TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OYA ORHON VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/10159)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Oya ORHON
|
|
|
2. Zihni
Burak KALSIN
|
|
|
3. Emaş Endüstri Mineralleri A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. İzzet
Alp İÇLİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, derece mahkemelerince delillerin takdirinde ve hukuk
kurallarının yorumlanmasında hata yapılarak hukuka aykırı karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvuruculardan Emaş Endüstri
Mineralleri Anonim Şirketi (Şirket) 1989 yılında Irak'ta 1.950.000 Amerikan
Doları (Dolar) tutarında mal ihracatında bulunmuştur. Şirket yapmış olduğu
ihracatın bedelinden kaynaklanan 1.741.400 Doları tahsil etmiş, bakiye 208.260
Dolar ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 661 sayılı kararı uygulanan
ambargo nedeniyle tahsil edilememiştir.
8. Türkiye Cumhuriyeti BMGK kararı sonrasında zarar gören
şirketlerin zararlarının karşılanması amacıyla birtakım önlemler almıştır. Bu
önlemler kapsamında şirketlerin ihracattan doğan akreditif alacaklarının Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarlığı (Müsteşarlık) tarafından belirlenen tutarlar
üzerinden bir kamu bankasına temliki mukabilinde kredilendirilmesi
öngörülmüştür.
9. Başvurucu şirket 27/5/1991 tarihinde Irak'a yapılan
ihracattan kaynaklanan alacağını bankaya temlik etmiş ve 28/5/1991 tarihli
kredi sözleşmesi ile başvurucuya alacak miktarı olan 208.260 Dolar kredi
kullandırılmıştır. Banka başvurucu şirkete kullandırılan kredinin teminatı
olarak başvuruculardan 22/10/1992 tarihli 239.499 Dolar meblağlı teminat senedi
almıştır. Teminat senedi olarak alınan bono ilk düzenleme tarihinden itibaren
düzenli olarak 8/10/2001 tarihine kadar yenilenmiştir.
10. Başvurucu şirket uğramış olduğu zarar nedeniyle Birleşmiş
Milletler Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvurmuştur. Komisyon
24-26/6/2003 tarihli ve 189 sayılı karar ile işleyen faiziyle birlikte
225.083,30 Doların başvurucu şirkete ödenmesine karar vermiştir. Tazminat
Komisyonunca karar verilen miktar 3/9/2003 tarihinde bankanın hesabına yatmıştır.
11. Banka kullandırmış olduğu kredinin ödenmediği iddiasıyla
ilamsız icra takibi ve teminat senedine dayanarak kambiyo senetlerine özgü
haciz yoluyla takip başlatmışsa da ilamsız icra takibi başvurucuların itirazı
ile durmuş, kambiyo senetlerine dayalı takip ise mahkeme kararıyla iptal
edilmiştir.
12. Başvurucular 18/8/2013 tarihli dava dilekçesiyle, Tazminat
Komisyonu tarafından ödenen miktarın kullandırılan kredi miktarından yüksek
olması nedeniyle kredinin kapatılması gerekirken bankanın bu parayı ayrı bir
hesaba aktararak izlemeye aldığını, yapılan bu ödeme nedeniyle herhangi bir
borcu kalmadığı gibi alacaklı olduğunu belirterek teminat senedinin iptaline ve
fazladan tahsil edilen 17.064 Doların faiziyle birlikte tahsiline karar
verilmesini talep etmiştir.
13. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince (Mahkeme) kredi
belgeleri, ödeme belgeleri ve taraflarca dayanılan diğer belge ve bilgiler
getirtilmiş ve başvurucu şirkete kullandırılan kredinin niteliği ve borcun
ödenip ödenmediği hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Mahkeme
12/6/2013 tarihli kararında davalı banka tarafından başvurucu şirkete yapılan
28/5/1991 tarihli 208.260 Dolar tutarındaki ödemenin kredi niteliğinde olduğu,
kredinin kullandırılmasından sonra Tazminat Komisyonu tarafından 3/9/2003
tarihinde davalı bankaya 225.324 Dolar tutarında bir ödeme yapılmışsa da bu
tarihe kadar işleyen faiz dikkate alındığında, anapara borcunun sona erdiğinin
kabul edilemeyeceği kanaatine varmıştır. Mahkeme bu kanaat uyarınca iptali
istenen bono niteliğindeki senedin teminat niteliğini koruduğu ve hâlen faiz
işlemekte olan kredi borcunun bu senetten tahsili gerektiğinden bilirkişi
raporundaki görüşün aksine davanın reddine karar vermiştir.
14. Hüküm temyiz edilmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi
24/9/2014 tarihinde kararı onamış ve 7/4/2015 tarihinde karar düzeltme
isteğinin reddine karar vermiştir.
15. Nihai karar başvurucuya 20/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 18/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
16. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ''Alacağın devri'' kenar başlıklı 183.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kanun,
sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını
aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.”
17. 6098 sayılı Kanun’un
''Mahsup'' kenar başlıklı 100. maddesi şöyledir:
"Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş
ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma
yapılamaz.
Alacaklı, alacağın bir kısmı için kefalet,
rehin veya başka bir güvence almış ise, borçlu kısmen yaptığı ödemeyi, güvence
altına alınan veya güvencesi daha iyi olan kısma mahsup etme hakkına sahip
değildir.''
18. 24/12/2003 tarihli ve 5027 sayılı 2004 Yılı Malî Bütçe
Kanunu'nun ''Körfez krizi nedeniyle
alacaklarını tahsil edemeyen firmalara verilen kredilerin tasfiyesi''
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Körfez krizi nedeniyle
Irak'tan olan alacaklarını tahsil edemeyen müteahhit, ihracatçı ve nakliyeci
firmalara mülga Geliştirme ve Destekleme Fonundan kaynak aktarmak suretiyle
Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. (Türk Eximbank) aracılığıyla kullandırılan
nakdi veya gayri nakdi kredilerin anaparalarının tahsili ile oluşan faizlerinin
tasfiyesine ilişkin esaslar Yüksek Planlama Kurulunun teklifi ile Bakanlar
Kurulunca belirlenir.''
B. Yargıtay Kararları
19. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin18/1/2017 tarihli ve
E.2015/10558, K.2017/242 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir.
''Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu
doğrultusunda, davacının davalı banka tarafından ödenen paraların kredi
ilişkisinden kaynaklanmadığına ilişkin iddiasının yerinde görülmediği, dava
konusu ödemenin kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, nitekim 6111 sayılı yasanın
17/a maddesinde ve Gelir İdaresi Başkanlığı tebliğinde davalı Eximbank
tarafından körfez krizi sebebiyle alacaklarını tahsil edemeyen firmalara ödenen
paraların kredi olduğunun açıkça belirtildiği, davacının Irak'tan tahsil
edilemeyen alacaklarının asıl sorumlusunun davacı olduğu, davacının genel kredi
sözleşmesi imzaladığı ve şirket yetkilileri tarafından kredi talep formunun da
imzalandığı, geliştirme ve destekleme fonunun genel bütçeden ayrı bir fon
olduğu, genel bütçe kaynaklarından tahsis edilen fonlarla kurulan GDF kaynaklı
kredilerle Kuveyt'in Irak tarafından işgalinden zarar gören firmalara kredi
kapsamında destek sağlandığı, bu fonun kaynaklarının hibe olarak
kullanılamayacağı, bilirkişilerin libor faiz oranı
uygulamasının yerinde olduğu, kredi onay formunda belirtilmemesi sebebiyle libor oranlarına %2 Spread ilave edilemeyeceği, davalı
bankanın faiz oranına yönelik itirazlarının yerinde olmadığı, denetime ve hüküm
kurmaya elverişli bilirkişi heyeti raporundaki hesaplamanın dosya kapsamına
uygun olduğu, davacının davalı bankaya borcunun 427.223,86 USD ana para ve 1.751.558,40
USD faiz olmak üzere toplam 2.178.782,26 USD olduğu gerekçesiyle davanın kısmen
kabulü ile kat ihtarında belirtilen toplam 4.136.844,99 USD'nin
1.986.482,41 USD asıl alacak kısmı için davacının davalılara borçlu olmadığının
tespitine karar verilmiş,hüküm tarafvekillerince
temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı
delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz
itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı tarafların temyiz itirazları yönünden
yapılan incelemede ise; Davacıya kullandırılan krediye uygulanacak faizin,
davalı bankanın 21.10.1992 tarihli Kredi Kullandırım
Onay formunda Libor olacağı, 29.12.1992 tarihli Kredi
Komitesi Kararında ise kredi ana para tutarlarına 2. yıla ilişkin döneminin
başlangıcından itibaren yıllık Libor+2 faiz oranı uygulanmasına karar verildiği
ve kredinin buna göre kullandırıldığı dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır.
Mahkemece bilirkişi raporu alınmış ise de, bilirkişi raporu söz konusu belgelere ve dosya kapsamına
uygun olmayıp, denetime açık değildir. Mahkemece yapılması gereken, yeniden
seçilecek bilirkişi kurulundan söz konusu 21.10.1992 tarihli Kredi Kullandırım Onay formu ile 29.12.1992 tarihli Kredi
Komitesi kararı uyarınca belirlenen yıllık faiz oranları üzerinden hesaplama
yaptırılıp, yapılan ödemelerinde TBK. 100. maddesi (eski B.K.84. Maddesi)
uyarınca öncelikle tahakkuk etmiş olan faizden düşülerek kalan miktarın tespit
edilmesine ve sonucuna göre bir karar verilemesi
gerekirken, bu yönde bir inceleme yapılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde
karar verilmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular, Irak'a yapılan ihracattan kaynaklanan ve BMGK
kararı uyarınca tahsil edilemeyen alacakların karşılanması amacıyla devlet
tarafından koruyucu önlemler alındığını, davalı banka tarafından başvurucu
şirkete yapılan ödemenin de bu kapsamda el konulan akreditifli ihracat
alacağının karşılığı olup kredi niteliği bulunmadığını iddia etmişlerdir.
Başvurucular ayrıca, yapılan ödemenin kredi olduğu kabul edilse dahi, Tazminat
Komisyonu tarafından ödenen paranın bankanın başka bir hesabında emanet altına
alınarak kredinin tasfiyesinde kullanılmamasının hatalı olduğunu ve ilgili
mevzuat uyarınca yapılan bu ödemenin anaparadan mahsup edilerek kredinin
tasfiyesi gerektiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969,18/9/2013, § 16). Başvurucular mülkiyet hakkının da ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerse de bu yöndeki iddialarının özü taraflar arasındaki
sözleşmenin niteliği ve sözleşmeden doğan borcun ifa edilip edilmediğine
ilişkin Mahkemenin değerlendirmesine ilişkin olup yargılamanın sonucunun adil
olmadığına yönelik şikâyetler kapsamında değerlendirilmiştir.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa
Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
24. Somut olayda Mahkeme; körfez krizinden zarar gören kişilerin
korunması amacıyla yapılan idari düzenlemeler, bu düzenlemeler kapsamında
başvurucu şirket ve davalı banka arasında yapılan sözleşme, Tazminat Komisyonu
tarafından yapılan ödemeler ile tarafların iddialarına dayanak olarak bildirmiş
oldukları delilleri incelemiş ve mevzuatı yorumlamak suretiyle bir sonuca
varmıştır. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme
kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçeyle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.