TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN USLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9414)
|
|
Karar Tarihi: 26/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Osman USLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Öznur
USLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi ve bu sebeple
uğranılan zararın karşılanmaması nedeniyle mülkiyet; tapu tahsis belgesinin
iptali işlemine karşı açılan davanın reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede
tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma; taşınmazın fuzuli olarak işgal
edildiği gerekçesiyle ecrimisil istenilmesine ilişkin
işlemin iptali talebiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Mülkiyeti Hazineye ait İstanbul ili Bahçelievler ilçesi Yenibosna Kuleli mevkiinde bulunan 16 pafta 10883 parsel
sayılı 1.862 m² yüz ölçümlü taşınmazın 400 m²lik kısmı için başvurucu adına,
24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara
Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun uyarınca 26/2/1986 tarihli ve
1/3379 yevmiye numaralı Tapu Tahsis Belgesi düzenlenmiştir.
9. Başvurucu, söz konusu tapu tahsis belgesine istinaden 1986
ile 2007 yılları arasında taşınmaz üzerindeki gecekonduda ikamet etmiştir.
A. Tapu Tahsis Belgesinin
İptali İşlemine İlişkin İdari ve Yargısal Süreç
10. 2007 yılında, taşınmazın 2/12/1981 tarihinde onaylanan imar
planında park alanı olarak ayrıldığı gerekçesiyle başvurucuya 2981 sayılı Kanun
uyarınca tanınan hak sahipliği şerhi terkin edilerek tapu tahsis belgesi iptal
edilmiştir.
11. Başvurucu, tapu tahsis belgesinin iptal edilmesine ilişkin
5/4/2007 tarihli işlemin iptali istemiyle İstanbul 3. İdare Mahkemesinde dava
açmıştır.
12. Dava devam ederken 2008 yılında taşınmaz üzerindeki
gecekondu, belediye tarafından yıktırılmıştır.
13. Dava, anılan Mahkemenin 21/1/2009 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde imar planında yol, yeşil alan, park, okul
alanı gibi kamu kullanımına ayrılmış yerlerde yapılan yapıların 2981 sayılı
Kanun hükümlerinden yararlandırılmalarının mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
Başvurucunun tapu tahsis belgesi için başvurduğu tarihte yürürlükte olan imar
planında taşınmazın park alanında kaldığı, bu sebeple tapu tahsis belgesinin
iptaline ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
14. Karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 12/10/2009 tarihli
kararıyla onanmıştır.
15. Onama kararı 8/1/2010 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu bireysel başvurunun incelenme sürecinde 4/8/2014
tarihinde İstanbul 3. İdare Mahkemesi Başkanlığına verdiği dilekçe ile karar
düzeltme isteminde bulunmuştur.
17. Başvurucunun karar düzeltme istemi Danıştay Ondördüncü Dairesinin 11/6/2015 tarihli kararıyla süre
aşımı nedeniyle reddedilmiştir.
B. Ecrimisil İstenilmesi İşlemine İlişkin İdari ve Yargısal Süreç
18. İstanbul Defterdarlığınca, başvurucunun, mülkiyeti Hazineye
ait söz konusu taşınmazın 600 m²lik kısmını, tapu tahsis belgesinin iptalinden
sonra 25/12/2007 ile 6/8/2008 tarihleri arasında haksız olarak işgal ettiği
gerekçesiyle6.148,31 TL ecrimisil bedeli tespit ve
takdir edilmiş, buna dair 20/4/2012 tarihli ve 27067 sayılı ecrimisil
ihbarnamesi düzenlenmiştir.
19. Ecrimisil ihbarnamesi 30/10/2012
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 28/11/2012 tarihinde ecrimisil ihbarnamesine itiraz etmiştir. Başvurucunun
itirazı yetkili komisyon tarafından değerlendirilmiş, 10/12/2012 tarihli ecrimisil düzeltme ihbarnamesi düzenlenmiştir. Ecrimisil düzeltme ihbarnamesinde, düzeltmeyi gerektirir
bir durum bulunmadığı belirtilmiştir.
20. Ecrimisil düzeltme ihbarnamesi
26/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 10/1/2013 tarihinde ecrimisil düzeltme ihbarnamesine karşı itirazda
bulunmuştur. Başvurucunun itirazı 15/2/2013 tarihli işlemle reddedilmiş,
itirazın reddine dair işlem 21/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu ecrimisil düzeltme
ihbarnamesinin iptali istemiyle 8/4/2013 tarihinde İstanbul 6. İdare
Mahkemesinde dava açmıştır.
22. Dava, anılan Mahkemenin 15/7/2013 tarihli kararıyla süre
aşımından reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde 30/10/2012 tarihinde tebliğ
edilen ecrimisil ihbarnamesine 28/11/2012 tarihinde
itiraz edilmekle işlemeye başlamış olan dava açma süresinin yirmi sekizinci
günde durduğu, idare tarafından dava konusu düzeltme ihbarnamesi ile itirazın
reddedilmesi ve buna dair işlemin26/12/2012 tarihinde tebliğ edilmesiyle dava
açma süresinin 27/12/2012 tarihinden itibaren tekrar işlemeye başladığı
belirtilmiştir. Buna göre 27/12/2012 tarihinden itibaren geriye kalan otuz iki
günlük dava açma süresinin son günü olan 28/1/2013 tarihine kadar dava açılması
gerekirken 8/4/2013 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı ifade
edilmiştir.
23. Karar, başvurucunun itiraz yoluna müracaatı üzerine İstanbul
Bölge İdare Mahkemesinin (Bölge İdare Mahkemesi) 9/12/2013 tarihli kararıyla
gerekçesi değiştirilerek onanmıştır. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. ve 11.; 19/6/2007 tarihli ve 26557 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Hazine
Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 86. ve 87.
maddelerinin hukuki dayanak olarak gösterildiği onama kararının gerekçesinde, ecrimisil ihbarnamesine karşı düzeltme talebinde
bulunulması üzerine ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin
düzenlenip tebliğ edilmesiyle ecrimisil alacağının
kesin olarak tahakkuk etmiş olacağı, ecrimisil
düzeltme ihbarnamesinin tebliği tarihinden itibaren altmış gün içerisinde dava
açılması gerektiği belirtilmiştir. Bu çerçevede mahkeme kararının gerekçesinin
yerinde olmadığı ancak ecrimisil düzeltme
ihbarnamesinin tebliğinden sonra yapılan ikinci idari başvurunun dava açma
süresini durdurmayacağı, ecrimisil düzeltme
ihbarnamesinin 26/12/2012 tarihinde tebliği üzerine altmış gün içerisinde dava
açılması gerekirken bu süre geçtikten sonra8/4/2013 tarihinde açılan davanın
süresinde olmadığı, bu itibarlakararda sonucu
itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.
24. Başvurucunun karar düzeltme istemi, İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi Dördüncü Kurulunun 9/4/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
25. Nihai karar 12/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
26. Başvurucu 10/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
27. 2577 sayılı Kanun'un
"Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında
ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış... gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
(...)
Tarihi izleyen günden başlar.(...)"
28. 2577 sayılı Kanun'un "Üst
makamlara başvurma" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
" 1. İlgililer
tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa
işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu
başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse
istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş
sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine
kadar geçmiş süre de hesaba katılır."
29. 2577 sayılı Kanun'un "İptal
ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari
işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi
mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı
davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın
karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilirler.(...)"
30. 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 74.
maddesi şöyledir:
"Tarihi ve bedii değeri
olanlar hariç Hazinenin özel mülkiyetindeki yerlerin satışı, kiraya verilmesi,
trampası ve mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ile Devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki yerlerin kiraya verilmesi, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi esasları
Maliye Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirlenir.
31. 2886 sayılı Kanun'un 75. maddesinin ilgili kısmışöyledir:
" Devletin özel mülkiyetinde veya hüküm
ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malları ve Vakıflar Genel Müdürlüğü ile
idare ve temsil ettiği mazbut vakıflara ait taşınmazmalların,
gerçek ve tüzelkişilerce işgali üzerine, fuzuli şagilden,
bu Kanunun 9 uncu maddesindeki yerlerden sorulmak suretiyle, idareden taşınmaz
ve değerleme konusunda işin ehli veya uzmanı üç kişiden oluşan komisyonca
tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere tespit ve takdir
edilecek ecrimisil istenir.(...)
Ecrimisile itiraz edilmemesi halinde yüzde yirmi, peşin ödenmesi halinde ise
ayrıca yüzde onbeş indirim uygulanır. (...)"
32. Yönetmelik'in 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
" Bu Yönetmelik, 8/9/1983 tarihli ve 2886
sayılı Devlet İhale Kanununun 74 üncü
maddesine...dayanılarak hazırlanmıştır."
33. Yönetmelik'in "Ecrimisil ihbarnamesinin tebliği ve itiraz"
kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Takdir edilen ecrimisiller,
takdir tarihinden itibaren onbeş gün içinde ecrimisil ihbarnamesi düzenlenerek fuzuli şagile elden veya iadeli taahhütlü mektupla tebliğ edilir.(...)
(2) Ecrimisil
işlemine karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili İdareye
dilekçeyle müracaat edilerek düzeltme talebinde bulunulabilir. (...)
(3) Düzeltme talepleri, talep tarihinden
itibaren en geç otuz gün içinde bu amaçla oluşturulacak komisyonlarca karara
bağlanır ve sonucu karar tarihinden itibaren en geç onbeş
gün içinde düzenlenecek Ecrimisil Düzeltme
İhbarnamesi (Ek-10) ile ilgilisine tebliğ edilir.(...)
34. Yönetmelik'in "Ecrimisilin kesinleşmesi, vade tarihi ve tahsili"
kenar başlıklı 87. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Ecrimisil; Ecrimisil İhbarnamesinin (Ek-9), düzeltme talebinde
bulunulmuş ise Ecrimisil Düzeltme İhbarnamesinin
(Ek-10) ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde muhasebe
birimlerine ödenir."
2. Danıştay İçtihadı
35. Danıştay Onyedinci Dairesinin
17/3/2016 tarihli ve E.2015/1441, K.2016/1865 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden, ecrimisil ihbarnamesinin davacıya 30/03/2010 tarihinde
tebliğ edildiği, bu ihbarnameye 28/04/2010 tarihinde yapılan itirazın
27/05/2010 gün ve 057197 sayılı ecrimisil düzeltme
ihbarnamesi ile reddedilerek 01/06/2010 tarihinde davacıya tebliğ edildiği,
bakılmakta olan davanın ise 02/08/2010tarihli dilekçeyle açıldığı
anlaşılmıştır.
Yukarıda sözü edilen Yönetmelik hükümlerinde, ecrimisil ihbarnamesine karşı yapılacak itiraz ile ilgili
olarak, itiraz mercii ve itirazın tabi olacağı süre yönlerinden 2577 sayılı
Yasadan farklı "özel" bir düzenleme getirilmiştir. Kendilerine ecrimisil ihbarnamesi tebliğ edilen kişilere var olan dava
açma haklarının yanında, bahse konu işlemin değiştirilmesi, kaldırılması veya
yeni bir işlem tesisi edilmesini sağlamak amacıyla itiraz (düzeltme) talebinde
bulunma hakkı da tanınmış,itiraz
yoluna başvurulması halinde ise itiraz merciine, konuyu değerlendirmesi ve
sonuçlandırması için itiraz dilekçesi, karar ile eklerinin kendisine
intikalinden itibaren en çok 30 günlük bir süre verilmiştir.
Bahse konu Yönetmelikte öngörülen itiraz yolu,
ecrimisilin kesinleşmesi için tüketilmesi gerekli
zorunlu bir yol değil ise de; bu yola başvurulması
durumunda tesis edilen işlemin yeni bir işlem olduğunun kabulü gerekir. Bir
başka ifadeyle, idare nezdinde yapılan itirazın sonuçlandırılmasıyla, itiraza
konu işlem kesinleşmiş olup; dava açma süresinin de kesin işlemin tebliğ
tarihinden itibaren başlatılması gerekir.
Dolayısıyla ecrimisil
ihbarnamesine karşı yapılan düzeltme talebinin 2577 sayılı Yasa'nın 11. maddesi
kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla, 01/06/2010 tarihinde tebliğ
edilen ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin iptali
istemiyle altmış günlük dava açma süresi içerisinde 02/08/2010 (Pazartesi)
tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından, uyuşmazlığın esası hakkında
karar verilmek üzere Mahkeme kararının bozulması gerekmektedir."
36. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2/6/2016 tarihli ve
E.2015/5005, K.2016/2359 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...ecrimisil
ihbarnamesi üzerine itiraz yolu mutlak olarak tüketilmesi gereken bir yol
olmamakla birlikte, ilgililerin bu yola başvurarak düzeltme isteminde bulunması
halinde, idarenin bu istemi görüşerek karara bağlaması ve ilgiliye ecrimisil düzeltme ihbarnamesini tebliğ etmesi zorunludur.
Her ne kadar idareye, düzeltme istemini
görüşme ve alacağı kararı ilgilisine tebliğ etme konusunda belirli süreler
tanınmış ise de, bu süreler, sürecin hızlı
yürütülmesini sağlamak için getirilmiş olup, belirtilen sürelerin geçirilmesi,
düzeltme isteminin zımnen reddi olarak yorumlanamaz. Zira, düzeltme isteminde
bulunulan hallerde ecrimisilin kesinleşmesi, ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin düzenlenerek ilgilisine
tebliğine bağlanmıştır. Diğer bir deyişle, düzeltme isteminde bulunulan
hallerde, ecrimisil düzeltme ihbarnamesi bu konudaki nihai
işlem niteliği taşımaktadır.(...)"
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
37. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından,...
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin
birinci fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim
hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak dikkate
alındığında mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna
ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim
hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin 1. fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama,
Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6.
maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve
hedefleri ile hukukun genel prensipleriningözetilerek
birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin
birinci fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını
mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
39. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM; bu sınırlamaların, kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayansınırlamalar Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer
Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 19; Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
40. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM'in
rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme'yle uyumlu
olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı
getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına
işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin
ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması
gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın, somut
başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci
fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını
çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).
41. AİHM, bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi
için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin
zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda
öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı
esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM; kuralların, belirliliği
ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi
hâlinde vedavaların esasının yetkili mahkeme
tarafından karara bağlanmasını önleyecek birtakım bariyerler oluşturma
fonksiyonu görmeleri durumunda mahkemeye erişim hakkının zedeleneceğini ifade
etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 26/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tapu Tahsis Belgesinin
İptali İşlemine İlişkin İdari ve Yargısal Süreçle İlgili İhlal İddiaları
43. Başvurucu, tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi nedeniyle
mülkiyet, bu işleme karşı açılan davanın reddedilmesi ve yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
45. Başvuru konusu olayda başvurucunun tapu tahsis belgesinin
5/4/2007 tarihli işlem ile iptal edildiği, bu işleme karşı olağan kanun yolunun
ilk derece mahkemesi kararının Danıştay Altıncı Dairesince 12/10/2009 tarihinde
onanması ile tamamlandığı, nihai kararın 8/1/2010 tarihinde başvurucuya tebliğ
edildiği görülmektedir. Dolayısıyla başvuru konusu kararların 23/9/2012
tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmıştır.
46. Öte yandan başvurucunun 10/6/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunduktan sonra 4/8/2014 tarihinde, 12/10/2009 tarihli onama
kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunarak Danıştay nezdinde yeni bir
süreç başlattığı, bu sürecin de 11/6/2015 tarihinde karar düzeltme talebinin
süre aşımı yönünden reddedilmesiyle neticelendirildiği görülmektedir. Söz
konusu karar düzeltme talebinin, bireysel başvurunun yapıldığı 10/6/2014
tarihinden sonra gerçekleştirildiği dikkate alındığında, bireysel başvuru
formundaki ihlal iddialarının başvuru tarihi itibarıyla henüz başlatılmamış olan
bu süreci kapsamadığı açıktır. Bu çerçevede bireysel başvurunun yapılmasından
sonra başlatılan söz konusu sürecin, konusu ve kapsamı itibarıyla bu bireysel
başvuruda Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin belirlenmesi
üzerinde de herhangi bir etkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tapu Tahsis Belgesinin İptali Sebebiyle
Uğranılan Zararların Karşılanmadığına İlişkin İhlal İddiaları
48. Başvurucu; tapu tahsis belgesine güvenerek taşınmazla ilgili
masraflar yaptığını, taşınmazın vergilerini ödediğini, tapu tahsis belgesinin
iptal edilmesinin idarenin kusurundan kaynaklandığını, bu sebeple uğradığı
zararın tazmin edilmesi gerektiğini ancak yaptığı masraflara yönelik herhangi
bir giderimde bulunulmadığını, keza taşınmaz üzerindeki yapının yıkımı
nedeniyle de kendisine bedel ödenmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
50. 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca, idariişlemlerden doğan zararların tazmini amacıyla idare
aleyhine tam yargı davası açılması mümkündür.
51. Olayda başvurucunun, tapu tahsis belgesinin iptali işlemine
karşı sadece iptal davası açtığı, buna karşılık işlem dolayısıyla oluştuğu öne
sürülen zararların tazminine yönelik tam yargı davası açmadığı görülmektedir.
İdari işleme karşı açılan davanın reddedilmiş olması, söz konusu idari işlemden
doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın da olumsuz sonuçlanacağı
anlamına gelmemektedir. Aksine Türk idare hukukuna göre işlem hukuka uygun olsa
bile işlemden doğan zararların idarece karşılanması gerektiği durumlar söz
konusu olabilmektedir (benzer kararlar için bkz. Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §
28-39). Dolayısıyla açılacak tam yargı davasının sonuçsuz kalacağı söylenemez.
Bu durumda, tapu tahsis belgesinin iptali işleminden doğan zararın tazmin
edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili derece
mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C.Ecrimisil İstenilmesi
İşlemine İlişkin Yargısal Süreçle İlgili İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu, ecrimisil düzeltme
ihbarnamesinin iptali istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle
reddedilmesinin adil olmadığını ileri sürmüş; yeniden yargılama yapılması
talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
54. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
56. Başvurucunun ecrimisil düzeltme
ihbarnamesinin iptali istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle
reddedilmesinin adil olmadığı yönündeki şikâyetlerinin özü, mahkemenin dava
açma süresini hesaplama usulünü belirleme ve sürenin başlangıcını tespit etme
noktasında hukuk kurallarını hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde
uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle başvurucunun belirtilen
şikâyetleri bağlamındaki ihlal iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
58. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer
yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
59. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya
koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
60. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın
süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
61. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
62.Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş.
Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
63. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
64. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
65. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak
Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı
bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
66. Mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanunilik
şartını sağladığının kabulü için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması
zorunludur.
67. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir.
Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu
noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü;
sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade
etmektedir. Böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi
kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta, bu yönüyle hukuk güvenliği
teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, §
62).
68. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi
için yeterince ulaşılabilir olması yani vatandaşların belirli bir olaya
uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye
sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe
karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin
genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması
gerekmektedir (Halime Sare
Aysal, § 63).
69. Hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari pratiğin
dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde
tutarak keyfî müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara
bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir.(Halime Sare Aysal, § 64).
70. Bununla birlikte her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal
mevzuatın sağladığı koruma seviyesi büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan
ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından
bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde
soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak
anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı
görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli
ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir
alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın asgari bir
kesinlik içermesi zaruridir (Halime Sare Aysal, § 65).
71. Bu kapsamda ilgili kanuni düzenlemenin söz konusu
sınırlamaya ilişkin temel çerçeveyi ortaya koymakla birlikte özellikle uygulama
koşulları ve usule ilişkin ayrıntıları düzenleyici işlemlere bırakması
mümkündür. Ancak bu ihtimalde de söz konusu düzenleyici işlemin yine
muhataplarınca ulaşılabilir olması ve içeriği hakkında ilgilileri yeterince
aydınlatacak nitelik ve açıklıkta olması gerekmektedir (Halime Sare Aysal,
§ 66).
72. Somut olayda ecrimisil düzeltme
ihbarnamesinin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesine
ilişkin mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 11. maddeleri ile
Yönetmelik'in 86. maddesi hükmüne dayandığı görülmektedir. 2886 sayılı Kanun’da
Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazların fuzuli olarak işgal edilmesinden
dolayı ecrimisil istenebileceği ve ilgilinin bu ecrimisile itiraz edebileceği öngörülmüştür. Yönetmelik'in
86. maddesinde ise ecrimisil ihbarnamesine karşı
yapılacak itiraz usulü ile ilgili ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Söz
konusu Yönetmelik'in, 2886 sayılı Kanun’un 74. maddesi hükmüne dayanılarak
çıkarıldığı dikkate alındığında müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu
sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 32-34).
73. Öte yandan başvuru konusu olayda ecrimisil
ihbarnamesine karşı açılacak davalarda dava açma süresinin belirlenmesiyle
ilgili mevzuatın karışık ve dağınık bir görünüm arz etmediği de görülmektedir.
Bu bağlamda gerek genel olarak idari işlemlere karşı yapılacak başvuru
yollarının ve dava açma sürelerinin düzenlendiği 2577 sayılı Kanun’un 7. ve 11.
maddeleri hükümlerinin gerekse ecrimisil
ihbarnamelerine karşı yapılacak özel itiraz usulü ile ilgili Yönetmelik
hükmünün hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin gerektirdiği şekilde
ulaşılabilir, açık, net ve anlaşılır, sonuçlarının makul bir düzeyde
öngörülebilir olduğu değerlendirilmiştir.
74. Bu tespitlere göre somut olayda başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik müdahalenin kanunilik ölçütünü sağladığı sonucuna
varılmıştır.
(2)Meşru Amaç
75. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma
hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin, hak
arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm
alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın
13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9,
10/2/2016, § 10).
76. İdarenin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında
kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idariişlem ve
eylemlere karşı yapılacak başvurular ve açılacak davalar kanunlarla belli
sürelere bağlanmıştır (aynı yönde karar için bkz. Mohammed Aynosah, § 39). Diğer yandan
idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalar için tanınan süreler,
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da
ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder
(AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17). Dolayısıyla bu tür durumların
önlenmesi bakımından idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre
koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.
(3)Ölçülülük
77. Bireysel başvuruya konu olayda, ecrimisil
düzeltme ihbarnamesinin iptali istemiyle açılan davada, Bölge İdare
Mahkemesinin dava açma süresini ecrimisil düzeltme
ihbarnamesinin tebliğ tarihinden başlatarak ve ecrimisil
düzeltme ihbarnamesine karşı yapılan idari başvurunun 2577 sayılı Kanun'un 11.
maddesi kapsamında dava açma süresini durdurmayacağını kabul ederek davayı süre
aşımı gerekçesiyle reddetmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(a) Genel İlkeler
78. Ölçülülük ilkesi "elverişlilik",
"gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. "Elverişlilik" öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, "gereklilik" ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılık" ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
79. Hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması bakımından dava
açma hakkının belli bir süreyle sınırlandırılması tek başına mahkemeye erişim
hakkını ihlal etmemekte ise de öngörülen sürenin makul olması, diğer bir
ifadeyle haktan yararlanılmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede
zorlaştıracak derecede kısa olmaması gerekir. Dava açma süresininmakul
olup olmadığı değerlendirilirken, dava ile elde edilecek hakkın niteliği,
davanın konusu ve kişinin dava hakkının doğduğunu öğrenme imkânına sahip olup
olmadığı gibi hususlar gözönünde bulundurulmalıdır.
Öngörülen sürenin, dava açmak için gerekli araştırma ve hazırlıkların
yapılmasına, gerekiyorsa hukuki ve teknik yardım alınmasına yetecek ve hakkın
önemiyle orantılı bir uzunlukta olmaması durumunda ölçüsüz olduğu söylenebilir
(Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 64).
80. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır. Bu kapsamda dava açma süresinin, hak sahibinin henüz dava
hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar
olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye
başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini
zedeleyebilir (Yaşar Çoban, §
65).
81. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresi öngören kanun
hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı
şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı
ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte
mahkemelerin, sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum
kurallarının sınırlarını zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini
bertaraf etmesi hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden
olabilir. Bu nedenle süreye ilişkin kanun hükümlerinin yorumunda hukuki
güvenlik ve istikrar ilkesi ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki hassas denge
gözetilmelidir (Yaşar Çoban, §
66).
(b)İlkelerin Olaya
Uygulanması
82. Başvurucu, ecrimisil düzeltme
ihbarnamesine karşı yaptığı itiraz başvurusu üzerine2577 sayılı Kanun'un 11.
maddesi uyarınca dava açma süresinin durduğunu, idarenin ret cevabının tebliği
üzerine yeniden işlemeye başladığını, bu hesaplama yöntemine göre davanın
süresinde açıldığını ileri sürmektedir. Başvurucu, derece mahkemesinin dava
açma süresinin hesaplanmasına ilişkin hukuk kurallarını hatalı
değerlendirdiğinden ve uyguladığından şikâyet etmektedir.
83. İdarenin birtakım işlemler tesis etmek veya eylemlerde
bulunmak suretiyle yürüttüğü kamu hizmetlerinin düzenliliğini ve sürekliliğini
sağlamak amacıyla getirilen dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını
belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine
aittir. Bireysel başvuruda ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin
başlatılacağı tarihin belirlenmesi ya da sürenin hesaplanma usulünün tespit
edilmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten
itibaren başlatılması gerektiği ve/veya hesaplanma usulüyle ilgili derece
mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında incelemektir. Bu noktada derece mahkemelerinin, inceleyeceği
somut davada dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması
gerektiğini ya da sürenin hesaplanma usulünü tespit ederken uyuşmazlığın
konusuyla ilgili meri mevzuatın bütününü dikkate alabileceğinde herhangi bir
tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte derece mahkemelerince öncelikle dava
açma süresinin hesabında uygulanacak mevzuatın hukuki güvenlik ve belirlilik
ilkelerinin gereklerini sağlayıp sağlamadığının gözönünde
bulundurulması, bu hususta ayrıca her somut olayın kendi özel koşulları
çerçevesinde bireyselleştirilmiş bir değerlendirme yapılması yolunun tercih
edilmesi mahkemeye erişim hakkının korunmasına yönelik en uygun yaklaşım tarzı
olacaktır.
84. Bireysel başvuruya konu gerekçeli onama kararında Bölge
İdare Mahkemesinin, uyuşmazlığın konusuna göre somut davada uygulanması gerekli
Yönetmelik hükümlerini, dava açma süresinin hesaplanması yönünden de 2577
sayılı Kanun ile birlikte ve bir bütün olarak değerlendirdiği görülmektedir
(bkz. § 23). Bu bağlamda Bölge İdare Mahkemesinin dava açma süresini
hesaplarken ilgili özel mevzuatı çerçevesinde itirazen
incelenerek karara bağlanmış vebu suretle kesinleşmiş
idari işleme (ecrimisil düzeltme ihbarnamesine) karşı
yeniden itiraz yoluna başvurulamayacağı, yapılan bu itirazın 2577 sayılı
Kanun’un 11. maddesi uyarınca dava açma süresini durdurmayacağı kabulünden hareket
ettiği, ihtilafın da bu noktadan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bölge İdare
Mahkemesinin, idari işleme karşı özel mevzuatı çerçevesinde itiraz hakkını
zaten kullanmış olan başvurucunun idari süreci tamamlamış sayılacağını,
kesinleşmiş işlemin tebliğinden sonra artık yargısal sürecin işletilmeye
başlaması gerektiğini, bu itibarla yapılan ikinci itirazın dava açma süresini
durdurmayacağını değerlendirdiği görülmektedir. Bu değerlendirmeden hareketle itirazen kesinleşmiş ecrimisil
düzeltme ihbarnamesine karşı, tebliğinden itibaren altmış günlük dava açma
süresi içerisinde doğrudan dava açılması gerektiği belirtilmiştir.
85. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca idari işlemlere
karşı idare mahkemelerinde dava açma süresi altmış gün olup bu süre, kural
olarak idari işlemin yazılı tebliğinden itibaren işlemeye başlar. Bununla
birlikte anılan Kanun'un 11. maddesi uyarınca ilgililerin idari yargıda dava
açmadan önce ve dava açma süresi içinde idari işlemin kaldırılması, geri
alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasını üst makamdan; üst
makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan istemeleri mümkündür. Tebliğ ile
işlemeye başlamış olan dava açma süresi idareye başvurulduğu tarihte durur ve
isteğin reddedilmesi veya altmış gün içinde cevap verilmeyerek reddedilmiş
sayılması hâlinde kaldığı yerden işlemeye devam eder. 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesiidari dava açılmadan önce idari işlemlere karşı
itiraz amacıyla ve isteğe bağlı olarak yapılabilecek idari başvuru usulünü ve
bu başvurunun yapılması hâlinde dava açma süresinin ne şekilde hesaplanacağını
düzenleyen genel bir hükümdür. Öte yandan ilgili Yönetmelik'te kendisine ecrimisil ihbarnamesi tebliğ edilen kişiye doğrudan dava
açma hakkının yanında bahse konu işlemin değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni
bir işlem tesis edilmesini sağlamak amacıyla itiraz (düzeltme) talebinde
bulunma hakkı da tanındığı görülmektedir. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 35, 36)
Danıştay içtihadında ortaya konulduğu üzere söz konusu Yönetmelik'te, ecrimisil ihbarnamesine (idari işleme) karşı yapılacak
idari itiraz ile ilgili olarak itiraz mercii ve itirazın tabi olacağı süre
yönlerinden 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesinden farklı, özel bir düzenleme
getirildiği anlaşılmaktadır.
86. Bölge İdare Mahkemesinin dava açma süresinin hesaplanma
usulüne ilişkin söz konusu yorumunun Danıştay içtihadıyla uyumlu olduğu
görülmektedir. Ayrıca dava açma süresinin hesaplanmasında uygulanan mevzuatın
hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin gereklerini sağladığı da
anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucunun ecrimisil
ihbarnamesine yapılacak itiraz başvurusuyla ilgili bu özel düzenlemede
öngörülen usule uygun olarak itirazını gerçekleştirdiği, idarenin de aynı
düzenlemedeki usule uygun olarak itirazı neticelendirdiği ve buna dair nihai
kararını başvurucuya tebliğ ettiği görülmektedir.
87. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında ve somut olayın özel
koşullarında Bölge İdare Mahkemesinin maddi olaya uygulanan kuralın 2577 sayılı
Kanun’un 11. maddesinden farklı, özel bir düzenleme olduğu yolundaki kabulden
hareketle dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi ve sürenin
hesaplanma usulünün tespit edilmesiyle ilgili yorumunun, başvurucunun dava açmasını
aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yorum
olmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
88. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tapu tahsis belgesinin iptali işlemine ilişkin idari ve
yargısal süreçle ilgili ihlal iddialarının
zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tapu tahsis belgesinin iptali sebebiyle uğranılan zararların
karşılanmadığına yönelik ihlal iddialarının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Ecrimisil istenilmesi işlemine
yönelik mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.