TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERCAN YALÇINKAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/12310)
Karar Tarihi: 28/11/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Zehra GAYRETLİ
Başvurucu
Ercan YALÇINKAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iletişimin tespiti (dinleme) tedbirinin uygulanmasına dair herhangi bir karar olmamasına rağmen dolaylı ve hukuka aykırı olarak uygulanan dinleme tedbiri sonucunda elde edilen delillere dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1967 doğumlu olan başvurucu, başvuru konusu olayların gerçekleştiği tarihlerde Ankara Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmaktadır.
9. Bir ihbar mektubu üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile yetkili) bazı şahıslar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, bu amaçla kurulan örgüte üye olma, uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapma ve kara para aklama suçlarından soruşturma başlatmıştır.
10. Soruşturma kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca görevli mahkemelerden alınan iletişimin tespit edilmesi, fiziki ve teknik takip yapılması kararlarına dayalı olarak aralarında A.B.nin de bulunduğu birçok şüphelinin iletişimi tespit edilmiş ve kayda alınmıştır.
11. Soruşturma kapsamında elde edilen bilgiler üzerine örgüte yönelik operasyon kararı alınmış ve 11/7/2007 tarihinde gerçekleştirilen operasyon sırasında şüphelilerden bir kısmı isnat edilen suçlardan yakalanarak tutuklanmıştır. Operasyonun ardından bazı savcı ve hâkimlerin suç örgütüyle irtibatlı oldukları yönünde iddiaların ortaya çıkması üzerine Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca konuyla ilgili inceleme başlatılmıştır.
12. Bakanlık tarafından yapılan incelemede, soruşturma evrakı kapsamında telefonu teknik takibe alınan şüphelilerden A.B. ile başvurucu arasında sık sık telefon görüşmeleri gerçekleştirildiği ve bu görüşmelerde, Ankara'da bulunan bir eğlence yerinde meydana gelen silahla adam yaralama suçuna ve bu suç kapsamında başlatılan soruşturmaya ilişkin konuşmalar yapıldığı iddia edilmiştir.
13. Başvurucunun görevi kötüye kullanma suçunu işlediği yönünde yeterli şüpheye ulaşan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı 22/7/2008 tarihli iddianame ile Yargıtay nezdinde yargılanmak üzere başvurucu hakkında son soruşturma açılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
14. İddianamede; örgüt faaliyetleri çerçevesinde başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapma suçu ve sair suçları işledikleri iddia edilen bazı şüpheli şahıslar ile menfaate dayalı ilişkiler kurmak ve iş takipleri gerçekleştirmek suretiyle mesleğin şeref ve onurunu, memuriyet nüfuz ve itibarını bozduğu, mesleğe olan genel saygı ve güveni yitirdiği iddialarına yer verilmiştir.
15. Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/5/2009 tarihli kararı ile başvurucu hakkında örgüt üyeliği ve rüşvet alma suçlarından Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanmak üzere son soruşturmanın açılmasına karar verilmiştir.
16. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 13/7/2009 tarihli görevsizlik kararı ile başvurucunun anılan suçlardan yargılanması için dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar vermiştir.
17. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 16/5/2012 tarihli kararı ile başvurucunun her iki suçtan beraatine hükmedilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Ercan Yalçınkaya'nın üzerine atılı rüşvet alma suçundan açılan kamu davasında; sanığın yukarıda bahsedilen [M.A.] soruşturmasının kendisine tevzii edilebilmesi amacıyla İzmir'den geldiği, [A.B.] ile çok fazla sayıda görüştüğü, birlikte yemek yedikleri sabitse de sanığın yapacağı iş karşılığında menfaat istemesi isnadının kesin olarak saptanamadığı, bu konuda telefon kayıtlarının haricinde herhangi bir delile ulaşılamadığı, tapelerde de rüşvet oluşturabilecek bir eylemin tespit edilemediği, (...) tapelerin de usulüne uygun elde edilmemesi nedeniyle görevi kötüye kullanma suçu yönünden de değerlendirilemediği gözöüne alındığında, sanığın atılı suçtan mahkumiyetine yeterli delil bulunmaması gözetilerek,
(...)"
18. Temyiz üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9/7/2013 tarihli kararıyla suç örgütü üyesi olma suçu yönünden verilen beraat hükmünün onanmasına, rüşvet alma suçu yönünden verilen hükmün ise eylemin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden verilen kararda isabet bulunmadığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
19. Bozma kararına uyularak devam edilen yargılamada Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/6/2014 tarihli kararıyla başvurucunun görevi kötüye kullanma suçundan adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"(...) yıllık iznini geçirmek için ayrıldığı Ankara'ya izninin ikinci gününde İzmir'den uçakla dönmesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının [2007/...] sayılı soruşturma dosyasını takip ettiği hususu sabit olan [A.B.] ile HTS raporlarına göre 02.04.2007, 03.04.2007 ve 04.04.2007 tarihlerinde yoğun telefon görüşmelerinin bulunması, tanık anlatımları ile sabit olduğu şekilde henüz kendisine tevzi edilmeden soruşturma dosyası ile ilgilenmesi ve olağan olmayacak şekilde yakından takip etmesi, göreve başladığı gün sözkonusu soruşturma dosyasının kendisine tevzi edilmesi, dosyanın şüphelisi [M.A.nın] İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının [2006/...] sayılı soruşturma dosyasında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma ve benzeri suçlardan şüpheli olan [R.A.] ve [İ.A.nın] kardeşi olması ve söz konusu soruşturma sırasında gerçekleştirilen [S.N.] operasyonunun ardından basında sanığın suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt üyeleri ile işbirliği ve menfaat ilişkisi içerisinde olduğu yönünde bir kısım haberler çıktıktan sonra soruşturmayı sonuçlandırarak iddianame düzenlemesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, rüşvet alma iddiası sabit olmamakla birlikte, görevinin gereklerine aykırı hareket ederek soruşturma dosyasının taraflarının mağduriyetine neden olmak suretiyle gerçekleştirdiği eyleminin, TCK'nun 257/1. maddesi uyarınca görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir."
20. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21/4/2015 tarihli kararıyla hüküm onanmıştır.
21. Başvurucu 25/6/2015 tarihinde nihai kararı öğrendiğini beyan ederek 23/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
22. Başvurucu tarafından 3/2/2016 tarihli dilekçe ile ek beyanda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbiri kapsamında usulüne uygun olarak verilen bir mahkeme kararı bulunmaksızın telefon görüşmelerinin dinlenip kayda alındığını belirterek haberleşme hürriyetinin ve özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar ...”
26. Anayasa Mahkemesi, iletişimin tespiti tedbirinin uygulanması konusundaki başvuruları Anayasa'nın 22. maddesi kapsamında incelemektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 49; Mehmet Seyfi Oktay [GK], B. No: 2013/6367, 10/12/2015, § 28; Rıdvan Bayram, B. No: 2013/1171, 9/9/2015, § 29; V.D., B. No: 2013/1222, 20/4/2016, § 37; Yılmaz Öner, B. No: 2013/7535, 14/4/2016, § 32).
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
28. Somut olayda başvurucunun iletişimi doğrudan tespit edilmemiş, telefonu doğrudan dinlenilmemiş veya kayda alınmamıştır. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları kapsamında mahkeme kararına dayanılarak aralarında A.B.nin de yer aldığı birçok şüphelinin fiziki takibe alınmasına, iletişiminin tespit edilmesine ve kayda alınmasına karar verilmiştir. Başvurucunun A.B. ile kurduğu iletişim bu kapsamda tespit edilerek kayda alınmıştır. Söz konusu tedbirin uygulanması nedeniyle başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik dolaylı şekilde bir müdahalede bulunulduğu değerlendirilmiştir.
29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir.
31. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin uygulama alanı ve usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli, bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma meşru bir amaca dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 28-34; Rıdvan Bayram, § 40; Yasemin Çongar ve diğerleri, §§ 56, 57).
32. Somut olayda başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin dayanağı 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesidir. Müdahale tarihi itibarıyla yürürlükteki hâliyle 135. maddede, sadece sınırlı sayıdaki suç türleri bakımından yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği ve kayda alınabileceği düzenlenmiştir. Aynı maddede; hâkim kararında, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresinin belirtileceği, tedbir kararının en çok üç ay için verilebileceği, hangi koşullarda bu tedbirin uzatılacağı belirtilmiştir (V.D., § 59; Yılmaz Öner, § 51). Bu kapsamda 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
33. Somut olayda suç işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ve mahkeme kararıyla iletişimin tespiti gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla müdahale Anayasa’nın 22. maddesinde gösterilen meşru bir amaca dayalıdır.
34. Başvuruya konu olayda belirtilen amaca yönelik olarak A.B. isimli şüpheli hakkında 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ilgili mahkemece iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararları verilmiştir. Hakkında usulüne uygun şekilde iletişimin denetlenmesi kararı verilmiş diğer şüpheliyle başvurucunun yaptığı telefon görüşmeleri dinlenerek kayda alınmıştır.
35. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi telefonların dinlenilmesi tedbirleri karşısında kişilerin özel hayatları ve haberleşme hürriyetlerinin korunması bağlamında yeterli güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da anılan Kanun hükmüyle getirilen güvencelere uyulmuştur. Anılan Kanun'un 135. maddesinde sınırlı olarak sayılmış olan suçlar kapsamında (suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve uyuşturucu madde ticareti) iletişimin denetlenmesi tedbiri gerçekleştirilmiş ve başvurucunun görüşmeleri de dinlenilmiştir. Buna göre kamu düzenini tehdit eden nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak hakkında dinleme kararı verilmiş şüphelilerle başvurucunun yaptığı telefon görüşmelerinin dinlenip kayda alınmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez. Öte yandan bu şekilde elde edilen deliller üzerine kısa süre içinde operasyon düzenlenmesi ve bazı şüphelilerin tutuklanması, bu bakımdan dinleme işlemlerinin süreklilik arz etmeyecek şekilde ve verilen yasal süreler içinde tamamlanması, delillerin elde ediliş şeklinde herhangi bir takdir hatası veya keyfîlik bulunmaması ve isnat edilen suçun ağırlığı hususları da dikkate alınarak müdahalenin hedeflenen amacın sınırlarını aşmadığı, dolayısıyla orantılı olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak haberleşme hürriyetine yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; üçüncü kişi hakkında verilen iletişimin tespiti kararı kapsamında elde edilen delillerin aleyhine delil olarak mahkûmiyet hükmüne esas alındığını, bu kapsamda elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
38. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altında olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir.
40. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca değerlendirme yaptığı birçok kararında, kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi- adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelemektedir. Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yapılan değerlendirmelerde, Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrası da dikkate alınmaktadır (Orhan Kılıç, B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 43).
41. Ancak bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç, § 44).
42. Bu konuda değerlendirme yapılırken delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 60). Hakkaniyete uygun bir yargılama, delillerin gerçekliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkuların giderilmesini ve delillerin güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde itiraz etme fırsatının tanınmış olmasını zorunlu kılmaktadır (Orhan Kılıç, § 47).
43. Anayasa Mahkemesi; delillere yönelik hukuka aykırılık iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler sağlanıp sağlanmadığını incelemektedir (Orhan Kılıç, § 48).
44. Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde ediliş yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen ya da derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen delillerin kabul edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa'nın 36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü içinde- somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç, § 51).
45. Somut olayda suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve uyuşturucu madde ticareti suçlarından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile yetkili) tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında mahkeme kararına dayanılarak şüpheli A.B. hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanmıştır. Bu doğrultuda, anılan şüpheli ile iletişim vasıtalarıyla görüştüğü anlaşılan başvurucu hakkında da söz konusu tedbirler uygulanmıştır.
46. Başvurucunun hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği ve hakkındaki ceza davasında delil olarak kullanıldığını belirttiği telefon görüşmelerine ilişkin tutanakların adli soruşturma kapsamındaki diğer şüpheliyle ilgili iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izlenmesi tedbirlerinin uygulanması sonucu elde edildiği görülmektedir.
47. Yargıtay 5. Ceza Dairesinde görülen davada verilen kararın gerekçesinden anlaşıldığı üzere telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesine ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin tedbirlerin icrasından sonra elde edilen söz konusu delillerin bir suç soruşturması kapsamında mahkeme kararına dayanılarak usulüne uygun şekilde elde edildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan bu delillerin kanuni düzenlemelere uygun şekilde elde edilmediği ve elde ediliş yöntemi açısından hukuka aykırı mahiyette olduğu hususunda derece mahkemelerince bir tespitte bulunulmadığı görülmektedir.
48. Bu durumda -belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait olmakla birlikte- somut olayda elde edilen delillerin ceza davasında kullanılmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir bulguya rastlanmamıştır. Diğer taraftan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte bir durumun bulunmadığı açıktır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50. Başvurucu, son soruşturmanın açılmasına karar veren mahkemenin yetkisiz ve görevsiz bir mahkeme olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
52. Başvurucu, son soruşturmanın açılması yönünde karar veren mahkemenin yetkisiz ve görevsiz bir mahkeme olduğunu belirterek kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğini iddia etmiş ise de bu hususu yargılama aşamasında veya temyiz dilekçesinde ileri sürdüğüne dair herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği yahut hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu; ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-35).
56. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı, tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
57. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
59. Başvurucu; görevi kötüye kullanma suçunu işlediğine ilişkin objektif ve somut bir delil bulunmadığını, bu suçun unsurlarının oluşmadığını, delillerin takdirinde hata yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
61. Somut olayda Yargıtay 5. Ceza Dairesince yapılan yargılamada; HTS raporları, tanık anlatımları, sanık savunmaları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirmek suretiyle bir sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
63. Başvurucu 3/2/2016 tarihinde sunduğu ek dilekçeyle tanık dinletme taleplerinin karşılanmadığını, soruşturma aşamasında müdafi yardımından faydalandırılmadığını, özel hayatına ilişkin birtakım bilgilerin soruşturma dosyasına alındığını, görev yerinin değiştirilmesi nedeniyle aile birliğinin bozulduğunu, daha önce yargılandığı bir davaya ilişkin dosyaya atıf yapılması suretiyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini belirterekAnayasa'nın 5., 10., 12., 17., 20., 22., 36., 38., 41., 42. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
65. Somut olayda nihai kararın öğrenildiği 25/6/2015 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 3/2/2016 tarihli ek dilekçeyle anılan iddiaların dile getirildiği anlaşılmıştır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Diğer ihlal iddialarının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.