TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEVFİK ACAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/979)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Tevfik ACAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Halis YETKİNER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hayati tehlike geçirilmesiyle sonuçlanan silahlı
saldırı olayının etkili soruşturulmaması nedeniyle yaşama hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. 1980 doğumlu olan başvurucu 25/2/2006 tarihinde bir
akrabasının silahlı saldırısı sonucu hayati tehlike geçirecek şekilde
yaralanmıştır.
9. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) olay
hakkında soruşturma açmış ve 7/4/2006 tarihli iddianameyle şüpheli hakkında
Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır. Ayrıca soruşturmada, 25/2/2006
tarihinde şüphelinin tutuklanmasına karar verilmiştir.
10. Asliye Ceza Mahkemesinin söz konusu iddianameyi iade etmesi
üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı şüpheli hakkında yeni bir iddianame
düzenleyerek 9/5/2006 tarihinde bu kez Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası
açmıştır.
11. Sulh Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul ettikten sonra
30/6/2006 tarihinde görevsizlik kararı vererek dava dosyasını Ağır Ceza
Mahkemesine göndermiştir. Bu arada 15/5/2006 tarihinde şüphelinin tahliyesine
karar verilmiştir.
12. Ağır Ceza Mahkemesi, görevsizlik kararı vererek dosyayı bu
kez yeniden Asliye Ceza Mahkemesine göndermiş; Asliye Ceza Mahkemesinin de
görevsizlik kararı vermesi üzerine dosya, görev konusunda mahkemeler arasında
çıkan uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması için 5/2/2008 tarihinde Yargıtay 5.
Ceza Dairesine (5. Ceza Dairesi) gönderilmiştir.
13. 5. Ceza Dairesi 2/7/2008 tarihli kararıyla Ağır Ceza
Mahkemesinin görevsizlik kararını kaldırarak dosyayı bu Mahkemeye göndermiştir.
14. Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonucunda 18/12/2008 tarihinde
verdiği kararla sanığın kasten öldürme suçuna teşebbüsten sonuç olarak 7 yıl 6
ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar vermiştir.
15. Söz konusu karar, sadece sanık tarafından temyiz edilmiş
olup başvurucu karara yönelik olarak verilen cezanın azlığı veya başka bir
gerekçe ileri sürerek temyiz talebinde bulunmamıştır. Temyiz incelemesi yapan
Yargıtay 1. Ceza Dairesi (1. Ceza Dairesi) 22/12/2011 tarihinde eylemin
nitelikli öldürme suçuna teşebbüs olduğu gerekçesiyle ve aleyhe temyiz
bulunmadığından sanığın ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkı saklı kalmak
kaydıyla kararı bozmuştur.
16. Bozma sonrasında yapılan yargılama sonucunda Ağır Ceza
Mahkemesi, 1/11/2012 tarihinde verdiği kararla sanığı nitelikli öldürme suçuna
teşebbüsten mahkûm etmiş ancak ilk kararın sadece kendisi tarafından temyiz
edilmesi nedeniyle ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkını gözeterek yeniden
7 yıl 6 ay hapis cezasına hükmetmiştir.
17. Karar bu kez başvurucu tarafından da temyiz edilmiştir. 1.
Ceza Dairesi, 2/12/2013 tarihinde verilen ceza miktarını eylem nedeniyle
gerçekleşen tehlike ve zarara nazaran azlığı nedeniyle eleştirmiş ancak bu
durumu sanık bakımından oluşan kazanılmış hakkı gözeterek bozma nedeni yapmamış
ve kararı onamıştır. Ağır Ceza Mahkemesi, bu şekilde kesinleşen kararı infaz
edilmek üzere 2/1/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
18. Nihai karar başvurucu tarafından 3/1/2014 tarihinde
öğrenilmiş olup yasal otuz günlük süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu'nun "Davaya yeniden
bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri" kenar başlıklı 326.
maddesinin ilgilibölümü şöyledir:
“ (...)
Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine
Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz
edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan
daha ağır olamaz.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 9/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, hayati tehlike geçirmesiyle sonuçlanan silahlı
saldırı olayı hakkında yürütülen soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığı gibi
soruşturma sonucunda olayın faili hakkında verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın
mağduriyeti gözetildiğinde yetersiz kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca
olayın failinin tutuksuz yargılandığını da belirterekAnayasanın
36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminata karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir."
23. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
25. Somut olayda başvurucu hayattadır. Bu nedenle başvuruda
öncelikle yaşama hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının uygulanabilirliği hususunda bir değerlendirme yapmak gerekir.
26. Bir olayda yaşama hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri, doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla
birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşama hakkı
çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet
Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20.)
27. Olay hakkında yürütülen soruşturma sonucunda verilen kararda
belirtildiği üzere başvurucunun hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı ve
kendisine yönelik silahlı saldırının ölüm meydana getirebilecek bir niteliğe
sahip olduğu anlaşılmıştır.
28. Bu nedenle başvurucunun olay hakkında etkili soruşturma
yürütülmediği iddiası, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı kapsamında incelenmiştir. Diğer taraftan somut olayda failinin soruşturma
sırasında tutuklandığı ve soruşturma sonucunda verilen hürriyeti bağlayıcı
cezanın infaz edilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği
anlaşıldığından başvurucunun olayın failinin tutuklanmadığı iddiasına ilişkin
olarak bir değerlendirme yapılmamıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili olması
için diğer şartların yanında soruşturmaların makul bir sürat ve özenle
yürütülmesi (Deniz Yazıcı, B. No:
2013/6359, 10/12/2014, § 96) ve her olayın kendine özgü şartlarında değerlendirme
yapılmak koşuluyla yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemler ile maddi ve
manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız kalmaması (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §
32) gerekmektedir.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
31. Başvurucu, olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği
iddiasına ilişkin ilk olarak soruşturma sonucunda verilen cezanın
yetersizliğinden şikâyet etmektedir.
32. Somutolayda başvurucu, 25/2/2006
tarihinde silahla gerçekleştirilen bir saldırı sonucu hayati tehlike geçirecek
şekilde yaralanmıştır. Olay hakkında yürütülen soruşturmada fail hakkında ilk
kez 18/12/2008 tarihinde karar verilmiştir. Bu kararda verilen ceza miktarı,
kararın başvurucu tarafından ceza miktarının azlığı veya başka bir gerekçe
ileri sürülerek temyiz edilmemesi nedeniyle yürürlükteki usul kanunu gereğince
fail yönünden kazanılmış hak oluşturmuştur (bkz. §§ 14-16, 19).
33. Soruşturmanın ilerleyen aşamalarında Yargıtayın
ilgili Dairesi tarafından, başvurucuya yönelik eylemin niteliğinin daha ağır
bir yaptırım gerektirdiği tespiti yapılmış ve Ağır Ceza Mahkemesince de bu
tespite göre bir karar verilmiş ise de soruşturmada, söz konusu usule ilişkin
güvence nedeniyle failin ceza miktarı bakımından daha ağır bir yaptırımla
mahkûmiyetine karar vermek mümkün olmamıştır.
34. Dolayısıyla soruşturmada, başvurucunun kendisine yönelik
eylemin yeterli cezayla yaptırım altına alınmadığı iddiasına ilişkin olarak
yetkili makamlardan kaynaklanan bir eksiklik bulunmamaktadır. Somut olayda
başvurucu, kendi tutumu nedeniyle böyle bir sonucun doğmasına yol açmıştır.
35. Başvurucu,ikinci
olarak soruşturmanın makul süratle yürütülmediğini iddia etmektedir.
36. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp
yapılmadığına ilişkin tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına,
soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın
karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, 2013/4668,
16/9/2015, § 91).
37. Somut olay bu bağlamda incelendiğinde olaya ilişkin
soruşturmanın, Mahkemeler arasında görev uyuşmazlığının yaşanması nedeniyle
olayın gerçekleşmesinden ancak 2 yıl 6 ayı aşkın bir süre sonra soruşturma
dosyasının görevli Mahkeme tarafından bakılmaya başlanması ve akabinde
gerçekleştirilen birtakım usul ve tahkikat eksiklikleri ile temyiz
incelemelerinde geçen süreler nedeniyle sekiz yıla yakın bir sürede
sonlandırılabildiği görülmüştür (bkz. §§ 9-17).
38. Başvuruya konu soruşturmanın ilerlemesine engel olan
herhangi bir unsur ya da güçlüğün bulunmaması, şüpheli sayısı, olayın bu derece
uzun sürmesine sebebiyet verecek nitelikte bir karmaşıklığa sahip olmaması ile
başvurucunun bu gecikmede hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar dikkate
alındığında somut olaya ilişkin soruşturma sürecinin yaklaşık sekiz yıl gibi
çok uzun bir sürede sonlandırılmasının makul olduğu söylenemeyecektir.
39. Dolayısıyla başvuruya konu soruşturmanın bir bütün olarak
yürürlükteki yargı sisteminde daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşama hakkı
ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden
olabilecek şekilde makul süratte yürütülmediği sonucuna varılmıştır.
40. Oysa kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını
sürdürmesi, adalete olan güvenin sarsılmaması ve özellikle hukuka aykırı
eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin
engellenmesi açısından soruşturma makamları tarafından yaşama hakkına ilişkin
soruşturmaların makul süratte yürütülmesi konusunda azami hassasiyet
gösterilmesi gereklidir.
41. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
43. Başvurucu, 10.000 TL manevi tazminata karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
44.Yaşama hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya taleple bağlı kalınarak net 10.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10. 000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.