logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Vechettin Yakut [2.B.], B. No: 2014/9943, 22/6/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VECHETTİN YAKUT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/9943)

 

Karar Tarihi: 22/6/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Gökçe GÜLTEKİN

Başvurucu

:

Vechettin YAKUT

Vekili

:

Av. Hüseyin AKÇARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 24/11/1994 tarih ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 13/6/2014 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 12/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 11/2/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Petrol Ofisi Batman Bölge Müdürlüğünde sözleşmeli olarak müdür yardımcılığı görevini yürütmekte iken 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi kapsamında 23/10/2000 tarihinde Batman Köy Hizmetleri İl Müdürlüğüne atanmıştır.

8. Başvurucu, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi uyarınca, 22/1/1990 tarih ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname Eki 1 Sayılı Cetvel’de yer alan görevlerde iken anılan Kanun gereğince başka kurumlara atananlara tanınan "şahsa bağlı hak" uygulamasından yararlandırılması talebiyle 1/8/2005 tarihinde idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde, hakkında tesis edilen atama işlemi nedeniyle maaşının dondurulmasına ilişkin idari işlemin iptalini ve uğradığı parasal kayıpların giderilmesini talep etmiştir.

9. Mahkemenin 14/6/2007 tarihli ve E.2005/584, K.2007/827 sayılı kararıyla başvurucu hakkında tesis edilen 23/10/2000 tarihli atama işleminin öğrenildiği 15/1/2001 tarihinden itibaren altmış gün içinde davanın açılması gerektiği belirtilerek süre aşımı nedeniyle dava reddedilmiştir.

10. Temyiz üzerine, Danıştay Beşinci Dairesinin 30/6/2008 tarihli ve E.2007/6388, K.2008/4040 sayılı ilâmıyla; başvurucunun idareye müracaat ettiği tarih itibarıyla davanın süresinde açılan kısmı yönünden işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, davanın tamamının süre aşımı yönünden reddedilmesinde isabet bulunmadığı gerekçesiyle ilk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.

11. Mahkemece bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda, 21/5/2010 tarihli ve E.2008/2294, K.2010/920 sayılı kararla davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:

 " ... Mahkememizce yapılan ara kararları üzerine gerek Devlet Personel Başkanlığı gerekse davacının eski kurumu olan Petrol Ofisi A.Ş. tarafından sunulan cevap dilekçesi ve ekli belgelerden; davacının eski görevi olan 'Bölge Müdür Yardımcılığı' görevinin 399 sayılı KHK eki 1 sayılı cetvele tabi olmayıp davacının 22/5/2003 tarih ve 1475 sayılı İş Kanunu'na tabi kapsam dışı personel olarak görev yapmakta iken nakle tabi tutulduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, 4046 sayılı Kanun gereğince atanmadan önceki görevinin 399 sayılı KHK eki 1 sayılı cetvele tabi bir görevde olmadığı anlaşılan davacının şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılmamasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

12. Temyiz üzerine, Danıştay Beşinci Dairesinin 7/5/2012 tarihli ve E.2011/144, K.2012/2969 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.

13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin, 3/4/2014 tarihli ve E.2013/4465, K.2014/2762 sayılı ilâmıyla reddedilmiştir.

14. Karar, başvurucuya 14/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu, 13/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 27. maddesi, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi,

17. 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:

 “399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelde belirtilen kadrolarda görev yapmakta iken nakle tâbi tutulan personelin (bu Kanuna göre anonim şirket halinde birleştirilen kuruluşlardaki personel dâhil), Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihteki kadrolarına ilişkin olarak bildirim tarihi itibarıyla almakta oldukları aylık, ek gösterge, zam, özel hizmet tazminatı, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı bir bütün olarak, göreve başladıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak üzere üç yıl süre ile saklı tutulur ve şahsa bağlı haktan yararlanılan süreler 5434 sayılı Kanun’un ek 68 inci ve ek 73 üncü maddelerinde belirtilen sürelerin hesabında (daha önce nakledilenler dâhil) dikkate alınır. İlgililerin yeni kadrolarına atandıkları tarihten önce, eski kadroları için mevcut olan ve saklı haklar kapsamında bulunan gösterge, puan, oran ve katsayı artışları şahsa bağlı haklarda artış sayılır. Ancak eski kadro için bu tarihten sonra ihdas edilmiş hiçbir malî ve sosyal hak ve yardım ile sair ödemeler şahsa bağlı hak kapsamında değerlendirilmez. Atanılan kadrodaki derece yükselmeleri veya kademe ilerlemeleri, aylık gösterge ve ek gösterge dışındaki ödemelerde, şahsa bağlı olarak saklı tutulan hakların ödendiği eski kadronun derecelerinin yükseltilmesi veya kademelerinin ilerletilmesi sonucunu doğurmaz. Bu personelin (bu Kanuna göre anonim şirket halinde birleştirilen kuruluşlardaki personel dâhil), Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihteki kadrolarına ilişkin olarak bildirim tarihi itibarıyla almakta oldukları aylık, ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatları (ek tazminat ve bankacılık tazminatı dâhil), makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, ücret (fazla mesai ücreti hariç), ek ücret, ek ödeme ve benzeri adlarla yapılan ödemelerin toplam net tutarının (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır); nakledildiği kurum ve kuruluş tarafından şahsa bağlı hak olarak ödenen aylık, ek gösterge, zam, özel hizmet tazminatı, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı ödemeleri ile şahsa bağlı hak dışında yapılan ikramiye, ücret, ek ücret, ek ödeme, ek tazminat, teşvik ödemesi, döner sermaye payı ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (fazla mesai ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması hâlinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödenir. Atandıkları kurumdaki kadro unvanı veya pozisyonlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla, başka kurumlara geçenlere şahsa bağlı hak uygulaması ile fark tazminatı ödenmesine son verilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/6/2014 tarih ve 2014/9943 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle idareye yaptığı 1/8/2005 tarihli başvurunun reddedilmesi üzerine hakkında tesis edilen atama işlemi sonucunda maaşının dondurulmasına ilişkin idari işlemin iptali ve uğradığı parasal kayıpların giderilmesi istemiyle 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının 399 sayılı KHK Eki 1 Sayılı Cetvel’e dâhil unvanlar arasında bölge müdür yardımcısı unvanının bulunmadığı gerekçe gösterilerek reddedildiğini, ancak bölge müdür yardımcısı unvanının bahsi geçen KHK Eki 1 Sayılı Cetvel’de yer aldığını, bu nedenle verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, parasal kayıplarının giderilmediğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle İdareye yaptığı 1/8/2005 tarihli başvurunun reddedilmesi üzerine 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucunun anılan ihlal iddiaları yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında nitelendirilmiştir. Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki iddiası ise ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

23. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

24. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

25. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle İdareye yaptığı 1/8/2005 tarihli başvurunun reddedilmesi üzerine hakkında tesis edilen atama işlemi sonucunda maaşının dondurulmasına ilişkin idari işlemin iptali ve uğradığı parasal kayıpların giderilmesi istemiyle 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde iptal ve tam yargı davası açmıştır.

26. Başvurucu, açtığı davanın, 399 sayılı KHK Eki 1 Sayılı Cetvel’e dâhil unvanlar arasında bölge müdür yardımcısı unvanının bulunmadığı gerekçe gösterilerek reddedildiğini, ancak bölge müdür yardımcısı unvanının bahsi geçen KHK Eki 1 Sayılı Cetvel’de yer aldığını, bu nedenle verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, parasal kayıplarının giderilmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 14/6/2007 tarihli kararıyla başvurucu hakkında tesis edilen 23/10/2000 tarihli atama işleminin öğrenildiği 15/1/2001 tarihinden itibaren altmış gün içinde davanın açılması gerektiği belirtilerek süre aşımı nedeniyle davanın reddedildiği, temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Beşinci Dairesinin 30/6/2008 ilâmıyla; başvurucunun idareye müracaat ettiği tarih itibarıyla davanın süresinde açılan kısmı yönünden işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği, davanın tamamının süre aşımı yönünden reddedilmesinde isabet bulunmadığı belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda 21/5/2010 tarihli kararla; başvurucunun eski görevi olan Bölge Müdür Yardımcılığı görevinin 399 sayılı KHK Eki 1 Sayılı Cetvel’e tabi olmadığı, başvurucunun 1475 sayılı Kanun'a tabi kapsam dışı personel olarak görev yapmakta iken nakle tabi tutulduğu, 4046 sayılı Kanun gereğince atanmadan önceki görevinin 399 sayılı KHK eki 1 Sayılı Cetvel’e tabi bir görevde olmadığı gerekçesiyle şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği, kararın temyizi üzerine Danıştay Beşinci Dairesinin 7/5/2012 ilâmıyla hükmün onandığı, karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 3/4/2014 tarihli ilâmıyla reddedildiği anlaşılmıştır.

28. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

29. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Süresinin Makul Olmadığı İddiası

31. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

32. Başvurucu, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle İdareye yaptığı 1/8/2005 tarihli başvurunun reddedilmesi üzerine 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasında yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

33. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

34. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

35. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da, Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle idareye yapılan 1/8/2005 tarihli başvurunun reddedilmesi üzerine başvurucu hakkında tesis edilen atama işlemi sonucunda maaşın dondurulmasına ilişkin idari işlemin iptali ve uğranılan parasal kayıpların giderilmesi istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru tarihi olup, somut başvuru açısından bu tarih, 1/8/2005 tarihidir.

37. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin Danıştay Beşinci Dairesince reddedildiği 3/4/2014 tarihidir.

38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açılan, 4046 sayılı Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle İdareye yapılan 1/8/2005 tarihli başvurunun reddedilmesi üzerine başvurucu hakkında tesis edilen maaşın dondurulmasına ilişkin idari işlemin iptali ve uğranılan parasal kayıpların giderilmesi istemini konu alan davada, Mahkemece, tarafların dilekçeleri ve delillerin toplanması sonucu 14/6/2007 tarihli kararla, başvurucu hakkında tesis edilen 23/10/2000 tarihli atama işleminin öğrenildiği 15/1/2001 tarihinden itibaren altmış gün içinde davanın açılması gerektiği belirtilerek süre aşımı nedeniyle davanın reddedildiği, temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Beşinci Dairesinin 30/6/2008 ilâmıyla İlk Derece Mahkemesi kararının bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda 21/5/2010 tarihli kararla, davanın reddedildiği, temyiz üzerine Danıştay Beşinci Dairesinin 7/5/2012 ilâmıyla hükmün onandığı, karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 3/4/2014 tarihli ilâmıyla reddedildiği tespit edilmiştir.

39. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 16).

40. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere AİHM ihlal kararlarında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).

41. Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu sekiz yıl sekiz ay süren yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

42. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

43. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 250.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

44. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

45. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin sekiz yıl sekiz aylık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 6.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

46. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

47. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 6.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Vechettin Yakut [2.B.], B. No: 2014/9943, 22/6/2015, § …)
   
Başvuru Adı VECHETTİN YAKUT
Başvuru No 2014/9943
Başvuru Tarihi 13/6/2014
Karar Tarihi 22/6/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 24/11/1994 tarih ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 22. maddesi kapsamında şahsa bağlı hak uygulamasından yararlandırılma talebiyle idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine 22/9/2005 tarihinde Diyarbakır İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 1
14
20
27
49
60
4046 Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun 22
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi