logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Şamil Camekan [1.B.], B. No: 2014/928, 13/7/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

ŞAMİL CAMEKAN BAŞVURUSU

 

(Başvuru Numarası: 2014/928)

Karar Tarihi: 13/7/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan y.

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

Şamil CAMEKAN

Vekili

:

Av. Keleş ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, silahlı çatışmada polis memurları tarafından yaralanma sonucu yapılan şikâyet üzerine açılan davada verilen beraat kararı nedeniyle yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/1/2014 tarihinde İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 13/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 8/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 16/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 30/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 54241/08 numaralı kararında ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 1976 doğumlu olan başvurucu, İstanbul’da ikamet etmektedir.

1. Olayla İlgili Yapılan Soruşturma

9. 10/12/2000 tarihinde saat 03.25’te tanzim edilen ihbar tutanağında açık kimliği bilinmeyen, sesinden erkek olduğu anlaşılan biri tarafından Piyalepaşa Mahallesi Ülev Sokak’ta yüzleri maskeli ve ellerinde silah bulunan dört erkek şahsın duvarlara yazı yazdığı bildirilmiştir.

10. 10/12/2000 tarihinde saat 09.00’da tanzim edilen tutanağa göre saat 02.45'tePiyalepaşa Mahallesi ara sokaklarının duvarlarına eli silahlı maskeli dört şahsın yasa dışı yazı yazdığının telefonla ihbar edilmesi üzerine olay yerine giden görevli ekiplere silahlı saldırıda bulunulduğu, duvarlara kırmızı boyayla F tipi cezaevlerine karşı çıkan yasa dışı örgüt sloganlarının yazıldığı tespit edilmiştir.

11. 10/12/2000 tarihinde on üç polis memuru tarafından “Olaylı Yakalama ve Zapt Etme Tutanağı” tanzim edilmiştir. Bu tutanakta dört kişinin bulunduğu grup tarafından polislere silahla ateş edildiği, polisler tarafından saldırganlardan ateşi keserek teslim olmaları istenmesine rağmen bu kişilerin ateşe devam etmeleri üzerine karşı taciz ateşi açıldığı, bir kişinin ara sokağa kaçtığı, diğer üç kişiden birinin yerde hareketsiz olarak yattığı, ikincisinin polisler tarafından etkisiz hâle getirildiği, üçüncüsünün de silahını atarak teslim olduğu, yaralı şahısların Taksim İlkyardım Hastanesine götürüldüğü, nöbetçi Cumhuriyet savcısına olayla ilgili bilgi verildiği, ölen Ö.T. isimli şahsın Hastane morguna kaldırıldığı, dört sivil araca muhtelif yerlerden mermi isabet ettiği, olay yerinde yapılan aramada iki adet tabanca ve çok sayıda mermi, mermi çekirdeği, üç adet kar maskesi ve bir çift eldiven ele geçirildiği belirtilmiştir.

12. Çatışmada örgüt üyelerinden Ö.T. öldürülmüş, başvurucu ve Ş.Y. ise yaralanmıştır.

13. 10/12/2000 tarihinde saat 06.45’te düzenlenen “Olay Yeri İnceleme Raporu”nda olay yerinde bulunan 34 A 86262 kod No.lu ekip aracının radyatöründe mermi giriş deliği olduğu, başvurucudan elde edilen CZ-75 3444F seri No.lu tabancanın mermisinin boşaltıldığı, yine olay yerinde bulunan Star marka mod.28.M.165.8105 seri No.lu tabancanın ele geçirildiği, olay yerinde ayrıca çok sayıda mermi çekirdeği, boş kovan ve merminin bulunduğu belirtilerek olay yeri krokisi çizilmiştir.

14. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünün 10/12/2000 tarihinde Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğüne yazdığı yazıda olay yerinde yaralı olarak yakalanan başvurucudan (Başvurucu yakalandığında üzerinden F.B. adına düzenlenmiş sahte kimlik çıkmış, sonradan yakalanan kişinin başvurucu olduğu anlaşılmıştır.) elde edilen CZ 75 marka 3444F seri No.lu tabanca ile olay yerinden elde edilen Star marka mod.28.M.165.8105 seri No.lu tabancalar üzerinde ekspertiz raporu hazırlanması istenmiştir.

15. İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 13/12/2000 tarihli raporuna göre olay yerinden elde edilen bir mermi ve kovanın başvurucuda yakalanan CZ marka tabancadan, yedi kovan ve iki merminin Star marka tabancadan, yirmi altı kovanın polislere ait silahlardan çıktığı, dört kovan ve bir merminin ise olay yerinde ele geçirilen silahlardan çıkmadığı bildirilmiştir.

16. İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 13/12/2000 tarihli raporuna göre çatışmada ölen Ö.T., başvurucu ve yaralanan Ş.Y.nin ellerinden alınan svaplarda atış artığına rastlanmadığı bildirilmiştir.

17. 16/12/2000 tarihine başka bir olayla ilgili olarak “İfadeli Yer Gösterme Tutanağı” tanzim edilmiştir. Tutanakta başvurucu; bazı yasa dışı eylemlerini ikrar ettiği (toplam sekiz eylem), yakalanan tabancaları çatışmada ölen Ö.T. ile birlikte 5/12/2000 tarihinde Şişli ilçesi Mahmut Şevket Paşa Mahallesi’nde polise karşı gerçekleştirdikleri başka bir olayda kullandıklarını söylemiştir. Başvuru konusu olayla ilgili olarak yaptırılan "İfadeli Yer Gösterme Tutanağı"nda ise başvurucu, kendisinden sorumlu olan Hasan kod adlı teröristin olayda kullandıkları tabancaları getirdiğini, duvarlara yazı yazarken polisler olay yerine gelince kendisinin havaya iki el ateş ettiğini söylemiştir.

2. Başvurucunun Adli Raporları

18. Taksim Devlet Hastanesinin 10/12/2000 tarihli raporunda başvurucunun sağ kulak kepçesinde 3 cm’lik kesi olduğu, diğer tıbbi bulguların normal olduğu, Haseki Devlet Hastanesinin 14/12/2000 tarihli raporunda sağ kulaktaki kesinin kurşun izi olduğu, başkaca bir darp cebir izinin olmadığı, kulağındaki yara nedeniyle yedi gün iş ve güçten kaldığı, Fatih Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 17/12/2000 tarihli raporuna göre ise sağ kulaktaki kesi dışında başka bir darp cebir izi olmadığı kayıtlıdır.

3. Başvurucunun İfadeleri ve İşkence ve Kötü Muamele İddialarına İlişkin Soruşturma

19. Başvurucu 14/12/2000 tarihli kollukta ve 17/12/2000 tarihli Cumhuriyet Savcılığında müdafi bulunmaksızın alınan savunmalarında, eylemden iki gün önce Hasan kod adlı örgüt mensubu ile Çıksalın Semti’nde buluşarak cezaevlerinde devam eden ölüm oruçlarına destek vermek ve F tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla … Terör Örgütü adına duvara yazı yazma talimatını aldığını, olay gecesi saat 00.00 sıralarında Ö.T., Ş.Y. ve Ahmet kod adlı kişiyle buluştuklarını, Ö.T.nin getirdiği Star marka tabancayı kendisinin, CZ marka tabancayı Ş.Y.nin, Ahmet’in ise 9 mm çapında başka bir tabanca aldığını, saat 02.30’da duvarlara yazmaya başladıklarını, Ö.T. duvarlara yazarken üçünün de gözcülük yaptığını, Özel Okmeydanı Hastanesinin yanına gelince polisleri fark ettiklerini, Ahmet kod adlı arkadaşı ile Ö.T.nin bulunduğu yerden tabanca sesi geldiğini, kendilerinin de polise ateş ettiğini, orada bulunan bir arabanın arkasına yattığını, kısa bir süre sonra yakalandığını, kulağından yaralandığını, polislerin kendisini Hastaneye götürdüklerini, Hastanede Ö.T.nin öldüğünü, Ş.Y.nin yaralı olarak yakalandığını, Ahmet kod adlı arkadaşının kaçtığını söylemiştir. Başvurucunun her iki ifadesinde de işkence ya da kötü muamele gördüğüne dair beyanı bulunmamaktadır.

20. Başvurucu 17/12/2000 tarihinde İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başkanlığının 2000/98 Sorgu No.lu dosyasındaki savunmasında, olay sırasında kendisinde Star marka tabancanın olduğunu, kollukta vermiş olduğu ifadesinin işkenceyle alındığını söylemiştir.

21. Başvurucu, yargılandığı İstanbul 6 No.lu DGM’nin E.2000/295 sayılı dosyasının 21/9/2001 tarihli duruşmasında, 10/12/2000 tarihinde sokakta yakalandığında yerde yatarken başlayan dayak, işkence ve zorlamanın tüm gözaltı süresi boyunca devam ettiğini, bu nedenle ifade tutanağını okumadan imzalamak zorunda kaldığını söylemiştir. Aynı duruşmada başvurucu dışında başka sanıklar da işkence iddiasında bulunmuştur.

22. Bunun üzerine Mahkemece Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılarak işkence iddialarına ilişkin yapılan bir soruşturma olup olmadığı sorulmuştur. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen cevapta işkenceden yapılan bir soruşturmanın bulunmadığı bildirilmiştir. Bunun üzerine Mahkeme tarafından 21/9/2001 tarihli celsede işkence iddialarıyla ilgili olarak suç duyurusunda bulunulmuştur.

23. Bu iddialarla ilgili olarak yapılan soruşturma sonucunda Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 16/12/2002 tarihli ve 2001/24110 Hazırlık sayılı kararıyla polis memurları E.A., N.Z. ve M.A.T. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:

“…

Müştekiler Şamil Camekan ve Ş.Y.’nin yasa dışı … Terör Örgütü üyesi olmak suçundan sanık olarak 10/12/2000 tarihinde ilimiz Beyoğlu ilçesinde, silahlı çatışma sonucunda, zor kullanarak, yaralı bir halde yakalandıkları, sağlık muayenelerinin Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaptırıldığı ve vücutlarında oluşan yaraların açıklandığı raporların alındığı … müşteki Şamil’in 17/12/2000 tarihinde Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Tabipliğine sevk olunduğu, yapılan muayenesi sonucunda, yakalama sırasında oluşan bulguların yer aldığı, bu bulgular dışında vücudunda darp ve cebir izinin bulunmadığını gösterir 17/12/2000 gün ve 2000/3741 sayılı rapor düzenlendiği, 17/12/2000 tarihinde İstanbulDGM Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edilen müşteki Şamil’in görevli C.Savcısı tarafından sanık sıfatıyla alınan ifadesinde, polise verdiği ifadesinin doğru olduğunu açıkladığı, işkenceye maruz kaldığına ilişkin bir iddiasının bulunmadığı … müştekilerin sanık sıfatıyla sorgularına katılan kolluk görevlisi sanıkların üzerlerine atılan suçlamaları kabul etmedikleri anlaşılmış bulunmakla;

Sanıkların üzerlerine atılan suçu işlediklerine ilişkin, müştekilerin iddialarından başka, haklarında kamu davasının açılmasını haklı gösterecek delil elde edilemediğinden, sanıklar hakkında üzerlerine atılan suçtan TAKİBATA MAHAL OLMADIĞINA… [karar verilmiştir.]

24. Bu karara başvurucu tarafından itiraz edildiğine dair bir bilgi ya da belge sunulmamış ancak başvurucunun AİHM’e yaptığı 54241/08 sayılı başvuru dosyasında verilen kararda kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmediği belirtilmiştir (bkz. § 37).

4. Tanıkların ve Sanık Polis Memurlarının İfadeleri

25. Olayda yaralanan örgüt üyesi Ş.Y. 19/12/2000 tarihli şüpheli sıfatıyla kollukta ve Cumhuriyet Savcılığında müdafi bulunmaksızın verdiği ifadelerinde; Şamil Camekan, Ö.T. ve tanımadığı Ahmet isimli kişiyle İstanbul Çıksalın Semti’nde buluştuklarını, Şamil’in sonradan gerçek isminin U.O. olduğunu öğrendiği Ahmet’in de eyleme katılacağını kendisine söylediğini, üzerindeki Beratta marka tabancayı Ahmet’e, CZ marka tabancayı ise kendisine verdiğini, Şamil'de de tabanca bulunduğunu, olay sırasında duvar yazmakta kullanacakları makineyi Ö.T.nin getirdiğini, Kemal kod adlı Şamil Camekan’ın görev dağılımı yaparak Ö.T.nin duvarlara yazı yazacağını, diğerlerinin de gözcülük yapacaklarını, gece saat 01.30’da duvarlara yazmaya başladıklarını, 45 dakika kadar yazdıktan sonra Şamil’in olay yerinden ayrılma kararı aldığını, kendisi ve Ö.T.nin önde, diğer ikisinin de arkadan yürüdükleri sırada sokak başında bir polis aracı görünce civarda bulunan bir özel hastaneye doğru kaçmaya başladıklarını, kaçarken sokağın diğer tarafından da polis ekiplerinin geldiğini gördüklerini, Şamil Camekan ile U.O.nun polislere ateş ettiğini, kendisinin de havaya ateş ettiğini, Ö.T. ile kendisinin yere yattığını, Şamil Camekan’la U.O.nun ise biraz ileriye gittiklerini, Ö.T. ile kendisinin iki ateş arasında kaldıklarını, Ö.T.nin yattığı yerden "Durun ateş etmeyin!" diye bağırdığını, yanında bulunan Ö.T.nin başından kan aktığını gördüğünü, bu sırada silah seslerinin kesildiğini, polislerin yanlarına geldiğini, silahını yere attığını, polislerin silahı yerden aldıklarını, kendisinin başından kan aktığını, Ö.T.nin olay yerinde vefat ettiğini, daha sonra polislerin kendisini Hastaneye götürdüklerini söylemiştir.

26. 10/12/2000 tarihli tutanaklara göre vatandaşlar H.P., O.G., D.Ü. ve T.Ö.ye ait araçlarda hasar bulunduğu, bu hasarların 10/12/2000 tarihli tutanaklarda açıklandığı, araçların muhtelif yerlerinde kurşun delikleri bulunduğu; cam, ayna, çamurluk, kapı vb. aksamlarında hasar bulunduğu kaydedilmiş; geceleyin evin balkonundan üç kişinin polislerle çatıştığını gördüklerine dair müracaat tutanağı tanzim edilmiştir. Bu kişiler 23/1/2001 tarihli ifade tutanaklarında ise evlerinde bulundukları sırada saat 03.00 sıralarında silah sesleri duyduklarını, dışarıdan megafonla dışarı çıkılmaması, pencerelerden bakılmaması konusunda anons yapıldığını, silah sesleri kesilince aşağı indiklerini, araçlarının çatışmada hasar gördüğünü söylemişlerdir. Anılan tanıklar Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/398 sayılı dosyasında 27/4/2004 ve 11/11/2004 tarihli celselerdeki beyanlarında çatışmayı görmediklerini, olay esnasında sokağa bakmadıklarını ifade etmişlerdir.

27. Polis Memuru K.K. muhakkik ve Cumhuriyet Savcılığında verdiği ifadesinde, olay gecesi Kulaksız bölgesinde ekip hâlinde dar bölge uygulaması yaparken Kulaksız Polis Karakolundan Piyalepaşa Mahallesi Avcılar ve Ülev Sokak’ta maskeli ve eli silahlı dört kişinin yazı yazdıklarının bildirilmesi üzerine bahse konu sokağa gittiklerini, bu kişilerin Okmeydanı tarafına gittiklerini gördüklerini, Kuzey Sokak ve Kaan Sokak’ın kesiştiği yerde silah sesi duyduklarını, polis minibüsünden indiklerini, öndeki araçtan teröristlere yönelik olarak ateşi kesip teslim olmaları şeklinde anons yapıldığını, kendisinin bu sırada Nüket Sokak’ta bir binayı siper alarak beklediğini, şahısların kendisini fark edince ateş ettiklerini, “Polis, ateş etmeyin, silahlarınızı bırakın, teslim olun!” şeklinde bağırdığını, ateşe devam etmeleri üzerine kendisinin de hedef gözetmeksizin ateş ettiğini, şahısların park hâlinde bulunan araçların aralarına saklandıklarını, sonradan isminin Şamil Camekan olduğunu öğrendiği şahsı gördüğünü, elinde silah olduğunu, bu kişinin kendisini görünce silahını arkaya doğru attığını gördüğünü, koşarak şahsın üzerine gidip yakaladığını, şahsın iki aracın arasında çömelmiş vaziyetteyken omzundan tuttuğunu, bu sırada “Yoldaşlar, ayrıldınız mı? Bizi teslim alamazsınız!” diye bağırdığı esnada kendisini düşürmeye çalışırken direndiğini, bir müddet bu şahısla boğuştuğunu, diğer arkadaşlarının da yardımıyla şahsı kelepçelediklerini, kişinin üzerinden F.B. adına düzenlenmiş sahte kimlik çıktığını söylemiştir.

28. Polis Memuru Seyfettin K. muhakkik ve Cumhuriyet Savcılığında verdiği ifadesinde; olay yerine geldiklerinde dört şahsı otoların arasında gizlenirken gördüklerini, sokak başında kendisinin polis aracından indiğini, şahıslardan ikisinin resmî otolara ateş ettiğini gördüğünü, şahısların daha sonra kendi bulunduğu sokağa doğru geldiklerini, kendilerine doğru ateş ettiklerini, kendisinin de karanlıkta rastgele ateş ettiğini, şahıslardan birinin duvara tırmandığını sonra duvardan düştüğünü, bu kişiyi diğer polis arkadaşlarının yakaladığını, yerde kanlar içinde bir şahsın daha bulunduğunu, üçüncü bir kişinin daha kanlar içinde yakalandığını söylemiştir.

29. Polis Memurları K.G., H.Y., Sabri K., Satılmış K., N.D., H.Y., C.D., N.Ö., K.Ö., Ayhan M., M.Y.ve K.G. de muhakkik ve Cumhuriyet Savcılığında benzer beyanlarda bulunmuşlardır.

5. Başvurucu Hakkında Açılan Kamu Davası

30. Sanıklar Şamil Camekan ve Ş.Y. hakkında İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 11/1/2001 tarihli ve 2000/2570 Hazırlık sayılı iddianamesi ile anayasal düzeni cebir şiddet yoluyla yıkmaya teşebbüs suçundan kamu davası açılmıştır.

31. Dava, İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin E.2001/398 numarasına kaydedilmiştir. Mahkemece bu dosyanın 17/1/2001 tarihli ve E.2001/18, K.2001/15 sayılı karar ile İstanbul 6. No.lu DGM’nin E.2000/295 sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği; yapılan yargılama neticesinde 7/4/2004 tarihli ve E.2000/295, K.2004/850 sayılı kararla sanıklar Şamil Camekan ve Ş.Y.nin 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin birinci fıkrası gereğince cezalandırılmalarına karar verildiği, kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 14/04/2005 tarihli ve E.2005/1228, K.1623 sayılı ilamıyla onandığı anlaşılmıştır.

6. Polis Memurları Hakkında Açılan Kamu Davası

32. Polis Memurları N.Ö., Hüseyin Y., Halil Y., K.K., K.G., C.D., K.Ö., Ayhan M., Satılmış K., M.Y., Sabri K., Seyfettin K. ve N.D. hakkında Ş.Y. ve başvurucu Şamil Camekan'a karşı faili gayrimuayyen şekilde kasten öldürmeye teşebbüs, Ö.T.ye karşı ise faili gayrimuayyen şekilde kasten öldürme suçlarından Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının 24/10/2001 tarihli ve 2000/39359 Hazırlık, 2001/24872 Esas sayılı iddianamesiyle kamu davası açılmıştır. İddianame içeriği şöyledir:

10/12/2000 günü saat 03.00 sıralarında Piyalepaşa mahallesi Avcılar sokak ve Güler sokak üzerinde silahlı ve maskeli dört şahsın duvarlara yazı yazdığının telefonla ihbar edilmesi üzerine 86214-86213-86242-86167-86169 ve 8636 No.lu ekiplerde görev yapan sanık polis memurlarına olay yerine gitmeleri yolunda emir verilir.

Piyalepaşa mahallesi Erdem sokağın başına gelen 86242 kod sayılı ekip sokak içinde şüpheli dört şahıs görür, kontrol etmek amacıyla yaklaştıkları sırada bu kişiler tarafından açılan ateş ile karşılaşırlar. Görevliler polis olduklarını ateşi kesip teslim olmalarını ikaz ederler, şahıslar dinlemeyerek ateş etmeye devam ederler. Görevliler bunun üzerine taciz ateşi açarlar, tekrar polis olduklarını ikaz ederler. Çatışma sırasında şahıslardan birisi olay yerinden kaçar. Ö.T. isimli olanı aldığı kurşun yaraları sonucu ölür. Ş.Y. hayati tehlike geçirecek ve 45 gün iş ve gücünden kalacak şekilde, Şamil Camekan ise 7 gün iş ve gücünden kalacak şekilde kulağından yaralanır. Yara ateşli silah mermisinin isabeti ile oluşmuştur.

Ölüm ve yaralanmaların hangi silahtan atılan mermi ile oluştuğu anlaşılmamıştır.

Sanıkların yargılamalarının yapılarak eylemlerine uyan … maddeleri uyarınca ayrı ayrı tecziyelerine karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.

33. Açılan kamu davası Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2001/398 sayılı esasına kaydedilmiştir. Beyoğlu Adliyesi kapatıldıktan sonra dosya, İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesinin aynı sayılı esasına kaydedilmiştir.

34. Mahkemenin 24/5/2012 tarihli ve E.2001/398, K.2012/175 sayılı kararıyla tüm sanıkların eylemlerinin meşru müdafaa ve zaruret hâli sonucunda işlenmesi nedeniyle “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.

35. Kararın başvurucu ve diğer katılanlar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1.Ceza Dairesinin 13/11/2013 tarihli ve E.2013/1988, K.2013/6250 sayılı ilamıyla sanıkların beraatlarına karar verilmesi suretiyle düzeltilerek onanmıştır.

36. Yargıtay ilamı 8/1/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edildiğinden 22/1/2014 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımının bulunmadığı anlaşılmıştır.

7. Başvurucunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yaptığı Müracaat

37. Başvurucu 5/11/2008 tarihinde yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak AİHM’e müracaat etmiştir. AİHM, 28/1/2014 tarihinde başvuruyu karara bağlamış; işkence ve kötü muamele iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilmediğine, yaşam hakkının usul boyutunun ise ihlal edildiğine, ihlal nedeniyle 6.000 avro manevi tazminat ve 2.000 avro yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Anılan karar 2/6/2014 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu AİHM kararını 11/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bildirmiştir. Kararın ilgili bölümleri şöyledir:

“…

HUKUKİ DEĞERLENDİRME

I. KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA

B. Kötü muamele iddiaları hakkında

41. Başvuran, Sözleşme’nin 3. maddesine dayanarak, polis memurlarını gözaltında bulunduğu sırada kendisine kötü muamelede bulunmaları nedeniyle suçlamaktadır. Başvuran, aynı zamanda soruşturmanın etkin olmadığını ileri sürmektedir.

42. Mahkeme, öncelikle başvuran tarafından sunulan sağlık raporuna göre başvuranın vücudunda herhangi bir şiddet izine rastlanmadığını saptamaktadır (yukarıda geçen 14. paragraf). Diğer yandan, Mahkeme ilgilinin iddiaları hakkında soruşturma yürüten savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini kaydetmektedir (yukarıda geçen 32. paragraf). Mahkeme, aynı zamanda, başvuranın Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı huzurunda kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etmediğini ve savcılığın vardığı sonuca itiraz etmeye imkân veren herhangi bir belge sunmadığını tespit etmektedir. Başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olduğu ve Sözleşme’nin 35. maddesinin 3. fıkrasının a) bendi ile 4. fıkrası uyarınca reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

II. SÖZLEŞME’NİN 2. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

1. Başvuranın yakalanması sırasında güç kullanımı hakkında

45. Somut olayda, Mahkeme dosyaya eklenen belgeler ve taraflarca sunulan görüşler ışığında ortaya konulan sorunları inceleyecektir. Mahkeme, bu unsurları değerlendirmek için “her türlü makul şüphenin ötesinde” kanıt ilkesini benimsediğini, bu tür bir kanıtın ancak bir dizi emareden veya çürütülemez, yeterince önemli, kesin ve tutarlı karinelerin sonucunda ortaya çıkabileceğini; ayrıca, kanıtların araştırılması sırasında tarafların tutumlarının da göz önünde bulundurulabileceğini hatırlatmaktadır (Seyhan / Türkiye, No. 33384/96, § 77, 2 Kasım 2004).

Ancak, görevinin ikincil nitelik taşıdığını dikkate alan Mahkeme, belirli bir davanın koşulları kaçınılmaz kılmadığı takdirde, olayları incelemekle görevli birinci derece mahkemesinin rolünü üstlenme hususunda ihtiyatlı davranması gerektiğini hatırlatmaktadır (McKerr / Birleşik Krallık (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 28883/95, 4 Nisan 2000).

Mahkeme, genel olarak, yerel yargılamalar yürütülürken, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesini, kendileri tarafından toplanan delillere dayanarak olayları tespit etmesi gereken yerel makamların değerlendirmelerinin yerine koymakla görevli değildir. Her ne kadar yerel makamların bulguları, elindeki tüm belge ve deliller ışığında kendi değerlendirmesini yapmakta özgür olan Mahkeme’yi bağlamasa da, Mahkeme’nin genel bir kural olarak, ulusal hâkimler tarafından varılan olgusal tespitlerden sapmasını sağlayacak nitelikte ikna edici verilere sahip olması gerekmektedir (Klaas / Almanya, 22 Eylül 1993, § 29, seri A, No. 269).

46. Mevcut davada, Mahkeme, başvuranın 10 Aralık 2000 tarihli bilirkişi raporlarına dayanarak, öldürmek niyetiyle kendisine ateş eden polislere karşı ateşli silah kullanmadığını ileri sürdüğünü kaydetmektedir.

47. Mahkeme, somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 24 Mayıs 2012 tarihli kararında, olay sırasında ilk ateşin, görevlerini yerine getirmek için olay yerinde bulunan polislere karşı açıldığının belirlendiğini varsaydığını ve yine bu mahkemenin polis memurları tarafından ateşli silah kullanımının ulusal hukuk açısından meşru olduğu sonucuna vardığını saptamaktadır. Mahkeme, bu sonuca varmak için, Ağır Ceza Mahkemesi’nin özellikle olay yeri krokilerine, dosyaya eklenen tutanaklara, sanık ve mağdur beyanlarına ve bilirkişi raporlarına dayandığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, Mahkeme için, Ağır Ceza Mahkemesi’nin şüpheliler tarafından ilk kez ateş edildiğinin ve dolayısıyla polislerin meşru müdafaa halinde hareket ettiğinin belirlendiğini varsayması büyük önem taşımaktadır (Perk / Türkiye, No. 50739/99, § 66, 28 Mart 2006).

48. Diğer yandan, Mahkeme, başvuranın 10 Aralık 2000 tarihli bilirkişi raporlarına atıfta bulunarak silahını kullanmadığını ileri sürse bile, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından 13 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen bilirkişi raporuna göre bir kovan ile bir merminin başvurana ait tabancadan çıktığının anlaşıldığını gözlemlemektedir (yukarıda geçen 11. paragraf). Ayrıca ilgili, Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda silahın polis tarafından kullanıldığını ileri sürse bile, yargılamanın hiçbir aşamasında, olay sırasında bu silahın yanında bulunduğunu inkâr etmemiştir (yukarıda geçen 15, 16 ve 34. paragraflar). Üstelik bu iddia, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmemiştir. Bu bağlamda, AİHM, bu mahkemenin birçok tanıkla birlikte başvuranı dinlediği ve sırasıyla alınan beyanların inandırıcılık derecelerini bizzat değerlendirdiği kanısındadır. Ayrıca, başvuran, Mahkeme huzurunda, söz konusu mahkemenin tespitlerine itiraz etmeye ve kendi iddialarını kanıtlamaya imkân verecek herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır.

49. Dolayısıyla, Mahkeme, Ağır Ceza Mahkemesi’nin hâkimleri tarafından yapılan olgusal tespitlerden sapmaya imkân verecek nitelikte ikna edici herhangi bir bilgiye sahip olmadığı kanaatindedir (özellikle mutatis mutandis, Tarkan Yavaş / Türkiye, No. 58210/08, 18 Eylül 2012 ve aynı zamanda Amine Güzel / Türkiye, No. 41844/09, 17 Eylül 2013 ile kıyaslayınız, ayrıca diğer birçoğu arasında bk. Fırat Can / Türkiye, No. 6644/08, 24 Mayıs 2011).

50. Mahkeme, bu koşullarda güç kullanımının, ne kadar üzücü olursa olsun, “herhangi bir kişiyi şiddete karşı korumak” ve özellikle “yakalama işlemini yasaya uygun şekilde gerçekleştirmek” amacıyla “mutlaka gerekli” olduğu ve sınırın aşılmadığı kanısındadır. Dolayısıyla bu bağlamda, Sözleşme’nin 2. maddesi esas bakımından ihlal edilmemiştir.

2. Soruşturmanın etkinliği hakkında

51. Mevcut davada, Mahkeme, yetkililerin soruşturma yürüttüklerini kaydetmektedir. Esasen, İstanbul Emniyeti olayın ardından derhal soruşturma başlatmış ve olay yerindeki delillerin korunması amacıyla pek çok tedbir alınmıştır. Böylelikle maddi deliller toplanmış, krokiler çizilmiş ve şüphelilerin ellerinden numuneler alınmıştır. Dahası, olaya karışan polisler aleyhine ceza davası açılmıştır ve dava Yargıtay önünde halen derdesttir.

52. Başvuran ulusal yetkilileri olay yerinde olayların yeniden kurgulanmamasının gerçekleştirilmemesi nedeniyle suçlamaktadır. Ayrıca başvurana göre, polisler aleyhine açılan ceza davasında çabukluk ve makul hızlılık koşuluna uyulmamıştır, zira dava 24 Kasım 2001 tarihinde başlamıştır ve sanık Ayhan M.nin dinlenmesi için birçok kez duruşmaların ertelenmesine karar verilmesi nedeniyle, Ağır Ceza Mahkemesi, olayların ardından on bir buçuk yıl sonra yani 24 Mayıs 2012 tarihinde kararını vermiştir.

53. Olayların yeniden kurgulanmamasına ilişkin olarak, Mahkeme, Abik / Türkiye davasında (No. 34783/07, § 49, 16 Temmuz 2013), bu tür bir soruşturma işleminin, soruşturmacıya veya hâkimlere olayların seyri ve şüphelilerin beyanlarının inandırıcılığını değerlendirme konusunda olası senaryoları hazırlama imkânı vermesi nedeniyle büyük bir önem taşıdığı kanaatine varmıştır. Ancak mevcut dava yukarıda belirtilen davadan görünür biçimde farklılık göstermektedir. Aslında anılan Abik kararında, Mahkeme, ölümcül atışı yapan kişinin belirlenmemesi ve polislerden birinin arabanın arkasında iki (2) kişinin gölgesini gördüğünü beyan etmesi nedeniyle, davaya ilişkin olayların iç hukukta yeterince tespit edilemediği sonucuna varmıştır. Nitekim somut olayda, ihtilaflı temel noktanın başvuranın silahını kullanıp kullanmadığı hususuyla ilgili olması sebebiyle tarafların anlatımlarına olayların seyri bakımından esasen itiraz edilmemektedir. Ayrıca başvuranın refakatinde ve tutuklanması sırasında gerçekleştirilen olay yeri keşfi sonucunda olay yeri krokisi çizilmiştir (yukarıda geçen 13. paragraf). Mahkeme, bu soruşturma işleminin savcının ve başvuranın avukatının refakatinde gerçekleştirilmesinin daha iyi olabileceği kanısındadır. Ancak dosyadan, ilgilinin bu duruma yerel mahkemeler önünde itiraz etmediği ve olayın ardından yaklaşık dört yıl sonra, 11 Kasım 2004 tarihli duruşma sırasında, olayların yeniden kurgulanmasını ilk kez talep ettiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, Mahkeme, yaşanan olay ve söz konusu talep arasında geçen zamanı dikkate alan savcının, böyle bir talebin yararsız olduğu kanısına vararak bu talebi reddettiğini kaydetmektedir (yukarıda geçen 25. paragraf). Dolayısıyla ve elindeki dosyada yer alan belgeleri göz önünde bulunduran Mahkeme, olayların yeniden kurgulanmasının gerçekleştirilmemesinin ulusal yetkililerin davaya ilişkin başlıca olayları tespit etmesini ciddi şekilde engellediği konusunda ikna olmamıştır.

54. Başvuranın polisler aleyhine açılan ceza davasının ivedi biçimde yürütülmediğine ilişkin iddiası hakkında, Mahkeme, öncelikle soruşturmanın sonucunda açılan davanın aşırı uzun sürmesine işaret etmektedir: olayların ardından yaklaşık on bir buçuk yıl sonra, 24 Mayıs 2012 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi kararını vermiş ve ayrıca olayların ardından on üç yıl sonra, bu dava Yargıtay önünde halen derdesttir.

Bu bağlamda, Mahkeme şikâyette bulunulmasının ardından bir yıl sonra, 24 Kasım 2001 tarihinde İstanbul Savcılığı’nın polisler aleyhine ceza davası başlattığını gözlemlemektedir. İlk derece mahkemesi önünde yapılan yargılama boyunca, Mahkeme, Ağır Ceza Mahkemesi’nin toplam 30 duruşma - ortalama olarak bir yılda üçten daha az - gerçekleştirmesi nedeniyle özellikle etkin çalışmadığını saptamaktadır. Diğer taraftan, Mahkeme, sanıkların avukatlarının hazır bulunmaması ve özellikle sanıklardan Ayhan M.nin dinlenmesi için pek çok duruşmanın ertelendiğini kaydetmektedir. Ayhan M., ancak olayların ardından yaklaşık dokuz buçuk yıl sonra 29 Mart 2010 tarihli duruşma sırasında dinlenebilmiştir. Mahkeme, aynı zamanda Hükümetin, iddia edilen gecikmede başvuranın payının bulunduğunu ileri sürmediğini saptamaktadır.

55. Sonuç olarak, yerel mahkemelerde yargılama - halen derdest olan - yürütülürken meydana gelen ciddi gecikmeyi göz önünde bulunduran Mahkeme, Türk yetkililerin yeterli çabuklukla ve makul özeni göstererek hareket etmediklerini saptamaktadır. Dolayısıyla bu bağlamda Sözleşme’nin 2. maddesinden doğan usuli yükümlülük ihlal edilmiştir.

…”

B. İlgili Hukuk

38. 765 sayılı mülga Kanun’un 448., 463., 62. ve 49. maddeleri şöyledir:

“Madde 448 - (Değişik: 6123 - 9/7/1953) Her kim, bir kimseyi kasten öldürürse 24 seneden 30 seneye kadar ağır hapis cezasına mahkum olur.

Madde 463 - (Değişik: 2787 – 21/1/1983) 448, 449, 450, 456, 457 nci maddelerde beyan olunan fiilleri iki veya daha çok kimse birlikte yapmış olup da failin kim olduğu belli olmazsa bunlardan her birisi hakkında, fiil için tayin edilmiş olan ceza üçte birden yarıya kadar indirilerek hükmolunur. Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasını gerektiren fiillerde yirmi seneden, müebbet ağır hapis cezasını gerektiren fiillerde onaltı seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası tayin olunur. Şu kadar ki, bu hüküm fiili doğrudan doğruya beraber işlemiş olanlar hakkında uygulanmaz.”

Madde 62 - (Değişik: 3112 – 3/2/1937) Bir kimse işlemeği kasdettiği cürmün taallûk eden bütün fiilleri bitirmiş, fakat ihtiyarında olmayan bir sebepten dolayı o cürüm meydana gelmemiş ise kanunda yazılı olmayan yerlerde fiil ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasını müstelzim olduğu takdirde müteşebbis hakkında yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis ve müebbet ağır hapis cezasını müstelzim olduğu takdirde on beş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur. Sair hallerde o cürüm için kanunen muayyen olan ceza altıda birinden üçte birine kadar indirilir.

Madde 49 -

2 - Gerek kendisinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vukubulan haksız bir taarruzu filhal def'i zaruretinin bais olduğu mecburiyetle,

işlenilen fiilerden dolayı faile ceza verilemez.

…”

39.4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:

“Zor ve silah kullanma

Madde 16- (Değişik: 2/6/2007-5681/4)

Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

Polis;

a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,

b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,

c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,

silah kullanmaya yetkilidir.

Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

41. Başvurucu 10/12/2000 tarihinde cezaevlerinde devam eden ölüm oruçlarına destek olmak ve F tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla Beyoğlu ilçesinde bulunan sokak duvarlarını üç arkadaşıyla birlikte yazı yazdığı sırada olay yerine gelen polis memurlarının herhangi bir uyarıda bulunmaksızın aşırı güç oluşturacak şekilde silahla ateş etmeleri sonucu yanında bulunan Ö.T.nin öldüğünü, Ş.Y. ile kendisinin yaralandığını, yakalandığı sırada ve gözaltı süresi boyunca dövülmesi ve uykusuz bırakılması nedenleriyle soruşturmadaki tutanakları imzalamak zorunda kaldığını, yapılan soruşturmada Cumhuriyet savcısının olaya derhâl el koyarak olay yerine gitmediğini, civarda bulunan iş yerlerinin güvenlik kamerası kayıtlarının incelenmediğini, soruşturmanın ve delil toplama işlemlerinin bizzat olaya katılan kolluk görevlileri tarafından yapılması nedeniyle delil güvenliğinin sağlanmadığını, telsiz kayıtlarının zamanında istenmemesi nedeniyle temin edilemediğini, polisler hakkında açılan disiplin soruşturmasının amirleri tarafından yapılması nedeniyle bağımsızlık ve tarafsızlığın sağlanmadığını, yargılamanın yapıldığı Mahkeme tarafından hiçbir delilin toplanmadığını, keşif taleplerinin reddedildiğini, sanıkların beraatlarıyla sonuçlanan yargılamanın yaklaşık on üç yıl sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 17. 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlallerin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile tazminat taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yaşam hakkı sadece güç kullanımına bağlı olarak kişinin hayatını kaybetmesi durumunda değil kullanılan gücün potansiyel olarak ölüme yol açacak nitelikte olması hâlinde ölüm meydana gelmese bile uygulanmaktadır. Devlet görevlileri tarafından uygulanan darp ve cebir eylemleri, mağdurun hayatını kaybetmemesi durumunda sadece istisnai hâllerde yaşam hakkı kapsamında değerlendirilebilir. Bu bağlamda devlet görevlilerinin ölümle değil sadece yaralanma ile neticelenen fiillerinin yaşam hakkı kapsamına girer nitelikteki olay ve olgular olup olmadığının değerlendirilmesinde -diğer unsurlar arasında- kullanılan gücün derecesi ve türü dikkate alınabilmektedir (Şat/Türkiye, B. No: 14547/04, 10/7/2012, § 58). Somut olayda duvarlara yasa dışı yazılar yazan başvurucu ve arkadaşları ile polis arasında çıkan çatışmada her iki tarafın kullandığı tabancalar potansiyel olarak ölüm neticesini doğurmaya elverişli olduğundan başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında; silahla yaralandıktan sonra kötü muameleye maruz kaldığı iddiası ise Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.

43. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de makul sürede yargılanma ve etkili başvuru hakkına ilişkin iddiaların yaşam hakkının usul yükümlülüğü kapsamında kalması nedeniyle bu maddeler yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.

44. Bakanlık kabul edilebilirliğe ilişkin olarak aynı konuda başvurucunun 5/11/2008 tarihinde AİHM’e yaptığı müracaatın 28/1/2014 tarihinde neticelendiğini, yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilerek 6.000 avro tazminata hükmedildiğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 46. maddesi uyarınca bu kararın taraf devlet açısından bağlayıcı olduğunu, 29/8/2004 tarihinde tazminatın başvurucuya fiilen ödendiğini, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesi uyarınca başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalktığını, ayrıca hukuksal güvenlik ilkesinin gereği olarak ulusal ve uluslararası denetimden geçerek kesinleşen kararın tekrar tartışma konusu yapılmasının mümkün görünmediğini belirterek kişi bakımından yetkisizlik hususuna dikkat çekmiştir.

45. Bakanlık görüşünde ayrıca, başvuru konusu eylemlerin 23/9/2012’den önce meydana gelmesi nedeniyle Mahkemenin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı belirtilmiştir.

46. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı AİHM’in, Ş.Y. kararında (B. No: 4100/10)aynı olay nedeniyle Sözleşme’nin 3. maddesinin hem esas hem de usul yönünden ihlal kararı verdiğini, bu nedenle başvurucu açısından da Sözleşme’nin 2. ve 3. maddelerinin esas ve usul yönünden ihlal edildiğini, Bakanlığın zaman bakımından yetki itirazının yerinde olmadığını ileri sürmüştür.

47. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelemesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.”

48. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) “Düşme kararı” başlıklı 80. maddesi şöyledir:

“(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hallerde düşme kararı verilebilir:

ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.

(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir.”

49. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruda F tipi cezaevlerinin faaliyete geçirilmesini protesto etmek ve buna karşı başlatılan ölüm oruçlarına destek olmak amacıyla üç arkadaşıyla birlikte 10/12/2000 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında Beyoğlu ilçesi sokaklarında bulunan duvarlara yazı yazdıkları sırada olay yerine gelen polis memurlarının herhangi bir uyarıda bulunmaksızın aşırı güç oluşturacak şekilde silahla ateş etmeleri sonucunda kulağından yaralanarak yakalandığını, yakalandıktan sonra ve gözaltı süresi boyunca dövülüp uykusuz bırakılarak işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını, olayla ilgili olarak yapılan soruşturmada delil toplama vb. bazı işlemlerin etkili yapılmadığını, yaklaşık on üç yıl süren yargılama sonucunda sanıkların beraatlarına karar verildiğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağı ile yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

50. Başvurucu aynı olayla ilgili olarak yaşam hakkı ve işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e de başvuruda bulunmuştur. AİHM kararından da anlaşılacağı üzere (bkz. § 37) Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru ile AİHM’e yapılan başvurudaki iddia ve taleplerin aynı mahiyette olduğu anlaşılmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi devam ederken AİHM tarafından işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmiştir. Terör örgütü mensuplarıyla çıkan silahlı çatışmanın sonlandırılması ve başvurucunun yakalanması sırasında kullanılan gücün yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiası bakımından kullanılan gücün meşru amaç taşıdığı, zorunlu ve orantılı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapılan incelemede ise AİHM’in karar verdiği 28/1/2014 tarihine kadar geçen süreyi de içerecek şekilde soruşturmanın on üç yıl boyunca neticelenmemesine dayanılmak suretiyle ihlal kararı verilerek 6.000 avro tazminata hükmedilmiştir. Etkili soruşturma yükümlülüğüne yönelik başvurucunun diğer şikâyetleri ise reddedilmiştir. Bakanlığın verdiği bilgiye göre 29/8/2014 tarihinde başvurucuya bu tazminat ödenerek AİHM’in verdiği ihlal kararı icra edilmiştir.

51. Böylece bireysel başvuruya konu yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele şikâyetlerinin AİHM tarafından karara bağlandığı, bu karardan ayrılmayı gerektirecek başvurucu tarafından ileri sürülen farklı bir neden bulunmadığı gibi bu yönde bir belgenin de ibraz edilmediği anlaşıldığından başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı tespit edilmiştir.

52. Öte yandan İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen başvurunun incelenmesinin devamında Anayasa'nın uygulanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı herhangi bir durumun da söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

53. Açıklanan nedenlerle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşıldığından İçtüzük’ün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi gereğince başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi nedeniyle DÜŞMESİNE,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 13/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Şamil Camekan [1.B.], B. No: 2014/928, 13/7/2016, § …)
   
Başvuru Adı ŞAMİL CAMEKAN
Başvuru No 2014/928
Başvuru Tarihi 22/1/2014
Karar Tarihi 13/7/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, silahlı çatışmada polis memurları tarafından yaralanma sonucu yapılan şikâyet üzerine açılan davada verilen beraat kararı nedeniyle yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları Düşme
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) Düşme

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 765 Türk Ceza Kanunu 448
463
62
49
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 16
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi