TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULHAKİM YÜREK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/8860)
Karar Tarihi: 12/7/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
Abdulhakim YÜREK
Vekili
Av. Cihan KARALDİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik görevini yaparken rahatsızlanan ve bunun üzerine askerliğe elverişli olmadığı belirtilerek terhis edilen başvurucunun maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davanın Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadan reddedilmesi ve aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2014 tarihinde Mazıdağı Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 4/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. 23/2/2010tarihinde askere sevk edilen başvurucu, er olarak askerlik görevini yerine getirirken rahatsızlanmış, tedavi ve istirahat süresi sonucunda Diyarbakır Asker Hastanesinin 22/3/2011 tarihli ve 1687 sayılı sağlık kurulu raporuyla "aort yetersizliği" tanısı konulup ''Askerliğe Elverişli Değildir.'' kararı verilmiş ve rapor doğrultusunda terhis edilmiştir.
8. Başvurucu, askerliğin sebep ve tesiri ile hastalandığı iddiasıyla 21/4/2011 tarihinde idareye başvurarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş, başvurusu zımnen reddedilmiştir.
9. Bunun üzerine başvurucu tarafından 150.000 TL maddi, 150.000 TL manevi tazminata dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte hükmedilmesi talebiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açılmıştır.
10. AYİM İkinci Dairesi, tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiş ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanlığına dava dosyası ve davacının tedavisiyle ilgili tıbbi kayıtlar (revir, hastane kayıtları, sağlık kurulu raporları ve tıbbi belgeler) gönderilerek bilirkişi raporu düzenlenmesi istenmiştir.
11. 30/10/2013 tarihli bilirkişi raporunda şu hususların tespit edildiği belirtilmiştir:
"1) Davacının rahatsızlığı olan romatizmal aort yetmezliği sıklıkla çocukluk çağında geçirilen romatizmal ateşe ikincil gelişen bir durumdur.
2) Hastalık dış etkenlerden kaynaklanan, enfeksiyöz bir hastalıktır. Ancak hastalığın ilerleme hızı ve yol açabileceği komplikasyonlar bireyden bireye değişebilir.
3) Dosyadan anlaşıldığı kadarıyla davacının hastanedeki muayene bulguları akut romatizmal ateşle değil, ancak onun sekeli olan aort yetmezliği ile uyumludur. Dolayısı ile hastadaki mevcut durumdan askerlik hizmetinin sorumlu olmadığı düşünülmüştür. Askeri hizmet sırasında içinde bulunduğu koşullar romatizmal ateşin nüks etme riskini arttırabilse de bu durumun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Nüks gerçekleşmediği için, romatizmal ateşin kalp kapaklarında bıraktığı sekel ve bu sekelin ilerleme hızının askerlik ile ilişkisi olmadığı düşünülmektedir.
4) Davacı romatizmal ateşi askerliğe başlamadan geçirdiği için, askerlik hizmeti için başvurduğundaki muayenesinde bu durumun fizik muayene ve ekokardiyografi bulguları ile saptanabilmesi gerekir. Bu bulgularla hastanın hastalığında askerlik hizmeti nedeniyle bir ilerleme olduğu söylenemez.
5) Dosyadaki kayıtlardan teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinde herhangi bir hata, gecikme ve eksiklik olduğu düşünülmemiştir.
6) Bu verilerden anlaşıldığı kadarıyla, mevcut rahatsızlık davacıda askerliğe başlamadan önce de mevcuttur. Ayrıntılı bir ekokardiyografik incelemede bu rahatsızlık saptanabilse de, bir öykü ve fiziki muayenede herhangi bir belirti vermeyebilir."
12. Söz konusu bilirkişi raporuna davacı tarafından itiraz edilmemiş ve AYİM İkinci Dairesi 22/1/2014 tarihli ve E.2012/1081, K.2014/68 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Dosyadaki bilgi ve belgeler ile tıbbi bilirkişilerin yukarıda açıklanan "davacı Abdulhakim YÜREK'te mevcut "romatizmal aort yetmezliği" rahatsızlığının askerlik hizmetine başlamadan önce geçirmiş olduğu romatizmal ateşten kaynaklandığı, askerliğin sebep ve tesirinden kaynaklanmadığı, hastalığında askerlik hizmeti nedeniyle bir ilerleme olduğunun söylenemeyeceği, rahatsızlığının teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinde herhangi bir hata, gecikme ve eksiklik olmadığı" şeklindeki tıbbi mütalaaları birlikte değerlendirildiğinde; zararlı sonucun idareye yüklenebilmesine imkân sağlayan nedensellik bağının olmadığı, davacının rahatsızlığına neden olan bir hizmet kusurunun veya kusursuz sorumluluk kuram ve ilkelerinin uygulanmasını gerektirir bir idari işlem/eylemin bulunmadığı değerlendirildiğinden davalı idareye yüklenebilecek tazmini gerektiren hukuki bir sorumluluk bulunmadığı, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır."
13. Kararda, başvurucunun maddi vemanevi tazminat istemlerinin reddine, ayrıca reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hesap edilen 15.700 TL avukatlık ücretinin de başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine hükmedilmiştir.
14. Söz konusu karara karşı yapılan karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 7/5/2014 tarihli ve E.2014/793, K.2014/670 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 5/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 10/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir."
17. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdaresi Mahkemesi Kanunu’nun 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, sağlıklı bir şekilde askerliğe alınmasından sonra askerlik hizmetini ifa ederken askerliğin sebep ve tesiri ile rahatsızlandığını, askere alınırken daha önce herhangi bir rahatsızlık veya hastalığı olup olmadığının sorulduğunu, daha önce hastalığının mevcut olduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığını, hastalığının olması durumunda bu durumu yoklama aşamasında belirtmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, söz konusu hastalığın varlığı halinde bedensel herhangi bir aktivite yapılamamasına rağmen on üç ay boyunca askerlik hizmetini yerine getirdiğini, bu durumun hastalığın askerlik hizmeti sırasında ortaya çıktığını gösterdiğini, hastalığın askerlik görevinin ifası sırasında ağır şartlarda eğitim görülmesinden kaynaklandığını, Adli Tıp Kurumu veya uzman bir hastane tarafından rapor tanzim edilmesine ilişkin iddialarının dikkate alınmadığını; ayrıca, dava açılması sırasında dava değerinin saklı tutulması imkânı olmadığından dava değerini yüksek tuttuğunu, davanın reddedilmesi nedeniyle yüksek tutarda nispi vekalet ücretine hükmedildiğini, bu durumun kendisini maddi ve manevi açıdan zarara soktuğunu belirtilerek Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, aleyhine yüksek tutarda nispi vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin şikayeti mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir:
a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
21. Başvurucu, askerliğin sebep ve tesiri ile hastalandığından bahisle tazminat istemiyle açtığı davada, askerlik hizmeti öncesinde hasta olmadığı ve hastalığının askerliğin sebep ve tesiri ile meydana geldiği hususu Adli Tıp Kurumundan alınabilecek rapor ile belirlenebileceği hâlde bu yöndeki iddialarının dikkate alınmadığını belirterek AYİM kararının adil olmadığını ileri sürmüştür.
22. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
24. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun, yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
26. Somut olayda, başvurucu tarafından, askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle hasta olduğu iddiasıyla tazminat istemiyle açılan davada AYİM, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanlığından aldığı bilirkişi raporu doğrultusunda başvurucunun hastalığının askerliğin sebep ve tesiri ile meydana gelmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu hastalığının askerliğin sebep ve tesiri ile meydana geldiği hususu Adli Tıp Kurumundan alınabilecek rapor ile belirlenebileceği hâlde bu yöndeki iddialarının dikkate alınmadığını belirterek AYİM kararının adil olmadığını ileri sürmüştür.
27. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §68). Bununla birlikte Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır.
28. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Bu çerçevede mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesi'nin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
29. Somut olayda tazminat istemine ilişkin uyuşmazlığın çözümü için AYİM başvurucunun hastalığının askerliğin sebep ve tesiri ile olup olmadığının belirlenmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırmış ve başvurucu tarafından itiraz edilmeyen bilirkişi raporu doğrultusunda davayı reddetmiş olup başvurucunun bireysel başvurusunda ileri sürdüğü iddiaların soyut ve kanun yolu şikâyeti niteliğinde iddialar olduğu anlaşılmaktadır. Derece Mahkemesi tarafından anılan iddialar değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir.
30. Hukuk kurallarının uygulanması ve yorumlanması derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin söz konusu koşulları değerlendirdiği kararlarında açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire bir müdahalesi söz konusu olamaz. Somut olayda başvurucunun iddialarının esas itibarıyla AYİM tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet bulunmadığına dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
31. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, dava açılması sırasında dava değerinin saklı tutulması imkânı olmadığından dava değerini yüksek tuttuğunu, davanın reddedilmesi nedeniyle yüksek tutarda nispi vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
..."
36. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
37. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen,§§ 61, 62).
38. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun davayı kaybetmesi hâlinde kendisine yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir(Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
39. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).
40. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı tarih itibarıyla mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacının tazminat talebine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneğinin olmadığı görülmektedir (Özkan Şen, § 56).
41. Başvuru konusu olayda da başvurucunun bu nedenle açtığı davada, uğradığını iddia ettiği zararın tazmini amacıyla 150.000 TL maddi 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme, davayı reddettikten sonra başvurucunun reddedilen tazminat talebi üzerinden davalı idare lehine 15.700 TL nispi avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
42. Buna göre başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, davanın reddedilmesi sonrasında 15.700 TL avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır.
43. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir. Vekâlet ücretinin orantılılık incelemesi yapılırken öngörülen miktarın ülke şartlarında ne anlam ifade ettiği, başvurucunun ödeme gücü ve davanın özel şartları gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
44.Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu ve yargılama sonucunda talep edilen ancak reddedilen tazminat talebi üzerinden 15.700 TL avukatlık ücretini davalı idareye ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Bu durumda başvurucunun, ıslah imkânı olmadığından davanın açıldığı sırada yüksek tazminat talebinde bulunduğu, buna göre yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ise ölçülü olmadığı, bu nedenle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle yapılan müdahale ölçülü olmadığından başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu maddi ve manevi zarara uğradığını belirtmiş ve başvuruya konu kararın iptalini talep etmiştir.
48. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından yalnızca ihlalin tespiti ile giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından maddi tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİROLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE
C. Başvurucuya net 12.000TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, maddi tazminata ilişkin karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.