TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENVER BEYAZTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9772)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Enver
BEYAZTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin
CAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami
süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın uzun
süre devam etmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkınınihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan
soruşturma kapsamında Van 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/11/2010 tarihli ve
2010/1058 Sorgu sayılı kararıyla kasten adam öldürme ve kasten adam öldürmeye
teşebbüs suçlarından tutuklanmıştır.
9. Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu ile birlikte
on yedi şüpheli hakkında 13/6/2010 tarihli ve 2010/3239 Soruşturma sayılı
iddianame düzenlenmiş, başvurucunun kasten adam öldürme ve kasten öldürmeye
teşebbüs suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir. Yargılamaya Van 1. Ağır
Ceza Mahkemesinde başlanmıştır.
10. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/8/2010 tarihli ve
E.2010/7838, K.2010/6343 sayılı ilamı ile dosyanın Zonguldak 2. Ağır Ceza
Mahkemesine nakline karar verilmiştir.
11. Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 10/1/2011, 21/2/2011,
4/4/2011,23/5/2011, 18/7/2011,19/9/2011, 24/10/2011, 26/12/2011, 27/2/2012,
30/4/2012, 2/7/2012, 10/9/2012, 5/11/2012, 7/1/2013, 11/3/2013, 20/5/2013,
22/7/2013, 7/10/2013, 13/1/2014, 7/4/2014 tarihli duruşmalarda kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunmasına, delillerin tam olarak
toplanılmamış olmasına, suçun çokluğuna, mevcut delillerde herhangi bir
değişiklik bulunmamasına, suçun niteliğine göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve
tutuklulukta geçen süreye dayanarak başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
12. 7/4/2014 tarihli duruşmada başvurucunun tahliye talebinin
reddi ile tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
13. Başvurucunun tutuklamanın devamına dair karara yasal süresi
içinde itirazı üzerine itirazı inceleyen Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi
24/4/2014 tarihli ve 2014/353 Değişik İş sayılı kararıyla itirazın reddine
kesin olmak üzere karar vermiştir. Bu karar 13/5/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 12/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. 16/6/2014, 8/9/2014, 3/11/2014, 5/12/2014, 9/1/2015 tarihli
duruşmada da daha önceki duruşmalardaki gerekçelere benzer gerekçelerle
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
16. Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 16/2/2015 tarihinde
başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
17. Devam eden yargılamada Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi
18/5/2015 tarihli ve E.2010/180, K.2015/76 sayılı kararıyla başvurucunun
tasarlayarak kan gütme saikiyle adam öldürme ve
tasarlayarak kan gütme saikiyle adam öldürmeye
teşebbüs suçlarından üç kez ağırlaşmış müebbet, üç kez 18 yıl ve üç kez 13 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında yakalama emri çıkarılmasına
karar vermiştir. Başvurucu yakalama emrine istinaden 5/5/2016 tarihinde
tutuklanmıştır.
18. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 9/10/2017 tarihli ilamıyla
başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmü onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.”
20. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un
"Tutuklulukta geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı
geçemez."
22. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir.
(2)
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır
ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir
ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara
bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 4/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Kanunda
Öngörülen Azami Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, kanunda öngörülen azami beş yıllık sürenin
aşılması nedeniyle tutukluluğun devamına karar verilmesinin hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
26. Anayasa'nın 19. maddesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan
yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir."
27. Başvurucunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin
şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir.
28. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucunun -devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak- tutukluluğunun kanunda öngörülen azami
süreyi ya da makul süreyi aştığı şikâyeti yönünden iddia ettiği ihlalin
tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise
öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ile öngörülen tazminat yolu bir yandan başvurucunun maruz
kaldığı tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğradığı zararın tazmini imkânı sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
29. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her
şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara
yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda
öngörülen sürenin geçtiği durumlarda bu tazminat yolunun ulaşılabilir
olmadığını ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, §§ 45-50).
30. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 9/10/2017 tarihinde
kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde
öngörülen dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır. Bu nedenle söz konusu tazminat
yolunun başvurucu yönünden ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla başvurucunun
mağduriyetini giderebilecek nitelikte, tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun
bulunmadığı açıktır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017,
§ 49). Dolayısıyla başvurunun diğer kabul edilemezlik kriterleri yönünden
incelenmesi gerekir.
31. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
32. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesinde; temel hak ve
hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların
Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeni ile laik Cumhuriyet'in
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Anayasa'nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü,
Anayasa'nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla
sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (Murat
Narman, § 43).
33. Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların kanunda
belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari
organlara ve derece mahkemelerine aittir. Anayasa'nın 19. maddesinin amacı
bireyi keyfî bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup maddede
öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması ve keyfî uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu
nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten
yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince
başvurucunun tutukluluk durumunun kanuni dayanağının
bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği
hâllerde ise hukuk devleti ilkesi gereği, keyfîliği önlemek
için uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup
olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (Murat Narman, § 44).
34. Tutuklamaya ilişkin hükümler 5271 sayılı Kanun'un 100. ve
devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre kişi ancak hakkında suç
işlediğine dair kuvvetli şüphenin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama
nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin
neler olduğu da belirtilmiştir (Murat
Narman, § 45).
35. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinde ise soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler
düzenlenmiştir. Buna göre ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde
tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde
gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği ancak uzatma süresinin toplam üç yılı
geçemeyeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Murat Narman, § 46).
36. Kişi hakkında birden fazla suça ilişkin olan bir yargılama
kapsamında tutukluluk süresi her bir suç için ayrı ayrı uygulanamayacak,
uygulanan tutuklama tedbiri yargılama sürecinin bütünü açısından sonuç
doğuracaktır (Burak Döner, B. No:
2012/521, 2/7/2013, § 48).
37. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma
kapsamından çıkacak ve mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona
erecektir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun
işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu
nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir.
Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine
bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının
kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve
Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912,
6/3/2014, § 49, Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 33).
38. Bir suç isnadına bağlı
olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
39. Mahkûmiyet sonrasında sanığın tekrar bir suç isnadına bağlı olarak
özgürlüğünden yoksun bırakıldığını kabul etmek için, diğer bir ifadeyle sanığın
ilk derece yargılamasında yeniden tutuklu
statüsünde olduğunu söyleyebilmek için temyiz incelemesi sonunda mahkûmiyet
kararının bozulması ve davayla ilgili yeni bir hüküm verilmesi amacıyla ilk
derece mahkemesinde yargılama yapılması gerekir. Yargıtay Dairesince temyiz
sürecinde hükümle ilgili bir karar verilmeden, tespit edilen eksikliğin
giderilmesi amacıyla dava dosyasının mahkemesine gönderilmesi sanığın
özgürlüğünden yoksun bırakılmasını yeniden bir
suç isnadına bağlı hâle getirmez (Ali
Kederli, B. No: 2014/16355, 30/12/2014, § 30).
40. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği
sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya
hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz.
Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması
da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya
Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık bir keyfîlik bulunması hâlinde hak ve özgürlük ihlaline
sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir.
41. Ayrıca suç ve sanık sayısı, davanın karmaşık olması gibi
etkenler tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusundaki değerlendirmede
ele alınabilecek etkenler olup bunların kanuni tutukluluk süresinin
belirlenmesinde esas alınması mümkün değildir. Normun lafzı ve amacı, tutuklama
tedbirinin ceza adalet sistemi içindeki yeri ve 5271 sayılı Kanun'un 102.
maddesindeki düzenleme ile kişi özgürlüğüne yönelik sınırlamaların dar
yorumlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde aksine bir sonuca varmak
mümkün görünmemektedir (Burak Döner, §
48).
42. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle
18/11/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Kendisi tutukluyken devam eden yargılamada
başvurucu 16/2/2015 tarihinde tahliye edilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâli
sona ermiştir. 18/5/2015 tarihinde verilen mahkûmiyet hükmünden sonra
başvurucunun tutuklanması suç isnadına bağlı tutma kapsamında değildir. Buna
göre başvurucu, tutuklandığı 18/11/2010 tarihi ile tahliye tarihi olan
16/2/2015 tarihleri arasında 4 yıl 2 ay 29 gün suç isnadına bağlı olarak
tutuklu kalmıştır. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
öngörülen azami tutukluluk süresi beş yıldır. 4 yıl 2 ay 29 gün tutuklu kalan
başvurucu yönünden kanunda öngörülen azami süre dolmamıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kanunda öngörülen azami
tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; tutukluluğun devamına karar veren Mahkemenin her
seferinde aynı matbu gerekçelerle tahliye taleplerini reddettiğini,
tutukluluğun makul süreyi aştığını, ret kararlarında somut gerekçelerin
gösterilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
45. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"...
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
46. Başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına yönelik
şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
47. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükümleri 9/10/2017
tarihinde kesinleşen başvurucunun, bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
itibarıyla tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142.
maddesinde öngörülen dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır (bkz. § 23). Bu
nedenle söz konusu tazminat yolunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası
bakımından ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla başvurucunun mağduriyetini
giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı
açıktır.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
49. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip
olduğu belirtilmiştir (Murat Narman, §
60; Halas Aslan, § 66).
50. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca,
bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili
yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep
edebilirler. Tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi
üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin yargı
organlarınca açıklanması Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir
gereğidir (Halas Aslan, § 67).
51. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin
yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği
diğerlerine göre daha fazladır. Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak
üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek
koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§ 68-71).
52. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir
kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat
Narman, § 61). Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
53. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin
kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden
ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§ 74, 75).
54. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa
da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması
gerekir (Halas Aslan, § 76).
Ayrıca belirli bir süreyi aşan tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama
nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014,
§ 70).
55. Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda
tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre
temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir(Halas
Aslan, § 78).
56. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin
ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları
nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı
sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan,
§§ 82, 83).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
57. Somut olayda başvurucu 4 yıl 2 ay 29 gün süreyle bir suç
isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılmıştır (bkz. § 42).
58. Başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç
şüphesi altında olduğu, tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça belirtilmiştir.
Başvurucu hakkında tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında atıf yapılan
ve iddianamede gösterilen delillerin içeriği dikkate alındığında tutukluluğun
ön şartı olan kuvvetli suç şüphesi yönünden mahkeme kararlarının açıklayıcı ve
yeterli olduğu görülmektedir. İlk tutuklama kararında ayrıca tutuklama
nedenlerinin bulunduğuna da değinilmiştir.
59. Her ne kadar bir kişinin suç işlediği yönünde kuvvetli
belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği
sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul
edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre geçtikten sonra tutuklamanın
devamına karar verilirken davanın genel durumu yanında tahliyesini talep eden
kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin
kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Hanefi
Avcı, § 84).
60. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Mahkemece başvurucunun
tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunmasına, delillerin tam olarak
toplanılmamış olmasına, suçun çokluğuna, mevcut delillerde herhangi bir
değişiklik bulunmamasına, suç niteliğine göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve
tutuklulukta geçen süreye atıf yapıldığı ve anılan tutuklama nedenlerinin
kişiselleştirilmeksizin tüm celselerde tekrarlandığı görülmektedir. Mahkemece
verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler, tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte
değildir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin
yaklaşık 4 yıl 3 aylık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.
Bu bulgular ışığında yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediğinin
ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin şikâyeti yönünden Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
62. Başvurucu yargılama süresinin makul süreyi aştığını
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
63. Başvurunun 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a eklenen "Anayasa
Mahkemesinde bulunan bazı bireysel başvurular hakkında Komisyona müracaat"
kenar başlıklı geçici 2. maddesi gereği hukuk sisteminde mevcut idari ve
yargısal yollar tüketilmeksizin yapıldığı anlaşılmaktadır (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018).
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
65.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
66. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
67. Başvuruda, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında
mahkûmiyet kararı verilmesiyle başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.
Başvurucu tazminat talebinde de bulunmamıştır. Bu durumda ihlalin tespiti
dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus
bulunmamaktadır.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aştığına
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİGİNE,
C. 206,10 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.