TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NİLÜFER DEVRİM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/11857)
|
|
Karar Tarihi: 8/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Nilüfer
DEVRİM
|
Vekili
|
:
|
Av. Miray
ACER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin başka kişilere ödendiği
gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Kamulaştırma Bedelinin
Tespiti ve Tescil Davası Süreci
8. Toroslar Edaş İl Müdürlüğü (İdare)
tarafından Hatay'ın İskenderun ilçesi Alakop köyü 38
parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 20,30 m2 pilon yeri ile 632,11 m2lik irtifak hakkı için kamulaştırma
kararı alınmıştır.
9. Uzlaşma görüşmelerinden netice alınamaması üzerine İdare
tarafından 24/6/2011 tarihinde İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
(Mahkeme) başvurucu ile birlikte diğer davalılara karşı bedel tespiti ve tescil
davası açılmıştır.
10. Dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir tebligatın
başvurucuya tebliğ edilememesi nedeniyle Mahkemece başvurucunun tebligata yarar
yeni açık adres bilgilerinin tespit edilmesi için ilgili kolluğa 16/9/2011
tarihinde müzekkere yazılmıştır. 13/11/2011 tarihli yazı cevabında başvurucunun
hâlen Suudi Arabistan ülkesinde ikamet ettiği ve açık adresinin bilinmediği
Mahkemeye bildirilmiştir.
11. Davacı vekili tarafından Mahkemeye sunulan 24/10/2011
tarihli dilekçeyle başvurucunun yurt içi adresi olduğu belirtilen bir adres
bildirilmiş ve tebligatın bu adrese çıkartılması talep edilmiştir. Mahkemece
belirtilen adrese çıkartılan tebligat 11/11/2011 tarihinde başvurucu ile aynı
çatı altında yaşadığı belirtilen oğlu E.D.ye tebliğ edilmiştir.
12. İskenderun Tapu Müdürlüğünün yargılamanın devamı sırasında
Mahkemeye göndermiş olduğu yazıda dava konusu 38 parsel sayılı taşınmazın 6/7/2012
tarihli tevhit işlemi sonrasında 3331 parsel numarasını aldığı belirtilmiştir.
Ayrıca bu parselin yine aynı tarihte yapılan ifrazen
taksim işlemi sonucunda 104 ada 1 ila 7 parsel, 105 ada 1 ila 12 parsel, 106
ada 1 ila 13 parsel sayılı taşınmazlara ayrıldığına değinilmiştir.
13. Mahkemece alınan 28/11/2013 tarihli fen bilirkişisi ek
raporunda davaya konu irtifak alanının 105 ada 7 ve 8 parseller ile 106 ada 8
ve 9 parsel sayılı taşınmazlar içerisinde kaldığı; pilon
yerinin ise ifraz işlemi sonrasında imar yolunda kaldığı ifade edilmiştir.
14. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
incelemede ifraz işlemi sonrası taşınmazların güncel tapu kayıtlarının dosyaya
getirtilmediği görülmektedir. Başvurucu tarafından başvuru formuna ekli olarak
sunulan taşınmazların tapu kayıtları incelendiğinde, 105 ada 7 ve 8 parseller
ile 106 ada 8 parsel sayılı taşınmazların malikinin tam hisseli olarak
başvurucu olduğu, diğer davalıların bu taşınmazlarda hisselerinin bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
15. Mahkeme 3/1/2014 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir.
Kararda, 105 ada 7 ve 8 parseller ile 106 ada 8 ve 9 parseller içerisinde kalan
kısımlar yönünden İdare adına daimi irtifak hakkı
tesisinin tapuya kayıt ve tesciline hükmedilmiş, davalılar adına yatırılan
9.594,67 TL kamulaştırma bedelinin davalılara ödenmesi kararlaştırılmıştır.
16. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi tarafından 22/4/2015 tarihinde
kararın onanmasına hükmedilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucu vekiline 17/6/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 9/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. Diğer Yargısal Süreçler
19. Kamulaştırma bedelinin tespiti davasının davalılarından M.A.
4/9/2014 tarihinde İskenderun 1. Sulh Hukuk Mahkemesine başvurarak Mahkemece
hükmedilen ve toplam yirmi üç davalıya ait olan kamulaştırma bedelinin
avukatları tarafından hisseleri oranında dağıtılmak üzere kendisine teslim
edildiğini ifade etmiştir. Buna göre başvurucuya düşen 727 TL tutarındaki
bedeli kendisine vermek istediğini fakat başvurucunun bedeli az bularak teslim
almadığını, bu nedenle parayı yatırabileceği bir tevdi mahalli belirlenmesini
talep etmiştir.
20. İskenderun 1. Sulh Hukuk Mahkemesi 4/9/2014 tarihinde
talebin kabulüne karar vermiştir. Kararda, İskenderun Halk Bankası Merkez
Şubesi tevdi mahalli olarak belirlenmiş ve kamulaştırma bedelinin talep eden
tarafından bu Bankada başvurucu adına açılacak bir hesaba yatırılmasına
hükmedilmiştir.
21. Diğer taraftan başvurucu, kamulaştırma bedelinin kendisinin
vekili olmadığı hâlde diğer davalılar vekiline ödenmesi nedeniyle Vakıflar
Bankası İskenderun Şubesi çalışanları hakkında 29/4/2014 tarihinde suç duyurusunda
bulunmuştur. İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı suç isnadına ilişkin eylemin
hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu gerekçesiyle 8/5/2014 tarihinde kovuşturmaya
yer olmadığına karar vermiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 4/1/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 4.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taşınmaz malın mülkiyetinin
kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın
belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla
irtifak hakkı kurulabilir."
23. 2942 sayılı Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kamulaştırmayı yapacak idare,
kamulaştırma veya kamulaştırma yolu ile üzerinde irtifak hakkı kurulacak
taşınmaz malların veya kaynakların sınırını, yüzölçümünü ve cinsini gösterir
ölçekli planını yapar veya yaptırır; kamulaştırılan taşınmaz malın sahiplerini,
tapu kaydı yoksa zilyetlerini ve bunların adreslerini, tapu, vergi ve nüfus
kayıtları üzerinden veya ayrıca haricen yaptıracağı araştırma ile belgelere
bağlamak suretiyle tespit ettirir."
24. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre
topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel
tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek
taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz
malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3
üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi
karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, dava dilekçesi ve
idare tarafından verilen belgelerin birer örneği de eklenerek taşınmaz malın
malikine meşruhatlı davetiye ile veya idarece yapılan
araştırmalar sonucunda adresleri bulunamayanlara, 11.2.1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanununun 28 inci maddesi gereğince
ilan yoluyla tebligat suretiyle bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma
günü idareye de tebliğ olunur."
25. 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın
maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden,
kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece
gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma
işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda
düzeltim davası açılabilir. İdari yargıda açılan davalar öncelikle görülür.
...
Açılan davaların sonuçları dava açmayanları
etkilemez."
26. 2942 sayılı Kanun'un 25. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Hakların kullanılması ve borçların
yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi, mal sahibi için 10 uncu
madde uyarınca mahkemece yapılan tebligatla başlar. Mülkiyetin idareye geçmesi,
mahkemece verilen tescil kararı ile olur."
27. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 28.
maddesi şöyledir:
"Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen
yapılır.
Yukarıki maddeler mucibince tebligat yapılamıyan ve
ikametgahı, meskeni veya iş yeri de bulunamıyan
kimsenin adresi meçhul sayılır.
Adresin meçhul olması halinde keyfiyet tebliğ
memuru tarafından mahalle veya köy muhtarına şerh verdirilmek suretiyle tesbit edilir. (Değişik ikinci cümle: 19/3/2003-4829/9 md.) Bununla beraber tebliği çıkaran merci, muhatabın
adresini resmî veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar
ve zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir.
Yabancı memleketlerde oturanlara ilanen
tebligat yapılmasını icabettiren ahvalde tebliği
çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı memlekette
bulunan kimsenin malüm adresine ayrıca iadeli
taahhütlü mektupla gönderir ve posta makbuzunu dosyasına koyar."
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) davanın esasını teşkil
eden zararı giderecek tazminatın ulusal mahkemeler tarafından hesaplanması
gereken hâllerde kendini bu konuda karar vermeye yetkili görmemektedir. Doğrusu
AİHM, kamulaştırılan yerin değerini belirleyecek ve buna karşılık ödenecek tazminatın
kriterlerini belirlemede kendini Türk mahkemelerinin yerine koyamaz. Ne var ki
somut olaydaki dava dosyası içeriğine göre AİHM, başvurucunun ulusal
mahkemelerce hükmedilen tazminat bedelinin mülkün değeri ile makul bir bağlantı
kurmadığını gösterebildiğini gözlemlemektedir (Yıltaş
Yıldız Turistik Tesisleri A.Ş./Türkiye, B. No: 30502/96, 24/4/2003,
§ 38).
30. Halil Göçmen/Türkiye
(B. No: 24883/07, 12/11/2013) kararında ise kamulaştırmasız el atma nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar veren AİHM, derece mahkemelerince
hükmedilen tazminatın yeterliliğini de ölçülülük bağlamında tartışmıştır.AİHM bu bağlamda öncelikle ulusal
mahkemelerin yerine geçerek kamulaştırma bedelini belirleme gibi bir görevinin
bulunmadığını ancak mahkemelerin adil veya makul olmayan kararlar verilmesini
sağlamakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. AİHM somut olayda kamulaştırmasız el
atma tazminatına ilişkin iki ayrı bilirkişi raporu bulunduğuna dikkat çekmiş ve
derece mahkemelerince yeterli bir gerekçe gösterilmeden daha az bir bedel
öngören raporun hükme esas alınmasının müdahaleyi ölçüsüz kıldığını
belirtmiştir (Halil Göçmen/Türkiye, §§
37-43).
31.Öte yandan Tkachenko/Rusya (B. No: 28046/05, 20/3/2018)
kararında AİHM, iç hukuktaki düzenlemelere aykırı olan bir müdahalenin de
hukukilik ölçütünü karşılamadığını kabul etmiştir. Bununla birlikte herhangi
bir usule aykırılığın müdahalenin hukukiliğiyle uyumsuz kabul edilemeyeceği
belirtilmiştir. Bu bağlamda AİHM, hukukun doğru biçimde uygulanması ve
yorumlanması konusunda sınırlı bir yetkisi olduğunu ve ulusal mahkemelerin
yerine geçme gibi bir sorumluluğu olmadığını ancak bu kararların açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatasından yoksun olmaması
gerektiğini vurgulamıştır (Tkachenko/Rusya, § 52). AİHM sonuç olarak somut
olayda iç hukukta öngörülen kamulaştırma usulüne aykırı davranıldığını tespit
ederek mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Tkachenko/Rusya, §§ 53-58).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 8/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; yurt dışında yaşadığını, kendisine tebligat
yapılmadan davaya devam edildiğini, yargılamaya dâhil edilmediğini, bu nedenle
dava sürecinde kamulaştırma işlemi ve kamulaştırma bedeline yönelik
itirazlarını sunamadığını, yargılamadan karar verildikten sonra haberdar
olduğunu ve hükmü temyiz ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu, davaya konu
taşınmazlardan üçünün sadece kendisine ait olduğunu, diğer davalıların bu
taşınmazların maliki olmadıklarını, buna rağmen diğer davalılar yönünden de
davanın kabul edildiğini ve kendisine ait olan kamulaştırma bedelinin de diğer
davalılar vekiline ödendiğini belirtmiştir.
34. Başvurucu; pilon yerinin ifraz
sonrası yola terk edilen kısımda kalmasına rağmen taşınmazlarının
kamulaştırılmasının hatalı olduğunu, kamulaştırma bedelinin eksik tespit
edildiğini, dava açılmasına sebebiyet vermemesine rağmen aleyhine vekâlet
ücretine hükmedildiğini savunmuştur. Diğer taraftan başvurucu kamulaştırma
bedelinin kendisinin vekili olmamasına rağmen diğer davalılar vekiline
ödenmesinde banka görevlilerinin kusuru olduğunu ifade etmiştir. Sonuç olarak
başvurucu tüm bu nedenlerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
35. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun, taşınmazları
kamulaştırılmasına rağmen uzlaşma ve yargılama sürecine dâhil edilmemesi
sonucunda kamulaştırma işlemi ve kamulaştırma bedeline yönelik itirazlarını
sunma hakkından yoksun bırakıldığından ve kamulaştırma bedelinin kendisine
ödenmemesinden yakındığı anlaşılmakla başvurucunun tüm şikâyetleri mülkiyet
hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
38. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu irtifak hakkı tesis
edilen taşınmaz tapuda başvurucu adına kayıtlı olduğundan mülkün varlığında bir
tereddüt bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
39. Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı,
taşınmazın altını ve üstünü de kapsamaktadır. Bu itibarla taşınmaz maliki,
mülkiyet hakkından kaynaklanan yetkilerini taşınmazın üzerinde ve altında da
kullanabilir. Nitekim 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
718. maddesinde; arazi üzerindeki mülkiyetin, üstündeki hava ve altındaki arz
katmanlarını da kapsadığı açıkça ifade edilmiştir. Bu itibarla taşınmazın
üstünde teleferik ve benzeri ulaşım hatları ile her türlü köprü, taşınmazların
altında ise metro ve benzeri raylı taşıma sistemlerinin yapılması mülkiyet
hakkına müdahale niteliği taşımaktadır (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
Dolayısıyla somut olayda başvurucunun taşınmazının bir bölümünden enerji nakil
hattı geçirilmesi amacıyla idari irtifak tesis edilmesinin mülkiyet hakkına
müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.
40. Somut olayda başvurucuya ait taşınmazlar üzerinden geçen
elektrik telleri nedeniyle idari irtifak tesis edilmiştir. Taşınmazın alt veya
üst katmanlarına olayda olduğu gibi el atılması mülkten kısmen yoksun bırakma
sonucuna yol açmaktadır. Bu suretle mülk sahibi taşınmazın bir bölümü olan üstündeki hava katmanından mahrum
kalmaktadır. Buna göre başvurucunun taşınmazından enerji nakil hattı
geçirilmesi amacıyla idari irtifak tesis edilmesi suretiyle yapılan müdahalenin
mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir
(Şevket Karataş [GK], B. No:
2015/12554, 25/10/2018, § 42).
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Anayasa’nın 35. maddesinde, mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş; bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
43. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir
kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
44. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz, 2942
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla
kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu
kuşkusuzdur.
ii. Meşru Amaç
45. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53,56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§
28, 29).
46. Somut olayda taşınmazlar üzerinden geçen elektrik telleri
nedeniyle yapılan irtifak kamulaştırması işleminin kamu yararı amacına
dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
47. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
48. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
49. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
50. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre
devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının
bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet
alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya
zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu
durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek
yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §
11).
51. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma,
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına
getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen
kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir
aykırılık oluşturmayacaktır. Kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya
geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir
taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu yararı
için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir (AYM,
E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
52. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde,
hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken
adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir
ifadeyle kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan
durumlarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin
telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesinin
birinci fıkrasında, gerek kamulaştırmada gerekse idari
irtifak kurulmasında taşınmazın gerçek karşılığının ödeneceği ifade edilmiştir.
Kamulaştırma yapılan hâllerde gerçek karşılık, kamulaştırma yapılması nedeniyle
taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayan tutardır. Bu itibarla
kamulaştırma yapılması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı
karşılayacak düzeyde bir tazminatın ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları
da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Saadet
Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017, § 35).
53. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak
yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı [GK], B. No:
2013/3044, 17/12/2015, § 71).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
54. Başvuru konusu olayda başvurucunun maliki olduğu taşınmazın
üzerinden geçen elektrik telleri nedeniyle irtifak kamulaştırması yapılmasına
karar verilmiştir. Pazarlık görüşmeleri sonucunda maliklerle bedelde uzlaşmanın
mümkün olmaması üzerine İdare tarafından Alakop köyü
38 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 20,30 m2 pilon
yeri ile 632,11 m2 irtifak hakkına yönelik kamulaştırma bedelinin tespiti ve
tescil davası açılmıştır. Davanın devamı sırasında davaya konu parselin tevhit
ve ifraz işlemleri görmesi üzerine taşınmaz 105 ada 7 ve 8 ile 106 ada 8 ve 9
parsellere ayrılmıştır.
55. Başvurucu, bu taşınmazlardan 106 ada 9 parsel sayılı
taşınmaz dışındaki diğer taşınmazların malikinin kendisi olduğunu diğer
davalıların bu taşınmazlarda hisselerinin bulunmadığını öne sürmektedir.
Başvurucu tarafından sunulan tapu kayıtlarından 6/7/2012 tarihinde gerçekleşen
ifraz işlemi sonucunda belirtilen taşınmazların tam hisseyle malikinin
başvurucu olduğu görülmektedir. Buna göre tapu kayıtları başvurucunun beyanını
doğrulamaktadır. İlk derece mahkemesince tapu müdürlüğünden taşınmazın ifraz
görüp görmediği sorulmuş ise de ifraz işlemi sonrasında oluşan taşınmazların
yeni tapu kayıtları dosya arasına getirtilmemiştir.
56. Somut olayda dava dilekçesi ve duruşma gününün başvurucuya
tebliğ edilememesi üzerine Mahkemece başvurucunun adresinin araştırılması
yoluna gidilmiştir. Kolluk araştırması sonucu gelen müzekkere cevabından
başvurucunun o tarihte yurt dışında yaşadığı ve yurt dışı adresinin de
bilinmediğinin tespit edildiği görülmektedir. Başvurucunun yurt dışında
yaşadığı adres araştırmasıyla sabit olmasına rağmen Mahkemece davacı vekilinin
beyanı üzerine başvurucunun yurt içi adresi olduğu belirtilen bir adrese
tebligat çıkartılmıştır. Hâlbuki başvurucu 2942 sayılı Kanun'a göre ancak
asliye hukuk mahkemesinin yapacağı tebligat üzerine idari yargı mercilerinde kamulaştırma
işlemine karşı dava açabilir. Ancak somut olayda başvurucunun ilk derece
mahkemesi önünde kamulaştırma işlemine ve kamulaştırma bedelinin belirlenmesi
ile diğer hususlara ilişkin itirazlarını sunma olanağı bulamadığı
anlaşılmaktadır.
57. Başvurucu ayrıca elektrik direğinin isabet ettiği pilon yerinin ifraz işlemi sonrasında yolda kalmasına
rağmen kamulaştırma işleminin yapılmasının hukuka aykırı olduğunu öne
sürmüştür. Nitekim somut olayda taşınmazın ifrazı üzerine alınan 28/11/2013
tarihli bilirkişi ek raporunda pilon yerinin ifraz
işlemi sonrasında imar yolunda kaldığı ifade edilmiştir. Derece mahkemesince
başvurucunun bu iddiası yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kamulaştırma işleminin yalnızca başvurucunun
taşınmazı üzerinden geçen elektrik telleri nedeniyle meydana gelen irtifak
alanına yönelik olduğunu belirtmek gerekir.
58. Öte yandan başvurucu davaya konu üç taşınmazın kendisine ait
olduğunu davalı Ş.A.nın da
diğer taşınmazın maliki olduğunu, diğer davalıların malik sıfatlarının
bulunmadığını buna rağmen diğer davalılar yönünden de dava kabul edilerek
lehlerine kamulaştırma bedeline hükmedildiğinden yakınmıştır. Başvurucunun
ifraz işlemi sonrasına ilişkin sunmuş olduğu tapu kayıtları bu durumu
doğrulamasına rağmen derece mahkemelerince bu yönde bir araştırma ve
değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Bunun yanında başvurucunun somut
davada bir vekille temsil edilmediği açık olmasına rağmen başvurucuya ait olan
kamulaştırma bedelinin diğer davalılar vekiline ödendiği anlaşılmaktadır.
59. Sonuç olarak, somut olayda başvurucunun taşınmazları
üzerinde idari irtifak tesisi için kamulaştırma işlemi yapılmasına rağmen,
başvurucunun yurt dışında olduğu tespit edildiği hâlde davaya katılabilmesi dolayısıyla
yukarıda bahsedilen itiraz ve beyanlarını sunabilmesi mümkün olamamıştır. Diğer
taraftan başvurucunun davanın sonucuna etki edebilecek itirazları hakkında
derece mahkemelerince yeterli bir değerlendirme yapılmadığı da görülmektedir.
Buna göre başvurucuya müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan
şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde
etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanındığı söylenemez. Bu sebeple
mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine
getirilmediği sonucuna varılmıştır. Son olarak müdahalenin taşıdığı meşru
amacın dayandığı kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması
arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuş olup müdahale
ölçülü değildir.
60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
62. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
63. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
64. Mehmet Doğan
kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece
mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece
mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna
göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden
yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi
sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece
mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı
verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir,
derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
65. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır.
Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir
işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa
söz konusu usul işleminin hak ihlalini giderecek şekilde yeniden -veya daha
önce hiç yapılmamışsa ilk defa- yapılması icap etmektedir. Buna karşılık
ihlalin idari işlem veya eylemin kendisinden ya da -derece mahkemesince yapılan
veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de- derece mahkemesi kararının
sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği
hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan, doğrudan,
mümkün olduğunca dosya üzerinden, önceki kararının aksi yönünde karar vererek
ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
66. Başvurucu yeniden yargılama yapılması ya da tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
67. Somut olayda başvurucunun taşınmazının kamulaştırılması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetine yönelik olarak
derece mahkemelerince yeterli inceleme ve değerlendirme yapılmadığı,
başvurucunun davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve
itirazlarının karşılanmadığı tespit edilmiştir.
68. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Dolayısıyla kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
Buna göre ihlalin sonuçlarının giderilmesi için yeniden yapılacak yargılamada
mülkiyet hakkının ihlaline yol açan uyuşmazlığın çözümüne etkili, ayrı ve açık
yanıt gerektiren başvurucunun iddialarının derece mahkemelerince yeterli ve
makul bir gerekçe ile karşılanması gerekmektedir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/525, K.2014/15) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.