logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Abbas Karabulut [2.B.], B. No: 2015/12317, 20/9/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABBAS KARABULUT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/12317)

 

Karar Tarihi: 20/9/2018

R.G. Tarih ve Sayı: 17/10/2018-30568

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucu

:

Abbas KARABULUT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yerel bir gazetede yayımlanan haber nedeniyle aleyhe tazminata hükmedilmesinin ifade hürriyetini; karara karşı temyiz hakkı tanınmamasının da adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/7/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Divriği İlçe Başkanı (H.K.) Divriği isimli gazetenin 1/8/2012 tarihli baskısında "Zorunlu Cevap" başlığında bir yazı yayımlamıştır. Yazı şöyledir:

'...Değerli okuyucular yine Divriği Gazetesinin 71'inci (Temmuz) sayısında CHP'den 2 meclis üyesinin istifa ettiği yazılmış, doğrudur. 30 Nisan 2012 tarihinde [S.A.K.] ve [A.K.] dilekçelerinde hiç bir gerekçe sunmadan CHP'den istifa ettiler. Bizler CHP Divriği İlçe Örgütü olarak örgütün yapısını iyi tanıyan, görev ve sorumluluğumuzu iyi bilen, seçtiği insanlara sahip çıkmayı görev bilen bir yapıya sahibiz. Ben İlçe Başkanı olarak Tüzüğümüzün ilgili maddesi gereği seçilmiş belediye başkanı ve meclis üyelerinin grup başkanı olarak istifa eden [S.A.K.] ve [A.K.]'u genişletilmiş toplantı yaparak istifa gerekçelerini sormak adına toplantıya çağırdım. Maalesef her ikisi de toplantımıza iştirak etmediler. Bu arkadaşlar kamuoyuna ve gazeteye verdikleri yazıda, benim ve yönetici arkadaşlarımın, görevlerimizi iyi yapmadığımızı, muhalefete düşman gözüyle baktığımızdan bahsetmişler. Ben ve yönetim kurulum, belediye başkanımız ve meclis üyelerimizle uyum içinde çalışıyoruz, çalışmak zorundayız. Partimizden istifa eden [S.A.K.] ve [A.K.] siyaseti, örgüt yapısını, örgüt terbiyesini çok iyi bilmediklerinden meclis üyeliği havası ve sarhoşluğu içerisinde sokak dedikodusu yapıp sürekli sorun yarattılar. Görevlerinin ne olduğunu anlamadan, bilmeden şahsi menfaatlerini ön plana çıkarıp toplumsal bilince varamadılar. CHP'nin verdiği görevi yapmadılar, yapamıyorlar. Mecliste görüşülen Cemevi ile ilgili gündeme mazeretsiz katılmadılar. CHP bunlara bunun için mi görev verdi, oy verdi. Kendilerine tavsiyem onurlu bir şekilde belediye meclis üyeliğinden de istifa etmeleridir. Yoksa bu toplum onlardan hesap soracaktır...

9. Olay tarihinde Divriği Belediye Meclis üyesi olan başvurucu tarafından Divriği'nin Sesi gazetesinin (gazete) 24/9/2012 tarihli nüshasında “Bu toplum onursuz sarhoşlardan hesap soracaktır.” başlığıyla yukarıda bahsi geçen yazıya karşı bir basın açıklaması yayımlanmıştır. Yazı şöyledir:

'Divriği Gazetesi'nin 1 Ağustos 2012 tarihli sayısında CHP Divriği İlçe Başkanı [H.K.] 'ın bir yazısı çıktı. Yazıda şahsım hedef alınarak, sadece CHP'den değil, Belediye Meclis Üyeliğinden de istifa etmemi, yoksa bu toplumun benden hesap soracağını öne sürerek, Divriği halkını bizlere karşı tahrik etmeye kalkışmıştır. Herkes şunu iyi bilmeli ki bizim verilmeyecek hesabımız yoktur. Sayın Başkan onursuzluğu ve sarhoşluğu sizler çok güzel beceriyorsunuz, onurlu bir İlçe Başkanı olsaydınız eğer, Divriği Belediyesine taşeron şirketten kendinizi işe aldırma ucuzluğuna tevessül etmezdiniz. Bu da yetmiyormuş gibi işe gitmeyerek, gezerek maaş almazdınız. Bir ilçenin grup başkanı kişisel çıkarları için partisini bu ucuzluğa alet eder mi? Ayrıca bir grup başkanı belediye başkanının koruması gibi onun çantacılığını yapar mı? Sen ve senin gibi CHP' li görünen ancak CHP fikrinden uzak kişiler belediye imkanlarını kullanarak Divriği'de halkı birbirine düşman etmişlerdir. [H.K.] Cemevi ile ilgilimeclis toplantısına neden gelmediğimi sorguluyor. Divriği Belediye Başkanı [H.G.] böylesine önemli bir konuyu Cemevi meselesini sıradan bir gündem gibi neden gündem dışı bir ortamda tartışıyor. Bunu sorgulamak gerekmez mi? İyi bir ilçe başkanıysan bunu neden görmezden geliyorsun, tabi susarsın, sen belediyenin işçisisin, belediye başkanı da senin amirin değil mi? Cemevi yapılması için girişimler başladığı zaman ben ve 2 meclis üyesi arkadaş ve bazı CHP İlçe yöneticileri Ticaret Meslek Lisesinin yanındaki Belediyemize ait olan çarşıya çok yakın, hiçbir yapılaşmaya sorunu olmayan arsayı önerdik. Kabul ettiremedik. Divriği Belediye Meclis Üyelerinin hiçbiri Cemevi projesine asla karşı çıkmadı. Hep birlikte kabul oyu verdik. [H.G.], [H.K.] ve onların ağzına bakan bir takım CHP'liler şimdiki dere yatağını çukurdaki yeri bir sürü imar ve yapılaşma izni olmayan bu yerde ısrarcı oldular, sorun olacağını bile bile bu işe girdiler. Bir süre sonra Koruma Kurulu bu yapıyı yasal olmadığı gerekçesiyle durdurdu. Bunlar ne yaptı peki ? Cemevini şikayet ettiler durdular diyerek Divriğilileri birbirine düşürerek, Alevi-Sünni çatışmasına zemin hazırladılar. Koruma Kurulunun Malatya Darende'deyaptığı toplantı tutanaklarında Divriği Cemevi inşaatının neden durdurulduğu gayet açık yazıyor. O raporda Divriği Belediye Başkanı[H.G.]'ün de imzası var. Bütün bunlar ortadayken Cemevini şikayet ettiler diyerek Divriğilileri birbirine düşman etmek, birilerini hedef tahtasına oturtmak ayıp değil de nedir. Sonradan öğreniyoruz ki bizim önerdiğimiz, Ticaret Meslek Lisesinin yanındaki arsa için malum kişilerin arsa dükkan gibi planları varmış, Belediye Meclisi Üyeleri bunların bu planlarını da geri çevirdi şükür. Amaçlarına ulaşamadılar."

10. Anılan yazıda ismi geçen, dönemin Divriği Belediye Başkanı (H.G.) ile CHP Divriği İlçe Başkanı (H.K.), kendilerine hakaret edildiği iddiasıyla Divriği Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.

11. Başvurucu hakkında yazıda kullanılması zorunlu olmayan ve düşünce açıklaması şeklinde kabul edilemeyecek ifadelere yer verildiği, müştekilerin onur ve saygınlığını zedeleyecek ifade ve isnatların bulunduğundan bahisle hakaret eylemi nedeniyle Divriği Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenmiş ve Divriği Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

12. Divriği Asliye Ceza Mahkemesinin 23/1/2013 tarihli kararıyla başvurucunun basın yoluyla hakaret suçunu işlediği vicdani kanaatine varılarak cezalandırılmasına ve verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir.

13. Başvurucuya karşı Belediye Başkanı H.G. ve Partinin İlçe Başkanı H.K. tarafından açılan tazminat davasında ise Divriği Asliye Hukuk Mahkemesi 16/12/2014 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulüne hükmederek başvurucuyu toplam 3.000 TL manevi tazminat ödemeye mahkûm etmiştir. Mahkeme kararının gerekçesi şöyledir:

"...Somut olayımızda davalı Abbas Karabulut' un davacılar [H.G.] ve [H.K.]'yi kastederek "Divriği' nin Sesi" isimli gazetenin 24/09/2012 tarihli baskısında "Bu toplum onursuz sarhoşlardan hesap soracaktır" başlıklı yazı yayınlandığı ve yazı içeriği incelendiğinde dava konusu yapılan ifadelerin hakaret eylemini oluşturduğu, bu durumun Divriği Asliye Ceza Mahkemesi' nin 2012/104 esas ve 2013/6 karar sayılı dosyası ile de sabit görüldüğü ancak manevi tazminatın miktar olarak zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağından davacının davasının kısmen kabul kısmen reddine karar verilerekaşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.."

14. Temyiz yolu açık olmak üzere verilen kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 30/4/2015 tarihinde, hükmedilen tazminat miktarı temyiz sınırının altında kaldığından ilk derece mahkemesince verilen kararın kesin olduğunu belirterek temyiz talebinin reddine karar vermiştir.

15. Yargıtay kararı başvurucuya 22/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 20/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun "Kişilik hakkının zedelenmesi" kenar başlıklı 58. maddesi şöyledir:

"Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir."

B. Uluslararası Hukuk

1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi

17. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)10. maddesi şöyledir:

1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık [GK], B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD],B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).

2. İfade Özgürlüğü ve İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasındaki İlişki

19. AİHM, kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan "başkalarının... haklarının korunması" ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği iki kararda -Von Hannover/Almanya (2) ve Axel Springer AG/Almanya [BD]- ifade hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan ilkeleri sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne konu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109),ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, haber veya makalenin konusu (Von Hannover/Almanya (2), § 110; Von Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004, §§ 63-66; kamu tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.), B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının içeriği, şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği (Axel Springer AG/ Almanya, B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83), § 93; Von Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan yaptırımın niteliği (Axel Springer AG/Almanya, § 95).

3. Kamu Görevlilerinin İtibar Hakkının Korunması

20. AİHM yakın tarihli Jalbă/Romanya (B. No: 43912/10, 18/2/2014) kararında bir kamu görevlisinin itibarının yeterince korunmamış olması nedeniyle ihlal kararı vermiştir.

i. Başvurucu, Galati Belediye Başkanlığında teknik birimin başkanı olarak görev yapmaktadır. 11/4/2008 tarihinde yerel online bir gazete olan Antidotul’da gazeteci I.G. “Belediye Başkanlığında İki Kurnaz Galati’deki Maxi-taxi Mafyasını Koruyor” başlıklı bir makale yayımlamıştır. Bu başlık altında başvurucunun fotoğrafına şu ifadelerle birlikte yer verilmiştir: “Enayiler Jalba’ya boşuna şikâyet ediyorlar.” Makale, başvurucunun daha önce Belediyede ulaştırma müdürü olduğu bilgisinin verilmesiyle başlamıştır. Daha sonra gazeteci, gerçek olduğunu iddia ederek bir dizi olay aktarmıştır. Gazeteciye göre başvurucunun halefinin oğlu, bölgede bulunan maxi-taxi ulaşım sağlayıcılarının en büyük şirketlerinden biri olan S. Şirketinde müdür olarak istihdam edilmiştir ve bu tesadüf değildir. Bunun amacı Şirketin yol güvenliğini ve kârlılığını garanti altına almaktır. Ayrıca gazeteci, başvurucunun bu tür sinsi işlerde yer alan eski bir tilki olduğu ve maxi-taxi güzergâhında faaliyet yapan birçok aracın sahibi olduğunu belirtmiştir. Son olarak başvurucunun ulaşım hizmetlerinin gelişimiyle değil banka hesaplarını doldurmakla meşgul olduğu gibi kimi iddialarda bulunmuştur.

ii. Başvurucunun açtığı tazminat davası ilk derece mahkemesince kabul edilmesine rağmen bu karar, gazetede yer alan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında yer aldığı gerekçesiyle bölge mahkemesi tarafından bozulmuştur. Ayrıca başvurucunun iftira dolayısıyla ceza davası açılması gerektiği yönündeki şikâyeti de iftiranın ceza hukuku kapsamında suç olmaktan çıkarıldığı gerekçesiyle yerel savcılık tarafından kabul edilmemiştir.

iii. AİHM, olgu isnadı ve değer yargılarının ifade edilmesi arasında ayrım yapılması gerektiğini ifade etmiştir. AİHM, Galati Bölge Mahkemesinden farklı olarak bu davadaki iddiaları değer yargısı niteliğinde görmemiştir. AİHM, kamu görevlilerinin katlanmaları gereken eleştiri marjının sıradan vatandaşlara göre daha geniş olduğunu ancak bu olayda başvurucuya yönelik yolsuzluk ve hukuksuzluk iddialarının onun performansını etkileyebileceğini belirtmiştir. Yargılamalar esnasında iddiaların doğruluğuna ilişkin bir kanıt sunulmamış, mahkemelerin de bu yönde bir tespiti olmamıştır. AİHM'e göre makaledeki ifadeler kabul edilebilir sınırları aşmıştır. AİHM, gazetecinin ifade özgürlüğünün başvurucunun itibarının korunmasına nazaran ağır basmasıyla ilgili olarak bölge mahkemesinin ileri sürdüğü gerekçelerin yetersiz olduğuna ve Sözleşme'nin 8. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

21. AİHM Büyük Dairesi, Janowski/Polonya [BD] (B. No: 25716/94, 21/1/1999) kararında bir gazetecinin hakaret nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal etmediğine karar vermiştir.

i. Bir gazeteci olan başvurucu, şehir meydanında satış yapan sokak satıcılarının orayı terk edip başka bir yere gitmelerini isteyen belediye zabıtalarının yüzlerine karşı aptal ve hödük ifadelerini kullanmıştır. Başvuruyu ifade özgürlüğü çerçevesinde inceleyen AİHM,ilk olarak başvurucunun bu sözlerinin kamuoyunu ilgilendiren konularda yapılan açık bir tartışmanın parçası olmadığını ve basın özgürlüğü ile de bir ilişkisi olmadığını tespit etmiştir. AİHM'e göre olay sırasında başvurucu bir gazeteci değil sıradan bir bireydir. Başvurucu, hakkındaki cezanın resmî otoritelerin sansürü geri getirme denemesi ve gelecekte eleştiri özgürlüğü yönünden cesaret kırıcı olduğunu iddia etmiştir. AİHM, başvurucunun bu argümantasyonunu ikna edici bulmamıştır.

ii. AİHM, kamu gücünü kullanan memurlara yönelik kabul edilebilir eleştiri sınırının sıradan bireylere göre daha geniş olduğunu hatırlatmıştır. Ancak bu, memurların -politikacılar kadar geniş bir şekilde- her söz ve davranışını kamu denetimine açtığı anlamına gelmez. Memurlara politikacılarla eşit muamele edilebileceği de söylenemez. Memurların görevlerinde başarılı olmaları, kamu güveninden faydalanmaları ile bağlantılıdır ve bu sebeple onların görevlerini yaptıkları sırada sözlü saldırılara karşı korunmaları gerekebilir.

iii. AİHM, başvurucunun hararetli bir tartışma sırasında vatandaşların faydasına olmayacak kaba bir dile başvurduğuna karar vermiştir. Bu dil ona nasıl cevap verileceğini bilen memurlara yöneltilmiş olmakla birlikte başvurucu, zabıta görevlilerini kamuya açık bir alanda ve birçok kişinin önünde aşağılamıştır. AİHM, zabıta görevlilerinin eylemlerinin saldırgan ve kaba bir dil kullanmayı haklı göstermediğine karar vermiştir. AİHM, başvurucunun sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir.

4. Siyasetçilerin İfade Özgürlüklerinin Korunması

22. AİHM'e göre ifade özgürlüğü, herkes için önemli olmasına karşın halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahiptir. Çünkü seçilmiş kişiler, seçmenleri temsil ederler; seçmenlerin kaygılarına dikkat çeker ve menfaatlerini savunurlar (Lombardo ve diğerleri/Malta, B. No: 7333/06, 24/4/2007, § 53). Başvurucu gibi muhalefet partisinden bir milletvekilinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler, AİHM’i daha sıkı bir denetim gerçekleştirmeye sevk etmektedir (Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001, § 36).

23. AİHM siyasi ifade özgürlüğünün önemini göstermek maksadıyla caydırıcı etki doktrinini kullanmakta, bu nedenle siyasetçilere yönelik olarak verilen cezalar küçük de olsa ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğabileceği sonucuna ulaşmaktadır(Lombardo ve diğerleri/Malta, § 61).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 20/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu; ceza mahkemesince hakkında verilen bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığını ve kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığını, hakkında açılan ceza davasının hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla sonuçlandığını hatırlatmıştır. Başvurucuya göre tazminat istemine konu edilen açıklamalar bir bütün olarak ele alındığında demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek niteliktedir ve sivil denetim içermektedir. Başvurucu; davacıların kişilik haklarına saldırmak, onları rencide etmek gibi bir düşüncesinin olmadığını, davaya konu edilen ifadelerinin incitici de olsa ifade özgürlüğü kapsamında kalan ağır eleştiri niteliğinde olduğunu, açılan tazminat davasında Mahkemece gerekçesiz olarak aleyhe tazminata hükmedildiğini ve temyiz hakkının kısıtlandığını belirterek ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Her ne kadar başvurucu mahkûmiyetine hükmedilen kararın gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de bu şikâyet, yayımlanan mülakatı nedeniyle tazminata mahkûm edilmesine yöneliktir ve bu sebeple söz konusu şikâyetin ifade özgürlüğü bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.

27. İddianın değerlendirilmesinde ifade özgürlüğünün korunduğu Anayasa'nın 26. maddesi dayanak alınacaktır. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

29. Yerel bir gazetede vermiş olduğu beyanlar nedeniyle başvurucunun 3.000 TL manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

30. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

32. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

33. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. ve 25. maddeleri ile 6098 sayılı Kanun’un 58. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

34. Başvurucunun tazminat ödemekle cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

 (i) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

35. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoş görüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (ii) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve bunun orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).

37. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).

38. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).

39. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına, diğer bir ifadeyle, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine, terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).

40. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

41. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No:2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45).

42. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 39). Bu, soyut bir değerlendirme olmayıp Anayasa Mahkemesi başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine bakar (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin yazının tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

43. Somut olay açısından başvuruya konu husus, Anayasa'nın 26. maddesine göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri olan başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Nitekim başvurucu, verdiği mülakat nedeniyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiğinden bahisle manevi tazminat ödemeye mahkûm olmuştur.

44. Olayda başvurucunun "Bu Toplum Onursuz Sarhoşlardan Hesap Soracaktır" başlığıyla Divriği'nin Sesi isimli gazetenin 24/9/2012 tarihli baskısında yayımlanan ifadelerinin CHP Divriği İlçe Başkanı H.K.nın Divriği isimli gazetenin 1/8/2012 tarihli baskısında"Zorunlu Cevap" başlığında yazdığı köşe yazısında başvurucuyu da kastederek "...Partimizden istifa eden [S.A.K.] ve [A.K.] siyaseti, örgüt yapısını, örgüt terbiyesini çok iyi bilmediklerinden meclis üyeliği havası ve sarhoşluğu içerisinde sokak dedikodusu yapıp sürekli sorun yarattılar...', '...Kendilerine tavsiyem onurlu bir şekilde belediye meclis üyeliğinden de istifa etmeleridir. Yoksa bu toplum onlardan hesap soracaktır..." sözleri üzerine söylendiği görülmüştür.

45. Başvurucunun tazminata mahkûm edilmesine ilişkin kararın gerekçesinde yer verilen bölümler dikkate alındığında ise hakarete ilişkin kelimelerin davacılar yönünden onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici nitelikte olduğu ile küçük düşürücü mahiyette bulunduğunun kabul edildiği anlaşılmaktadır.

46. Üçüncü kişilerin şöhret veya haklarının korunması amacıyla ifade sahibi aleyhine tazminata hükmedilmesi veya ifade sahibinin cezalandırılması suretiyle ifade hürriyetine yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken olgusal iddialar ile değer yargıları arasındaki farkın dikkatlice ortaya konulması gerekir. Olgusal iddiaların dayanaklarının ortaya konmasının beklenmesi mümkünken değer yargılarının gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemek mümkün değildir. Bu bağlamda somut olayda başvurucunun yerel gazeteye verdiği mülakatta belirttiği ifadelerin açık olarak değer yargısı temelinde olduğu gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır.

47. Başvuru konusu yazıda Divriği Belediye Başkanı ve CHP Divriği İlçe Başkanı'na yönelik ifadelerin hakaret içerip içermediği hususu, bu kişilere yönelik sözlerin amacı ve yazının bağlamı dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Başvuruya konu ifadelerin genelinde Divriği Belediye Başkanı (H.G.) ile CHP Divriği İlçe Başkanı (H.K.) bazı idari uygulamalarına yönelik eleştiriler mevcuttur. Bu kapsamda Divriği İlçe Belediyesinin ve Parti teşkilatının adı geçen ilçe ile ilgili yapmış olduğu tasarrufların eleştirilmesine dair yerel bir gazetede yayımlanan başvuru konusu yazının kamu yararına yönelik bir tartışma başlatma amacını taşımakla kamuoyunu ilgilendirdiği konusunda şüphe bulunmamaktadır.

48. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz. Buna karşın somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun ifade özgürlüğü ile davacıların şeref ve itibarına saygı hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmamıştır. Mahkeme, bahse konu yazının hakaret oluşturduğu sonucuna vararak soyut bir değerlendirme yapmakla yetinmiş ve yazının ne genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna önem vermiş ne de haberin yapıldığı şartlar üzerine eğilmiştir. İlk derece mahkemesinin başvurucu tarafından söylenen ifadelerin tamamını, yazıldığı bağlamdan kopartmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirdiği de söylenemez.

49. Dahası ilk derece mahkemesi, davacılardan H.K.nın kaleme aldığı köşe yazısının yerel gazetede yayımlanmış olmasını da değerlendirmeye almamıştır. Oysa cevap metninin gazetede yayımlanmasıyla başvurucu, kendisi hakkındaki yanlış olduğunu düşündüğü yayının muhatabı olmuş kitleye ulaşarak tartışmaya katılma ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini sağlama fırsatını bulmuştur (Cevap ve düzeltme hakkının demokratik bir toplumdaki önemine ilişkin olarak bkz. Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik [GK], B. No: 2013/6237, 2/7/2015, §§ 43-57).

50. Son olarak başvurucunun mahkûmiyetine hükmedilen kararda, başvuru konusu yazıda yer alan hangi ifadelerin davacıların onur ve şerefini zedeleyici nitelikte kabul edildiği de açıklanmamıştır. Sonuç olarak başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığına ilişkin yeterli ve ikna edici bir gerekçeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin başkalarının şöhret ve haklarının korunması için demokratik toplum düzeninde gereklerine uygun bir müdahale olmadığı kanaatine varılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

52. Başvurucu, temyiz talebinin Yargıtayca incelenmeden reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mevcut koşullarda başvurunun sonucu da değerlendirildiğinde başvurucunun bu şikâyeti hakkında bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

54. Başvuruda, yeniden yargılama ile 3.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

55. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

56. İfade özgürlüğünün ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

57. İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Divriği Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Divriği Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/273 ve K.2014/366) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 226,90 TL harçtan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Abbas Karabulut [2.B.], B. No: 2015/12317, 20/9/2018, § …)
   
Başvuru Adı ABBAS KARABULUT
Başvuru No 2015/12317
Başvuru Tarihi 20/7/2015
Karar Tarihi 20/9/2018
Resmi Gazete Tarihi 17/10/2018 - 30568

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yerel bir gazetede yayımlanan haber nedeniyle aleyhe tazminata hükmedilmesinin ifade hürriyetini; karara karşı temyiz hakkı tanınmamasının da adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Manevi tazminat, Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6098 Türk Borçlar Kanunu 58
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi