TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TANJU TAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9052)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 12/5/2015-29353
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Tanju TAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Recep SELÇUK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, askerlik hizmetini yaparken yaralanması
nedeniyle, ilgili idare hakkında açtığı tam yargı davasında reddedilen maddi ve
manevi tazminat miktarları üzerinden vekâlet ücreti belirlenmesi sebebiyle hak
arama hürriyetinin engellendiğini ileri sürmüş ve karar düzeltme talebinin
reddedilmesi sonucunda para cezasına hükmedilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu
iddia ederek hükmedilen miktarların yasal faiziyle birlikte geri ödenmesini
talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/6/2014 tarihinde Edirne İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/11/2014 tarihinde başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 18/11/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu, Bitlis'in Güroymak ilçesinde Jandarma Asayiş Komd.Bl.K.lığı emrinde görevli
olarak vatani hizmetini yaparken, 23/8/2009 tarihinde PKK terör örgütüne karşı
gerçekleştirilen bir operasyonda mevziinden izinsiz ayrılması üzerine aynı
bölgede görevli asker ve korucular tarafından, terörist sanılarak açılan dost
ateşi sonucu yaralanmıştır.
8. Başvurucunun yaralanması olayı ile ilgili olarak yapılan
adli tahkikat sonrası, olayın bilinçli taksirle gerçekleşmemiş olduğu kanaatine
varılmış ve başvurucu ile olay sırasında yaralanan diğer mağdurun şikayet etmemesi sebebiyle Güroymak Cumhuriyet
Başsavcılığının 11/1/2010 tarih ve 2010/6 sayılı karar numarasıyla şüpheliler
hakkında “Kovuşturma Yapılmasına Yer Olmadığına” dair karar verilmiştir.
9. Yaklaşık 10,5 ay hava değişimini müteakip, Gülhane Askeri
Tıp Akademisi (GATA) Sağlık Kurulunun 13/8/2010 tarih ve 3200 sayılı raporuyla
başvurucu hakkında askerliğe elverişli olmadığına dair rapor düzenlenmiştir.
10. Başvurucu, 1/6/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) açtığı davada, meydana gelen olay sebebiyle zararlarının
tazmini için kendisine 3/11/1980 tarih ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında herhangi bir "nakdi tazminatın" ödenmediğini belirtmiş ve 190.000 TL. maddi,
60.000 TL. manevi olmak üzere toplam 250.000 TL. tazminatın olay tarihinden
itibaren oluşan yasal faiziyle birlikte davalı idareye ödettirilmesine duruşma
yapılmaksızın karar verilmesini talep etmiştir.
11. Başvurucu, aynı dilekçesinde adli yardım talebinde
bulunmuştur. AYİM İkinci Dairesinin 22/6/2011 tarih ve E.2011/857 sayılı kararı
ile başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiştir.
12. Başvuru dosyası kapsamından ve UYAP kayıtlarından
anlaşıldığı kadarıyla; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) Emeklilik
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Primsiz Aylıklar Daire Başkanlığı’nın Jandarma Genel
Komutanlığı'na 9/3/2012 tarihinde yazdığı bilgilendirme yazısında, başvurucuya
SGK tarafından 1/11/2010 tarihinden itibaren 985,59 TL bağlanan 6. derece TSK
vazife malulü aylığının 1/1/2012 tarihinden itibaren 1.100,00 TL'ye
yükseltilmiş olduğu bilgisi yer almakta; bununla beraber başvurucu, bireysel
başvuru dilekçesinde açılan dava devam ederken 9/3/2012 tarihinde vazife
malullüğü maaşı bağlandığını iddia etmektedir.
13. Davacının yaralanmasına ilişkin olayın 2330 sayılı Kanun
kapsamında bulunması nedeniyle, Jandarma Genel Komutanlığı Nakdi Tazminat
Komisyonunun 7/9/2012 tarih ve 2012/208 numaralı kararıyla başvurucuya
17.002,39 TL tutarında "nakdi tazminat" ödenmiştir
14. Başvurucunun maddi zararlarının tespiti için resen
seçilen bilirkişilerce tanzim edilen 7/3/2013 tarihli raporda, 2330 sayılı
Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 6. maddesi göz önünde
tutularak başvurucunun aldığı nakdi tazminatın mahsubundan sonra 5.246,00 TL.
maddi tazminat hak edişinin mevcut olduğu belirtilmiştir. Derece Mahkemesi
kararından taraflara tebliğ edilen bu bilirkişi raporuna karşı herhangi bir
itiraz ileri sürülmediği anlaşılmaktadır.
15. Yapılan yargılama sonucunda, AYİM İkinci Dairesinin
6/11/2013 tarih ve E.2011/857, K.2013/1277 sayılı kararı ile dava kısmen kabul
edilmiş ve başvurucuya yasal faizi ile 5.246,00 TL maddi ve takdiren
6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
16. Aynı kararda yargılama giderleri bakımından ise,
2/11/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14. maddesi uyarınca, reddedilen
maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte
bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. ve 12. maddeleri uyarınca
16.735,00 TL vekalet ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine
hükmedilmiştir.
17. Başvurucunun AYİM'e yapmış
olduğu karar düzeltme istemi aynı Dairenin 7/5/2014 tarih ve E.2014/792,
K.2014/666 sayılı ilamı reddedilerek karar aynı tarihte kesinleşmiş ve bu karar
başvurucuya 3/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, 10/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 659 sayılı KHK’nin “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekâlet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı”
kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar
ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar
tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine
neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde
ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine
vekalet ücreti takdir edilir.
…”
20. 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun’un 6. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun
hükümlerine göre ödenecek nakdi tazminat ile bağlanacak emekli aylığı uğranılan
maddi ve manevi zararların karşılığıdır.
Yargı
mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak kurumların ödemekle yükümlü
tutulacakları tazminatın hesabında bu kanun hükümlerine göre ödenen nakdi tazminat
ile bağlanmış bulunan aylıklar gözönünde tutulur.”
21. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.
maddesi ile 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Kanunu’nun 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava
dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin
nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak
üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde
cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
22. 18/6/1937 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 442. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Tashihi karar talebi esbabı mezkureye
mutabık görülmezse arzuhalin reddine ve mustedii
tashihten yüz liraya kadar cezayı nakdi alınmasına ve muvafık ise kabulüne
karar verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 11/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 10/6/2014 tarih ve 2014/9052 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 659
sayılı KHK’nin uygulanması nedeniyle vekâlet ücreti ödemek zorunda
bırakıldığını, dava sonucu hiç tazminat alamadığını, dava açıldıktan sonra
vazife malullüğü maaşı bağlandığında ret olunan maddi tazminat tutarları
yönünden davalı idare lehine vekâlet ücreti hükmedilmediğine dair birçok AYİM
kararı bulunduğunu, ancak AYİM’in kendi içtihatlarına
aykırı karar verdiğini, Anayasa Mahkemesince bu konuyla ilgili olarak 23/1/2014
tarihinde 2013/841 numaralı dosya hakkında verilen kararın karar düzeltme
dilekçesinde belirtildiğini, buna rağmen karar düzeltme talebinin de oyçokluğuyla
reddedildiğini, mevcut kararla Anayasa’da tanımlanan “hak arama hürriyeti”nin engellediğini ileri
sürmüştür.
25. Başvurucu ayrıca, eğer davalı idare lehine vekâlet ücreti
çıkarılacaksa bile, dava açıldıktan sonra idarece ödenen nakdi tazminatın ret
olunan tazminat miktarından mahsup edilerek kalan tutar üzerinden davalı idare
lehine vekâlet ücreti çıkarılması gerektiğini belirttiğini, karar düzeltme
sonucunda ise para cezası ile cezalandırıldığını, bunun dayanağı olan kanun
maddelerinin iptalinin gerektiği, ayrıca subay üyelerin mahkeme heyetinde yer
almasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş, sonuç olarak 16.735 TL vekalet
ücreti ile karar düzeltme sonucu talebinin reddedilmesi nedeniyle ödemek
zorunda bırakıldığı 226 TL para cezasının hukuka aykırı olduğunu ve AYİM’deki heyette yer alan üyelerden ikisinin subay üye
olması dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek hak
ettiği maddi ve manevi tazminatların yasal faiziyle birlikte ödettirilmesine
karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız Olmadığı İddiası
26. Başvurucu, subay sınıfından olan üyelerin görev süresinin
hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığına aykırılık teşkil ettiğini, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.
27. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce
incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu,
statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı
üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında
Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri
yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların
idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §
30; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa
Yavuz ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010).
28. Bu karardan ayrılmayı gerektirecek herhangi bir yönü
bulunmayan başvurucunun bu bölümdeki iddialarının, açıklanan nedenlerle, “açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Vekalet
Ücretine İlişkin Olarak Hak Arama Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, haksız çıkan tarafın nispi vekâlet ücreti
ödemek zorunda olmadığı bir dönemde dava açtığını, dava devam ederken yürürlüğe
giren 659 sayılı KHK’daki düzenleme nedeniyle öngörmediği bir şekilde vekâlet
ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, hak arama özgürlüğünün engellendiğini iddia
etmiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun esasının incelenmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
32. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
34. Asker kişilerin, askeri idarenin eylem ve işlemlerinden
doğan kişisel zararlarının tazmini, Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükler” kavramı
içerisinde yer almakta olup bu tür uyuşmazlıkların Anayasa ve Sözleşme’de düzenlenen adil yargılanma hakkının koruma
alanı kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt yoktur.
35. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1)
numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının…
görülmesini istemek hakkı...” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın
doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
36. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
37. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak
olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir
amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
38. Kamu otoriteleri yargının idaresini sağlamak ve iş yükünü
azaltmak amacıyla, hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi hedefleyen bazı
yaptırımlar öngörebilirler. Bu tür düzenlemeler, bireylerin mahkemeye erişimini
engelleyecek ölçüde ağır yaptırımlar içermediği sürece mahkemeye erişim
hakkının ihlali olarak değerlendirilemez (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Maillard/Frasa, B. No:
35009 /02, 6/12/2005, §§ 35-37).
39. Bu kapsamda hukuka aykırı olarak vekâlet ücreti ödediği
yönündeki iddia açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden görülmeyen başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Karar
Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucunda Para Cezasına Hükmedilmesi Nedeniyle
Hak Arama Özgürlüğünün İhlal Edildiği İddiası
40. Başvurucu ayrıca karar düzeltme sonucunda para cezası ile
cezalandırıldığını, bunun dayanağı olan kanun maddelerinin iptalinin
gerektiğini de ileri sürmüştür.
41. Somut olayda, başvurucunun savunmaları ile iddiaları,
karar düzeltme safhasından önce adil yargılanma hakkının bir gereği olarak
incelenmiş ve başvurucu karar düzeltme isteminde bulunmuş, AYİM tarafından
karar düzeltme istemleri reddedilerek başvurucu aleyhine 226,00 TL para cezası
hükmedilmiştir.
42. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla karar düzeltme istemlerinin
reddi halinde uygulanan ve yüksek miktarlı olmayan cezalar başvurucular
üzerinde aşırı bir yük oluşturmadığı gibi, bu yola başvurulmasını imkânsız hale
getirmediği veya aşırı derecede zorlaştırmadığından mahkemeye erişim hakkının
ihlali iddiası kabul edilemez. (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 36).
43. Açıklanan nedenlerle karar düzeltme isteminin reddine karar
verilmesi üzerine, başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesinin açık bir
ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, başvurucunun bu yöndeki iddiası “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
Başvurucunun iddialarına yönelik bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
44. Başvurucu ilgili kanunların yanlış uygulanması sonucu
kendilerine hükmedilen tazminattan daha yüksek miktarda avukatlık ücretine
hükmedildiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
45. Bakanlık başvurucunun bu kısımda yer alan iddialarına
ilişkin verdiği görüşünde 7/11/2013 tarih ve 2012/660 numaralı dosya ile ilgili
verilen karara atıf yaparak Anayasa Mahkemesinin bu tür şikâyetlerin
incelenmesinde göz önüne alınacak kriterleri belirlediğini söylemiştir.
46. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler
öngörülebilir. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti
ödeme yükümlülüğü öngörülmesi bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
sınırlama oluşturur. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu
otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı
imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde
başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir
(B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 - 39).
47. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan
vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu,
belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da
mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede,
davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı,
mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 54).
48. Başvurucu lehine hükmedilen tazminat tutarından daha fazla
nispi vekâlet ücretinin başvurucudan tahsiline karar verilmesi ve bu şekilde
başvurucunun mahkemeye başvurmasının ve dava sonucunda lehine tazminata
hükmedilmesinin önemli ölçüde anlamını yitirmiş olması, ihlal iddiasının özünü
oluşturmaktadır.
49. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı
1/6/2011 tarihi itibarıyla yürürlükteki usul
hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın
sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesine veya dava sonucunda haksız çıkan
davacının, her halükarda davalı idare lehine,
reddedilen miktar üzerinden nispi vekâlet ücreti ödemesini öngören bir
düzenleme bulunmamaktadır.
50. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu
davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine
vekalet ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır.
51. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi
ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması
da 1602 sayılı Kanun gereği 11/4/2013 tarihi öncesinde mümkün olmadığından, hak
kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkin
miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek bulunmamaktadır.
52. Başvurucu da bu şartlar altında düzenlediği 1/6/2011
tarihli dilekçe ile idare aleyhine tam yargı davası açarak 190.000,00 TL maddi,
60.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM önündeki davalarda
haksız çıkan davacı aleyhine ve davalı idare lehine vekalet ücreti ödenmesine
ilişkin 659 sayılı KHK’nin 14. maddesindeki düzenleme, 2/11/2011 tarihinde
yürürlüğe girmiş ve bu düzenlemeyi dikkate alan AYİM de başvurucu lehine
5.246,00 TL. maddi ve 6.000,00 TL. manevi tazminata hükmettikten sonra
başvurucunun, reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden davalı
idareye 16.735,00 TL. vekalet ücreti ödemesine karar vermiştir.
53. Görüldüğü üzere meydana gelen olay sebebiyle, kazanılan
5.246,00 TL maddi tazminat ile nakdi
tazminat miktarları (17.002,39 TL) birlikte düşünüldüğünde, sonuç
olarak başvurucu maddi zarar açısından ancak 5.513,39 TL’lik kısma
kavuşabilmiştir. Bu nedenle AYİM’in tazminata ilişkin
bu kararının etkili bir sonuç doğurmadığı, başvurucunun tazminat alacağının
önemli bir kısmından mahrum kaldığı ve bu durumun başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğunda kuşku yoktur.
54. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte, bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da,
Anayasanın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların
sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım
koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından
kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar
olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012). AİHM de
mahkemeye erişim hakkının dayanağı olan Sözleşme’nin 6. maddesinde adil
yargılanma hakkın sınırlandırılması rejimi düzenlenmemiş olmasına rağmen, bunun
hiçbir surette mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılamayacağı anlamını
taşımadığını, hakkın niteliği gereği, mahkemeye erişim konusunda devletin bir
takım sınırlama ve düzenlemeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu kabul
etmektedir. Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte,
meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı
olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya
çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor
külfetler yüklenmemiş olması gerekir (bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,
28/5/1985, § 57).
55. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
56. 659 sayılı KHK’nin 14. maddesi ile tahkim usulüne tabi
olanlar dâhil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili
sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri,
hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu
davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve
takip edilen dava ve işlerde, ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar
üzerinden idareler lehine vekâlet ücretinin takdir edileceği düzenlenmiştir. Bu
süreçte, düzenleme öncesi hukuki duruma göre dava açan kişiler, reddedilen dava
konusu miktar üzerinden nispi vekâlet ücreti ödeme zorunluluğu ile karşı
karşıya kalmışlardır. Söz konusu düzenleme öncesinde AYİM’de
açılan tam yargı davalarında belli koşullarda reddedilen kısım üzerinden nispi
vekalet ücretine hükmedilmesi mümkün ise de sözü edilen düzenleme ile
kaybedilen her dava açısından idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesi kural
haline getirilmiştir. (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 60).
57. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. (B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 61).
58. Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu
sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı
ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının
gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak
şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.
(B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 62).
59. 659 sayılı KHK’nin genel gerekçesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“…
İdarelerin taraf oldukları uyuşmazlıkların;
tarafların hak ve menfaatlerinin eşit ve dengeli olarak değerlendirilerek, adil
ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi, idarelerin taraf oldukları davaların;
usul ekonomisine uygun olarak, imkânlar ölçüsünde idarelerin bünyesinde görev
yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi, davaların
takibinde, mahkeme kararlarının hukuka uygun olarak, adil, süratli ve en az
masrafla verilebilmesine yardımcı olunması ilkeleri getirilmektedir.
…
Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin
taraf olduğu adli davaların başka bir idarenin bünyesinde takibinden
kaynaklanan zaman ve kırtasiye israfının önüne geçilmesi, davaların kural
olarak her idarenin bünyesindeki görevliler tarafından takibi sayesinde gerekli
koordinasyon ve işbirliğinin daha iyi sağlanması,
davaların takibinde konusuna göre uzmanlaşma sağlanarak verimin artırılması
öngörülmektedir.
… Bu kapsamda; genel bütçe kapsamındaki kamu
idareleri ile özel bütçeli idarelerin tamamına kendi dava ve icra işlerini,
kendi bünyelerinde istihdam edecekleri hukuk müşavirleri ve avukatları
aracılığıyla takip etme imkanı getirilmektedir. Belli
idarelerin birbirlerinden avukatlık hizmeti alabilmelerine imkan
sağlanmakta ayrıca idarelere, dava ve icra işlemlerinde serbest avukatlardan ve
avukatlık ortaklıklarından, hizmet satın alma imkanı getirilmektedir.
...”
60. 659 sayılı KHK’nin 14. maddesinin gerekçesi şu
şekildedir:
“Madde ile, idarelerin taraf olduğu her türlü
dava ve icra takibi sonrasında takibin idare lehine sonuçlanması halinde idare
lehine vekalet ücreti takdir edilmesi yönünde düzenleme yapılmaktadır. Yapılan
düzenlemeyle; artık idarelerin davaları ve icra işlemlerini avukatla takip edip
etmediğine bakılmaksızın, davaların idarelerin lehine sonuçlanması halinde
vekalet ücretine hükmedilmesi öngörülmekte böylece bu konuda davalarını
avukatla takip etmeyen idareler aleyhine oluşan aleyhe ve tarafların eşitliğine
uygun düşmeyen durum ortadan kaldırılmaktadır. Ayrıca madde ile, tahsil edilen
vekalet ücretlerinin dağıtımına dair usul de yeniden düzenlenerek
netleştirilmektedir.”
61. Belirtilen düzenlemenin, yukarıda nakledilen gerekçelerde
de ifade edilen hukuk hizmetlerinde etkililik ve uzmanlaşma ile kamu yararının
sağlanmasına yönelen amacı dikkate alındığında müdahalenin meşru bir amacının
olmadığı söylenemez. Bu çerçevede, talep konusunun reddedilen kısmının belirli
bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü
öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak
nitelendirilemez.
62. Ancak somut olayın koşulları bir bütün halinde değerlendirildiğinde,
başvurucunun maddi durumunun elverişsiz olması nedeniyle lehine adli yardım
kararı verildiği, ayrıca dava açıldığı sırada ıslah imkânının olmaması
nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, bilirkişi
raporunun nakdi tazminat tutarını göz önüne alarak
hesapladığı, tespit edilen maddi tazminat tutarı ile beraber başvurucu hak
kazandığı tazminatın yaklaşık 3/4’ünü vekâlet ücreti adı altında davalı idareye
geri ödemek zorunda bırakıldığı ve açılan tazminat davasının bu şekilde
başvurucu açısından anlamsız hale geldiği dikkate alındığında yapılan
müdahalenin ölçülü olduğu söylenemez.
63. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
64. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
65. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 8.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, karar
verilmesi gerekir.
66. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız olmadığına ilişkin
şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğünün ihlal edildiğine dair şikâyetinin vekâlet ücretine ilişkin
bölümünün KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Karar düzeltme talebinin reddedilmesinden sonra para cezası
ödemesinin Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğünü ihlal ettiğine dair şikâyetinin, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
11/12/2014 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
ile karar verildi.