TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HIDIR KANAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12002)
|
|
Karar Tarihi: 23/10/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Sinan ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hıdır KANAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Nil
ÖZSOY DİNDAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk tarafından toplumsal olaylara yapılan
müdahale sırasında başvurucunun yaralanması ve bu olayla ilgili olarak etkili
bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Genel Bilgiler
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1985 doğumludur ve olay tarihinde Ataşehir Belediyesinde taşeron bir şirket bünyesinde
temizlik işçisi olarak çalışmaktadır.
10. Çeşitli sendika ve meslek odaları birliklerinin 2014 yılındaki
1 Mayıs İşçi Bayramı'nı Taksim Meydanı'nda kutlama talebi İstanbul Valiliği
tarafından kabul edilmemiş ve bu grupların söz konusu alanda toplantı yapmasına
izin verilmemiştir. Bu kapsamda 1/5/2014 tarihinde İstanbul'un Şişli ilçesinde
bir alışveriş merkezi yakınında zamanla sayısı artan gösterici grubun
yürüyüşünü önlemek için kolluk tarafından birtakım tedbirler alınmıştır.
11. Kolluk tarafından düzenlenen 1/5/2014 tarihli tutanağa göre
tedbir alınan alanda önce kırk kişilik bir grup toplanmış; daha sonra bunlara
50 kişilik, ellerinde Emek Partisi flamaları bulunan grup katılmıştır. Bu
kişilerin slogan atmaya başlamasından sonra yüzleri maskeli, ellerinde üzerinde
ESP yazılı flamalar bulunan yaklaşık 20 kişilik grup toplanan kalabalığa
katılarak polis bariyerine doğru yürüyüşe geçmiştir. Üç kez yapılan "Dağılın." ikazına söz konusu
gösterici grup taş, cam bilye ve havai fişek atarak karşılık vermiştir. Bunun
üzerine kolluk, önlem aldığı alan çevresinde sayıları iki yüzü bulan kalabalığı
dağıtmak amacıyla toplumsal olaylara müdahale aracından (TOMA) su sıkmak
suretiyle topluluğa müdahale etmiştir. Kolluğun tespitine göre müdahale
esnasında gösterici grup yoğun şekilde fiziki saldırılarını devam ettirmiş ve
çöp konteynerlerini devirerek cadde üzerinde barikat kurmuştur. Müdahalenin
devamında gösterici grup Zincirlikuyu istikametinde ara sokaklara kaçarak
dağılmıştır. Tutanağa göre saat 09.30'da ilk grubun toplanmasıyla başlayan
polis müdahalesi, saat 10.45'e kadar devam etmiştir.
12. Yaşanan olaylarda müdahalenin gerçekleştiği alanda bulunan
başvurucu, kolluk tarafından yakalanmıştır. Yakalanan başvurucu, Çevik Kuvvet
otobüsüne bindirilerek önce hakkında hastaneden adli rapor aldırılmış; daha
sonra Kuştepe Polis Merkezine götürülmüştür.
13. Başvurucu hakkında düzenlenen Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 1/5/2014 tarihli
(saat 15.41) raporuna göre aşağıdaki bulgulara ulaşılmıştır:
"Darp edilen hastanın sağ göz altında
yaklaşık 1 cm lik kesi ve 4 cm abrazyon
mevcut. Her iki hemitoraksta hassasiyeti mevcut.
Solunum sesleri doğal. Geri kalan fiziki muayenesi rahat. Hayati tehlikesi
olmayan hastanın durumunu bildirir geçici hekim raporudur."
14. Başvurucu adli muayene sonrası gözaltında tutulduğu polis
merkezinde baş ağrısı şikâyeti nedeniyle yeniden aynı hastaneye götürülmüştür.
Başvurucu hakkında 1/5/2014 tarihinde saat 22.09'da yeniden adli muayene raporu
düzenlenmiştir. Rapor sonucu şu şekildedir:
"Geliş GKS 15 bilinç açık oryante koopere hastada yapılan
muayenede sağ göz altı 1x2 cm ekimoz, sağ göz altında
yaklaşık 1 cm kesi (suture edilmiş), sol femur anteriorda 1x1 cm
kızarıklık mevcut. Hasta göz kliniğine konsulte
edildi. Beyin BT çekildi. Fraktür yok, kanama yok, shift yok. Hastada başka patolojik bulguya rastlanmadı.
Hayati tehlike yok. Durumu belirtir geçici hekim raporudur. "
B. Başvurucu Aleyhinde
Yürütülen Adli Soruşturma Süreci
15. Başvurucuyla beraber toplamda yakalanan iki kişi hakkında
genel güvenliğin kasten tehlike sokulması, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme suçlarından adli
soruşturma açılmıştır.
16. Başvurucunun gözaltına alınmasına ilişkin olayı anlatan
1/5/2014 tarihli Yakalama Tutanağı'nda; "Dağılın." şeklindeki ikaza
riayet etmeyen başvurucunun polise ve sivillere ait araçlara taş atarak zarar
vermesi üzerine direncini kıracak şekilde artan nispette zor kullanılarak
yakalandığı, yakalama esnasında yüzünde sıyrıklar olduğunun görüldüğü, üst
aramasında herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı belirtilmiştir. Ayrıca
kolluk tarafından düzenlenen 1/5/2014 tarihli Savcı Görüşme Tutanağı'nda şu tespitlere yer verilmiştir:
"1.5.2014 günü saat:12.30 sıralarında P. Avm önünde meydana gelen 2911 sayılı kanuna muhalefet eden
dağılmaları yönündeki ikazlara uymayan polise ve resmi ve sivil otolara taş
atarak zarar veren S.Ç. ve Hıdır Kanak isimli
şahıslar görevlilerce direnci kırılacak şekilde zor kullanarak yakalanmış,
dağılan grup arkasından Büyükdere caddesi üzerinde yapılan kontrolde 52 adet
cam bilye 17 adet metal civata (somun), üzerinde HELL
yazılı 2 adet 16 lık kullanılmış havai fişek rampası,
1 adet üzerinde partizan yazılı ve İbrahim Kaypakkaya
resmi bulunan flama, 1 adet HDP yazılı parti bayrağı ve 1 adet DİSK Genel-İş
yazılı flama görevli ekiplerce muhafaza altına alınmış, yakalanan şahısların
üst aramalarında herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış, gerekli işlemler
için polis merkezimize teslim edilmesi ile tahkikata başlanılmıştır.
...."
17. Kolluk müdahalesinin gerçekleştiği yerde bulunan alışveriş
merkezinin kamera görüntüleri izlenerek iki polis memuru tarafından kayıt
altına alınmıştır. Buna ilişkin 3/5/2014 tarihli tutanakta; görüntü kalitesinin
net olmaması, göstericilerin genelinin yüzlerini maske veya örtülerle gizlemiş
olması sebebiyle kalabalık gösterici grubu içinde başvurucuya ve S.S. isimli
kişiye rastlanmadığı belirtilmiştir.
18. Başvurucu, aleyhinde yürütülen soruşturma (2014/62799
soruşturma numaralı) kapsamında 1/5/2014 tarihinde emniyette susma hakkını
kullanarak beyanda bulunmamıştır. 3/5/2014 tarihinde Cumhuriyet savcısına
şüpheli sıfatıyla avukatının da katılımıyla ifade vermiştir. Başvurucu
ifadesinde; Ataşehir Belediyesinde temizlik görevlisi
olarak çalıştığını, olay tarihinde teyzesine gitmek amacıyla otobüse bindiğini,
Mecidiyeköy'de birtakım olaylar meydana geldiğini gördüğünü, aracın durduğunu,
olay yerinden uzaklaşmak için araçtan indiğini, kesinlikle polis araçlarına ve
sivil araçlara zarar verecek bir eylem yapmadığını bildirmiştir. Başvurucu
ayrıca olay yerinde bulunduğu söylenen bilye, civata
gibi şeylerle ilgisinin olmadığını, beraber yakalandığı S.S. isimli kişiyi
tanımadığını, bu kişiyle bir ilgisi olmadığını, suçlamaları kabul etmediğini
söylemiştir. Başvurucu, ifadesinin ardından serbest bırakılmıştır.
19. Başvurucu vekili, Savcılığa hitaben yazdığı 3/5/2014 tarihli
dilekçede başvurucunun ifadesine ek olarak gözaltına alındığı sırada polisler
tarafından darbedildiğini ve gözüne darbe aldığını
söylediğini belirterek sorumluların cezalandırılmasını istemiştir.
20. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu ve
beraber yakalandığı S.S. hakkında 21/5/2014 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şu şekildedir:
"01/05/2014 tarihinde Şişli ilçesi P. Avm önünde 1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlamaları için biraraya gelerek 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet eden, kolluk
güçlerine taş ve havai fişek atan gruba kolluk güçlerince yapılan
müdahalelerden sonra şüphelilerin Şişli ilçesi Büyükdere Caddesi yakınlarında
kolluk güçlerince yakalanarak,
Haklarında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine
Muhalefet, Görevi Yaptırmamak için Direnme, Genel Güvenliği Kasten Tehlikeye
Sokmak suçlarından soruşturma evrakı düzenlenmiş ise de,
Kolluk memurları tarafından düzenlenen
03/05/2014 tarihli görüntü izleme tutanağı içeriğinden;
Şüphelilerin soruşturma konusu suçları işleyen
grubun içinde olduklarının tespit edilemediği,
Şüphelilerden Hıdır Kanak'ın
Mecidiyeköy'de olaylar nedeniyle trafiğin durmasından dolayı içinde bulunduğu
toplu ulaşım aracından inmesinden sonra çıkan karışıklıktakolluk
güçlerince yakalandığı yolundaki savunmasının aksine,
...
Atılı suçlar nedeniyle şüpheliler hakkında
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına... [karar verildi.]"
C. Başvurucunun Şikâyeti
Nedeniyle Yürütülen Soruşturma Süreci
21. Başvurucu avukatı aracılığıyla 17/7/2014 tarihinde İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) yakalanıp gözaltına alınmasıyla başlayan
süreçle ilgili şikâyet dilekçesi vermiştir. Başvurucu dilekçesinde; bindiği
otobüsün kolluk güçleri tarafından durdurulması üzerine araçtan indiğini,
indikten sonra karışıklığın ortasında kaldığını, polisler tarafından tekme ve
yumruk atılmak suretiyle gözaltına alındığını, götürüldüğü araç içinde de aynı
eylemlerin kendisi bayılıncaya kadar devam ettiğini belirtmiştir. Bu eylemler
nedeniyle hastanede gözünün altına beş dikiş atıldığını ifade eden başvurucu,
konulduğu araç içinde bulunan S.S.nin olaya şahit
olduğunu, götürüldüğü polis merkezindeki görevlilerin işkence suçunu ihbar
etmediklerini hatta bu kişilerin de kendisine kötü muamelede bulunduğunu ve
hakaret ettiğini iddia etmiştir. Nezarethaneye konulduktan sonra yaşadığı baş
ve vücut ağrıları nedeniyle ailesi ve avukatının ısrarları üzerine aynı gün
saat 21.30 sıralarında hastaneye sevk edildiğini söyleyen başvurucu sorumlu
olan kişilerden şikâyetçi olmuştur.
22. Savcılık, şikâyet dilekçesi sonrasında başvurucunun önceki
raporları üzerinden -muayene ettirmeksizin- Adli Tıp Kurumundan (ATK) yeniden
sağlık raporu aldırmıştır. ATK'nın 8/5/2014 tarihli
raporunda, tespit edilen yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı ve
basit tıbbi bir müdahaleyle giderilebileceği belirtilmiştir.
23. Savcılık 2014/62799 numaralı soruşturma dosyasının bir
örneğini isteyerek dosyaya eklemiştir. Ayrıca başvurucunun yakalama işlemini
gerçekleştiren, polis merkezine götürüldüğü sırada kendisini teslim alan ve
yine konulduğu araçta bulunan S.S.yi
yakalayıp gözaltına alan polis memurları Cumhuriyet savcısına şüpheli sıfatıyla
ifade vermişlerdir. Başvurucuyu yakalayan iki polis memurundan biri olan ve bu
işleme ilişkin tutanakta imzası bulunan B.M. ifadesinde şunları söylemiştir:
"Ben Bayrampaşa çevik
kuvvet şube müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Müşteki Hıdır Kanak'ın şikayet dilekçesini
okudum. Hakkımdaki suçlamayı öğrendim. 1 mayıs 2014
günü şişli ilçesi büyükdere caddesi p. avm önünde müştekiyi yakaladık. Yakalarken mukavemette
bulundu. Orantılı güç kullanıp yakaladık. yakalanmadan
önce müşteki Hıdır Kanak bir grup gösterici ile
birlikte çevredeki araçları ve bizleri taşladılar. Araçları zarar gören bir
şahısla kavga etti. Bu kavga sırasında yaralandığını gözledik. Yakalama
tutanağına da yazdık. Yakaladıktan sonra herhangi bir fiziki müdahalemiz
olmadı. Darp etmedik. Yaralamadık. Suçlamayı kabul etmem. Yakalama tutanağında
3...9 sicil nolu imza bana aittir."
24. Başvurucuyu yakalayan diğer polis memuru B.B. benzer
nitelikte ifade vermiştir. S.S. isimli kişiyi gözaltına alan polis memurları
Y.E.Y ve Y.E.G. ifadelerinde başvurucuyla karşılaşmadıklarını, kendisine
herhangi bir şekilde vurmadıklarını, kötü muamelede bulunmadıklarını beyan
etmişlerdir. Başvurucuyu götürüldüğü polis merkezinde teslim alan ve ifadesine
katılan polis memurları M.A.Ç. ve M.K. verdikleri ifadelerde; başvurucunun
karakola getirildiği sırada hakkında adli muayene raporu düzenlendiğini,
gözaltında bulunduğu süre içinde kendisine herhangi bir şekilde kötü muamele
yapılmadığını, yanında sürekli ailesinin ve avukatlarının hazır olduğunu, böyle
bir durum olsaydı karakolda kamera kaydı yapıldığından başvurucunun daha önce
şikâyetçi olabileceğini, üzerinden süre geçtiği için bu kayıtların silindiğini
söylemişlerdir.
25. Başvurucuyla birlikte gözaltına alınan S.S. isimli kişi de
tanık sıfatıyla Cumhuriyet savcısına anlatımda bulunmuştur. İfadesi şu
şekildedir:
"Bende 01/05/2014 tarihinde p. avm civarında çevik kuvvet görevlilerince yakalanıp polis
otobüsüne konuldum. İlk ben otobüse alınmıştım. Polislerin bana yönelik
herhangi bir kötü muamelesi olmamıştır. Benden sonra müşteki Hıdır kanak'ın otobüse getirdiler. Müşteki otobüse geldiğinde
yüzünde darp izleri vardı. Otobüsün içerisinde bana ve müştekiye yönelik
herhangi bir hakaret tehdit herhangi bir kötü muamelede bulunmadılar. Daha
sonra bizi Kuştepe polis merkezine götürdüler. Polis merkezinde müşteki ile
aynı nezarethane de kaldım. Bir üçüncü kişi daha vardı ancak onun ismini
hatırlamıyorum. zaten müştekiyi daha önceden
tanımıyordum. Otobüste tanıştık. Nezarethane de üç gün kadar kaldık. Kaldığımız
süre boyunca polis memurları bize iyi davrandı. Müştekiye de herhangi bir
hakaret tehdit ve kötü muamelede bulunulduğunu görmedim. ilk
gözaltına alındğımı gün müşteki ağrılarının olduğunu
söylemişti. Bunun üzerine polis memurları kendisini hastaneye götürdü. Daha
sonra ben müştekinin herhangi bir şikayetinin duymadım. Belki ben uyurken
ağrıları yükselmiş olabilir. Benim olay hakkındaki bilgim ve görgüm bundan
ibarettir."
26. Başvurucunun talebi üzerine Savcılık ayrıca başvurucunun
kayınvalidesi A.Y.yi ve
polis merkezinde başka bir soruşturma için bekleyen avukat D.C.Ş.yi
tanık olarak dinlemiştir. Bu kişiler Cumhuriyet savcısına verdikleri ifadelerde
başvurucunun polis merkezinde darbedildiğini
gördüklerine ilişkin bir beyanda bulunmamışlardır. Tanıklar beyanlarında; ısrar
üzerine başvurucunun hastaneye götürüldüğünü, yemek ve temiz kıyafet verilmesi
taleplerinin görevliler tarafından kabul edilmediğini söylemişlerdir.
27. Başvurucu, Cumhuriyet savcısına 16/9/2014 tarihinde müşteki
sıfatıyla ifade vermiştir. Başvurucu ifadesinde özetle 1/5/2014 tarihinde
teyzesine gitmek üzere bindiği otobüsten indikten sonra arbede ortasında
kaldığını, çıkış yolu ararken polisler tarafından tekme tokat atılıp hakaretler
edilerek ve ters kelepçe takılarak gözaltına alındığını, zorla Çevik Kuvvet
otobüsüne bindirildiğini söylemiştir. Başına vurulduğu için baygınlık
geçirdiğini belirten başvurucu; konulduğu otobüste diğer gözaltına alınanlarla
birlikte gezdirilerek bekletildiğini, önce hastaneye, sonra Kuştepe Polis
Merkezine götürüldüğünü ifade etmiştir. Polis merkezinde de hakarete
uğradığını, akşam aşırı baş ağrısı nedeniyle yeniden hastaneye götürüldüğünü,
sonrasında geri getirildiği nezarethanede üç gün boyunca kaldığını söyleyen
başvurucu olaylar sebebiyle psikolojisinin bozulduğunu, konuşma güçlüğü ve unutkanlık
yaşadığını iddia etmiş ve kolluk güçlerinden şikâyetçi olmuştur.
28. Başvurucunun şikâyetine ilişkin olarak yürütülen soruşturma
sonucunda Savcılık, ifadesi alınan polis memurları (altı kişi) ve A.T. isimli
bir polis -toplamda yedi şüpheli- hakkında 26/4/2015 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir. Verilen kararın ilgili kısımları şu şekildedir:
"Müşteki Hıdır Kanak
vekili Nil Özsoy Dindar 17/07/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığımıza vermiş
olduğu şikayet dilekçesi ve müşteki alınan ifadesi ile; müştekinin 1 Mayıs 2014
tarihinde tatil olması nedeniyle Profile AVM önünden akrabalarını ziyarete
gitmek için belediye otobüsüne bindiğini, otobüsü durduran polis memurlarının
müşteki ve yanında bulunan S.S. isimli şahsı otobüsten indirerek gözaltına
aldıklarını, müştekinin polis aracında işkenceye maruz kaldığını, müştekinin
polis merkezinde de işkenceye maruz kaldığını, müşteki hakkında 2911 sayılı
Kanuna aykırılıktan adli tahkikat evrakı düzenlendiğini, ancak kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verildiğini beyan ettiği,
Şüpheliler alınan savunmalarında, olay
tarihinde P. AVM önünde,izinsiz toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenlenip araçlara zarar verildiğini, kendilerinin göstericilere
müdahale ettiğini, gözaltına almak istediklerinde dirençle karşılaştıklarını,
müştekinin de dahil olduğu izinsiz gösteri yapan kişilerin dirençlerini kıracak
ölçüde güç kullandıklarını, iddia edildiği gibi müştekiyi dövmediklerini,işkence
etmediklerini, müştekinin gözaltına alınması aşamasında yaralanmış olduğunu
belirterek suçlamayı kabul etmedikleri,
Müşteki ile birlikte gözaltına alınan S.S. de
alınan ifadesinde, müştekinin polis aracında ve karakolda kötü muameleye maruz
kalmadığını, gözaltına alınması aşamasında yaralandığını beyan ettiği,
Müştekinin Adli Tıp Kurumu İstanbul Şube
Müdürlüğü'nden alınanraporuna göre,basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek
nitelikte yaralandığının tespit edildiği,
Bir örneği evrak içerisine alınan Cumhuriyet
Başsavcılığımızın 2014/62799 Soruşturma,2014/37189 karar sayılı soruşturma
evrakında, Hıdır Kanak ve S.S. hakkında 2918 sayılı
Kanuna aykırılık ve kasten genel güvenliği tehlikeye sokmak suçlarından
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, gerekçe olarak ta dağılın emri
verildiğine ve şüphelilerin gözaltına alınan kalabalık içerisine,ortaya
çıkan karışıklık sebebiyle karıştığı savunmasının aksine delil elde
edilemediğinden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunun 16.maddesindeki;
...
Düzenlemeleri karşısında, şüpheli polis
memurlarının üçüncü şahısların can ve mal güvenliğini tehlikeye atacak şekilde
patlayıcı madde atarak yapılan gösteri yürüyüşü sırasında müştekiyi gözaltına
aldıkları, gözaltına alma sırasında karşı konulan direnci kıracak ölçüde (basit
tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte) güç kullanıldığı, şüphelilerin
eylemlerinin, yasa ile verilmiş zor kullanma yetkisinin kullanılması şeklinde
geliştiği, bu nedenle atılı suçun unsurları ile oluşmadığı evrak kapsamından
anlaşılmakla;
Şüpheliler hakkında atılı suçun unsurları ile
oluşmadığından 5271 s.CMK.nun 223/2.c maddesi
uyarınca kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına...," [karar verildi.]
29. Başvurucunun Savcılık kararına yaptığı itiraz, İstanbul 10.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar
18/6/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
30.Başvurucu 13/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kasten başkasının
vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden
olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin
basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde,
mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar
hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3)
Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
32. 5237 sayılı Kanun'un 94. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bir kişiye karşı insan onuruyla
bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade
yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları
gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
33. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma
yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı
görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten
yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
34. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu'nun 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair
haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
...
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı
tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da
yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.
...
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda
bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde
her türlü tedbir alınabilir.
...
Yakalananlardan,
...
B) Zor kullanılarak yakalananların,
...
Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip
raporuyla tespit edilir.
..."
35. 2559 sayılı Kanun'un "Zor ve silah
kullanma" kenar
başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini
yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak
ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
..."
36. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet
savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir
hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek
üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2)
Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin
lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve
şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu; ortasında kaldığı toplumsal olaylar sırasında
hiçbir yasa dışı eylemi olmamasına ve direnmemesine rağmen polisler tarafından
yumruk ve tekme atılarak yakalanıp gözaltına alındığını, konulduğu araç içinde
de aynı fiziki saldırıların kendisi bayılana kadar devam ettiğini, araç içinde
dört saat bekletildiğini, götürüldüğü hastanede gözünün alt kısmına beş dikiş
atıldığını belirtmiştir. Gözaltına alındığı polis karakolunda ailesinin temiz
kıyafet ve yiyecek verme taleplerinin reddedilmesi, hakarete uğraması ve
kendisinin baş ağrısı yaşamasına rağmen ancak ısrar üzerine hastaneye
götürülmesi nedeniyle kötü muamele gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucu;
yaşadığı bu olaylar nedeniyle yürütülen adli soruşturmada polislerin
birbirleriyle çelişen beyanlarına üstünlük tanındığını, eksik inceleme ve araştırma
sonucu kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilerek gereksiz ve orantısız güç
kullanan polislerin cezasız bırakıldığını, soruşturmanın iki yıldan uzun bir
sürede tamamlandığını belirterek Anayasa'nın 17., 19. ve 36. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde özetle olaya ilişkin yargılama süreçleri
anlatıldıktan sonra kötü muamele yasağına dair etkili soruşturma yükümlülüğünün
bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğu
hatırlatılarak başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
ceza soruşturması yürütülüp gözaltına alındığı ve gözaltı işlemlerinin her
aşamasında düzenli olarak sağlık muayenesinin yaptırıldığı belirtilmiştir.
Muayenelere ilişkin adli raporların hiçbirinde başvurucunun kötü muameleye tabi
tutulduğuna dair herhangi bir tıbbi tespite yer verilmediği, ayrıca savunma
tanıklarından ikisinin beyanının iddia edilen yaralanmalar ve adli raporların
içerikleriyle örtüşmediği vurgulanmıştır. Bakanlık tarafından Cumhuriyet
Başsavcılığının ayrıntılı inceleme yaparak karar verdiğinin yapılacak
incelemede gözetilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Başvurucu tarafından dile getirilen şikâyetler inceleme
yöntemi olarak belirli başlıklara ayırmayı zorunlu kılmaktadır. Başvurucu
öncelikle gereksiz ve orantısız şekilde güç kullanımına maruz kalarak
yaralandığını, yakalanarak polis aracına konulmasına rağmen fiziki saldırının
devam ettiğini ileri sürmektedir. Bunun dışında başvurucu,
gerek araç içinde gerekse polis nezarethanesinde yaşadıklarının kötü muamele
niteliğinde olduğunu iddia etmektedir. Kısaca özetlenen söz konusu şikâyetlerin
her birinin özel olarak değerlendirilmesi, olayın sağlıklı bir şekilde ortaya
konularak eksiksiz bir inceleme yapılmasının gereğidir.
a. Yakalama Sonrasında
Darbın Devam Ettiği ve Nezarethanedeki Kötü Muamele İddiaları Yönünden
42. Başvurucu yakalanması sonrasında konulduğu araç içinde
kolluğun kendisini darbetmeye devam ettiğini,
gözaltına alınmasından sonra tutulduğu nezarethanede hakarete uğradığını,
başındaki ve vücudundaki ağrılara rağmen ancak ısrar üzerine hastaneye
götürüldüğünü, yakınları tarafından getirilen yiyeceklerin ve temiz
kıyafetlerin kendisine verilmesine engel olunduğunu iddia etmektedir.
43. Başvurucu 1/5/2014 tarihinde konulduğu nezarethaneden
3/5/2014 tarihinde çıkarılarak ifade vermek üzere Savcılığa götürülmüştür.
Başvurucu, aleyhindeki isnatlarla ilgili beyanda bulunmak üzere çağrılmış ise
de avukatıyla verdiği ifade sırasında söz konusu iddiaları dile getirmemiş;
şikâyet dilekçesi verdiği 17/7/2014 tarihine kadar beklemiştir. Başvurucu
şikâyet dilekçesinde, yakalandıktan sonra polis aracında darba uğradığından,
tutulduğu nezarethanede kendisine hakaret edildiğinden ve hastaneye ısrar
üzerine götürüldüğünden bahsetmiş; diğer iddiaları konusunda ise net açıklama
yapmamış; sadece kötü muamele gördüğünü söylemekle yetinmiştir. Başvurucuya
yakınlarının getirdiği temiz kıyafet ve yiyeceklerin verilmesine engel olunması
iddiaları ilk kez tanık beyanlarının alındığı sırada ortaya konmuştur.
44. Başvurucu yakalanması sırasında kolluk görevlileri
tarafından yapılan fiziki saldırıların polis aracında da kendisi bayılıncaya
kadar devam ettiğini iddia etmektedir. Yakalanmasından sonra konulduğu araç
içinde S.S. isimli bir kişinin bulunduğu başvurucunun da kabulüdür. S.S.
soruşturma aşamasında bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından dinlenmiş ve
başvurucunun iddiaları konusunda net şekilde açıklamalar yapmıştır (bkz. § 25).
Söz konusu tanığın beyanlarına göre başvurucuya araç içinde herhangi bir kötü
muamelede bulunulmuş değildir. Başvurucu, yakalanması sırasındaki
yaralanmasıyla araç içinde gerçekleştiğini iddia ettiği eylemler sonucunda
vücudunda ne türden bir yaralanma oluştuğu yönünde bir beyanda bulunmamaktadır.
Ayrıca götürüldüğü hastanede düzenlenen rapor üzerinden de aradaki farkın
ortaya konularak anlaşılabilmesi mümkün görünmemektedir.
45. S.S. ifadesinde ayrıca başvurucuyla birlikte tutuldukları
nezarethanede polis memurlarının kendilerine iyi davrandığını, herhangi bir
şekilde hakaret ve tehditte bulunmadıklarını, ağrısı olduğunu söyleyince
başvurucunun polislerce hastaneye götürüldüğünü söylemiştir. Olayla ilgili
olarak şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan polis memurları M.A.Ç
ve M.K.nın beyanlarından karakoldaki kamera
kayıtlarının bir aydan fazla zaman geçtiği için silindiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu görüntülerin önemli bir delil olduğu kabul edilse dahi bunlara
ulaşılamamasında hiçbir haklı gerekçesi yokken şikâyetini geç dile getiren
başvurucunun bu kusurunun etkili olduğu görülmektedir.
46. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan
kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını
aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele
almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri
süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere-
kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş
olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir(Beyza Metin,
B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
47. Somut olayda kötü muamele iddiaları, tüm aşamalarda tutarlı
ve birbiriyle uyumlu şekilde ileri sürülmemiş; ayrıca uygun ve yeterli delil
ile desteklenmemiştir.Bununla
birlikte başvurucunun iddialarını desteklemek için zamanında yetkili makamlara
başvurmadığı da ortadadır. Başvurucunun söz konusu şikâyetleri kapsamında
soruşturma dosyasında iddiaların gerçekliğini ortaya koyan ve Anayasa
Mahkemesince inceleme yapılmasını gerektirir nitelikte bir veri
bulunmamaktadır. Başvurucunun somut delillerle desteklenmeyen iddialarının
savunulabilir olduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle söz konusu
iddialarla ilgili bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yakalama Sırasında
Kolluk Tarafından Gereksiz ve Orantısız Güç Kullanımı Nedeniyle Yaralanmaya ve
Araçta Bekletilmeye İlişkin İddia Yönünden
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun adil yargılanma, kişi hürriyeti ve güveliği haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddiaları kötü muamele yasağının etkili soruşturma
yükümlülüğü kapsamında kaldığından adil yargılanma hakkı yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmamıştır.
50. Ayrıca başvurucu, gereksiz
ve orantısız şekilde güç kullanımına maruz kalarak yaralandığını ve araçta uzun
süre yaralı hâlde bekletildiğini ileri sürmektedir.
51. Başvuru formunun genelindeki şikâyetin kolluk tarafından
gerçekleştirildiği iddia edilen darp eylemleri olduğu ve Anayasa Mahkemesince
değerlendirme yapmaya yarar yeterli bir veri bulunmadığı anlaşıldığından
başvurucunun polis aracında bekletildiği şikâyetine ilişkin olarak bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan -kolluk
tarafından gerçekleştirilen yaralama nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin- iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
53. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
...”
54. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin
ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
55. Anayasa Mahkemesi genel olarak kötü muamele yasağına ilişkin
şikâyetlerde -devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak-
maddi ve usule ilişkin boyutları ayrı başlıklarda incelemektedir. Lakin kamu
görevlisinin işlediği iddia edilen bu dosyadaki kötü muamele vakasında maddi ve
usul boyutunda yapılacak incelemenin sonuçları birbirleriyle kesiştiğinden tüm
ihlal iddiaları aynı başlık altında incelenmiştir. Keza yasağın maddi boyutunun
ihlal edilip edilmediği etkili bir soruşturma yapılıp yapılmadığına bağlı
olarak değişecektir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Muhterem Turantaylak,
B. No: 2014/15253, 9/5/2018, § 59).
a. Genel İlkeler
56. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
57. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca
devletin, -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet bireyin maddi ve manevi
varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 51).
58. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin
işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye
maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan
yükümlülük, işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu,
devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat
aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma
doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele
tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları
durumunda devletin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında
sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 82).
59. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir hüküm
alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte
mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal
bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da zamanaşımına
uğramasına izin vermemelidirler. Adli makamların yetki alanları kapsamındaki
kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak üzere
çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta
kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir
orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devlet, kişilerin fiziksel
ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki
pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
60. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve ardındaki saik de
eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda
meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
61. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş
ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bir muamelenin işkence
olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada
geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve
zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma
işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet
ve hakaret suçlarının unsurlarından
daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
62. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı
veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
63. İşkence
seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde
saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana
gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan
acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının
belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp,
psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği
bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin
kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir
süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
64. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada eziyetten
farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte
küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
65. Anayasa'nın 17. maddesi, bir yakalamayı gerçekleştirmek için
güç kullanımını yasaklamamaktadır. Kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlamak için
uygulanan fiziksel şiddet şeklinde tanımlanabilecek güç kullanımı ortaya çıkan
tehlike bakımından kaçınılmaz ve gerekli olandan fazla olmamak kaydıyla
kullanılabilmektedir (Ali Rıza Özer ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 81; Ali Ulvi Altunelli,
B. No: 2014/11172, 12/6/2018,§ 76).
66. Bireylerin kamu görevlilerinin eylemleri neticesinde kötü
muameleye maruz kaldığının tespiti hâlinde yaralanmaya sebebiyet vermiş olan
gücün kullanım zamanının tespit edilmesi gerekmektedir. Kişinin kontrol altına
alınması tamamlandıktan sonra uygulandığı tespit edilen kuvvet kullanımı için
kişinin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada uğradığını ileri sürdüğü
kötü muamele iddialarına ilişkin ilkeler uygulanabilecektir. Kuvvet
kullanımının kişinin tamamen kontrol altına girmesinden önce, bir başka ifade
ile kişinin kontrol altına alınmaya çalışılması sırasında uygulandığının tespit
edilmesi hâlinde ise yapılması gereken, kullanılan gücün orantılı olup
olmadığının değerlendirilmesidir (Zeki
Bingöl, B. No: 2013/6576, 18/11/2015, § 88).
67. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri
tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda yakalamayı gerektiren durumlarda ve şüphelilerin
kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda
dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla
başvurulabilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).
68. Gücüne göre mukayese edildiğinde gösteri sırasında yapılan
şiddeti bertaraf etmekte kullanılan müdahale araçları ve bunların bireyler
üzerinde oluşturduğu etki, olması gereken sınırdan büyük bir sapma gösterdiği
takdirde makul seviye aşılmış olacaktır (Ali
Ulvi Altunelli, § 107)
69. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu da
bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesindeki genel
yükümlülükle birlikte yorumlandığında usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her
türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili, resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
70. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil
uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen
değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü
tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma hakkı ya da tüm
yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi
yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 113).
71. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde
Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir
soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak yargı mercilerinin işi
olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir.
Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve buna
ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da
masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan
yargı mercilerinin bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal
şartlar altında bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden
ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).
72. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun
kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete
geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek
bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru
menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili
katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara
karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117),
- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen
tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir
(Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014, § 99) gerekmektedir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
73. Başvurucu, seyahat ettiği otobüsten indikten hemen sonra
içinde kaldığı toplumsal bir olaya müdahale eden polislerin aniden fiziki
saldırılarına maruz kaldığını belirtmektedir. Olay ve olgular kısmında
zikredilen adli muayene raporlarındaki yaralanma bulguları başvurucunun darp
iddialarını destekleyen mahiyette olduğu görülmektedir. Keza kötü muamelenin
fiziki bulguları bakımından doktor raporları anahtar role sahiptir. Bu aşamadan
sonra adli mercilere düşen görev, başvurucudaki yaranın nedeni hakkında makul
bir açıklama getirmektir.
74. Başvurucu olaylar nedeniyle tıkanan yolda kalması nedeniyle
göstericilerin arasında olduğunu belirtmiş ise de 2911 sayılı Kanunu'na muhalefet
etme suçu isnadıyla hakkında soruşturma yürütülmüştür. Soruşturma sonucunda,
savunmasının aksine suç konusu eylemleri işleyen gösterici grup içinde olduğu
yönünde delil bulunmadığından başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilmiştir (bkz. § 20). Bu durumda başvurucunun gösterici grup içinden
kolluğa birtakım cisimler atan kişilerden olduğunu kabul ederek bir
değerlendirme yapmak mümkün görünmemektedir.
75. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde polisin müdahalesi
esnasında ortaya çıkan panik ve karmaşada gösteriye katılan ancak müdahale
edilmesi gerekmeyen kişilerin de müdahaleden etkilenmesi mümkündür. Bu durumda
polisten kontrollü hareket etmesi ve müdahaleyi gerektiren durumu yaratan
kişiler dışındakilerin müdahaleden etkilenmemeleri için gerekli tedbirleri
alması beklenir. Ancak müdahalenin oluşturduğu karmaşa ve panik ortamında bu
tedbirlerin polis tarafından mutlak olarak uygulanmasının zorluğu da kabul
edilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 94). Somut olayda başvurucu; Savcılık ifadesinde otobüsten indikten sonra
arbedenin ortasında kaldığını, çıkış yolu ararken polislerin aniden tekme ve
tokatla kendisini darbettiğini söylemiştir (bkz. §
27). Başvurucunun -iddiasının aksine- gösteriye katıldığı kabul edilerek
hakkında bir yakalama işlemi yapıldığı durumda dahi güç kullanımının gerekli
olduğunun ortaya konması gerekir. Kuvvet kullanımının kişinin tamamen kontrol
altına girmesinden önce, bir başka ifade ile kişinin kontrol altına alınmaya
çalışılması sırasında uygulandığının tespit edilmesi hâlinde kullanılan gücün
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmedir (Adil güzel ve Mühsin Güzel,
B. No: 2014/11172, 12/6/2018,§ 90).
76. Savcılık tarafından şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan ve
yakalama işlemini yapan B.B. ve B.M. isimli polisler beyanlarında başvurucunun
gösterici grup içindeki taş atan kişilerden biri olduğunu, yakalama sırasında
kendilerine direndiğini, bu nedenle yakalama esnasında orantılı güç
kullandıklarını söylemişlerdir. Ayrıca başvurucunun olaylar sırasında aracı
zarar gören bir kişiyle kavga ettiğini ve kavga sırasında yaralandığını iddia
etmişlerdir (bkz. §§ 23, 24). Savcılığın 26/4/2015 tarihli kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin kararında başvurucuda meydana gelen yaralanmanın polis
müdahalesiyle oluştuğunun kabul edilmesi karşısında dinlenen polislerin
iddialarında dile getirdikleri gibi üçüncü bir kişi tarafından yaralanmanın
gerçekleştirildiğini söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla güç kullanımının
kaçınılmaz hâle geldiğini ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlamak kamu
makamlarına aittir. Şu hâlde değerlendirme yapılması gereken ilk husus,
hakkında adli işlem yapılmak üzere yakalanmak istenen başvurucuya fiziksel bir
müdahalenin yani güç kullanımının gerekliliğidir.
77. Yukarıda belirtildiği gibi (bkz §
74) başvurucunun kolluğa taş atan grup içinde yer aldığını kabul etmek mümkün
değilken başvurucunun ancak yakalama işlemine direnç göstermesi hâlinde polisin
güç kullanma gerekliliği ortaya çıkabilecektir. Yakalamayı gerçekleştiren
polisler başvurucunun yakalama esnasında direndiğini beyan etmişlerse de bu
iddia tanık beyanları, görüntü kayıtları veya başkaca bir delille
netleştirilmemiştir. Bununla birlikte başvurucunun yakalama sırasında direnç
gösterdiği ve bu nedenle direnci kırmak amacıyla polislerin zor kullandığı yani
müdahalenin gerekli olduğu durumda dahi kullanılan gücün orantılı olması
gerekir.
78. Hangi direnç seviyesinde, ne tür bir kuvvet uygulanacağının
kılavuzu olan 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer verilen kademeli olarak
artan zor kullanma araçları, ölçülülük incelemesindeki en önemli
kıstaslardandır (Ali Ulvi Altunelli, § 110). Zor kullanma, müdahale
sırasında karşılaşılan direnci ortadan kaldıracak oranda ve aşamalı biçimde
artan bedensel kuvvet, maddi güç, değişik araçlar ile kanuni şartlar
gerçekleştiğinde silah kullanmayı içerir. Başvurucunun gözünün alt kısmında
yaralanma meydana geldiği ve yaranın 1 cm kesi ve 4 cm abrazyon şeklinde olduğu
görülmektedir (bkz. § 13). Dinlenen polisler başvurucunun kendilerine direndiğini
söylemişlerse de direnmenin ne şekilde gerçekleştiği, kendilerinin de bu
dirence ne şekilde karşılık verdiği konusunda açık bir beyanda
bulunmamışlardır. Bu husus kovuşturmasızlık kararında
da açıklanmamış, direnci kıracak ölçüde güç kullanıldığının söylenmesiyle
yetinilmiştir. Meydana gelen yaranın vücut bölgesindeki yeri ve dikiş
atılmasını gerektirecek nitelikte olması nedeniyle direnci ortadan kaldırmayı
amaçlayan ne tür bir müdahaleyle böyle bir sonucun ortaya çıktığının izaha
muhtaç olduğu ortadayken bu konuyla ilgili olarak Savcılık kararında bir
açıklama yer almamaktadır.
79. Başvurucunun aleyhine yürütülen soruşturmada bir alışveriş
merkezine ait güvenlik kameraları izlenerek başvurucunun gösterici grup
içerisinde bulunup bulunmadığı araştırılmış ise de yakalama anına ilişkin
görüntü olup olmadığı konusunda bir tespit bulunmamaktadır. Başvurucunun
şikâyetçi olduğu soruşturmada da görüntüler incelenerek bu yönde bir delil etme
çabasına girilmemiştir. Dolayısıyla soruşturmanın etkisiz yapılması nedeniyle
yaralanmanın ne şekilde gerçekleştirildiği belirliliğe kavuşturulmamış ise de
kamu makamları tarafından fiziksel bir saldırıda bulunmadığı kabul edilen
başvurucunun kamu görevlileri tarafından yaralandığı ve yaranın vücuttaki
nahiyesi itibarıyla müdahalenin gerekli olduğu varsayılsa dahi orantısız olduğu
anlaşılmaktadır.
80. Somut olayın gerçekleşme koşulları, başvurucunun
yaralanmasının niteliği, özellikle bu yaralanma nedeniyle başvurucunun gözünün
altına dikiş atılması ve bu durumun başvurucu üzerindeki muhtemel fiziksel
etkileri birlikte dikkate alındığında kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirilen muamelenin belli bir ağırlık derecesine sahip olduğu ve olayda
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin
aşıldığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 58).
81. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir (bkz. §§
60-63). Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak
nitelendirilmesi mümkündür.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kolluk tarafından
yakalanması sırasında meydana gelen yaralanma nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi
-negatif yükümlülük- boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
83. Bu tespitten sonra insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının
usul boyutuna ilişkin bir değerlendirme de yapılmalıdır.
84. Başvurucunun şikâyetine ilişkin yürütülen soruşturmanın
başvurucu vekilinin yazılı bir dilekçeyle Savcılığa şikâyette bulunmasıyla
birlikte başladığı görülmektedir. Hâlbuki başvurucunun gözaltına alınması
sonrası götürüldüğü hastanede, hakkında düzenlenen adli muayene raporunda darbedildiği bilgisi bulunduğu gibi (bkz. § 18) başvurucu
vekilinin 3/5/2014 tarihinde başvurucu aleyhinde yürütülen soruşturmada da
sorumlu polislerden şikâyetçi olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 19). Dolayısıyla
başvurucunun kolluk tarafından yaralandığından şikâyet dilekçesi verilmesinden
önce haberdar olan kamu makamlarının hareketsiz kaldığı ve sonuç itibarıyla
yürütülen soruşturmada resen başlatılma ilkesine uygun davranıldığı
söylenemeyecektir.
85. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar,
ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate
alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her
olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri
bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye
Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68). Buna bağlı
olarak soruşturmaya özgü değeri bulunan ilke ve araçların olayın
aydınlatılmasını temin edecek şekilde yargısal mercilerce işlevselleştirilip
işlevselleştirilmediği ortaya konmalıdır (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526,
24/01/2018, § 83).
86. Soruşturma tekelini elinde bulunduran adli mercilerin kötü
muamele yasağının mahiyetiyle bağdaşan ve beklentileri karşılayabilecek ölçüde
delil toplaması icap etmektedir. Yargılamanın sonucuna uzanan geçiş noktalarını
doğrudan etkileyen delilerin toplanmasında gösterilen hassasiyet, aslında
zihinsel bir ürün olan yorum farklılıklarının ve belirsizliklerin azaltılmasını
sağlama bakımından da önemlidir (Muhterem Turantaylak, § 79).
87. Somut olayda başvurucu vekilinin şikâyet dilekçesi sunmasından
sonra olayın faili olabilecek kamu görevlilerinin tespit edilerek bizzat
Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alındığı
görülmektedir (bkz. §§ 23, 24). Ayrıca yine başvurucunun beyanları Cumhuriyet
savcısı tarafından müşteki sıfatıyla alınmıştır. Bunun dışında başvurucunun
talep ettiği tanıklar dinlenip başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak ATK'dan rapor düzenlettirilmiş ve aleyhinde yürütülen
soruşturmanın bir örneği incelenmek üzere dosya arasına alınmıştır (bkz. §§ 22,
23 ve 26). Bunlarla birlikte kamusal alanda gerçekleştiği anlaşılan olaya
ilişkin görüntü olup olmadığı yönünde bir araştırma yapılmamıştır. Başvurucu
aleyhinde yürütülen soruşturmanın bir örneği dosya arasına konulmuş ise de
buradaki bir alışveriş merkezine ait görüntü kayıtlarının başvurucu ile kolluk
güçleri arasındaki yaşananları yansıtıp yansıtmadığı yapılan çözümlemeden
anlaşılamamıştır. Zaten kovuşturmasızlık kararında bu
kayıtlardan bahsedilmemektedir. Dolayısıyla olayın gerçekleştiği yerin
çevresinde bulunan başkaca bina veya işyerinde kayıt yapan kamera bulunup
bulunmadığı veya olaylara müdahale eden TOMA'ya ait
kamera kayıtları olup olmadığı araştırılmamış ve istenmemiştir. Ayrıca olayın
görgü tanığı olabilecek kişiler tespit edilip dinlenmemiştir. Bu eksiklikler
Savcılığın gerçeği ciddiyetle öğrenme çabası içinde olduğu konusunda kuşku
uyandırmaktadır.
88. Diğer taraftan yukarıda
Genel İlkeler bölümünde ifade edildiği üzere soruşturmanın
etkililiği adına aranan bir diğer husus da kötü muamele yasağına ilişkin
soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesidir (bkz. § 72). Başvurucu
soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmüştür. Bu incelemede
önemli olan husus, başvurucunun soruşturmanın süratle ve özenle
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği dikkate alındığında başlı başına,
özelde başvurucunun ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun
üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi
açısından soruşturmada yeterli sürat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin
ortaya konulmasıdır (Fahriye Erkek ve
diğerleri, § 91).
89. Soruşturmanın ve akabinde yürütülmüş ise kovuşturmanın makul
bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuruya konu olayın
kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların
niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel
olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık
gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve
diğerleri, § 91).
90. Somut olayda derhâl ve resen soruşturma başlatma ilkesine
riayet edilmemiş ise de başvuru konusu olayın 1/5/2014 tarihinde meydana
geldiği ve kovuşturmasızlık kararına yapılan itirazın
4/6/2015 tarihinde reddedilerek kesinleştiği dikkate alındığında olayın
üzerinden yaklaşık 1 yıl 1 ay geçtikten sonra soruşturmanın tamamlandığı
anlaşıldığından başvuruya konu olayın kendi koşullarına ve karmaşıklık
derecesine göre makul bir süratle yürütüldüğü görülebilmektedir.
91. Sonuç itibarıyla belirtilenler ışığında başvurucunun
yakalanması sırasında kamu görevlileri tarafından yaralanmasıyla ilgili ileri
sürdüğü iddialar kapsamında makul süratle sonuçlandırılmış ise de etkili bir
soruşturma yapıldığından söz etmek mümkün değildir.
92. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
93. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
94. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda
genel ilkeler belirlenmiştir.
95. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
96. Başvuruda, kolluğun orantısız müdahalesi sonucu gerçekleşen
yaralama soruşturmasıyla ilgili olarak olayın aydınlanmasını sağlayacak yeterli
delil toplanmadan karar verildiği kanaatine varıldığından Anayasa'nın 17.
maddesinde düzenlenen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi
-negatif yükümlülük- ve etkili soruşturma usul boyutunun ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
97. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi
-negatif yükümlülük- ve etkili soruşturma usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak
üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi
gerekir. Buna göre yapılacak yeniden soruşturma ise 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın
ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun şekilde belirtilen
deliller toplanıp incelemeler yapıldıktan sonra yeniden karar vermekten ibarettir.
98. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama işlemi sırasında kolluk güçleri tarafından
gerçekleştirilen yaralama nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. İleri sürülen diğer iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yakalama işlemi sırasında kolluk güçleri tarafından
gerçekleştirilen yaralama nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi -negatif
yükümlülük- ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
(soruşturma) yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Verilen karar
2014/100098 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.