TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYŞE KADRİYE GÜLÇİN KARAASLAN VE EMİNE NURÇİN GÜLBAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/12273)
Karar Tarihi: 21/3/2019
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucular
1. Ayşe Kadriye Gülçin KARAASLAN
2. Emine Nurçin GÜLBAŞ
Vekilleri
Av. Melek GÜNEBAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; deprem nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan tam yargı davasının makul sürede sonuçlandırılmaması, hükme esas alınan bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi ve maddi tazminat istemi yönünden aynı somut duruma ilişkin uyulmazlıktan farklı bir yaklaşımın benimsenmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen depremde başvurucuların annesine ait olan Yalova'daki taşınmaz yıkılmıştır. Taşınmazın yıkılmasıyla başvurucuların annesi ve kardeşi vefat etmiştir.
7. Başvurucular, deprem sonucu taşınmazın yıkılması ve yakınlarının ölmesi nedeniyle Yalova Belediyesi (Belediye) ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Bakanlık) aleyhine Bursa 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde 11.660 TL maddi, 120.000 TL manevi tazminat istemli tam yargı davası açmıştır.
8. Mahkeme ilk etapta 29/11/2000 tarihli kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiş ise de Danıştay Altıncı Dairesinin 15/4/2004 tarihli hükmü ile süre ret kararı bozulmuştur.
9. Bozma kararına uyan Mahkeme işin esasına geçmiş ve 28/5/2007 tarihli hükmüyle dava hakkında kısmen kabul kısmen ret kararı vermiştir. Ret gerekçesinde deprem sonucu taşınmazın yıkılmasında Belediyenin zemin etütlerinin yapılmaması, kat sınırlamasına ilişkin çalışmada bulunulmaması, afete uğrayabilecek bölgelerin tespit edilmemesi nedenleriyle Belediyenin kusurlu olduğu ve Bakanlığın kusurunun bulunmadığı hususlarının aldırılan bilirkişi rapor ile ortaya konulduğu ifade edilmiştir. Yine bilirkişi raporunda taşınmazın değerinin 4.313,91 TL olarak tespit edildiği vurgulanarak rapora yönelik taraf itirazlarının raporu kusurlandırmadığı ifade edilmiştir. İdare hukuku ilkeleri uyarınca idarenin mali sorumluluğu gereği tespit edilen tutarın Belediye tarafından başvuruculara ödenmesi fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin ise reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Manevi tazminat istemi yönünden ise başvurucuların yakınlarını kaybetmeleri nedeniyle duydukları üzüntünün karşılığı olarak toplan 30.000 TL manevi tazminatın davalı idarelerce müştereken başvuruculara ödenmesi ve fazlaya ilişkin istemin ise reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
10. Danıştay Altıncı Dairesi 3/3/2008 tarihli hükmüyle mahkemenin kararını bozmuştur. Bozma gerekçesinde Bakanlığın kusurunun yeterince araştırılmadığı ve başvurucuların bina değerine ek olarak eşya bedeline ilişkin maddi tazminat taleplerinin değerlendirilmediği ifade edilmiştir. Ayrıca manevi tazminatın faiz hesabı ve yargılama giderlerinin hesabında da hata yapıldığı belirtilmiştir.
11. Mahkeme bozma kararına uyarak 21/12/2012 tarihli hükmüyle dava hakkında kısmen kabul kısmen ret kararı vermiştir. Ret gerekçesinde öncelikle kusur durumuna ilişkin olarak benzer bir uyuşmazlıkta aldırılan bilirkişi raporu uyarınca Bakanlığın afete uğrayacak bölgelerin tespitinde zemin değerlendirmesine göre kat sayılarının belirlenmesinde ve depremin boyutlandırılmasında yetersiz kaldığı için %20 kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Bunun yanında Belediyenin imara açma, iskân izni verme ve proje onaylama işlemleri nedeniyle %50, fenni mesulün %15, müteahhitin %10 ve statik proje müellifinin %10 kusurlu olduğu hususlarının bilirkişi raporunda tespit edildiği belirtilmiştir. Bu bağlamda sonuç olarak davalı Belediye ve Bakanlığın 4.313,91 TL bina ve 1.660 TL eşya bedelini kusurları oranında tazmin etmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca 30.000 TL tutarında manevi tazminatın davanın açıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte başvuruculara ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
12. Danıştay Altıncı Dairesi 15/4/2014 tarihli hükmüyle kararı maddi tazminata ilişkin kısım yönünden onamış, manevi tazminata ilişkin kısım yönünden düşük miktar takdiri nedeniyle bozmuştur. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 2/3/2015 tarihli hükmüyle reddedilmiştir. Ret gerekçesinde, aynı konuya ilişkin verilen başka bir kararda kusur takdiri yönünden farklı yaklaşım sergilenmiş ise de uyuşmazlıkların farklı yargı süreçlerine ilişkin olduğu ve mevcut uyuşmazlıkta başvurucuların zarardan kusuru nedeniyle sorumlu olan diğer kişilere dava açabileceği ayrıca ifade edilmiştir. Bu süreç sonunda maddi tazminata ilişkin kısım yönünden ilam kesinleşmiştir.
13. Başvurucular nihai kararı 10/6/2015 tarihinde tebellüğ etmelerinin ardından 10/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 21/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
15. Başvurucular, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
16 Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
17. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
18. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucular 21/12/2012 tarihli hükümde maddi tazminat talebine ilişkin olarak hükme esas alınan ve kusur oranlarını tespit eden bilirkişi raporunun kendilerine tebliğ edilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle ileri sürdüğü ihlal iddiasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
23. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
24. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
25. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
26. Başvurucular, bilirkişi raporunun tebliğ edilmediğini ve kusur oranlarını belirleyen bu rapora karşı itirazda bulunamadıklarını ileri sürmüştür. Başvuruculara tebliğ edilmediği belirtilen bilirkişi raporu 21/12/2012 tarihli hükme esas alınan bilirkişi raporudur. Bu rapor esastan verilen bozma kararı üzerine devam edilen yargılama sürecinde değerlendirmeye alınmıştır. Bununla birlikte rapor başvurucuların açtığı dava sürecinde değil aynı somut olayı temel alan bir başka uyuşmazlığın görüldüğü yargılama sürecinde aldırılmıştır. 21/12/2012 tarihli mahkeme kararında bilirkişi raporuna ayrıntılarıyla yer verilmiş, raporun tespit ettiği kusur oranları tek tek açıklanmıştır. Bu bağlamda başvurucuların bilirkişi raporundan gerekçeli karar ile haberdar olduğu ve temyiz ile karar düzeltme dilekçelerinde diğer itirazlarla birlikte rapora dair itirazlarını da sunabildikleri görülmektedir. Danıştay Altıncı Dairesi de karar düzeltme aşamasında kusur oranlarına ilişkin bir ek açıklamada bulunmuştur (bkz. § 12).
27. Başvuruya konu somut yargılamanın bütünü yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda incelendiğinde başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine yönelik yargılamanın bütünlüğü içinde açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
29. Başvurucular; uyuşmazlığın maddi tazminata ilişkin kısım yönünden hatalı yorumla karara bağlandığını, aynı somut olaya ilişkin olarak açılan bir başka uyuşmazlıkta belediyenin %100 kusurlu bulunduğunu, mevcut uyuşmazlıkta ise Belediyenin %50 kusurlu bulunmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek eşit uygulama yapılmadığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Şikâyetlerin özü mahkeme tarafından hukuka aykırı karar verildiği iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
32. Öte yandan farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir. Bu kapsamda bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §§ 53, 54). Mahkemelerce hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana ihtiyaç duyulması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Mehmet Emin Yılmaz, B. No: 2014/3928, 15/12/2015,§ 58).
33. Bu açıdan başvurucu tarafından ileri sürülen, kusur oranının aynı somut olayı temel alan uyuşmazlıktan farklı yorumlanması sonucu hatalı ve eşitlik ilkesine aykırı karar verildiği iddiasının esas itibarıyla hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu görülmektedir. Başvuru konusu yargılama süreci incelendiğinde somut olaya ilişkin maddi olay ve olguların anlatıldığı, gerekçeli kararda toplanan delillerin değerlendirildiği, davada ödenmesine hükmedilen tazminat miktarından hangi idarenin hangi oranda sorumlu olduğunun hukuki sebepleri belirtilerek açıklandığı görülmüş olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren bir durum da tespit edilmemiştir.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.