TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ BECERİKLİ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/8852)
|
|
Karar Tarihi: 20/12/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ali
BECERİKLİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Özcan
KALABALIK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargılamanın özel yetkili mahkemede yapılması,
hukuka aykırı olarak elde edilen telefon dinleme kayıtlarına dayanılarak
mahkûmiyet kararı verilmesi, ilk derece mahkemesi kararının yeterli gerekçe
içermemesi, suçun varlığı ve temel cezanın belirlenmesinde hatalı değerlendirme
yapılması, başvurucunun temyiz duruşmasına katılımının sağlanmaması, onama
kararının formül karar niteliğinde olması ve yargılamanın uzun sürmesi
nedenleriyle haberleşme hürriyeti ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu, 2014/8852 numaralı başvuruyu 2/6/2014 tarihinde ve
2014/9333 numaralı başvuruyu ise 4/6/2014 tarihinde yapmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle başvurular 2014/8852
sayılı başvuru dosyası üzerinde incelenmek üzere birleştirilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğüne yapılan ihbar üzerine İ.Ş. liderliğinde örgüt faaliyeti
çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapmak ve suç işlemek amacıyla kurulmuş
örgüte üye olmak eylemleri nedeniyle aralarında başvurucunun da bulunduğu
kişiler hakkında fiziki ve teknik takipbaşlatılmıştır.
10. Şüpheliler hakkında suç işlendiğine dair şüphe oluştuğu ve
başka suretle delil elde etme imkânının bulunmadığı gerekçesiyle bir kısım
şüphelinin kullandığı telefon numaralarının dinlenilmesine, kayda alınmasına ve
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine karar verilmiştir.
11. Bu dinleme kararı kapsamında şüphelilerden Ş.A. tarafından
kullanılan telefonun başvurucu tarafından ankesörlü telefonlardan aranmak
suretiyle bu kişiyle görüşmeler yapıldığı belirlenmiş, görüşmeler kayda alınıp
içerikleri tutanak ile tespit edilmiştir.
12. Öte yandan bir kısım şüpheliler hakkında fiziki takip
yapılmış, fiziki takip altında bulunan kişilerin görüştüğü aralarında
başvurucunun da bulunduğu kişiler belirlenmiştir. Fiziki takip altında tutulan
Ş.A. ve K.B.nin ikametlerinde yapılan aramada toplam
50.236 gr eroin ele geçirilmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı İ.Ş. liderliğinde
uyuşturucu madde ticareti yapma amacıyla kurulan suç örgütü ile İran üzerinden
uyuşturucu madde getirtildiğini, başvurucunun bu yapılanma içinde İstanbul'a
getirilen uyuşturucuyu satın alarak yurt içindeki alıcılara teslim etme işini
üstlendiğini ve somut olayda 52 kg eroin maddesinin ticaretini yaptıkları
sırada yakalandıklarını iddia etmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı örgüt
üyelerinin teknik takibe karşı önlemler aldığını bu çerçevede özellikle çok
sayıda telefon hattı kullandıklarını, teknik takibe yakalanmamak için ankesörlü
telefonları tercih ettiklerini, yüz yüze görüşmek yerine Ş.A. vasıtasıyla
dolaylı olarak haberleşme ve organizasyonu sağladıklarını belirterek aralarında
başvurucunun da bulunduğu çok sayıda kişinin uyuşturucu madde ticareti yapma
suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açmıştır.
14. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 25/12/2009 tarihli karar ilebaşvurucunun Ş.A. ile yapmış olduğu telefon
görüşmelerinin Ş.A.nın diğer
şüphelilerle yapmış olduğu görüşmeler de dikkate alındığında ele geçen
uyuşturucunun ne şekilde ve kimden teslim alınacağına yönelik şifreli konuşma
niteliğinde olduğu gerekçesiyle başvurucuya isnat edilen eylemi sabit
görmüştür. Mahkeme; suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri,
organizasyonun durumu, başvurucunun organizasyon içindeki konumu ve uyuşturucu
miktarını nazara alarak alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle başvurucunun 21 yıl
hapis ve 50.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
Mahkeme ayrıca suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçundan
başvurucunun beraatine karar vermiştir.
15. Hüküm başvurucu ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz
edilmiştir. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 7/4/2011 tarihli karar ile Cumhuriyet
savcısının beraate yönelik temyiz isteğinin reddiyle
hükmün bu kısmının onanmasına karar vermiştir. Yargıtay, önceki mahkûmiyetlerin
araştırılarak başvurucu hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanıp
uygulanmayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması gerektiğine işaret ederek
hükmün mahkûmiyete ilişkin kısmını bozmuştur.
16. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi bozma ilamı doğrultusunda
yapmış olduğu yargılama sonucunda muhbir ile yapılan görüşmeye ilişkin tutanak,
iletişimin tespiti kararı sonucunda elde edilen telefon görüşme tutanakları,
üst arama tutanakları, el koyma kararı, ele geçen maddenin eroin cinsi
uyuşturucu olduğunu dairkriminal laboratuvar raporu
ve tüm dosya kapsamını esas alarak başvurucuya isnat edilen eroin cinsi
uyuşturucuyu yurtdışına göndermek amacıyla Türkiye içinde nakletmek ve
bulundurmak suçunu sabit görmüştür. Mahkeme suçun işleniş biçimi, suç konusunun
önem ve değeri, organizasyonun durumu, organizasyon içindeki konumu ve ele
geçen uyuşturucu miktarını göz önünde tutarak başvurucunun 17 yıl 6 ay hapis ve
50.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına 19/9/2012 tarihinde karar
vermiştir.
17. Hüküm temyiz edilmiştir. Yargıtay 10. Ceza Dairesi,
başvurucu müdafii Av. Özcan Kalabalık'ın
katılımıyla yapmış olduğu duruşmalı temyiz incelemesi sonucunda 8/5/2014
tarihinde hükmün onanmasına karar vermiştir.
18. Nihai kararın gerekçesinin başvurucuya tebliğine ilişkin
dosya içinde herhangi bir belge ve bilgi bulunmamaktadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri
ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden,
başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden,
bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin eroin,
kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
20. Aynı Kanun’un ''Kazanç
müsaderesi'' kenar başlıklı 55. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya
da suçun işlenmesi için sağlanan maddî menfaatler ile bunların
değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların
müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi
için maddî menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.''
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
fiil tarihinde yürürlükte bulunan135. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) (Değişik birinci cümle: 25/5/2005 –
5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma
ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir,
dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.
Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en
geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya
hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı
tarafından derhâl kaldırılır.
...
(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (Madde 188),
...''
22. 5271 sayılı Kanun’un 137. maddesi şöyledir:
“(1) 135 inci maddeye göre verilecek karar gereğince Cumhuriyet savcısı
veya görevlendireceği adlî kolluk görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren
kurum ve kuruluşların yetkililerinden iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda
alınması işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların yerleştirilmesini
yazılı olarak istediğinde, bu istem derhâl yerine getirilir; yerine
getirilmemesi hâlinde zor kullanılabilir. İşlemin başladığı ve bitirildiği
tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.
(2) 135 inci maddeye göre verilen karar gereğince tutulan kayıtlar,
Cumhuriyet Savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek metin
hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir.
(3) 135 inci maddeye göre verilen kararın uygulanması sırasında şüpheli
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin
birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde, bunun uygulanmasına
Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda, yapılan tespit
veya dinlemeye ilişkin kayıtlar Cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç
on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit edilir.
(4) Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde
soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en geç onbeş
gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu
hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 20/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucu, mahkûmiyet kararının asıl olarak dosya içinde
bulunan on dört adet iletişimin tespiti tutanağına dayandırıldığını ancak bu
görüşmelerin yapıldığı ankesörlü telefonlarla ilgili mahkemece verilmiş bir
dinleme kararı olmadığını bildirmiştir. Başvurucu buradan hareketle dinleme
sonucu elde edilen iletişimin tespiti tutanaklarının hukuka aykırı olarak olarak elde edilen bu delillere dayalı olarak mahkûmiyet
kararı verilmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, özel hayatın gizliliği
ve haberleşme hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, telefon görüşmelerinin dinlenip
kayda alınması nedeniyle Anayasa’nın 19., 20. ve 22. maddelerinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, özel hayatın gizliliğive haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş ise de başvurucunun anılan iddiaları bir bütün olarak haberleşme
hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir.
26. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği
esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık
ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça;
haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi
halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda
belirtilir.”
27. Haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliğine saygı
hakkı, Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) güvence
altına alınmaktadır. Anılan düzenlemelerde ifade edilen haberleşme kavramının
telefon vasıtasıyla yapılan iletişimi de kapsadığı; dolayısıyla başvurucunun,
telefonlarının hukuka aykırı olarak dinlendiği ve haberleşme özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer
aldığı konusunda tereddüt yoktur (Yasemin
Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 33).
28. Anayasa’nın 22. maddesi ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı,
haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme
bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel
iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 49).
29. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkralarındasınırlanmakta ve bu sınırlamanın usulüne
ilişkin bir takım ek güvenceler getirilmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 52).
30. Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına göre millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri
veya birkaçına bağlı olarak ve usulüne göre verilmiş hâkim kararı ile veya aynı
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri ile haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmenin gizliliğine
müdahale edilebilir. Yetkili merciin kararı, yirmi dört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi
hâlde karar kendiliğinden kalkar (Yasemin
Çongar ve diğerleri, § 53). Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik müdahalenin hukuka uygun ve
demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış
olması gerekli olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 54).
31. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 28-34) kararında haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Gizli
uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin
gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve usulünün açık kanun
hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”, “yeterince açık” ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir”
olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun
yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır.
32. Somut olayda uyuşturucu ticareti yapıldığına ilişkin
istihbarat alınması üzerine başlatılan soruşturma çerçevesinde başvurucu
dışındaki dosya kapsamındaki diğer şüpheliler hakkında başka suretle delil elde
etme imkânının bulunmadığı gerekçesiyle iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması kararı verilmiştir. Bu karar kapsamında örgüt üyesi oldukları
iddiasıyla İ.Ş., Ş.A. ve İ.K.nın
kullandıkları telefonların iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
işlemleri gerçekleştirilmiştir.
33. Başvuruya konu yargılama dosyası incelendiğinde başvurucu
hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı bulunmadığı ve
başvurucunun, hukuka aykırı şekilde elde edildiğini ve uyuşturucu madde
ticareti suçuna yönelik mahkûmiyetine esas alındığını iddia ettiği bir kısım
telefon konuşmasının aynı soruşturma kapsamındaki diğer şüphelilerle ilgili
iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanması sonucu dolaylı şekilde elde
edildiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda başvurucunun; haklarında iletişimin
denetlenmesi kararı verilen diğer şüphelilerin telefonlarına ankesörlü
telefonlar vasıtasıyla ulaşarak görüşmeler yaptığı, Mahkeme tarafından 5271
sayılı Kanun'un 135. maddesindeki koşullara uygun olarak verilen karara
dayanılarak yalnızca diğer şüphelilerin kullandıkları telefon numaraları
üzerinden yapılan görüşmelerin kaydedildiği ve içeriklerinin de yargılama
makamları tarafından delil olarak kabul edildiği görülmektedir. Dolayısıyla
başvurucunun kullandığı ankesörlü telefonlara yönelik tespit, dinleme ya da
kaydetme şeklinde bir işlem ya da eylem gerçekleştirilmediği, diğer telefonlar
aranarak kurulan iletişim kapsamındaki görüşmelerin dolaylı olarak kaydedildiği
ve içeriklerinin ilgili Mahkeme kararlarına dayanılarak tutanak altına alındığı
anlaşılmıştır.
34. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi telefonların dinlenmesi
tedbirleri karşısında kişilerin özel hayatları ve haberleşme hürriyetlerinin
korunması bağlamında yeterli güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da
anılan Kanun hükmüyle getirilen güvencelere uyulmuştur. Daha açık ifadeyle,
anılan Kanun'un 135. maddesinde sınırlı sayıda sayılmış olan bir suç isnadı
dolayısıyla (Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti) mahkeme
kararlarına dayalı olarak iletişimin denetlenmesi tedbiri kapsamında
başvurucunun görüşmeleri dinlenmiştir. Buna göre kamu düzenini tehdit eden
nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi
amacına yönelik olarak başvurucunun hakkında dinleme kararı verilmiş süphelilerle yaptığı telefon görüşmelerinin dinlenip kayda
alınmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez. Bunun yanı
sıra bu şekilde elde edilen deliller üzerine kısa bir süre içinde operasyon
yapılarak suça konu uyuşturucu maddenin ele geçirilmesi, bu bakımdan dinleme işlemlerinin
süreklilik arz etmeyecek şekilde ve verilen yasal süreler içinde tamamlanması,
delillerin elde ediliş şeklinde herhangi bir takdir hatası veya keyfîlik bulunmaması, gizli dinleme ile elde edilen
delillere yetkili yargısal makamlar önünde itiraz edilmesi ve bu itirazın
derece mahkemesinin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak değerlendirilmesi ve
isnat edilen suçun uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti olması nedenleriyle
suçun ağırlığı hususları da dikkate alınarak müdahalenin hedeflenen amacın sınırlarını
aşmadığı, dolayısıyla orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme hürriyetine yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
ilişkin İddia
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
38. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
39. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
40. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında, somut olayda yaklaşık 6 yıl 6 ay 9 günlük
yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
41. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
2. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli
mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim güvencesini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
43. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurular da daha önce verdiği
kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi uyarınca yargılama yapan ağır
ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar
verilmiştir (Deniz Seki, B. No:
2014/5170, 25/6/2015, §§ 51-57; Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No:
2013/6068, 18/11/2015,§§ 47-52). Başvurucunun iddiası
bakımından farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir husus
bulunmamaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
45. Başvurucu, yargılama sırasında yeterli söz hakkı
verilmediğini, iddialarla ilgilikendisine soru
sorulmadığını, hükme esas teşkil eden fiziki takip tutanağı ve iletişimin
tespitine yönelik tutanakların içeriğinin kendisine bildirilmediğini ileri
sürmüştür. Başvurucu ayrıca talebi bulunmasına rağmen temyiz duruşmasına
katılımının sağlanmadığını ileri sürmüştür.
46. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
47. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara,
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların,
bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş
bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen,
B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
48. Mevcut başvuruda, başvurucunun yargılama boyunca müdafi
vasıtasıyla kendisini temsil ettirdiği, 26/3/2008 tarihli duruşmada iddianame
ve eklerinin yanı sıra fiziki takip tutanakları, zaptetme
tutanakları ve telefon görüşmelerine ilişkin tutanakların okunduktan sonra
gerek başvurucu gerekse de müdafiinin beyanlarının
alındığı saptanmıştır. Başvurucu devam eden aşamalarda da yapılan usule ilişkin
işlemlere karşı beyanda bulunmuş ve esasa ilişkin savunma yapmıştır. Yine
başvurucu hakkındaki temyiz incelemesi 8/5/2014 tarihinde duruşmalı olarak
yapılmış ve başvurucunun müdafii Avukat T.Z.Ş.
duruşmaya katılarak savunmasını yapmıştır. Bu itibarla başvurucuya yargılama
sürecinde sunulan bilgi ve belgelere ulaşma, ileri sürülen iddialara karşı
beyanda bulunma ve müdafiinin temyiz duruşmasına
iştirak etmesi sağlanarak itirazlarını sunma imkânı sağlandığından bir bütün
olarak yargılamanın adilliğine halel getirecek şekilde silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerineyönelik bir ihlalden
bahsedilemez.
49. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50. Başvurucu; derece mahkemesi kararlarının gerekçesiz
olduğunu, bu sebeple gerekçeli karar hakkının da ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
51. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
52. Somut olayda başvurucu, ihlal iddialarını soyut ve genel
ifadelerle ileri sürmüş; kararın sonucunu etkileyebilecek nitelikteki hangi
esaslı iddiasının gerekçelerde ayrı ve açık olarak yanıtlanmadığını veya
gerekçeli karar hakkının ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin nedenleri açıklama
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından
ileri sürülen iddiaların temellendirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Diğer İhlal İddiaları
54. Başvurucu, tespite konu telefon görüşmelerinin içeriği
günlük hayata dair suç oluşturmayan konuşmalardan ibaret olup delillerin
takdirinde yanılgıya düşülmesi suretiyle haksız olarak mahkûm edildiğini, isnat
edilen eylemin teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının irdelenmediğini, temel
cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşılmasının haklı bir nedeninin bulunmadığını
ve suçla ilişkisi bulunmayan paranın müsadere edilemeyeceğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
56. Somut olayda İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan
yargılamada sanık savunmaları, tanık anlatımları, olay nedeniyle düzenlenen
tutanaklar, aramalar sonucu elde edilen deliller, ekspertiz raporları, telefon
görüşme içerikleri ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir
karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla
derece mahkemelerince verilen kararların delillerin değerlendirilmesinde isabet
bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtayın
kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
57. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda
belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna
varıldığından başvurunun bu kısmının da
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
58. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
59. Başvurucu ihlal tespitinde bulunulmasını talep etmiştir.
60. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
61. Başvurucunun tazminat talebi bulunmadığından tazminata
hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
62. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, 4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
6. Adil yargılanma
hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için (kapatılan) İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesine (E.2011/127, K.2012/229) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.