TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BİNNAZ DEMİRBAŞ VE HAYDAR CEYLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/13419)
Karar Tarihi: 7/3/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Başvurucular
1. Binnaz DEMİRBAŞ
2. Haydar CEYLAN
Vekili
Av. Gülseren GÜNAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; işkence sonucunda elde edilen delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi,lehe olan bulgu ve delillerin dikkate alınmaması, temyiz dilekçesinde ileri sürülen itirazların onama kararında karşılanmaması ve onama tarihi itibarıyla dava zamanaşımının dolmuş ve yargılamanın uzun sürmüş olması nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlıkgörüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)üzerinden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuruya Konu Asıl Davaya İlişkin Yargılama Süreci
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesince 18/4/1999 tarihinde Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TKP/ML-TİKKO) gençlik örgütlenmesine yönelik oprasyonlar yapılmış, başvurucularBinnaz Demirbaş ve Haydar Ceylan aynı tarihte Gazi Mahallesi İstiklal Caddesi üzerindeki otobüs durağında şüphe üzerine gözaltına alınmıştır. Her iki başvurucu da 25/4/1999 tarihinde tutuklanmış ve 14/2/2007 tarihinde tahliye olmuştur.
9. Başvuruculardan Binnaz Demirbaş kollukta müdafiinin yokluğunda vermiş olduğu beyanında örgüt üyesi olduğunu kabul etmiş ve örgütün amacı doğrultusunda çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlere molotof atma, bomba koyma, cadde ve sokaklara pankart asma vb. eylemleri gerçekleştirdiğine ilişkin bilgi vermiştir. Ayrıca yapılan ilk sorgusunda bildirmiş olduğu kişi ve adresler üzerinde yapılan aramalarda on bir adet dinamit lokumu ve bir adet tabanca ele geçirilmiştir.
10. Başvuruculardan Haydar Ceylan da kollukta müdafiinin yokluğunda vermiş olduğu beyanında örgüt içinde yer aldığını kabul etmiş, ilişkide bulunduğu diğer örgüt üyeleri ve katılmış olduğu -molotof atma, bomba koyma, pankart asma vb.- eylemlere ilişkin bilgi vermiştir.
11. Her iki başvurucu da daha sonra Savcılık ve sorgu hâkimliğinde vermiş oldukları beyanda ve yapmış oldukları savunmalarında kollukta verdikleri beyanlarının işkence altında alındığını ileri sürmüşlerdir.
12. Başvurucu Haydar Ceylan hakkında gözaltına alındığı tarihten sonra düzenlenen 19/4/1999 tarihli Adli Tıp raporuna göre başvurucunun sol göz kapağında ve sol omzunda çürükler; 22/4/1999 tarihli rapora göre sağ kaşında ve burnunun sol kısmında kabuk bağlamış iki yara, sol omzunda kabuk bağlamış yüzeysel bir yara ve 25/4/1999 tarihli rapora göre de sağ kaşında ve burnunun sol kısmında yaralar bulunmaktadır.
13. Başvurucular hakkında 3/6/1999 tarihli iddianame ile yasa dışı silahlı örgüte üye olmak suçlamasıyla İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde 1999/752 Esas sayılı dava açılmıştır.
14. Her iki başvurucu da Mahkemeye 3/3/2000 tarihinde yazılı beyanda bulunmuşlardır. Başvurucu Binnaz Demirbaş beyanında özetle TKP/ML- TMLGB örgütüne üye olduğunu kabul etmekle birlikte gözaltında iken kolluk görevlilerinin filistin askısı, tazyikli su tutma, buza yatırma, cinsel taciz, silah dayama, ölüm ile tehdit etme gibi işkenceler uygulandığını iddia etmiştir. Başvurucu işkence altında kaldığını, gerçekleştirdiği eylemleri ve malzemelerin bulunduğu evi göstermekle kalmayıp okumadan imzaladığını, beyanlarında katılmadığı eylemleri üstlendiğini ve tanımadığı kişileri de örgüt üyesi olarak kabul etmek zorunda kaldığını bildirmiştir. Başvuruculardan Haydar Ceylan ise gözaltında iken uygulanan işkence nedeniyle kollukça düzenlenen ifade tutanağını kabul etmek zorunda kaldığını, örgütle herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını bildirmiştir.
15. Başvurucular, işkenceye uğradıkları iddiasını 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesindeki yargılamada dile getirmişlerdir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 22/5/2002 tarihli karar ile her iki başvurucunun da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs etme suçu nedeniyle idam cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
16. Hüküm başvurucular tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 17/4/2003 tarihli karar ile başvuruculardan Haydar Ceylan ve sanık V.İ.D. vekilinin doktor ve adli tabip raporlarına dayanarak işkence iddiasıyla suç duyurusunda bulunmalarına rağmen bu hususun araştırılmaması ve parmak izine dair raporlara yönelik sanık müdafilerinin itirazları uyarınca Adli Tıp Kurumu Başkanlığından yeniden rapor alınmadan karar verilmesi nedeniyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
17. Bozma üzerine yargılamaya İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam edilirken 16/6/2004 tarihli ve 5190 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi ile bu mahkemelerin yetkilerine son verilmiş ve aynı Kanun'un geçici 2. maddesi gereğince dava dosyası İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
18. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 25/272012 tarihli karar ile başvurucuların Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs etme suçu nedeniyle ayrı ayrı müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir. Gerekçeli kararın başvuruculara ilişkin kısmı şöyledir:
"İstanbul DGM Başsavcılığı 1999/971 hazırlık numarası üzerinden yürütülen soruşturma ile sanıkların TKP/ML-TİKKO (konferans) Terör örgütünün üyesi ve bir kısım sanıkların yöneticisi oldukları ve iddianamede sayılan eylemlerin gerçekleşmeleri nedeniyle örgüt üyeliğinden ve devletin birliğini bozma ve anayasal düzeni ortadan kaldırma suçunu işledikleri iddiasıyla cezalandırmaları isteğmyle kamu davası açılmışmahkememizde yapılan yargılama sonunda 22/05/2002 tarihinde 1999/752 E.2002/111K sayılı kararı ile hüküm kurulmuştur.Yargıtay 9. Ceza dairesi 30/04/2003 tarihinde 2002/2623 E, 2003/606K. Sayılı ilamı ile sanık BİNNAZ DEMİRBAŞ 'ın son duruşmaya getirilmemesi, iddianamede yargılamadakonusu yapılmayan bir kısım eylemlerin hükmü esas alınması, zabıt Mümzisi tanıkların dinlenmemiş olması, sanıklar HAYDAR CEYLAN ve [V.İ.D.nin] işkence iddialarının araştırılmamış olması, emniyet müdürlüğünün düzenlemiş olduğu parmak izi ekspertiz raporunun adli tıp kurumu başkanlığından yeniden rapor alınarak itirazların bertaraf edilmemesi gerekçeleriyle mahkememiz kararı bozulmuştur.Yargıtay bozmasından sonra yapılan yargılamada dosyadaki tutanaklardaki zabıt Mümzisi tanıkların tamamına yakını tanık sıfatıyla dinlenmiş ayrıca adli tıp kurumundan 26 Şubat 2009 tarihinde parmak izlerinin sanıklar BİNNAZ DEMİRBAŞ ve [S.S.ye] ait olduğuna yönelik emniyet ekspertiz raporu gönderilerek yeniden rapor alınmış raporda parmak izlerinin bu iki sanığa ait olduğu yani önceki hükme esas teşkil eden emniyet raporunun doğru olduğu görülmüştür. İşkence iddiasında bulunan sanık [V.İ.D.nin] yaşı nedeniyle dosyası tefrik edilerek çocuk mahkemesine gönderilmiş sanık HAYDAR CEYLAN'ın işkence iddiasının araştırılmasında gerek dosyasındaki sanığa ait doktor raporlarında gerek zabıt Mümzisi beyanılarında gerekse diğer belgelerden işkence iddiasının ciddiliğinigösterir delillere ulaşılamamıştır.
TKP/ML-TİKKO terör ögütü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzenini kırsaldan başlattığı 'silahlı halk savaşı' başlattığı diye nitelediği terör faaliyetleri ile anayasal düzeni yıkarak yerine Marksist-Leninist ideolajiye dayalı bir anayasal düzen kurmayı nihai amaç olarak hedeflediği bu nihai amaç için terör faaliyetlerinde bulunduğu ve terör örgütü olduğu dosyadakiemniyet müdürlüğü yazılarından kesinleşmiş mahkeme kararlarından bilinen bir gerçekliktir.
...
Sanık BİNNAZ DEMİRBAŞ 18/04/1999 günü SELDA AKSOY ismine düzenlenmiş sahte kimlikle yakalandığı yakalama tutanağıyla sabittir. Sanığın sahte kimlikle dolaşmasının nedeni sanığın savunmalarında belirttiği yine dosyamızdaki sanıkla ilgili sabıka kaydından ve ceraim evraklarından anlaşıldığı üzere terör örgütüne ilişkin bir kısım eylemlere karıştığı ceza aldığı ve bu cezadan kurtulmak için sahte kimlikle dolaştığı anlaşılmaktadır. Sanığın bu eylemleri iddianamede yargılama konusu yapılmadığı için dosyamızda bu eylemleri tartışılmamıştır. Sanığın Marmara üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon bölümünde öğrenci olduğu sırasında 1993 yılındaterör örgütü üyeleriyle tanıştığı [Z.B.K.] isimli terör örgütü üyesinin tepkileriyle TKP/ML -TİKKO ya sempati duymaya başladığı takip eden süreçte TMLGB '(Türiye Marksist -lenilist Gençlik Birliği )'nin kurucuları arasında olduğunu ve İstanbul İl Komitesi sekreteri olarak görev aldığı bu süreçte daha sonrada evlendiği Bergama ceza evinde TİKKO üyeliğinden tutuku bulunduğu sürede tanıtığı [Ş.K.T.K.nin] talimatlarıyla yaptığı örgüt içerisinde Sinem , Sevinç, Ayşe ve Derya kod isimlerini kullandığı anlaşılmıştır. Sanığın yargılama sonunda 11/07/1998 tarihinde Bağcılar yolu üzerinde 118/A sayılı yere 'ÖLÜM ORUCU SAĞ ŞEHİTLERİ'' in hesabını soracağız".TKP/ML-TMLGB şeklinde bomba süsü verilmiş örgütü ait pankart astığı, 11/07/1998 günü aynı yerde 124 nolu Türk Ticaret Bankasına molotof atılması olayına karıştığı, 11/07/1998 günü aynı adreste 22 nolu Türk Ticaret Bankasına molotof kokteyli atılması olayı yukarıdaki üç olayı gerçekleştirdikten sonra örgüt adına yasadışı korsan gösteriye katıldığı, 21/11/1998 günü Sarıyer Tarabya polis karakoluna bomba konulması ve 'KOMİNİST ÖNDER MEHMET DEMİRBAĞ YOLDAŞ ve KARADENİZ ŞEHİTLERİNİN HESABINI SORACAĞIZ TKP/ML -TİKKO' imzalı pankart asılma olayının talimatını verdiği, 18/01/1999 tarihinde Fatih İlçesi Karagümrük polis karakoluna bomba koyulması olayına karıştığı 01/02/1999 tarihinde Marmara üniversitesi Göztepe kampüsündeki polis otosunun devamlı parkettiği yere diğer sanık HAYDAR CEYLAN ve 3. bir kişiyle bomba koyduğu polis otosu geldikten sonra uzatan kumanda butonuna bastıkları ancak bombanın patlamadığı güvenlik güçleriyle bombanın etkisiz hale getirildiği şeklinde gerçekleşen olaya katıldığı, 22/01/1999 günü Fatih Kocamustafa Paşa Küçük Hamam mevkii Vezir Caddesi No 24 sayılı yere molotof atılması olayına katıldığı, 03/03/0999 tarihinde Ümraniye İlçesi Ihlamır Köyü mahallesinde Petrol Köyü Caddesi NO 58 /2 sayılı yerde bulunan MHP Partisi Belde teşkilatı binasına bomba konulması ve örgüt ismi olan TKP/ML-TİKKO imzalı pankart asılması olayına katıldığı, 22/02/1999 günü Ümraniye Ihlamurkuyu mahallesindeki İlçe Jandarma bölük komutanlığına bomba konulması olayına katıldığı 22/11/19998 tarihinde Kadıköy ilçesi Hasırbaşı caddesi [İ.M. AŞ.] bomba konulması TİKKO imzalı pankart asılması olayına karıştığı, 1999 yılı içerisinde Eyüp ilçesi Yeşilpınar Polis karakoluna bomba konulması ve Maltepe İlçesi Küçükyalı'dabulunan [T.] isimli şirkete bomba konulması olaylarının talimatlarını verdiği sanığın yukarıda sayılan eylemlerden 01/02/1999 günü, 22/11/1998 günü olaylarla ilgili parmak izinin tesbit edildiği gerek emniyet ekspertiz raporu gerekse adli tıp raporuyla sabit olduğu anlaşılmıştır. Sanığın TKP/ML -TİKKO terör örgütünün TMLGB İl komitesi içerisinde sekreter sıfatıyla ve terör örgütünün üniversiteler komitesi Marmara Üniversitesi Üniversite sorumlusu olarak verdiği talimatlarla ve yukarıda yazılanları bizzat gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle eylemlerin nitelik ve nehametleri göz önüne alındğında toplumda kaos oluşturarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya ya da değiştirmeye yönelik eylemler olduğu açıktır.
Sanık HAYDAR CEYLAN 1998 yılında TKP/ML-TİKKO isimli terör örgütü üyesi [C.A.] isimli kişinin kendisini yönlendirmesiyle "ÖZGÜR GELECEK" isimli terör örgütüne müzahir yayın yapan dergiyi okumaya başlayarak terör örgütüne sempati duymaya başladığı daha sonra terör örgütünün TMLGB ismiyle kurulan bünyesinde yer aldığı EMRE, ÖZCAN, POLAT kod isimlerini kullanarak gizliliği sağlamaya çalıştığı SARIGAZİ semt komitesinde görev aldığı anlaşılmıştır. Sanık 05/07/1998 günü Kadıköy-Kozyatağı Atatürk caddesi üzerinde bulunan [G.] bankamatiğine molotof atılması olayına bizzat karıştığı, 11/07/19998 günü Güngören Bağcılar Caddesi no 118 sayılı yerde bulunan Türk Ticaret bankası ve aynı yerde bulunan [İ.B.ye] molotof atılması ve TİKKO yazılıp pankart asılması olayını gerçekleştirdiği, 25/07/1998 günü Üsküdar Fatih mahallesi E-6 üst geçidine pankart asılması olayını gerçekleştirdiği 01/11/1998 günü Kağıthane -Talatpaşa caddesi H. bankamatiğine molotof atılması ve zaman ayarlı bomba bırakılması eylemine katıldığı, 19/10/1998 günü Üsküdar Emniyet Mahallesinde yaya üst geçidine TİKKO örgütünün pankartının asılması olayına katıldığı, 24/10/1998 günü Üsküdar Küçük Çamlıca'da bulunan [C.] kamyonuna benzin dökülerek yakılması olayına karıştığı 21/11/1998 günü Sarıyer İlçesi'nde bulunan Tarabya polis karakolunun arka duvarına parça tesirli bomba konulması ve bombanın patlaması nedicesi maddi hasar meydana gelen olaya bizzat katılması 21/11/1998 günü Fatih-Balat polis karakoluna bomba konulması ve maddi hasar meydana gelmesi şeklinde meydana gelen olaya katıldığı, 22/11/1998 günü Kadıköy Hasırbaşı caddesi no 55 sayılı yerde faaliyette bulunan [İ.M. AŞ.ye] zaman ayarlı bomba konulması ve pankart asılması olayına katıldığı 22/01/1999 günü Fatih Kocamustafa Paşa Vezir Caddesi no 24 sayılı iş yeri önüne korsan gösteri ve pankart asılması olayına karıştığı, 01/02/999 günü sanık BİNNAZ DEMİRBAŞ ile birlikte Marmara Üniversite Göztepe kampüsü'ne Polis otosunun bulunduğu yere bomba bırakılması bombayı patlatmak için uzaktan kumanda butonuna basıldığı ancak bomba patlamadan emniyet güçleriyle etkisiz hale getirildiği 10/02/1999 günü Ümraniye Sarıgazi de bulunan bomba süsü verilmiş pankart asılması olayı, 22/02/1999 günü Ümraniye Ihlamırkuyu nda bulunan ilçe jandarma komutanlığına bomba konulması ve pankart açılması 03/03/1999 günü Ümraniye MHP teşkilatına bomba bıraklması eylemini gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
22/04/1999 tarihindeki ifadesinde yukarıda sayılan olayları ikrar ettiği halde daha sonra bu ifadesinin zorla alındığını ve işkence gördüğünü iddia etmiştir. Sanığın işkence gördüğüne yönelik iddiaları Yargıtay Bozmasından sonra dinlenen zabıt mümzileri ile ifade verdiği zamandaki dosyada bulunan doktor raporları ve diğer belgelerden araştırılmış ancak sanığın işkence gördüğüne yönelik şüpheyi gösterir bilgi ve belgelere ulaşılamamıştır. Sanığın diğer sanık BİNNAZ DEMİRBAŞ ile aynı otobüs durağında birlikte yakalandıkları tutanakla sabittir. Sanık savunmalarında bu sanığı da tanımadığını bildirmesine karışın ifadesinin bu yönüne de itibar edilemeyeceği açıktır. Sanık diğer sanıklar BİNNİZ DEMİRBAŞ ve [C.D.] ile birlikte hareket ettiği hatta BİNNAZ DEMİRBAŞ ın daha önce aldığı cezadan kurtulmak için SEVDA AKSOY sahte kimliğini kullandığını bilmesi yukarıda saydığı eylemlere katıldığını tekrar etmesi hazırlık savunmasıın doğru olduğu kanaatine varılmıştır Zira dosyamız arasında bulunan 26 Şubat 2009 tarihli adli fiziki ihtisas dairesi raporundan da olaylarda parmak izi bulunan BİNNAZ DEMİRBAŞ ve [S.S.ye] ait olduğunu bildirmesi yine sanığın bu rapordaki oluşa uygun şekilde hazırlık savunması verdiğini yani hazırlık savunmasının doğru olduğu kovuşturma aşamasında suçtan kurtulmak için Afaki işkence iddiasında bulunduğu ve inkar savunması yaptığı kanaati mahkemede oluşmuştur.
Sanığın bu konuda sayılan eylemleri nitelik itibariyle toplumda kaos oluşturarak Türkiye Cumhuriyetinin anayasasını ortadan kaldırarak ve yerine marksis lemininst düşünceye sahip bir anayasal düzen kurma mahiyet itibariyle uygun eylemler olduğu bu nedenle sanığın devletin anayasal düzenine karşı suç işlediği açıktır."
19. Hüküm temyizedilmiş ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19/6/2014tarihli kararı ile onanmıştır.
B. Başvurucu Haydar Ceylan'ın Gözaltında İşkence ve Kötü Muameleye Uğradığı İddiasına İlişkin Yargılama ile AİHM'e Yapılan Başvuru Süreci
20. Başvurucu Haydar Ceylan'ın vekili, başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada işkence ve kötü muameleye uğradığı iddiasıyla kolluk görevlileri hakkında şikâyette bulunmuştur. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı 25/8/2003 tarihli iddianame ile kolluk görevlileri H.İ. ve M.Ö. hakkında gözaltında iken başvurucuya kötü muamelede bulundukları iddiasıyla kamu davası açmıştır.
21. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun müştekisi olduğu işkence iddialarına ilişkin yapmış olduğu yargılama sonucunda 1/12/2006 tarihli kararı ile davazamanaşımının geçmesi nedeniyle sanık kolluk görevlileri hakkında düşme kararı vermiştir.
22. Başvurucular Haydar Ceylan ve Binnaz Demirbaş, uzun tutukluluk nedeniyleAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin, aradan geçen uzun süreye rağmen yargılamanın sonuçlanmamış olması nedeniyle Sözleşme'nin 6. maddesinin ve başvuruculardan Haydar Ceylan gözaltı sırasında polis karakolunda işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı ve ilgili kolluk görevlileri hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle etkisiz kaldığı iddiasıyla Sözleşme'nin 3., 6. ve 13. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) sırasıyla 8/12/2006 ve 15/2/2007 tarihinde başvurmuşlardır.
23. Yapılan başvuru hakkında AİHM, 9/12/2008 tarihinde başvurucuların ikisiyönünden Sözleşme'nin 5/3, 5/4/, 5/5, 6/1 ve 13. maddelerinin ve sadece Haydar Ceylan yönünden Sözleşme'nin 3. maddesinin esas ve usul yönünden ihlal edildiğine karar vermiştir. İlgili kararın özet çevirisinde, Haydar Ceylan'ın 18/4/1999 tarihinde gözaltına alındığı, şahsın gözaltına alınmadan önce muayene edilmediği, buna karşılık gözaltına alındıktan sonra 19/4/1999 tarihinde sabaha karşı yapılan doktor muayenesinde sırtında, sol göz kapağında ve sol omzunda çürükler tespit edildiği, benzer hususların 22/4/1999 ve 25/4/1999 tarihli doktor raporlarında da tespit edildiği belirtilmiştir. Anılan kararda AİHM, başvurucunun sağlam olarak gözaltına alınmış olduğunu, gözaltında meydana gelen yaralanmalarınnasıl meydana geldiğine ilişkin Hükûmetin makul bir açıklama getirme yükümlülüğünün bulunduğunu, hâl böyle iken devletin 19/4/1999 tarihli rapordaki yaralara ilişkin açıklamasının ikna edici olmadığı ve daha sonra alınan 22/4/1999 ile 25/4/1999 tarihli raporlarda tespit edilen yaralanmalarailişkin herhangi bir açıklamasının da bulunmadığı saptamasını yapmıştır. AİHM bu saptamadan sonra gözaltında tutulurken meydana gelen yaralanmaların Hükûmetinsorumluluğunu taşıdığı bir muamele sonucunda meydana geldiğini kabul ederek Sözleşme'nin 3. maddesinin esas bakımından ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM ayrıca, başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürdüğü eylemlerin Savcılıkça işkence olarak nitelendirilmesine rağmen kolluk görevlileri hakkındaki yargılamaya dava zamanaşımı gerçekleştiğinden son verilmesi nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin usul açısından da ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM ayrıca, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine ve her bir başvurucuya manevitazminat ödenmesine karar vermiştir.
24. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19/6/2014 tarihli kararının başvuruculara tebliğine ilişkin dosya içinde belge ve bilgi bulunmadığı ve ilk derece mahkemesince kesinleştirme işleminin 31/7/2014 tarihinde yapıldığı dikkate alınarak 25/7/2014 tarihli bireysel başvuru süresinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
25. Suç tarihinde yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum olur. ''
26. 765 sayılı mülga Kanun’un 59. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur.''
27. 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kanunlarda öngörülen "ağır hapis" cezaları, "hapis" cezasına dönüştürülmüştür.''
28. Olay tarihinde yürürlükte olan 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 135/A maddesi şöyledir:
"İfade verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedeni veya ruhi müdahaleler yapılamaz.
Kanuna aykırı bir menfaat vaat edilemez.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi delil olarak değerlendirilemez."
29. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ''İfade alma ve yasak usuller'' kenar başlıklı 148. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''(1)Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3)Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.''
2. Yargısal İçtihatlar
30. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 5/5/2011 tarihli ve E.2010/30146, K.2011/6501 sayılı kararınınilgili kısmı şöyledir:
"...Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 4709 Sayılı Kanun ile değişik 38/6 maddesi uyarınca 'Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.' hükmü ile 5271 sayılı CMK.nun 148/4. ve 5. fıkralarında yer alan 'Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.” ve “Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir.' hükümlerine aykırı şekilde sanığın başkaca kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki kanıtlarla desteklenmeyen kolluk anlatımının hükme esas alınarak sanığın atılı suçlardan beraati yerine yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi [doğru olmadığından BOZULMASINA karar verilmiştir.]''
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
31. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
32. AİHM, bariz bir şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699).
33. Ayrıca ikrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının kovuşturma aşamasında çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası özellikle sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü muamele veya işkence altında verdiğini belirterek hâkim önünde reddetmesi hâlinde işin esasına geçilmeksizin öncelikle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup aksi yöndeki uygulamalar, hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiası ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucular, işkence edilerek kollukta alınan ifadelerinin mahkûmiyete esas alındığını ve bu ifadenin işkence altında alındığının tespiti için yapmış oldukları itirazların Mahkemece reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca yargılamada lehe olan delillerin dikkate alınmadığını, tutanak mümzilerinin olayın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra tanık sıfatıyla verdikleri beyanların sağlıklı olmadığını ve işlendiği iddia edilen eylemlerin herhangi bir kamu görevlisi veya kişiye yönelik şiddet içermediğinden bu eylemlerin iddianamede belirtilen anayasal düzeni değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya elverişli olmadığını, bu itibarla araç suçların müstakil olarak ele alınarak dava zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi gerektiğini, hâl böyle iken Mahkemenin yaptığı geniş yorumla kanun koyucunun iradesine aykırı bir sonuca ulaştığını ve bu hususlara ilişkin temyiz itirazlarının Yargıtay onama kararında karşılanmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
36. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37. Anayasa'nın ''Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.''
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların anılan iddialarının tamamınınadil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlaledildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Ancak bu amacın gerçekleştirilmesi için yapılan araştırma faaliyetleri sınırsız değildir. Maddi gerçeğin hukuka uygun bir şekilde ortaya çıkarılması, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gereklidir. Bu bakımdan ceza yargılamasında hukuka uygun yöntemlerle delil elde edilmesi, hukuk devletinin temel ilkelerinden sayılmaktadır. Bu kapsamda Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır (Orhan Kılıç,. [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 42).
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş; ancak, hakkaniyete uygun yargılanma hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının hakkaniyete uygun yargılanma güvencesini dekapsadığının kabul edilmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
42. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını veya delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
43. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
44. Ancak bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil unsurlarının kanuna uygun şekilde elde edilip edilmediklerini tespit etmekten ziyade bu türden "kanuna aykırılığın" Anayasa'da korunan başka bir hakkın ihlali ile sonuçlanıp sonuçlanmadığını ve bu "kanuna aykırılığın" bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini incelemektir (Yaşar Yılmaz, B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 46). Bu yapılırken delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 61).
45. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla işkence ve kötü muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması da yargılamanın adilliğine yönelik ciddi sorunlar ortaya çıkarır. Zira işkence ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlilerinin bu yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Güllüzar Erman, § 64).
46. Özetle hüküm kurulurken işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile bağdaşmamaktadır. Öte yandan ikrar içeren ifadelerin müdafi huzurunda alınmış olması da önemli olup müdafinin hazır bulunmadığı ifadelerin hükme esas alınabilmesi için kovuşturma aşamasında bu ifadelerin baskı altında alınıp alınmadığını kontrol edecek yeterli mekanizmaların mevcut olup olmadığı hususu önem kazanmaktadır (Güllüzar Erman, §§ 65, 67).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
(1) Haydar Ceylan Yönünden
47. Başvurucu Haydar Ceylan'ın gözaltına alındıktan sonra ve emniyette tutulduğu sırada fiziki cebir ve işkenceye uğradığı dosya içinde bulunan adli tabip raporlarıve AİHM kararıyla maddi bir vakıa hâlini almıştır.
48. Başvurucu; polisler tarafından düzenlenen "kendisini ve bazı kişileri suçlayıcı ifadeler içeren" tutanakları imzalamak zorunda kaldığını ifade etmiş, soruşturma evresinden itibaren bu beyanların kendine ait olmadığını belirtip itiraz etmiştir.
49. Gerekçeli kararda başvurucu Haydar Ceylan'ın örgüt üyeliği ve bu örgüt üyeliği çerçevesinde örgüt tarafından gerçekleştirilen bir çokmolotof atma,bombalama ve pankart asma olaylarına iştirak ettiği saptamasında bulunulmuşsa da isnat edilen eylemlerin dayanağı olarak 22/4/1999 tarihinde gözaltındaki kolluk beyanı gösterilmektedir. İlk derece mahkemesi başvurucunun gözaltında bulunduğu sıradaişkence gördüğü iddiasını bu yönde yeterli şüpheyi gösterir bilgi ve belgelere ulaşılamamasınedeniyle lehe değerlendirmeye tabi tutmamıştır.
50. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye ait olmakla birlikte somut olayda, mahkûmiyete esas alınan delillerin gözaltındaki beyana dayalı olduğu, anılan beyanların işkence ile elde edildiği hususunun yukarıda açıklandığı üzere AİHM kararı ile sabit olduğu, bu karar gözönünde tutulmadan yapılan yargılamada hukuka aykırılıkların bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği, delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurduğu ve Mahkeme huzurunda başvurucu tarafından doğrulanmayan beyanlara ilişkin "kanuna aykırılıkların" yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
51. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığından başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı haricindeki adil yargılanmaya ilişkin ihlal iddiaları incelenmemiştir.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(2) Binnaz Demirbaş Yönünden
53. Başvurucu Binnaz Demirbaş, işkence edilerek kollukta alınan ifadesininmahkûmiyete esas alındığını ve bu ifadenin işkence altında alındığının tespiti için yapmış oldukları itirazların Mahkemece reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Somut olayda başvurucu kolluk beyanlarının baskı ve işkence ile alındığını ileri sürmekle birlikte İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesine sunmuş olduğu 3/3/2000 havale tarihli dilekçede örgüt üyesi olduğunu, örgütün amacı doğrultusunda 7/11/1998 tarihinde pankart asmaya ve korsan gösteriye katıldığını, 25/7/1998 tarihinde üst geçide pankart asma ve Marmara Üniversitesi kampüsündeki çevik kuvvet otobüsüne bomba koyma fiillerini işlediğini kabul etmiştir.
55. Başvurucunun iddianameye konu bir kısım fiil yönünden kolluktaki beyanınınişkence altında alındığını iddia etmesine rağmen bu fiilleri işlediğini Mahkeme huzurunda da kabul ettiği, ele geçen patlayıcı madde ve tabancaya ilişkin tutanaklar, bir kısım olaya ilişkin parmak izi ile laboratuvar incelemeleri sonucu düzenlenen bilirkişi raporları ile yukarıda açıklanan ilkeler nazara alındığında derece mahkemelerinin kararlarındaki gerekçe ve kabule göre yasak sorgu yöntemi ile elde edilen delillerdeki hukuka aykırılıkların bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkilemediği kanaatine varılmıştır.
56. Başvurucunun işlediği iddia edilen fiillerin bir bütün olarak anayasal düzeni değiştirme veya ortadan kaldırma suçunu veya her birinin müstakil bir suç sayılıp sayılmayacağı ve toplanan delillerin takdirine ilişkin iddiaları, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
57. Öte yandan başvurucu Yargıtay onama kararının temyiz itirazlarını karşılamadığını ileri sürmüşse de incelenen kararda gösterilen gerekçenin kanun yolu merciince uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
59. Başvurucular yargılamanın on beş yılı aşan bir sürede tamamlanamaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
61. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
62. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
63. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yargılamanın AİHM tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair kararın verildiği 9/12/2008 tarihinden sonra yaklaşık 5 yıl 6 ay 10 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
66. Başvurucular yargılamanın yenilenmesi ve her biri için olmak üzere 250.000 TL maddi ve 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
67. Başvurucu Haydar Ceylan yönünden hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve her iki başvurucu yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
68. Başvurucu Haydar Ceylan yönünden hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) İstanbul14. Ağır Ceza Mahkemesinin yerine bakan mahkemeye (E.2003/153, K.2012/111) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
69. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
70. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucular bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Başvurucu Haydar Ceylan yönünden hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Başvurucu Binnaz Demirbaş yönünden hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
3. Her iki başvurucu yönünden makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Başvurucu Haydar Ceylan yönünden hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin yerine bakan mahkemeye(E.2003/153, K.2012/111) GÖNDERİLMESİNE,
D. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle net 6.000TL manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.