TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİNNAZ DEMİRBAŞ VE HAYDAR CEYLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13419)
|
|
Karar Tarihi: 7/3/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Binnaz
DEMİRBAŞ
|
|
|
2. Haydar
CEYLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülseren
GÜNAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; işkence sonucunda elde edilen delillere dayanılarak
mahkûmiyet kararı verilmesi,lehe olan bulgu ve
delillerin dikkate alınmaması, temyiz dilekçesinde ileri sürülen itirazların
onama kararında karşılanmaması ve onama tarihi itibarıyla dava zamanaşımının
dolmuş ve yargılamanın uzun sürmüş olması nedenleriyle adil yargılanma hakkı
ile suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlıkgörüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)üzerinden temin edilen ek bilgilere göre
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuruya Konu Asıl
Davaya İlişkin Yargılama Süreci
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesince
18/4/1999 tarihinde Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist ve Türkiye İşçi
Köylü Kurtuluş Ordusu (TKP/ML-TİKKO) gençlik örgütlenmesine yönelik oprasyonlar yapılmış, başvurucularBinnaz
Demirbaş ve Haydar Ceylan aynı tarihte Gazi Mahallesi İstiklal Caddesi
üzerindeki otobüs durağında şüphe üzerine gözaltına alınmıştır. Her iki
başvurucu da 25/4/1999 tarihinde tutuklanmış ve 14/2/2007 tarihinde tahliye
olmuştur.
9. Başvuruculardan Binnaz Demirbaş kollukta müdafiinin
yokluğunda vermiş olduğu beyanında örgüt üyesi olduğunu kabul etmiş ve örgütün
amacı doğrultusunda çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlere molotof atma, bomba koyma, cadde ve sokaklara pankart asma
vb. eylemleri gerçekleştirdiğine ilişkin bilgi vermiştir. Ayrıca yapılan ilk
sorgusunda bildirmiş olduğu kişi ve adresler üzerinde yapılan aramalarda on bir
adet dinamit lokumu ve bir adet tabanca ele geçirilmiştir.
10. Başvuruculardan Haydar Ceylan da kollukta müdafiinin yokluğunda vermiş olduğu beyanında örgüt içinde
yer aldığını kabul etmiş, ilişkide bulunduğu diğer örgüt üyeleri ve katılmış
olduğu -molotof atma, bomba koyma, pankart asma vb.-
eylemlere ilişkin bilgi vermiştir.
11. Her iki başvurucu da daha sonra Savcılık ve sorgu
hâkimliğinde vermiş oldukları beyanda ve yapmış oldukları savunmalarında
kollukta verdikleri beyanlarının işkence altında alındığını ileri sürmüşlerdir.
12. Başvurucu Haydar Ceylan hakkında gözaltına alındığı tarihten
sonra düzenlenen 19/4/1999 tarihli Adli Tıp raporuna göre başvurucunun sol göz
kapağında ve sol omzunda çürükler; 22/4/1999 tarihli rapora göre sağ kaşında ve
burnunun sol kısmında kabuk bağlamış iki yara, sol omzunda kabuk bağlamış
yüzeysel bir yara ve 25/4/1999 tarihli rapora göre de sağ kaşında ve burnunun
sol kısmında yaralar bulunmaktadır.
13. Başvurucular hakkında 3/6/1999 tarihli iddianame ile yasa
dışı silahlı örgüte üye olmak suçlamasıyla İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesinde 1999/752 Esas sayılı dava açılmıştır.
14. Her iki başvurucu da Mahkemeye 3/3/2000 tarihinde yazılı
beyanda bulunmuşlardır. Başvurucu Binnaz Demirbaş beyanında özetle TKP/ML-
TMLGB örgütüne üye olduğunu kabul etmekle birlikte gözaltında iken kolluk
görevlilerinin filistin askısı, tazyikli su tutma,
buza yatırma, cinsel taciz, silah dayama, ölüm ile tehdit etme gibi işkenceler
uygulandığını iddia etmiştir. Başvurucu işkence altında kaldığını,
gerçekleştirdiği eylemleri ve malzemelerin bulunduğu evi göstermekle kalmayıp
okumadan imzaladığını, beyanlarında katılmadığı eylemleri üstlendiğini ve
tanımadığı kişileri de örgüt üyesi olarak kabul etmek zorunda kaldığını
bildirmiştir. Başvuruculardan Haydar Ceylan ise gözaltında iken uygulanan
işkence nedeniyle kollukça düzenlenen ifade tutanağını kabul etmek zorunda
kaldığını, örgütle herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını bildirmiştir.
15. Başvurucular, işkenceye uğradıkları iddiasını 6 No.lu Devlet
Güvenlik Mahkemesindeki yargılamada dile getirmişlerdir. Mahkemece yapılan
yargılama sonucunda 22/5/2002 tarihli karar ile her iki başvurucunun da Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya
ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini
ıskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs etme suçu nedeniyle idam
cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
16. Hüküm başvurucular tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 9.
Ceza Dairesi 17/4/2003 tarihli karar ile başvuruculardan Haydar Ceylan ve sanık
V.İ.D. vekilinin doktor ve adli tabip raporlarına dayanarak işkence iddiasıyla
suç duyurusunda bulunmalarına rağmen bu hususun araştırılmaması ve parmak izine
dair raporlara yönelik sanık müdafilerinin itirazları uyarınca Adli Tıp Kurumu
Başkanlığından yeniden rapor alınmadan karar verilmesi nedeniyle ilk derece
mahkemesi kararını bozmuştur.
17. Bozma üzerine yargılamaya İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesinde devam edilirken 16/6/2004 tarihli ve 5190 sayılı Kanun'un geçici
1. maddesi ile bu mahkemelerin yetkilerine son verilmiş ve aynı Kanun'un geçici
2. maddesi gereğince dava dosyası İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
18. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 25/272012 tarihli karar ile
başvurucuların Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını
tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük
Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs etme
suçu nedeniyle ayrı ayrı müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar
vermiştir. Gerekçeli kararın başvuruculara ilişkin kısmı şöyledir:
"İstanbul DGM Başsavcılığı 1999/971
hazırlık numarası üzerinden yürütülen soruşturma ile sanıkların TKP/ML-TİKKO
(konferans) Terör örgütünün üyesi ve bir kısım sanıkların yöneticisi oldukları
ve iddianamede sayılan eylemlerin gerçekleşmeleri nedeniyle örgüt üyeliğinden
ve devletin birliğini bozma ve anayasal düzeni ortadan kaldırma suçunu
işledikleri iddiasıyla cezalandırmaları isteğmyle
kamu davası açılmışmahkememizde yapılan yargılama
sonunda 22/05/2002 tarihinde 1999/752 E.2002/111K sayılı kararı ile hüküm kurulmuştur.Yargıtay 9. Ceza dairesi 30/04/2003 tarihinde
2002/2623 E, 2003/606K. Sayılı ilamı ile sanık BİNNAZ DEMİRBAŞ 'ın son duruşmaya getirilmemesi, iddianamede yargılamadakonusu yapılmayan bir kısım eylemlerin hükmü
esas alınması, zabıt Mümzisi tanıkların dinlenmemiş
olması, sanıklar HAYDAR CEYLAN ve [V.İ.D.nin] işkence iddialarının araştırılmamış olması, emniyet
müdürlüğünün düzenlemiş olduğu parmak izi ekspertiz raporunun adli tıp kurumu
başkanlığından yeniden rapor alınarak itirazların bertaraf edilmemesi
gerekçeleriyle mahkememiz kararı bozulmuştur.Yargıtay
bozmasından sonra yapılan yargılamada dosyadaki tutanaklardaki zabıt Mümzisi tanıkların tamamına yakını tanık sıfatıyla
dinlenmiş ayrıca adli tıp kurumundan 26 Şubat 2009 tarihinde parmak izlerinin
sanıklar BİNNAZ DEMİRBAŞ ve [S.S.ye]
ait olduğuna yönelik emniyet ekspertiz raporu gönderilerek yeniden rapor
alınmış raporda parmak izlerinin bu iki sanığa ait olduğu yani önceki hükme
esas teşkil eden emniyet raporunun doğru olduğu görülmüştür. İşkence iddiasında
bulunan sanık [V.İ.D.nin] yaşı nedeniyle dosyası tefrik edilerek çocuk
mahkemesine gönderilmiş sanık HAYDAR CEYLAN'ın
işkence iddiasının araştırılmasında gerek dosyasındaki sanığa ait doktor
raporlarında gerek zabıt Mümzisi beyanılarında
gerekse diğer belgelerden işkence iddiasının ciddiliğinigösterir
delillere ulaşılamamıştır.
TKP/ML-TİKKO terör ögütü
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzenini kırsaldan başlattığı 'silahlı
halk savaşı' başlattığı diye nitelediği terör faaliyetleri ile anayasal düzeni
yıkarak yerine Marksist-Leninist ideolajiye dayalı
bir anayasal düzen kurmayı nihai amaç olarak hedeflediği bu nihai amaç için
terör faaliyetlerinde bulunduğu ve terör örgütü olduğu dosyadakiemniyet
müdürlüğü yazılarından kesinleşmiş mahkeme kararlarından bilinen bir
gerçekliktir.
...
Sanık BİNNAZ DEMİRBAŞ 18/04/1999 günü SELDA
AKSOY ismine düzenlenmiş sahte kimlikle yakalandığı yakalama tutanağıyla
sabittir. Sanığın sahte kimlikle dolaşmasının nedeni sanığın savunmalarında
belirttiği yine dosyamızdaki sanıkla ilgili sabıka kaydından ve ceraim evraklarından anlaşıldığı üzere terör örgütüne
ilişkin bir kısım eylemlere karıştığı ceza aldığı ve bu cezadan kurtulmak için
sahte kimlikle dolaştığı anlaşılmaktadır. Sanığın bu eylemleri iddianamede
yargılama konusu yapılmadığı için dosyamızda bu eylemleri tartışılmamıştır.
Sanığın Marmara üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon bölümünde
öğrenci olduğu sırasında 1993 yılındaterör örgütü
üyeleriyle tanıştığı [Z.B.K.]
isimli terör örgütü üyesinin tepkileriyle TKP/ML -TİKKO ya sempati duymaya başladığı
takip eden süreçte TMLGB '(Türiye Marksist -lenilist Gençlik Birliği )'nin
kurucuları arasında olduğunu ve İstanbul İl Komitesi sekreteri olarak görev
aldığı bu süreçte daha sonrada evlendiği Bergama ceza evinde TİKKO üyeliğinden tutuku bulunduğu sürede tanıtığı
[Ş.K.T.K.nin]
talimatlarıyla yaptığı örgüt içerisinde Sinem , Sevinç, Ayşe ve Derya kod
isimlerini kullandığı anlaşılmıştır. Sanığın yargılama sonunda 11/07/1998
tarihinde Bağcılar yolu üzerinde 118/A sayılı yere 'ÖLÜM ORUCU SAĞ ŞEHİTLERİ''
in hesabını soracağız".TKP/ML-TMLGB şeklinde
bomba süsü verilmiş örgütü ait pankart astığı, 11/07/1998 günü aynı yerde 124 nolu Türk Ticaret Bankasına molotof
atılması olayına karıştığı, 11/07/1998 günü aynı adreste 22 nolu
Türk Ticaret Bankasına molotof kokteyli atılması
olayı yukarıdaki üç olayı gerçekleştirdikten sonra örgüt adına yasadışı korsan
gösteriye katıldığı, 21/11/1998 günü Sarıyer Tarabya polis karakoluna bomba
konulması ve 'KOMİNİST ÖNDER MEHMET DEMİRBAĞ YOLDAŞ ve KARADENİZ ŞEHİTLERİNİN
HESABINI SORACAĞIZ TKP/ML -TİKKO' imzalı pankart asılma olayının talimatını
verdiği, 18/01/1999 tarihinde Fatih İlçesi Karagümrük polis karakoluna bomba
koyulması olayına karıştığı 01/02/1999 tarihinde Marmara üniversitesi Göztepe
kampüsündeki polis otosunun devamlı parkettiği yere
diğer sanık HAYDAR CEYLAN ve 3. bir kişiyle bomba koyduğu polis otosu geldikten
sonra uzatan kumanda butonuna bastıkları ancak bombanın patlamadığı güvenlik
güçleriyle bombanın etkisiz hale getirildiği şeklinde gerçekleşen olaya
katıldığı, 22/01/1999 günü Fatih Kocamustafa Paşa
Küçük Hamam mevkii Vezir Caddesi No 24 sayılı yere molotof
atılması olayına katıldığı, 03/03/0999 tarihinde Ümraniye İlçesi Ihlamır Köyü mahallesinde Petrol Köyü Caddesi NO 58 /2
sayılı yerde bulunan MHP Partisi Belde teşkilatı binasına bomba konulması ve
örgüt ismi olan TKP/ML-TİKKO imzalı pankart asılması olayına katıldığı,
22/02/1999 günü Ümraniye Ihlamurkuyu mahallesindeki
İlçe Jandarma bölük komutanlığına bomba konulması olayına katıldığı 22/11/19998
tarihinde Kadıköy ilçesi Hasırbaşı caddesi [İ.M.
AŞ.] bomba konulması TİKKO imzalı pankart
asılması olayına karıştığı, 1999 yılı içerisinde Eyüp ilçesi Yeşilpınar Polis karakoluna bomba konulması ve Maltepe
İlçesi Küçükyalı'dabulunan [T.] isimli şirkete bomba konulması olaylarının
talimatlarını verdiği sanığın yukarıda sayılan eylemlerden 01/02/1999 günü,
22/11/1998 günü olaylarla ilgili parmak izinin tesbit
edildiği gerek emniyet ekspertiz raporu gerekse adli tıp raporuyla sabit olduğu
anlaşılmıştır. Sanığın TKP/ML -TİKKO terör örgütünün TMLGB İl komitesi
içerisinde sekreter sıfatıyla ve terör örgütünün üniversiteler komitesi Marmara
Üniversitesi Üniversite sorumlusu olarak verdiği talimatlarla ve yukarıda
yazılanları bizzat gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle eylemlerin nitelik ve nehametleri göz önüne alındğında
toplumda kaos oluşturarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya ya da değiştirmeye yönelik eylemler olduğu açıktır.
Sanık HAYDAR CEYLAN 1998 yılında TKP/ML-TİKKO
isimli terör örgütü üyesi [C.A.]
isimli kişinin kendisini yönlendirmesiyle "ÖZGÜR GELECEK" isimli
terör örgütüne müzahir yayın yapan dergiyi okumaya başlayarak terör örgütüne
sempati duymaya başladığı daha sonra terör örgütünün TMLGB ismiyle kurulan
bünyesinde yer aldığı EMRE, ÖZCAN, POLAT kod isimlerini kullanarak gizliliği
sağlamaya çalıştığı SARIGAZİ semt komitesinde görev aldığı anlaşılmıştır. Sanık
05/07/1998 günü Kadıköy-Kozyatağı Atatürk caddesi
üzerinde bulunan [G.]
bankamatiğine molotof atılması olayına bizzat
karıştığı, 11/07/19998 günü Güngören Bağcılar Caddesi no
118 sayılı yerde bulunan Türk Ticaret bankası ve aynı yerde bulunan
[İ.B.ye] molotof
atılması ve TİKKO yazılıp pankart asılması olayını gerçekleştirdiği, 25/07/1998
günü Üsküdar Fatih mahallesi E-6 üst geçidine pankart asılması olayını
gerçekleştirdiği 01/11/1998 günü Kağıthane -Talatpaşa
caddesi H. bankamatiğine molotof atılması ve zaman
ayarlı bomba bırakılması eylemine katıldığı, 19/10/1998 günü Üsküdar Emniyet
Mahallesinde yaya üst geçidine TİKKO örgütünün pankartının asılması olayına
katıldığı, 24/10/1998 günü Üsküdar Küçük Çamlıca'da bulunan [C.] kamyonuna benzin dökülerek yakılması olayına
karıştığı 21/11/1998 günü Sarıyer İlçesi'nde bulunan Tarabya polis karakolunun
arka duvarına parça tesirli bomba konulması ve bombanın patlaması nedicesi maddi hasar meydana gelen olaya bizzat katılması
21/11/1998 günü Fatih-Balat polis karakoluna bomba konulması ve maddi hasar
meydana gelmesi şeklinde meydana gelen olaya katıldığı, 22/11/1998 günü Kadıköy
Hasırbaşı caddesi no 55
sayılı yerde faaliyette bulunan [İ.M. AŞ.ye] zaman ayarlı bomba konulması ve pankart asılması
olayına katıldığı 22/01/1999 günü Fatih Kocamustafa
Paşa Vezir Caddesi no 24 sayılı iş yeri önüne korsan
gösteri ve pankart asılması olayına karıştığı, 01/02/999 günü sanık BİNNAZ
DEMİRBAŞ ile birlikte Marmara Üniversite Göztepe kampüsü'ne
Polis otosunun bulunduğu yere bomba bırakılması bombayı patlatmak için uzaktan
kumanda butonuna basıldığı ancak bomba patlamadan emniyet güçleriyle etkisiz
hale getirildiği 10/02/1999 günü Ümraniye Sarıgazi de bulunan bomba süsü
verilmiş pankart asılması olayı, 22/02/1999 günü Ümraniye Ihlamırkuyu
nda bulunan ilçe jandarma komutanlığına bomba
konulması ve pankart açılması 03/03/1999 günü Ümraniye MHP teşkilatına bomba bıraklması eylemini gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
22/04/1999 tarihindeki ifadesinde yukarıda
sayılan olayları ikrar ettiği halde daha sonra bu ifadesinin zorla alındığını
ve işkence gördüğünü iddia etmiştir. Sanığın işkence gördüğüne yönelik
iddiaları Yargıtay Bozmasından sonra dinlenen zabıt mümzileri
ile ifade verdiği zamandaki dosyada bulunan doktor raporları ve diğer
belgelerden araştırılmış ancak sanığın işkence gördüğüne yönelik şüpheyi
gösterir bilgi ve belgelere ulaşılamamıştır. Sanığın diğer sanık BİNNAZ
DEMİRBAŞ ile aynı otobüs durağında birlikte yakalandıkları tutanakla sabittir.
Sanık savunmalarında bu sanığı da tanımadığını bildirmesine karışın ifadesinin
bu yönüne de itibar edilemeyeceği açıktır. Sanık diğer sanıklar BİNNİZ DEMİRBAŞ
ve [C.D.] ile birlikte hareket
ettiği hatta BİNNAZ DEMİRBAŞ ın daha önce aldığı
cezadan kurtulmak için SEVDA AKSOY sahte kimliğini kullandığını bilmesi
yukarıda saydığı eylemlere katıldığını tekrar etmesi hazırlık savunmasıın doğru olduğu kanaatine varılmıştır Zira
dosyamız arasında bulunan 26 Şubat 2009 tarihli adli fiziki ihtisas dairesi
raporundan da olaylarda parmak izi bulunan BİNNAZ DEMİRBAŞ ve [S.S.ye] ait olduğunu bildirmesi yine sanığın bu rapordaki
oluşa uygun şekilde hazırlık savunması verdiğini yani hazırlık savunmasının
doğru olduğu kovuşturma aşamasında suçtan kurtulmak için Afaki işkence
iddiasında bulunduğu ve inkar savunması yaptığı kanaati mahkemede oluşmuştur.
Sanığın bu konuda sayılan eylemleri nitelik
itibariyle toplumda kaos oluşturarak Türkiye Cumhuriyetinin anayasasını ortadan
kaldırarak ve yerine marksis lemininst
düşünceye sahip bir anayasal düzen kurma mahiyet itibariyle uygun eylemler
olduğu bu nedenle sanığın devletin anayasal düzenine karşı suç işlediği
açıktır."
19. Hüküm temyizedilmiş ve Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 19/6/2014tarihli kararı ile onanmıştır.
B. Başvurucu Haydar
Ceylan'ın Gözaltında İşkence ve Kötü Muameleye Uğradığı İddiasına İlişkin
Yargılama ile AİHM'e Yapılan Başvuru Süreci
20. Başvurucu Haydar Ceylan'ın vekili, başvurucunun gözaltında
bulunduğu sırada işkence ve kötü muameleye uğradığı iddiasıyla kolluk
görevlileri hakkında şikâyette bulunmuştur. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı
25/8/2003 tarihli iddianame ile kolluk görevlileri H.İ. ve M.Ö. hakkında
gözaltında iken başvurucuya kötü muamelede bulundukları iddiasıyla kamu davası
açmıştır.
21. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun müştekisi olduğu
işkence iddialarına ilişkin yapmış olduğu yargılama sonucunda 1/12/2006 tarihli
kararı ile davazamanaşımının geçmesi nedeniyle sanık
kolluk görevlileri hakkında düşme kararı vermiştir.
22. Başvurucular Haydar Ceylan ve Binnaz Demirbaş, uzun
tutukluluk nedeniyleAvrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin, aradan geçen uzun süreye rağmen
yargılamanın sonuçlanmamış olması nedeniyle Sözleşme'nin 6. maddesinin ve
başvuruculardan Haydar Ceylan gözaltı sırasında polis karakolunda işkence ve
kötü muameleye maruz kaldığı ve ilgili kolluk görevlileri hakkında açılan kamu
davasının zamanaşımı nedeniyle etkisiz kaldığı iddiasıyla Sözleşme'nin 3., 6.
ve 13. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) sırasıyla 8/12/2006 ve 15/2/2007 tarihinde başvurmuşlardır.
23. Yapılan başvuru hakkında AİHM, 9/12/2008 tarihinde
başvurucuların ikisiyönünden Sözleşme'nin 5/3, 5/4/,
5/5, 6/1 ve 13. maddelerinin ve sadece Haydar Ceylan yönünden Sözleşme'nin 3.
maddesinin esas ve usul yönünden ihlal edildiğine karar vermiştir. İlgili
kararın özet çevirisinde, Haydar Ceylan'ın 18/4/1999 tarihinde gözaltına
alındığı, şahsın gözaltına alınmadan önce muayene edilmediği, buna karşılık
gözaltına alındıktan sonra 19/4/1999 tarihinde sabaha karşı yapılan doktor muayenesinde
sırtında, sol göz kapağında ve sol omzunda çürükler tespit edildiği, benzer
hususların 22/4/1999 ve 25/4/1999 tarihli doktor raporlarında da tespit
edildiği belirtilmiştir. Anılan kararda AİHM, başvurucunun sağlam olarak
gözaltına alınmış olduğunu, gözaltında meydana gelen yaralanmalarınnasıl
meydana geldiğine ilişkin Hükûmetin makul bir açıklama getirme yükümlülüğünün
bulunduğunu, hâl böyle iken devletin 19/4/1999 tarihli rapordaki yaralara
ilişkin açıklamasının ikna edici olmadığı ve daha sonra alınan 22/4/1999 ile
25/4/1999 tarihli raporlarda tespit edilen yaralanmalarailişkin
herhangi bir açıklamasının da bulunmadığı saptamasını yapmıştır. AİHM bu
saptamadan sonra gözaltında tutulurken meydana gelen yaralanmaların Hükûmetinsorumluluğunu taşıdığı bir muamele sonucunda
meydana geldiğini kabul ederek Sözleşme'nin 3. maddesinin esas bakımından ihlal
edildiğine karar vermiştir. AİHM ayrıca, başvurucunun mağdur olduğunu ileri
sürdüğü eylemlerin Savcılıkça işkence olarak nitelendirilmesine rağmen kolluk
görevlileri hakkındaki yargılamaya dava zamanaşımı gerçekleştiğinden son
verilmesi nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin usul açısından da ihlal
edildiğine karar vermiştir. AİHM ayrıca, yargılamanın makul sürede
tamamlanmaması nedeniyle Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ihlal edildiğine ve her bir başvurucuya manevitazminat
ödenmesine karar vermiştir.
24. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19/6/2014 tarihli kararının
başvuruculara tebliğine ilişkin dosya içinde belge ve bilgi bulunmadığı ve ilk
derece mahkemesince kesinleştirme işleminin 31/7/2014 tarihinde yapıldığı
dikkate alınarak 25/7/2014 tarihli bireysel başvuru süresinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
25. Suç tarihinde yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarihli ve 765
sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Türkiye Cumhuriyeti
Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya
ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e
cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum
olur. ''
26. 765 sayılı mülga Kanun’un 59. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Kanuni tahfif
sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı
hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır
hapis cezası hükmolunur.''
27. 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Kanunlarda öngörülen
"ağır hapis" cezaları, "hapis" cezasına dönüştürülmüştür.''
28. Olay tarihinde yürürlükte olan 4/4/1929 tarihli ve 1412
sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 135/A maddesi şöyledir:
"İfade verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine
dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç
verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar
uygulama gibi iradeyi bozan bedeni veya ruhi müdahaleler yapılamaz.
Kanuna aykırı bir menfaat vaat edilemez.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler
rıza olsa dahi delil olarak değerlendirilemez."
29. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ''İfade
alma ve yasak usuller'' kenar başlıklı 148. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
''(1)Şüphelinin ve
sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü
davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma,
bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3)Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza
ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan
ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından
doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak
yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak
Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.''
2. Yargısal İçtihatlar
30. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 5/5/2011 tarihli ve
E.2010/30146, K.2011/6501 sayılı kararınınilgili
kısmı şöyledir:
"...Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 4709 Sayılı Kanun ile değişik 38/6 maddesi uyarınca 'Kanuna
aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.' hükmü ile
5271 sayılı CMK.nun 148/4. ve 5. fıkralarında yer
alan 'Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme
huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
ve “Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı
ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir.'
hükümlerine aykırı şekilde sanığın başkaca kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki
kanıtlarla desteklenmeyen kolluk anlatımının hükme esas alınarak sanığın atılı
suçlardan beraati yerine yazılı şekilde
cezalandırılmasına karar verilmesi [doğru olmadığından BOZULMASINA karar
verilmiştir.]''
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
31. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
32. AİHM, bariz bir şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt
türünün kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup
olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade
etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki
bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme
konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No:
54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No:
23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, §
699).
33. Ayrıca ikrarın kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının
kovuşturma aşamasında çelişmeli bir usulle yargılama makamı tarafından
irdelenip değerlendirilmiş olması da gereklidir. Dahası özellikle sanığın
soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü muamele veya işkence altında verdiğini
belirterek hâkim önünde reddetmesi hâlinde işin esasına geçilmeksizin öncelikle
bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekli olup aksi yöndeki uygulamalar,
hakkaniyete uygun yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003,
§ 91).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 7/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiası
ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucular, işkence edilerek kollukta alınan ifadelerinin
mahkûmiyete esas alındığını ve bu ifadenin işkence altında alındığının tespiti
için yapmış oldukları itirazların Mahkemece reddedildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca
yargılamada lehe olan delillerin dikkate alınmadığını, tutanak mümzilerinin olayın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra
tanık sıfatıyla verdikleri beyanların sağlıklı olmadığını ve işlendiği iddia
edilen eylemlerin herhangi bir kamu görevlisi veya kişiye yönelik şiddet
içermediğinden bu eylemlerin iddianamede belirtilen anayasal düzeni
değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya elverişli olmadığını, bu itibarla araç
suçların müstakil olarak ele alınarak dava zamanaşımı nedeniyle düşme kararı
verilmesi gerektiğini, hâl böyle iken Mahkemenin yaptığı geniş yorumla kanun
koyucunun iradesine aykırı bir sonuca ulaştığını ve bu hususlara ilişkin temyiz
itirazlarının Yargıtay onama kararında karşılanmadığını belirterek adil
yargılanma hakkı ile suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
36. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar
başlıklı 36. maddesi şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37. Anayasa'nın ''Suç ve
cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Hiç kimse kendisini ve
kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda
delil göstermeye zorlanamaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil
olarak kabul edilemez.''
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların anılan iddialarının tamamınınadil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlaledildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğin ortaya
çıkarılmasıdır. Ancak bu amacın gerçekleştirilmesi için yapılan araştırma
faaliyetleri sınırsız değildir. Maddi gerçeğin hukuka uygun bir şekilde ortaya
çıkarılması, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gereklidir.
Bu bakımdan ceza yargılamasında hukuka uygun yöntemlerle delil elde edilmesi,
hukuk devletinin temel ilkelerinden sayılmaktadır. Bu kapsamda Anayasa'nın 38.
maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların
delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır (Orhan Kılıç,. [GK], B. No: 2014/4704,
1/2/2018, § 42).
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş; ancak, hakkaniyete uygun
yargılanma hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36.
maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Dolayısıyla
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının hakkaniyete
uygun yargılanma güvencesini dekapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
42. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını veya delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa
Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup
olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
43. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
44. Ancak bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil
unsurlarının kanuna uygun şekilde elde edilip edilmediklerini tespit etmekten
ziyade bu türden "kanuna aykırılığın" Anayasa'da korunan başka bir
hakkın ihlali ile sonuçlanıp sonuçlanmadığını ve bu "kanuna
aykırılığın" bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini
incelemektir (Yaşar Yılmaz, B. No:
2013/6183, 19/11/2014, § 46). Bu yapılırken delillerin elde edildiği
koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup
doğurmadığının dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 61).
45. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan
hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla işkence ve kötü
muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması
da yargılamanın adilliğine yönelik ciddi sorunlar ortaya çıkarır. Zira işkence
ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine karar
verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik bir
tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlilerinin bu yöntemlere
başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Güllüzar Erman, § 64).
46. Özetle hüküm kurulurken işkence, insanlık dışı ve onur
kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı ile bağdaşmamaktadır. Öte yandan ikrar içeren ifadelerin müdafi huzurunda
alınmış olması da önemli olup müdafinin hazır bulunmadığı ifadelerin hükme esas
alınabilmesi için kovuşturma aşamasında bu ifadelerin baskı altında alınıp
alınmadığını kontrol edecek yeterli mekanizmaların mevcut olup olmadığı hususu
önem kazanmaktadır (Güllüzar Erman, §§ 65, 67).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
(1) Haydar Ceylan Yönünden
47. Başvurucu Haydar Ceylan'ın gözaltına alındıktan sonra ve
emniyette tutulduğu sırada fiziki cebir ve işkenceye uğradığı dosya içinde
bulunan adli tabip raporlarıve AİHM kararıyla maddi
bir vakıa hâlini almıştır.
48. Başvurucu; polisler tarafından düzenlenen "kendisini ve
bazı kişileri suçlayıcı ifadeler içeren" tutanakları imzalamak zorunda
kaldığını ifade etmiş, soruşturma evresinden itibaren bu beyanların kendine ait
olmadığını belirtip itiraz etmiştir.
49. Gerekçeli kararda başvurucu Haydar Ceylan'ın örgüt üyeliği
ve bu örgüt üyeliği çerçevesinde örgüt tarafından gerçekleştirilen bir çokmolotof atma,bombalama ve
pankart asma olaylarına iştirak ettiği saptamasında bulunulmuşsa da isnat
edilen eylemlerin dayanağı olarak 22/4/1999 tarihinde gözaltındaki kolluk
beyanı gösterilmektedir. İlk derece mahkemesi başvurucunun gözaltında bulunduğu
sıradaişkence gördüğü iddiasını bu yönde yeterli
şüpheyi gösterir bilgi ve belgelere ulaşılamamasınedeniyle
lehe değerlendirmeye tabi tutmamıştır.
50. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme
yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye ait olmakla birlikte somut
olayda, mahkûmiyete esas alınan delillerin gözaltındaki beyana dayalı olduğu,
anılan beyanların işkence ile elde edildiği hususunun yukarıda açıklandığı
üzere AİHM kararı ile sabit olduğu, bu karar gözönünde
tutulmadan yapılan yargılamada hukuka aykırılıkların bir bütün olarak
yargılamanın hakkaniyetini zedelediği, delillerin elde edildiği koşulların,
onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurduğu ve Mahkeme
huzurunda başvurucu tarafından doğrulanmayan beyanlara ilişkin "kanuna
aykırılıkların" yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal
eder nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
51. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varıldığından başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı haricindeki
adil yargılanmaya ilişkin ihlal iddiaları incelenmemiştir.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(2) Binnaz Demirbaş
Yönünden
53. Başvurucu Binnaz Demirbaş, işkence edilerek kollukta alınan ifadesininmahkûmiyete esas alındığını ve bu ifadenin
işkence altında alındığının tespiti için yapmış oldukları itirazların Mahkemece
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
54. Somut olayda başvurucu kolluk beyanlarının baskı ve işkence
ile alındığını ileri sürmekle birlikte İstanbul 6 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesine sunmuş olduğu 3/3/2000 havale tarihli dilekçede örgüt üyesi
olduğunu, örgütün amacı doğrultusunda 7/11/1998 tarihinde pankart asmaya ve
korsan gösteriye katıldığını, 25/7/1998 tarihinde üst geçide pankart asma ve
Marmara Üniversitesi kampüsündeki çevik kuvvet otobüsüne bomba koyma fiillerini
işlediğini kabul etmiştir.
55. Başvurucunun iddianameye konu bir kısım fiil yönünden
kolluktaki beyanınınişkence altında alındığını iddia
etmesine rağmen bu fiilleri işlediğini Mahkeme huzurunda da kabul ettiği, ele
geçen patlayıcı madde ve tabancaya ilişkin tutanaklar, bir kısım olaya ilişkin
parmak izi ile laboratuvar incelemeleri sonucu düzenlenen bilirkişi raporları
ile yukarıda açıklanan ilkeler nazara alındığında derece mahkemelerinin
kararlarındaki gerekçe ve kabule göre yasak sorgu yöntemi ile elde edilen
delillerdeki hukuka aykırılıkların bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini
etkilemediği kanaatine varılmıştır.
56. Başvurucunun işlediği iddia edilen fiillerin bir bütün
olarak anayasal düzeni değiştirme veya ortadan kaldırma suçunu veya her birinin
müstakil bir suç sayılıp sayılmayacağı ve toplanan delillerin takdirine ilişkin
iddiaları, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının
yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında
ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
57. Öte yandan başvurucu Yargıtay onama kararının temyiz
itirazlarını karşılamadığını ileri sürmüşse de incelenen kararda gösterilen
gerekçenin kanun yolu merciince uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli
karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
59. Başvurucular yargılamanın on beş yılı aşan bir sürede
tamamlanamaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
61. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
62. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
63. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yargılamanın AİHM tarafından
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair kararın verildiği
9/12/2008 tarihinden sonra yaklaşık 5 yıl 6 ay 10 günlük yargılama süresinin
makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
66. Başvurucular yargılamanın yenilenmesi ve her biri için olmak
üzere 250.000 TL maddi ve 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
67. Başvurucu Haydar Ceylan yönünden hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ve her iki başvurucu yönünden makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
68. Başvurucu Haydar Ceylan yönünden hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) İstanbul14. Ağır Ceza Mahkemesinin yerine
bakan mahkemeye (E.2003/153, K.2012/111) gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
69. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
70. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucular bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Başvurucu Haydar Ceylan yönünden hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Başvurucu Binnaz Demirbaş yönünden hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
3. Her iki başvurucu yönünden makul sürede yargılanma hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Başvurucu Haydar Ceylan yönünden
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesinin yerine bakan mahkemeye(E.2003/153, K.2012/111)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle net 6.000TL
manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer
taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.