TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ZÜLFÜ GÜRGÖZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/1188)
Karar Tarihi:7/3/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Gülbin AYNUR
Başvurucu
Zülfü GÜRGÖZ
Vekili
Av. Mizgin IRGAT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle mal varlığına ulaşamamasından dolayı uğradığı maddi zararın ilgili mevzuat hükümleri uyarınca tazmini istemiyle 25/7/2005 tarihinde Tunceli Valiliğine başvuruda bulunmuştur.
10. Tunceli Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar TespitKomisyonu (Zarar Tespit Komisyonu) 25/10/2007 tarihli kararıyla başvurucunun tazminat talebini reddetmiştir.
11. Zarar Tespit Komisyonu kararı 10/12/2007 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, söz konusu kararın iptali ve tazminata hükmedilmesi istemiyle 8/2/2008 tarihinde İzmir İdare Mahkemesi tarafından havale edilen dilekçeyle maktu harç ödeyerek Malatya İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
13. Malatya İdare Mahkemesi 13/3/2008 tarihli kararıyla uyuşmazlık konusu tazminat miktarının gösterilmemiş olması sebebiyle idari yargılama usulü kurallarına uygun düzenlenmediği gerekçesiyle otuz gün içinde usulüne uygun şekilde yeniden düzenlenecek dilekçe ile dava açılmak üzere dava dilekçesini reddetmiştir. Dilekçe ret kararı 18/4/2008 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, dilekçe ret kararı üzerine İzmir İdare Mahkemesi aracılığıyla ve14/5/2008 tarihli havale kaydıyla Malatya İdare Mahkemesine yeniden dilekçe göndermiştir. Başvurucu yenilediği dilekçesinde, uyuşmazlık konusu tazminat miktarını 70.000 TL olarak belirtmek suretiyle dilekçe ret kararında gösterilen usule ilişkin eksiklikleri gidermiş; aynı zamanda talep edilen tazminat tutarına bağlı olarak ödenmesi gereken nispi harçtan muaf tutulmak için bu kez adli yardım talebinde bulunmuştur. Malatya İdare Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli kararıyla başvurucunun adli yardım talebi reddedilmiş; bu karara istinaden 16/6/2008 ve 22/9/2008 tarihli Başkanlık yazılarıyla, eksik yatırdığı 961 TL nispi harç ve 40 TL posta ücretini verilen süre içinde tamamlaması gerektiği hususu başvurucuya bildirilmiştir.
15. Malatya İdare Mahkemesi 16/1/2009 tarihinde, başvurucunun süresi içinde harç veposta ücretindeki eksikliği tamamlamadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir. Söz konusu karar, başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 4/10/2011 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde, dava dosyasına fakirlik kâğıdı ibraz eden başvurucunun adli yardımdan faydalanmak için gerekli şartları taşıdığının anlaşılması karşısında talebinin kabulü yönünde karar verilmesi gerekirken adli yardım talebinin reddi ile sonrasında davanın açılmamış sayılması yolunda verilen Mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Bozma kararı üzerine dava dosyasını yeniden esasa kaydeden Malatya İdare Mahkemesi 30/1/2012 tarihinde davanın yetki yönünden reddine, dosyanın yetkili Elazığ İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 13/1/2012 tarihli kararıyla, Tunceli'nin Malatya İdare Mahkemesinin yargı alanından çıkarılarak Elazığ İdare Mahkemesinin yargı alanına bağlandığı, dolayısıyla davanın görüm ve çözümünde Elazığ İdare Mahkemesinin yetkili olduğu belirtilmiştir.
17. Elazığ 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme), Danıştayın 4/10/2011 tarihli bozma kararı doğrultusunda öncelikle 23/3/2012 tarihli ara kararıyla başvurucunun adli yardım talebini kabul etmiş; ardından aynı tarihte verdiği kararla idari yargılama usulü kurallarına uygun düzenlenmediği gerekçesiyle otuz gün içinde usulüne uygun şekilde yeniden düzenlenecek dilekçe ile dava açılmak üzere 14/5/2008 tarihli dava dilekçesini reddetmiştir. Dilekçe ret kararına gerekçe olarak dava dilekçesindeki ifadelerden dava konusu işlemin tebliğ tarihinin tam olarak anlaşılamaması, ayrıca talep edilen tazminat miktarına esas zarar kalemlerinin ve değerlerinin ayrı ayrı belirtilmemiş olması gösterilmiştir. Dilekçe ret kararı 4/7/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, adli tatil sonuna kadar uzayan yenileme süresi içinde ve 31/8/2012 tarihinde Mahkemeye yeniden dilekçe vermiştir.
19. Mahkeme 19/2/2013 tarihli kararıyla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; dava konusu Zarar Tespit Komisyonu kararının 10/12/2007 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edildiği, dolayısıyla dava açma süresinin 8/2/2008 Cuma günü mesai saati bitiminde sona erdiği, buna göre 14/5/2008 tarihinde havale edilen dilekçeyle açıldığı anlaşılan davanın süresinde olmadığı belirtilmiştir.
20. Söz konusu karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 25/12/2013 tarihli kararıyla onanmıştır.
21. Başvurucu, onama kararına karşı karar düzeltme yoluna gitmiştir. Başvurucu 8/4/2014 tarihli karar düzeltme dilekçesinde, davanın 8/2/2008 tarihinde Malatya İdare Mahkemesine gönderilmek üzere İzmir İdare Mahkemesi tarafından havale edilen dilekçeyle açıldığını belirtmiştir. Bu iddiasını ispata yönelik olarak 8/2/2008 tarihli dava bilgi formunudilekçe ekinde Danıştaya sunan başvurucu, davanın süresinde olduğunu ifade ederek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
22. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 1/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
23. Nihai karar 22/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 20/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
25. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış... gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
(...)
Tarihi izleyen günden başlar.(...)"
26. Aynı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı bendinin ilgili kısımları şöyledir:
"Dilekçeler,(...)
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla incelenir."
27. Anılan Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek karar" kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1. [14.] maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak ... üzere dilekçelerin reddine,
Karar verilir.
5. 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir."
28. 17/7/2014 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar."
2. Danıştay İçtihadı
29. Danıştay Beşinci Dairesinin 29/1/2003 tarihli ve E.2002/784, K.2003/205 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun … 15. maddesinin 1/(d) bendi hükmü ile 3 ve 5. maddelere aykırı olduğu için dilekçenin reddine karar verilmesi halinde, 30 gün içinde 3 ve 5. maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenerek veya noksanları tamamlanmak suretiyle dilekçenin yenilenmesine olanak tanınmıştır. Bu gibi hallerde 2577 sayılı Yasanın 7. maddesine göre, dava açma süresinin hesaplanmasında, başlangıç olarak reddedilen dilekçenin Mahkeme kaydına geçtiği tarihinin dava açma tarihi olarak kabul edileceği açıktır.
Bakılan uyuşmazlıkta …davacının… naklen atanmaya ilişkin İzmir Valiliği işlemine karşı açtığı davanın süresinde olup olmadığının saptanmasında, 27.4.2001 tarihli dilekçe ret kararının verildiği dosyadaki dava dilekçesinin Mahkeme kaydına geçtiği tarihin ve bu dilekçe ret kararı üzerine 2577 sayılı Yasanın 15. maddesinin 1/(d) bendinde öngörülen 30 günlük süre içinde yenilenip yenilenemediğinin araştırılması gerekmektedir.
Bu durum karşısında dilekçe ret kararına konu olan dava dilekçesinin Mahkemeye verildiği tarih dikkate alınmaksızın, dilekçe ret üzerine verilen yenileme dilekçesinin tarihine göre, davanın süre yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir."
30. Danıştay Altıncı Dairesinin 25/3/2015 tarihli ve E.2011/509, K.2015/1773 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
" Dosyanın incelenmesinden, İdare Mehkemesince verilen 15.04.2009 tarihli... karar ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 3. maddesi dayanak alınarak, iptali istenen işlem veya işlemlerin tebliğ veya öğrenme tarihinin, davanın konusunun, sebeplerinin ve dayandığı delillerin dava dilekçesinde gösterilmediği ve dava konusu işlem veya işlemler ile bu işlem veya işlemler bir başvuru üzerine tesis edilmişse başvuru dilekçesinin dava dilekçesine eklenmediği, dava dilekçesinin ve eklerinin karşı taraf sayısından bir fazla olması gerektiği halde tek suret olduğu gerekçesiyle yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddine karar verildiği, bunun üzerine davacı tarafından mahkemeye ibraz edilen 28.05.2009 tarihli dava dilekçesinde; davanın kanusunun açıklığa kavuşturulduğu bu davada hangi işlemlerin iptalinin istenildiğinin açık ve net bir biçimde ortaya konulduğu böylece davanın konusunun açıklığa kavuşturulması gerektiği yolundaki "dilekçe ret" kararının gereklerinin yerine getirildiği ve bu yeni dilekçesi ile Kanunun tanıdığı ve mahkemenin uygulamaya soktuğu dilekçesini yenileme hakkını kullandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda idare mahkemesince; dava açma süresi hesaplanırken, ilk dava açma tarihi olan 13.04.2009 tarihinin süreye esas alınması gerekirken; dava konusunun açıklığa kavuşturulması amacıyla verilen dilekçe ret kararı üzerine davacı tarafından verilen yenileme dilekçesinin kayda giriş tarihinin dava açma süresinin hesaplanmasında esas alınmasına ve sonuç itibariyle dilekçe ret kararının davacıya verdiği yenileme hakkının ortadan kaldırılmasına yönelik mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından, ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
32. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için bkz. Remzi Altuntaş, B. No: 2014/13905, 9/11/2017,§§ 32-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34.Başvurucu; dava konusuişlemin tebliği üzerine yasal süresi içinde dava açtığını, davanın süre aşımından reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmektedir. Mahkemenin hukuka aykırı kararı nedeniyle ilgili yasa kapsamında tarafına ödenmesi gereken tazminat tutarından yoksun bırakıldığından şikâyet eden başvurucu, eşitlik ilkesi ile mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
35. Bakanlık görüşünde öncelikle konuyla ilgili AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihadı ile ulusal hukuk kurallarına yer verilmiş ardından başvurucunun süresinde dava açmasına rağmen yerel mahkeme tarafından hataya düşülerek süre aşımı nedeniyle davasının reddedildiği iddiası incelenirken başvurucunun ilk olarak Malatya İdare Mahkemesinin E.2008/180 sayılı dosyası ile dava açtığı hususunun dikkate alınması gerektiğinin düşünüldüğü belirtilmiştir. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas yönünden incelenmesinde belirtilen hususun gözetilmesi konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenindava açma süresini hesaplarken davanın açıldığı tarihi hatalı tespit etmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
40. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
41. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
43. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
44. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
45. Başvurucunun idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
46. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
47. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
48. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
49. Dava açma süresinin hesaplanmasında sürenin işlemeye başladığı tarih, aynı biçimde dava açma tarihi belirleyici bir unsur olmakta ve bu unsurlar mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Davanın hangi tarihte açılmış sayılacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, belirtilen hususlarda Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, derece mahkemelerinin davanın hangi tarihte açılmış sayılması gerektiğiyle ilgili yorumlarının veya dava açma tarihini belirlemedeki maddi tespitlerinin mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
50. İdari yargılama usulünde yargı merciince dilekçenin reddine karar verilmesi hâlinde otuz gün içinde yeniden düzenlenerek veya noksanları tamamlanmak suretiyle dilekçenin yenilenmesine olanak tanınmıştır. İdari yargıdaki yerleşik uygulamaya göre dilekçenin yenilenmesi durumunda reddedilen ilk dilekçenin mahkeme kaydına alındığı tarih, dava açma tarihi olarak kabul edilmektedir (bkz. §§ 29, 30).
51. Somut olayda Mahkeme, dava açma süresini hesaplarken dava açma tarihini reddedilen dilekçenin Mahkeme kaydına alındığı 8/2/2008 tarihi olarak değil yenileme dilekçesinin kayda alındığı 14/5/2008 tarihi olarak tespit ve kabul etmiştir. Ancak gerekçeli karara bakıldığında Mahkemenin bu kabulünün dilekçe ret kararı üzerine yenilenen davanın hangi tarihte açılmış sayılması gerektiğiyle ilgili idari yargıdaki yerleşik uygulamanın aksine bir yorumu benimsemesinden kaynaklandığına dair bir emare bulunmamaktadır. Mahkemenin bu kabulünün esasen başvurucunun İzmir İdare Mahkemesi aracılığıyla ve 14/5/2008 tarihli havale kaydıyla Malatya İdare Mahkemesine gönderdiği dilekçenin yenileme dilekçesi olduğunun tespit edilememesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Zira Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede 13/3/2008 tarihli dilekçe ret kararı ile sonuçlanan ilk dava dosyasının bireysel başvuruya dayanak dava dosyası içinde bulunmadığı ve bu iki dosya arasında bir ilişkilendirme de yapılmadığı tespit edilmiştir.
52. Başvurucunun 14/5/2008 tarihinde havale edilen dilekçeyi 13/3/2008 tarihli dilekçe ret kararında belirtilen eksiklikleri giderecek nitelikte düzenlediği ve yenileme süresi içinde ilgili yargı merciine sunduğu dikkate alındığında söz konusu dilekçenin mahiyeti itibarıyla yenileme dilekçesi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Malatya İdare Mahkemesinin söz konusu dilekçeyi ilk kez açılan davaya ait bir dilekçe olarak değerlendirdiği ve bu sebeple ilk dosyayla ilgi kurmaksızın esasa kaydettiği görülmektedir.
53. Başvurucunun 14/5/2008 tarihli dilekçesinde 13/3/2008 tarihli dilekçe ret kararını ilgi tutmak ya da dilekçesinin yenileme dilekçesi olduğuna dair bir ibareye yer vermek suretiyle bu hususu yargı merciinin dikkatine sunmadığı tespit edilmiştir. Bu itibarla dilekçenin yenileme dilekçesi olduğunun yargı merciince tespit edilememesinde başvurucunun bu konuda gerekli özeni göstermemiş olmasının belli ölçüde bir etkisi olduğu yadsınamaz. Bununla birlikte aynı kişi tarafından ve üstelik aynı mahkemede açılan davaların ve bu davaların birbiriyle ilintisinin tespit edilememiş olması aynı zamanda yargısal sistemin işleyişindeki bir eksikliğin varlığını da ortaya koymaktadır.
54. Bu noktada başvurucunun özellikle karar düzeltme aşamasında 14/5/2008 tarihli dilekçenin daha önce reddedilen 8/2/2008 tarihli dilekçenin yenileme dilekçesi olduğu, davanın 8/2/2008 tarihinde açıldığı olgusunu Danıştayın dikkatine sunduğunu ve buna dair dava bilgi formunu dava dosyasına ibraz ettiğini de tekrar hatırlatmak gerekir.
55. Bu bağlamda ayrı ve açık bir değerlendirme yapılmasını gerektiren bu esaslı iddia ve olgunun üst yargı mercii kararında hiç irdelenmediği, dolayısıyla dava açma tarihinin belirlenmesi noktasında ilk derece yargılaması safhasında ortaya çıkan aksaklıkları tespit ve telafi etmeye yönelik olarak üst kanun yolları aşamasında gerekli imkân ve koşullar oluşmasına rağmen üst yargı merciinin bu yönde bir yaklaşımının olmadığı görülmektedir. Öte yandan yargı makamlarının dava açma süresinin hesabında dikkate alınacak dava açma tarihinin tespiti noktasındaki bu yaklaşımının başvurucunun mahkemeye erişimini aşırı derecede zorlaştırdığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda reddedilen dilekçe yerine yenileme dilekçesinin kayda alındığı tarihin dava açma tarihi olarak tespit edilmesinin yerleşik idari yargı uygulamaları karşısında hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı ve söz konusu tespite bağlı olarak davanın süre aşımından reddedilmesinin başvurucuya aşırı bir külfet yüklediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki tazminat talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari ve yargısal sürecin uzun sürmesi nedeniylemakul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
59. Bakanlık görüş yazısında Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkına ilişkin ilke ve kriterlerinin daha önceki başvurularda belirlendiği, somut başvuruda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığının değerlendirildiği belirtilmiştir. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas yönünden incelenmesinde belirtilen hususun gözetilmesi konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
61. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
62. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
63. Bu hususlara ek olarak Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan yargılamalarda komisyonların belli bir dönem içinde geçici olarak olağanüstü iş yükü artışı ile karşılaşmasından kaynaklanan gecikmelerde kamu otoritelerince zamanında ve yeterli tedbirlerin alınmış olup olmadığını da gözönünde bulundurmaktadır. Gerekli tedbirler alınmışsa makul sürenin hesaplanmasında olağan yargılamalara kıyasla daha esnek bir yaklaşım benimsenmektedir (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 60-72; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 59-71; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 57-67; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 57-69).
64. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında Komisyona başvuru tarihi (25/7/2005) ile kararın kesinleştiği tarih (1/10/2014) arasında geçentoplam 9 yıl 2 ay 6 günlük süre için başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir husus bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde makul kabul edilemeyecek bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. Başvurucu, yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.
68. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
69. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
71. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 8.100 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine (E.2012/1770, K.2013/119) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net8.100 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.