirimin yazılı
yapılmasının gerekebileceğini, somut olayda başvurucunun Arapça bilmediği için
tercüman yardımından yararlandırıldığını, hakkındaki isnadı anladığını ve
savunma yaptığını bildirmiştir.
36. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği iddialarını Bakanlık
görüşüne karşı beyanında tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki isnadı öğrenme hakkı yönünden
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
38. Anayasa’nın 36. maddesinin(1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "savunma"
ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir. Savunma hakkının sağladığı
"güvenceler" esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır.
Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının
önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca
ifade edilmiştir.
41. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına
alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784,
7/3/2014, § 32).Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete
uygun gerçekleşmesini sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması
ve maddi gerçeğe ulaşılması da mümkün değildir.
42. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil
gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altında bulunan
kişiye, savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile getirebilmesi ve böylece
yargılamanın sonucunu etkileyebilmesi için isnadın bildirilmesi gerekmektedir.
Hakkındaki isnadı bilmeyen kimsenin savunma yapması mümkün değildir.
Dolayısıyla isnadın bildirilmediği bir yargılamanın adil olduğundan söz
edilemez. Bu itibarla adil yargılanma hakkının isnadın bildirilmesine ilişkin
güvenceyi de kapsadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf
olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde, bir suç ile itham edilen
herkesin kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa
sürede anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilme hakkı düzenlenmiştir.
43. İsnat, sanığın savunma yapabilmesi için bildirilmektedir.
Bunun için bildirimde, sanığın hangi fiil ile suçlandığının ve hangi suçu
işlediğinin açıklanması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle sanık, isnadın
sebebinden ve niteliğinden haberdar edilmelidir. Sanığın hangi fiili nerede ve
ne zaman işlediği (yüklenen suçu oluşturan olay/olaylar) "isnadın
sebebini" oluşturur. Bunların soyut olarak değil sanığın savunma
hazırlayabilmesine yeterli düzeyde ve ayrıntılı olarak açıklanması gerekir.
Böylelikle sanık, davaya konu fiili nerede ve ne zaman işlemekle suçlandığını
bileceğinden savunmasını buna göre yapabilecektir. Fiilin hukuki yönden
vasıflandırılması ise "isnadın niteliği"dir.
Suçlamanın niteliği hakkındaki bilgi de savunma yapmaya yeterli düzeyde olmalı
ve bildirimde sanığın işlemekle suçlandığı fiilin hangi normu ihlal ettiği
belirtilmelidir. Yargılama sırasında fiilin hukuki niteliğinin değişmesi
durumunda da sanık bu değişiklikten haberdar edilmelidir. Böylelikle silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun olarak yargılamanın adilliği
de sağlanmış olur.
44. Anayasa'nın 36. maddesinde, isnadın bildirim şekline ilişkin
bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bildirim, yazılı veya sözlü yapılabilir. Maddi
ve hukuki olguların karmaşık ve anlaşılmasının zor olması durumunda bildirimin
yazılı yapılması yargılamanın adilliğinin temini için gerekebilir. Ceza
muhakemesinde bildirim, genellikle iddianamenin tebliği suretiyle
yapılmaktadır. İdianamenin tebliğ edilmesiyle
sanığın, yazılı bir biçimde suçlamaların maddi ve hukuki temelinden resmî
olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir.
45.İsnadın, sanığın "anladığı dilde" bildirilmesi gerekir. Aksi durumda
isnadın bildirilmesi bir anlam ifade etmez. Mahkemenin dilini "anlayan" ve "konuşan"
bir sanığa başka bir dilde isnadın bildirilmesi gerekmez. İsnadın ana dilde
bildirilme zorunluğu da bulunmamaktadır. İsnadı anlayabilecek ölçüde Türkçe
bilmeyen fakat birden fazla dil bilen sanığa isnadın hangi dilde
bildirileceğine sanık değil derece mahkemeleri karar verecektir. Buna karşın
yetkili yargısal mercilerin -özen yükümlülükleri gereği- Türkçe bilmeyen
sanıklara sunulan tercümenin yeterlilik düzeyini değerlendirme zorunluluğu
vardır. Bazı durumlarda bildirimin sanıkların tercüme talep ettikleri dilde
yapılması, yargılamanın adilliği açısından gerekebilir. Bu hâlde dahi esaslı
belgeler dışında tüm dava dosyasının sanığın anladığı dile çevrilmesi zorunlu
değildir.
46.Sanığın, hakkındaki isnadı bir an önce öğrenmesi ve buna göre
savunma yapması için isnadın sanığa zamanında bildirilmesi gerekir. Bunun için
isnat, kovuşturmaya başlanmadan veya sanığın mahkeme önüne çıkmasından önce
savunma hazırlamaya olanak verecek bir sürede bildirilmelidir. Bu bakımdan isnadıöğrenme hakkı, savunma için gerekli zaman ve
kolaylıklara sahip olma hakkı ile ilişkilidir. Sanığa veya müdafiine
-savunma için gerekli hazırlıkları yapmaları amacıyla- isnadın bildirilmesiyle
(iddianamenin tebliğiyle) duruşma günü arasında yeterli bir sürenin verilmesi
gerekir. Aynı şekilde suçun hukuki niteliğinin değişmesi hâlinde de savunmanın
yeniden hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıklar sağlanmalıdır. Nitekim
bu anayasal gereklilikler, ilgili usul kurallarında da somutlaştırılmaya
çalışılmıştır. 5271 sayılı Kanun’un 176. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre
suçlamaların maddi ve hukuki dayanaklarını sanığa bildiren iddianamenin tebliği
ile savunma arasında en az bir haftalık sürenin bulunması gerekmektedir. Ayrıca
5271 sayılı Kanun’un 226. maddesi uyarınca sanık -suçun hukuki niteliğinin
değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde
bulundurulmadıkça- iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun değindiği
kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. Aynı maddede, ek savunma
verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması
için süre verilmesi bir zorunluluk olarak öngörülmüştür.
47. Diğer yandan adil yargılanma hakkına yönelik dile getirilen
müdahale iddiaları, yargılama sürecinin ileriki aşamalarında telafi edilmişse
adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz. Müdahale iddiasının Anayasa'nın
36. maddesi açısından değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü içinde somut
davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. İsnada konu olayın
sadeliği/karmaşıklığı, başvurucunun kendisine yüklenen suçu oluşturan
olaylardan önceden haberdar olup olmadığı vesonradan
başvurucuya savunma fırsatı verilip verilmediği dikkate alınabilecek
hususlardandır.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
48. Somut olayda yabancı bir ülkede bulunması nedeniyle
başvurucunun savunması, uluslararası istinabe suretiyle (adli yardımlaşma
yoluyla) alınmıştır. İstinabe duruşmasında, başvurucuya öncesinde tebliğ
edilmeyen iddianame okunmamış ancak suçlamanın dayanağı olan ceza normu sözlü
olarak bildirilmiştir. İsnat olunan suçu oluşturan olayların ne olduğu (isnadın
sebebi) ise başvurucuya sorulan sorular yoluyla anlaşılmıştır. Başvurucu, iddianemenin tebliği edilmemesinden şikâyetçi olmuşsa da
isnadın yazılı şekilde bildirilme zorunluluğu bulunmamaktadır.
49. Başvurucuya suçlamanın dayanağı olan ceza normu ve yüklenen
suçu oluşturan olay, anladığı dil olan İngilizce tercüme yoluyla
bildirilmiştir. Başvurucu, ana dilde tercüme yerine İngilizce tercüme
yapılmasından şikâyetçi olmuş ise de isnadın ana dilde değil sanığın
"anladığı dilde" bildirilme zorunluluğu bulunmaktadır. Başvurucunun
İngilizceyi yeterli düzeyde bilmediğine dair iddiası da bulunmamaktadır.
50. Başvurucuya yüklenen suçu oluşturan maddi olaylar ve
bunların hukuki niteliği, başvurucunun yetkili makam önüne çıkmasından önce
savunma hazırlamasına imkân tanıyacak bir zamanlamayla bildirilmemiştir. Ancak
başvurucu hakkında çıkarılan yakalama emri iki yıla yakın bir sürede infaz
edilmemiştir. Başvurucunun annesi de iştirak eden olarak aynı davada yargılanmaktadır.
Ayrıca başvurucu sahte noter muvafakatnamesi
düzenleme suçu nedeniyle başka bir davada da yargılanmaktadır. Dolayısıyla
başvurucu, isnat konusu olaydan ilk defa savunmasının alınması esnasında
haberdar olmamıştır.
51. Başvurucu istinabe suretiyle alınan savunmasında da eşi ile
çocuğun kendisine verilmesi hususunda anlaştığını, annenin rızası ile çocuğu
teslim aldığını ve onu kaçırmadığını beyan etmiştir. Dolayısıyla başvurucu
suçlamaları inkâr ederek savunma yapma fırsatı elde etmiştir. Başvurucu,
savunma için süre talep etmemiş; Türkiye'ye gidip ayrıca savunma yapacağını
belirtmiştir. Suçlamanın başvrucunun öncesinde
haberdar olduğu bir eyleme ilişkin olduğu, olayın karmaşık nitelikte olmadığı
ve başvurucunun temyiz aşamasında müdafi yardımından yararlandığı görülmüştür.
Bu itibarla yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde -somut olayın özel
koşullarında- başvurucunun suçu (isnadın sebebini) öğrenme hakkının ihlal
edilmediği sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan suçu (isnadın sebebini) öğrenme hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
B. Diğer İhlal İddiaları
53. Başvurucu savunmasının usule uygun şekilde alınmadığını, savunmasını
alan Umman Sultanlığı adli makamının mahkeme sıfatını taşımadığını, bu makamca
elde edilen delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verildiğini, Yargıtay
tarafından da bu eksiklikler değerlendirilmeden karar verildiğini belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
54. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
55. Somut olayda Mahkemece, sanık savunmasına, sahteliği Adli
Tıp Kurumu raporuyla belirlenmiş muvafakatnameye,
katılan beyanına ve başvurucu hakkında sahtecilik suçundan açılmış dava
dosyasına dayanılmak suretiyle başvurucunun çocuğun kaçırılması suçundan
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Diğer bir ifadeyle mahkûmiyet hükmü
belirleyici olarak sanık savunması dışındaki delillere dayandırılmıştır. Başvurucunun
anılan iddialarının esas itibarıyla Derece Mahkemelerince verilen kararların ve
delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına, dolayısıyla kararın
sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
56. Başvurucu ayrıca kendisine müdafi atanmadığını, müdafi
yardımından yararlandırılmadan elde edilen delillerin mahkûmiyete esas
alındığını, bu sebeplerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun uyarınca başvurucunun başvuru
konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal
edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri
ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
58. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
olaya ilişkin iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen
müdafi talebinde bulunulduğuna dair Anayasa Mahkemesine bir delil
sunulmamıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Kaldı ki başvurucu kanun yolu aşamasında
seçtiği müdafinin yardımından da yararlanmıştır.
59. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki suçu öğrenme hakkına
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Diğer ihlal
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında suçu öğrenme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Serruh KALELİ'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yapılan yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 2/2/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvuru, isnadın sebebinin ve niteliğinin zamanında
bildirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
Mahkememiz Birinci Bölümü, başvurucunun yukarıdaki iddiası
hakkında 2.2.2017 tarihli toplantıda verdiği kararıyla başvurucuya yüklenen
suçu oluşturan maddi olaylar ve bunların hukuki niteliğinin, başvurucunun
yetkili makam önüne çıkmasından önce savunma hazırlamasına imkân tanıyacak bir
zamanlamayla bildirilmediğini kabul etmiştir. Ancak başvurucu hakkında
çıkarılan yakalama emrinin iki yıla yakın bir sürede infaz edilmediği,
başvurucunun annesinin de iştirak eden sıfatıyla aynı davada yargılanmakta
olduğu, başvurucunun sahte noter muvafakatnamesi
düzenleme suçu nedeniyle başka bir davada da yargılandığı, dolayısıyla
başvurucunun isnat konusu olaydan ilk defa savunmasının alınması esnasında
haberdar olmadığı ve savunma yapma fırsatı elde ettiği gerekçeleriyle
başvurucunun suçu (isnadın sebebini) öğrenme hakkının ihlal edilmediği sonucuna
varılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, sanığın, hakkındaki isnadı bir
an önce öğrenmesi ve buna göre savunma yapması için isnadın sanığa zamanında
bildirilmesi gerekir. Bu Devletin adil yargılanma hakkı bakımından bir pozitif
yükümlülüğüdür. Anılan yükümlülük, suçu öğrenme hakkının sağladığı güvencelerden
biridir. Bunun için isnat, kovuşturmaya başlanmadan veya sanığın mahkeme önüne
çıkmasından önce savunma hazırlamaya olanak verecek bir sürede bildirilmelidir.
Bu hak, talebe bağlı olarak kullanılabilecek bir hak değildir.
Öte yandan, “isnat” ile “isnada konu olay” birbirinden farklı
kavramları ifade etmektedir. İlkinde, kamusal makamların eylemi “suç isnadı”
olarak vasıflandırması ve hangi fiilin işlendiğinin somutlaştırılması söz
konusudur. Diğer kavram ise çerçevesi kamusal makamlarca çizilmemiş, hayatın
akışındaki bir yaşanmışlığı ifade etmektedir. Kişinin yaşanmış bir olaydan
önceden haberdar olması, isnattan haberdar olduğu anlamına gelmez. Yukarıda
belirtilen hak, isnattan zamanında haberdar olmayı düzenlemektedir. Bu sebeplerle
başvurucunun isnat konusu olaydan savunmasının alınmasından önce haberdar
olduğu görüşüne katılmak olanaklı değildir.
Kişinin yakınlarının aynı davada sanık olması da Devleti suçu
(isnadı) bildirme yükümlülüğünden kurtarmaz. Mahkememiz, annesinin de iştirak
eden sıfatıyla aynı davada yargılanmakta olmasını da başvurucunun isnat konusu
olaydan önceden haberdar olduğuna gerekçe yapmıştır. “Annesi (suça iştirak
ettiği iddia edilen), sanığa (başvurucuya) isnadı bildirmiştir” imasını taşıyan
bu saptamanın anılan hakkın sağladığı güvencelerle bağdaşmadığı açıktır. Bu
yaklaşım, varsayımdan ibarettir.
Başvurucuya yüklenen suçu oluşturan maddi olaylar (isnadın sebebi)başvurucunun yetkili makam önüne çıkmasından önce
savunma hazırlamasına olanak verecek bir sürede ve etraflıca bildirilmemiştir.
İsnadın nedeni (yüklenen suçu oluşturan olaylar), başvurucuya savunma sırasında
sorulan sorular yoluyla (dolaylı olarak) ortaya çıkmıştır. İsnadın sebebinin
yazılı olarak bildirilmesi zorunluluğu bulunmamaktaysa da bu durum, sözlü
bildirimin etraflıca yapılmasına engel değildir.
Başvurucu isnadın sebebinden (hangi fiili işlemekle
suçlandığından) ilk defa savunmasının alınması esnasında haberdar olmuştur.
İstinabe yolu ile savunması alınmadan önce, başvurucuya ifadesini esas
mahkemesinde vermek isteyip istemediği sorulmamış; yabancı bir ülkede olan
başvurucunun öznel durumu nazara alınmamıştır. Savunma hakkına yönelik
müdahalenin telafi edilmesi için özen gösterilmemiştir. Bu bağlamda, iddianame
başvurucuya (sanığa) duruşma gününden önce tebliğ edilmediği halde duruşmaya
ara verilmesini isteyebileceği de hatırlatılmamıştır.
Açıklanan gerekçelerle; başvurucunun suçu (isnadın sebebini)öğrenme hakkının ihlal edildiği sonucuna
vardığımdan, başvurunun bu kısmı yönünden karar sonucuna katılınmamıştır.