TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET UKAV BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12898)
|
|
Karar Tarihi: 29/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet UKAV
|
Vekili
|
:
|
Av. Emine
Rezzan AYDINOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru tapu tahsis belgesine dayalı olarak mülk edinme
koşullarının oluştuğu hâlde taşınmazın tapuya tesciline ilişkin talebin
reddedilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek olmadığını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul'un Üsküdar ilçesine bağlı Bulgurlu
Mahallesi 48 ada 1 parsel sayılı Maliye Hazinesi (Hazine) adına tapuda kayıtlı
bulunan taşınmaz üzerinde -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir
tarihte- tek katlı bir gecekondu inşa ettirmiştir.
9. Başvurucu, bu taşınmazda bulunan gecekondusu için 5/3/1984
tarihinde 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında imar
affı başvurusu yapmıştır.
10. Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 6/10/1984 tarihinde bu
taşınmaz için anılan 2981 sayılı Kanun’a göre tapu
tahsis belgesi düzenlenerek başvurucuya verilmiştir. Anılan tapu tahsis belgesi Tapu Müdürlüğü
tarafından 16/10/1984 tarihinde, taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine
işlenmiştir.
11. Üsküdar Belediyesince (Belediye) bu taşınmazın bulunduğu
yerde 16/3/1989-17/10/1990 tarihli 1/1000 ölçekli Islah İmar Planı yapılmıştır.
Belediyenin 21/12/1989 tarihli plan tadilatında, anılan taşınmaz konut alanı
olarak ayrılmış ve bu taşınmazın üzerinde beş kat yükseklikte bina
yapılabilmesine izin verilmiştir. Belediye, bu hususları 12/9/2006 tarihinde
Kadıköy Emlak Müdürlüğüne bildirmiştir.
12. Başvurucu 17/12/2007 tarihinde Hazine aleyhine Üsküdar 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Dava
dilekçesinde, başvurucunun tapu tahsis belgesinin mevcut olup uzun bir süreden
beri bu taşınmazı zilyetliğinde bulundurduğu belirtilerek tapu verilmesi
koşullarının oluştuğu iddia edilmiştir.
13. Bu arada taşınmazın konumuna ilişkin bilgiler değişmiştir.
Buna göre taşınmaz, yeni kurulan Ataşehir ilçesine
bağlı Örnek Mahallesi 1439 ada 1 parsel olarak tapuda tescilli bulunmaktadır.
Mahkeme, taşınmazın bulunduğu ilçe ve mahallenin değiştiğini gözeterek
24/7/2008 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
14. Yetkisizlik kararı sonrası dava dosyası Kadıköy 3. Asliye
Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Yapılan yargılama sırasında 25/5/2011
tarihinde taşınmaz Toplu Konut İdaresine (TOKİ) devredilmiştir. Başvurucunun
talebi üzerine TOKİ de yargılamaya davalı olarak dâhil edilmiştir. Mahkeme,
mimari ve kadastro alanında uzman teknik bilirkişiler eşliğinde dava konusu
taşınmazın başında 30/11/2011 tarihinde keşif icra etmiştir. Bilirkişilerin
3/1/2012 tarihli raporunda, taşınmazın imar durumunun konut olarak belirlendiği
ve düzenleme ortak payı düşüldükten sonra 195,86 m² yüzölçümlü alanın başvurucu
tarafından kullanıldığı, taşınmazın değerinin ise 244.825 TL olduğu
belirtilmiştir. Başvurucu, bilirkişi raporunda belirtilen taşınmaz bedelini
Mahkemece gösterilen banka şubesine depo etmiştir.
15. Yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 1/3/2012 tarihinde
Hazine yönünden açılan davanın husumet yönünden reddine, TOKİ yönünden açılan
davanın ise kabulüne karar vermiştir. Mahkeme davanın kabulüyle birlikte
taşınmazın tapu kaydının kısmen iptali ile 19.586/559.340 payının başvurucu
adına tesciline, depo edilen taşınmaz bedelinin ise davalı TOKİ'ye ödenmesine
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun taşınmazın bir kısmının
zilyedi olup kendisine tapu tahsis belgesi verildiği belirtilmiştir. Mahkeme bu
doğrultuda başvurucunun tahsis belgesi verilmesi için gerekli ücreti ödediğini
ve taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesinde şagil
(işgalci) olarak gösterildiğini tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca tapu tahsis
belgesinin verildiği tarihten bu yana da başvurucunun zilyetliğinin devam
ettiğine dikkati çekmiştir. Mahkemeye göre 2981 sayılı Kanun ile öngörülen
tescil için gerekli bütün koşullar tamamlanmış olup tescile kanuni bir engel de
bulunmamaktadır.
16. Karar, davalı TOKİ tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay
14. Hukuk Dairesi (Daire), 6/6/2012 tarihinde taşınmazın son imar durumunun
Belediye Başkanlığından sorulması için dosyanın mahalline iadesine karar
vermiştir. İlk derece mahkemesinin 25/7/2012 tarihli yazısıyla taşınmazın imar
planında konut alanında kalıp kalmadığı ve herhangi bir kamu hizmetine tahsis
edilip edilmediği Ataşehir Belediye Başkanlığından
sorulmuştur. Belediye Başkanlığının 2/8/2012 tarihli yazısıyla dava konusu
taşınmazın 28/5/2010 tarihli ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı tadilatında meslek lisesi alanı olarak ayrıldığı
bildirilmiştir.
17. Daire 17/10/2012 tarihinde hükmün bozulmasına karar
vermiştir. Daire ilk olarak tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp
yalnızca fiilî kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel bir hak sağlayan
zilyetlik belgesi olduğunu vurgulamıştır. Kararda ayrıca tahsis kapsamındaki
yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için gerekli koşullar sıralanmıştır.
Buna göre;
a. Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis
belgesi mevcut olmalıdır.
b. Tahsise konu yerde 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar
Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca imar uygulama planı veya 2981 sayılı Kanun
uyarınca ıslah imar planı yapılmış olmalıdır.
c. İlgilisine tapu tahsis belgesi gereğince başka bir yerden
tahsis yapılmamış olmalıdır.
d. Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına
göre konut alanında kalmış olması gerekmektedir.
e. Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer
olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman
bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılmalıdır.
f. Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise
taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri, uzman bilirkişiler aracılığıyla
saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline
depo edilmiş olmalıdır.
g. Yedinci ve son olarak ise imar parsellerinin oluşturulması
sırasında taşınmazdan düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediği belirlenerek
kesilmiş ise uygulanan oran saptanmalıdır.
18. Daire, ancak bu koşulların gerçekleşmesi durumunda tahsis
miktarında düzenleme ortaklık payı oranında yapılacak indirimden sonra kalan
miktarın tesciline karar verilebileceğini belirtmiştir. Bozma ilamında, somut
olayda dava konusu taşınmazın meslek lisesi olarak ayrıldığına vurgu
yapılmıştır. Daireye göre taşınmazın bu imar durumu nedeniyle tescil kararı
verilmesi mümkün değildir. Kararın gerekçesinde, tahsis belgesine dayalı olarak
oluşturulan imar parselinin ancak konut alanında kalmış olması durumunda
tescile karar verilebileceği belirtilmiştir. Daire sonuç olarak tapu tahsis
belgesine dayalı tescil davasında lüzumlu olan diğer koşullar gerçekleşmiş ise
de belirtilen koşulun gerçekleşmediği gerekçesiyle hükmün bozulması gerektiği
sonucuna varmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 27/2/2013
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Bozma kararı sonrası dava dosyasının devredildiği İstanbul
Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesi 13/6/2013 tarihinde davalı Hazine yönünden
açılan davanın husumet yönünden, davalı TOKİ yönünden açılan davanın ise
esastan reddine karar vermiştir.
20. Temyiz edilen hüküm Daire tarafından 12/1/2015 tarihinde
onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 11/6/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. Nihai karar başvurucu vekiline 14/7/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 28/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Osman Ukav, B.
No: 2014/12501, 6/7/2017, §§ 24-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu öncelikle uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümü
yönünden 1984 yılında imar affı başvurusunda bulunduğunu ve kendisine bu
kapsamda tapu tahsis belgesi
verildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, söz konusu taşınmazın gerek bu tarihten
önce ve gerekse de sonra uzun yıllardır zilyetliğinde bulunduğunu belirtmiştir.
Başvurucu ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde imar ıslah planının da yapılmış
olduğunu ve bu planda taşınmazın konut alanı olarak ayrılmış olduğunu
belirtmiştir.
26. Başvurucu, söz konusu tapu tahsis belgesine dayalı tapu
iptali ve tescil davası açtığı ve yargılama sırasında Mahkemece belirlenen rayiç
bedelini de depo ettiğini belirterek üzerine düşen bütün yükümlülükleri yerine
getirdiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre kanunda öngörülen bütün koşulların
dava tarihi itibarıyla gerçekleşmiş olduğu ilk derece mahkemesince de
belirlenmiş ve davanın kabulüne karar verilmiştir. Başvurucu bununla birlikte,
yargılama sırasında yapılan bir imar plan değişikliği gerekçe gösterilerek Yargıtayca hükmün bozulduğu ve bozma ilamına uyan
Mahkemenin de davayı reddettiğini belirtmiştir. Başvurucu herhangi bir tazminat
da ödenmeden söz konusu taşınmaz bölümünün elinden alındığından yakınmıştır.
Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa
Mahkemesinin Osman Ukav
kararı ile ortaya konulmuştur (Osman
Ukav, §§ 45-76).
30. Buna göre somut olayda derece mahkemelerince uyuşmazlık
konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla konut alanında olduğu ve yine bu
tarihe göre yargılama sırasında yapılan imar planı değişikliği dışında diğer bütün koşulların gerçekleşmiş olduğu
kabul edilmiştir. Dolayısıyla başvurucu yönünden tapu tahsis belgesine dayalı
tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleşmiş olduğu yönündeki derece
mahkemelerinin tespiti dikkate alındığında başvurucunun, uyuşmazlık konusu
taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru
bir beklentisinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun
söz konusu meşru beklentisi soyut bir temele de dayalı olmayıp somut bir
şekilde derece mahkemelerinin açık tespitlerine dayanmaktadır. Bu nedenle somut
olay bakımından başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması
gereken bir menfaatinin mevcut olduğu değerlendirilmiştir (Osman Ukav, §§
51-59).
31. Anayasa Mahkemesi dava tarihi itibarıyla kanunda öngörülen
tescil koşullarının gerçekleştiği kabul edilmesine karşın, sonradan bu
koşullarda yapılan değişikliğe dayalı olarak tescil talebinin reddedilmesinin
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir. Ayrıca başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan söz konusu müdahalenin türünün, yoksun bırakma
niteliğinde olduğu değerlendirilerek başvuru müdahale türlerine ilişkin ikinci
kural çerçevesinde incelenmiştir (Osman Ukav, §§ 60-61).
32. Anayasa Mahkemesince müdahalenin niteliği gözetilerek kamu
makamlarının yaklaşımının Anayasa'nın 35. maddesindeki gereklilikleri
karşılayıp karşılamadığı konusunda müdahalenin takip edilen meşru amacı
gerçekleştirmede başarılı olup olmadığı sorgulanarak sonuca varılacağı ifade
edilmiştir (Osman Ukav,
§ 65). Başvuru konusu olayda tahsise konu taşınmazın meslek lisesi alanı olarak kamu hizmetine
ayrıldığı gerekçesiyle başvurucu adına tapuya tescil edilmemesinde kamu
yararının olduğu ve müdahalenin bu nedenle meşru bir amacı içerdiği
vurgulanmıştır (Osman Ukav,
§§ 66-69).
33. Son olarak ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede ise
başvurucuya tapu tahsis belgesi verildiği ve tahsis belgesi verilen taşınmazın
bulunduğu yerde ıslah imar planı yapılarak taşınmazın imar durumu konut alanı olarak belirlendiği
tespitlerine yer verilmiştir. Başvurucu da 2981 sayılı Kanun'da öngörülen tescil
koşullarının gerçekleşmiş olduğu iddiasıyla tapu iptali ve tescil davası
açmıştır. Derece mahkemeleri de kanunda öngörülen tescil koşullarının dava
tarihi itibarıyla gerçekleştiğini tespit etmişlerdir. Bu sebeple başvurucunun
mülkiyet hakkı kapsamında taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir
beklentisi doğmuştur. Ancak yargılama sırasında taşınmazın imar durumunun
değiştirilmesi gerekçesine dayalı olarak başvurucunun tescil davası
reddedilmiştir. Böylece başvurucu lehine mevcut olan hukuksal durum, kamu gücü
eliyle ve tek taraflı olarak öngörülemez bir biçimde değiştirilmiştir. Üstelik
bu durum, başvurucunun elinde olmayan sebeplerle ve bütünüyle kamu makamlarının
tutumundan kaynaklanmış, ancak meydana gelen sonuçtan yine kamu makamları yararlanmıştır.
Dolayısıyla derece mahkemelerinin tescil koşullarının yargılama sırasında
değişebileceğini meşru gören söz konusu kabulünün, başkaca herhangi bir giderim
imkânının da sağlanmadığı dikkate alındığında, başvurucu açısından şahsi olarak
aşırı ve olağandışı bir külfete yol açtığı değerlendirilmiştir. Bu sebeple
müdahalenin amaçladığı kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunması arasında
olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna varılarak
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Osman Ukav, §§
70-78).
34. Aynı taşınmazın başka bir bölümü ile ilgili somut başvuru
yönünden bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus söz konusu değildir. Bu
durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak
aşırı ve olağandışı bir külfet yüklediği, bu sebeple müdahalenin amaçladığı
kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil
dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna
varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
37. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
38. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
39. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının
yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının
nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı
ilgili mercilere gönderir (Mehmet Doğan, §
56).
40. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
41. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine
hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).
42. Buna göre; Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır.
Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği
doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla
yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
43. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey,
bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir
temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği
tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın
kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen
ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır (Mehmet Doğan, § 60).
44. Başvurucu, ihlalin tespiti ile mülkiyet hakkının korunmasına
karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
45. Anayasa Mahkemesi başvurucunun tapu tahsis belgesinin
koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleştiği kabul edilmesine rağmen
tescil talebinin derece mahkemelerince kabul edilmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
46. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/131, K.2013/271)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.