TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
RESUL AKKAYMAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/13392)
Karar Tarihi: 17/7/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
Resul AKKAYMAK
Vekili
Av. Şerife FİKİRLİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza soruşturması sırasında hukuka aykırı olarak arama yapılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; kültür varlığı olarak nitelendirilen bazı eserleri kabul ettiği gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle adil yargılanma hakkının; bu eserlere elkonularak bazılarının müsaderesine, bazılarının ise kararın kesinleşmesiyle birlikte iadesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. İstanbul'un Fatih ilçesine bağlı Beyazıt Mahallesi Katırcılar Caddesi'nde 1/8/2011 tarihinde kolluk görevlilerince M.A.nın üzerinde ve arabasında arama yapılmış, bu kişinin elindeki poşet içerisinde ve arabasının bagajında seksen bir adet el yazması kitap, dört adet kâse, bir adet testi, bir adet çömlek, beş adet çini karo parçası, üç adet ahşap sandık kapağı ve dört adet metal obje tespit edilmiştir. Elkonulan bu eserler İstanbul Arkeoloji Müzeler Müdürlüğü, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü ile İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatı Müze Müdürlüğünde tutulmuştur.
7. Başvurucu ve M.A. kolluk görevlilerine verdiği ifadelerinde; dört adet el yazması kitabın ve diğer eşyanın M.A.ya, kalan yetmiş yedi adet kitabın ise başvurucuya ait olduğunu, kitapları ciltlettirmek için olay yerinde bulunduklarını belirtmişlerdir.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 29/6/2012 tarihinde başvurucu ve M.A.nın 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 4., 23., 27., 41. ve 67. maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları istemiyle iddianame düzenlenmiştir. İddianamade, şüphelilerden elde edilen yirmi bir adet eserin bildirimi yapılmamış korunması gerekli taşınır kültür varlığı niteliğinde olduğu, yetmiş dört adet eserin ise tasnif ve tescil dışı bırakılan ve müzeye alınması gerekli olmayan ticareti izin almak kaydıyla yapılabilecek taşınır kültür varlığı niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bunun yanında iddianamade, şüphelilerin koleksiyonerlik belgesinin ve alım satım izinlerinin olmadığı vurgulanmıştır. İddianamede ayrıca elkonulan yirmi bir adet korunması gerekli taşınır kültür varlığı ile izin almak kaydıyla alım satımı yapılabilecek yetmiş dört adet taşınır kültür varlığının müzeye tevdiine, korunması gerekli taşınır kültür varlığı niteliğinde olmayan eserin ise iadesine ve dört adet yeni taklit niteliğindeki eserin ise suçta kullanılma ihtimali sebebiyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 54. maddesine göre müsaderesine karar verilmesi talep edilmiştir.
9. İstanbul 48. Asliye Ceza (Mahkeme) arkeoloji, sanat tarihi ve arşiv alanlarında uzman üç kişiden oluşturulan bir bilirkişi kurulundan konu hakkında rapor almıştır. Bilirkişi kurulunun 18/6/2013 tarihli raporunda özetle;
i. İstanbul Arkeoloji Müzeler Müdürlüğünde tutulan bir adet çini karo parçası, dört adet kâse, bir adet testi ve bir adet çömleğin müzede korunması gereken kültür varlıklarından olduğu belirtilmiştir.
ii. Türk ve İslam Eserleri Müzesinde tutulan bir adet kitabın vakıflara ait olduğu, yurt dışından getirilen bir adet tahta ciltli İncil'in de yurt içinde alım ve satımının yapılamayacağı, diğer kitapların ise yurt içinde alımı ve satımının serbest olup yurt dışına satışının yasak olduğu açıklanmıştır.
iii. Son olarak İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatı Müzesinde tutulan yedi adet el yazması eserin ise vakıflara ait olup yurt içinde alımı ve satımının yapılmasının yasak olduğu görüşü bildirilmiştir.
10. Yapılan yargılama sırasında 6/12/2012 tarihli ilk duruşmaya katılan başvurucu, ceza verilecekse hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına muvafakat ettiğini beyan etmiştir. Mahkeme 6/11/2014 tarihinde başvurucunun ve M.A.nın bildirimi yapılmamış kültür varlıklarını kabul ettiği gerekçesiyle 2863 sayılı Kanun'un 67. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iki yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin beşinci fıkrasına göre ancak mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme aynı maddenin sekizinci fıkrası uyarınca başvurucunun beş yıl süreyle denetime tabi tutulmasına karar vermiştir. Kararın elkonulan eşya ile ilgili kısmı şöyledir:
"...İstanbul 3.Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/746 değişik iş sayılı kararı ile el konulan suça konu eserlerden bilirkişiler Demet Cınıslı, Hakan Cimilli ve Göksel Erdoğan'ın 18/06/2013 günlü raporunda sonuç kısmında belirttikleri İstanbul Arkeoloji Müzeler Müdürlüğünde bulunan b)Türk ve İslam Eserleri Müze Müdürlüğünde bulanan, c) İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatı Müze Müdürlüğünde bulunan 2863 Sayılı Yasa Kapsamına girip yurt içinde veya yurt dışında satımı yasak olan eserlerin TCK'nın 54/1 maddesi gereğince müsadereleri ile ilgili müze müdürlüklerine teslimine,
İlgili müzelerde bulunup bilirkişilerin aynı tarihli raporlarında yurt içinde veya dışında satışı yasak olmayan eserlerinin ise karar kesinleştiğinde hak sahiplerine iadesine.. [karar verildi]."
11. Başvurucu ve katılan Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bu karara itiraz edilmiştir. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi 15/12/2014 tarihinde başvurucu vekilinin itirazının reddine, katılan vekilinin ise itirazının kabulüne karar vermiştir. Kararda, sanıkların 2863 sayılı Kanun'un 67. maddesinin ikinci fıkrasına göre para cezasına hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden hüküm kurulması ve aynı maddenin üçüncü fıkrasının uygulanması konusunun hüküm yerinde tartışılmaması doğru görülmemiştir. Bu karar 14/1/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
12. İlk derece mahkemesi 30/4/2015 tarihli ek kararla başvurucunun 2863 sayılı Kanun'un 67. maddesinin ikinci fıkrasına göre iki yıl hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, ancak yine koşulları oluştuğu gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve başvurucunun beş yıl süreyle denetime tabi tutulmasına karar vermiştir. Kararda ayrıca 2863 sayılı Kanun'un 67. maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanmasına yer olmadığı belirtilmiştir. Bu kararda elkonulan eşya ile ilgili herhangi bir hükme yer verilmemiştir.
13. Başvurucu ve katılan Hazine tarafından yapılan itirazlar İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
14. Anılan karar başvurucu vekiline 1/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 31/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Katılan 8/12/2014 tarihinde, sanıklardan M.A. ise 21/1/2015 tarihinde 6/11/2014 tarihli kararı temyiz etmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) yapılan sorgulama sonucuna göre temyiz incelemesinin hâlen devam etmekte olduğu tespit edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 2863 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını bulanlar, malik oldukları veya kullandıkları arazinin içinde kültür ve tabiat varlığı bulunduğunu bilenler veya yeni haberdar olan malik ve zilyetler, bunu en geç üç gün içinde, en yakın müze müdürlüğüne veya köyde muhtara veya diğer yerlerde mülki idare amirlerine bildirmeye mecburdurlar.”
18. 2863 sayılı Kanun’un 5. maddesi şöyledir:
“Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir.
Özel nitelikleri dolayısıyla ayrı statüye tabi tutulan mazbut ve mülhak vakıf malları bu hükmün dışındadır.”
19. 2863 sayılı Kanun’un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:
a) (Değişik: 17/6/1987 - 3386/9 md.) Jeolojik, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya, arkeoloji ve sanat tarihi açılarından belge değeri taşıyan ve ait oldukları dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan her türlü kültür ve tabiat varlıkları;
Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri, insan iskeletleri, çakmak taşları (sleks), volkan camları (obsidyen), kemik veya madeni her türlü aletler, çini, seramik, benzeri kab ve kacaklar, heykeller, figürinler, tabletler, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar, putlar (ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (hülliyat), yüzük taşları, küpeler, iğneler, askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri, maskeler, taçlar (diadem), deri, bez, papirus, parşümen veya maden üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı araçları, sikkeler, damgalı veya yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar, minyatürler, sanat değerine haiz gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar, muhallefat (religue'ler), nişanlar, madalyalar, çini, toprak, cam, ağaç, kumaş ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları,
Halkın sosyal heyetini yansıtan, insan yapısı araç ve gereçler dahil, bilim, din ve mihaniki sanatlarla ilgili etnografik nitelikteki kültür varlıkları.
..."
20. 2863 sayılı Kanun’un 27. maddesi şöyledir:
"Yirmibeşinci madde gereğince tasnif ve tescil dışı bırakılan ve Devlet müzelerine alınması gerekli görülmeyen taşınır kültür varlıklarının ticareti, Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ile yapılır.
Bu ticareti yapmak isteyenler, Kültür ve Turizm Bakanlığından ruhsatname almak zorundadırlar. Bu ruhsatnameler üç yıl için geçerlidir. Bu sürenin bitiminden bir ay önce ruhsatname yenilenebilir. Bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenlerin ruhsatnameleri, süresine bakılmaksızın iptal edilir."
21. 2863 sayılı Kanun’un 67. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili olarak bildirim yükümlülüğüne mazereti olmaksızın ve bilerek aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bildirimi yapılmamış olan kültür ve tabiat varlığını satışa arzeden, satan, veren, satın alan, kabul eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, bu durumda birinci fıkrada tanımlanan suçtan dolayı ayrıca cezaya hükmolunmaz.
Ticareti yasak olmayan taşınır kültür varlıklarının izinsiz olarak ticaretini yapan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
22. 2863 sayılı Kanun’un 75. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun kapsamında kalan suçlar nedeniyle elkonulan taşınır kültür ve tabiat varlıkları müzeye teslim edilir."
23. 5237 sayılı Kanun’un 54. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
"Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un 116. maddesi şöyledir:
"Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir."
25. 5271 sayılı Kanun'un 119. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir."
26. 5271 sayılı Kanun'un 127. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.
(3) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/16 md.) Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar."
27. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler..."
28. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, ceza soruşturması sırasında hukuka aykırı olarak arama yapıldığından yakınarak kolluk görevlilerinin özel bir kişiye ait araçta arama yapabilmesinin 5271 sayılı Kanun'un 119. maddesi uyarınca hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emrini gerektirdiğini, ancak somut olayda böyle bir emir verilmeden arama işleminin yapıldığını belirtmiştir. Başvurucu bu gerekçeyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü hukuka aykırı olarak arama tedbirinin uygulandığı yönündeki şikâyeti özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
32. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
33. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma kapsamında M.A.nın üzerinde ve arabasında arama yapıldığı görülmektedir (bkz. § 6). Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
34. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmaktadır. Ayrıca başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
35. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır. Diğer taraftan aramanın ölçüsüz olarak uygulandığı şikâyeti yönünden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun varlığına da dikkati çekmek gerekir. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açıktır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, ceza mahkemesince bildirim yapılmaksızın kültür varlığı kabul etme suçundan dolayı hakkında mahkûmiyet kararı verildiğinden yakınarak kararın usule, hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığını iddia etmiştir. Başvurucu otuz yıldır el yazması kitap topladığını, bu kitapların idareye bildirilmesinin gerektiğini bilmesinin beklenemeyeceğini belirtmiştir. Başvurucu söz konusu eserlerin alım satıma konu edilmediğini, suç işleme kastının bulunmadığını, isnat edilen suçun unsurlarının da oluşmadığını, ayrıca 2863 sayılı Kanun'un 67. maddesinin ikinci fıkrasının ticari anlamda kabul etme fiilini suç olarak saydığını savunmuştur. Başvurucuya göre bu maddede öngörülen ceza ölçülü olmayıp kültür ve tabiat varlıklarını ticari amaçlarla satışa sunanlar ile başka yollarla devredilenler arasında farklı muamele yapılarak eşitlik ilkesine aykırı davranılmıştır. Başvurucu son olarak hukuka aykırı arama sonucu elde edilen delilin yargılamada kullanılmış olmasından da yakınmaktadır. Başvurucu bu gerekçelerle adil yargılanma hakkının, eşitlik ile suç ve cezalarda kanunilik ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa Mahkemesi yukarıda da değinildiği üzere olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (bkz. § 32). Başvurucunun eşitlik ile suç ve cezalarda kanunilik ilkelerinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik olduğu anlaşıldığından, başvurucunun yukarıda belirtilen bu şikâyetleri adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
40. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın, sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda sanığın, yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 19).
41. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, § 21).
42. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte ancak denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama nihai olarak sona erdiğinde, hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
43. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre sanık kabul etmediği takdirde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmez. Bu durumda ilk derece mahkemesinin kararı temyizi kabil hâle gelebilecektir. Başka bir deyişle haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul eden sanıklar, verilen kararın Yargıtayda yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme hakkından vazgeçmişlerdir. Başvurucunun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmasına açıkça rıza gösterdiği durumlarda söz konusukarar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih ettiği kabul edilmelidir (Adnan Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No: 61196/11, 4/12/2012, § 22).
44. Somut olayda yargılamalar sonunda verilen kararların temel hakları ihlal ettiği iddiası -somut başvurunun özelliği de nazara alındığında- istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardandır. Başvurucunun kabulü üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesinin tercih edilmediği anlaşılmaktadır.
45. Sonuç olarak hatalı değerlendirme sonucu verilen kararın adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiası, başvurucunun talebi üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olması ve temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesini başvurucunun tercih etmediği dikkate alındığında dayanaktan yoksun görünmektedir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Elkoyma Tedbirinin Hukuka Aykırı Olarak Uygulandığı Şikâyeti Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu kitaplarına hukuka aykırı olarak elkonulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
48. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
49. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendinde, eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine koşulları oluşmadığı hâlde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan yahut zamanında geri verilmeyen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
50. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında şüphelilerin eşyasına ya da mal varlığı değerlerine ilişkin olarak elkoyma tedbirinin uygulandığı durumlarda tedbirin hukuka aykırı olduğu veya bunların korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığı ya da amaç dışı kullanıldığı veyahut zamanında geri verilmediği iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 60-68; Sinan Aydın Aygün (2), B. No: 2014/922, 16/6/2016, §§ 61-69; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 196).
51. Somut olayda başvurucunun kitapları hakkında korunması gerekli kültür varlığı olduğu şüphesiyle ceza soruşturması sırasında elkoyma tedbiri uygulanmıştır. Ceza kovuşturmasını yapan İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesince 6/11/2014 tarihinde elkonulan bazı kitaplar yönünden bilirkişi raporuyla kültür varlığı olarak tespit edildikleri gerekçesiyle müsadere edilmelerine, diğer kitaplar yönünden ise karar kesinleştiğinde hak sahiplerine iadesine karar verilmiştir. Buna göre ceza soruşturması sırasında uygulanan elkoyma tedbiri hükümle birlikte sona ermiştir. Diğer bir deyişle hükümden sonra artık müsadere ve iade kararları çerçevesinde hükme bağlı olarak devam eden yeni bir süreç söz konusudur.
52. Elkoyma tedbirinin hukuka uygun olup olmadığı yönündeki şikâyet ise 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir (bkz. § 28). Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla elkoyma kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. ElKonulan Eşyanın Kararın Kesinleşmesinden Sonra Teslimine Karar Verildiği Şikâyeti Yönünden
54. Başvurucu hukuka uygun yollarla elde ettiğini belirttiği kitaplarından yetmiş dört adedinin Mahkemece kendisine iadesine karar verilmekle birlikte iadenin kararın kesinleşmesi koşuluna bağlandığını ifade etmiştir. Başvurucu bu yüzden beş altı yıl boyunca kitaplarından mahrum kalacağını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Başvuru formu incelendiğinde başvurucunun müsadere kararı yönünden açık bir şikâyetinin bulunmadığı görülmektedir. Başvurucu haksız yere kitaplarına elkonulduğunu belirterek elkonulan yetmiş dört adet kitabın kararın kesinleşmesinden sonra kendisine verilmesi kararına bağlı olarak bu kitapların geç teslim edilmesinden yakınmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin, korunması gerekli kültür varlığı olmadığı tespit edilen kitapların kararın kesinleşmesinden sonra teslim edilmesi kararına yönelik olduğu değerlendirilmiştir.
56. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
57. Somut olayda şikâyete konu kararın kesinleşmesiyle birlikte kitapların iadesine yönelik nihai karar, İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesinin 6/11/2014 tarihli kararıdır. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesince 15/12/2014 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar ise başvurucuya 14/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Ancak başvurucunun itirazının reddi kararının tebliğ tarihi tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 31/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın;
a. Elkoyma tedbirinin hukuka aykırı olarak uygulandığı şikâyeti yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
b. El konulan eşyanın kararın kesinleşmesinden sonra teslimine karar verildiği şikâyeti yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.