TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZÜLFÜ GÜRGÖZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/1188)
|
|
Karar Tarihi:7/3/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Zülfü GÜRGÖZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mizgin IRGAT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle mal varlığına ulaşamamasından dolayı uğradığı maddi
zararın ilgili mevzuat hükümleri uyarınca tazmini istemiyle 25/7/2005 tarihinde
Tunceli Valiliğine başvuruda bulunmuştur.
10. Tunceli Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar TespitKomisyonu (Zarar Tespit Komisyonu) 25/10/2007 tarihli
kararıyla başvurucunun tazminat talebini reddetmiştir.
11. Zarar Tespit Komisyonu kararı 10/12/2007 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, söz konusu kararın iptali ve tazminata
hükmedilmesi istemiyle 8/2/2008 tarihinde İzmir İdare Mahkemesi tarafından
havale edilen dilekçeyle maktu harç ödeyerek Malatya İdare Mahkemesinde dava
açmıştır.
13. Malatya İdare Mahkemesi 13/3/2008 tarihli kararıyla
uyuşmazlık konusu tazminat miktarının gösterilmemiş olması sebebiyle idari
yargılama usulü kurallarına uygun düzenlenmediği gerekçesiyle otuz gün içinde
usulüne uygun şekilde yeniden düzenlenecek dilekçe ile dava açılmak üzere dava
dilekçesini reddetmiştir. Dilekçe ret kararı 18/4/2008 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, dilekçe ret kararı üzerine İzmir İdare Mahkemesi
aracılığıyla ve14/5/2008 tarihli havale kaydıyla Malatya İdare Mahkemesine
yeniden dilekçe göndermiştir. Başvurucu yenilediği dilekçesinde, uyuşmazlık
konusu tazminat miktarını 70.000 TL olarak belirtmek suretiyle dilekçe ret
kararında gösterilen usule ilişkin eksiklikleri gidermiş; aynı zamanda talep
edilen tazminat tutarına bağlı olarak ödenmesi gereken nispi harçtan muaf
tutulmak için bu kez adli yardım talebinde bulunmuştur. Malatya İdare
Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli kararıyla başvurucunun adli yardım talebi
reddedilmiş; bu karara istinaden 16/6/2008 ve 22/9/2008 tarihli Başkanlık
yazılarıyla, eksik yatırdığı 961 TL nispi harç ve 40 TL posta ücretini verilen
süre içinde tamamlaması gerektiği hususu başvurucuya bildirilmiştir.
15. Malatya İdare Mahkemesi 16/1/2009 tarihinde, başvurucunun
süresi içinde harç veposta ücretindeki eksikliği
tamamlamadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir. Söz
konusu karar, başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 4/10/2011 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının
gerekçesinde, dava dosyasına fakirlik kâğıdı ibraz eden başvurucunun adli
yardımdan faydalanmak için gerekli şartları taşıdığının anlaşılması karşısında
talebinin kabulü yönünde karar verilmesi gerekirken adli yardım talebinin reddi
ile sonrasında davanın açılmamış sayılması yolunda verilen Mahkeme kararında
hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Bozma kararı üzerine dava dosyasını yeniden esasa kaydeden
Malatya İdare Mahkemesi 30/1/2012 tarihinde davanın yetki yönünden reddine,
dosyanın yetkili Elazığ İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
13/1/2012 tarihli kararıyla, Tunceli'nin Malatya İdare Mahkemesinin yargı
alanından çıkarılarak Elazığ İdare Mahkemesinin yargı
alanına bağlandığı, dolayısıyla davanın görüm ve çözümünde Elazığ İdare
Mahkemesinin yetkili olduğu belirtilmiştir.
17. Elazığ 1. İdare Mahkemesi
(Mahkeme), Danıştayın 4/10/2011 tarihli bozma kararı
doğrultusunda öncelikle 23/3/2012 tarihli ara kararıyla başvurucunun adli
yardım talebini kabul etmiş; ardından aynı tarihte verdiği kararla idari
yargılama usulü kurallarına uygun düzenlenmediği gerekçesiyle otuz gün içinde
usulüne uygun şekilde yeniden düzenlenecek dilekçe ile dava açılmak üzere
14/5/2008 tarihli dava dilekçesini reddetmiştir. Dilekçe ret kararına gerekçe
olarak dava dilekçesindeki ifadelerden dava konusu işlemin tebliğ tarihinin tam
olarak anlaşılamaması, ayrıca talep edilen tazminat miktarına esas zarar
kalemlerinin ve değerlerinin ayrı ayrı belirtilmemiş olması gösterilmiştir.
Dilekçe ret kararı 4/7/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, adli tatil sonuna kadar uzayan yenileme süresi
içinde ve 31/8/2012 tarihinde Mahkemeye yeniden dilekçe vermiştir.
19. Mahkeme 19/2/2013 tarihli kararıyla davayı süre aşımı
nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; dava konusu Zarar Tespit
Komisyonu kararının 10/12/2007 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edildiği,
dolayısıyla dava açma süresinin 8/2/2008 Cuma günü
mesai saati bitiminde sona erdiği, buna göre 14/5/2008 tarihinde havale edilen
dilekçeyle açıldığı anlaşılan davanın süresinde olmadığı belirtilmiştir.
20. Söz konusu karar, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 25/12/2013 tarihli kararıyla onanmıştır.
21. Başvurucu, onama kararına karşı karar düzeltme yoluna
gitmiştir. Başvurucu 8/4/2014 tarihli karar düzeltme dilekçesinde, davanın
8/2/2008 tarihinde Malatya İdare Mahkemesine gönderilmek üzere İzmir İdare
Mahkemesi tarafından havale edilen dilekçeyle açıldığını belirtmiştir. Bu
iddiasını ispata yönelik olarak 8/2/2008 tarihli dava bilgi formunudilekçe
ekinde Danıştaya sunan başvurucu, davanın süresinde
olduğunu ifade ederek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
22. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 1/10/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
23. Nihai karar 22/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
24. Başvurucu 20/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
25. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "Dava açma süresi"
kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Dava açma süresi,
özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda
ve idare mahkemelerinde altmış... gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
(...)
Tarihi izleyen günden başlar.(...)"
26. Aynı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3)
numaralı bendinin ilgili kısımları şöyledir:
"Dilekçeler,(...)
(...)
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup
olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla incelenir."
27. Anılan Kanun'un "İlk
inceleme üzerine verilecek karar" kenar başlıklı 15. maddesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"1. [14.] maddenin 3 üncü fıkrasında
yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
(...)
d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden
düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak ... üzere dilekçelerin reddine,
(...)
Karar verilir.
(...)
5. 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin
reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı
takdirde dava reddedilir."
28. 17/7/2014 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü
maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması
hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar."
2. Danıştay İçtihadı
29. Danıştay Beşinci Dairesinin 29/1/2003 tarihli ve E.2002/784,
K.2003/205 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun … 15. maddesinin 1/(d) bendi hükmü ile 3 ve 5. maddelere aykırı
olduğu için dilekçenin reddine karar verilmesi halinde, 30 gün içinde 3 ve 5.
maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenerek veya noksanları tamamlanmak
suretiyle dilekçenin yenilenmesine olanak tanınmıştır. Bu gibi hallerde 2577
sayılı Yasanın 7. maddesine göre, dava açma süresinin hesaplanmasında,
başlangıç olarak reddedilen dilekçenin Mahkeme kaydına geçtiği tarihinin dava
açma tarihi olarak kabul edileceği açıktır.
Bakılan uyuşmazlıkta …davacının… naklen
atanmaya ilişkin İzmir Valiliği işlemine karşı açtığı davanın süresinde olup
olmadığının saptanmasında, 27.4.2001 tarihli dilekçe ret kararının verildiği
dosyadaki dava dilekçesinin Mahkeme kaydına geçtiği tarihin ve bu dilekçe ret
kararı üzerine 2577 sayılı Yasanın 15. maddesinin 1/(d) bendinde öngörülen 30
günlük süre içinde yenilenip yenilenemediğinin araştırılması gerekmektedir.
Bu durum karşısında dilekçe ret kararına konu
olan dava dilekçesinin Mahkemeye verildiği tarih dikkate alınmaksızın, dilekçe
ret üzerine verilen yenileme dilekçesinin tarihine göre, davanın süre yönünden
reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir."
30. Danıştay Altıncı Dairesinin 25/3/2015 tarihli ve E.2011/509,
K.2015/1773 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
" Dosyanın
incelenmesinden, İdare Mehkemesince verilen
15.04.2009 tarihli... karar ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 3.
maddesi dayanak alınarak, iptali istenen işlem veya işlemlerin tebliğ veya
öğrenme tarihinin, davanın konusunun, sebeplerinin ve dayandığı delillerin dava
dilekçesinde gösterilmediği ve dava konusu işlem veya işlemler ile bu işlem
veya işlemler bir başvuru üzerine tesis edilmişse başvuru dilekçesinin dava
dilekçesine eklenmediği, dava dilekçesinin ve eklerinin karşı taraf sayısından
bir fazla olması gerektiği halde tek suret olduğu gerekçesiyle yeniden dava
açılmak üzere dilekçenin reddine karar verildiği, bunun üzerine davacı
tarafından mahkemeye ibraz edilen 28.05.2009 tarihli dava dilekçesinde; davanın
kanusunun açıklığa kavuşturulduğu bu davada hangi
işlemlerin iptalinin istenildiğinin açık ve net bir biçimde ortaya konulduğu
böylece davanın konusunun açıklığa kavuşturulması gerektiği yolundaki
"dilekçe ret" kararının gereklerinin yerine getirildiği ve bu yeni
dilekçesi ile Kanunun tanıdığı ve mahkemenin uygulamaya soktuğu dilekçesini
yenileme hakkını kullandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda idare mahkemesince; dava açma
süresi hesaplanırken, ilk dava açma tarihi olan 13.04.2009 tarihinin süreye
esas alınması gerekirken; dava konusunun açıklığa kavuşturulması amacıyla
verilen dilekçe ret kararı üzerine davacı tarafından verilen yenileme
dilekçesinin kayda giriş tarihinin dava açma süresinin hesaplanmasında esas
alınmasına ve sonuç itibariyle dilekçe ret kararının davacıya verdiği yenileme
hakkının ortadan kaldırılmasına yönelik mahkeme kararında hukuka uyarlık
bulunmamaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan, ... bir mahkeme tarafından, ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
32. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için
bkz. Remzi Altuntaş, B. No:
2014/13905, 9/11/2017,§§ 32-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
34.Başvurucu; dava konusuişlemin
tebliği üzerine yasal süresi içinde dava açtığını, davanın süre aşımından
reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmektedir. Mahkemenin hukuka aykırı
kararı nedeniyle ilgili yasa kapsamında tarafına ödenmesi gereken tazminat
tutarından yoksun bırakıldığından şikâyet eden başvurucu, eşitlik ilkesi ile
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
35. Bakanlık görüşünde öncelikle konuyla ilgili AİHM ve Anayasa
Mahkemesi içtihadı ile ulusal hukuk kurallarına yer verilmiş ardından
başvurucunun süresinde dava açmasına rağmen yerel mahkeme tarafından hataya
düşülerek süre aşımı nedeniyle davasının reddedildiği iddiası incelenirken
başvurucunun ilk olarak Malatya İdare Mahkemesinin E.2008/180 sayılı dosyası
ile dava açtığı hususunun dikkate alınması gerektiğinin düşünüldüğü
belirtilmiştir. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas yönünden incelenmesinde
belirtilen hususun gözetilmesi konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait
olduğu ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenindava açma süresini hesaplarken davanın açıldığı
tarihi hatalı tespit etmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenememesidir.
Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
40. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
41. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın
süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu
görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
43. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
44. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
45. Başvurucunun idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın
süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 2577 sayılı
Kanun'un 7. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının
mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
46. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No:
2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
47. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini
ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
48. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş.
Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
49. Dava açma süresinin hesaplanmasında sürenin işlemeye
başladığı tarih, aynı biçimde dava açma tarihi belirleyici bir unsur olmakta ve
bu unsurlar mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında
büyük önem taşımaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 66). Davanın hangi tarihte açılmış sayılacağını belirlemek ve
mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir.
Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, belirtilen hususlarda Anayasa
Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta
üstleneceği rol, derece mahkemelerinin davanın hangi tarihte açılmış sayılması
gerektiğiyle ilgili yorumlarının veya dava açma tarihini belirlemedeki maddi
tespitlerinin mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında
incelemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135,
20/9/2017, § 46).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. İdari yargılama usulünde yargı merciince dilekçenin reddine
karar verilmesi hâlinde otuz gün içinde yeniden düzenlenerek veya noksanları
tamamlanmak suretiyle dilekçenin yenilenmesine olanak tanınmıştır. İdari
yargıdaki yerleşik uygulamaya göre dilekçenin yenilenmesi durumunda reddedilen
ilk dilekçenin mahkeme kaydına alındığı tarih, dava açma tarihi olarak kabul
edilmektedir (bkz. §§ 29, 30).
51. Somut olayda Mahkeme, dava açma süresini hesaplarken dava
açma tarihini reddedilen dilekçenin Mahkeme kaydına alındığı 8/2/2008 tarihi
olarak değil yenileme dilekçesinin kayda alındığı 14/5/2008 tarihi olarak
tespit ve kabul etmiştir. Ancak gerekçeli karara bakıldığında Mahkemenin bu
kabulünün dilekçe ret kararı üzerine yenilenen davanın hangi tarihte açılmış
sayılması gerektiğiyle ilgili idari yargıdaki yerleşik uygulamanın aksine bir
yorumu benimsemesinden kaynaklandığına dair bir emare bulunmamaktadır.
Mahkemenin bu kabulünün esasen başvurucunun İzmir İdare Mahkemesi aracılığıyla
ve 14/5/2008 tarihli havale kaydıyla Malatya İdare Mahkemesine gönderdiği
dilekçenin yenileme dilekçesi olduğunun tespit edilememesinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Zira Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
incelemede 13/3/2008 tarihli dilekçe ret kararı ile sonuçlanan ilk dava
dosyasının bireysel başvuruya dayanak dava dosyası içinde bulunmadığı ve bu iki
dosya arasında bir ilişkilendirme de yapılmadığı tespit edilmiştir.
52. Başvurucunun 14/5/2008 tarihinde havale edilen dilekçeyi
13/3/2008 tarihli dilekçe ret kararında belirtilen eksiklikleri giderecek
nitelikte düzenlediği ve yenileme süresi içinde ilgili yargı merciine sunduğu
dikkate alındığında söz konusu dilekçenin mahiyeti itibarıyla yenileme
dilekçesi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Malatya İdare Mahkemesinin söz konusu
dilekçeyi ilk kez açılan davaya ait bir dilekçe olarak değerlendirdiği ve bu
sebeple ilk dosyayla ilgi kurmaksızın esasa kaydettiği görülmektedir.
53. Başvurucunun 14/5/2008 tarihli dilekçesinde 13/3/2008
tarihli dilekçe ret kararını ilgi tutmak ya da dilekçesinin yenileme dilekçesi
olduğuna dair bir ibareye yer vermek suretiyle bu hususu yargı merciinin
dikkatine sunmadığı tespit edilmiştir. Bu itibarla dilekçenin yenileme
dilekçesi olduğunun yargı merciince tespit edilememesinde başvurucunun bu
konuda gerekli özeni göstermemiş olmasının belli ölçüde bir etkisi olduğu
yadsınamaz. Bununla birlikte aynı kişi tarafından ve üstelik aynı mahkemede
açılan davaların ve bu davaların birbiriyle ilintisinin tespit edilememiş
olması aynı zamanda yargısal sistemin işleyişindeki bir eksikliğin varlığını da
ortaya koymaktadır.
54. Bu noktada başvurucunun özellikle karar düzeltme aşamasında
14/5/2008 tarihli dilekçenin daha önce reddedilen 8/2/2008 tarihli dilekçenin
yenileme dilekçesi olduğu, davanın 8/2/2008 tarihinde açıldığı olgusunu Danıştayın dikkatine sunduğunu ve buna dair dava bilgi
formunu dava dosyasına ibraz ettiğini de tekrar hatırlatmak gerekir.
55. Bu bağlamda ayrı ve açık bir değerlendirme yapılmasını
gerektiren bu esaslı iddia ve olgunun üst yargı mercii kararında hiç
irdelenmediği, dolayısıyla dava açma tarihinin belirlenmesi noktasında ilk
derece yargılaması safhasında ortaya çıkan aksaklıkları tespit ve telafi etmeye
yönelik olarak üst kanun yolları aşamasında gerekli imkân ve koşullar
oluşmasına rağmen üst yargı merciinin bu yönde bir yaklaşımının olmadığı
görülmektedir. Öte yandan yargı makamlarının dava açma süresinin hesabında
dikkate alınacak dava açma tarihinin tespiti noktasındaki bu yaklaşımının
başvurucunun mahkemeye erişimini aşırı derecede zorlaştırdığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda reddedilen dilekçe yerine yenileme dilekçesinin
kayda alındığı tarihin dava açma tarihi olarak tespit edilmesinin yerleşik
idari yargı uygulamaları karşısında hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri
bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı ve söz konusu tespite
bağlı olarak davanın süre aşımından reddedilmesinin başvurucuya aşırı bir
külfet yüklediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki tazminat talebinin
değerlendirilmesi hususundaki idari ve yargısal sürecin uzun sürmesi nedeniylemakul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmektedir.
59. Bakanlık görüş yazısında Anayasa Mahkemesinin makul sürede
yargılanma hakkına ilişkin ilke ve kriterlerinin daha önceki başvurularda
belirlendiği, somut başvuruda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir yön
bulunmadığının değerlendirildiği belirtilmiştir. Başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas yönünden incelenmesinde belirtilen hususun gözetilmesi konusundaki
takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
61. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
62. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
63. Bu hususlara ek olarak Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun
kapsamında yapılan yargılamalarda komisyonların belli bir dönem içinde geçici
olarak olağanüstü iş yükü artışı ile karşılaşmasından kaynaklanan gecikmelerde
kamu otoritelerince zamanında ve yeterli tedbirlerin alınmış olup olmadığını da
gözönünde bulundurmaktadır. Gerekli tedbirler
alınmışsa makul sürenin hesaplanmasında olağan yargılamalara kıyasla daha esnek
bir yaklaşım benimsenmektedir (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 60-72; Mahmut
Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 59-71; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014,
§§ 57-67; Celal Demir, B. No:
2013/3309, 6/2/2014, §§ 57-69).
64. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında Komisyona başvuru tarihi (25/7/2005) ile
kararın kesinleştiği tarih (1/10/2014) arasında geçentoplam
9 yıl 2 ay 6 günlük süre için başvurucu açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir husus bulunmadığı ve söz konusu yargılama süresinde makul kabul
edilemeyecek bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
67. Başvurucu, yeniden yargılama ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
68. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
69. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
70. Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
71. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 8.100 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine (E.2012/1770, K.2013/119)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net8.100 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.