TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YAŞAR SAÇLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9311)
|
|
Karar Tarihi: 24/1/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Yaşar SAÇLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Servet
ÖZEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa
itiraz imkanının kısıtlanması ve itirazın incelenmemesi nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
2011/1288 sayılı soruşturma kapsamında 28/4/2011 tarihinde gözaltına alındıktan
sonra 2/5/2011 tarihinde Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince terör örgütüne
üye olmak suçundan tutuklanmıştır.
8. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 6/7/2011 tarihli ve
E.2011/1277 sayılı iddianamesi ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
9. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/532 sayılı
dosyası kapsamında 22/7/2011 tarihinde yapılan tensiple başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
10. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/3/2014 tarihli kararı
ile 6526 sayılı Kanun'la değişik 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu'nun geçici 14. maddesi ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun'un 12. maddesi uyarınca dosyanın Diyarbakır 2. Ağır Ceza
Mahkemesine devrine karar verilmiştir.
11. Dosya, Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/182 sayılı esasınakaydedilmiştir.
12. Bu dosya üzerinden yargılama devam ederken 14/5/2014 tarihli
celsede başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına, dosyanın başvurucu yönünden
tefrikine karar verilerek Mahkemenin 2014/274 sayılı esasına kaydedilmesine
karar verilmiştir. Başvurucu bu duruşmada verilen tutukluluk hâlinin devamı
kararına itiraz etmiştir. Ancak itirazı hakkında bir karar verilip verilmediği
tespit edilememiştir.
13. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi E.2014/274 sayılı dosyada
16/5/2014 tarihinde başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
14. Başvurucu 6/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 21/5/2015 tarihli ilamıyla ilk
derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Bozma kararı sonrasında dosya
Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/170 sayılı esasına kaydedilmiştir.
Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi 1/10/2015 tarihinde yetkisizlik kararı
vererek dosyayı Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
16. Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi 28/10/2015 tarihinde
başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
17. Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi 28/2/2017 tarihinde
başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir. Anılan karar temyiz edilmiş olup
temyiz incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri"
kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
19. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz
usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268. maddesininilgili bölümü şöyledir:
"Hâkim veya mahkeme kararına karşı
itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre
ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren
mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine
beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı
mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde
hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme,
itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün
içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
..."
20.5271 sayılı Kanun’un 101. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“ Bu
madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı
Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir."
A. Yargıtay Kararı
23. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve E.2015/9116
K.2016/5826 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...Davacının saat 17:10'a kadar emniyete
ait otobüste bekletildiği, yine sağlık kontrolünden sonra da saat 22:00'ye kadar
aynı biçimde emniyete ait otobüste kaldığı, bu süreçte sadece sağlık muayenesi
ve serbest bırakma tutanağı düzenlendiği,yakalama
işlemine yönelik itirazın saat 17:45'te İstanbul 32. Sulh Ceza Mahkemesine
yapıldığı, itiraza yazılı yanıt
verilmediği ya da gerektiği gibi yanıt verilmediği için işin sürüncemede
bırakıldığı, davacının kanuni haklarının kendisine hatırlatılmadığı veyakınlarına haber verilme hakkının da ihlal edildiği,
iddialarının araştırılması bakımından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ...
sayılı ceza dava dosyasının getirtilerek, davacının yukarıda sayılan haklarının
ihlal edilip edilmediğinin tespit edilmesi için ilgili belge ve bilgilerin
denetime elverişli olacak şekilde onaylı suretlerinin dosya arasına alınması ve
sayılan ihlallerin yapıldığının anlaşılması halinde hak ve nasafete
uygun bir tazminata hükmedilmesigerektiğinin
gözetilmemesi suretiyle, eksik inceleme ve isabetsiz gerekçe ile karar verilmesi,Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz
itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten 5320 sayılı
Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321.
maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına..."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), başvurucunun belirli
bir hukuk yolunun etkililiği konusunda sadece bir kuşku duymasının kendisini
söz konusu hukuk yolunu tüketme girişiminde bulunma yükümlülüğünden
kurtarmayacağını belirtmiştir (Epözdemir/Türkiye,
B. No: 57039/00, 31/01/2002; Pellegriti/İtalya,
B. No: 77363/01, 26/5/2005). Aksine uygun mahkemeye yorum yetkisini kullanarak
mevcut hakları geliştirme fırsatı vermek için başvurmak, başvurucunun
menfaatinedir (Cıupercescu/Romanya, B. No: 35555/03, 15/9/2010, §
169). Ancak yerleşik mahkeme içtihatları ışığında, belirtilen hukuk yolunun
gerçekte olumlu sonuçlanma konusunda makul bir ihtimale sahip olmadığı
durumlarda başvurucunun söz konusu hukuk yolunu kullanmamış olması kabul
edilebilirlik önünde bir engel değildir (Minarik/Çek Cumhuriyeti, B. No: 46677/06, 10/2/2011, § 19).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 24/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkın İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; formül gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğun
makul süreyi aştığını, tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin ilgili
ve yeterli olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
27. Bu başlık altında, başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa'nın
19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
28.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
30. Yukarıda belirilen Anayasa ve
Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
31. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise -asıl dava sonuçlanmamış da olsa- (ilgili Yargıtay içtihatlarına
atıf yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası
açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna
varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
32. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 28/10/2015
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincil niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2.Tutukluluğa İtiraz İmkanının Kısıtlandığına
ve Tutukluluğa İtirazın İncelenmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiları
34. Başvurucu, kanunda var olan yedi günlük itiraz süresi
beklenmeksizin 20/5/2014 tarihinde duruşma günü verilip hüküm verilmesi
nedeniyle itiraz süresinin kısıtlandığını belirterek 14/5/2014 tarihinde
verilen tutukluluk hâlinin devamı kararınaitiraz
imkanının kısıtlandığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca 14/5/2014 tarihli
tutukluluğun devamı kararına yaptığı itiraza cevap verilmediğini de ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
35. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
36. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta
bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili
olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
37. Başvurucunun belirli bir hukuk yolunun etkililiği konusunda
sadece bir kuşku duyması, kendisini söz konusu hukuk yolunu tüketme girişiminde
bulunma yükümlülüğünden kurtarmaz. Başvurucuların uygun mahkemelere yorum
yetkilerini kullanarak mevcut hakları geliştirme fırsatı vermek için başvurmaları
beklenebilir. Ancak yerleşik mahkeme içtihatları ışığında, belirtilen hukuk
yolunun gerçekte olumlu sonuçlanma konusunda makul bir ihtimale sahip olmadığı
durumlarda başvurucuların söz konusu hukuk yolunu kullanmamış olması başvuru
yollarının tüketilmediği sonucunu doğurmaz. Bir hukuk yolunun kesinlikle
başarısız olduğunu ortaya koyacak bir durum söz konusu değilse o hukuk yolunun
etkili bir şekilde işlediğine ilişkin emsal davaların bulunmaması tek başına
başvurucuları bu hukuk yolunu tüketme yükümlülüğünden kurtarmaz. Zira
başvurucuların bu hukuk yoluna başvurmaları hâlinde mahkemelerin içtihatlarını
başvurucuların lehine olacak şekilde geliştirmeleri ihtimali her zaman vardır.
38. Somut olayda başvurucu, tazminat talebinde bulunmuştur. Bu
tespite bağlı olarak başvurucuya davanın esasının sonuçlanmasından önce
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir başvuru yolunun mevcut olup olmadığının
incelenmesi gerekmektedir.
39. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendine göre, yakalanan veya tutuklanan
kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru
imkânlarından yararlandırılmaması durumunda bu kişilerin maddi ve manevi her
türlü zararlarının tazminini isteyebilmesine imkân sağlanmaktadır. Somut olayda
da başvurucu; kanunda öngörülen başvuru imkânından yararlanmadığını,
tutukluluğun devamına yaptığı itirazın incelenmediğini ileri sürmüştür. Somut
olayda başvurucunun durumuna benzer bir durumda bu hükmün başarıyla uyguladığını
gösteren emsal davalar bulunmamaktadır. Ancak böyle bir hukuk yolunun
kesinlikle başarısız olacağını iddia edebilmeyi ortaya koyacak bir durum da söz
konusu değildir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve
E.2015/9116, K.2016/5826 sayılı kararında yakalama işlemine yapılan itirazın
sürüncemede bırakılmasıyla ilgili bir davada asıl davanın sonuçlanması
beklenmeden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep
edilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla özel bir amaçla kabul
edilen ve bu türden şikâyetlere çözüm getirmeye elverişli nitelik taşıyan bir
yasal düzenlemeye işlerlik kazandırmak ve yasal düzenlemenin kapsamını belirlemekamacıyla derece mahkemelerine başvurulmasında
yarar bulunmaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu; yargılamaya ilişkin tercüman atanmadığını,
savunmasını hazırlayabilmesi için süre tanınmadığını, sağlık sorunları
nedeniyle sunulan mazeretin haksız şekilde reddedildiğini belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
42. 6216 sayılıKanun’un 45. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
43. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit
edilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun
makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğa
itiraz imkanının kısıtlandığına ve tutukluluğa itirazın incelenmediğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
24/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.