TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAKKI SEZGİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/11807)
Karar Tarihi: 17/7/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör Yrd.
Fatih ALKAN
Başvurucu
Hakkı SEZGİN
Vekili
Av. Halil ÖZTÜRK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; askerlik hizmeti sırasında silah kullanımı konusunda gerekli eğitimlerin verilmemesi sonucu yaralanma ve olay hakkında açılan tam yargı davasının reddi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmek amacıyla 25/5/2012 tarihinde eğitim birliğine, eğitim sürecini tamamladıktan sonra da 8/8/2012 tarihinde esas birliğine katılmıştır.
9. Piyade er olan başvurucu, 27/8/2012 tarihinde 03.30-05.30 saatleri arasında 4 numaralı nöbet kulübesinde silah arkadaşı S.S. ile birlikte nöbet tutmakla görevlendirilmiştir. Saat 03.45 sıralarında başvurucunun zimmetinde bulunan G-3 piyade tüfeği patlamış ve başvurucu karın ön bölgesinden ağır şekilde yaralanmıştır. Olayın akabinde önce revire götürülen başvurucu ardından ambulansla Eleşkirt Devlet Hastanesine sevk edilmiş ve sırasıyla Ağrı Devlet Hastanesi ile Erzurum Yakutiye Araştırma Hastanesinde tedavi görmüştür.
10. Olayın meydana geliş şekli konusunda başvurucu; ihtiyacını gidermek için nöbet yerinden ayrıldığını, silahını yere bıraktığını, ihtiyacını giderdiği esnada silahının düşmekte olduğunu fark ettiğini, düşmeyi engellemek için silahın kayışından tutmaya çalışırken silahın ateş aldığını beyan etmiştir.
11. Olay yeri inceleme tutanağı ile başvurucunun kamuflajı ve zimmetinde bulunan söz konusu silah üzerinde yapılan kriminal incelemeler neticesinde hazırlanan raporlarda; başvurucunun yaralanmasına neden olan atışın bitişik atış olduğu, G-3 piyade tüfeğinin sağlam ve işler durumda olduğu, kendiliğinden ateş almasına neden olabilecek mekanik bir arızasının bulunmadığı belirtilmiştir.
12. Olay hakkında Askeri Savcılık tarafından yapılan adli soruşturma neticesinde 26/12/2012 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda; bölgenin koşulları gereği nöbetlerin dolu şarjörle tutulduğu, saat 03.45 sıralarında başvurucunun birlikte nöbet tuttuğu arkadaşı S.S.ye hitaben "Ben kulübeye gidiyorum beş dakikaya gelirim" diyerek nöbet yerinden ayrıldığı, bir süre sonra başvurucunun üzerine zimmetli silahın kurma kolunu çekip bıraktığı yönünde tespitlerde bulunulmuştur. S.S.nin havanın karanlık olması nedeniyle başvurucuyu göremediği, ancak kurma kolunun çekilip bırakılma sesini duyması üzerine başvurucuya "sakın silahla oynama, emniyetini açma" şeklinde hitap ettiği, başvurucunun cevap vermediği, o anda bir el silah sesinin duyulması üzerine S.S.nin hemen nöbetçi kontrol merkezini arayarak yardım istediği belirtilmiştir. İlk anda bilinci yerinde olan başvurucuya ambulans içerisinde müdahalede bulunan Doktor M.H. tarafından yöneltilen "Bunu sana kim yaptı?" sorusuna başvurucunun "Kendim yaptım" şeklinde cevap verdiği ifade edilmiştir. Kararda, olayın meydana gelmesinde başvurucunun kendi hareketleri dışında doğrudan bir başka kişiye atfedilebilecek kusurun veya ihmalin bulunmadığının anlaşıldığı vurgulanmıştır.
13. Başvurucu, tedavisinin ardından Erzurum Mareşal Çakmak Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 25/9/2012 tarihli kararıyla kırk beş gün hava değişimi raporu verilerek taburcu edilmiştir. Süre bitiminde anılan Hastanenin 14/11/2012 tarihli kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Rehabilitasyon ve Bakım Merkezine sevk edilen başvurucuya, lumbosakral pleksus yaralanması teşhisiyle burada da hava değişimi raporları verilmiştir. Neticede Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Sağlık Kurulunun 30/9/2013 tarihli kararıyla hakkında askerliğe elverişli olmadığına dair rapor verilen başvurucu terhis edilmiştir.
14. Turgutlu Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 26/12/2013 tarihli sağlık kurulu raporunda sol bacakta atrofi (küçülme), yürüyüş bozukluğu tanısıyla başvurucunun vücut fonksiyon kaybı oranı yüzde kırk dokuz olarak belirlenmiştir.
15. Başvurucu; malul hâle gelmesine neden olan olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığını, henüz silah eğitimi almamasına, eğitim eksikliği bulunmasına ve on beş günlük er olmasına rağmen kendisine dolu şarjörle nöbet tutturulduğunu, bu haksız görevlendirme nedeniyle idarenin sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek zararlarının tazmin edilmesi talebiyle 12/5/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. 300.000 TL tazminat talebiyle açılan davada başvurucu, askerlik hizmetinin görülmesi esnasında askerliğin sebep ve tesiri ile meydana gelen olaydan kaynaklanan zararın kusur sorumluluğu veya kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde idare tarafından karşılanması gerektiğini iddia etmiştir.
16. Davalı idare tarafından sunulan cevap dilekçesinde ise 25/5/2012 tarihinde eğitim birliğine katılan başvurucunun silah eğitimi aldığı, 27/8/2012 tarihinde gerçekleşen olay sırasında iddia edildiği gibi on beş günlük acemi asker olmadığı vurgulanmıştır. Cevap dilekçesinde; esas birliğe katıldıktan sonra da silah atışları yaptırılan ve tüm eğitimlerini alan başvurucunun üzerine zimmetli silahın sağlam ve işler durumda olduğunun kriminal raporlarla ortaya konulduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun söz konusu eylemi kendisinin yaptığını olay sonrasındaki müdahale anında ikrar ettiği ifade edilerek meydana gelen zarardan idarenin sorumlu tutulamayacağı, olay ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı ve yaralanmanın başvurucunun kendi kusurundan kaynaklandığı ileri sürülmüştür.
17. AYİM İkinci Dairesinin 24/12/2014 tarihli kararıyla davanın oyçokluğuyla reddine hükmedilmiştir. Kararda, Askeri Savcılığın 26/12/2012 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında tespit edilen hususlar hatırlatılmış ve başvurucunun ikrarına vurgu yapılmıştır. Ayrıca başvurucunun yaralanmasına herhangi bir eğitim eksikliğinin ya da silahtaki bir arızanın neden olmadığı vurgulanarak olayda idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, ayrıca kusursuz sorumluluğu gerektirecek bir durumun da mevcut olmadığı belirtilmiştir. Karşıoy gerekçesinde ise asıl kusur başvurucuda olmakla birlikte davalı idarenin hizmetin iyi ve sağlıklı şekilde işletilmemesinden kaynaklanan hizmet kusurunun da bulunduğu belirtilmiş ve müterafik kusur oranları dikkate alınarak zararların tazmin edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
18. Karara karşı yapılan karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 10/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar 30/6/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 15/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Kumrişan Akkuş ve Sefer Akkuş, B. No: 2014/14672, 1/2/2017, §§ 45-56.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; silah kullanımı konusunda yeterince eğitilmeden silahlı nöbete gönderildiğini, gerekli denetim ve gözetim faaliyetlerinin yerine getirilmediğini ve idarenin hizmet kusuru bulunmasına rağmen tam yargı davasının hukuka aykırı şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Askerlik hizmetine başladığında herhangi bir psikolojik sorununun olmadığını belirten başvurucu; iddia edildiği gibi intihar girişiminde bulunmadığını, böyle bir amacının olmadığını, olayın bilgi ve tecrübe eksikliğinden kaynaklandığını iddia etmiştir. Yargılama sürecinde, delillerin yeterince araştırılmadığını ve olay hakkında ifade veren kişilerin baskı altına alınıp alınmadığı hususunda bir inceleme yapılmadığını belirten başvurucu, engelli olarak hayatına devam ettiğini ve zararlarının tazmin edilmemesi nedeniyle mağduriyetinin devam ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, belirtilen nedenlerle yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
25. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri değerlendirildiğinde; iddiaların, ateşli silah yaralanması neticesinde karın bölgesinden vurularak ağır yaralanan başvurucunun yaşamını korumak için idare tarafından gerekli tedbirlerin alınmamasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvuru konusu olayda ölüm gerçekleşmemiş ise de başvurucunun maruz kaldığı eylemin potansiyel olarak öldürücü bir niteliğe sahip olması nedeniyle başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesinin mümkün olduğu kanaatine varılmıştır (benzer yöndeki Anayasa Mahkemesi kararları için bkz. Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, §§ 20, 21; Kadri Ceyhan [GK], B. No: 2014/1924, 17/5/2018, §§ 58, 59). Bu nedenle başvurucunun tüm iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
27. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme ve pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
28. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi, devlete elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
29. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük; yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74).
30. Askerlik yükümlülüğü kapsamında yürütülen bazı eylem ve etkinliklerin doğasına ve insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkan risk seviyesine uygun şekilde yaşamı koruyucu yasal ve idari düzenlemelerin bulunması gerekmektedir. Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde, askerliğin doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin tedbirlerin ve emir komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin öngörülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede askere alım sırasında kişilerin uygun denetimlerden geçirilmesi, askerlik öncesinde ve sırasında kişilere gerekli denetim ve müdahalelerin yapılması büyük önem taşımaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, §§ 75, 76).
31. Kişilerin yaşamının korunması için yeterli yasal ve idari bir çerçevenin oluşturulması yükümlülüğü, askerlik hizmetini ifa eden kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir (Anzılha Zorlu, B. No: 2015/20152, 28/6/2018, § 53).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Somut olayda yaşam hakkının korunması için oluşturulan yasal çerçevenin yetersiz olduğu şeklinde bir iddia ileri sürülmediği gibi Anayasa Mahkemesi tarafından bu konuda resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
33. Başvurucu, yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında özellikle askerî eğitiminin yetersiz olduğunu ileri sürerek devletin koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğinden şikâyetçi olmuştur.
34. Başvuru konusu olay açısından -yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde- devletin, eğitim eksikliğinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak başvurucunun silahlı eğitimi ve görevlendirilmesi konusunda askerî makamların bir kusurunun olup olmadığı, iddia edildiği gibi bir durum söz konusu ise yetkileri çerçevesinde gerekli tedbirleri alıp almadıklarının açıklığa kavuşturulması önem arz etmektedir.
35. Başvuruya konu olay hakkında Askeri Savcılık tarafından yapılan adli soruşturma ile AYİM'de açılan tam yargı davasında yapılan değerlendirmelerde, başvurucunun yaralanmasına neden olan eylemin başvurucunun kendi eyleminden kaynaklandığı yönünde tespitte bulunulmuştur. Anılan tespite ulaşılmasının gerekçeleri ise silah kullanımı konusunda başvurucunun yeterli şekilde askerî eğitim alması, acemi asker olmaması, kullanılan silahın kendiliğinden ateşlenmesine neden olabilecek bir arızasının bulunmaması, yaralanmanın bitişik atış neticesinde gerçekleşmesi, başvurucunun birlikte nöbet tuttuğu askerin ifadesi ve olayın akabinde bu olayı kendisinin yaptığına ilişkin başvurucunun beyanının bulunması gösterilmiştir.
36. Olay hakkında Askeri Savcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı dayanak alan AYİM, olayda idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, ayrıca kusursuz sorumluluğu gerektirecek bir durumun da mevcut olmadığı sonucuna vararak tam yargı davasının reddine hükmetmiştir.
37. Bu tespitler ve değerlendirmeler ışığında somut olay irdelendiğinde; eğitim birliğindeki askerî eğitimini tamamlayarak esas birliğinde askerlik hizmetine devam eden ve üç aylık asker olan başvurucunun askerlik safahatı, koşulları, olağanın dışında bir yaklaşımının veya öngörülemez davranışlar sergileme konusunda şüphe uyandıracak bir davranış bozukluğunun olmaması ile olayın meydana geliş şekli dikkate alındığında, derece mahkemeleri ile Askeri Savcılığın tespitlerinden ayrılmayı gerekli kılan bir durumun olmadığı değerlendirilmektedir. Zira silah kullanımı konusunda gereken askerî eğitimlerini alan ve acemi bir asker olmayan başvurucunun eylemi neticesinde meydana gelen yaralanma olayının önlenememiş olmasında askerî yetkilileri ve makamları sorumlu tutmak, yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükler bakımından devlete aşırı bir yük yüklemek anlamına gelecektir.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.