TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİNEFŞ KOCAMAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/10264)
|
|
Karar Tarihi: 20/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Binefş KOCAMAN
|
|
|
2. Cafer
KOCAMAN
|
|
|
3. Can
KOCAMAN
|
|
|
4. Cem
KOCAMAN
|
|
|
5. Güneş
KOCAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Adnan
TERECE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana
gelen ölüm ve bu olayla ilgili soruşturmanın makul süratle yürütülmemesi
nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Denizli İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin Aydın'danDenizli'ye bir araçla silah getirileceği yönünde
bilgi edinmeleri üzerine 11/1/2006 tarihinde Denizli-Aydın kara yolu üzerinde
bir yol kontrol noktası oluşturulmuş ve Gümüşler Jandarma Karakol Komutanlığına
bağlı ekipler ihbarın doğruluğunu tespit etmek amacıyla yol kontrolü yapmaya
başlamışlardır. Aynı gün saat 16.30 sıralarında Aydın istikametinden gelmekte
olan ve içinde başvurucu Güneş Kocaman'ın eşi, başvurucular Cem Kocaman ile Can
Kocaman'ın babası ve başvurucular Cafer Kocaman ile Binefş
Kocaman'ın oğlu R.K. ile birlikte dört kişinin bulunduğu araç, kolluk
görevlilerince kontrol yapılmak üzere durdurulmuştur. Ehliyet ve ruhsat
kontrolü yapıldıktan sonra araçta bulunanlara aracı sağa çekip beklemeleri
söylenmiştir. Daha önce araçtan inen sürücü B.Y. ile aracın sağ ön koltuğunda
oturan M.Ö. tekrar araca binmişlerdir. Sürücü aracı aniden hareket ettirerek dur uyarılarına aldırış etmemiş, kaçarken
yol üzerinde bulunan jandarma görevlilerinin üzerine de aracı sürerek yola
devam etmiştir. Yolunu kesmeye çalışan jandarma aracına da çarpan şüpheli
aracın durmayarak yoluna devam etmesi üzerine jandarma görevlileri önce havaya
uyarı ateşi açmış, sonra da aracın lastiklerine ateş etmişlerdir. Açılan ateş
nedeniyle sağ arka lastiğinin havası inen araç 35-40 metre kadar gittikten
sonra durmak zorunda kalmıştır. Ateşli silahtan çıkan mermilerden biri aracın
arka plakasını ve kaportasını delerek aracın sağ arka koltuğunda oturan R.K.nın vücuduna girmiş, aracın
arka camından giren ikinci mermi ise R.K.nın baş
bölgesine isabet etmiştir. R.K., ateşli silah mermi çekirdeği yarasına bağlı
beyin harabiyeti ve internal (iç) kanama sonucu olay
yerinde ölmüştür.
9. Olay hakkında derhâl ve kendiliğinden soruşturma başlatan ve
yürüttüğü soruşturma sonunda bir kamu görevlisi ile kamu görevlisi olmayan üç
kişi hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veren Denizli
Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) 11/5/2006 tarihli
iddianameyle, hukuka uygunluk nedenlerini taksirle aşmak suretiyle ölüme sebep
olduğu gerekçesiyle şüpheli Z.S. hakkında taksirle öldürme suçundan Denizli 5. Asliye Ceza
Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
10. Bu arada ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
başvurucular tarafından yapılan itiraz, Nazilli Ağır Ceza Mahkemesinin
26/2/2007 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
11. Denizli 5. Asliye Ceza Mahkemesi, eylemin olası kasıt ile
gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışılması gerektiği ve olası kasıtla öldürme
suçuyla ilgili yargılama görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu
gerekçesiyle 27/3/2007 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir.
12. Görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine yargılamayı yürütenDenizli 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi)
25/11/2008 tarihinde, olay anında tim komutan yardımcısı olarak görevli sanığın
Denizli İl Jandarma Komutanlığı ve Gümüşler Jandarma Karakolunca verilip yerine
getirilmesi görev gereği zorunlu olan şüpheli
aracın durdurulması yönündeki emri yerine getirmek amacıyla
durdurulmak istenen araçta bulunanlara sözlü uyarıda bulunduğu, uyarıya
uyulmaması, yol üzerinde bulunan yaya durumdaki askerlerin üzerine aracın
sürülmesi hatta bir kamu aracına çarpmak suretiyle zarar verilmesine rağmen
kaçmaya devam edilmesi üzerine sanığın aracın lastiklerine ateş ederek R.K.nın ölümüne neden olduğu ve böylece kanunun hükmü ile
amirin emrinin yerine getirilmesine dair hukuka uygunluk nedenine ilişkin
sınırı taksirle aştığı gerekçesiyle sanığın taksirle öldürme suçundan
mahkûmiyetine karar vermiştir.
13. Sanık müdafii ile katılanlar
vekilinin talepleri üzerine temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1.Ceza Dairesi
(Ceza Dairesi)"maktulün aldığı her iki
yaranın da öldürücü nitelikte olduğu ve bu yaralanmalardan birinin sanığın
kullandığı silahtan açılan ateş nedeniyle meydana geldiğinin kriminal inceleme sonucu tespit edildiği olayda sanık
hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 'Kanunun hükmü
ve amirin emri' kenar başlıklı 24. maddesinin (1) numaralı fıkrasının uygulanıp
uygulanmayacağının kararda tartışmasız bırakıldığı"
gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
14. Bozma sonrası yapılan yargılama sonunda Ceza Mahkemesi
27/12/2013 tarihinde, maktulün içinde bulunduğu aracı durdurmak amacıyla aracın
lastiklerine ateş ettiği ve kanun hükmünü yerine getirmesi nedeniyle taksir ya
da kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine
karar vermiştir.
15. Katılanlar vekilinin talebi üzerine temyiz incelemesini
yapan Ceza Dairesi 16/12/2014 tarihli kararıyla hükmün onanmasına karar
vermiştir.
16. Kesinleştirme işlemi Ceza Mahkemesince 9/2/2015 tarihinde
yapılmıştır.
17. Nihai karardan 1/6/2015 tarihinde haberdar olduklarını ileri
süren başvurucular 15/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 20/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Öncelikle başvurucular, olayda silah kullanımı için kesin
zorunluluk bulunmadığını, Z.S.nin trafik düzenlemesi
ile görevli olup silah kullanma görev ve yetkisinin bulunmadığını iddia
etmişlerdir. Ayrıca başvurucular, suç şüphesi altındaki kolluk görevlilerince
delil toplandığını, olayda görevli tüm kolluk görevlilerinin soruşturmaya dâhil
edilmediğini ve olay yeri incelemesine ilişkin olarak birbiriyle çelişkili iki
rapor bulunmasına rağmen mevcut çelişkinin giderilmediğini, ölende meydana
gelen diğer ateşli silah yarasına neden olan kolluk görevlisinin kim olduğunun
araştırılmadığını ve ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptıkları
itirazın değerlendirilmesine dâhil edilmediklerini öne sürmüşlerdir. Son olarak
başvurucular, Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada Ö.C. ve E.E.nin
tanık olarak dinlenmesine ilişkin taleplerinin reddedildiğini, yargılama
süresinin makul olmadığını ve gerekçeli kararda hangi kanuni düzenleme gereği
sanığın eyleminin kanuna uygun olduğu hususunun tartışılmadığını belirterek
Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan yaşam, adil
yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama...
hakkına sahiptir."
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü,
yakınlarının kolluk görevlilerinin haksız güç kullanımı sonucu öldüğüne ve bu
ölümle ilgili ceza soruşturmasının etkisiz yürütüldüğüne ilişkindir. Bu nedenle
başvurucuların bütün şikâyetleri, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
22. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Ölen R.K., başvurucu Güneş Kocaman'ın eşi,
başvurucular Cem Kocaman ile Can Kocaman'ın babası, başvurucular Cafer Kocaman
ile Binefş Kocaman'ın ise oğludur. Bu nedenle
başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
23. Diğer taraftan başvurunun diğer kabul edilirlik ölçütleri
yönünden de incelenmesi gerekir.
24. Bireysel başvuruların 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu
öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak "başvuru yollarının tüketildiği tarih"ten
söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı
dikkate alınarak bu ibarenin "nihai
kararın gerekçesinin öğrenilebildiği tarih" olarak anlaşılması
gerekir. Bu öğrenme, somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde
gerçekleşebilir.
25. Bireysel başvuru süresi bakımından nihai kararın gerekçesinin tebliği öğrenme şekillerinden
biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B.
No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile
sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir.
Bu kapsamda nihai kararın gerekçesinin dosyadan
suret alınması gibi hâllerde öğrenilmesi de mümkündür.
Başvurucuların nihai kararın gerekçesini öğrendiklerini
beyan ettikleri tarih de bireysel başvuru süresinin başlangıcı
olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B.
No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
26. Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla
birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir
durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin
olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin sonucun öğrenildiği
tarihten başlatılması gerekir (Aydın Selçuk,
B. No: 2014/3194, 20/11/2014, § 24; Özgür
Çapkın, B. No: 2014/2546, 30/12/2014, § 24; Halil Aslan, B. No: 2014/3038, 10/12/2014,
§ 38).
27. Nihai kararın gerekçesinin öğrenilemediği veya nihai kararın
sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının elde
edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten başlayacağının
belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi söz konusu
olabilecektir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmede sürenin başlangıç
tarihinin başvurucuların özen yükümlükleri ile bireysel başvuru hakkının aşırı
sınırlanmaması hususlarının birlikte dikkate alınması gerekir.
28. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak amacıyla dava ve
başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü vardır.Bu yükümlülük kapsamında
ilk derece mahkemesine fiilen ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme
konusunda gerekli özeni gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir
ifadeyle başvurucular veya vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın
bir örneğini almak için özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir (Fatma Gökot, B.
No: 2013/5697, 21/4/2016,§ 50).
29. Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen kararların
taraflara tebliğine ilişkin bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Ceza
yargılamasında nihai kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece
mahkemesine ulaşmasından ve böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra
özen yükümlülüğü kapsamında makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak
isteyen ilgililerden karara erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri
beklenir. Bu kapsamda erişilebilir olan nihai kararın en geç üç ay içinde
ilgilileri tarafından bilindiği ve gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir.
Aksi tespit edilmediği sürece bireysel başvuru için 6216 sayılı Kanun'da
öngörülen otuz günlük başvuru süresi bu tarihten itibaren başlayacaktır(A.C. ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1827,25/2/2016, § 30; Fatma Gökot, § 51).
30. Somut olayda Ceza Mahkemesinin sanığın beraatine
ilişkin 27/12/2013 tarihli kararı, Ceza Dairesinin 16/12/2014 tarihli kararıyla
onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir. UYAP'tan
yapılan araştırmada Yargıtay ilamının -en geç kesinleştirme şerhinin
gerçekleştirildiği- 9/2/2015 tarihinde Ceza Mahkemesine ulaştığı görülmüştür.
Diğer bir ifadeyle başvurucuların nihai kararın içeriğine erişme imkânını en
geç 9/2/2015 tarihinde elde ettikleri anlaşılmıştır.
31. Nihai kararın içeriğine erişme imkânının elde edildiği
9/2/2015 tarihinden itibaren özen yükümlüğü kapsamında kararın içeriğinin
öğrenildiği kabul edilen üç aylık sürenin sonundan itibaren en geç otuz günlük
bireysel başvuru süresi sonunda 8/6/2015 tarihine kadar başvurucular tarafından
bireysel başvuruda bulunulması gerekirken başvuru süresi geçtikten sonra
15/6/2015 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin süre
aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.