TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NAZMİ KAHRAMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/10696)
Karar Tarihi: 7/3/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucu
Nazmi KAHRAMAN
Vekili
Av. Rojda PERVANE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin gerekli önlemi almaması nedeniyle üçüncü kişilerin saldırısına maruz kalınması sonucu yaralanma meydana gelmesi ve olayın failleri hakkındaki ceza soruşturmasının makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 22/8/2005 tarihinde Hazro Belediyesinde çalışan yeğeni A.A.nın işyerinde yaşadığı birtakım sorunlar nedeniyle başvurucu, Belediye binasına gelmiştir.
9. 23/8/2005 tarihli fezlekeye göre 22/8/2005 günü saat 16.00 civarlarında Hazro İlçe Emniyet Amirliğine, Belediye binasında bir silah çekme olayının meydana geldiği bildirilmiştir. Olay yerine intikal eden kolluk güçlerine başvurucu, bazı kişilerle arasında çıkan tartışma sırasında belinden çıkardığı bıçağın şahıslarca silah zannedildiğini beyan etmiştir. Bu esnada Belediye binasının bahçesinde başvurucuya tepkili 40-50 kişilik bir kalabalığın birikmesi üzerine başvurucu, belindeki bıçağı yeniden çıkarmıştır. Bunun üzerine başvurucu, ortamın sakinleştirilmesi ve kalabalığın dağıtılması için Belediye binası içine alınmıştır. Bu sırada bahçeden bina içine açık camlardan girenler olması üzerine başvurucu bina içinde daha fazla korunamayacağı endişesiyle kolluk güçlerince binadan çıkarılmaya çalışıldığı esnada üzerine saldıran kalabalık gruptan başına gelen bir darbe sonucu yaralanarak sağlık ocağına sevk edilmiştir.
10. Hazro Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) açılan soruşturmada olay anında orada bulunan Polis Memuru İ.Y. Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği beyanında özetle belediye binasında biriken kalabalıktan korumak için başvurucuyu bina içine aldıklarını, başvurucunun elindeki bıçağı vermeye yanaşmadığını, bu esnada bir grubun bina içine girdiğini görünce başvurucuyu bina içinde koruyamayacaklarını düşünerek ekip otosuna bindirmek üzere bina dışına çıkardıklarını, bir polis memuruyla başvurucu koşarak çıkmaya çalışırken kendisiyle diğer polislerin de kalabalığı sakinleştirmeye çalıştığını, o sırada başvurucunun yaralandığını görmeleri üzerine havaya ateş açarak kalabalığı dağıttıklarını bildirmiştir.
11. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirörji Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen 6/9/2005 tarihli rapora göre başvurucu sağ occipital depresyon faktürü ve tramvatik subdural kanama teşhisiyle dört gün yoğun bakımda tedavi gördükten sonra kliniğe çıkarılmış ve 6/9/2005 tarihinde Ankara'daki bir tıp fakültesine sevk edilmiştir.
12. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin 16/9/2005 tarihli raporu ile Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi 18/9/2006 tarihli raporlarında başvurucunun geçirdiği kafa travmasına bağlı olarak her iki gözünde işlev kaybı bulunduğu tespit edilmiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 8/1/2007 tarihinde sekiz şüpheli hakkında yaralama suçundan kamu davası açılmıştır.
14. Hazro Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 21/1/2007 tarihinde görevsizlik kararı vermesi neticesinde Mahkemeyle Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi arasında çıkan görev uyuşmazlığına dair Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 1/10/2007 tarihli kararı uyarınca yargılamaya Hazro Asliye Ceza Mahkemesinde 2007/103 esasa kayden devam edilmiştir.
15. Mahkemece ilk duruşma 9/1/2008 tarihinde yapılmış olup yargılama otuz yedi celse sürmüştür. İlk duruşmada başvurucunun beyanının alınmasına yönelik talimatın 9/7/2008 tarihinde ikmalen döndüğü görülmüştür.
16. 6/2/2008 tarihli celsede başvurucuya ait kesin doktor raporunun alınması hususunda Diyarbakır Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazılmasına karar verilmiştir. 16/2/2010 tarihindeki 17. celsede beklenen talimat cevabının bila ikmal geldiğinin görülmesi üzerine başvurucunun vekilinden telefonla başvurucunun yeni adresinin sorulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
17. Bu aradaki 9/6/2009 tarihli 12. celseye kadar olan yargılamada, müşteki (başvurucu), sanık ve tanık beyanlarının alınması, adres tespitine yönelik müzekkereler yazılması şeklindeki mutat yargılama işlemleri yapılmıştır. Bu süreçte dosya bir kez hâkim değişikliği nedeniyle incelemeye alınmıştır.
18. 24/3/2010 tarihli celsede başvurucunun kati raporunun aldırılması için yeniden müzekkere yazılmasına karar verilmiştir. 4/5/2010 tarihli celsede başvurucu hakkında iletilen raporun eksik olduğu belirtilerek bu defa Adli Tıp Kurumundan rapor temin edilmesine karar verilmiştir. 23/9/2010 tarihli celsede talep edilen raporun geldiği, bu defa Mahkemece başvurucunun kendisinde bulunan ve ilgili sağlık kuruluşundan olay ile ilgili olarak başvurucuya ait tüm tıbbi evrakların temini ile yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, ayrıca başvurucunun göz kliniğine sevki yapılarak görme düzeyi hakkında rapor aldırılması için yeniden talimat yazılmasına karar verildiği görülmüştür.
19. 5/5/2011 tarihli celsede yazılan talimatın yeniden bila ikmal dönmesi üzerine 2/6/2011 tarihli celsede yeniden rapor aldırılması hususunda talimat yazılmasına karar verilmiştir.
20. 15/9/2011 tarihli 29. celsede başvurucunun tedavi gördüğü tüm hastanelerden tedavilere ilişkin tüm evrakların, geçici-kesin raporların gönderilmesinin istenmesine ve müzekkere cevapları geldiğinde duruşma günü beklenmeksizin dosyanın kül olarak İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kuruluna (Kurul) gönderilerek rapor tanziminin istenmesine karar verilmiştir.
21. 12/1/2012 tarihli 31. celsede ise hastanelerden gelen belgeler üzerine dosyanın kül olarak Kurula gönderilerek rapor tanziminin istenmesine yeniden karar verilmiştir.
22. 12/4/2012 tarihli 33. celsede talep edilen raporun geldiği görülmüştür.
23. Mahkemenin 16/1/2012 tarihli söz konusu talebi üzerine Kurulca düzenlenen 15/2/2012 tarihli raporda, başvurucudaki sağ perietooksipitalde fraktür ve sol oksipitalde subdural hematoma neden olan yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği, kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte olduğu tespitlerine yer verilmiş; şahsın yüzünde sabit iz veya organlarından birisinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi hususunda görüş belirtilebilmesi için kişinin muayene edilmek üzere sevk edilmesinin gerektiği bildirilmiştir.
24. 17/5/2012 tarihli 34. celsede ise başvurucuya rapor aldırılması için ikametgâh adresine talimat yazılmasına, yazılacak talimata suç tarihi itibarıyla zamanaşımının yaklaştığı nazara alınarak şahsın günsüz olarak celbi ile Kurula sevkinin sağlanmasının istenmesine, Kurula yazılacak müzekkereye işin acele olduğunun belirtilmesinin istenmesine karar verilmiştir.
25. 27/9/2012 tarihli 36. celsede talep edilen raporun geldiği belirtilmiş, geçici hâkimle duruşmaya çıkılması nedeniyle dosyanın incelemeye alınmasına karar verilmiştir.
26. Yargılamanın 37. celsesinde Mahkemenin 15/11/2012 tarihli kararıyla, bir kısım sanık hakkında yaralama ve tehdit suçlarından beraat, beş sanığın başvurucuya karşı işlediği yaralama suçundan neticeten 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sanık A.K.nın ise başvurucuya karşı işlediği, duyu ve organlardan birinin işlevini yitirmesine neden olacak şekilde yaralama suçundan neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçenin olayın oluşuna dair ilgili kısmı şöyledir:
"...katılan [A.A.nın] Hazro Belediye Başkanlığında sekreter olarak görev yaptığı, katılan Nazmi Kahraman'ın [başvurucu] katılan [A.nın] dayısı olduğu, suç tarihinden kısa bir süre önce, o dönem Hazro Belediye Başkanı [H.E.nin] erkek kardeşi [A.E.nin] sanıklardan [A.K.nın] babasını öldürdüğü, bu sebeple her iki aile arasında gerginlik bulunduğu, ... katılan [A.A.nın] Belediye'de çalışmaması hususunda [K.] ailesi tarafından ihtarlarda bulunulduğu, bu sebeple katılanın bir süre işine gitmediği, ancak ilerleyen zamanda işine gitmeye başladığı, olay günü katılan [A.nın] Hazro Belediyesindeki görevine gelmesi sebebiyle dayısı olan Nazmi Kahraman'ın [başvurucu] tedirgin olduğu, katılan [A.] ile birlikte Belediye Binasına gittiği, katılan Nazmi Kahraman'ın [başvurucu] Belediye Binasında bulunduğunun ilçede duyulması üzerine sanıklar[ın] ... Belediye Binası etrafında toplanmaya başladığı, sanıkların Belediye binası etrafında dolanması üzerine katılan Nazmi Kahraman'ın [başvurucu] üzerinde bulunduğu bıçağı çekmek için hamle yaptığı esnada [D.] ailesi şahıslarından birinin bu esnada [Z.] Bankasında bulunan polis memuru [K.E.nin] yanına gittiği, ... bir kişinin Belediye binası içerisinde silah çektiğini bildirildiği, bunun üzerine polis memuru [K.E.nin] Belediye binasına gittiği ve Emniyet Amirliğini arayarak takviye kuvvet istediği, polis memuru [K.nin] Belediye binası içerisine girerek katılan Nazmi Kahraman'ı [başvurucu] uyardığı esnada Belediye Bahçesi içerisinde biriken kalabalığın içeri girmek için hamle yaptığı, polis memurunun katılan Nazmi'yi [başvurucu] korumak için Belediye binası içerisindeki başka bir odaya götürdüğü, bu esnada Belediye bahçesine gelen takviye ekibin dışarıda bekleyen grubu sakinleştirmeye çalıştığı, aradan bir süre geçtikten sonra katılan Nazmi'yi [başvurucu] dışarıya güvenli bir yere götürmek için hamle yaptıkları, bu esnada Belediye bahçesinde bekleyen ve içerisinde [sanıkların da] bulunduğu grubun katılana doğru saldırmaya başladığı, bu esnada sanık [A.K.nın] elindeki demir çubuk ile katılan Nazmi'nin [başvurucu] kafasına doğru vurduğu, katılan Nazmi'nin [başvurucu] aldığı darbenin etkisi ile yere yığıldığı, güvenlik güçlerinin sanıkları yatıştırdığı ve katılanıntedavisinin yapılması için hastaneye sevkinin yapıldığı anlaşılmıştır..."
27. Karar, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin (Yargıtay) 12/3/2015 tarihli kararıyla diğer sanıklar yönünden onanmış; sanık A.K.yönünden ise bozulmuştur.
28. Yargıtay kararı 27/5/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup başvurucu 19/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
29. UYAP üzerinden yapılan incelemeye göre bozma üzerine Mahkemenin 2015/16 esasına kayden yapılan yargılama beş celse sürmüş ilk celsesi 14/5/2015 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Söz konusu celselerde gerekli beyan ve savunmaların yapılmasına yönelik yargılama işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. Mahkemenin 17/9/2015 tarihli kararıyla sanık A.K.nın neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, karar Yargıtayın 15/5/2017 tarihli kararıyla bu sanık yönünden de onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 7/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, emniyet güçlerince yeterince önlem alınamaması ve kendisinin korunamaması nedeniyle yaralandığını, olayla ilgili ceza soruşturmasının on yılı aşkın süredir devam ettiğini belirterek yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
32. Somut olayda başvuru, silahla yaralama olayına ilişkindir. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliğinin değerlendirmesi gerekmektedir.
33. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri, doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem taşımaktadır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017,§ 69;Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 109, 110).
34. Gerekçeli kararda kabul edildiği üzere saldırının demir çubukla gerçekleştirildiği ve eylemin başvurucunun hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına sebep olduğu, kafatası kemiğinde kırık ve beyin kanaması teşhisiyle başvurucunun dört gün yoğun bakımda kaldığı, sonrasında da geçirdiği kafa travmasına bağlı olarak her iki gözünde işlev kaybı meydana geldiği, dolayısıyla olayda başvurucuya yönelik eylemin ölümle sonuçlanabilecek nitelikte olduğu tartışmasızdır. Eylemin bu niteliği ve başvurucunun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları diğer faktörlerle birlikte gözönünde bulundurulduğunda başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
35. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
36. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, temel olarak yaşamının korunmadığını ve ceza soruşturmasının makul sürede tamamlanmadığını iddia etmektedir. Bu sebeple başvurucunun adil yargılanma hakkı ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
38. Başvurucunun yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınmadığı yönündeki iddiasının yaşam hakkının maddi boyutu yönünden, olayın failleri hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği yönündeki iddiasının ise yaşam hakkının usul boyutu yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
40. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
41. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
42. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin bir yönü bulunmaktadır. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konmasını ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
43. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, yaşam hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Anılan yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
44. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
45. Burada öncelikle ifade edilmelidir ki kamu makamlarının gerekli ve yeterli önlemleri almaması sonucu ortaya çıkan her öngörülebilir nitelikteki tehlike durumunda, ihmal düzeyinde kişisel sorumlulukları bulunan kamu görevlilerinin benzer türdeki olayların önlenmesindeki önemli rolün zedelenmemesi için mutlaka cezai yaptırımlarla hesap vermelerinin sağlanmasının gerektiği söylenemeyecektir. Tazminata ilişkin hukuk yolları; bu tür olayların gerçekleşme koşullarına, ihmali sorumluluğun derecesine ve -söz konusu ise- yürütülen kamusal faaliyetin niteliğine göre benzer yaşam hakkı ihlallerini önlemedeki rol bakımından yeterli olabilmektedir. Aksinin kabulü, yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen olaylarda etkili yargısal sistem kurmaya ilişkin yükümlülüğün mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olmasıyla yeterli olabildiğine ilişkin genel kabul ile açıkça çelişecektir (Kadri Ceyhan [GK], B. No: 2014/1924, 17/5/2018,§ 93).
46. Başvuru dosyasının incelenmesinden şikâyetin güvenliği sağlama hizmetinde idarenin kusuruna ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.
47. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.
48. Dolayısıyla Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan, başvurucu tarafından erişilebilir ve etkili olmadığı ileri sürülmeyen tam yargı davası yolunun tüketildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge Anayasa Mahkemesine sunulmamıştır. Bu durumda yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50.Başvurucu kavganın tarafı olan, kendisini yaralayan sanıklar hakkında yürütülen soruşturmanın on yılı aşkın süredir devam etmesi nedeniyle etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
52. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasınısağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
53. Yürütülen bu soruşturma makul bir özen ve süratle yürütülmelidir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30). Bu husus, hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir.
54. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
55. Somut olayda çok karmaşık bir nitelik arz etmeyen, söz konusu yaralama olayına karışan sekiz şüpheli hakkındaki kamu davası olay tarihinden yaklaşık 1 yıl 4 ay sonra açılmıştır. Yargılamanın görev uyuşmazlığının çözümüne ilişkin kısmı 8 aydan fazla sürmüştür. Görevli Mahkemede 6/2/2008 tarihli kesin rapor temin edilmesine yönelik başlayan süreç, 27/9/2012 tarihinde 4 yıl 7 ayı aşkın bir süre sonunda kesin raporun temin edilebilmesiyle sonlanmıştır. Mahkemenin 15/11/2012 tarihinde verdiği ilk kararının temyiz incelemesi süresi 2 yıl 3 ayı aşmıştır. Temyiz incelemesinde kararın kısmen bozulması üzerine 14/5/2015 tarihinden itibaren yürütülen yeni yargılama ise temyiz incelemesi de dâhil olmak üzere yaklaşık 2 yıl sürmüştür.
56. Yargılama safahatı incelendiğinde Yargıtayın kısmen onama kısmen bozma kararıyla neticelenen yargılamanın ilk kısmının -dört yılı aşan bir sürede başvurucunun yaralanmasına dair kesin raporu temin edilmesi süreci nedeniyle- belirgin biçimde uzadığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak yaralama olayıyla ilgili ceza yargılaması, bireysel başvuru tarihi itibarıyla 9 yıl 6 ayı aşkın bir süredir devam etmektedir.
57. Başvurucunun adresten taşınması nedeniyle rapor aldırılmasına yönelik talimatın infaz edilemeden iade edildiği tespit edilmişse de söz konusu hususun yargılama sürecinin uzamasına belirgin bir neden oluşturmadığı, başvuruya konu soruşturmanın ilerlemesine engel olan herhangi bir unsur ya da güçlüğün bulunmadığı, sanık sayısının sekiz olduğu, olayın aşamaların bu derece uzun sürmesine sebebiyet verecek nitelikte bir karmaşıklığa sahip olmadığı ve soruşturmada yaşanan gecikme üzerinde başvurucununtespit edilebilen herhangi bir etkisinin bulunmadığı dikkate alındığında hiçbir unsur soruşturmanın bu denli uzun bir sürede sonuçlandırılmasını haklı kılmamaktadır. Bu nedenle somut olaya ilişkin soruşturmanın makul bir süratle yürütüldüğünün söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucu; yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle ihlalin tespiti ve 150.000 TL manevi tazminata, 50.000 TL maddi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
61.Başvuruda, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 27.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
64. Kararın bir örneğinin bilgi için Hazro Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Net 27.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Hazro Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.