TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MENDUH KISKANÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9776)
|
|
Karar Tarihi: 20/7/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Menduh KISKANÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir
ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami
süreyi aşması, tutukluluğun hukuka aykırı olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; yargılamanın uzun süredir devam etmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2014 tarihinde Karabük Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 24/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4.Bölüm Başkanı tarafından 16/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/11/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
24/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan
soruşturma kapsamında 27/12/2009 tarihinde gözaltına alınmış; Van 2. Sulh Ceza
Mahkemesinin 29/12/2009 tarihli ve 2009/219 Sorgu sayılı kararıyla kasten adam
öldürme ve kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlarından tutuklanmıştır.
9. Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu ile birlikte
17 şüpheli hakkında 13/6/2010 tarihli ve 2010/3239 Soruşturma sayılı iddianame
düzenlenmiş, başvurucunun kasten adam öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs
suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
10. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/8/2010 tarihli ve
E.2010/7838, K.2010/6343 sayılı ilamı ile dosyanın Zonguldak 2. Ağır Ceza
Mahkemesine nakline karar verilmiştir.
11. 7/4/2014 tarihli duruşmada başvurucunun tahliye talebinin
reddi ile tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
12. Başvurucunun tutuklamanın devamına dair karara yasal süresi
içinde itirazı üzerine itirazı inceleyen Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi
24/4/2014 tarihli ve 2014/353 Değişik İş sayılı kararıyla itirazın reddine
kesin olmak üzere karar vermiştir. Bu karar 13/5/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 12/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
14. Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 26/12/2014 tarihinde
başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
15. Devam eden yargılamada Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi
18/5/2015 tarihli ve E.2010/180, K.2015/76 sayılı kararıyla başvurucunun
tasarlayarak kan gütme saikiyle adam öldürme ve
tasarlayarak kan gütme saikiyle adam öldürmeye
teşebbüs suçlarından üç kez ağırlaşmış müeebet, üç
kez 18 yıl ve üç kez 13 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında
yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
16. İlk Derece Mahkemesinin kararı temyiz edilmiş olup temyiz
incelemesi Yargıtay 1. Ceza Dairesinde devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır
ceza mahkemesinde karara bağlanır."
19.5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucu; tutuklanmasını gerektirecek kuvvetli suç
şüphesini gösteren somut delillerin bulunmamasına rağmen tutuklandığını, sabit
bir ikametgâhının bulunmasına, yargılamanın geldiği aşama itibarıyla delillerin
toplanmış olmasına rağmen tutukluluğunun devam ettiğini, uzun bir süredir
tutuklu olduğunu, tutukluluğunun kanunda öngörülen azami süreyi aştığını,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 19., 36.
ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüşünde, başvurucunun somut delillere dayalı
olarak tutuklandığı ve tutukluluğunun devamına karar verildiği belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
23.Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, uygulanan
tutuklama tedbirinin hukuka uygun olmadığına ilişkin olduğundan başvurunun bu
bölümünün Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
25. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla
kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan
maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz
konusu olabilir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
26. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi
tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin
tutuklanabilmesi, öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti
bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur.
Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle
desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
27. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham
edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde
toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan
şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha
sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek
şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki
aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların
aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, § 73).
28. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde
düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair
kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu
da belirtilmiştir. Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya
kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa (b) şüpheli veya sanığın
davranışları 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme 2) tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §
46)
29. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği
sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna, maddi veya hukuki
hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk
konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz
şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık bir keyfîlik
hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel
başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah
Ünal, § 39).
30. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde kişinin bir suç
işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığı ve
özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme
yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi
belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 84).
31. Somut olayda Van Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
13/6/2010 tarihli iddianame ile başvurucunun kan gütme saiki
ile ve tasarlayarak üç kişiyi öldürmek, altı kişiyi öldürmeye teşebbüs etmek
eylemlerinden cezalandırılması istenmiştir. Başvurucu da üzerine atılı bu
suçları işlediği şüphesiyle tutuklanmıştır. Başvurucuya isnat edilen suçla
ilgili deliller iddianamede; otopsi raporu, olay yeri inceleme raporu, el svapları, kriminal laboratuvar
raporları, müşteki beyanları olarak belirtilmiştir. Dava dosyası, iddianame ile
başvurucuya isnat edilen eylemler ve başvurucu hakkında verilen tutuklama
kararındaki gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç
işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu
sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi ve Kanunda Öngörülen Azami Süreyi Aştığına İlişkin İddia Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33.Başvurucu; sabit bir ikametgâhının bulunmasına, yargılamanın
geldiği aşama itibarıyla delillerin toplanmış olmasına rağmen tutukluluğunun
devam ettiğini, uzun bir süredir tutuklu olduğunu, tutukluluğun kanunda
öngörülen azami süreyi aştığını ileri sürmüştür.
34.Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunmaya
gerek olmadığını bildirmiştir.
b. Değerlendirme
35. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
36. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
37. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna
uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Bununla birlikte
aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabileceği belirtilmektedir.
38. Anayasa Mahkemesince son dönemde verilen kararlarda
tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
başvurucu tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûmiyetine
karar verilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu belirtilmiştir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016,§§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500,
29/9/2016, §§ 33-45).
39. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 26/12/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun Kanun'da
öngörülen azami süreyi ve makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Nitekim
Anayasa Mahkemesi içtihatları, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın
esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun Kanun'da öngörülen azami süreyi
ve/veya makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu
lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
"ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
ve kanunda öngörülen azami süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal
başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41.Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunmaya
gerek olmadığını bildirmiştir.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43.Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
44. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunmaya
gerek olmadığını bildirmiştir.
45.Ceza yargılaması süresinin tespitinde kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı tarih ile suç
isnadına ilişkin nihai karar tarihi (bireysel başvuruya konu devam eden
yargılamalar yönünden Anayasa Mahkemesinin inceleme tarihi) arasında geçen süre
esas alınır (B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 34).
46. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır
(B.E., § 29).
47. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki 7 yılı aşkın yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
50. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
51. Başvuruda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami süreyi
aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Yargıtay 1. Ceza Dairesine
(E.2017/1570) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.