logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(D.K. [2.B.], B. No: 2015/11159, 25/9/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

D.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/11159)

 

Karar Tarihi: 25/9/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M.Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Fatih ALKAN

Başvurucu

:

D.K.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kişilik haklarının korunmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının; aile birliğini korumaya yönelik tedbirlerin alınmaması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ve ivedilikle sonuçlandırılmayan dava sürecinde yeniden evlilik birliği kurulamaması nedeniyle evlenme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/12/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 2009 yılında evlenmiştir.

A. Boşanma ve Tazminat Davasına İlişkin Süreç

7. Başvurucu; eşinin kendisini aldattığını, başka bir erkekle kaçarak ortak konutu terk ettiğini ve kaçtığı kişi ile birlikte yaşadığını ileri sürerek 16/5/2012 tarihinde zina sebebiyle boşanma davası açmıştır. Başvurucu ayrıca eşinin söz konusu eylemleri nedeniyle rencide olduğunu, küçük düşürüldüğünü ve kişilik haklarının zedelendiğini belirterek 50.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

8. Hatay 2. Aile Mahkemesinin (Aile Mahkemesi) 5/11/2013 tarihli kararıyla başvurucu ile eşinin boşanmalarına karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; tarafları birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün görülmediği, kusuru olmayan başvurucunun kişilik haklarının ve aile bütünlüğünün haksız şekilde saldırıya uğradığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca başvurucunun eşinin tam kusurlu olduğu ifade edilmiş ve başvurucu lehine 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Başvurucunun maddi tazminata ilişkin talebi ise eşinin sürekli ve düzenli bir gelirinin olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

9. Dava sürecinde gerçekleştirilen on duruşmanın ikisine başvurucu ya da vekili katılmamıştır. Diğer duruşmalarda ise tanıklar dinlenmiş ve başvurucunun taraf olduğu farklı mahkemelerdeki dava dosyalarından dava konusu ile ilgili olan belgeler talep edilerek usule ilişkin işlemler yerine getirilmiştir.

10. Anılan karara karşı temyiz talebinde bulunan başvurucu, davaya konu olayların kişilik haklarına saldırı içerdiğini ve uğradığı zararların tazmin edilmediğini ileri sürmüştür. Ayrıca, boşanma davası neticesinde verilen karar kesinleşinceye kadar eşi ile birlikte yaşadığı kişinin bir araya gelmelerinin engellenmesi yönünde tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.

11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27/5/2014 tarihli kararıyla boşanmaya ve manevi tazminata ilişkin hükmün onanmasına, maddi tazminatın reddine ilişkin hükmün ise bozulmasına karar verilmiştir. Bozma kararının gerekçesinde; aile birliğinin kadının tam kusurlu tutum ve davranışlarıyla yıkıldığı, kusuru olmayan başvurucunun dirlik ve düzeninin bozulduğu, bu nedenle lehine uygun miktarda maddi tazminatın tayin edilmesi gerektiği belirtmiştir.

12. Karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 15/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiş, böylece tarafların boşanmasına ve manevi tazminata ilişkin karar kesinleşmiştir. Söz konusu karar 11/11/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

13. Bozma kararı yönünden yeniden yapılan yargılama neticesinde ise Aile Mahkemesinin 30/12/2014 tarihli kararıyla başvurucu lehine 5.000 TL maddi tazminata hükmedilmiştir. Kararda; kusurlu olan davalı kadının, somut olayda olduğu gibi koşulları oluştuğu takdirde maddi tazminat ödemekle de yükümlü kılınabileceği belirtilmiştir. Söz konusu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 8/4/2015 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.

B. İhtiyati Tedbir Talebine İlişkin Süreç

14. Başvurucu, Aile Mahkemesine sunduğu 7/8/2012 tarihli dava dilekçesinde ortak konutu terk eden ve üçüncü bir kişiyle birlikte yaşayan eşi tarafından kişilik haklarına zarar verildiğini ileri sürerek boşanma davası sonuçlanıncaya kadar eşi ile söz konusu üçüncü kişinin aynı çatı altında yaşamalarının engellenmesi yönünde tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.

15. Aile Mahkemesinin 24/10/2014 tarihli kararıyla söz konusu ihtiyati tedbir talebinin reddine kesin olarak karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; evli bir kimsenin bir başka kimseyle yaşamasının engellenmesi yönündeki talebin dava konusu olamayacağı, bu bağlamda başvurucunun talebinin uyuşmazlık konusu olarak kabul edilemeyeceği şeklinde değerlendirmede bulunulmuştur. Ayrıca kararda; tarafların evlilik birliğinin sona erdiği, dolayısıyla ihtiyati tedbir talebinin konusuz kaldığı ifade edilmiştir.

16. Başvurucu 4/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

17. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Zina" kenar başlıklı 161. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir."

18. 4721 sayılı Kanun'un "Terk" kenar başlıklı 164. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir..."

19. 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" kenar başlıklı 166. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir."

20. 4721 sayılı Kanun'un "Boşanmada yargılama usulü" kenar başlıklı 184. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:

1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re'sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.

4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder..."

B. Uluslararası Hukuk

21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

22. Sözleşme'nin "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"l. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.

2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz. "

23. Sözleşme'nin "Evlenme hakkı" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

"Evlenme çağına gelen her erkek ve kadın, bu hakkın kullanımını düzenleyen ulusal yasalara uygun olarak evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir."

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), boşanma davası sürecinde tarafların yeni bir aile kuramaması nedeniyle Sözleşme'nin 8. maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla gerçekleştirilen başvurularda öncelikle aile hayatına saygı hakkının konusu olabilecek mevcut bir ailenin bulunması gerektiğini vurgulamıştır (Berlin/Lüksemburg, B. No: 44978/98, 15/7/2003, § 64; Aresti Charalambous/Kıbrıs, B. No: 43151/04, 19/7/2007, § 51).

25. AİHM, uzun sürdüğü iddia edilen boşanma davası sürecinde başvurucunun yeni bir evlilik gerçekleştirmesine imkan sağlanmaması yönündeki şikâyetini evlilik hakkı yönünden de incelemiş ve boşanma işlemlerinin makul bir süre içinde tamamlanmaması gibi hakkın özünü zedeleyecek nitelikteki koşulların bazı durumlarda Sözleşme'nin 12. maddesi bağlamında sorun oluşturabileceğini belirtmiştir (Aresti Charalambous/Kıbrıs, § 56).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 25/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

27. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeyemeyecek durumda olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

28. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; boşanma davası açtığı eşinin eylemleri nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini, kişilik haklarına yönelen saldırılara karşı yargısal makamlarca yeterli koruma sağlanmadığını belirterek maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, başvuruya konu olayların özel hayatına ilişkin olması nedeniyle kimliğinin kamuya açık belgelerde gizli tutulması talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

a. Genel İlkeler

30. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamında kalan temel haklar, yalnızca kamusal gücün doğrudan uygulanmasıyla değil kimi zaman özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklara konu olacak şekilde üçüncü kişilerin müdahaleleriyle de zedelenebilmektedir. İlkinde söz konusu güvencelerin sağlanması adına kamusal makamlara yüklenen negatif ve pozitif tüm yükümlülüklerin doğrudan yerine getirilmesi konusunda tereddüt bulunmamakta ise de ikinci durumda devletin üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı bireylere ne tür bir koruma imkânı sunması gerektiği ve hangi çerçevede yükümlülükler taşıdığı hususunda her olayın kendine özgü koşullarına göre değerlendirmelerde bulunulması gerekmektedir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, § 45).

31. Devletin kişilerin maddi ve manevi varlıklarını koruma ve geliştirme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin öngörülen güvencelere aykırı şekilde Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen bu hakka müdahale etmemelerini gerektirir.

32. Ayrıca Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Bunun yanında Anayasa'nın 5. maddesinde, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması, maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi için gerekli şartların hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu düzenlemeler ışığında devletin bireylerin maddi ve manevi varlıklarına keyfî olarak müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin anılan hakka yönelik saldırılarını önlemekle yükümlü kılındığı, bu bağlamda pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu söylenebilir (Ali Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 32; Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 32).

33. Dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan bireylerin maddi ve manevi varlıklarını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.

34. Bu anlamda öncelikle devlet, uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin etkili yargısal bir sistem kurma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Söz konusu pozitif yükümlülük; olayın meydana gelme şekli ile etkisi, ağırlığı ve sonuçları bakımından yapılacak değerlendirmelere ve olayın kim tarafından nasıl gerçekleştirildiği konusunda aydınlatılmasını gerekli kılan durumların bulunup bulunmadığına göre her durumda ceza soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılmaz. Nitekim yargısal sistem kurma yükümlülüğü -olayın koşullarına göre- hukuki ve idari yolların devlet tarafından oluşturulmasıyla da yerine getirilebilir (Ali Çığır, § 34; Erol Kumcu, § 34).

35. Anayasa'nın 17. maddesi, özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu gereklilikler, üçüncü kişilerin bireylerin hak ve özgürlüklerine yaptığı haksız müdahalelere karşı kamusal makamlar tarafından müsamaha gösterilmemesi zorunluluğundan kaynaklanır. Zira derece mahkemeleri, özel hukuk ilişkisi kapsamındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesinde bağlayıcı kararlar vererek güvencelerin korunup korunmamasında rol almaktadır. Bu noktada uyuşmazlıkların yargısal makamlar önüne taşınması ve hakkaniyete uygun bir yargılama yapılarak çözümlenmesi, kamusal makamların pozitif yükümlülüklerinin bir parçasını oluşturur (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 47).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Somut başvuru, özel hukuk kişileri arasındaki bir uyuşmazlığa ilişkindir. Dolayısıyla kamu makamlarının herhangi bir müdahalesi söz konusu değildir.

37. Başvuruya konu edilen yargılama süreci incelendiğinde, başvurucunun boşanmak istediği eşi tarafından gerçekleştirildiği ve başvurucunun kişilik haklarını zedelediği iddia edilen birçok eylemin boşanma davasının sebebi olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Başvurucu söz konusu davada, boşanmaya hükmedilmesinin yanı sıra maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesini de talep etmiştir.

38. Öncelikle başvurucunun boşanma davasını yürüten derece mahkemeleri önünde delillerini sunduğu, iddia ve savunma hakkını herhangi bir engellemeyle karşı karşıya kalmadan kullandığı görülmektedir.

39. Aile Mahkemesi 15/11/2013 tarihli kararıyla, tarafların boşanmasına ve başvurucunun kişilik haklarına ve aile bütünlüğüne yapılan saldırıların ağırlığını dikkate alarak tam kusurlu bulduğu eşinin başvurucuya 10.000 TL manevi tazminat ödemesine hükmetmiştir. Mahkeme, her ne kadar kusurlu olsa da kadının sürekli ve düzenli gelirinin olmadığı gerekçesiyle maddi tazminata ilişkin talebi reddetmiştir.

40. Temyiz incelemesi yapan Yargıtay 2. Dairesi ise, aile birliğinin kadının tam kusurlu tutum ve davranışlarıyla yıkıldığını, dolayısıyla başvurucuya uygun miktarda maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiğini belirterek hükmün maddi tazminata ilişkin kısmını bozmuştur. Anılan karar üzerine Aile Mahkemesi, başvurucunun uğradığı ya da uğraması muhtemel zararlarının sorumlusu olarak belirlediği eski eş tarafından başvurucuya 5.000 TL maddi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Söz konusu karar, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

41. Derece mahkemelerince verilen kararlarda; başvurucunun eski eşinin tutum ve davranışlarının başvurucunun kişilik haklarına yönelen haksız saldırılar olarak nitelendirildiği, başvurucunun kusursuz, eski eşinin ise tam kusurlu olduğunun tespit edildiği, kişilik haklarına ve aile bütünlüğüne yönelik saldırılar nedeniyle mağdur olduğu belirlenen başvurucu lehine 10.000 TL manevi tazminat ile 5.000 TL maddi tazminata hükmedildiği görülmektedir. Bu çerçevede başvurucunun uğradığı zararın yapılan yargılama neticesinde derece mahkemelerince tespit edildiği ve lehine hükmedilen tazminat miktarının maddi ve manevi yönden uğranılan zararlar yönünden etkili bir giderim sağlamaya elverişli olduğu değerlendirilmektedir.

42. Başvurucunun ileri sürdüğü iddialar hakkında araştırmalara ve incelemelere dayalı olarak verilen derece mahkemesi kararlarının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği, davalı eski eşin kusurunun tespit edildiği ve somut koşullar dikkate alınarak tazminata hükmedildiği, dolayısıyla mağduriyetin giderilmesine yönelik etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün yerine getirildiği anlaşılmaktadır. Neticede başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı çerçevesinde devletin yükümlülüklerinin yerine getirildiği, kararlarda yer verilen tespit ve gerekçeler itibarıyla yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı dikkate alındığında söz konusu iddia yönünden açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

43. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

44.Başvurucu, eşi ile üçüncü kişinin birlikte yaşamalarının engellenmesi yönündeki tedbir taleplerinin hukuka aykırı şekilde reddedildiğini ve Devletin ailenin korunması konusunda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini belirterek, aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

45. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes ... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir... aile hayatının gizliliğine dokunulamaz..."

46. Anayasa'nın 41. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ... için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar..."

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvuruların açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

48. Aile hayatına saygı hakkı Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır. Anayasa'nın 41. maddesinin ise Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).

49. Aile hayatına saygı hakkı, öncelikle aile olarak nitelendirilebilen bir birlikteliğin ya da bağın varlığını gerekli kılmaktadır. Bu türden bir nitelendirmenin yapılamadığı durumlarda aile kavramı söz konusu olamayacağından ilgili kişilerin aile hayatına saygı hakkının içerdiği güvencelerden yararlanamayacağı açıktır.

50. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında, ailenin korunmasını sağlamaya yönelik olarak devletin üstlenmesi gereken birtakım yükümlülükler ortaya çıkabilir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, somut olayın koşullarına göre tedbirler alınmasını ya da edimde bulunulmasını gerekli kılabilir. Bu anlamda pozitif yükümlülüklerin gereklerinin her olayın kendine özgü koşullarına göre değişiklik gösterebileceği kuşkusuzdur.

51. Başvurucunun aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki şikâyeti, boşanma aşamasında da olsa devam eden evliliğin korunması yönünden kamusal makamların üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmediğine ilişkindir.

52. Öncelikle boşanma aşamasında da olsa devam eden resmî evlilik birliktelikleri aile hayatına saygı hakkının konusunu oluşturabilir. Başvurucu anılan iddiasını, eşi ile üçüncü kişinin birlikte yaşamalarının engellenmesi yönündeki tedbir taleplerinin mahkemelerce reddedilmesine dayandırmıştır.

53. Somut başvuruda, başvurucunun talep ettiği türde bir tedbire başvurulmasını gerekli kılabilecek ölçüde bir zorunluluk bulunmadığı gibi derece mahkemelerince belirtildiği üzere bu türden bir tedbirin alınması hukuken de mümkün değildir. Zira devletin aileyi koruma yükümlülüğü, bu ailenin bir parçası olan diğer eşin iradesine aykırı olarak onun özel hayatına müdahale edilmesini haklı kılmaz. Ayrıca devletin sadakatsizliğe uğrayan eşe, boşanma ve gerekirse tazminat elde etme imkânını sağladığı da dikkate alındığında koruma yükümlülüğüne ilişkin uygun ve yeterli vasıtaların hayata geçirildiği açıktır.

54. Öte yandan başvurucu tarafından ileri sürülen hususların yargısal süreçlerde değerlendirildiği, ilgili ve yeterli gerekçelerle karşılandığı görülmektedir. Tüm bu hususlar gözönüne alındığında başvurucunun bu iddiası yönünden açık ve görünür bir ihlalin varlığından söz edilemeyecektir.

55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Evlenme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

56. Başvurucu, açtığı boşanma davasının gereksiz yere uzatıldığını ve ivedilikle sonuçlandırılmayan dava sürecinde yeniden evlilik birliği kuramadığını belirterek evlenme hakkının ihlal edildiği ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

57. Evlenme hakkı, Sözleşme'nin 12. maddesinde ayrıca düzenlenmiş olup bu hak Sözleşme'nin 8. maddesinde yer verilen özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile yakından ilişkilidir. Anayasa'da ise evlenme hakkı ile ilgili açık bir normatif düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte bu hakkın Anayasa'da yer verilen bazı hükümlerde mündemiç olduğunun kabulü mümkündür. Bu bağlamda Anayasa'nın 20. ve 41. maddeleri, evlenme ve aile kurma hakkı açısından önemli birer normatif dayanaktır. Zira evlenmek veya evlenmemek kişinin özel yaşamının ve aile yaşamının bir parçasını oluşturmakta, bu yönüyle söz konusu hak Anayasa'nın 20. maddesinde yer verilen özel ve aile hayatına saygı hakkının bir görünümünü oluşturmaktadır. Söz konusu hakla bağlantılı diğer hüküm ise Anayasa'nın 41. maddesi olup belirtilen madde metninde de açıkça evlenme hakkından bahsedilmemekle birlikte madde gerekçesinde yer alan "Ailenin korunması fikrinin, her şeyden önce Medenî Kanun anlamında evliliklerin kurulmasını yaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak olduğu şüphesizdir" ifadesinden yola çıkarak amaçsal bir yorum ile belirtilen hakkın varlığı sonucuna ulaşılabilir (Hüseyin Kesici, B. No: 2013/3440, 20/4/2016, § 44; Ö.Ç., B. No: 2014/8203, 21/9/2016, § 51).

58. Aynı yorum aile kurma hakkı açısından da geçerlidir. Anayasa'nın 20. maddesi aile kurma hakkını değil daha önce gerçekleşen bir evlilikle ortaya çıkan aile yaşamına saygıyı korumakla birlikte aile kurma hakkı da kişinin özel yaşamına ve aile yaşamına ilişkin bir konu olduğundan aile kurma hakkını da içermektedir. Bu kapsamda Anayasa'nın 41. maddesinde aile kurma hakkına değil kurulmuş bir ailenin devlet tarafından korunmasına yer vermekle birlikte madde gerekçesindeki “Ailenin korunması fikrinin, her şeyden önce Medenî Kanun anlamında evliliklerin kurulmasını yaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak olduğu şüphesizdir” ifadesinden aile kurma hakkının elde edilmesi mümkündür (Hüseyin Kesici, § 45; Ö.Ç., § 52).

59. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, Anayasa'nın 41. maddesinde aile kurumunun özel olarak düzenlendiğini, anayasal güvenceye bağlandığını ve korumaya alındığını ifade ederek aile kurma hakkının da korumaya alınmasını mümkün kılmıştır. Buna göre aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan Anayasa'nın 41. maddesinde, ailenin birey ve toplum hayatındaki önemine işaret edilmiş; devlete ailenin korunması için gerekli düzenlemeleri yapması ve teşkilatı kurması konusunda ödevler yüklenmiştir. Böylece aile kurumuna anayasal koruma sağlanmıştır (AYM, E.2005/26, K.2008/105, 15/5/2008; E.1999/35, K.2002/104, 12/11/2002; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014).

60. Ailenin korunması için gerekli düzenlemelerin yapılması ve teşkilatın kurulması biçimindeki yükümlülüklerin yanı sıra ailenin kurulmasına ve evliliğin gerçekleştirilmesine yönelik hukuki koşulların düzenlenmesi ve uygulanması konusunda da devletin yükümlülüklerinin bulunduğu söylenebilir.

61. İlgili mevzuatta sayılan nedenlerin gerçekleşmesi durumunda resmî bir evliliğin sona ereceği açıktır. Bu nedenlerden biri de yetkili ve görevli mahkemece verilen ve neticede kesinleşen boşanma kararıdır. Boşanan eş, evlilik için gerekli olan koşulları taşıdığı müddetçe yeniden evlenme hakkına sahiptir. Ancak boşanma işlemlerinin de hakkın özünü zedelemeyecek şekilde uygun bir zaman dilimi aralığında tamamlanması gerektiği değerlendirilmektedir. Boşanma talebinin haklı ve makul nedenlere dayandığı çok açık olmasına rağmen davanın sürüncemede bırakılması durumunda ise, evlenme hakkının özünün zedelenebileceği gözardı edilmemelidir.

62. Somut olayda, başvurucunun 16/5/2012 tarihinde açtığı boşanma davası hakkında Aile Mahkemesi tarafından 5/11/2013 tarihinde boşanma talebinin kabulü yönünde karar verildiği görülmektedir. Söz konusu kararın da Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15/10/2014 tarihli hükmüyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.

63. Derece mahkemeleri tarafından dava sürecinde gerçekleştirilen yargılamaya ilişkin işlemler incelendiğinde, toplamda on duruşmanın yapıldığı ve ikisine başvurucu ya da vekilinin katılmadığı görülmektedir. Diğer duruşmalarda ise tanıkların dinlenmesine ve dava konusuyla ilgili bilgi ve belgelerin toplanmasına ilişkin işlemlerin yerine getirildiği anlaşılmaktadır.

64. Toplam iki yıl beş ay sürdüğü görülen boşanma davasının sürüncemede bırakılmadığı açık olduğu gibi derece mahkemelerince tarafların ileri sürdüğü hususların araştırılması konusunda gerekli özen ve dikkatin de gösterildiği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla hakkın özünü zedelemeyecek şekilde boşanma davasının makul bir sürede tamamlandığı açık olduğundan somut başvuruda evlenme hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Evlenme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 25/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(D.K. [2.B.], B. No: 2015/11159, 25/9/2019, § …)
   
Başvuru Adı D.K.
Başvuru No 2015/11159
Başvuru Tarihi 4/12/2014
Karar Tarihi 25/9/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kişilik haklarının korunmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının; aile birliğini korumaya yönelik tedbirlerin alınmaması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ve ivedilikle sonuçlandırılmayan dava sürecinde yeniden evlilik birliği kurulamaması nedeniyle evlenme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Konut dokunulmazlığı Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 161
164
166
184
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi