TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAGİHAN BEKEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/9998)
|
|
Karar Tarihi: 12/7/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Nagihan BEKEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hisseli olarak malik olunan taşınmazın 2. grup
korunması gereken kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesi sebebiyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2014 tarihinde Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 7/7/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/3/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6.Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 10/3/2016
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı
beyanlarını 24/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, hissedarı olduğu Kütahya ili Merkez Börekçiler
Mahallesi 58 pafta, 370 ada 9 parsel sayılı taşınmazda imar planının
hazırlanması için Kütahya Belediye Başkanlığına (Belediye) 19/10/2009 tarihinde
başvurmuş; Belediyenin 18/11/2009 tarihli cevap yazısı ile taşınmazın bulunduğu
alanın Kütahya Kentsel Sit Koruma Amaçlı İmar Planları Etkilenme Geçiş Alanı
kapsamında bulunduğu ve Kütahya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun
(Koruma Kurulu) 31/7/2009 tarihli ve 69 sayılıkararı
ile 9 parsel sayılı taşınmazı da kapsayacak şekilde bir kısım taşınmazın 2.
grup korunması gereklikültür varlığı olarak tesciline
karar verildiği bildirilmiştir.
9. Koruma Kurulunun, taşınmaz üzerinde yer alan yapının
avlusundaki orijinal zemin kaplaması, avlu giriş kapısı, konumu, kullanımı,
cephe özellikleri ve doku bütünlüğü açısından kültür varlığı olarak tesciline
dair 31/7/2009 tarihli ve 69 sayılı kararına başvurucu tarafından itiraz
edilmiş ise de yine Koruma Kurulunun 20/3/2010 tarihli ve 378 sayılı kararı ile
itirazın reddine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, taşınmazın 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri
uyarınca aranan tescil şartlarını taşımadığını belirterek Koruma Kurulunun
tescile ilişkin 31/7/2009 ve tescile itirazın reddine ilişkin 20/3/2010 tarihli
kararlarının iptali istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine 15/7/2010
tarihinde Eskişehir 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
11. Eskişehir 2. İdare Mahkemesince davaya konu yapının kültür
varlığı olarak tescilini ve korunmasını gerektiren özellikler taşıyıp
taşımadığının tespiti için keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar
verilmiştir. Bilirkişilerce düzenlenen 20/5/2011 tarihli raporda, taşınmazın
bulunduğu alanın Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurulunun (Koruma
Yüksek Kurulu) 13/7/1984 tarihli kararı ile üzerinde değişiklikler yapılan
kentsel sit alanı sınırları içinde kaldığı, 17/7/1987 tarihinde onaylanan
koruma amaçlı imar planında taşınmazın bulunduğu alanın etkileme geçiş bölgesi
olarak tanımlandığı, yapının yakın çevresinde hâlen geleneksel doku izlerinin
görülebildiği, yapının Türk evi plan tiplerinden esinlenerek iç sofalı plan
tipine yakın olarak inşa edildiği, çağa uygun olarak dönemin modern mimarisinin
izlerinin geleneksel sentezinin cephelerde ve yapının içinde uyarlandığının
görüldüğü belirtilmiş; korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescile
ilişkin gereken ölçütler yönünden ayrı ayrı değerlendirmeler yapılarak yapının
Kütahya geleneksel dokusunun modern mimari içinde sentezlendiği bir örnek
olduğu, yapıldığı dönemin mimari ve teknik özelliklerini yansıttığı, ikinci
millî mimarlık akımı sonrasında Türkiye'deki kentleşmenin ilk planlı örnekleri
arasında yer aldığı, sahip olduğu mimarlık değeri açısından 2863 sayılı
Kanun'un 6. maddesinin (b) bendinde açıklanan nitelikleri taşıdığı ve 2. grup
yapı olduğu vurgulanmıştır.
12. Mahkemenin 28/7/2011 tarihli ve E.2010/800, K.2011/929
sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
"... 29.04.2011 tarihinde yerinde yapılan
keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda özetle; dava konusu
taşınmazın, ait olduğu dönemin mimari, tarihi, estetik, yapım malzemeleri ve
yapım tekniği bakımından özellikler içerdiği, bu nitelikleri ile korunması
gereken kültür varlığı niteliğinde olduğu, yapının sivil mimarlığın korunması
gereken bir örneğini oluşturması, yapının kültür varlığı olarak tescilini gerektiren
özellikler gösterdiği görüş ve tespitlerine yer verilmiştir.
Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna
davacı tarafından itiraz edildiği görülmüş ise de bilirkişi raporundaki teknik
değerlendirmeler mahkememizce de kararımıza esas alınabilecek nitelikte
bulunduğundan, sözü edilen itiraz yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, dosyadaki bilgi ve belgeler ile
bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu yapının; sanat
değeri, mimari, tarihi, estetik, mahalli, arkeolojik değerler kapsamı içinde;
strüktürel, dekoratif, yapısal durum, malzeme, yapım teknolojisi ve şekil
bakımından ayrıntıları açıklanan özelliklere sahip taşınmaz kültür varlığı
olarak tescilini gerektiren özellikler taşıdığı sonucuna varıldığından
korunması gereken kültür varlığı olarak tescil edilmesine ilişkin dava konusu
işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
13. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 24/4/2013 tarihli ve E.2011/16751, K.2013/3115 sayılı ilamı ile
hükmün onanmasına karar verilmiştir.
14. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 30/1/2014 tarihli ve
E.2013/7643, K.2014/1316 sayılı ilamıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir.
15. Karar,
başvurucuya 21/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu
19/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17.2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (a) bendinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
" Kültür varlıkları ;
tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla
ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu
olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında
veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır."
18.2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları şunlardır:
a)
Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış
taşınmazlar,
b)
Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür
ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,
...."
19.2863 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra
: 26/5/2004-5177/26 md.) Korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti,
Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri
etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Yapılacak
tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer
özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde
tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan
yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir.
Korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler
koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur."
20. 10/12/1987 tarihli ve 19660 sayılı Resmȋ
Gazete'de yayımlanan mülga Korunması Gerekli Taşınmaz
Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespiti ve Tescili Hakkında Yönetmelik'in
(Yönetmelik) 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarından
korunması gereklilerin tespitinde aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur:
a)
Korunması gerekli tabiat varlıkları ile, 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış
taşınmazlardan olması,
b) 19
uncu yüzyıl sonundan sonra yapılmış olmasına rağmen önem ve özellikleri
bakımından korunmasına gerek görülmesi,
...
f) Tek yapılar için; taşınmazın sanat değeri,
mimari, tarihi, estetik, mahalli, arkeolojik değerler kapsamı içinde;
strüktürel, dekoratif, yapısal durum, malzeme, yapım teknolojisi, şekil
bakımından özellik arz etmesi,"
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, hisseli olarak maliki olduğu taşınmazın 2. grup
korunması gereken kültür varlığı olarak tescili işleminin iptali için idari
yargı merciinde açılan davanın eksik ve hatalı inceleme ile reddedildiğini,
1965 yılında alınan karar ile inşa edilen yapının yapım tekniği, tarihi doku
niteliği ve yapım yılı dikkate alındığında 2863 sayılı Kanun kapsamında kültür
varlığı olarak tescil şartlarını taşımadığını, idari işlemin mülkiyet hakkının
kullanımını imkânsız hâle getirdiğini ve taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını
kısıtladığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
Derece Mahkemeleri kararlarının iptali ile taşınmaz üzerindeki tescilin kaldırılmasını
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmaması nedeniyle kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Türü
24. Başvurucu, hisseli olarak maliki bulunduğu taşınmazın
korunması gereken kültür varlığı olarak tescili işleminin iptali için açılan
davanın eksik ve hatalı inceleme ile reddedildiğini, taşınmazın kültür varlığı
olarak tescil edilmesi sebebiyle tasarruf yetkisinin kısıtlandığını belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüş yazısında, idari işlemin iptali istemiyle
açılan davanın eksik ve hatalı inceleme ile reddedildiği iddiası yönünden
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen görüş sunulmayacağını belirtmiş; başvurucunun taşınmazını kullanması
konusunda getirilen sınırlamanın hukuki dayanağının bulunduğunu, müdahalenin
kamu yararı amacına yönelik olduğunu, adil dengenin kurulup kurulmadığına
ilişkin değerlendirmede 2863 sayılı Kanun hükümlerinin gözetilmesi gerektiğini
bildirmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda tescil
işleminin 2863 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik'te belirtilen yasal koşulları
taşımadığını, yapılan işlem nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
belirtmiştir.
27. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin
bulunması gerekmektedir. (Selçuk Emiroğlu,
B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
28. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine kuşku yoktur.
Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren
başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle
öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30,
31).
29. Somut olayda başvurucunun hissedarı olduğu Kütahya ili
Merkez Börekçiler Mahallesi 370 ada 9 parsel sayılı taşınmaz ve taşınmaz
üzerinde bulunan yapı yönünden4721 sayılı Kanun uyarınca mülkiyet hakkının
bulunduğu tartışmasızdır.
30. Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer
düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural
ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl
yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 45).
31. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken, Sözleşme'ye ek (1) No. lu
Protokol'ün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına
düzenleme ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda
gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf
devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol”
yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın
birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü
ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, § 46).
32. Başvuru konusu olayda başvurucunun hisseli olarak maliki
bulunduğu taşınmaz, korunması gereken kültür varlığı olarak tescil edilmiştir.
Bu bakımdan başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte
olup başvurucunun mülkiyet hakkından yoksun kaldığı söylenemez. Diğer yandan
taşınmaz üzerindeki mülk sahipliği devam etmekle birlikte, taşınmazın korunması
gereken kültür varlığı olarak tescili sebebiyle başvurucunun taşınmaz üzerinde
mülkiyet hakkından doğan bir kısım hak ve yetkilerinin kısıtlandığı, 2863
sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında mülkiyetin kullanımına
birtakım sınırlamalar getirildiği ve mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz
üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün bir kısım faaliyetin yerine getirilmesinin
belli şartlara bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan taşınmazın kültür
varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın kullanım şekli,
muhafazası, yapılabilecek inşai ve fiziki muameleler,
bakım, onarım ve benzer yönlerden birtakım kısıtlamaları da beraberinde getiren
müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına
müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35.
maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin
hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
i. Kanunilik
34. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerine göre mülkiyet hakkına
getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla düzenlenmesi
gerekmektedir. Anayasa'nın 63. maddesinde tarih, kültür ve tabiat varlıkları ve
değerlerinden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu
nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve muafiyetlerin kanunla
düzenleneceği ayrıca belirtilmiştir.
35. İnsanlık tarihinin bir ürünü olan ve insanlığın ortak mirası
olarak kabul edilen kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına Anayasa
düzeyinde önem atfedilmiş olup kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve buna
ilişkin ana düzenlemeleri içeren 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinde, 19.
yüzyıldan sonra yapılmış olmakla birlikte önem ve özellikleri bakımından
Bakanlık tarafından korunmasına gerek görülen taşınmazlar korunması gereken
taşınmaz kültür varlığı olarak sayılmış; aynı Kanun'un 7. maddesinde, korunması
gereken taşınmaz kültür varlıklarının tespitinin Kültür ve Turizm Bakanlığının
koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların
görüşü alınarak yapılacağı, yapılacak tespitlerde kültür varlıklarının tarih,
sanat, bölge ve diğer özelliklerinin dikkate alınacağı, devletin imkânları gözönünde bulundurularak örnek durumda olan ve ait olduğu
devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eserin korunması gereken kültür
varlığı olarak belirleneceği ve korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarıyla
ilgili tespitlerin Koruma Bölge Kurulu kararı ile tescil edileceği
düzenlenmiştir.
36. Bu durumda başvuru konusu olayda başvurucunun hisseli olarak
maliki bulunduğu taşınmazın Koruma Kurulunca korunması gereken kültür varlığı
olarak tescili suretiyle mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme şeklinde
gerçekleşen müdahalenin 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddesinde hukuki
dayanağının bulunduğu ve başvuruya konu müdahalenin kanunilik unsurunu taşıdığı
anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
37 . Kamu yararı kavramı, genel bir
ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal
yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını
gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7,
19/1/2012).
38. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve
yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına
olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kamu yararı
konusunda bir uyuşmazlığın çıkması halinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz
yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda
oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça
temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu
yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, §§ 35, 36).
39. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alma ödevi düzenlenmiş, bu kapsamda özel mülkiyet
konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak
sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunda düzenleneceği
hüküm altına alınmıştır. Anayasa'nın 63. maddesi kapsamında korunması gereken
taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını tanımlamak, yapılacak işlem
ve faaliyetleri düzenlemek, gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak
teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmek amaçlarına yönelik düzenlemeler
içeren 2863 sayılı Kanun'un kamu yararı amacı taşımadığı söylenemez.
40. Yine 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddeleri kapsamında
kültür ve tabiat varlığı niteliği bulunduğu tespit edilen bir taşınmazın
tescili suretiyle korunması ve aslına uygun olarak muhafazası insanlık
tarihinin, milli kültürün ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere
aktarılması bakımından son derece önemli olup, bu kapsamda gerçekleşen
müdahalenin kamu yararı amacı taşıdığı kabul edilmelidir.
iii. Ölçülülük
41. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği
kişilerin mülkiyet haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen
kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.
42. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını;
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
43. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve
yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük
ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna göre
mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla
kullanılmalıdır. Ancak ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada
aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına bağlı olarak düzenleme
yetkisinin kullanıldığı her durumda zorunlu görülemez (Hafize Şükran İçten ve diğerleri, B. No:
2013/5018, 23/3/2016, § 81).
44. Öte yandan,Sözleşme’ye Ek (1)
No.lu Protokol’ün 1. maddesi, kural olarak usule ilişkin güvenceleri
içermemekle beraber başvurucuya, keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla
mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde etkin bir
biçimde itiraz edebilme olanağının tanınıp tanınmadığı güvencesini
kapsamaktadır (AGOSİ/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/1/1986, § 60; Saccocia/Avusturya, 69917/01, B. No: 18/12/2008, § 89; Microintelect Ood/Bulgaristan, B.
No: 34129/03, 4/3/2014, § 48). Bu bakımdan, yapılan müdahalenin ölçülü olup
olmadığı değerlendirilirken Sözleşme’ye Ek (1) No.lu
Protokol’ün 1. maddesinde sağlanan güvence kapsamında başvurucuya yetkili
makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının tanınıp
tanınmadığı da irdelenmelidir.
45. Başvuru konusu olayda, hisseli olarak malik olunan
taşınmazın 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında kültür
varlığı olarak tescil şartlarını taşımadığı iddiasıyla başvurucu tarafından
idari işlemin iptaline yönelik olarak dava açılmıştır. Mahkemece tarafların
iddia ve delilleri de değerlendirilerek yapının bulunduğu alanda keşif
yapılmış; bilirkişilerden yapının ait olduğu dönemin estetik, mimari, tarihî,
yapım malzemeleri ve yapım tekniği bakımından özelliklerinin, varsa başkaca
önem ve özelliklerinin neler olduğunun belirlenmesi, özellikle yapının sivil
mimarlığın korunması gereken bir örneğini oluşturup oluşturmadığı, fiilî
durumu, kullanım biçimi, çevre yapılaşmalar ve tek yapı ise bu özellikleri de
gözetilerek kültür varlığı olarak tescilini gerektiren özellikler gösterip
göstermediği hususlarını ortaya koyacak şekilde rapor düzenlenmesi istenmiş ve
bu kapsamda rapor alınmış (bkz. § 11); başvurucunun bilirkişi raporuna
itirazları da değerlendirilerek 28/7/2011 tarihinde davanın reddine karar
verilmiştir. Temyiz üzerine hüküm, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 24/4/2013 tarihli ilamı ile onanmış; karar düzeltme talebi ise aynı
Dairenin 30/1/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
46. Bu durumda, başvurucunun taşınmazın kültür varlığı olarak
tescili işlemine karşı yetkili makamlar önünde iddia, delil ve itirazlarını
sunma fırsatı bulabildiği ve yapılan işleme karşı etkin bir şekilde itiraz
edebilme olanağının tanındığı değerlendirilmiştir.
47. Diğer yandan, somut olayda başvurucunun hissedarı bulunduğu
taşınmaz 2. grup korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiştir.
Koruma Yüksek Kurulunun 5/11/1999 tarihli ve 660 sayılı Taşınmaz Kültür
Varlıklarının Gruplandırılması Bakım ve Onarımları başlıklı İlke Kararında,
anıt eserler olarak da ifade edilen 1. grup yapılardan farklı olarak 2. grup
yapılar, kent ve çevre kimliğine katkıda bulunan kültür varlığı niteliğindeki
yöresel yaşam biçimini yansıtan yapılar olarak tanımlanmıştır. Yapıların kültür
varlığı olarak tesciline gerekçe oluşturan özelliklerine göre gruplandırılması
onarım ve yapı esaslarının müdahale tarzı ve yoğunluğunun belirlenmesi
bakımından önem arz etmektedir.
48. 2863 sayılı Kanun'un 9. maddesinde korunması gereken taşınmaz
kültür varlığı olarak tescil edilen taşınmazlarda Koruma Yüksek Kurulunun ilke
kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak
inşai ve fiziki müdahalede bulunulamayacağı, bunların
yeniden kullanıma açılamayacağı, kullanımlarının değiştirilemeyeceği
düzenlenmiştir. Aynı maddede esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen
veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işlerin inşai
ve fiziki müdahale sayılacağı belirtilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 10.
maddesinin birinci fıkrasında ise her kimin mülkiyetinde ve idaresinde olursa
olsun taşınmaz kültür varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli
tedbirleri almak, aldırmak, bunların denetimini yapmak veya yaptırmanın
Bakanlığa ait olduğu ana kural olarak belirtilmiş; aynı Kanun'un 19. maddesinde
taşınmaz kültür varlıklarının maliklerinin Bakanlıkça görevlendirilmiş
uzmanlara gerektiğinde yapının varlığının kontrolü, incelenmesi, harita, plan
ve rölevesinin yapılması, fotoğrafının çekilmesi,
kalıplarının çıkarılması için izin vermeye ve gereken kolaylığı göstermeye
mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.
49. Mevcut düzenlemeler ile kamu yararı amacıyla getirilen
külfet ve yükümlülüklerin taşınmazı kültür varlığı olarak tescil edilen malikin
mülkiyet hakkını sınırlandırdığı anlaşılmakla birlikte ölçülülük ilkesi gereği
meşru amacın sağlanması hususunda tüm külfetin başvurucuya yüklenmemesi
gerekir.
50. 2863 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca özel hukuk gerçek
ve tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz kültür varlıklarının
sahipleri bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının
2863 sayılı Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve
talimatlara uygun olarak yerine getirdikleri sürece 2863 sayılı Kanun
kapsamında tanınan hak ve muafiyetlerden yararlanabileceklerdir. Bu bakımdan
ölçülülük ilkesi kapsamında yapılacak incelemede, özel hukuka tabi gerçek ve
tüzel kişilerin mülkiyetindeki taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili olarak
sağlanacak yardım ve kolaylıklara ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamındaki
düzenlemelerin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
51. 2863 sayılı Kanun'un 12. maddesinde korunması gereken kültür
varlıklarının korunması, bakım ve onarımı için bu varlıkların maliklerine
Bakanlıkça ayni, nakdi ve teknik yardım yapılacağı öngörülmüştür. 2863 sayılı
Kanun'un 15. maddesinde, korunması gereken kültür varlıklarının Bakanlıkça
hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılacağı belirtilmiş, hangi usul
ve esaslara göre kamulaştırma yapılacağı düzenlenmiştir. Yine aynı Kanun'un 21.
maddesinde, korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarının ve bu varlıkların
korunması amacıyla yapılacak bakım, onarım ve benzeri faaliyetlerin belli
koşullarda her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğu belirtilmiştir.
52. Başvuruya konu olayda 2863 sayılı Kanun'un mülkiyetin
kullanımına sınırlandırma getiren maddeleri ile korunması gereken kültür
varlığı maliklerine yardım ve kolaylıklar öngören maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde, başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının devam
ettiği, başvurucunun Kültür ve Turizm Bakanlığının, taşınmazın bakım ve
onarımına ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamında vereceği emir ve talimatlara
uygun hareket ettiği sürece 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak,
muafiyet ve kolaylıklardan yararlanabileceği gibi 2863 sayılı Kanun hükümlerine
aykırı olmamak kaydıyla mülkiyet hakkının tanıdığı tüm yetkilerini de
kullanabileceği, başvurucunun sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanamadığı
yönünde somut bir şikâyetinin bulunmadığı, ayrıca yapılan müdahaleye karşı
yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının
başvurucuya tanındığı dikkate alındığında müdahalenin ortaya çıkardığı durumun,
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri
arasında sağlanması gereken dengeyi bozmadığı ve başvurucu açısından meşru
sayılamayacak ferdî ve aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna
varılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.