TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEVZAT UCAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15574)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Zehra GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Nevzat UCAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Şefik KOCAAĞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında avukat yardımından faydalandırılmama
nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkının, müdafi yokluğunda baskı ve
zora dayalı verilen ifadelerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 17/1/2000 tarihinde, İstanbul’da
Hizbullah terör örgütüne karşı operasyonlar düzenlemiştir. Emniyet
görevlilerinin bir daireye yaptığı operasyonda örgüt lideri öldürülmüştür. Evde
yapılan aramada, örgüt hakkında bilgiler içeren çok sayıda sabit disk ele
geçirilmiştir.
9. Başvurucu, operasyonda elde edilen bilgiler üzerine Van ili
genelinde Van Emniyet Müdürlüğünün gerçekleştirdiği operasyon kapsamında terör
örgütü üyesi olduğu şüphesiyle 27/1/2000 tarihinde yakalanarak gözaltına
alınmış; 4/2/2000 tarihinde tutuklanmıştır.
10. Başvurucu; kollukta müdafii
olmaksızın alınan ifadesinde Şerefiye isimli camiye gelen gençlere Hizbullah
İlim Grubu içinde üst düzey sorumlulardan almış olduğu talimat gereği yasa dışı
olarak dersler verip örgüt propagandası yaptığını, örgütün üst düzey
sorumlularından bir olan Z.nin kendisine Yasin (K)
adını verdiğini belirtmiştir.
11. Başvurucu, sorguda ve Cumhuriyet Başsavcılığında alınan
ifadelerinde suçlamaları kabul etmemiştir.
12. Van Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının
27/3/2000 tarihli iddianamesi ile başvurucunun da aralarında yer aldığı bir
kısım şüpheli hakkında yasa dışı Hizbullah terör örgütünün sair efradı olma
suçundan kamu davası açılmıştır. Başvurucu, yargılama sırasında müdafi
yardımından yararlanmış; suçlamaları reddetmiş ve önceki ifadelerini kabul
etmemiştir.
13. Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli)
(Mahkeme) 12/3/2002 tarihli kararı ile başvurucunun terör örgütüne yardım ve
yataklık suçundan hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir.
14. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/9/2003 tarihli kararı ile
hüküm bozulmuştur.
15. Bozma kararına uyularak devam edilen yargılama sonucunda
Mahkemenin 19/4/2011 tarihli kararı ile başvurucunun Hizbullah terör örgütü
üyesi olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
hükmedilmiştir. Mahkûmiyet gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"C) SANIK NEVZAT UÇAK'IN HUKUKİ DURUMUNUN
DEĞERLENDİRİLMESİNDE:
(...)
Bozmadan sonra mahkememizdeki ifadesinde
"önceki kararda direnilmesini beyan ettiği" görülmüştür.
Sanık hakkında örgüt merkezinde ele geçirilen
diskette elde edilen belgeye göre Yasin kod adını aldığı cemaatle birlikte
olduğu ve şerefiye camii sorumlusu olduğu açıklandığı anlaşılmıştır.
Sanığın olayın
sıcağı sıcağına vermiş olduğu suçu ikrarı yönündeki ifadesi ve sanığın bu ifadesini doğrulayan belge
sanığın kod adı alması hususlarının bir araya alınıp değerlendirildiğinde
belirli bir eğitim ve tebliğ sürecinden geçip örgüte özgeçmiş raporu vererek
cemaate giren örgütsel amaçlı ders faaliyetleri gösterdiği anlaşılan sanığın,
eylem ve faaliyetlerinin Yargıtay bozma ilamında işaret edildiği üzere örgüt üyeliği suçu oluşturduğu kanaatine
varılmıştır."
16. Başvurucu; kollukta müdafi yokluğunda ve zora dayalı bir
şekilde ifadesinin alındığını, bu ifadeyi Savcılık sorgusunda ve yargılama
aşamasında reddettiğini, buna rağmen kolluk ifadesinin hükme esas alındığını
belirterek hükmü temyiz etmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde özetle atılı
suçu işlemediğini, aleyhine delil olarak değerlendirilen bilgisayar
kayıtlarının kimler tarafından oluşturulduğunun belirli olmadığını, bu
kayıtlara ilişkin incelemenin usulüne uygun yapılmadığını, ayrıca kayıtlara
ilişkin olarak düzenlenen bilirkişi raporundaki lehe değerlendirmelerin de
dikkate alınmadığını belirtmiştir.
17. Anılan karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 9/4/2014 tarihinde
hükümde bir isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle onanmıştır.
18. Başvurucu 22/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314.
maddesi şöyledir:
"(1)Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna
ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. "
20. Olay tarihinde yürürlükte olan 4/4/1929 tarihli ve 1412
sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 135. maddesi şöyledir:
“Zabıta
amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hâkim
tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
1. İfade verenin veya sorguya çekilenin
kimliği tesbit edilir. İfade veren veya sorguya
çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2. Kendisine isnat edilen
suç anlatılır.
3. Müdafi tayin hakkının
bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin
edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından
yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı
geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır
bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği
söylenir.
4. İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu
söylenir.
5. Şüpheden kurtulması
için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi
aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları
ileri sürmek imkânı verilir.
6. İfade verenin veya
sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7. İfade veya sorgu bir
tutanakla tesbit edilir. Bu tutanakta;
a) İfade verme veya
sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
b) İfade verme veya
sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade
veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
c) İfade vermenin veya
sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu
işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri,
d) Tutanak içeriğinin
ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve
imzalarının alındığı,
e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer
alır.”
21. 1412 sayılı mülga Kanun’un 136. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
kişi veya sanık, soruşturmanın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımından faydalanabilir. Kanuni temsilcisi
varsa o da yakalanana veya sanığa bir müdafi seçebilir.
Zabıta amir ve memurları tarafından yapılacak
sorgulama işlemlerinde, ancak bir müdafi hazır bulunabilir. Cumhuriyet
Savcılığı işlemlerinde bu sayı üçü geçemez.
Zabıtaca yapılan soruşturma da dahil olmak
üzere, soruşturmanın her safhasında müdafiin,
yakalanan kişi veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında
olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
22. 1412 sayılı mülga Kanun’un 138. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi
halinde baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yakalanan kişi veya
sanık onsekiz yaşını bitirmemiş yahut sağır veya
dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafi’de bulunmazsa talebi aranmaksızın kendisine müdafi
tayin edilir.”
23. 1412 sayılı mülga Kanun’un 144. maddesi şöyledir:
“Yakalanan
veya tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve
konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin
müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz.”
24. Başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte bulunan
16/6/1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16. maddesi şöyledir:
“Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına
giren suçlarda yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en
yakın mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç kırksekiz
saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki
suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya
fail sayısının çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin
dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede
sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim kararı ile süre yedi
güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci
maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya
tutuklanan kişiler hakkında ikinci fıkrada yedi gün olarak belirlenen süre Cumhuriyet
savcısının talebi ve hakim kararıyla on güne kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii
ile her zaman görüşebilir. Hakim tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına
karar verildikten sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı hüküm uygulanır.”
25. Başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte olan
18/11/1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun’un 31. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Bu
Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci
madde hükümleri Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda
uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu
değişiklikten önce yürürlükte olan eski hükümleri değiştirilmeden önceki
halleriyle uygulanır.”
26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
148. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Müdafi
hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli
veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
''1. Herkes davasının, …
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek
olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve
kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki
asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir
müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak
için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için
gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilmek;''
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında, suç isnadı altında bulunan
kişi savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı hakka sahiptir. Bunlar kendisini
bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma, bir müdafi tayin
etme olanağından yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse
resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma haklarıdır. Dolayısıyla suç
isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez (Pakelli/Federal Almanya, B. No: 8398/78,
25/4/1983, § 31). Bir suçla itham edilen herkesin avukat yardımından etkili bir
şekilde yararlanma hakkı, mutlak bir hak olmamakla beraber adil yargılanma
ilkesinin temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır (Salduz/Türkiye [BD], B. No: 36391/02, 27/11/2008, § 51).
29. Kendini suçlamama hakkı, kamu makamlarının
şüphelinin/sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile elde edilen
delillere başvurmadan iddialarını ispat etmelerini öngörmektedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006,
§ 100; Salduz/Türkiye, § 54). AİHM, soruşturma
evresindeki ikrarın kötü muamele veya işkence altında verildiği belirtilerek
hâkim önünde reddedilmesi hâlinde bu konu irdelenmeden esasa geçilerek ikrarın
dayanak olarak kullanılmasını bir eksiklik olarak değerlendirmiştir (Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95,
19/6/2003, § 91). Bu kapsamda ikrarın avukat yardımı olmaksızın ve uzun süren
bir gözaltı sırasında yapılmış olması gibi hususlar da gözönünde
bulundurulmalıdır (Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya [GK], B. No: 10590/83,
6/12/1988, § 87).
30. İlke olarak şüpheliye, gözaltına alındığı ya da tutuklandığı
andan itibaren avukat yardımından yararlanma imkânı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye, B. No: 7377/03,
13/10/2009, § 31). Diğer taraftan kolluk tarafından ifade alınma aşamasını da
kapsayan müdafi yardımından yararlanma hakkının geçerli bir nedene dayanılarak
kısıtlanabileceğini, bu durumda somut olay açısından yargılamanın bütününe
bakılarak söz konusu kısıtlamanın adil yargılanmaya engel olup olmadığının
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (John
Murray/Birleşik Krallık [BD], B. No:
18731/91, 8/2/1996, § 63; Magee/Birleşik Krallık, B. No: 28135/95,
6/6/2000, § 41).
31. Bu bağlamda AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ne lafzı ne de
ruhunun başvuranın iradi olarak açık ya da örtülü biçimde adil yargılanma
hakkından vazgeçmesini engellemediğini belirtmektedir (Aksin ve diğerleri/Türkiye, B. No:
4447/05, 1/10/2013, § 48). Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi
yardımından yararlanmadan vazgeçmenin geçerli ve etkin olabilmesi için her
türlü şüpheden uzak bir açıklıkta olması, ayrıca sonuçlarının ağırlığının
gerektirdiği asgari garantileri içermesi gerekir (Salduz/Türkiye, § 59).
32. AİHM, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da resen
ücretsiz olarak avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin
olanağının olmaması yanında ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten
mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat
yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Tunç/Türkiye, B. No: 32432/96, 27/3/2007,
§§ 55, 56).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 4/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Müdafi Yardımından
Yararlanma Hakkıyla Bağlantılı Olarak Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
34. Başvurucu, genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmediğini, bu kapsamda esas olarak gözaltında avukata erişim imkânından
yararlandırılmadığı sırada imzalanan ancak içeriği kabul edilmeyen ifadeye
dayanılarak mahkûmiyetine karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkının görünümlerinden olan müdafi yardımından faydalanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
36. Anayasa’nın 36. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan müdafi
yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
38. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına
alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784,
7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini
sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe
ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf Karakuş
ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69).
39. Savunma hakkının sağladığı güvenceler,
esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk
devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli
güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade
edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan
kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan
masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının
sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez(Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70).
40. Müdafi, şüpheli veya sanığın ceza yargılamasında savunmasını
yapan avukat olarak tanımlanmaktadır. Şüpheli veya sanığın müdafii
aracılığıyla savunulması hususunda tercih yapma olanağına sahip olduğu hâllerde
görev yapan müdafi, ihtiyari müdafi; görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya
sanığın iradesinin önem taşımadığı hâllerde görev yapan müdafi ise zorunlu
müdafidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.2011/10-182, K.2011/204, 11/1/2011).
41. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli
değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen
meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması
da gerekir. Savunmada başvurulacak meşru vasıta ve yollar arasında avukatların
teknik bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlanma olanağı da bulunmaktadır.
Şüpheli ve sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve
yollardan en önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle
müdafi yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollar kavramının
kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma
hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı
kapsamında kendisini bizzat
savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72).
42. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır.
NitekimSözleşme'nin6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde; bir suç
ile itham edilen herkesin kendisini bizzat
savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanması, eğer avukat
tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi
için gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz
olarak yararlanabilmesi hakkı düzenlenmiştir (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 73).
43. Savunmanın iddia makamı karşısında dezavantajlı konuma
düşmemesi için şüpheli ve sanığın kendisini bireysel
olarak (bizzat) savunabilmesinin yanı sıra müdafi yardımından yararlandırılması
da gerekebilir. Suç isnadı altındaki kişinin müdafi yardımına olan ihtiyacı;
delillere ulaşma bakımından yaşanan güçlüklerin aşılması, hukuki bilgi
eksikliği veya içinde bulunulan psikolojik durumdan kaynaklanabilir. Bu
kapsamda savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi
yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir
unsuru olan silahların eşitliği ilkesinin
de gereğidir. Diğer bir ifadeyle müdafi yardımından yararlanma hakkı hem
savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların
eşitliği ilkesine işlerlik kazandırmaktadır (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 74).
44. Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa'nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı bakımından başka bir önemi, suç
isnadı altında olan kişinin bu haktan yararlandırılması yönünden devletin
pozitif bir yükümlülüğü olduğunun kabul edilmesidir. Anayasa'nın 36. maddesine
göre suç isnadı altında bulunan kişinin ekonomik durumunun elverişli olmaması
veya ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gerekli görülmesi
hâlinde resen atanacak bir müdafinin yardımından yararlandırılması da gerekir.
Dava konusunun karmaşıklığı ve isnadın ağırlığıyla bağlantılı olarak suçlamanın
ciddiliği değerlendirilerek ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi
için suç isnadı altındaki kişiye müdafi atanması gerekebilir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 75).
45. Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk
kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Şüpheliye kolluk tarafından
ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, kendisini
suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da adil yargılanma hakkının
etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Çünkü bu aşamada
elde edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele
alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması
aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle
geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının bu evresinde kendilerini savunmasız
bir durumda bulabilir. Belirtilen savunmasızlık hâli, ancak bir müdafinin
hukuki yardımı ile gereği gibi telafi edilebilir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§
118, 135; Sami Özbil,
B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).
46. Müdafi yardımından yararlanma hakkı mutlak değildir. Bu
hakkın istisnai hâllerde sınırlandırılması mümkündür. Zorunlu sebeplerin ortaya
çıkması hâlinde bu hak kısıtlanabilir. Avukat erişiminin sağlanmamasına
istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile böylesi
bir kısıtlama şüphelinin/sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına
alınan haklarına zarar vermemelidir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 118, 137). Müdafi yardımından
yararlanma hakkı bakımından önemli olan, yargılamaya bir bütün olarak
bakıldığında şüphelinin/sanığın müdafi yardımından etkili bir biçimde
yararlanmış olmasıdır. Ancak avukata erişim yönünden getirilen kısıtlama
yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş ise savunma hakkı ihlal
edilmiş sayılmaz. (Yusuf Karakuş ve
diğerleri, § 78).
47. Sanık, olay hakkında doğrudan doğruya bilgiye sahiptir.
Dolayısıyla sanığın beyanlarının olayın aydınlatılması bakımından son derece
önemli bir delil niteliğinde olduğu açıktır. Bu bakımdan suç isnadı altındaki
kişinin müdafi hazır bulunmadığı hâlde kendini suçlayıcı beyanlarda bulunup bulunmadığı,
bu itirafların aleyhinde kullanılıp kullanılmadığı, susmasından mahkemece
olumsuz sonuçlar çıkarılıp çıkarılmadığı ve kendisine herhangi bir baskı
uygulanıp uygulanmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Bir ceza
davasında kendi aleyhine tanıklık etmeme ve delil vermeye zorlanmama hakkı, suç
isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı olarak elde edilen
delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Avukata erişimi
sağlanmayan sanığın kolluktaki ikrarının mahkûmiyet kararında kullanılması
durumunda savunma hakkına telafi edilmez biçimde zarar verilmiş sayılacaktır.
Soruşturma evresinde elde edilen ikrarın kötü muamele ve işkence altında
verildiği belirtilerek reddedilmesi durumunda mahkemece bu husus
irdelenmeksizin ikrarın dayanak olarak kullanılması önemli bir özen
eksikliğidir (Yusuf Karakuş ve diğerleri,
§ 79).
48. Bireysel başvuru incelemelerinde, ölçü norm Anayasa'dır;
kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanuna dayalı olarak
avukata erişimin kısıtlanması yönündeki uygulamanın Anayasa'ya uygun olduğu
anlamına gelmez. Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa'nın 36.
maddesini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü
içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. Anayasa
Mahkemesi de daha önce şüphelilerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından faydalandırılmamasının
mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğunu tespit etmiş (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144, Sami Özbil, § 71; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48)
ancak müdafi yararlanma hakkının sonradan telafi edilmediği gerekçesiyle ihlal
kararları vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 127-145, Sami Özbil, §§
56-76; Aynur Avyüzen,
B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli
Özdemir, B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Somut olayda başvurucu 27/1/2000 tarihinde gözaltına alınmış
ve tutuklandığı 4/2/2000 tarihine kadar gözaltında kalmıştır. Başvuru formunun
ve formun ekinde yer verilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden başvurucunun
kolluk beyanının müdafi yokluğunda alındığı ve Savcılık sorgusunda da müdafi
yardımından yararlanamadığı anlaşılmaktadır. Belirtilen şartlarda gözaltında tutulan
başvurucu, müdafi olmadan kollukta verdiği ifadesinde örgüt adına kimlerden
talimat aldığına ve hangi camide ders verdiğine dair beyanda bulunmuştur.
Mahkeme kararının gerekçesine göre başvurucuya örgütün üst düzey
sorumlularından aldığı talimatlar uyarınca örgüt propagandası yapma ve cami
sorumlusu olarak örgütsel amaçlı ders verme eylemleri isnat edilmektedir.
Başvurucuya isnat edilen suç kapsamındaki eylemlere ilişkin değerlendirmede
başvurucunun gözaltında müdafi olmaksızın elde edilen beyanının delil olarak
kabul edildiği görülmektedir (bkz. § 15).
50. Başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak müdafi
yardımından yararlanması ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olmaktadır. 3842
sayılı Kanun’a eklenen 31. maddeyle gözaltında bulundurmaya ve müdafi
yardımından yararlanmaya ilişkin yeni düzenlemelerin devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı, bunlar hakkında
değişiklik yapılmadan önceki 1412 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı hükme
bağlanmıştır. Başvurucunun gözaltında tutulduğu tarihlerde anılan mevzuat,
gözaltı süresinde avukata erişim imkânını tanımamaktadır. Bu itibarla
başvurucunun gözaltında bulunduğu dönemde müdafi yardımından
faydalandırılmamasının mevzuata dayandırılan yerleşik bir uygulama olduğu
anlaşılmaktadır.
51. Başvurucunun diğer deliller yanında müdafi olmaksızın alınan
ve daha sonra Mahkemede doğrulanmayan ifadeleri doğrultusunda anılan eylemleri
gerçekleştirmek suretiyle isnat edilen suçtan mahkûmiyetine karar verildiği,
gözaltında iken alınan bu ifadelerin mahkûmiyet için belirleyici biçimde kanıt
olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
52. Sonradan (yargılama devam ettiği sırada) yürürlüğe giren
5271 sayılı Kanun’un 148. maddesi, hâkim veya mahkeme önünde doğrulanmayan
müdafi yardımı sağlanmadan alınan kolluk beyanları bakımından kovuşturma
aşamasında savunmanın etkinliğini sağlayacak niteliktedir. Ancak Mahkemece bu
husus gerekçede tartışılmamış ve temyiz aşamasında da bu eksiklik telafi
edilememiştir. Gözaltında avukata erişim imkânı sağlanmamasının mevzuata dayalı
yerleşik bir uygulamadan kaynaklanması ve bu sırada elde edilen ifadelerin
mahkûmiyet kararına esas alınması müdafi yardımından yararlanma hakkıyla
bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali sonucunu
doğurmuştur.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi
yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
55. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
56. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
57. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamında müdafi
yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespitiyle yargılamanın yenilenmesi taleplerinde
bulunmuştur.
61. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan (B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, Anayasa
Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve
sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel
ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Doğan,
§§ 57-60).
62. Başvuruda, başvurucunun gözaltında müdafi yardımından
faydalandırılmaksızın alınan beyanlarının mahkûmiyet için belirleyici biçimde
kanıt olarak kullanılması nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkıyla
bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
63. Bu durumda müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı
olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
ikinci fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Van 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) yerine bakan mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı
olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin müdafi yardımından yararlanma hakkıyla
bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Van 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) (E.2003/196, K.2011/189)
yerine bakan Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.