TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SADULLAH REMZİ KARAGÖZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8870)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Sadullah
Remzi KARAGÖZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat PAŞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama ve tutuklamanın devamına ilişkin
kararlarda matbu gerekçelere yer verilmesi, gözaltına alınırken yasal hakların
hatırlatılmaması, derhâl müdafi tayin edilmemesi ve soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın
kanuni hâkim güvencesine aykırı yürütülmesi, değerlendirme aşamasında
iddianamenin tebliğ edilmemesi, duruşmaların bir kısmının kapalı yapılması,
hukuka aykırı delillerin mahkûmiyete esas alınması, beyanları belirleyici
nitelikte olan tanığın duruşmada sorgulanmaması, Yargıtaydaki
incelemenin duruşmasız yapılması, temyiz incelemesinin etkin yapılamaması ve
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının; ceza mahkûmiyeti dışında velayet, vesayet ve benzeri medeni haklara
ilişkin ehliyetin sınırlanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; etnik
kökenden dolayı ayrımcılığa maruz kalınması nedeniyle kanun önünde eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine İzmir 11.
Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 7/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 8/7/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
22/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 6/8/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı)
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yapılan soruşturma kapsamında 6/1/2010
tarihinde başvurucunun Manisa ilindeki evinde arama yapılmıştır. Başvurucu aynı
tarihte gözaltına alınmış ve 9/1/2009 tarihinde Manisa 2. Sulh Ceza
Mahkemesinin 2009/11 sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır. Tutuklama kararına
yapılan itiraz 22/1/2009 tarihinde reddedilmiştir.
10.İddiasına göre başvurucu gözaltına alınırken kendisine
hakları hatırlatılmamış ve yöneltilen suçlamalar bildirilmeden Emniyet
Müdürlüğüne götürülmüş; müdafi yardımından yararlanma hakkını gözaltında ancak
iki gün sonra kullanabilmiştir. Ancak başvuru dosyasında bu konuda herhangi bir
bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
11. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile
görevli) 2009/1 Değişik İş sayılı kararıyla soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanmasına karar verilmiştir.
12. Cumhuriyet Başsavcılığının 12/3/2009 tarihli iddianamesi ile
başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesine (CMK 250. maddesi ile görevli) kamu davası açılmıştır. Mahkeme,
başvurucunun 17/9/2009 tarihinde tahliyesine karar vermiştir.
13. 6352 sayılı Kanun'un 2/7/2012 tarihinde yürürlüğe girmesiyle
kamuoyunda “özel yetkili” olarak adlandırılan mahkemeler kapatılmıştır. Aynı
Kanun’un geçici 2. maddesinin (4) numaralı fıkrasında bu mahkemelerde açılmış
olan davalara kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar aynı mahkemelerce
bakılmaya devam olunacağı, bu davalarda yetkisizlik veya görevsizlik kararı
verilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
14. Mahkemenin 12/12/2012 tarihli kararı ile başvurucunun müsnet suçtan mahkûmiyetine ve "tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkartılmasına"
karar verilmiştir. Yakalama kararına yönelik itiraz, İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesince reddedilmiştir.
15. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"YAZILI KANITLAR :
İletişim tespit tutanakları, gizli izleme
tutanakları, arama, yakalama tutanakları, emanet makbuzları, ekspertiz raporu,
CD izleme tutanağı, bilirkişi raporu, YDGH (Yurtsever Demokratik Gençlik
Hareketi) ile ilgili olarak Diyarbakır CMK. 250. madde ile görevli C.Başsavcılığınca düzenlenen
iddianame ve bu iddianameyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine açılan kamu
davasının duruşma oturum tutanakları ile YDGH'nin
yapılanması ve sorumluları hakkındaki R. S.nin
ifadeleri ile dosyalarda mevcut tüm tutanak ve belgeler kanıt olarak
değerlendirilmiştir.
MAHKEMEMİZİN KABULÜ VE GEREKÇE:
Yasadışı silahlı PKK/KONGRA-GEL terör
örgütünün gençlik örgütlenmesi olan YDGH'ye yönelik
gerçekleştirilen operasyonlarda Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketinin
deşifre olması nedeniyle, çalışmalarını legal bir görünüm altında sürdürme ve
operasyonlara karşı koruyucu bir tedbir olması amacıyla, 01-03 Haziran 2008
tarihinde Diyarbakır ilinde yapılan kongresinden sonra YDGH'nin,
Demokratik Toplum Partisi içerisinde bağımsız olarak YDGM (Yurtsever Demokratik
Gençlik Meclisi) adı altında faaliyetlerini sürdürmesi kararı alarak isim
değişikliğine gittiği, yeni oluşturulan gençlik yapılanması YDGM'in
aslında ayrı bir oluşum olduğu, ancak görünüm itibarıyla yasal bir parti olan DTP'nin gençlik örgütlenmesi şeklinde gösterilmeye
çalışıldığı, bunun da yapılan eylemlerinin PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ile
irtibatlandırılmasının engellemeye yönelik olduğu, YDGM içinde faaliyet
gösteren gençlere yönelik olarak terör örgütünün görüşleri doğrultusunda
faaliyet gösteren FIRAT haber ajansının resmi internet sitesinde ve birçok
internet sitesi ile ve terör örgütüne ait basın organlarında Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne yönelik sınır ötesi ve yurt
içinde yapılan operasyonların protesto edilmesi için terör örgütü yöneticileri
tarafından serhildan (ayaklanma-başkaldırı) türü eylem
çağrıları yapıldığı, yapılan bu eylem çağrıları doğrultusunda, kamu kurum ve
kuruluşlarına ait bina, tesis ve araçlarına yönelik molotof
kokteyl atılması, korsan gösteri düzenlenmesi, barikat kurularak yolun trafiğe
kapatılması, PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve elebaşı lehinde slogan atılması,
olaya müdahale eden güvenlik güçlerine ve araçlarına taşlı sopalı saldırıda
bulunulması yönünde çağrılar yapıldığı;
YDGH (Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi)
ile ilgili olarak Diyarbakır CMK 250. madde ile görevli C.Başsavcılığınca düzenlenen iddianame ve bu
iddianameyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının duruşma
oturum tutanakları ile YDGH'nin yapılanması ve
sorumluları hakkındaki R. S.nin ifadelerinin dosyaya getirtildiği;
Bu kapsamda PKK/KONGRA GEL terör örgütünün
yurt içerisindeki faaliyetlerini tek çatı altında toplayarak organize etmek
amacıyla faaliyete geçirilen KCK (Kürdistan Demokratik Topluluğu)'nun alt yapılanması olan YDGM'nin
Ege ve Akdeniz bölgelerinde sorumlu düzeyde faaliyet yürütmek üzere
görevlendirilen, A. K., P. U. ve H. A.nın
Manisa ili ve ilçelerinde örgütlenme faaliyetlerinde bulundukları ve sanıklara
görevlendirilme ve eylemler yönünde talimatlar verdikleri anlaşılmıştır.
Olaylarla ilgili 22/07/2009 ve 26/07/2010 tarihli
bilirkişi raporları aldırılmış, bilirkişi raporunda;
Sanık A. T.nin 26/10/2008 tarihinde Manisa
ilinde meydana gelen gösteride terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın posterini
taşıyarak "yaşasın başkan Apo, PKK halktır halk
burada" şeklinde poster taşıyarak slogan attığı,
Sanık Sadullah Remzi Karagöz'ün 26/10/2008
tarihinde Manisa ilinde meydana gelen gösteride taş atarken görüntülendiği
belirtilmiştir.
...
Sanığın örgüt tarafından yapılan çağrı üzerine
düzenlenen gös[teriye]
katıldığı, gösterilerde telefon görüşmelerine yansıyan görüşmelerinden ve
bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere gösteride güvenlik kuvvetlerine taş
attığı ve aktif bir şekil hareket ettiği, gösterilere katılım konusunda diğer
katılımcılarla görüştüğü, sanığın evinde yapılan aramada örgütsel içerikli
kitap ve dokümanların ele geçirildiği, diğer sanık ifadeleri ve tüm dosya
kapsamından anlaşılmış ve açığa çıkmış olmakla sanığın terör örgütünün üyesi
olduğu yönünde karar vermek gerekmiştir."
16. Başvurucu anılan yakalama emri üzerine tutuklanıp cezaevine
konulmuştur. Yakalanma tarihine ilişkin bireysel başvuru dosyasında bir bilgi
yer almamaktadır. Başvurucu müdafii 30/4/2013
tarihinde anılan tutuklama işlemine itiraz etmiştir. Anılan itiraz
reddedilmiştir.
17. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 19/3/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.
18. Nihai karar, başvurucu tarafından 23/5/2014 tarihinde
öğrenilmiştir.
19. Başvurucu 10/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314.
maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı
örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
“Tanıklıktan çekinme” kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Aşağıdaki kimseler
tanıklıktan çekinebilir:
…
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya
kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
…”
22. 5271 sayılı Kanun’un olaylar tarihinde yürürlükte bulunduğu
hâliyle “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması” kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“(1) (Değişik birinci
cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması
durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi
tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri
değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar
ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde
verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde
tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan
çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma
gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl
yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle:
25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim
bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar
verebilir."
23. 5271 sayılı Kanun’un olaylar tarihinde yürürlükte bulunan “Soruşturma” kenar başlıklı 251. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“250 nci Madde kapsamına giren
suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcıları, hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca bu işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde
yetkili adlî yargı hâkimlerinden isteyebilirler.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Yüklenen suç, hukuka
uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 8/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu;
i. Hakkında usulüne uygun olarak verilmiş yakalama kararı
olmamasına rağmen yakalanıp gözaltına alındığını, soruşturma dosyasına erişim
kısıtlandığı için yakalama nedenlerinin ve yöneltilen suçlamaların kendisine
bildirilmediğini, haklarının hatırlatılmadığını, derhâl hâkim huzuruna çıkarılmadığını,soruşturma
sırasında müdafii ile görüşme hakkından ancak
gözaltına alındıktan iki gün sonra faydalandırıldığını,
ii. Tutuklama nedeni bulunmadığını, tutuklama ve tutuklamaya
itiraz sonucu verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını,
tutukluluğun devamına yönelik kararların duruşmasız olarak dosya üzerinden
verildiğini, kendisinin ve müdafiinin bu kararlar
verilirken dinlenmediğini, anılan kararların ve savcı görüşlerinin tebliğ edilmediğini,tutuklamanın makul
süreyi aştığını, hiçbir delil yokken hükümle birlikte yakalama kararı
verildiğini,
iii. Hakkındaki davanın kamuoyunda “özel yetkili” olarak bilinen ağır ceza mahkemelerinde
görüldüğünü, özel yetkili mahkemelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde
(Sözleşme) tanınan birçok hakkı ortadan kaldırdığını, devlete karşı işlenen
veya örgütlü suçlar için ayrı statüye sahip mahkemeler kurulmasının ve bu
mahkemede yargılanmış olmasının “kanuni hâkim güvencesi”ne
aykırı olduğunu,
iv. Yakın akrabalarıyla yaptığı telefon görüşmelerinin
dinlendiğini, yasak delil niteliğindeki bu kayıtların dosyadan çıkarılmadığını,
son çare olarak başvurulması gereken iletişimin dinlenmesi tedbirine koşulları
oluşmaksızın başvurulduğunu, bu sebeple özel hayatına müdahalede bulunulduğunu,
v. İddianamenin tebliğ edilmediğini ve iddianameye itiraz
edemediğini,
vi.Temyiz incelemesi sırasında duruşma
yapılmaması nedeniyle etkin inceleme yapılmadığını, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
temyiz incelemesini duruşmalı yapmaması nedeniyle savunma hakkının
kısıtlandığını,
vii. Temyiz incelemesi yapan Yargıtay Dairesinin, tetkik
hâkiminin incelemesine göre ve onun hazırladığı rapor üzerinden bir
değerlendirme yaptığını, anılan Dairenin etkin ve tarafsız bir inceleme
yapmadığını ve dosyayı incelemeden karar verdiğini,
viii. Mahkûmiyet açısından dayanılan tek delil olan itirafçı R.S.ninbeyanlarının duruşmada
tespit edilmediğini, onu sorgulayamadığını, bu sebeple savunma hakkının
kısıtlandığını,
ix. Mahkeme kararında hangi delillerin neden reddedildiğinin
belirtilmediğini, savunmaya neden itibar edilmediğinin açıklanmadığını ve
kararın gerekçeli olmadığını, siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında
değerlendirilebilecek unsurların mahkumiyete gerekçe yapıldığını, BDP'nin (Barış ve Demokrasi Partisi) parti çalışmalarına
katılmasının cezalandırıldığını, BDP'nin
çalışmalarının emniyet birimlerince yasa dışı olarak nitelendirilmesinin siyasi
faaliyette bulunma hakkına müdahale olduğunu, suçun manevi unsurunun
oluşmadığını, Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisinin (YDGM) yasa dışı bir
örgüt olmadığını, olay yerinde çekilen fotoğrafın kendisine benzemediğini,
başka bir şahsın hatalı tespit sonucu kendisi kabul edildiğini,
x. Yargılamanın beş yılı aşkın şekilde makul olmayan bir sürede
tamamlanabildiğini ve aleni yapılmadığını,
xi.5237 sayılı Kanun'un 53. maddesi gereğince hakkında uygulanan
medeni haklarına ilişkin sınırlamalar nedeniyle özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiğini,
xii. Kürt kökenli olması nedeniyle ve siyasi düşüncelerle
hakkındaki yargılamanın farklı standartlara göre yürütüldüğünü, hukuka aykırı
delillere göre karar verildiğini, terör suçu nedeniyle hakkında farklı bir
infaz rejiminin uygulanacağını, bunun eşitlik ilkesine aykırı olduğunubelirterek Anayasa'nın 10., 13., 19., 20., 25.,
26., 34., 36., 37., 38., 40., 67., 68. ve 141. maddelerinde güvence altına
alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve adli yardım, ihlallerin
tespiti ile tazminata karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi
Yönünden
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini
ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun
olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
28. Başvurucu; hakkında usulüne uygun olarak verilmiş yakalama
kararı olmamasına rağmen yakalanıp gözaltına alındığını, yakalama sırasında
derhâl haklarının hatırlatılmadığını, soruşturma dosyasına erişimleri
kısıtlandığı için yakalama nedenlerinin, yöneltilen suçlamaların, yakalama ve
gözaltına alma işlemlerinin dayanak belgelerin kendisine bildirilmediğini,süresi
içinde yetkili hâkim önüne çıkarılmadığını, tutukluluk durumunun periyodik
incelemesinin dosya üzerinden yapıldığını, tutukluluğun değerlendirilmesine
dair kararların, Cumhuriyet savcısının görüşlerinin kendisine bildirilmediğini
ve bu kararlara karşı itiraz imkânı tanınmadığını, dayanılan somut olay ve
deliller açıklanmaksızın gerekçesiz şekilde tutuklama ve tutukluluğun devamına
karar verildiğini, gerçek bir hukuki denetim yapılmadığını, tutukluluk
süresinin makul olmadığını, tutukluluk hâlinin devamına karşı itirazlarının
etkili bir şekilde incelenmediğini, tutukluluğun devamına yönelik kararların
duruşmasız olarak dosya üzerinden verildiğini, kendisinin ve müdafiinin bu kararlar verilirken dinlenmediğini ileri
sürmüştür.
29. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “zaman bakımından yetkisi”yle ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre
23/9/2012 tarihinden önce verilen bir kararla sona eren tutukluluk veya gözaltı
durumuna ilişkin başvuruların zaman bakımından yetki dışında kaldığı kabul
edilmiştir (Osman Büyüksu,
B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali Öksüz,
B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; Cevdet
Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29). Bu ilkeler temelinde
yapılan değerlendirmede başvurucunun gözaltı ve tutukluluk hâli, tahliye kararı
verildiği 17/9/2009 tarihinde sona ermiş olduğundan başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
30. Dosyaya erişimin kısıtlanmasına yönelik karara itiraz edilip
edilmediği, edilmiş ise sonucunun ne olduğu dosyadan anlaşılmamaktadır. Bununla
birlikte anılan şikâyet, 6/1/2009 ile 12/3/2009 tarihleri arasında
gerçekleştirilen işlemlere ilişkin olup bu tarihlerin, Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önceye ait olması nedeniyle
başvurunun bu kısmı hakkında da zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerekir (Abdulvahap Aydemir ve Yusuf Candemir, B. No:
2013/7349, 1/12/2015, §§ 34-37).
31. Başvurucu ayrıca salıverildikten sonra hakkında yeni bir
delil elde edilmediği hâlde hükümle birlikte hakkında tutuklanmaya yönelik
yakalama emri çıkarılmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
32. İlk Derece Mahkemesince hüküm ile birlikte verilen
"tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkartılması" kararına itiraz
edilmemiş ise kararın verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz
merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
bireysel başvuru yapılması gerekmektedir. Yakalama kararına yönelik itiraz,
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Anılan kararın ne zaman
öğrenildiğine ilişkin bir bilgi dosyada yer almamakla birlikte en geçtutuklama kararına yapılan itiraz üzerine 30/4/2013
tarihinde öğrenildiği kabul edilmelidir.Bu
nedenle, İlk Derece Mahkemesinin hüküm ile birlikte verdiği "yakalama emri
çıkartılması" kararına yönelik itirazın reddi kararını öğrendiği kabul
edilen 30/4/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken
10/6/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre
aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
b. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, Mahkemece 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinin
(1), (2) ve (3) numaralı fıkralarının uygulanmasına dair kararla ceza
mahkûmiyeti dışında velayet, vesayet ve benzeri medeni haklara ilişkin
ehliyetinin sınırlanmasının Anayasa’nın 20. maddesini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı,
48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 59. maddesinin ilgili fıkraları
uyarınca başvurucunun başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama,
dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama,
bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal
edildiğini ve buna ilişkin gerekçelerle delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
35. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
36. Başvurucu, ceza mahkumiyetine ek olarak uygulanmasına karar
verilen hak yoksunlukları kapsamında medeni haklara ilişkin ehliyetinin
sınırlanmasının Anayasa’nın 20. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de
anılan sınırlamaların özel hayata saygı hakkını nasıl ihlal ettiğine ilişkin
herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu bağlamda ihlal iddiası ve bu iddianın
temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan
başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. İletişimin Dinlenmesi
Kararlarına İlişkin İddialar
38. Başvurucu; yakın akrabalarıyla yaptığı telefon
görüşmelerinin dinlendiğini, yasak delil niteliğindeki bu kayıtların dosyadan
çıkartılmadığını, son çare olarak başvurulması gereken iletişimin dinlenilmesi
tedbirine koşulları oluşmaksızın başvurulduğunu, özel hayatına müdahalede bulunulduğunu,
bu nedenle haberleşme özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
39. Başvurucunun başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını
açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını
kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (Veli Özdemir, §§
19-20). Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna
karar verilebilir.
40. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini
başvuru dilekçesine ekleme sorumluluğu başvurucuya ait olmasına rağmen diğer
delil elde etme yöntemleri kullanılmaksızın iletişimin dinlenmesi tedbirine
başvurulduğu ve yasak delil niteliğinde olan yakın akraba görüşmelerinin hükme
esas alındığı yönündeki iddiaların genel ve soyut biçimde ileri sürüldüğü
anlaşılmaktadır. Başvurucu, hangi yakın akrabalarıyla yaptığı görüşmelerin
kayda alındığına veya kararda kullanıldığına dair somut bir örnek
belirtmemiştir. Diğer yandan başvurucu tarafından telefon dinlemesinin usulsüz
olduğu ve dinleme süresinin bir yıla yakın olduğu soyut şekilde belirtilmiş
olup buna ilişkin Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da kanıt sunulmamıştır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle
başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Başvurucunun Kürt
Kökenli Olması Nedeniyle Ayrımcılığa Maruz Kaldığına İlişkin İddia
42. Başvurucu; Kürt kökenli olması nedeniyle ve siyasi
düşüncelerle hakkındaki yargılamanın farklı standartlara göre yürütüldüğünü,
hukuka aykırı delillere göre karar verildiğini, terör suçu nedeniyle hakkında
farklı bir infaz rejiminin uygulanacağını, bu çerçevede eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
43. Anayasa'nın "Kanun
önünde eşitlik" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar."
44. Ayrımcılık iddiasının ciddi olduğunun kabul edilebilmesi
için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele
ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılık bulunduğunu ve bu
farklılığın meşru olmayan ve salt ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayırımcı
temellere dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir.
45. Başvurucu, yargılama standartları ve infaz rejimi bakımından
ayrımcılığa tabi tutulduğunu dile getirmekle birlikte Kürt kökenli olması
haricinde kendisi ile aynı koşullara sahip olan hangi sanık veya hükümlülere
hangi surette farklı muamelede bulunulduğuna dair herhangi bir açıklama sunmamıştır.
46. İhlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına
ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
i. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
48. Başvurucu; 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli
Mahkemenin özel statülü olarak kurulmasının adil yargılanma hakkı veSözleşme'nin tanıdığı çoğu hakkı baştan ortadan
kaldırdığını, devlet güvenlik mahkemelerinin
(DGM) sadece adlarının değiştiğini, bu mahkemelerin özel statülerini
yeni kanunda da aynen koruduğunu, DGM’lerin tarafsız olmadıklarını, adil
yargılama yapmadıklarını, bu mahkemelerin kuruluşlarının Sözleşme ile koruma
altına alınan hakları ihlal ettiğine dair sayısız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) kararı mevcut olduğunu, devlete karşı işlenen veya örgütlü suçlar için
ayrı statüye sahip mahkemeler kurulmasının ve kendisinin bu mahkemede
yargılanmasının kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu, bu çerçevede
Anayasa’nın 37. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını
açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını
kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (S.S.A., § 38; Veli Özdemir, §§ 19, 20).
50. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
51. Başvurucu, ihlal iddiasını salt 5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi ile görevli Mahkemenin özel statülü olarak kurulmasına ve DGM’lerin
uzantısı olduğu iddiasına dayandırmış ve anılan Mahkemenin "adil
yargılanma hakkı ve Sözleşme'nin tanıdığı çoğu hakkı ... ortadan
kaldırdığı" iddiasını temellendirmemiştir. Bir başka ifadeyle Mahkemenin
hangi somut özelliğinin, adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir
açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki
olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun
iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Değerlendirme Aşamasında İddianamenin
Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia
53. Başvurucu, değerlendirilmesi ve kabulü sürecinde
iddianamenin kendisine tebliğ edilmediğini ve kendisine iddianameye itiraz
hakkı tanınmadığını ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüş yazısında başvurucunun bu iddiasının kabul
edilebilirliği konusunda görüş bildirilmemiştir.
55. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
56. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
57. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
58. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında
kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
59. 5271 sayılı Kanun'un "İddianamenin
iadesi" kenar başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
iddianamenin, iddianame ve soruşturma evrakının Mahkemeye verildiği tarihten
itibaren en geç on beş gün içinde eksik veya hatalı noktalar belirtilmek
suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilebileceği belirtilmiştir.
Anılan maddenin (3) numaralı fıkrasına göre de belirtilen süre sonunda iade
edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. Öte yandan anılan Kanun'un 191.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında duruşmanın başladığının, iddianamenin kabulü
kararı okunarak açıklanacağı belirtilmiştir. Bu itibarla 5271 sayılı Kanun'da,
kabulü aşamasında "iddianamenin" veya kabul edildikten sonra
"iddianamenin kabulü kararının" taraflara tebliği için bir usul
belirlenmemiştir. Ayrıca iddianamenin kabulüne itiraz mümkün değildir. (Abdulvahap Aydemir ve Yusuf Candemir, § 77).
60. İddianamenin değerlendirilmesi sürecindeki incelemenin
konusu, "iddianame"nin bizatihi kendisi
olup "cezai alanda ... yöneltilen suçlamaların esası konusunda"
herhangi bir inceleme yapılmamaktadır. Diğer taraftan adil yargılanma hakkı
bireylere, kovuşturulmamayı isteme gibi bir hak da sağlamamaktadır (Abdulvahap Aydemir ve Yusuf Candemir, § 78).
61. Bu nedenle iddianamenin değerlendirilmesi prosedürüne
ilişkin iddiaların konusunun, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının
kapsamı dışında yer aldığının kabulü gerekir.
62. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
63. Başvurucu; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin temyiz incelemesini
duruşmalı yapmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını, bu sebeple adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64.
Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, ilk derece mahkemeleri önünde
duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin
dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceğine
karar vermiştir (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013,
§ 32; Ali İlhan Bayar, B. No:
2013/725, 19/11/2014, §§ 44-46).
65. Somut olayda başvurucu İlk Derece Mahkemesinde duruşmalı
olarak yargılandığından temyiz incelemesi sırasında ayrıca duruşma
yapılmamasının duruşmalı yargılama hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
66. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Temyiz İncelemesinin
Hakkaniyete Uygun Yapılmadığına İlişkin İddia
67. Başvurucu; temyiz incelemesi yapan Yargıtay Dairesinin,
tetkik hâkiminin incelemesine göre ve onun hazırladığı rapor üzerinden bir
değerlendirme yaptığını, anılan Dairenin etkin ve tarafsız bir inceleme
yapmadığını ve dosyayı incelemeden karar verdiğini ileri sürmüştür.
68. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının
bir unsuru olan silahların eşitliği ilkesi, davanın tarafları arasındaki
çelişmeli yargıyı güvence altına almakta olup bu ilke, mahkemenin iç işleyişine
ilişkin usuller yönünden uygulanamaz (Muharrem
Keserci, B. No: 2012/575, 8/5/2014, § 52).
69. Yargıtay tetkik hâkimi tarafından İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesi dosyası ve kararı incelenerek rapor hazırlanmış, Yargıtay Daire
Başkanı ve Üyelerine sunulmuştur. Tetkik hâkiminin raporu dinlendikten sonra
Daire Başkanı ve Üyeler tarafından hükümonanmıştır.
Mevcut davada, tetkik hâkiminin ön yargılı davranmasına neden olacak rapor
sunduğunu veya Dairenin etkin ve tarafsız bir değerlendirme yapmadan karar
verdiğini gösteren herhangi bir somut bilgi ya da kanıt da bulunmamaktadır.
70. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Tanık Sorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
71. Başvurucu; mahkûmiyet açısından dayanılan tek delil olan
itirafçı R.S.ninbeyanlarının
duruşmada tespit edilmediğini, bu sebeple onu sorgulayamadığını belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
72. Anayasa'nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı
6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
73. Başvurucunun aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya
çektirme, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar
altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı,
Anayasa'nın 36. ve Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi
kapsamında düzenlenmiştir.
74. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"(3) Bir suç ile itham
edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
...
d)
İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia
tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin
sağlanmasını istemek;
..."
75. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendinde sanığın iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme hakkı da güvence
altına alınmıştır. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için,
kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya
konması gerekir. Bu kuralın istisnaları olmakla birlikte eğer bir mahkûmiyet
sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında
sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen
ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Sözleşme'nin 6. maddesindeki
güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve
sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık duruşmada
dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulama
imkânı bulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet
kararı verilemez (Az. M, B. No:
2013/560, 16/4/2015, § 54).
76. Somut olayda,tanık
R.S., YDGM ile ilgili beyanlarda bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle tanık
anlatımlarının mahkemenin dayanak aldığı olgulardan sınırlı bir parçaya işaret
ettiği, beyanlarda doğrudan başvurucuyu hedef alan ve başvurucunun mahkemece
silahlı terör örgütünün gençlik yapılanması olarak kabul edilen YDGM ile
birebir irtibata geçip organik bağ kurduğuna veya anılan örgütün üyesi olduğuna
ilişkin bir ifadenin bulunmadığı görülmektedir. Mahkûmiyet hükmü esas olarak
duruşmada başvurucu ve müdafiinin huzurunda
tartışılmış "iletişimin dinlenmesi, gizli izleme, arama ve yakalama
tutanaklarına, ekspertiz raporuna, CD izleme tutanağına ve bilirkişi raporu"na dayandırılmıştır. Dolayısıyla başvurucu
hakkındaki mahkûmiyet hükmünün duruşmada sorgulanma imkânı bulunamayan tanık
beyanlarına dayandırıldığı söylenemez. Diğer taraftan başvuru dosyası
incelendiğinde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama"
ilkelerine aykırı olarak başvurucuya, delillerini sunma, inceletme ve itiraz
etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir veriye
rastlanmamıştır.
77. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
vi. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
78. Başvurucu, Mahkeme kararında savunmaya neden itibar
edilmediğinin açıklanmadığını ve kararın gerekçeli olmadığını ileri sürmüştür.
79. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme
kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya
atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
80. Somut olayda yapılan açık yargılama sonunda tarafların
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak
verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın gösterilen
gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
81. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
vii. Aleni Yargılanma Hakkının İhlali
Edildiğine İlişkin İddia
82. Başvurucu; yargılamanın bir bölümünün aleni yapılmadığını,
duruşmaları basının takip etmesinin engellendiğini ileri sürmüştür.
83. Bakanlık görüş yazısında, Sözleşme’nin 6. maddesinin aleni
yargılanma hakkını da içerdiği ancak bazı durumlarda duruşmaların dava
süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak
sürdürülebileceği, başvuru konusu yargılama açısından da Mahkemenin
başvurucunun on sekiz yaşını ikmal etmesiyle kapalılık kararını kaldırdığı
belirtilmiştir.
84.Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“... Karar alenî olarak verilir. Ancak,
demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına,
küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının
gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar
verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak
değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına
ve dinleyicilere kapatılabilir.”
85. Anayasa’nın 36. maddesinde açıkça aleni yargılanma hakkından
söz edilmemekle birlikte, adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri
olan bu hak esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da zımni bir unsuru olup ayrıca duruşmaların herkese açık olduğunu belirten
ve aleniyetin hem kişinin adil yargılanma hakkından yararlanmasına hem de
toplumun adalete güvenini sağlamak bakımından kamu yararına hizmet ettiğine
işaret eden madde gerekçesi de dikkate alındığında, yargılamanın aleniyetinin
yanı sıra hükmün aleniyetine de işaret ettiği anlaşılan Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- aleni yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır.
86. Sözleşme’nin 6. maddesinde belirtilen aleni yargılanma
hakkı, davanın aleni (açık) duruşma ile görülmesinin yanısıra
mahkeme kararının da aleni olarak açıklanması gereğine işaret etmektedir.
87. Ancak aleni yargılanma hakkı mutlak değildir. Bu durum,
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açık bir şekilde ifade
edilmiştir. Çocukların menfaatlerinin mevcut olması hâlinde yetkili makamlar
gerekli gördüklerinde duruşmaların gizli (kapalı) bir şekilde
gerçekleştirilmesine karar verebilirler (Toeva/Bulgaristan (k.k.), B. No:
53329/99, 9/9/2004).
88.Mahkeme 23/3/2010 tarihli 5. celsede "yaşı küçük sanığın [başvurucunun] 12/2/2010
tarihinde 18'ini ikmal etmiş olması nedeniyle, verilen kapalılık kararının
kaldırılmasına" karar vermiştir.
89. Somut olayda, başvurucunun çocuk olarak kabul edildiği
dönemde menfaatleri gözetilerek hakkındaki yargılamanın kapalı yürütüldüğü ve
on sekiz yaşını tamamladıktan sonra duruşmaların açık yapılmasına karar
verildiği görülmektedir. Başvurucunun (çocuğun) çıkarları gerektirdiği için
Mahkemece duruşmaların bir kısmının basına ve dinleyicilere kapatılmasında bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
viii. Yargılamanın Sonucuna İlişkin İddialar
90. Başvurucu; siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında
değerlendirilebilecek unsurların mahkûmiyete gerekçe yapıldığını, olsa olsa
parti çalışmalarına katılmasının cezalandırıldığını, parti çalışmalarının
emniyet birimlerince yasa dışı olarak nitelendirilmesinin siyasi faaliyette
bulunma hakkına müdahale olduğunu, suçun manevi unsurunun oluşmadığını, YDGM'nin yasa dışı bir örgüt olmadığını, olay yerinde
çekilen fotoğrafın kendisine benzemediğini,başka bir
şahsın hatalı tespit sonucu kendisi kabul edildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
91. Başvurucunun bu iddialarının Derece Mahkemelerinin delilleri
değerlendirme ve yorumlarında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
92. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
93. Mahkumiyet hükmü esas olarak
duruşmada başvurucu ve müdafiinin huzurunda
tartışılmış "iletişimin dinlenmesi, gizli izleme, arama ve yakalama
tutanaklarına, ekspertiz raporuna, CD izleme tutanağına ve bilirkişi raporu"na dayandırılmıştır. Başvuru dosyası
incelendiğinde başvurucuya; delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme
hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir veriye rastlanmamış;
Mahkemenin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilmemiştir.
94. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ix. Yargılamanın Makul
Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
95. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
96. Başvurucu; hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın
makul süre içinde sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
97. Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
olmayıp (Onurhan Solmaz, § 18) Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi
olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği
ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
98. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucuların
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
99. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma”
suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat
olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde hapis cezasını gerektirir
şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı
yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvencesi kapsamına girdiği konusunda
kuşku bulunmamaktadır (B.E., §
32).
100. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru
açısından bu tarih, başvurucuların gözaltına alındığı 6/1/2009’dur. Ceza yargılamasında
sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı
tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No:
2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, kararın onandığı
19/3/2014’tür.
101. 5271 sayılı Kanun’a tabi mahkemeler nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E., §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).
102. Somut olayda, başvurucu hakkındaki yargılama 6/1/2009
tarihinde gözaltına alınmayla başlamış, Yargıtayın
onama kararı verdiği 19/3/2014 tarihine kadar sürmüştür. Bu itibarla başvurucu
açısından dikkate alınması gereken yargılama süresi 5 yıl 2 ay 13 gündür.
103. Başvuruya konu ceza davası, hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, kovuşturma konusu suçun niteliği gözönünde tutulduğunda karmaşık bir nitelik taşımaktadır.
Somut olaydaki yargılamanın karmaşık bir nitelik taşıdığı anlaşılmakla
birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında 5 yıl 2 ayı aşan yargılama süresinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
104. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
105. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
106. Başvurucu 75.000 TL maddi,75.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
107. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
108. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
109. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların süre aşımı ve zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İletişimin dinlenmesi
kararlarına ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Başvurucunun Kürt
kökenli olması nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Değerlendirme
aşamasında iddianamenin tebliğ edilmediğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Duruşmalı yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Temyiz incelemesinin
hakkaniyete uygun yapılmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Aleni yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
12. Yargılamanın sonucuna
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
13. Yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
H. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
8/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.