TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YÜKSEL YİĞİTDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12755)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/7/2018-30483
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Zehra
GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Yüksel
YİĞİTDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülizar
TUNCER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlalin yeniden
yargılamayla giderilebileceğine dair kararına rağmen yargılamanın yenilenmesi
talebinin kabul edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 1968 doğumlu olan başvurucu, Kocaeli 1 No.lu F Tipi Kapalı
Ceza ve İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmakta; hakkında bireysel başvuruya
konu yargılama dosyasında verilmiş olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
infaz edilmektedir.
10. Başvurucu, (kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
(CMK 250. madde ile görevli) 12/9/2008 tarihli kararıyla anayasal düzeni zorla
değiştirmeye teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm
edilmiştir. Anılan karar, Yargıtay incelemesinden geçerek 18/3/2010 tarihinde
kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, mahkûmiyetiyle sonuçlanan davaya ilişkin olarak
7/10/2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur.
Başvurucu; gözaltında tutulduğu süre boyunca işkence gördüğü, işkence
iddialarıyla ilgili herhangi bir soruşturma yürütülmediği, mahkûmiyet kararının
gözaltındayken müdafi yardımı almaksızın verilen ifadelere dayandığı, bağımsız
ve tarafsız bir yargılama yapılmadığı, yargılamanın çok uzun sürdüğü, tanık
dinletme ve tanık sorgulama taleplerinin reddedildiği hususlarını şikâyet konusu
yapmıştır.
12. AİHM 3/6/2004 tarihli (Yiğitdoğan/Türkiye, B. No: 72174/10) kararıyla -aynı
konuya ilişkin Salduz/Türkiye (B. No: 36391/02, 27/11/2008, §§
56-63) kararına da atıf yapmak suretiyle- başvurucunun gözaltında tutulduğu
sırada müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Anılan ihlal tespiti dikkate alınarak başvurucunun adil yargılanma hakkına
ilişkin diğer şikâyetlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir. Ayrıca AİHM,
başvurucunun kötü muamele iddialarına ilişkin olarak etkili bir soruşturma
yürütülmemesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) işkence yasağını düzenleyen 3. maddesinin
usul yönünden ihlal edildiğine de karar vermiştir. AİHM, başvurucuya manevi
tazminat ödenmesine karar vermiş; ayrıca kararında başvurucunun talep etmesi
hâlinde yeniden yargılama yapılmasının ihlalin giderimi için uygun bir yol
olacağını belirtmiştir.
13. Başvurucu 9/3/2015 havale tarihli dilekçeyle anılan ihlal
kararına dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi 8/4/2015 tarihli ek kararıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. maddesinde öngörülen şartları taşımadığı
gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"Hükümlünün
yargılanmanın yenilenmesi talebinde ileri sürdüğü tüm sebeplerin yargılama
aşamasında ileri sürülmüş olması, İstanbul Kapatılan 9. Ağır Ceza Mahkemesincebu sebeplerin tartışılarak savunmaya itibar
edilmemiş ve hükümlünün cezalandırılmasına karar verilmiş olması veverilen kararınYargıtay
incelemesinden geçerek kesinleşmiş bulunması karşısında hükümlünün talebinin
CMK 311. maddesinde belirtilen yargılanmanın yenilenmesi sebeplerinden
sayılmadığı anlaşılmakla, CMK 318 ve 319 maddeleri gereğince yargılanmanın
yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar vermek gerekmiştir."
14. Başvurucu; AİHM'in kararıyla
gözaltında müdafi yardımından faydalanma hakkının ihlalinin tespit edildiğini,
kabul edilebilir bulunan diğer iddiaların incelenmesine gerek görülmediğini,
uygun giderim yolu olarak yargılamanın yenilenmesine işaret edildiğini
belirterek karara itiraz etmiştir.
15. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 11/6/2015 tarihli kararıyla
başvurucunun itirazını reddetmiştir.
16. Bu karar, başvurucu müdafiine
29/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 20/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kesinleşen
bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak
yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
...
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle
verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın
yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten
itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(2)
Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında
uygulanır. "
19. 5271 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi şöyledir:
"İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle bir ceza hükmünün
verildiğini tespit eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş
kararlarından, 15.6.2012 tarihi itibarıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi
önünde denetlenmekte bulunanlar bakımından bu Kanunun 311 inci maddesinin
ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu durumda olanlar, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içinde yargılamanın yenilenmesi talebinde
bulunabilirler.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 148.
maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Müdafi
hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli
veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
21. Sözleşme'nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
''1. Herkes davasının, …
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek
olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve
kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki
asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir
müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak
için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için
gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilmek;''
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
22. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında, suç isnadı altında bulunan
kişi savunma hakkının kullanılmasında üç ayrı hakka sahiptir. Bunlar kendisini
bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma, bir müdafi tayin
etme olanağından yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülürse
resen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma haklarıdır. Dolayısıyla suç
isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması istenemez (Pakelli/Federal Almanya, B. No: 8398/78,
25/4/1983, § 31). Bir suçla itham edilen herkesin avukat yardımından etkili bir
şekilde yararlanma hakkı, mutlak bir hak olmamakla beraber adil yargılanma
ilkesinin temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır (Salduz/Türkiye, § 51).
23. Kendini suçlamama hakkı, kamu makamlarının
şüphelinin/sanığın arzusu hilafına baskı ve zorlama metotları ile elde edilen
delillere başvurmadan iddialarını ispat etmelerini öngörmektedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006,
§ 100; Salduz/Türkiye, § 54). AİHM, soruşturma
evresindeki ikrarın kötü muamele veya işkence altında verildiği belirtilerek
hâkim önünde reddedilmesi hâlinde bu konu irdelenmeden esasa geçilerek ikrarın
dayanak olarak kullanılmasını bir eksiklik olarak değerlendirmiştir (Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95,
19/6/2003, § 91). Bu kapsamda ikrarın hiç kimseyle görüşülmesine izin
verilmeyen ve uzun süren bir gözaltı sırasında yapılmış olması gibi hususlar da
gözönünde bulundurulmalıdır (Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §
87).
24.İlke olarak şüpheliye gözaltına alındığı ya da tutuklandığı
andan itibaren avukat yardımından yararlanma imkânı sağlanmalıdır (Dayanan/Türkiye, B. No: 7377/03,
13/10/2009, § 31). Diğer taraftan AİHM; kolluk tarafından ifade alınma
aşamasını da kapsayan müdafi yardımından yararlanma hakkının geçerli bir nedene
dayanılarak kısıtlanabileceğini, bu durumda somut olay açısından yargılamanın
bütününe bakılarak söz konusu kısıtlamanın adil yargılanmaya engel olup
olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (John Murray/Birleşik
Krallık [BD], B. No:
18731/91, 8/2/1996, § 63; Magee/Birleşik Krallık,B.
No: 28135/95, 6/6/2000, § 41).
25. Bu bağlamda AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ne lafzı ne de
ruhunun başvuranın iradi olarak açık ya da örtülü biçimde adil yargılanma
hakkından vazgeçmesini engellemediğini belirtmektedir (Aksin ve diğerleri/Türkiye, B. No:
4447/05, 1/10/2013, § 48). Adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan müdafi
yardımından yararlanmadan vazgeçmenin geçerli ve etkin olabilmesi için açık bir
biçimde dile getirilmesi, ayrıca bu vazgeçmenin önemiyle orantılı asgari
güvencelerin de bulunması gerekir (Salduz/Türkiye, § 59).
26. AİHM, bazı durumlarda kişinin talebi olmasa da ücretsiz
olarak resen avukat tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Kişinin
olanağının olmaması yanında ayrıca suçlama nedeniyle alabileceği özgürlükten
mahrum bırakılmayı gerektiren bir ceza ve davanın karmaşıklığı, avukat
yardımının sağlanmasını gerektiren bir hukuki menfaati ortaya çıkarmaktadır (Talat Tunç/Türkiye, B. No: 32432/96,
27/3/2007, §§ 55, 56).
27. AİHM; Sözleşme'nin 46. maddesi bağlamında, devletlerin taraf
oldukları başvurulara ilişkin olarak verilen AİHM kararlarıyla bağlı olma
yükümlülüğü altına girdiğini vurgulamaktadır (Del
Rio Prada/İspanya [BD],B.
No: 42750/09, 21/10/2013, § 137). AİHM'e göre bu,
kendisinin bir ihlal bulduğunda davalı devletin sadece Sözleşme'nin 41.
maddesine göre hükmedilen tazminatı ödeme yükümlülüğünü değil bunun yanında
kendisi tarafından bulunan ihlalin ortadan kaldırılması için iç hukukta
bireysel ve/veya -gerekiyorsa- genel tedbirler alma ve başvurucuyu Sözleşme
ihlal edilmemiş olsaydı bulunacağı duruma mümkün olan en yakın konuma getirecek
şekilde ihlalin etkilerini telafi etme yükümlülüğünü de barındırmaktadır (Del Rio Prada/İspanya,
§ 137).
28. AİHM, taraf devletlerin -Mahkemenin kararında belirtilen
sonuçlarla uyumlu olmak kaydıyla- bu yükümlülüklerini ifa edecekleri aracı
seçmekte serbest olduklarını vurgulamaktadır. Bununla birlikte AİHM; bazı özel
koşullarda, anılan yükümlülüğün ifası bağlamında -sorumlu devlete yardım etmek
amacıyla- ihlal bulunmasına yol açan durumun ortadan kaldırılması için
alınabilecek özel ve/veya genel tedbirlerin türünü de gösterebileceğini belirtmektedir.
AİHM; istisnai bazı durumlarda ise bulunan ihlalin türünün telafi için alınması
gereken tedbirler hususunda bir tercih imkânı bırakmayabileceğini, bu hâlde
kendisinin hangi tedbirin uygulanacağını kararında gösterebileceğini ifade
etmektedir (Del Rio Prada/İspanya,
§ 138).
29. AİHM Bochan/Ukrayna
(2) (B. No: 22251/08, 5/2/2015) kararında Sözleşme’nin 6. maddesinin
gerekçeli karar hakkı yönünden ihlal edildiğine hükmettikten sonra (Bochan/Ukrayna, B. No: 7577/02, 3/5/2007)
başvurucu tarafından ulusal mahkemede yapılan yargılamanın yenilenmesi
talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyeti incelemiştir. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin kural olarak
kesin hükme bağlanmış bir davanın yeniden incelenmesini öngören olağanüstü
kanun yollarına başvurulara uygulanmayacağını ancak ilgili hukuk sistemindeki
söz konusu olağanüstü başvuru yoluna ilişkin yargısal sürecin türü, konusu ve
somut özelliklerinin bu tür olağanüstü başvuru yolunu Sözleşme’nin 6.
maddesinin kapsamına getirebileceğini ve adil yargılanma güvencelerini bu
başvurucular yönünden de geçerli hâle getirebileceğini ifade etmiştir (Bochan/Ukrayna (2),
§ 50).
30. AİHM, özellikle olağanüstü başvuru yolunun tür ve konu
bakımından olağan başvuru yolu gibi görüldüğü durumlarda iç hukuktaki
tanımlamadan bağımsız olarak bu tür yargısal süreçlerin Sözleşme’nin 6. maddesi
kapsamında görülebileceğini belirtmiştir. AİHM, ilgili yargısal mercilere
takdir hakkının tanınmadığı durumlarda ilgili olağanüstü yolun temyiz benzeri
bir yol olduğunu kabul etmiştir (Bochan/Ukrayna
(2), §§ 46-49). AİHM somut olayda Ukrayna ulusal hukukunu incelemiş
ve kendisinin ihlal kararlarına ilişkin olarak öngörülen yargılamanın
yenilenmesinin temyiz benzeri bir süreç olduğunu gözeterek başvurunun adil
yargılanma hakkı kapsamında olmadığı yönündeki Hükûmetin itirazını reddetmiştir
(Bochan/Ukrayna (2), §§ 51-56).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu, AİHM'in ihlal kararına
istinaden yaptığı yargılamanın yenilenmesi talebinin hukuka aykırı biçimde
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; yargılamanın yenilenmesi ile birlikte manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
33. Bakanlık, yargılamanın yenilenmesi talebini inceleyen yargı
makamlarınca ulaşılan kanaate göre talebin reddine karar verildiğini
belirtmiştir. Bakanlık;Sözleşme’nin
6. maddesinin yargılamanın yenilenmesi taleplerinde olduğu gibi sona ermiş bir
davanın yeniden açılması hakkını güvenceye almadığına ilişkin AİHM
içtihatlarına atıfta bulunmuş ve karar verilirken bu hususların dikkate
alınmasının Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğunu bildirmiştir.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta bireysel
başvuru formundaki açıklamalarına atıfta bulunarak adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının müdafi yardımından
yararlanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan müdafi
yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
37. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına
alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784,
7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini
sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma tanınmadığı sürece silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi gerçeğe
ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf Karakuş
ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69).
38. Savunma hakkının sağladığı güvenceler
esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk
devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden
biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade edilmiştir.
Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin
cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet
karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının sağlanmadığı bir
yargılamanın adil olduğundan söz edilemez (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 70).
39. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli
değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen
meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması da gerekir. Şüpheli ve
sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve yollardan en
önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle müdafi
yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen "meşru vasıta ve yollar" kavramının
kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma
hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı
kapsamında kendisini bizzat
savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72).
40. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle de güvence altına
alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır.
NitekimSözleşme'nin6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde; bir suç
ile itham edilen herkesin kendisini bizzat
savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma, eğer avukat tutmak
için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için
gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilme hakkı düzenlenmiştir (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 73).
41. Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk
kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Şüpheliye kolluk tarafından
ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, kendisini
suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da adil yargılanma hakkının etkili
bir koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Çünkü bu aşamada elde
edilen deliller, yargılama sırasında söz konusu suçun hangi çerçevede ele
alınacağını belirlemektedir. Özellikle delillerin toplanması ve kullanılması
aşamasında cezai yargılamaya ilişkin mevzuat giderek daha karmaşık hâle
geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının bu evresinde kendilerini savunmasız
bir durumda bulabilir. Belirtilen savunmasızlık hâli, ancak bir müdafinin
hukuki yardımıyla gereği gibi telafi edilebilir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§
118, 135; Sami Özbil,
B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).
42. Sanık, olay hakkında doğrudan doğruya bilgiye sahiptir.
Dolayısıyla sanığın beyanlarının olayın aydınlatılması bakımından son derece
önemli bir delil niteliğinde olduğu açıktır. Bu bakımdan suç isnadı altındaki
kişinin müdafi hazır bulunmadığı hâlde kendini suçlayıcı beyanlarda bulunup
bulunmadığı, bu itirafların aleyhinde kullanılıp kullanılmadığı, susmasından
mahkemece olumsuz sonuçlar çıkarılıp çıkarılmadığı ve kendisine herhangi bir
baskı uygulanıp uygulanmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Bir ceza
davasında kendi aleyhine tanıklık etmeme ve delil vermeye zorlanmama hakkı, suç
isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı olarak elde edilen
delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Avukata erişimi
sağlanmayan sanığın kolluktaki ikrarının mahkûmiyet kararında kullanılması
durumunda savunma hakkına telafi edilemeyecek şekilde zarar verilmiş olacaktır.
Soruşturma evresinde elde edilen ikrarın kötü muamele ve işkence altında
verildiği belirtilerek reddedilmesi durumunda mahkemece bu husus
irdelenmeksizin ikrarın dayanak olarak kullanılması önemli bir özen
eksikliğidir (Yusuf Karakuş ve diğerleri,
§ 79).
43. Müdafi yardımından yararlanma hakkı bakımından önemli olan,
yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında şüphelinin/sanığın müdafi yardımından
etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır. Ancak avukata erişim yönünden
getirilen kısıtlama yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş ise
savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 78). Müdafi yardımından yararlanma hakkının
Anayasa'nın 36. maddesini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesinde
yargılamanın bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate
alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi de daha önce şüphelilerin devlet güvenlik
mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından
faydalandırılmamasının mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğunu tespit
etmiş (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144; Sami Özbil, §
71; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48)
ancak müdafi yardımından yararlanma hakkının sonradan telafi edilmediği
gerekçesiyle ihlal kararları vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 127-145; Sami Özbil, §§ 56-76; Aynur Avyüzen,
B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli
Özdemir, B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62).
44. Müdafi yardımından faydalanma hakkıyla ilgili olarak AİHM,
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren bir suçla bağlantılı olarak
gözaltında tutulan şüphelilerin müdafi yardımından yoksun bırakılmasının
sistemik bir sorun olduğunu belirtmiş ve ihlal kararları vermiştir (Salduz/Türkiye §§ 56-63; Bayram Koç/Türkiye, B. No: 38907/09,
5/9/2017, § 23).
45. Temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi
amacıyla 4/11/1950 tarihinde imzalanan Sözleşme 10/3/1954 tarihli ve 6366
sayılı Kanun'la Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış ve onay
belgesinin 18/5/1954 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tevdi
edilmesiyle Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir. Bakanlar Kurulunun 22/1/1987
tarihli ve 87/11439 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel
başvuru hakkı, 25/9/1989 tarihli ve 89/14563 sayılı kararı ile de AİHM'in zorunlu yargı yetkisi tanınmıştır. Böylece Türkiye,
Sözleşme'de bulunan temel hak ve özgürlükleri güvence
altına alma yükümlülüğünü kabul etmiş ve yargı yetkisi içinde bulunan tüm
bireylere hukuken bağlayıcı nitelikte ihlal kararı verebilecek bir uluslararası
mahkemeye başvuru yapabilme hakkını tanımıştır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No:
2013/2750, 17/2/2016, § 68).
46. Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve
özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması, AİHM tarafından verilen ihlal
kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür. AİHM
tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine
getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin
uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 69).
Nitekim AİHM tarafından verilmiş bir ihlal kararı, temel hak ve özgürlüklerin
teoride olduğu gibi pratikte de etkili bir şekilde korunabilmesi amacıyla 5271
sayılı Kanun ile yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmiştir. 5271
sayılı Kanun, bu konuda ilgili yargısal mercilere takdir hakkı tanımayarak
kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir davanın yargılamanın yenilenmesi yoluyla
tekrar görüleceğini öngörmüştür.
47. Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerden Sözleşme kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasını
bireysel başvuru yoluyla incelemek Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer.
Aksinin kabulü, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan
temel hak ve özgürlüklerin bireysel başvuru yolu ile etkili bir şekilde
korunmasını öngören Anayasa'nın amacı ile bağdaşmaz. Bu sebeple AİHM tarafından
verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği Anayasa
Mahkemesince incelenmelidir. Ancak Anayasa Mahkemesince yapılacak bu inceleme,
olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesi şeklinde değil AİHM
tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği
ile ilgili sınırlı bir inceleme olacaktır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 70).
48. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması kural olarak derece mahkemelerinin görevi olmakla
birlikte bu yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenmesi doğaldır (Kemal
İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, § 49).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Başvurucu, müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin karara istinaden yargılamanın yenilenmesi talebinde
bulunmuştur. Başvurucunun talebi; yargılamanın yenilenmesi talebinde ileri
sürülen hususların yargılama aşamasında da ileri sürüldüğü ve ilk derece
mahkemesince bu hususların değerlendirilmesi suretiyle savunmaya itibar
edilmeyerek bir karar verildiği, verilen kararın Yargıtay incelemesinden
geçerek kesinleşmiş bulunduğu, dolayısıyla 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesinde
belirtilen yargılanmanın yenilenmesi şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir.
50. Somut olayda tartışılması gereken husus; AİHM'in
ihlal kararı sonrasında yargılamanın yenilenmesi istemiyle derece mahkemesine
başvuran başvurucunun müdafi yardımından yararlanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü
iddialarının etkili ve yeterli bir şekilde incelenip incelenmediği, AİHM
tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip
getirilmediğidir. Diğer bir ifadeyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik ihlalin giderilip
giderilmediğidir.
51. AİHM'in ihlal kararına konu olan
olayda, terör örgütü üyesi olduğu şüphesiyle 25/7/1999 tarihinde gözaltına
alınan başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada devlet güvenlik mahkemelerinin
görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak müdafi yardımından
yararlanmasının ancak belirli bir aşamadan sonra mümkün olması nedeniyle
başvurucuya gözaltı süresince müdafiye erişim imkânı tanınmadığı
anlaşılmaktadır. Başvurucuya isnat edilen suç kapsamındaki eylemlere ilişkin
değerlendirmede, başvurucunun ve diğer sanıkların gözaltında müdafi olmaksızın
ve baskı altında verildiği iddia edilen beyanlarının delil olarak kabul
edildiği görülmektedir.
52. AİHM, müdafi erişimi sağlanmayan sanığa polis soruşturması
sırasında suçlayıcı ifadeler kullanılması durumunda prensip olarak sanığın
haklarına telafi edilemeyecek şekilde zarar geldiğini belirtmektedir (Salduz/Türkiye, § 55).
53. AİHM tarafından verilen ihlal kararında Salduz/Türkiye kararına da atıf yapılarak başvurucunun gözaltında
tutulduğu sırada yürürlükte olan mevzuat uyarınca devlet güvenlik
mahkemelerinin yargılama alanına giren suçlar yönünden avukata erişimin
sistematik olarak reddedilmesinin tek başına Sözleşme'nin 6. maddesinde
öngörülen şartların yerine getirilmediği sonucuna ulaşmak için yeterli
görüldüğü ifade edilmiş ve başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri
sürdüğü diğer ihlal iddialarının incelenmesine gerek görülmemiştir. Gerekçede,
talep edilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasının ihlalin giderimi için
uygun bir yol olacağı da belirtilmiştir.
54. Anılan ihlal kararının kesin hükmün sıhhatini etkilediği,
dolayısıyla yeniden yargılama yapılması konusunda ciddi bir gerekçe oluşturduğu
hâlde 5271 sayılı Kanun'un uygulanması ile ilgili yapılan yorumun AİHM
kararıyla örtüşmediği, Anayasa’nın 36. maddesinin gerektirdiği ölçüde ve özende
bir inceleme içermediği, AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin
yerine getirilmediği, müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik ihlalin
giderilemediği anlaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınanmüdafi yardımından yararlanma hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
57. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
58. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında müdafi
yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
59. Başvurucuyla ilgili AİHM kararındaki ihlal tespitleri
çerçevesinde müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
(kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) yerine
bakan mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
60. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin müdafi yardımından yararlanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere (kapatılan) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi (E.1999/286) yerine bakan
mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.