TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ALİ BAKIR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17072)
|
|
Karar Tarihi: 7/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/4/2019-30743
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Ali
BAKIR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kolluk görevlilerinin darp ve hakaretine maruz
kalınması, gözaltında kötü şartlar altında tutulma ve bu konuda yürütülen
soruşturmanın etkili olmaması nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 10/1/1976 doğumlu olup Cizre ilçesinde mukimdir.
2/1/2014 tarihinde ilçe merkezinde başvurucu ile polis memurları arasında
birtakım olaylar yaşanmıştır.
9. Başvurucu ve kolluk görevlilerinin olayın meydana gelişine
dair farklı anlatımları mevcuttur.
i. Başvurucunun iddiasına göre bisikleti ile yolda ilerlerken
kendisine bir polis aracı yandan çarparak yere düşmesine neden olmuş, bu
nedenle polis aracına doğru "Tü, Allah belanızı
vermesin! Beni öldürecek misiniz?" şeklinde söylemde
bulunmuştur. Bunun üzerine polis aracından inen Polis Memuru K.Y. başvurucuya sinkaflı sözlerle hakarette bulunmuştur. Daha sonra araçtan
inen polis memurları Ü.Ç. ve A.K. da başvurucunun yanına gelmiş, kaba bir
üslupla kendisinden kimliğini ibraz etmesini istemiştir. Bu nedenle kolluk
görevlileri ile başvurucu arasında tartışma yaşanmıştır. Tartışma sırasında
polis memurları sinkaflı sözlerle başvurucuya
hakarette bulunmuşlar ve Polis Memuru K.Y. başvurucunun boğazını sıkmıştır.
Oradan geçmekte olan ve başvurucuyu tanıyan N.A. araya girmeye çalışmış ancak
olay yerine gelen ikinci polis aracından inen Polis Memuru Ö.Y. diğer Polis
Memuru K.Y. ile konuştuktan sonra başvurucuya hakarette bulunarak polis aracına
binmesini söylemiştir. Başvurucu yapması gereken bir işi olduğunu, bu işini hâllettikten sonra polis merkezine gideceğini söylemiş
ancak kolluk görevlilerince yakın mesafeden yüzüne biber gazı sıkılarak polis
aracına zorla bindirilmiştir. Araca bindirildikten sonra da dışarıda kalan
ayağına polis memurlarınca tekme atılmıştır. Başvurucu araca bindirildikten
sonra üzerindeki kıyafet kafasına geçirilerek boğulma hissi yaşamasına neden
olunmuştur. Biber gazını sıkan ve ayağına tekme atan kişileri başvurucu
görememiştir. Araç içinde Polis Memuru Ö.Y. başvurucuya hakaret etmiş ancak herhangi
bir darp eylemi olmamıştır. Polis merkezine gidildiğinde başvurucu etkisinde
kaldığı biber gazı nedeniyle su istemiş ancak su ihtiyacı kolluk personelince
karşılanmamıştır. Adli rapor için hastaneye gidilirken Ö.Y. yine başvurucuya
tehdit ve hakaret içerikli sözler sarf etmiştir. Adli raporun alınmasının
ardından kolluk görevlilerince ifadesi alınmak istenen başvurucu, susma hakkını
kullanarak Cumhuriyet savcısına ifade vereceğini söylemiş; bunun üzerine
Cumhuriyet savcısının talimatı ile polis merkezinden serbest bırakılmıştır.
ii. Kolluk görevlileri K.Y., Ü.Ç., A.K. ve Ö.Y. Cumhuriyet
savcısı huzurundaşüpheli sıfatıyla alınan
ifadelerinde; olay tarihinde polis aracıyla görevleri gereği yoldan geçtikleri
esnada başvurucunun kendilerine doğru tükürerek ve "Şerefsizler!" şeklinde bağırarak
hakarette bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucunun bu hakareti üzerine kolluk
görevlileri araçtan inerek başvurucuya polis kimliklerini gösterip kendisinden
kimliğini ibraz etmesini istemişler ancak başvurucu sinkaflı
sözlerle kolluk görevlilerine hakaret ederek kimliğini ibraz etmemiştir.
Başvurucu, kolluk görevlilerince polis merkezine götürülmek istendiğinde ise
fiziki olarak direnmiş ve "Köpekler,
şerefsizler, burada sizden başka köpek mi var?" şeklindeki
hakaretlerine devam etmiştir. Olayı gören ve çevrede toplanan insanların da
başvurucunun götürülmesine mâni olmaya çalışması nedeniyle polis memurlarınca
orantılı şekilde göz yaşartıcı gaz kullanılarak başvurucu, polis aracına
bindirilip polis merkezine götürülmüştür. Daha sonra başvurucu hakkında adli
rapor alınmış ve Cumhuriyet savcısının talimatı ile başvurucu serbest
bırakılmıştır. Kolluk görevlileri başvurucuyakesinlikle
tehdit ya da hakaret içeren söylemlerde bulunmadıklarını, başvurucunun
kendilerinden su istemediğini, istese elbette vereceklerini, başvurucuya araçla
çarpmadıklarını ya da ayağının üzerinden geçmediklerini aksi hâlde zırhlı ve
ağır tonajlı bir araç olan polis aracının başvurucunun ağır şekilde
yaralanmasına neden olacağını belirtmişlerdir.
10. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı)
2/1/2014 tarihinde başvurucu hakkında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret
suçlamasıyla adli tahkikat başlatılmış, 20/1/2014 tarihinde ise aynı suç ithamı
ile iddianame tanzim edilmiştir. Cizre 3. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan
yargılama sonucunda başvurucuya 7.600 TL adli para cezası verilmiş,
başvurucunun uygulanmasını kabul etmemesi nedeni ile hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemiştir. Başvurucu tarafından
temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 12/3/2018 tarihli kararı ile
onanarak kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına 27/2/2014 tarihinde
şikâyet dilekçesi vererek kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığı
iddiası ile suç duyurusunda bulunmuştur. Aynı tarihte Cumhuriyet Başsavcılığı
adli tahkikat başlatmış ve başvurucunun ifadesini almıştır. Başvurucu,
ifadesinde yukarıda belirtilen (bkz. § 9) mahiyette kolluk görevlilerinin darp
ve hakaretine maruz kaldığından yakınmıştır.
12. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun şikâyeti üzerine
başlattığı soruşturmada, polis memurları K.Y., Ö.Y., Ü.Ç
ve A.K.nın şüpheli sıfatı ile, başvurucunun olaya
tanık olarak gösterdiği N.A., A.S. ve Ş.Ö.nün ise
tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. Polis memurları verdikleri ifadelerde;
başvurucunun kendilerine hakarette bulunduğunu, ikaz etmelerine rağmen
kimliğini ibraz etmediğini, fiziki olarak direndiğini, bu nedenle orantılı güç
kullanarak başvurucuyu polis merkezine götürdüklerini belirtmişlerdir. Tanık
olarak ifadesine başvurulan N.A. verdiği ifadede; başvurucuyu tanıdığını, olay
tarihine denk gelebilecek bir tarihte başvurucu ile polis memurlarının sokakta
tartıştıklarını uzaktan gördüğünü ancak yanlarına gitmediği için ne
konuştuklarını duymadığını, polis memurlarının darp veya hakaret eylemlerine
şahit olmadığını, başvurucuyu kurtarmak için yanına gittiği iddiasını kesinlikle
kabul etmediğini belirtmiştir. Diğer tanıklar A.K. ve Ş.Ö. ise verdikleri
ifadelerde, aynı yerde bir süre birlikte çalıştıkları için başvurucuyu
tanıdıklarını ancak başvurucunun iddiasına konu olay ile ilgili bir bilgi ya da
görgülerinin bulunmadığını belirtmişlerdir.
13. Olay tarihinde başvurucu hakkında düzenlenen kesin adli
rapor Cumhuriyet Başsavcılığınca temin edilmiştir. Darp ve cebir şikâyeti ile
tedavi yapıldığı belirtilen bu raporda, başvurucunun yüzünde kızarıklık ve konjuktivalarında
(göz kapaklarının iç kısmı ile gözlerin beyaz kısmını kaplayan ince ve şeffaf
zar) hiperemi
(kanlanma) saptanmış; mevcut yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile
giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
14. Yürütülen soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığınca
5/1/2015 tarihinde başvurucunun şikâyetçi olduğu polis memurları hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"...
Aynı konuya ilişkin olarak Cizre İlçe Emniyet
Müdürlüğü tarafından ismi geçen şüpheli polis memurları hakkında disiplin
soruşturması yapıldığı ve yapılan disiplin soruşturması sonucunda, şüpheli
Polis memurları hakkında herhangi bir disiplin cezasına hükmedilmediği,
Müştekinin iddiasına konu olay ile ilgili
olarak, Cumhuriyet Başsavcılığımız kayıtlarında yapılan araştırmada, müşteki
Mehmet Ali BAKIR [Başvurucu] hakkında polis
memurları K.Y., A.K. ve Ü.Ç.ye hakaret ettiği iddiasıyla ilgili olarak
20/04/2014 [Tarihin
sehven yazıldığı değerlendirilmiştir.] tarihinde
kamu davası açıldığı,
Müştekinin şikayet
dilekçesinde tanık olarak gösterdiği, N.A., Ş.Ö. ve A.S.nin
alınan beyanlarında, müştekinin iddiasına konu olay ile ilgili olarak herhangi
bir bilgi ve görgülerinin bulunmadığını belirttikleri,
Şüphelilerin alınan beyanlarında, üzerilerine atılı suçlamayı kabul etmediklerini, olay günü
müştekinin kendilerine hakaret ettiğini ve direndiğini belirttikleri,
İncelenen tüm dosya kapsamından da
şüphelilerin üzerilerine atılı bulunan müsnet suçları işlediklerine dair müştekinin soyut iddiası
dışında delil elde edilemediği anlaşılmakla,
Şüphelinin üzerine atılı bulunan müsnet suçlardan KAMU
ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,
..."
15. Başvurucu, söz konusu kovuşturmaya yer olmadığı kararına
itiraz etmiş; itirazı değerlendiren Cizre Sulh Ceza Hâkimliği 20/2/2015 tarihli
kararında kovuşturmaya yer olmadığı kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 5/10/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 2/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Öte yandan başvurucunun İçişleri Bakanlığı İller İdaresine
3/1/2014 tarihinde e-posta yoluyla şikâyette bulunması üzerine kolluk
görevlileri hakkında iş sahiplerine veya halka karşı onur kırıcı söz söylemek
veya davranışta bulunmak ithamıyla idare tarafından 10/1/2014 tarihinde
disiplin soruşturması başlatılmıştır. Söz konusu soruşturma kapsamında
başvurucunun müşteki sıfatıyla
fotoğraf üzerinden başvurucu tarafından teşhis edilen kolluk görevlileri K.Y.,
Ü.Ç., A.K. ve Ö.Y.nin hakkında disiplin soruşturması yapılan sıfatıyla Cizre
Emniyet Müdürlüğünde görevli ve olay yerine gitmeleri nedeniyle görgüleri
bulunan polis memurları B.E., E.Y., R.K ve E.K.nın ise tanık
sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Başvurucu ve hakkında şikâyetçi olduğu kolluk
görevlileri yukarıda belirtilen mahiyette ifade vermişlerdir. Tanık polis
memurları ise ifadelerinde; başvurucunun "Şerefsizler
T.C.nin köpekleri, beni hiçbir güç buradan götüremez, ben sizin müdürünüzü
tanıyorum, siz kimsiniz ki lan, siz şerefsizlik yapıyorsunuz, sinkaf olun gidin
buradan." şeklinde hakarette bulunduğunu, başvurucunun
götürülmesine etrafta toplanan kalabalığın mâni olmaya çalıştığını,
başvurucunun beden gücü ile direnmesi üzerine direnme gücünü kıracak şekilde,
yakın olmayan mesafeden başvurucuya göz yaşartıcı gaz sıkıldığını, bunun dışında
şiddet kullanılmadığını, herhangi bir kolluk görevlisinin başvurucuya hakarette
bulunmadığını belirtmişlerdir. Soruşturma kapsamında ayrıca olay yerini
kaydeden bir kamera olup olmadığı, olaya tanıklık eden başkaca kimsenin bulunup
bulunmadığı araştırılmış ve bulunmadığı tutanağa bağlanmıştır. Polis merkezinin
yeni inşa edilmiş olması nedeniyle olay tarihinde bina içinde kamera kaydının
tutulmadığına, 8/1/2014 tarihinden itibaren kameraların kayda girdiğine dair
tutanak yine dosya arasına alınmıştır. Yapılan disiplin soruşturması sonucunda
kolluk görevlileri hakkında ceza tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3)
Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
19. 5237 sayılı Kanun'un "Hakaret"
kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur,
şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu
isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına
saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır. ...
...
(3)
Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz.
(4)
Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
..."
20. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
21. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu'nun 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair
haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
...
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı
tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
...
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da
yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.
...
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda
bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde
her türlü tedbir alınabilir.
..."
22. 2559 sayılı Kanun'un "Zor ve silah kullanma" kenar
başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 7/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; kolluk görevlilerince darbedildiğini,
hakarete maruz kaldığını, ardından polis merkezine götürüldüğünde kendisine su
verilmediğini ancak söz konusu eylemlerle ilgili olarak Cumhuriyet
Başsavcılığının etkin bir soruşturma yapmadığını belirtmiştir. Başvurucu;
Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheli ifadelerinin alınmadığını, sadece kendisinin
belirttiği tanıkların dinlenmesiyle yetinilerek kamera kaydı araştırmasının
yapılmadığını, tanıklığına müracaat edilen kişilerin kolluk gücünden
korktukları için doğru ifade vermediklerini belirterek Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fırkasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ve
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Adil yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak
ileri sürülen şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında kalan etkili soruşturma yapma
yükümlülüğüne ilişkin olduğu anlaşıldığından söz konusu şikâyetler bu
kapsamında incelenmiştir.
27. Başvurucu; kolluk görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretine
maruz kaldığını, bu konuda yapılan ceza soruşturmasının ise etkisiz olduğunu
belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
28. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve
usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem
bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu
(soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi
boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif
yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu
oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §
64; Mustafa Rollas,
B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
29. Başvurucunun şikâyetine konu darp, tehdit ve hakaret
eylemlerinin devlet görevlilerinden sâdır olduğu iddia edildiği için kural
olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup olmadığının
incelenmesi gerekir. Ayrıca başvurucunun kolluk görevlileri hakkında
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilerek etkili soruşturma yapılmadığı
iddiası da bulunduğundan pozitif yükümlülükler kapsamında etkili soruşturma
yapma yükümlülüğü açısından da bir değerlendirme yapılmalıdır. Buna karşın
pozitif yükümlülüğün diğer unsuru olan koruma yükümlülüğüne ilişkin olarak
başvurucunun başvuru formu ve/veya eklerinde herhangi bir şikâyeti bulunmadığı
gibi Anayasa Mahkemesinin önünde koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin
kesin bir bilgi veya bulgu da olmadığından bu hususta inceleme yapılmayacaktır.
30. Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada
başvurucu tarafından şikâyete konu edilen olayın gerçekleşme koşullarını ortaya
koyan delillerin eksikliği, kötü muamele iddiasının maddi boyutuna ilişkin bir
inceleme yapmaya olanak vermeyebilir. Bu kapsamda öncelikle başvurucunun kötü
muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği iddiası hakkında bir inceleme
yapılacaktır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan işkence
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
32. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
33. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan,§ 25).
34. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın
etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının
resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine
yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötümuamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız
bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer,
olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya
da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar
(Cezmi Demir ve diğerleri, §
114).
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, bir kişinin
sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda
yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu
hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede
bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili
iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade
edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 94).
36. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına
soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da
kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak,
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
37. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın
soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir
analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü
bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de
gerekmektedir (Cemil Danışman, B.
No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99)
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Başvurucu; kolluk görevlilerinin hakaret ettiğini, tehdit
ettiğini, boğazını sıktığını, ayağına tekme attığını, yüzüne yakın mesafeden
biber gazı sıktığını ve su vermediğini iddia etmektedir.
39. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay tarihinde kamu
görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu
ile başvurucu hakkında adli soruşturma başlatıldığı görülmektedir. Öte yandan
başvurucu hakkında yine olay tarihinde düzenlenen adli raporun (bkz. § 13) ''Olay Öyküsü'' kısmında darp ve cebir
şikâyeti yazmasına rağmen Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl resmî bir
soruşturmanın başlatılmadığı ancak başvurucunun 27/2/2014 tarihinde (olaydan
yaklaşık iki ay sonra) ilgili kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda (bkz.
§ 11) bulunması üzerine adli soruşturma açıldığı görülmektedir. Dolayısıyla
yukarıda belirtilen (bkz. § 36) derhâl resmî bir soruşturma başlatılması genel
ilkesine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından uygun hareket edildiği
söylenemeyecektir. Bu tür olaylarda derhâl resmî bir soruşturmaya başlanması,
kaybolma ihtimali olan delillerin ivedi şekilde toplanmasının yanı sıra
devletin -özellikle devlet görevlileri tarafından işlendiği iddia edilen- kötü
muamele eylemlerine müsamaha göstermediğini göstermesi açısından da önem arz
etmektedir.
40. Yürütülen soruşturma kapsamında başvurucunun ifadesinin
alınarak şikâyetlerinin dinlendiği, dört polis memurunun şüpheli sıfatıyla
savunmalarının alındığı, başvurucunun olaya tanık gösterdiği üç kişinin
ifadelerinin alınarak bilgilerine başvurulduğu görülmektedir (bkz. § 12).
Ayrıca başvurucu hakkında olay tarihinde düzenlenen kesin adli raporun temin
edildiği, olayla ilgili olarak polis memurları hakkında yapılan disiplin
soruşturması evrakının (bkz. § 17) dosya arasına alındığı ve nihayetinde kovuşturmasızlık kararı (bkz. § 14) verildiği
anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun iddiasının aksine polis memurlarının
Cumhuriyet savcısı huzurunda savunmalarının alındığı, olay yeri ve polis
merkezini gösteren kamera kaydına ilişkin disiplin soruşturmasında yapılan
araştırma tutanaklarının dosya arasına alındığı, ayrıca başvurucunun gösterdiği
tanıklar dışında olaya şahit olan başkaca kimsenin olup olmadığının da
araştırıldığı ancak bulunamadığına dair düzenlenen tutanağın dosyaya eklendiği
görülmektedir. Dolayısıyla delillerin toplanmasında Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı açısından gerekli
özenin gösterilmediği söylenemeyecektir.
41. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddiası içeren ve devlet görevlilerince bireylere karşı güç
kullanılması eyleminin söz konusu olduğu başvurularda; zor kullanma yetkisinin
bulunup bulunmadığı, bu yetkinin kullanımının olayda gerekli olup olmadığı ve
zor kullanmadaki şiddetin orantılı olup olmadığı hususlarında bir değerlendirme
yapma yoluna gitmektedir (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için
bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri B.
No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 52, 53; Sedef
Ünal, B. No:
2015/16581, 14/11/2018, § 46). Belirtilen bu inceleme usulü Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal
edilip edilmediğinin belirlenmesinde uygulanan bir test mahiyetindedir.
Dolayısıyla kötü muamele iddiasına ilişkin olarak yapılan yargılama sonucunda
varılan yargısal kanaatin belirtilen hususlarda içereceği bazı tespitler,
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin yapacağı değerlendirmede de gözönünde tutacağı önemli bir husustur.
42. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmasızlık kararında, başvurucunun bütün iddialarının
soyut olduğundan ve delillendirilemediğinden
bahsedilmektedir. Oysa savunması alınan polis memurları tarafından direnmesi
nedeniyle başvurucuya kademeli güç uygulandığı, bu kapsamda başvurucunun yüzüne
uzak mesafeden biber gazı sıkıldığı hususu kabul edilmektedir. Nitekim
başvurucu hakkında düzenlenen adli rapor içeriği de kolluk görevlilerinin bu
kabullerini doğrular mahiyettedir. Kovuşturmasızlık
kararında başvurucuya karşı polis memurlarınca uygulandığı anlaşılan gücün
gerekli ve orantılı olup olmadığı hususunda ayrıca ve açık bir değerlendirme
yapılmadığı, başvurucunun iddialarının soyut olduğunun belirtilmesiyle
yetinildiği görülmektedir. Ne var ki olay sırasında tek başına olduğu anlaşılan
başvurucuya karşı sayıca fazla olan kolluk görevlilerinin neden güç kullanmak
zorunda kaldıkları, güç kullanmanın zorunlu bir hâle geldiği kabul edilse dahi
neden bedenî gücün yeterli olmayıp maddi güç (biber gazı) kullanmak zorunda
kaldıkları hususunda yargısal bir açıklama getirilmesinin gerektiği açıktır.
Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların
kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerektiği yukarıda
genel bir ilke olarak belirtilmiştir (bkz. § 37). Bu hâlde polis memurlarının
başvurucuya karşı güç kullandıklarını kabul etmeleri hususunu ve başvurucu
hakkında düzenlenen adli rapor içeriğini birlikte ele alan, nesnel bir analize
dayalı, yeterli gerekçenin kovuşturmasızlık kararına
yansımamış olması etkili bir soruşturma yapıldığı sonucunu doğurmaktan uzaktır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
44. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında soruşturmadaki anılan
eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği olayın gerçekleşme
koşulları konusunda yeterli veri bulunmadığı anlaşıldığından bu aşamada kötü
muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına gerek
duyulmadığı değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
46.Başvurucu, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yeniden
soruşturma yapılması ve 10.000 TL -türü belirtilmeyen- tazminat taleplerinde
bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesi, Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) başvurusuna dair
vermiş olduğu kararda, bireysel başvuruya konu olayın incelenmesi sonucunda
ihlal kararı verilmesi durumunda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenler hususunda detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Anılan
içtihat doğrultusunda, 6216 sayılı Kanun uyarınca ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için temel kural olan eski hâle getirmenin başvuruya konu
olayda uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
48. Yapılan inceleme sonucunda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
49. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapılmak üzere Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma
No: 2014/772) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Yeniden soruşturma yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir
giderim oluşturduğu değerlendirildiğinden başvurucunun tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harcın
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Cizre
Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harcın BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.