|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
SİNAN AYDIN AYGÜN BAŞVURUSU (2)
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/922)
|
Karar Tarihi: 16/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Sinan Aydın
AYGÜN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Erol
Yılmaz ARAS
|
|
|
Av. Suat
DURSUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza soruşturması sırasında terör örgütlerinin
finansmanında kullanıldığı şüphesiyle paraya el konması, bu paranın ipotek
karşılığı iade edilmekle beraber aradan geçen süreye ve mali raporlardaki lehe
olan bulgulara rağmen ipoteklerin kaldırılmaması ve yargılama neticesinde bu
paranın müsaderesine karar verilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkı ile çalışma ve
sözleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 27/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 26/12/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
9/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 20/1/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
1. Başvuru Tarihine Kadar
Yaşanan Gelişmeler
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu özellikle taşınmaz mal alım, satım, kira ve inşası
ile ilgili olmak üzere otuz yılı aşkın bir süredir ticari faaliyetlerde
bulunmuş olup 1997 ile 2011 tarihleri arasında da Ankara Ticaret Odası başkanı
olarak görev yapmıştır.
9. Başvurucu hakkında kamuoyunda "Ergenekon
Soruşturması" olarak da bilinen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
15/4/2008 tarihli ve 2007/2023 Soruşturma sayılı dosyasında yapılan talep
üzerine İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) 15/4/2008
tarihli ve 2008/601 Teknik Takip numaralı kararı ile terör örgütü üyesi olma
suçundan iletişiminin tespitine, dinlenmesine, izlenmesine, kayda alınmasına ve
sinyal bilgileri değerlendirilerek teknik cihazlar ile takibine karar
verilmiştir.
10. İletişimin dinlenmesi kararları İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesince (CMK 250. madde ile görevli) 14/8/2008 tarihinde "terör
örgütü üyesi olma şüphesi", 12/11/2008 tarihinde de "terör örgütü
faaliyetlerinde bulunma, suç örgütü kurma ve buna bağlı olarak örgütün
faaliyetlerinde bulunma" suçları gerekçe gösterilerek üçer aylık sürelerle
uzatılmıştır.
11. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/6/2008 tarihli ve
2008/1005 teknik takip numaralı kararı ile "terör örgütü üyesi olma"
suçuna ilişkin kuvvetli şüphenin bulunduğu gerekçesiyle başvurucunun evinde ve
iş yerinde yetmiş iki saat süreyle geçerli olmak üzere gece veya gündüz arama
yapılmasına, bulunacak suç eşyaları ile delillere el konmasına ve bu eşya ile
deliller hakkında inceleme yapılmasına karar verilmiştir.
12. Kolluk görevlilerince düzenlenen 1/7/2008 tarihli yakalama,
arama ve el koyma tutanağında saat 07.20 itibarıyla başvurucunun evinde
yakalandığı, evinde yapılan aramada çeşitli CD ve dokümanlar ile video kasedi ve cep telefonunun geçici olarak muhafaza altına
alındığı, ayrıca başvurucunun evinde bulunan kasanın açıldığı, bu kasada
mücevher, saat ve kalem ile 2.500.000 avro civarında başvurucunun kendisine ait
olduğunu söylediği paranın tespit edilerek aramaya saat 12.00 itibarıyla son
verildiği belirtilmiştir. Bu arama neticesinde söz konusu paraya el konmadığı
anlaşılmaktadır.
13. Bu arama işleminden sonra 3/7/2008 tarihli çeşitli ulusal
gazetelerde başvurucunun evindeki kasada 2.500.000 avro para bulunduğu yönünde
haberler yapılmıştır.
14. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Mali Suçları
Araştırma Kurulu (MASAK) tarafından gönderilen 25/7/2008 tarihli yazıda,
başvurucu ve yakınlarının Türk lirası ve döviz cinsinden banka hesaplarındaki
mevduatla evinde tespit edilen paranın değeri karşılaştırıldığında, bankalarda
işlem gören veya yatırım hesaplarında değerlendirilen unsurların bu değerin
oldukça altında olduğu, bu meblağı bankacılık sisteminde veya diğer finansal
yatırım araçlarında değerlendirmeyerek evindeki kasasında muhafaza etmesi
durumunun, mükellefin mutad finansal davranışlarına,
iktisadi teknik icaplara aykırılık teşkil ettiği ve bu şekilde muhafazasının
"şüpheli" olduğu, buna bağlı olarak söz konusu meblağın "suç
konusu gelir olma ihtimali veya benzeri şekilde kullanılma ihtimali"
olduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
15. Bu defa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/7/2008
tarihinde, başvurucu hakkında "silahlı terör örgütüne üye olma"
suçundan başvurucunun evinde ve banka kasasında yeniden arama ve el koyma
kararı verilmesi talebinde bulunulmuş, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin(CMK
250. madde ile görevli) 28/7/2008 tarihli ve 2008/1026 teknik takip numaralı
kararı ile "delillerin karartılma ihtimali" olduğu da belirtilerek
gündüz vakti ve yirmi dört saat süreyle geçerli olmak üzere talebin kabulüne
karar verilmiştir.
16. Başvurucunun evinde 29/7/2008 tarihinde kolluk görevlileri
tarafından arama yapılmış, tutanakta yapılan arama neticesinde herhangi bir suç
unsuruna rastlanmadığı belirtilerek başvurucunun, arama ve el koyma kararında
bahsi geçen 2.500.000 Avro tutarındaki paranın eşi tarafından I. Bank Şaşmaz
Şubesine hatırlayamadığı bir tarihte yatırıldığını beyan ettiği yazılmıştır.
17. Banka kayıtlarına göre başvurucunun eşi tarafından 10/7/2008
tarihinde I. Bank Şaşmaz Şubesinde açılan döviz tevdiat hesabına yine bu
tarihte 2.500.000 avro tutarında para yatırılmıştır.
18. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin 30/7/2008 tarihli ve 2008/1071 teknik takip numaralı kararı
ile "silahlı terör örgütüne üye olma" suçuna ilişkin olarak
"yatırılan paranın terör örgütlerinin finansmanında kullanılma şüphesi
bulunduğu" gerekçesiyle başvurucu ve eşinin I. Bank Şaşmaz Şubesindeki
bütün banka hesaplarına el konmasına karar verilmiştir.
19. Başvurucu adına müdafii 24/9/2008
tarihinde, başvurucunun el konulan parasının taşınmaz rehni
veya banka teminatı karşılığında iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/10/2008 tarihli ve 2008/876 Değişik İş
sayılı kararı ile yürütülen ceza soruşturması sırasında el konulan başvurucuya
ait 2.500.000 avro tutarındaki paranın bu değerde gösterilecek taşınmaz rehni karşılığında başvurucuya iade edilmesine karar
verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ankara
Defterdarlığınca 3/11/2008 tarihinde başvurucunun taşınmazlarına ipotek
konulması için tapu müdürlüklerine yazılar yazılmıştır. Başvurucunun Ankara ili
Çankaya ilçesi Çayyolu Mahallesi'nde bulunan 13071 ada 1 parsel sayılı dubleks
betonarme niteliğindeki taşınmazı üzerine 1.970.280 TL bedelle; Ankara ili
Altındağ ilçesi İnkılap Mahallesi'nde bulunan mağaza niteliğindeki 6101 ada 5
parsel zemin kat 4 numaralı bağımsız bölüm üzerine 750.000 TL bedelle ve Ankara
ili Etimesgut ilçesi Erler Mahallesi 44050 ada 1 parsel sayılı arsa
niteliğindeki taşınmazın 3439/28758 payı üzerine 3.370.220 TL bedelle, 1.
dereceden ve fekki bildirilinceye kadar olmak üzere Maliye Hazinesi lehine
5/11/2008 tarihinde ipotekler tesis edilmiş ve bu ipotekler aynı tarihte anılan
taşınmazların tapu kayıtlarına tescil edilmiştir.
21. Valilik, talep edilen ipoteklerin tesis edilerek tapu
kayıtlarına tescil edildiğini 6/11/2008 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına
bildirmiş; başvuru formu ve eklerinden anlaşılamayan bir tarihte el konan
2.500.000 avro tutarındaki para başvurucuya iade edilmiştir.
22. Cumhuriyet Başsavcılığının kamuoyunda "İkinci Ergenekon
İddianamesi" olarak bilinen 8/3/2009 tarihli ve 2009/188 sayılı
iddianamesi ile başvurucunun iddia olunan Ergenekon silahlı terör örgütü içinde
üst düzey görevlerde faaliyet gösteren örgüt üyesi olduğu, yürütme organını
devirmeye teşebbüs eylemlerine iştirak ettiği, halkı Hükûmete karşı isyana
tahrik ettiği, terör suçlarının işlenmesinde kullanılmak üzere 2.500.000 avro
fon sağladığı ve evinde bu amaçla sakladığı, fon kullanılmamış olsa bile
cezalandırılması ve müsaderesinin (zor alım) gerektiği ileri sürülerek
başvurucunun "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini
ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya
tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs" etme suçundan 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 311. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
"cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya
veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme"
suçundan 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası, "halkı Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetine karşı silahlı bir isyana tahrik etme suçundan" 313. maddesinin
(1) numaralı fıkrası, bu amaçlarla "silahlı örgüt kurma ve yönetme"
suçundan 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve "terör suçlarının
işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlama" suçundan
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesinin
birinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmasına ve el
konulan paranın ise müsaderesine karar verilmesi talep olunmuştur.
23. Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığının Maliye Bakanlığı
Gelirler Kontrolörleri Dairesine yazdığı 9/10/2009 tarihli yazı üzerine
gelirler kontrolörleri tarafından düzenlenen 10/12/2010 tarihli raporda;
i. Başvurucunun otuz yılı aşkın bir süredir ticari faaliyetlerle
meşgul olduğu ve sivil toplum kuruluşlarında önemli görevler üstlendiği, servet
unsurları ve inceleme dönemi itibarıyla önemli miktarlarda gelir getirici
işlemler gerçekleştirdiği ifade edilerek başvurucunun2.500.000 avro ve üzerinde
bir servete sahip olmasının mümkün olduğu,
ii. Belirtilen nakit dövizin hangi işlemler sonucunda elde
edildiğinin ortaya konamadığı dolayısıyla söz konusu paranın nakit akışı
yönünden takibinin yapılamadığı,
iii. Bu miktardaki nakit paranın kasada muhafaza edilmesinin
ticari teamüller karşısında "mutad bir işlem
olmadığı" ve "gayrimeşru bir işlemin varlığı" konusunda kuvvetli
bir şüphe oluşturduğu,
iv. Başvurucuya ait gelir ve servet unsurları ile öncül suçun
(suçtan elde edilen mal varlığı değerlerini aklama suçunun) illiyet bağının
kurulamadığı, diğer bir deyişle başvurucuya ait varlıkların öncül suç sayesinde
elde edildiğine yönelik emarelerin tespit edilemediği ve dolayısıyla başvurucu
tarafından suç gelirlerinin aklanması suçunun işlendiği veya işlenmediği
yönünde kesin bir yargıya varılmadığı,
v. Başvurucuya ait banka hesaplarında yapılan inceleme ve
araştırma sonuçlarına göre iddianamede başvurucu ile aynı terör örgütüne üye
olmakla suçlanan kişilerle başvurucu arasında yapılmış herhangi bir para
alışverişine rastlanmadığı belirtilmiştir.
24. Yapılan yargılama neticesinde İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin (TMK 10. madde ile görevli) 5/8/2013 tarihli ve E.2009/191,
K.2013/95 sayılı kararı ile başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun'un 314.
maddesinin (2) numaralı fıkrası, 311. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 312.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 313. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca ayrı ayrı cezalandırılması için kamu davası açılmış ise de eylemlerin
bir bütün hâlinde 5237 sayılı Kanun'un 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve
1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddelerindeki
suçu oluşturduğu, suç için elverişli eylemlerin gerçekleştirildiği tarihin
1/6/2005'den önce olduğu ve başvurucunun suç tarihinde yürürlükte olup lehine
olduğu belirtilen 765 sayılı mülga Kanun'un 147. maddesinde düzenlenen
"Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife
görmekten cebren men etmek" suçunu işlediğinin sabit olduğu gerekçesiyle
anılan madde uyarınca başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılmasına; ancak, eylemin eksik teşebbüs aşamasında kaldığı belirtilerek
suçun işleniş biçimi, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelecek zarar
veya tehlikenin ağırlığı, sanığın kastının yoğunluğu, güttüğü amaç ve saikine göre 765 sayılı mülga Kanun'un 61. maddesinin
birinci fıkrası ile başvurucunun yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarına
göre 765 sayılı mülgaKanun'un 59. maddesinin ikinci
fıkrası hükümlerine göre cezada indirim yapılarak başvurucunun neticeten 12 yıl
6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Karar ile ayrıca
başvurucudan el konulan 2.500.000 avro tutarındaki paranın Ergenekon silahlı
terör örgütünün bir kısım eylem ve faaliyetinin finansmanı için bulundurulduğu
belirtilerek 765 sayılı mülga Kanun'un 55. maddesinin birinci fıkrası uyarınca
müsaderesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Sanık Sinan Aydın Aygün, 2002 yılında
merhum Başbakan Bülent Ecevit’in işgöremez ve
görevinin gereğini yerine getiremez durumda olduğunu ileri sürerek vesayet
altına alınmasını istediği, Ankara 16. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2002/1022 Esas
ve 2002/848 sayılı kararı ile bu girişiminin hakkın köteye
kullanılması olduğunun tespit edildiği, bu gişiminin
bir yasal hakkın kullanımı olmayıp bir başka Ergenekon Terör örgütü üyesi Mahir
Akkar’ın da aynı şekilde girişimde bulunduğu ve örgütün
Ecevit Hükümetine yaptığı eylemlerin anlatıldığı bölümde ayrıntılı olarak
açıklandığı üzere örgütsel bir eylem olduğu, dolayısıyla başbakan Bülent Ecevit
hakkında yargı kararı çıkartarak ülkeyi yönetemeyecek halde olduğu vesayet
altına alınması çalışmalarına katıldığı, Ak Parti hükümetinin kurulmasına
müteakip sık sık komutanlarla görüşmeler yaparak mevcut hükümete yönelik biran
önce harekete geçilmesi için onların kararlarını güçlendirdiği, Cumhuriyet
Çalışma Gurubunun darbe çalışması kapsamında ATO tesislerinde yapılan ve örgüt
için milat addedilecek toplantıya ev sahipliği yaptığı ve CÇG üyeleri ile
birlikte organizesinde yer aldığı, bu toplantıya tesadüfen geçerken uğradığı
şeklindeki savunmasının doğru olmadığı, 9 Eylül üniversitesi rektörünün beyanına
göre o toplantıya kendisini ATO’nun davet ettiği, örgütün sivil toplum
örgütlerine yönelik başlattığı 2001 yılında Ulusal Güç birliği yeniden Kuvayı
Milliye örgütlenmelerinde görev aldığı, örgüt faaliyetlerini gerçekleştirmek
için kurulan merkezi Ankara’da bulunan Kuvvai Milliye
Derneği kuruluşuna ve genel başkanı Bekir Öztürk’e destek olduğu ve örgütün
tertip ettiği etkinliklere malzeme tedarik ettiği ve finansman sağladığı sabit
görülmüştür.
Yukarıda ve CÇG’in
anlatıldığı bölümde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, CÇG kapsamında
planlanan darbe çalışmaları kapsamındaki Sanığın elverişli eylemin yapıldığı
tarih 1 Haziran 2005 tarihinden önce olduğundan suç tarihinde yürürlükte olan
765 sayılı Kanun ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun maddelerinin
bir bütün olarak karşılaştırılması sonucu, eylemin eksik teşebbüs aşamasında
kaldığı da gözetilerek, Yargıtay içtihadında belirtildiği üzere, 765 sayılı TCK
147. maddesinin sanığın lehine olduğu anlaşılmıştır. Zira 765 sayılı TCK 147‘de
eksik teşebbüs halinde cezanın indirilmesi söz konusu iken, 5237 sayılı TCK
312’de ise eylem eksik teşebbüs halinde kalsa bile tamamlanmış suç gibi
cezalandırılmaktadır. Bu nedenle sanığın lehine olan 765 sayılı TCK 147.
maddesi uygulanmıştır. Her ne kadar sanık hakkında yasama organına karşı suç
nedeniyle TCK’nın 311/1. maddesi gereğince ayrıca cezalandırılması istenmiş ise
de; Ergenekon Terör Örgütü’nün amaç ve stratejileri
dikkate alındığında, hedefinin TBMM’yi ortadan kaldırmaktan ziyade etkisi
altına alamadıkları hükümetler olduğu, bu nedenle kastının hükümeti devirmek
veya görevlerini yapmasına engel olmak şeklinde ortaya çıktığı anlaşıldığından
TCK 311/1. maddesinde yazılı olan suçtan ayrıca ceza verilmemiştir.
Keza sanığın TCK 313/1. ve TCK 314/2.
maddesinde yazılı olan suçlardan da ayrıca cezalandırılması talep edilmiş ise de; TCK 313/1. ve TCK 314/2. maddesinde yazılı olan suçlar
TCK 312/1. maddede yazılı olan suç için geçitli suç niteliğinde olduğundan
sadece hedef suç olan TCK 312/1. maddesi gereğince cezalandırılmıştır. Ancak,
suç tarihi (elverişli eylemin yapıldığı tarih) 1 Haziran 2005 tarihinden önce
olduğundan lehine olan 765 sayılı TCK 147. maddesi uygulanmıştır.
Bir başka anlatımla, sanığın eylemleri bir
bütün halinde 765 sayılı TCK 147. maddesinde yazılı suçu oluşturduğundan, bu
madde gereğince ceza verilmiş; TCK 311/1., 313/1. ve TCK 314/2. maddesinde
yazılı olan suçlardan ayrıca ceza verilmemiştir.
765 sayılı TCK 147. maddesi gereğince temel
ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak belirlenmiş; sanığın eylemi
eksik teşebbüs aşamasında kaldığından, sanığın darbe ekibi (Cumhuriyet Çalışma
Gurubu) içerisindeki etkinliği, oluşturduğu tehlikenin ağırlığı ve kastının
yoğunluğu dikkate alınarak, 765 sayılı TCK 61/1. maddesi gereğince cezası takdiren alt sınırdan verilmiş ve yargılama sürecindeki
olumlu tutum ve davranışları nedeni ile hakkında takdiri indirim uygulanmıştır.
Sanığın, Ergenekon Terör örgütünün/örgütle
iltisaklı kuruluşların tertip ettiği etkinliklere malzeme tedarik ettiği ve
finansman sağladığı Mahkememizce sabit kabul edildiğinden, sanıktan ele
geçirilen ve Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün bir kısım eylem ve
faaliyetlerinin finansmanı için bulundurduğu anlaşılan 2.500.000 Euro paranın
da TCK 55/1. maddesi gereğince müsaderesine karar vermek gerekmiştir."
25. Mahkeme, anılan karar ile ayrıca başvurucunun zincirleme
biçimde kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçundan 5237 sayılı
Kanun'un 136. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 43. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları ve 62. maddesi uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
26. Başvurucu 22/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
2. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
27. Başvurucu kararı temyiz etmiş; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin
21/4/2016 tarihli ve E.2015/4072, K.2016/2330 sayılı ilamıyla başvurucu
hakkında verilen mahkumiyet hükümlerinin ve müsadere
kararının bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"...
VI- SORUŞTURMA İŞLEMLERİ
...
B-ARAMA/EL KOYMA/DOKÜMANLARIN İNCELENMESİ
...
3- ARAMANIN HUKUKA AYKIRILIĞI VE BU
AYKIRILIĞIN SONUÇLARI:
...
c- CMK’nın 250. maddesi uyarınca belirlenen
yargı çevresi dışındaki bir mahal için, haklı gerekçeleri (gecikmesinde sakınca
bulunan ve zorunluluk gerektiren durum) ve dayanakları gösterilmeden verilen
hakim kararına istinaden sanıklar ... Sinan Aydın Aygün, ... ve bir kısım
sanıklarda olduğu gibi ev veya iş yerlerinde arama yapılması suretiyle CMK’nın 161 ve 162 maddelerine muhalefet edilmesi;
e- Sanıkların ev veya iş yerlerinde ve dernek gibi tüzel kişilerin
hizmet binalarında yapılan aramalarda elde edilen dijital medyalara, arama
mahallinde imaj alınmadan, sanığa veya müdafiine bir
kopyası verilmeden ve yasaya uygun gerekçesi de tutanağa yazılmadan el
konulması ve bu şekilde elde edilen delillerin sanıklar ... Sinan Aydın Aygün,
... gibi sanıklar bakımından hükme esas alınması suretiyle CMK’nın
134 ve 217. maddelerine muhalefet edilmesi;
h- Arama sırasında elde edilen belgelerin ve
kağıtların incelenmesiyle ilgili uygulamaların değerlendirilmesinde, sanıklar
... Sinan Aydın Aygün, ...’da olduğu gibi aramalarda ele geçen evrak ve
kağıtları inceleme yetkisinin CMK’nın 122/1 maddesi
uyarınca Cumhuriyet savcısı ve hakime ait olduğu nazara alınmadan, doğrudan
kolluk personelince incelenmesi suretiyle oluşturulan doküman inceleme
tutanaklarının bu haliyle hükme esas alınması suretiyle CMK’nın
122 ve 217. maddelerine muhalefet edilmesi;
...
E-DAVA AÇILMAYAN SUÇLARDAN HÜKÜM KURULMASI
Ceza hukukunun 'davasız yargılama olmaz'
ilkesinin yer aldığı CMK'nın 225/1 maddesi uyarınca
'hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen fiil ve fail hakkında verilir' ve
mahkeme kesinlikle dava edilmeyen bir fiil veya fail hakkında kendiliğinden
yargılama yaparak, karar veremez. Usule ilişkin bu yasal düzenlemeye aykırı
olarak, dava konusu yapılacak eylemin açıkça ve bağımsız olarak iddianamede
gösterilmesi gerektiği halde,
...
-Sanık Sinan Aydın Aygün hakkında verileri
hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan,
...
Mahkumiyetlerine;
...
Dair karar verilmesi kanuna aykırıdır.
F- MÜZAKERE USULÜ
...05.08.2013 tarihli oturumda kürsüde 6 hakim olduğu halde hükmün tefhim edildiği, gerek kararın
tefhime katılan hakimlerin basına yaptıkları açıklamalar gerekse gerekçeli
karardaki anlatımdan müzakereye sadece karara iştirak eden hakimlerin değil,
mahkemenin diğer hakimlerinin de katıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; *Mahkemenin karar müzakeresi usulü
CMK'nın 227. maddesine açıkça aykırı olduğu gibi bu
aykırılığın aynı Kanun'un 289/1-a maddesi uyarınca kesin hukuka aykırılık
hallerinden bulunmasına rağmen yazılı şekilde müzakere yapılarak hüküm
kurulması hukuka aykırı bulunmuştur.
G-ADİL YARGILAMA İLKESİNİ İHLAL EDEN NEDENLER
...
1-Tarafsız mahkeme ve hakim
önünde yargılanma hakkında
Dosyamıza konu davalarının soruşturmasında
görev alan ve aynı kişilerden oluşan kolluk personeli grubunun, Türkiye'nin
birçok ilinde yapılan operasyonlarda görev yapması, tüm dokümanlar ile dijital
verilerin bu kişiler tarafından incelenerek tutanağa bağlanması, Cumhuriyet
savcılarının CMK'nın 122. maddesine aykırı olarak
düzenlenen bu tutanaklara kuşku ile yaklaşmadan ve sorgulamadan itibar ederek
koruma tedbirlerine ilişkin kararlara, iddianameye ve mütalaaya konu etmesi,
yargılamayı yapan yargıçların da ısrarla yukarıda belirtildiği üzere yasalara
aykırı olarak elde edilen kanıtlara göz yumması ve bu yöndeki ısrarlı
itirazları dikkate almayarak maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yönelik haklı
taleplerin ısrarla ve yetersiz gerekçelerle reddedilmesi, karardan sonra,
soruşturma ve yargılamada esas alınan önemli delillerin sahteliği konusunda
tespitlerin ortaya çıkması karşısında, sahteliği ortaya çıkan delillerden
objektiflikten uzak varsayıma dayalı çıkarımlar yaparak bu varsayımların sübuta
esas alınması, hakimlerin tarafsızlığı konusunda haklı şüphe oluşturacağının
gözetilmemesi usule ve yasaya aykırıdır.
2-Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin
olarak
...düzenlenen iddianamenin mahkemece onbeş gün içinde incelenebilecek, sanık yönünden ise okunup
bir hafta içinde savunma hazırlanabilecek bir hacme sahip olması gerektiği,
ancak davanın kapsamına göre savunma süresinin artırılabileceği sonucuna
varılabilecektir.
AİHM'nin içtihatlarında ise binlerce sayfalık
iddianameler için ihlal bulunduğu kabul edilmiştir. Bu kadar uzun ve çok sayıda
eki olan bir iddianame karşısında, sanık ya da müdafiine
iddianameyi okuyup, delilleri inceleyip, buna göre etraflıca bir savunma
hazırlamak olanağı verilmemesi, adil yargılanma hakkının ihlali olarak
görülmüştür. Bu durum, aynı zamanda sanığın, sağlıklı bir şekilde hakkında
yapılan suçlamayı öğrenememesi sonucunu doğurmakla, isnat edilen suçu öğrenme
hakkının da ihlali olarak kabul edilmiştir.
Aynı şekilde, 16798 sayfadan ibaret gerekçeli
kararın bir haftalık temyiz süresinde okunup, sanığın kendisine ilişkin
bölümleri belirleyip diğer sanıklarla bağlantıları ile gerekçeli kararın
dayandığı kanıtlar ve değerlendirmelerini inceleyerek temyiz hakkını kullanması
olanaklı değildir.
Gerekçeli kararın kapsamının da makul
olmadığı, ele geçen ancak kanıt değeri bulunmayan doküman ve sair delillerin de
karara yazıldığı, iddianamedeki ifade ve değerlendirmelerin tekrar edildiği ve
bu haliyle de irdelenmesinin güç bir hale getirildiği anlaşılmıştır. Bu durumun
da sanıklar açısından bir hak ihlali doğurduğu[nun]
kabul edilebilmesi gerekmiştir.
VIII-ÖRGÜT SUÇU
...
Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel
Komutanlığının yazılarında Ergenekon örgütünün varlığına ilişkin bilgiler
bulunmadığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na örgüte ilişkin
bilgilerin, istihbarat niteliği bulunmayan ihbarlar, eklerinde gönderilen
dijital deliller ve açık kaynaklarla sınırlı olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğü
yazısına göre ise örgüte ilişkin bilgilerin ilk defa bu soruşturma ve dava
kapsamında ortaya çıkmış olduğu belirtilmesine rağmen, Emniyet Genel Müdürlüğü
yazısının kabule esas alındığı mahkeme kararında, örgütün nerede, nezaman, kim ya da kimler tarafından ne amaçla kurulduğunun
somut olarak ortaya konulmadığı, örgütün mahkemece kabul edilen büyüklüğü
karşısında, dokümanların örgütün varlığını açıklamak için yeterli olmadığı,
örgüt faaliyeti kapsamında daha önce işlenmiş suçların ortaya konulamadığı,
sanıkların örgütle nerede ne zaman kimler vasıtasıyla organik ilişki kurdukları
açıklanmadan ve somut delilleri ortaya konulmadan dokümanlarda yazılı soyut
cümlelere atıf yapılarak örgütle bağlantılarının kurulduğu; örgüt
hiyerarşisinde konumları somut olarak ortaya konulmadığı gibi, kabul edilen
şekliyle departman/hücreler arasındaki köprü elemanları ve irtibatın ne suretle
sağlandığının da ortaya konulamadığı; örgüt hiyerarşisinin ve köprü elemanların
ortaya konulmamasının henüz örgüt hiyerarşisinde yer alan kişiler ile köprü
elemanlarının belirlenememiş olması gerekçesi ile açıklanamayacağı; mahkemece
kabul edilen şekli ile hiyerarşisi ortaya konulamayan örgütün, sevk ve
idaresinin mümkün bulunmadığı gibi kendisini de gizlemesinin mümkün
bulunmadığı; Türk Silahlı Kuvvetleri içinde kurulu olmakla birlikte sivil
yapılanmaya da sahip olduğu ve 1971 yılında da var olduğu kabul edilen
örgütten, Milli İstihbarat Teşkilatı, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı
Hilmi Özkök'ün dahi örgütün varlığından haberdar olmamasının olağan kabul
edilemeyeceği, keza varlığı kabul edilen bu örgütün diğer terör örgütlerini
yönetip yönlendirdiğine dair delil bulunmadığı; örgütün varlığına esas alınan
bazı delillerin hukuka aykırı delil niteliği taşıdığı; örgütün varlığına kanıt
kabul edilen deliller ile ilgili hükümden sonra ortaya çıkan bilirkişi
raporları ve beraat kararları da gözetilerek, sanıkların dosya kapsamındaki
atılı suçlara ilişkin somut delillere dayalı eylem ve faaliyetleri ile bu eylem
ve faaliyetlerindeki irtibat ortaya konulduktan sonra, varsa iştirak iradesini
aşan hiyerarşik bir yapılanmanın bulunup bulunmadığı ile bu yapıdaki konumları,
bir ya da birden fazla oluşum ya da örgüt niteliğinde olup olmadığı; yine dosya
kapsamındaki delil ve eylemlerle ilişkilendirilerek, varsa örgüt ya da
örgütlerin nitelikleri de belirlendikten sonra, sanıkların eylem ve
faaliyetleri ile örgütteki hiyerarşik ilişkileri somut delillerle ortaya
konulup, hukuki durumlarının buna göre tayin ve takdiri gerektiğinin
gözetilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
...
XIII-GENEL BOZMALAR
6-Kabule göre;
c)Sanık Sinan Aydın Aygün hakkında 765 sayılı
TCK'nın lehe olduğu kabul edilerek uygulama yapıldığına göre, anılan Kanun'un
bir bütün halinde uygulanması gerektiği gözetilmeden 5252 sayılı Kanun'un 9.
maddesine aykırı olarak müsadere kararı verilirken 5237 sayılı TCK'nın 55/1.
maddesinin uygulanması;
... bozmayı gerektirmiştir.
...
XV. HÜKÜM
Ayrıntısı karar gerekçesinde açıklandığı
üzere;
Belirtilen usul ve yasaya aykırılıklar
nedeniyle, ... sanık Sinan Aydın Aygün ve müdafiinin
... duruşmalı incelemede ileri sürdükleri temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görüldüğünden,
... sanık Sinan Aydın Aygün yönünden ise
ipoteğin kaldırılması talepleri ile sair talepler hususunda ilk derece
mahkemesince karar verilmesine ...."
28. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) sisteminden yapılan
sorgulama sonucuna göre bozma ilamı sonrası yargılama henüz sonuçlanmamıştır.
29. Bu arada 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1.
maddesi ile eklenen 3713 sayılı Kanun'un geçici 14. maddesi ile 2/7/2012
tarihli ve 6352 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca görevlerine devam
eden ağır ceza mahkemeleri ile bu Kanun'la yürürlükten kaldırılan 3713 sayılı
Kanun'un 10. maddesi uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri
kaldırılmıştır.
B. İlgili Hukuk
30. 765 sayılı mülga Kanun’un 147. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini
cebren iskat veya vazife görmekten cebren
menedenlerle bunları teşvik eyliyenlere
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur."
31. 5237 sayılı Kanun’un 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya
tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
verilir.”
32. 5237 sayılı Kanun’un 55. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Suçun işlenmesi ile elde edilen veya
suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler
ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik
kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı
verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir."
33. 3713 sayılı Kanun'un 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'un 18. maddesi ile kaldırılan
8. maddesi şöyledir:
"Her kim tümüyle veya kısmen terör
suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya
toplarsa, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail
aynı şekilde cezalandırılır.
Bu maddenin birinci fıkrasında geçen fon; para
veya değeri para ile temsil edilebilen her türlü mal, hak, alacak, gelir ve
menfaat ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değeri
ifade eder."
34. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
123. maddesi şöyledir:
"(1) İspat aracı olarak yararlı görülen
ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri,
muhafaza altına alınır.
(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla
teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir."
35. 5271 sayılı Kanun'un 127. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına
ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir."
36. 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun
işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan
kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her
türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak,
alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin
zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi
yapılabilir. ..."
37. 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması
için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri
amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
.
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını,
Devletten isteyebilirler."
38. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve
6545 sayılı Kanun'un 70. maddesi ile eklenen (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Birinci fıkrada yazan hâller dışında,
suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya
diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet
savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat
davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir."
39. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 16/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu, ceza soruşturması sırasında terör örgütlerinin
finansmanında kullanıldığı şüphesiyle 2.500.000 avro tutarındaki parasına
haksız yere el konduğunu, bu paranın ipotek karşılığı iade edilmekle beraber
aradan geçen süreye ve alınan mali raporlardaki lehe olan bulgulara rağmen
ipoteklerin kaldırılmadığını ve yargılama neticesinde bu paranın müsaderesine
karar verildiğini belirterek çalışma ve sözleşme hürriyeti ile mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlallerin tespiti talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
42. Başvurucunun çalışma ve sözleşme hürriyeti ile mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları aşağıdaki başlıklar altında ayrı
ayrı incelenmiştir:
1. Çalışma ve Sözleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucu ceza soruşturması sırasında el konulan parasının
taşınmazlarının tapu kayıtlarına konulan ipotekler karşılığında iade
edildiğini, taşınmazları üzerindeki ipotekler nedeniyle bu taşınmazlar ile
ilgili ticari faaliyetlerde bulunamadığını belirterek çalışma ve sözleşme
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Bakanlığın görüş yazısında bu konu hakkında bir görüş
bildirilmemiştir.
45. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanısıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokoller kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
46. Başvurucunun başvuru formunda ifade ettiği ve Anayasa'nın
48. maddesinde yer alan çalışma ve sözleşme hürriyeti, Anayasa'da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmakla beraber Sözleşme ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına
girmemektedir. Başvurucunun çalışma ve sözleşme hürriyeti konusundaki şikâyeti,
Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanında olan bir başka hakla bağlantılı da
değildir (Nesrin Kılıç,
7/11/2013, B. No: 2013/772, § 43).
47. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu çalışma ve sözleşme
hürriyetinin ihlaline ilişkin iddianın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı dışında kaldığı anlaşıldığından bu iddianın diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturması sırasında bir
taşınmaz mal alımı için evinde bulundurduğu 2.500.000 avro tutarındaki parasına
el konduğunu, bu paranın ancak bazı taşınmazlarının tapu kayıtlarına konulan
ipotekler karşılığında kendisine iade edildiğini, hâlbuki ilgili kurumlar ve
MASAK tarafından düzenlenen raporlara göre kazancını resmî belgelerle ispat
ettiğini, bu raporlarda el konulan paranın üzerinde bir servete sahip olmasının
mümkün olduğunun, gelir ve servet unsurları ile suç arasında illiyet bağının
bulunmadığının ve kendisi ile aynı terör örgütüne üye olmakla suçlanan kişiler
arasında bir para alışverişinin olmadığının açıkça belirtildiğini; ancak, somut
bir dayanağı olmadığı hâlde teminat olarak alınan ipoteklerin kaldırılmadığını,
bu nedenle söz konusu taşınmazları ile ilgili olarak altı yıldır bir işlem
yapamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bakanlığın görüş yazısında, kabul edilebilirliğe ilişkin
olarak başvurucunun hakkındaki mahkûmiyetine ve müsadereye ilişkin kararın temyiz
edildiği ve yargılamanın henüz sonuçlanmadığı belirtilerek başvuru yollarının
tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi
gerektiği bildirilmiştir.
50. Bakanlık esasa ilişkin olarak ise Mahkemece başvurucunun
tacir olduğu gözetilerek bir yandan el koyma tedbirinin amacını tehlikeye
düşürmemek ve diğer yandan ise ticari hayatı açısından büyük öneme sahip olan
likidite konusunda başvurucuyu zor duruma sokmamak için el konulan paranın aynı
değerde taşınmaz rehni karşılığında iadesine karar
verildiğini belirtmiştir.
51. Başvurucu ise cevap dilekçesinde, ipoteğe konu
taşınmazlardan biri üzerinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı
hâlde ipotek nedeniyle herhangi bir işlem tesis edilemediğini, Mahkeme kararında
olmamasına rağmen 666.866 avro tutarında fazla teminat istendiğini ifade
etmiştir.
52. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
53. 6216 sayılı Kanun’un
"Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
54. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan
önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda
öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
55. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
hukuk yoludur. Bu nedenle kanunlarda yer alan idari ve yargısal başvuru
yollarının bireysel başvurudan önce tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemelerinde,
olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru
yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması
çerçevesinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvurunun
ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel
mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet
konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler
de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök,
26/3/2013, B. No: 2012/946, §§ 16-20).
56. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
57. Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda
söz konusu edilen başvuru yolunun etkili ve erişilebilir olma koşullarını karşılamadığı
gerekçesiyle tüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Ancak başvuru yollarının
tüketilmesi koşuluna yönelik istisnaların her başvurunun somut özellikleri
dikkate alınarak değerlendirileceği de açıktır (Sedat Vural, B. No: 2014/5559, 25/4/2014, § 22).
58. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında terör örgütüne üye
olma suçundan iletişimin tespiti ve dinlenmesi kararları verilmiş, 1/7/2008
tarihinde başvurucunun evinde yapılan arama sırasında başvurucunun kasada
muhafaza ettiği ve bir taşınmaz alımı için bulundurduğunu belirttiği 2.500.000
avro tutarındaki paranın bulunduğu tespit edilmiş, 10/7/2008 tarihinde
başvurucunun eşi bu parayı I. Bank Şaşmaz Şubesindeki banka hesabına yatırmış,
29/7/2008 tarihinde başvurucunun evinde yeniden yapılan aramada bu paranın evde
bulunmadığı tespit edilmiş, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/7/2008
tarihli kararı ile başvurucu ve eşinin söz konusu banka hesaplarında bulunan
paralarına el konmasına karar verilmiştir. Başvurucu 24/9/2008 tarihinde bu
paranın teminat karşılığında kendisine iade edilmesini talep etmiş, İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi 7/10/2008 tarihinde el konulan paranın aynı değerdeki
taşınmaz rehni karşılığında başvurucuya iade
edilmesine karar vermiştir. Başvurucunun Ankara ilinde bulunan üç taşınmazının
tapu kayıtlarına 5/11/2008 tarihinde konulan ipotekler karşılığında, soruşturma
sırasında el konulan para başvurucuya iade edilmiştir.
59. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/3/2009 tarihinde,
başvurucu hakkında iddia olunan Ergenekon silahlı terör örgütü içinde üst düzey
görevlerde faaliyet gösteren örgüt üyesi olduğu, yürütme organını devirmeye
teşebbüs eylemlerine iştirak ettiği, halkı Hükûmete karşı isyana tahrik ettiği,
terör suçlarının işlenmesinde kullanılmak üzere 2.500.000 avro fon sağlayıp
evinde bu amaçla sakladığı iddialarıyla cezalandırılması ve el konulan paranın
ise müsaderesine karar verilmesi istemiyle iddianame düzenlenmiştir. İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/8/2013 tarihli kararı ile 765 sayılı mülga
Kanun'un 147. maddesinde düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini
cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye eksik teşebbüs suçundan 12
yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 3713 sayılı Kanun'un 8. maddesi
uyarınca "terör örgütünün finansmanında
kullanılmak amacıyla bulundurulduğu" gerekçesiyle soruşturmasırasında el konulan başvurucuya ait 2.500.000
avro tutarındaki paranın müsaderesine karar verilmiştir.
60. Ancak bu kararın temyizi üzerine Yargıtay16. Ceza Dairesinin
21/4/2016 tarihli ilamıyla başvurucu yönünden özetle yapılan aramaların hukuka
aykırı olduğu, dava açılmayan suç hakkında mahkûmiyet hükmü verildiği, kararın
müzakeresinin kanuna aykırı yapıldığı, yargılama sırasında adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği, iddia olunan örgütün varlığının hukuka uygun
delillerle ispatlanamadığı, kabule göre de başvurucu hakkında 765 sayılı
Kanun'un lehe olduğu kabul edilerek uygulama yapılmasına rağmen müsadere kararı
verilirken 5237 sayılı Kanun'un 55. maddesinin (1) numaralı fıkrasının uygulanmasının
bozmayı gerektirdiği belirtilerek başvurucunun temyiz itirazlarının kabulüne ve
başvurucunun ipoteğin kaldırılması yönündeki talebinin ise İlk Derece
Mahkemesince değerlendirilmesine karar verilmiştir. Bozma ilamı sonrası
yargılama henüz sonuçlanmış değildir.
61. Başvurucu esas itibarıyla, evinde muhafaza ettiği ve
sonrasında eşi tarafından banka hesabına yatırılan parası hakkında el koyma
koruma tedbirinin uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu ve uygulanan bu tedbir
nedeniyle zarara uğradığını iddia etmektedir. Bu durumda başvurucunun, iddia
edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu
mevcut ise bu yolu tüketmesi zorunludur. Bu çerçevede 5271 sayılı Kanun’un 141.
ve 142. maddelerinde öngörülen tazminat yolunun başvurucunun şikâyetleri
açısından tüketilmesi gereken bir yol olup olmadığının incelenmesi gerekir.
62. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(j) bendinde, eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı
hâlde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası
veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri
verilmeyen kişiler için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
63. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında da
değinildiği üzere temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla öngörülen
mekanizmaların sadece teoride mevcut olması yeterli olmayıp, bu mekanizmaların
özellikle pratikte de ulaşılabilir ve etkin olması gerekmektedir (Tanrıkulu/Türkiye, B. No: 23763/94,
8/7/1999, § 76).
64. Koruma tedbirlerinden olan el koymanın hukuka aykırılığı
iddiasıyla tazminat istemine ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
kapsamında çok sayıda Yargıtay içtihadı mevcut olup bu içtihatlardan biri olan
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve E.2013/8830, K.2013/18335
sayılı ilamı şöyledir:
"Davacının davasının dayanağını teşkil
eden...Cumhuriyet Başsavcılığının... soruşturmasayılı
ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile neticelendirilen hazırlık
soruşturması sırasındadavacıya ait araca ve araçta
bulunan çayasuç konusu olduğu
iddiasıyla31/12/2007tarihinde el konulduğu, bilahare 1/2/2008 tarihinde aracın
davacıya iade edildiği ve davacı hakkında 10/4/2008 tarihinde ek kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar verildiği, aracın üzerinde bulunan çaylarla ilgili
soruşturmanın sürdürülerek çayın sahipleri olan ... ve ...hakkında müsadere
talebiyle ... Asliye Ceza Mahkemesine ceza davasının açıldığı, davacının el
konulan aracıyla suç konusu olduğu iddia edilen çaylar arasındaki hukuki bağın
bu suretle ilişkilendirilemediği, davacının haksız yere el konulan aracıyla
ilgili tazminat davası açabileceği ve CMK'nın 141/1-j
maddesindeki tazminatınyasal şartların oluştuğukabul edildiğinden tebliğnamedeki
görüşe iştirak edilmemiştir."
65. Yine Yargıtayın anılan Dairesinin
10/3/2015 tarihli ve E.2014/17706, K.2015/4497 sayılı ilamı da şöyledir:
"Tazminat davasının dayanağı olan ... 1.
Asliye Ceza Mahkemesinin ... sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde;
sanığın (davacının) sahibi olduğu çekiciye ve tankere kaçakçılık suçundan el
konulduğu, yargılama devam ederken araçların iadesine hükmedildiği, hükmün
temyiz incelemesi sonucu onanmak suretiyle 27/2/2012 tarihinde kesinleştiği,
tazminat davasının 2/8/2012 tarihinde, CMK’nın 142/1.
maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, kanunda
öngörülen yasal şartların oluştuğu..."
66. Öte yandan aynı Dairenin 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906,
K.2015/19237 sayılı ilamı da şöyledir:
"... 5271 sayılı [Kanun'un] 'Tazminat
istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde,bir
kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla
ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bunedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek
bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Örneğin, ... hakkındaki arama kararı ölçüsüz
bir şekilde gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl
davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek
bulunmamaktadır..."
67. Görüldüğü üzere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı el koyma işleminin hukuka
aykırılığının tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını
sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk
yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm
olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429,
30/3/2016, § 28).
68. Somut olayda başvurucu ceza soruşturması sırasında el
konulan paranın taşınmaz rehni teminatı karşılığında
kendisine iade edilmekle birlikte parası hakkındaki el koyma tedbirinin
koşulları oluşmadığı hâlde uygulanması nedenine dayalı olarak 5271 sayılı
Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir.
Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın
yapılan bireysel başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği
ilkesi gereği mümkün değildir.
69. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen mahkûmiyetine ve
soruşturma sırasında el konulan parasının müsaderesine ilişkin hükümlerin Yargıtayca bozulduğu ve yargılamanın henüz sonuçlanmadığı
gibi Yargıtay bozma ilamında başvurucunun ipoteklerin kaldırılması talebinin
İlk Derece Mahkemesince değerlendirilmesine karar verildiği görülmektedir. Bu
durumda başvurucunun ipoteklerin kaldırılması talebinin bozma ilamına göre
Mahkemece değerlendirileceği, müsadere hükmü bozulmakla yargılamanın devam
etmekte olduğu ve başvurucunun parası hakkında verilen el koyma tedbirinin
koşulları oluşmadığı hâlde uygulandığı şikâyetine ilişkin olarak ise
zararlarının tazmini bakımından etkin bir yol olan 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânının bulunduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlaline neden olduğu ileri
sürülen söz konusu iddiaya ilişkin olarak başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir.
70. Açıklanan gerekçeyle mülkiyet hakkının ihlali iddiasına
ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
16/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.