Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
Kadri PERVANE
|
Vekili
|
:
|
Av. Rojda PERVANE AVŞAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, halk otobüsü şoförü olan başvurucunun
otobüste yüksek sesle dinlediği marş formundaki müzikte geçen ifadeler
nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılmasının
ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvuruda ayrıca adil
yargılanma hakkı kapsamında kalan bazı iddialarda bulunulmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 7/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 1983 doğumlu olup olayların meydana geldiği
tarihte Diyarbakır'da halk otobüsü şoförü olarak çalışmaktadır.
7. 25/5/2012 tarihinde başvurucu, şoförü olduğu halk
otobüsünde doldurma olduğu anlaşılan bir CD içinde bulunan marş formatında
"Biji" isimli bir parça açmış ve yolcuların da duyabileceği
şekilde yüksek sesle dinlemeye başlamıştır. Orijinali Kürtçe olan bahse konu
parçanın sözleri polis raporlarına göre şöyledir:
"Ey değerli yurtseverler, onurlu
dostlar, bu değerli eyleminizi sıcak selamlar, devrimci selamlar ile
selamlıyorum, merhaba sizlere,
Herkes özgürlüğü için
Kürdistan topraklarında
Kürdistan işçi partiniz (PKK - Partiya
Karkeren Kürdistan)
Marksizmin ilmiyle
Leninin ilmiyledir
Yaşa yaşa
Kürdistan işçi partisi (PKK)
1978 yılında (PKK'nın kuruluş yılı)
Devrimciler ... yaptı
Kürdistan adıyla
Özgürlük için kalktılar
Hepsi aslanlar gibi
Yaşa yaşa
Kürdistan işçi partisi (PKK)
Kadın erkek hep birlikte kalkın
Bu savaş bizim savaşımız
Kırmızı bayrağı kaldıralım
Omuzlarımıza alalım
İşçi partisini alalım önümüze
Yaşa yaşa
Kürdistan işçi partisi (PKK)"
8. Söz konusu parçanın çalındığı sırada otobüste yolcu
olarak bulunan bir polis memuru, parçada geçen sözler nedeniyle başvurucuyu
ikaz ederek parçayı çalmamasını istemiş ancak başvurucu, müziğin evrensel
olduğunu, kendisine kimsenin karışamayacağını ve müziği kapatmayacağını
söylemiştir. Başvurucu hakkında bu olay nedeniyle terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan soruşturma açılmıştır. Polis memurunun soruşturma
sırasında alınan ifadesine göre başvurucu, ikazı üzerine polis memuruna "Git
otur yerine soytarı, çakal." diyerek diğer yolcuları ona karşı provoke
etmek istemiş; polis memurunun 155 Polis İmdat hattına ihbarda bulunması
üzerine başvurucu "Kime şikayet ediyorsan et, bana senin devletin bir
şey yapamaz, sen bizim geçmişimizi biliyor musun, senin devletin zaten bize ne
yaptı ki, in aşağı!" diyerek polis memurunu araçtan indirmeye çalışmış
ve bu esnada otobüs polis ekiplerince durdurulmuştur.
9. Başvurucu hakkında bahsi geçen olay nedeniyle
başlatılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığının 27/5/2012 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
cezalandırılması talep edilmiştir. İddianamede suçlamaya esas alınan olgular ve
değerlendirmeler şöyledir:
"...Şüpheli Kadri PERVANE'nin yönetimindeki
... plaka sayılı araç içerisinde bulunan 1 adet TECH marka müzik CD üzerinde
yapılan incelemede 68 adet terör örgütünü propagandasının niteliğinde olan
müzik parçaları olduğu, CD'nin 40. Sırasında Diyar isimli sanatçının
seslendirdiği, 'Biji' isimli parçasının olduğu,
Biji isimli parçanın çözümünde
'...Herkes özgürlüğü için kürdistan topraklarında, Kürdistan İşçi Partisi (PKK
Partiya Karkeren Kürdistan), Maksizsim ilmi ile leylenin ilmi iledir, yaşa yaşa
Kürdistan İşçi Partisi (PKK- Partiya Karkeren Kürdistan), 1978 yılında (PKK'nın
kuruluş yıl dönümü...)' şeklinde terör örgütünün propagandasını şeklinde olan
marşın da bulunduğu,
Şüpheli Kadri Pervane'nin... olay günü
yöneticiliğini yaptığı otobüste, otobüsün teyibinde terör örgütünün
propagandasını niteliğinde olan 'Biji PKK, bu yola baş koymuşuz, liderimiz apo
bizim' terör örgütünün propagandasını niteliğinde olan marş formatındaki müzik
şarkıların yüksek sesle otobüs yolcularına şehir içinde halk otobüsü içinden
dinletmek, bir yolcunun kendisinin şarkıların terör propagandası içerikli
olduğunu söylemesi ve hatırlatmasına rağmen ısrar bir şekilde davranışlarını
sürdürmesi ve müzik parçalarını çalmaya devam etmesi karşısında şüpheli
Kadri'nin, müzik parçalarının içeriğini bilmediğini, ne anlama geldiğini
bilmediğine yönelik savunmasına itibar edilemeyeceği, şüphelinin bilerek ve
isteyerek tamamı terör örgütünün propagandasını niteliğinde olan müzik CD
teyibe yerleştirip, içerisinde terör örgütünün propagandasını niteliğinde olan
şarkıları yüksek sesle dinlemek ve yolculara dinletmek suretiyle terör örgütü
mensuplarını ve elebaşısını övmek faaliyetlerini desteklemek ve yolculara benimsetmeye
çalışmak biçiminde terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği..."
10. Yargılamayı yürüten Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi
(Mahkeme) 13/11/2012 tarihinde başvurucunun terör örgütünün propagandasını
yapma suçundan 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir.
Mahkemenin değerlendirmeleri şu şekildedir:
"PKK-KONGRA/GEL (Partiya Karkeren
Kürdistan-Kürdistan İşçi Partisinin) amacı Türkiye Cumhuriyet hakimiyeti
altında bulunan bir kısım toprakları, silahlı mücadele vererek Devletin
egemenliğinden ayrılarak ayrı bir Kürt devleti kurma amacını taşıyan ve bu
amaçla çok sayıda öldürme, yaralama, gasp, tehdit, adam kaçırma, bombalama ve
toplu öldürme gibi eylemlere de bulunan ve halen de silahlı eylemlerini
sürdürmeye devam eden 5237 Sayılı TCK.nun 314. maddesi kapsamında bulunan
silahlı bir terör örgütüdür.
Abdullah Öcalan yıllarca yasadışı
silahlı PKK-KONGRA/GEL terör örgütünün elebaşısı olup sonrasın da yakalanarak
yargılandığı, sabit olan eylemleri nedeniyle mahkum olmuş hükümlü bir kişidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 3.
maddesi, Türkiye Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür,
düzenlemesi yer almaktadır. Anayasanın 26. maddesinin 2. fıkrasında düşünce
açıklama ve yayma hürriyetinin Devletin ülkesi ve Milleti ile bölünmez
bütünlüğünün korunması amacıyla sınırlandırılabileceğini düzenlemektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.
maddesinin 2. fıkrasında ifade özgürlüğünün kullanılması, görev ve sorumluluk
gerektiren bir özgürlük olduğu vurgulandıktan sonra, maddede sayılan diğer
nedenlerle birlikte, ülkenin kamu güvenliği ve toprak bütünlüğü sağlanması
amacıyla kanunla belirli sınırlamalara tabi tutulacağı düzenlemesi yer
almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. Maddesinde, sözleşmede
sayılan hakların kötüye kullanılmasını izin vermemektedir.
3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının
7/2. maddesinde 5532 Sayılı Yasanın 6. maddesiyle yapılan değişiklikle terör
örgütünün propagandasını yapmayı suç olarak düzenlemiştir. Propaganda; belli
bir görüşün toplum içinde yayılmasını, fikir ve kanaatlerin kökleşmesini
sağlamak için, bu amacın gerçekleşmesine yönelik olarak her türlü maddi ve
manevi araca baş vurarak telkin, teşvik ve etkide bulunmak olarak tanımlamak
mümkündür. Bu tanımdan da görüleceği üzere silahlı çetenin çeşitli yöntemlerle
ve süreklilik gösterir biçimde propagandasını yapmak, onun varlığını ve
eylemlerini kolaylaştırmak gerekmektedir.
Olay günü sanığın otobüste, otobüsün
teybinde terör örgütünün propagandası niteliğinde olan 'Biji PKK, bu yola başkoymuşuz,
liderimiz Apo bizim' marş formatındaki müzik şarkılarının yüksek sesle otobüs
yolcularına dinlettiği, otobüs içerisinde yolcu olarak bulunan tanık ... sicil
nolu polis memuru şoförü uyararak müzik konusunda sanığı ikaz ettiği, sanığın
polis memuruna 'kapatmıyorum, bana karışmazsın, bu müzik evrenseldir,
dinliyorum' dediği, tanığın ısrarlı bir şekilde müzik parçalarının terör
örgütünün propagandasını niteliğinde olduğunu ikaz etmesine rağmen müzik
parçalarını çalmaya devam ettiği, böylece terör örgütü mensuplarının
propagandasını yaptığı, sanığın bu şekildeki eyleminin Anayasa ve İnsan Hakları
Sözleşmesinin koruması altında bulunan, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
ile toplantı ve gösteri düzenleme hakkı (Any.26-34 maddeleri) kısmında kabul edilemeyeceği,
5237 Sayılı TCK'nin 314. anlamında silahlı örgüt niteliğinde olan
PKK-KONGRA/GEL terör örgütünün propagandasını yapmak suçunu işlediği sübuta
ermekle, eylemine uyan 3713 S.Y'nın 5532 Sayılı Yasanın 6. maddesiyle değişik
7/2, 5237 Sayılı TCK'nun 53/1 ve 63 maddeleri gereğince cezalandırılması
cihetine gidilmiştir."
11. Başvurucunun temyizi üzerine mahkûmiyet kararı,
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 27/4/2015 tarihli ilamı ile onanmıştır.
12. Başvurucu, karardan 1/7/2015 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmiş; 7/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu'nun "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin
ilgili kısmının olay tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:
"Terör örgütünün propagandasını
yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır..."
14. 3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri"
kenar başlıklı 7. maddesinin yürürlükte olan son hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
"(Değişik ikinci fıkra:
11/4/2013-6459/8 md.) Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır..."
B. Uluslararası
Hukuk
15. 16/5/2005 tarihli Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi
Sözleşmesi'nin (Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi) giriş bölümünde aşağıdaki
ifadeler yer almaktadır:
"Avrupa Konseyi'nin üye devletleri
ve imzacılar olarak;
Terörizmi önlemek için etkin önlemler
almayı ve özellikle, terör suçlarını işlemeyi alenen tahrike, terörist saflara
katmaya ve eğitime karşı mukabelede bulunmayı arzu ederek;
...
Bu
Sözleşmenin mevcut ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin ilkeleri
değiştirme niyetinde olmadığını kabul ederek;
Terörist eylemlerin doğası veya
koşulların gereği olarak, halkı sindirmek veya bir hükümeti veya uluslararası
örgütü bir eylemi yerine getirmeye veya yerine getirmekten kaçınmaya haksız
olarak zorlamak veya bir ülkeyi veya uluslararası bir örgütü ciddi biçimde
istikrarsız hale getirmek veya temel siyasal, anayasal, ekonomik ve toplumsal
yapılarını yıkmak amacını güttüklerini hatırda bulundurarak;
Aşağıdaki hususlarda
anlaşmışlardır."
16. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terminoloji"
kenar başlıklı 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Bu
Sözleşmenin amaçları açısından, 'terör suçu' Ek'te sıralanan antlaşmalardan
birinin kapsamına giren ve bu antlaşmalarda tanımlanan suçlar anlamına
gelir."
17. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terör
suçunun işlenmesine alenen teşvik" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"1) Bu Sözleşmenin amaçları
açısından, 'bir terör eylemini işlemeye alenen teşvik', terör suçunun
işlenmesini kışkırtmak niyetiyle, böyle bir eylemin dolaylı olsun veya olmasın
terör suçlarını savunarak, bir veya birden fazla suçun işlenmesi tehlikesine
yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılması veya başka bir şekilde erişilebilir
hale getirilmesi anlamına gelir.
2) Her bir taraf, 1. paragrafta
tanımlandığı şekilde, yasadışı olarak ve kasten işlendiği durumlarda, terörizm
suçunu işlemeyi alenen teşviki ulusal mevzuatı açısından cezai suç olarak ihdas
etmek üzere gerekli olabilecek tedbirleri alacaktır."
18. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terörist
saflara katma" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"1) Bu Sözleşmenin amaçları
açısından, 'terörist saflara katma' bir başka kişiyi terörist bir eylemi
işlemeye veya bu eylemin işlenmesine katılmaya veya bir veya daha fazla suçun
bir dernek veya grup tarafından işlenmesine katkıda bulunmak amacıyla bir
dernek veya gruba katılmaya teşvik etmek anlamına gelmektedir.
2) Her bir taraf, 1. paragrafta
tanımlandığı şekilde, yasadışı olarak ve kasten bir suç işlendiği durumda,
terörist saflara katmayı ulusal mevzuatı açısından cezai suç olarak ihdas etmek
üzere gerekli olabilecek tedbirleri alacaktır."
19. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Terör
suçunun işlenip işlenmemesi arasında fark bulunmaması" kenar başlıklı
8. maddesi şöyledir:
"Bir eylemin Sözleşmenin 5 ila 7.
maddelerinde belirtilen suçlardan birini teşkil etmesi için, bu eylemin bilfiil
gerçekleşmiş olması gerekmeyecektir."
20. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin "Koşullar
ve güvenceler" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"l) Her bir Taraf, İnsan Hakları ve
Temel Özgürlüklerin Korunmasına dair Sözleşme, Uluslararası Medeni ve Siyasi
Haklar Sözleşmesi ve uluslararası hukuk uyarınca diğer yükümlülüklerinde yer
aldığı şekilde ve o Tarafa uygulanabildiği durumlarda, insan hakları
yükümlülüklerine, özellikle ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve din
özgürlüğüne saygı göstererek bu Sözleşmenin 5 ila 7 ve 9. maddelerde yer alan
konuların suç haline getirilmesinin ihdasını, uygulanmasını ve yerine
getirilmesini sağlayacaktır.
2) Bu Sözleşmenin 5 ila 7 ve 9.
maddelerde yer alan konuların suç haline getirilmesinin ihdası, uygulanması ve
yerine getirilmesinde ayrıca, izlenen meşru amaçlar ve demokratik toplum
açısından gereklilik göz önünde bulundurularak orantılılık ilkesine bağlı
kalınacak ve her türlü keyfilik, ayrımcılık veya ırkçı muamele dışında
tutulacaktır."
21. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı
raporunda, şiddet içeren terör suçlarına doğrudan veya dolaylı teşvik
oluşturacak mesajlara yönelik belirli sınırlamaların Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (AİHS/Sözleşme) uygun olduğu hatırlatılmıştır (açıklayıcı rapor,
§ 91). Açıklayıcı raporda, daha sonra terör suçlarının işlenmesine dolaylı
teşvik ile meşru eleştiri hakkı arasındaki sınırın nerede olduğu meselesinin
önemine değinilmiştir:
"95. Bu hükmü [Terör Suçunun
İşlenmesine Alenen Tahrik (Madde 5)] kaleme alırken, CODEXTER [Sözleşme’nin
uygulanmasının değerlendirmesi mekanizması olan Terörizmle Mücadelede Uzmanlar
Komitesi], Parlamenter Asamblenin (Görüş no. 255 (2005), paragraf 3 vii ve
devamı) ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin (doküman BcommDH (2005) 1,
paragraf 30 sonu) bu hükmün, terör şiddetine dolaylı tahrik oluşturabilecek
'bir eylemin failini öven mesajları veya mağdurların aşağılanması, terörist
örgütlere mali kaynak isteyen veya diğer benzeri davranışları' kapsayabileceği
hususundaki görüşlerini dikkate almıştır.
96. Daha kazuistik olana göre bu hüküm
daha genel nitelikte bir formül kullanmakta ve Tarafların terör suçlarını
savunan mesajların yayılmasını veya farklı bir şekilde kamuya sunulmasını
cezalandırmasını gerektirmektedir. Bu hükmün uygulanması bakımından, bunun
doğrudan veya dolaylı yollardan yapılıp yapılmadığı önem taşımamaktadır.
97. Doğrudan tahrik, çoğu hukuk
sisteminde bir şekilde suç teşkil ettiğinden özel bir soruna yol açmamaktadır.
Dolaylı tahriki bir suç haline getirmenin amacı uluslararası hukukta veya
eylemde mevcut olan boşluğu bu alanda hükümler ekleyerek telafi etmektir.
98. Bu hüküm, suçun tanımı ve uygulaması
bakımından Taraflara belirli miktarda takdir yetkisi tanımaktadır. Örneğin, bir
terör suçunu gerekli ve haklı göstermek dolaylı teşvik suçunu oluşturabilir.
99. Ancak, uygulanmasında iki şartın
karşılanmasını gerektirmektedir: ilk olarak, bir terör suçunun işlenmesi
hususunda özel bir kastın varlığı gerekir, aşağıda verilen 2. paragraftaki
diğer bir gerekliliğe göre de tahrik hukuka aykırı bir şekilde ve kasten
işlenmelidir.
100. İkinci olarak, böyle bir eylemin
sonucu, bu tip bir suçun işlenmesi tehlikesine neden olmalıdır. Böyle bir
tehlikeye neden olup olmadığı değerlendirilirken, yazarın ve mesajın
muhatabının niteliği yanında suçun hangi bağlamda işlendiği AİHM’nin oluşturduğu
içtihat anlamında dikkate alınacaktır. Tehlikenin önemi ve inandırıcılığı iç
hukukun gereklerine uygun olarak ele alınmalıdır.
…
104. Kamuya bir mesajın sunulması için,
çeşitli araçlar ve teknikler kullanılabilir. Örneğin, basılı yayınlar veya
diğerlerinin erişebileceği yerlerde yapılan konuşmalar, kitle iletişim araçları
veya elektronik imkânların, özellikle, mesajların e-posta ile yayılması veya
sohbet odalarında, haber grupları veya tartışma ortamında materyallerin
değişimi gibi imkânları sunan internetin kullanımı.
105. AİHM içtihatları ilave rehberlik
sunmaktadır. Bu bağlamda, CODEXTER (doküman CODEXTER (2004)19) için hazırlanan
AİHM’nin ilgili içtihatlarının derlemesine müracaat edilmelidir."
22. Ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin daha fazla
kaynak için bkz. Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143,
3/10/2019, §§ 23-39.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu; bireylerin herhangi bir dildeki şarkıyı
dinlemelerinin cezalandırılamayacağını, bu şarkıyı otobüste bulunan yolculara
dinletme amacının olmadığını, şarkının içeriğinde şiddete teşvik bulunmadığını,
düşünsel açıdan beğendiği bu şarkı nedeniyle kamu düzeninin bozulmadığını, bu
şarkının bulunduğu kaset ve CD'nin bandrollü bir şekilde satıldığını ve bu
nedenlerle mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu ayrıca alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verildiğini ve cezanın seçenek
yaptırımlara çevrilmediğini, bu nedenle orantısız bir müdahalede bulunulduğunu
ileri sürmüştür.
25. Son olarak başvurucu 3713 sayılı Kanun'da yapılan
değişiklikle getirilen "cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini
meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek
şekilde" propaganda yapma koşulunun kendisi açısından
değerlendirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
27. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
a. Genel
İlkeler
i.
Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
28. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden
dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli
yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade
özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek
çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015,
§§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
29. Başvuruya konu eylemin marş formunda bir müziğin
yüksek sesle dinlenmesi olduğu gözetildiğinde Anayasa’nın 26. maddesinin
yalnızca ifade edilen fikir ve bilgilerin içeriğini değil bunların ifade ediliş
biçimlerini de koruma altına aldığı unutulmamalıdır (Meki Katar [GK], B.
No: 2015/4916, 3/10/2019, § 58; bazı değişikliklerle birlikte bkz. Fatih Taş
[GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 105; İrfan Sancı, B. No:
2014/20168, 26/10/2017, § 56).
ii. Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
30. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81,
18/10/2007).
31. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade
özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir
Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§
58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir.
Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir
kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin
ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak
bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu,
B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
32. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine
getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini
kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu
denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile
beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 76; Candar
Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 50).
iii. Müdahalenin
Zorunlu Bir Toplumsal İhtiyacı Karşılaması
33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
34. Somut olayda açıkladığı düşüncelerin kişileri terör
suçlarını işlemeye teşvik ettiğinin ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
kabul edilebilir. O hâlde çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin
başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine
teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.
iv. Müdahalenin
Gerekçesi
35. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade
özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan
kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26.
maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi
için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli
olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir
Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve
diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60; Candar Şafak Dönmez,
§ 53).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
36. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 26. maddesine
ilişkin içtihadında ortaya konan ilkeler aynı zamanda kamu düzenini sağlamak
amacıyla terörle mücadele kapsamında kamu gücünü kullanan organlar tarafından
alınan tedbirlere de uygulanacaktır (Candar Şafak Dönmez, § 54).
37. Somut olayda ilk derece mahkemesi; başvurucunun
"Biji PKK, bu yola başkoymuşuz, liderimiz Apo bizim" şeklinde
sözler içeren parçayı yüksek sesle tüm yolculara dinlettiğini, bir polis memuru
tarafından ikaz edilmesine rağmen çalmaya ısrarla devam ettiğini kabul etmiş ve
başvurucuyu terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 2 yıl hapis cezasına
mahkûm etmiştir (bkz. § 10). İlk derece mahkemesi, polis memurunun başvurucuyu
şarkı sözlerinde terör örgütünün propagandasının yapıldığı yönünde uyarması
sonrası başvurucunun verdiği tepkilerden yola çıkarak parça içinde geçen
ifadelerden bilgisi olduğunu kabul etmiştir. Başvurucu, hakkında soruşturmanın
açılmasına neden olan şarkının sözleri (bkz. § 7) ile derece mahkemelerince
cezalandırılmasına neden olan sözlerin (bkz. § 10) çaldığı şarkılarda
bulunmadığına ilişkin bir itirazda bulunmamıştır. Bu hâlde Anayasa Mahkemesi,
soruşturmanın açılmasına neden olan şarkının sözleri ile başvurucunun
cezalandırılmasına neden olan şarkılarda geçen diğer sözleri birlikte
değerlendirecektir.
38. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, somut
olayın koşullarında başvurucunun şoförü olduğu halk otobüsünde bilgi ve isteği
dâhilinde, yolcuların da duyacağı şekilde yüksek sesle dinlediği şarkılarda
geçen ifadeler nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
mahkûmiyetinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının
belirlenmesidir.
39. Anayasa Mahkemesi, eldeki başvurunun koşulları ile
beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne alacaktır.
Terörizm olgusu insanlık tarihi kadar eskidir, bugün ulusal sınırları aşarak
toplum ve devlet hayatının üzerinde sosyal ve ekonomik bakımdan büyük çapta
tahribatlara sebep olmaktadır. Herhangi bir amaca ulaşmak için propagandaya
yönelik ses getirici eylemlerle insanların öldürülmesi, insanlara korku ve
dehşet salınması olan terör, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ve
özellikle temel bir hak olan yaşam hakkını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir
(Meki Katar, § 59; Candar Şafak Dönmez, § 59).
40. Terörizmin hukuksal bir tanımının yapılmasında kimi
zorluklar bulunmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin asıl görevi bir başvuruya
konu olayın terör suçu kapsamında kalıp kalmadığını değerlendirmek
değildir. PKK örgütünün hâlen son derece tehlikeli olduğu, güvenlik güçleri ile
çatışmalara giren bir terör örgütü olduğu ve adı geçen Abdullah Öcalan'ın da
(A.Ö.) bu örgütün kurucusu ve çok sayıda terör eyleminin sorumlusu olduğu
konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
41. Terör örgütleri ve destekçileri, görüşlerinin toplum
içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefler ve bu amacın
gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilir. Terörün veya terör
örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku
yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm
değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran,
öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722,
9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder, § 61; Candar Şafak
Dönmez, § 61).
42. Anayasa Mahkemesi daha önce Zübeyde Füsun Üstel ve
diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 115-118) kararında terör örgütünün
propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin bazı
tespitlerde bulunmuştur. İlk olarak 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinde yapılan
değişiklik ile terör örgütünün propagandasını yapma suçu çok sayıda ve her
türde ifadeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil olmaktan
çıkarılmaya, terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya
övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanarak suça
hukuki belirlilik kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak Yargıtay da Türk
hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca
terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propagandasının yapılmasının suç olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade
etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 54-57).
43. İçinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler
yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan, çeşitli
grupların şiddete başvurmaksızın ulaşmayı düşündükleri toplumsal veya siyasal
hedeflere, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri gibi düşünce
açıklamaları, ideolojik ve katı olarak nitelendirilse bile terörizmin
propagandası olarak kabul edilemez. Dolayısıyla sağ veya sol ideolojilere,
anarşist ve nihilist akımlara, toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik
dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla
özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin
-devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa
bile- açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde
başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması
altındadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 81; Ayşe Çelik, §
44; Candar Şafak Dönmez, § 63).
44. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi’nin 5. maddesinin
birinci paragrafında, terör suçunun işlenmesi için alenen teşvik
düzenlenmiştir. Buna göre doğrudan veya dolaylı yollardan terör suçunun
işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasının
cezalandırılması hedeflenmektedir. Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi’nin açıklayıcı
raporuna göre Sözleşme’nin temel özgürlüklerin sınırlandırılması yönündeki
muhtemel riskin dikkatli bir şekilde analiz edilmesi için Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) Sözleşme’nin 10. maddesinin uygulamasına ilişkin
içtihatlarına ve terörizmi övme ve terörizme teşvike ilişkin
ulusal hükümlerin uygulanması hususunda devletlerin deneyimlerine özel bir
dikkat göstermek gerekmektedir (açıklayıcı rapor, § 88). Açıklayıcı raporda
şiddet içeren terör suçlarına doğrudan veya dolaylı teşvik teşkil edecek
mesajlara yönelik belirli sınırlamaların Sözleşme’ye uygun olduğu
hatırlatılmıştır (açıklayıcı rapor, § 91).
45. Açıklayıcı raporda ayrıca terör suçlarının
işlenmesine dolaylı teşvik ile meşru eleştiri hakkı arasındaki sınırın nerede
olduğu meselesinin önemine de değinilmiştir. Açıklayıcı raporda dolaylı
teşvikin belirlenmesinde devletlerin belirli bir takdir yetkisi olduğu ifade
edilmiş ancak bir eylemin terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik etme olarak kabul edilebilmesi için eylem ile
iletilmek istenen mesajın terör suçlarının işlenmesine kışkırtmak niyetiyle ve
terör suçlarının işlenmesini savunarak bir veya birden fazla suçun işlenmesi
tehlikesine yol açacak şekilde kamuoyuna yayılmasının amaçlanması gerektiği
ifade edilmiştir (açıklayıcı rapor, §§ 97-100). Terör örgütünün propagandasını
yapma suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri belirli bir
yoğunlukta savunularak başkalarınca aynı davranışın gerçekleştirilmesi amaç
edinilmektedir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 119; Sırrı
Süreyya Önder, § 63).
46. Nitekim yukarıda verilen açıklamaları takip eden
Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği iki kararında Türkiye’nin her bölgesinde
yaşanmış ve yaşanmakta olan ağır şiddet hareketlerinin faili, PKK'nın kurucusu
ve söz konusu şiddet eylemlerinin birincil elden sorumlusu olan A.Ö.yü politik
bir lider ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözümünde meşru bir aktör
olarak ilan eden söylemleri terör eylemlerinin failini öven ve dolayısıyla
terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik
eden mesajlar olarak değerlendirmemiştir (Sırrı Süreyya Önder §§ 69-87; Meki
Katar, §§ 59-73). Bununla beraber çatışma ortamının bulunduğu bir
durumda A.Ö.nün lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların örgütün
korkutucu gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığı
değerlendirilmiş; bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine
yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır (M.M.B., B.
No: 2015/15088, 8/1/2020, § 58; Baver Mızrak, B. No: 2015/19280,
9/1/2020, §§ 48-53).
47. Anayasa Mahkemesi, daha önce pek çok kararında
propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade
özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma
potansiyeli olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple Terörizmin Önlenmesi
Sözleşmesi'nin açıklayıcı raporunun 100. maddesinde ifade edildiği gibi bir
propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında
belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi uygun olacaktır
(diğerleri arasından bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 84; Ayşe
Çelik, § 47; Sırrı Süreyya Önder, § 64; Meki Katar, §
53).
48. Terörizmin propagandası, şiddetin geçerli ve etkili
bir yöntem olduğu görüşünün toplum içinde yayılmasını ve terör eylemlerine
neden olan fikir ve kanaatlerin kökleşmesini sağlamak amacını taşır ve bu amaca
ulaşmak ancak belirli bir çaba ve zaman harcanması ile mümkün olabilir. Terör
örgütlerine aşama aşama önce sempatizan, daha sonra destekçi ve üye olunması
sürecinde propagandanın önemli bir işlevi vardır. Üstelik başvuruya konu PKK
terör örgütü artık tehlikeliliği bulunmayan veya tehlikeliliği varsayımsal bir
örgüt değildir. PKK terör örgütü olayların geçtiği tarihlerde ve hâlen vahim
şiddet hareketlerinin planlayıcısı ve uygulayıcısıdır. Dolayısıyla PKK toplum
yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir (Metin
Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 74). A.Ö. ise bu
örgütün kurucusu ve uzun süre yöneticisi olarak örgütün benimsediği şiddet
yöntemleri ile ismi özdeşleşmiş bir kişidir.
49. Öte yandan terörle mücadelenin zorlukları ile
birlikte terör bağlamında yapılan açıklamaların karmaşıklığı ve muğlaklığı söz
konusu olduğunda düşünce açıklamalarının şiddete teşvik mahiyetinde olup
olmadığı yönündeki değerlendirmenin ancak açıklamanın yapıldığı bağlama,
açıklamada bulunan kişinin kimliğine, açıklamanın zamanına ve muhtemel
etkilerine, açıklamadaki diğer ifadelerin tamamına bir bütün olarak bakılarak
yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır (Sırrı Süreyya Önder, §
67).
50. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkûmiyetinde
Mahkemece değerlendirmeye alınan "Biji PKK, bu yola başkoymuşuz,
liderimiz Apo bizim" şeklindeki sözler, özellikle polis raporlarında
çözümü yapılan parçadaki tüm sözlerle birlikte değerlendirilmelidir.
Cezalandırmaya neden olan söz konusu şarkı (bkz. § 7) bir bütün hâlinde
incelendiğinde marş boyunca açıkça "Kürdistan İşçi Partisi"
denilerek PKK terör örgütünden bahsedildiği, "Özgürlük için kalktılar,
Hepsi aslanlar gibi" ifadeleriyle terör örgütünün ve onun silahlı
elemanlarının açık biçimde övüldüğü ve "Kadın erkek hep birlikte
kalkın, Bu savaş bizim savaşımız, Kırmızı bayrağı kaldıralım, Omuzlarımıza
alalım, İşçi partisini alalım önümüze." ifadeleriyle terör örgütüne
katılımın teşvik edildiği anlaşılmaktadır. Marşta saygı duyulan, değer verilen
semboller ve kavramlar kullanılarak PKK terör örgütüne hayranlık duyulmasını
sağlamak amaçlanmaktadır.
51. Başvurucunun cezalandırılmasına neden olan şarkıda ne
PKK ve A.Ö.nün demokratik süreçlerin meşru bir aktörü olduğu ne de toplumsal
sorunların çözümüne ilişkin demokratik görüşleri bulunduğu ifade edilmektedir
(bkz. § 46). Aksine söz konusu şarkıdan PKK'nın başlattığı terör hareketinin
onaylandığı, terör örgütü tarafından gerçekleştirilen eylemlerin kahramanca
davranışlar olarak sunulduğu ve hâlen son derece tehlikeli olan PKK terör
örgütünün yüceltildiği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, isimleri birer
sembol hâline getirilmiş olan PKK terör örgütünü veya A.Ö.yü bu bağlamda övmek,
desteklemek veya yüceltmek ile cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere
başvurmayı teşvik etmek arasında bir mesafe olmadığı kanaatindedir.
52. Başvurucu, bir halk otobüsü şoförü olup otobüse binen
sayısız kişinin söz konusu şarkıdan haberdar olmasına neden olmuştur. Bu yolla
başvurucu, toplumsal sorunların çözümünde her tür siyasal yöntemi reddeden ve
terör yöntemlerini tek ve geçerli bir yöntem olarak benimseyen PKK, A.Ö. ve
takipçilerini överek, başkalarına benimsetmeye çalışarak insanları
cesaretlendirmeye, halkın örgüte olan sempatisini artırmaya ve giderek aktif
desteğini sağlamaya olanak sağlamıştır. Şarkılarda yer alan ve mahkûmiyete esas
alınan ifadeler bir bütün olarak ele alındığında başkalarını PKK terör örgütü
tarafından gerçekleştirilmekte olan şiddet eylemlerinde bulunmaya teşvik
niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir.
53. Nitekim somut olayda başvurucu, şarkıda geçen sözler
nedeniyle kendisini uyaran polis memuruna "Git otur yerine soytarı,
çakal." diyerek diğer yolcuları ona karşı kışkırtmak istemiş; polis
memurunun 155 Polis İmdat hattına ihbarda bulunması üzerine "Kime
şikayet ediyorsan et, bana senin devletin bir şey yapamaz, sen bizim
geçmişimizi biliyor musun, senin devletin zaten bize ne yaptı ki, in aşağı!"
diyerek polis memurunu araçtan indirmeye çalışmış ve bu esnada gelen polis
ekiplerinin müdahalesiyle muhtemel şiddet tehlikesi önlenmiştir. Dolayısıyla
başvurucunun bir terör örgütünün sesini başkalarına duyurmayı sağlama çabaları
ile yarattığı tehlike, bir soyut tehlike olarak görülmemiş (bkz. § 47, 48);
somut olayın şartlarında Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı
raporunun 95. maddesinde ifade edilen terör eylemlerini ve bu eylemlerin
faillerini öven mesajlardan olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesine
göre bu tür ifadeler dolaylı yollardan terör suçunun işlenmesi tehlikesine yol
açacak bir mesajın kamuoyuyla paylaşılması niteliğindedir.
54. Anayasa Mahkemesi başvuruya konu müdahalenin
haklılığını tartışırken terör mağdurlarının acılarını görmezden gelemez. Terör
örgütleri ile terör suçlarının ya da bu suçları işleyen bir kişinin aleni
şekilde müdafaa edilmesinin ya da meşrulaştırılmasının terör mağdurlarının ve
onların akrabalarının itibarını sarsan, küçümseyen ve aşağılayan bir boyutu
vardır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 114; Ayşe Çelik, §
58). Dolayısıyla somut olaydaki şekliyle PKK terör örgütünün ve o örgütün
kurucusunun övülmesi ve desteklenmesinin kin ve husumet dolu bir söylem
olmayacağı da söylenemez.
55. Bunun yanında başvurucu; dinlediği müzik albümünün
bandrollü bir şekilde satılmakta olduğunu, ifade özgürlüğünün bu nedenle de
ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuların bireysel başvuru yolunda
şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu vardır.
Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını
gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve
yükümlülüğü bulunmamaktadır (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900,
21/1/2021, §§ 22-26).
56. Buna karşın somut olayda başvurucu, dinlediği müzik
albümünün bandrollü bir şekilde satılmakta olduğu iddiasını sadece soyut bir
biçimde ileri sürmekle yetinmiş; dinlediği müzik albümünün bandrollü olduğuna
dair Anayasa Mahkemesine hiçbir bilgi veya belge sunmadığı gibi fikir ve sanat
eserlerinin izinsiz çoğaltılmasının ve taklit edilmesinin önlenmesi amacıyla
üretilen bahse konu bandrollerin verilme prosedürü sırasında içerik denetimi
yapılıp yapılmadığına dair de bir açıklama yapmamıştır. Böylelikle başvurucu,
bahse konu iddiası bakımından ifade özgürlüğünün korumasından faydalanması
gerektiğine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesince daha ileri bir inceleme
yapılmasını sağlayacak argümanları ileri sürebilmiş değildir.
57. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında -derece
mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da
gözetildiğinde- ilk derece mahkemesinin başvurucunun cezalandırılmasını
gerekçelendirmek için sunduğu nedenler bu tür bir mahkûmiyeti haklı göstermek
için ilgili ve yeterlidir. Başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma
suçundan 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılması şeklindeki müdahalenin zorunlu
toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği gibi orantılı da olduğu,
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair
başvurusunun bu kısmının bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tanık
Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
60. Başvurucu; soruşturmada ifadesi alınan ve hakkında
aleyhte beyanda bulunan polis memurunun duruşmada tanık olarak dinlenmesi
talebinin Mahkemece reddedildiğini, dava dosyasının polis memurunun
beyanlarıyla tamamlandığını ve mahkûmiyet hükmünün bu beyana dayandığını
belirterek tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
61. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu
olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar
ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu
edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
62. Somut olayda başvurucunun adil yargılanma hakkı
kapsamında ileri sürdüğü bu başlık altındaki iddialarını 19/11/2012 ve
22/1/2013 tarihli dilekçeleri ile başvurduğu temyiz kanun yolunda ileri
sürmediği, dolayısıyla başvuru yollarını usulüne uygun şekilde tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Bağımsız ve
Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
64. Başvurucu; adil yargılama yapmadıkları bilinen ve bu
yüzden kapatılan, doğal hâkim ilkesine aykırı olan özel yetkili mahkemelerce
yargılandığını, bu sebeple Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
65. Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bireysel
başvuruyu inceler. Başvurucuların şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak
temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden
başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak
ve bunlara ilişkin delilleri Mahkemeye sunmak, hukuki dayanak yönünden
yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin
hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Sabah Yıldızı
Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK],
B. No: 2014/12727, 25/5/2017,§ 19; Cemal Günsel, § 22).
66. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi kamu
gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun ve
müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun
başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan
gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine
inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını
gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini
sunması zorunludur (Cemal Günsel, § 24).
67. Somut olayda başvuruya konu yargılamayı yapan
mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ya da
kendisine isnat edilen ve derece mahkemesince sabit görülen fiilleri, bu fiillere
dayanılarak yapılan işlemlerin sıhhatini etkilediğine ilişkin somut ve hukuken
kabul edilebilir herhangi bir açıklama başvurucu tarafından yapılmamıştır.
Sonuç olarak başvurucu, şikâyetlerine konu temel olay ve olgular ile bireysel
başvuruya konu ettiği temel hak ve özgürlüklerin hangi nedenle ihlal edildiğini
açıklamak yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiş; bu bağlamda ileri sürdüğü
ihlal iddialarını temellendirememiştir.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
69. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
70. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını
verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
71. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
72. Yukarıda anılan ilkeler dikkate alınarak başvuruya
konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde
toplam 2 yıl 11 ay sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında
başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.