TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KASIM İLİMOĞLU BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/14545)
|
|
Karar Tarihi: 29/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Kasım
İLİMOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. İclal
İLİMOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, şeref ve itibara yönelik gazete haberine karşı
açılan tazminat davasının reddi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. 1969 doğumlu olan başvurucu, Bakırköy Cumhuriyet savcısı
olarak çalışırken Şubat 2009 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
atanmış ve kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan Ergenekon soruşturması olarak bilinen soruşturmada
görevlendirilmiştir. Anılan soruşturma kapsamında B.D. isimli tanınmış bir
siyasetçi hakkında da adli işlemler yapılmıştır.
10. Ulusal yayın yapan Star gazetesinin (gazete) 7/5/2010
tarihli nüshasında "Bakırköy'den
Görevlendirilen Savcı [B. D.]'yi
Kurtaracakmış" başlıklı bir haber yapılmıştır.
B.D. isimli tanınmış siyasetçi ile F.D. isimli bir başka kişi arasında geçtiği
belirtilen görüşme kayıtlarını içeren haberin başvuru konusu olayla ilgili
kısımları şöyledir:
"Dinlemeye takılan bir telefon
konuşmasında [F. D.], firari [B. D.]’ye HSYK tarafından
Bakırköy’den Ergenekon soruşturmasına atadığı bir savcı için ‘Bizden’ iması
yapıyor
... Bir numaralı sanık [B. D.] ile 2
numaralı sanık ... hakkında ‘darbeye teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası istenen iddianamenin ek klasörlerinde ilginç telefon konuşmaları
ve çarpıcı belgeler yer alıyor...
‘YENİ ATANAN O SAVCI BİZDEN’ İMASI
... teknik takip tutanaklarında HSYK Yaz
Kararnamesi ile yapılan operasyonlara da ilginç göndermeler yapılıyor.
Ergenekon soruşturmasına atanacak bazı savcılarla ilgili ‘bizden’ imaları
yapılıyor.
’İNŞAALLAH TAYİN OLUR DA İYİ OLUR’
3 Şubat 2009 günü [B. D.] ile [F. D.]
arasında geçen telefon konuşmasında [F. D.] 'Aceleye gerek yok, büyük
ihtimalle açacaklar bu ay içinde. İddianameler de çıkacak. Sen de şeyini yap,
kalkar gelirsin. Dal dudak salmaya gerek yok yani hiç. Biz orada işte ...
başkandı. Gerekli olan hukuk yardımı zaten alınır' diyor. [B. D.] de
'Doğru' diye karşılık veriyor. [F. D.] 'Burada tribünde değil de sahada
olanlar bize ihtiyaç. Sonra da sana söylerim bir kıymetli arkadaşımız,
cezacı... O benimle sınıf arkadaşı. İnşallah bu savcılar da tayin olur da iyi
olur' diyor.
‘O YENİ
SAVCI SİZİ KURTARACAK’
[F. D.]
ile [B. D.] arasında 16 Şubat 2009’da geçen telefon konuşmasında da [F. D.],
HSYK tarafından Bakırköy Adliyesi’nden Beşiktaş Adliyesi’nde görevlendirilen
bir savcının [B. D.]’ı kurtaracağını ima ediyor. [B. D.]’ın 'Davayı açsalar zaten hemen geleceğim' sözleri üzerine
[F. D.] “Bu ay evet zannediyorum öyle birşey
duyduk. İnşallah çünkü bu yeni' diyor.
BAKIRKÖY’DEN GELEN GÖREVE BAŞLADI
[B. D.],
“İnşallah” diyor. [F. D.], “Görevlendirmelerde oldu biliyorsunuz” diyor.
[B. D.], “Yok canım onlar başlamamış orada” diyor. [F. D.],
“Başladı başladı. Ben takip ediyorum. Bir kişiyi görevlendirmiş. Bakırköy’den
gelen bir kişiyi görevlendirdi orada” diyor. [B. D.], bunun üzerine
“İnşallah ha canım inşallah” diyor..."
11. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
incelemelere göre haberde atıf yapılan görüşme içeriklerinin orijinal hâlinin
ilgili kısımları iletişim tespit tutanaklarına göre şu şekildedir:
"3/2/2009 tarihli görüşme:
F.D.: Ya gereği yok aceleye de gerek yok bir
şu şeyler bir açılsın büyük ihtimalle açacaklar bu ay içinde şeyler!.
İddianameler de çıkacak sen de şeyini yap kalkar gelirsin kardeşim yani öyle
fazla bir şeye gerek yok
B.D.: ...
F.D.:Dal dudak salmaya gerek
yok yani hiç biz orada işte ... hoca başkandı. Gerekli olan zaten hukuk yardımı
alınır.
B.D.: Doğru.
F.D.: Burada tribünde değil de sahada olanlar
bize ihtiyaç
B.D.: Doğru doğru.
F.D.: Sonra da sana söylerim bir kıymetli
arkadaşımız var cezacı... O benimle sınıf arkadaşı 40 senedir hep ceza çalıştı
o onun için.
B.D.: Tamam
F.D.: İnşallah bu savcılar da tayin olur da
iyi olur.
B.D.: o o ben onu
düşünüyorum o çok dört dörtlük bizim olayımıza oturur bizi anlayabilecek ve
edebilecek bir insan işallah bu savcılarda yeni tayin
olanlara iyi olur ben bir toplantım sebebi ile de şey yapacağım se... Ararım ararım yani bir seyahatim olacak o arada senle de...
B.D.: Anladım.
16/2/2009 tarihli görüşme:
B.D.: Davayı açsalar zaten hemen geleceğim.
F.D.: Evet bu ay zannediyorum öyle bir şey
duyduk inşallah çünkü bu yeni
B.D.: İnşallah
F.D.: Görevlendirmelerde oldu biliyorsunuz o
da
B.D.: Yok canım onlar başlamamış orada
F.D.: Başladı başladı ben ben
takip ediyorum
B.D.: Hayır
F.D.: Bir kişiyi görevlendirmiş
B.D.: Başlamamış
F.D.: Bir kişiyi görevlendirdiler
B.D.: ...
F.D.: Bakırköyden
gelen bir kişiyi görevlendirdi orada alo
B.D.: İnşallah ha canım inşallah"
12. Başvurucu; anılan haber sonrasında haberi yapan gazeteciye
ve gazete sahibine (davalılar) karşı haberde itham edilen kişinin kendisi olduğunun
tüm kamuoyunca bilindiği, bahse konu haberdeki ifadelerle kendisinin Cumhuriyet
savcısı olarak tarafsızlığını yitirdiği intibası
verilerek ileride yapacağı soruşturma konusunda kamuoyunda kuşku uyandırılmaya
çalışıldığı ve bu suretle kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla
manevi tazminat davası açmıştır.
13. Başvurucunun davasını gören Bakırköy 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi 3/1/2012 tarihli kararıyla başvurucunun davasını aşağıdaki
gerekçelerle kısmen kabul etmiştir:
"Dava konusu yazının bütünü
değerlendirildiğinde okuyucuda açıkça Bakırköy Adliyesinden İstanbul Adliyesine
tayini yapılan davacının 'Ergenekon Soruşturması' kapsamında sanık olan ...'ı
kurtarmak üzere atamasının yapıldığıyönünde kanaat
oluşturacağı sonucuna varılmıştır. Bu durumun davacının Cumhuriyet Savcısı
olarak mesleğini icra ederken tarafsızlığını yitirdiği yönünde kamuoyu
oluşmasına sebep olacağı, bu suretledavacının kişilik
haklarının saldırıya uğradığı sonucuna varılmıştır..."
14. Temyiz üzerine anılan karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesince
13/5/2013 tarihinde aşağıdaki gerekçelerle bozulmuştur:
"Somut olayda, dava konusu haberde
bahsedilen telefon görüşme kayıtlarının dava dışı kişiler hakkında yapılan
soruşturma dosyasında ve eklerinde bulunduğu anlaşılmıştır. Yazının
yayınlandığı tarih itibariyle gerçek ve güncel bir konuya ilişkin olup
yayımlanmasında kamu yararı bulunduğu, konunun önemi ve değeri göz önünde
tutulduğunda düşünsel bağlılığın da korunduğu, kişilik haklarına saldırı
oluşturulabilecek bir yoruma da yer verilmediği sonucuna varılmıştır. Şu
durumda, çatışan yararlar dengesinin davacı yararına bozulmadığı, davalılar
yönünden de hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğu ve böylece davacının kişilik
haklarının saldırıya uğramadığı benimsenmelidir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek,
istemin tümden reddedilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın
bozulması gerekmiştir."
15. Bozma kararına karşı başvurucu tarafından yapılan karar
düzeltme başvurusunun reddi sonrasında ilk derece mahkemesi bozma kararına
uyarak ve bozma kararındaki gerekçelerle davayı 9/9/2014 tarihinde
reddetmiştir.
16. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı temyiz başvurusu
sonrasında anılan karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 20/5/2015 tarihinde
onanmıştır. Onama kararı başvurucuya 30/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 28/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "İlke" kenar başlıklı 24.
maddesi şöyledir:
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan
kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha
üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin
kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına
yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
19. 4721 sayılı Kanun’un
"Davalar" kenar başlıklı 25. maddesinin üçüncü fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının, maddî ve manevî
tazminat...istemde bulunma hakkı saklıdır."
B. Uluslararası Hukuk
20. İfade özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi ile ifade
özgürlüğü ve şeref ve itibar hakkı arasındaki ilişkiyle ilgili uluslararası
hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği bir karar için Koray Çalışkan (B. No: 2014/4548,
5/12/2017, §§ 17-19) kararına bakılabilir.
21. Gazetecilerin haber ve yorumlarında başka kaynaklara
referans vermeleri hakkındaki uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu
verildiği bir karar için Mustafa Kemal Çelik
(B. No: 2015/20153, 10/10/2018, §§ 20-33) kararına bakılabilir.
22. Yargı erkinin otoritesinin korunması hakkındaki uluslararası
hukuk kaynaklarının yer aldığı karar için Keleş
Öztürk (B. No: 2014/15001, 27/12/2017, §§ 27, 28) kararına
bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu;
i. Başvuruya konu haberin gerçek olgulara dayanmadığını,
kendisinin içinde yer almadığı üçüncü kişiler arasındaki iletişim tespit
tutanaklarının çarpıtılarak yayımlandığını ve bu nedenle şeref ve itibar
hakkının ihlal edildiğini,
ii. Haberin amacının Cumhuriyet savcısı olarak görevinde
gösterdiği tarafsızlık ve hakkaniyetin ortadan kaldırılması, kendisinin
itibarsızlaştırılarak gerçekleri ortaya çıkarmasının ve adaleti savunmasının
önüne geçilmesi olduğunu, dolayısıyla yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının yok
edilmek istendiğini,
iii. Yargıtay ilgili dairesinin yerleşik içtihatlara ve
dosyadaki kendi lehine olan mevcut delil durumuna rağmen keyfî uygulama ile ilk
derece mahkemesinin yerine geçerek davanın esası hakkında karar verdiğini ve
bunun adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu,
iv. İlgili mevzuata göre hükmün yargılamanın sona erdiği
duruşmada verilmesi ve tefhim olunması gerekmesine karşın kendi davasında
yargılama bitmeden hükmün tefhim olunduğunu, bu nedenle bağımsız ve tarafsız
bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini,
v. Habere dayanak teşkil eden üçüncü kişilerin konuşmalarının
ekleme ve çıkarmalar yapılmak suretiyle anlam bütünlüğü bozularak
aktarıldığını, iletişim tespit tutanağındaki vurgulamaları kimin ve neden
yaptığını ortaya koymak için tutanağı düzenleyenleri tanık olarak dinletme ve
bilirkişi incelemesi taleplerinin haksız olarak reddedildiğini,
vi. Bozma sonrası karar üzerine verilen Yargıtay onama kararının
şablon gerekçe içermesinin adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu
ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde;
i. Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) yargı mensuplarına yönelik eleştiriler bağlamında ifade özgürlüğüne
ilişkin kararları hatırlatılmış,
ii. Somut başvuru incelenirken ifadelerin türünün, kamusal bir
tartışmaya katkı sunma kapasitesinin, haber tarihi itibarıyla gizli bir
bilginin ifşa edilip edilmediğinin, elde edilen verilerin yayımlanma ve sunuş
biçiminin, bu bağlamda haber içeriğinde ve başlığında başvurucuyu suçlayıcı ve
aslında konuşma içeriklerinde mevcut olmayan bir ithamda bulunulup
bulunulmadığının, tarafların tanınmışlık derecelerinin değerlendirilmesinin
uygun olacağı belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun başvuru konusu haberin
kaynağını oluşturan iletişim tespit tutanağına ilişkin iddiaları, davalıların
ifade özgürlüğünü kullanırken kendileri için geçerli olan görev ve
sorumluluklara uygun davranıp davranmadıkları hususuyla ilgili olmayıp
soruşturma makamlarının görev ve sorumluluklarıyla ilgili olan konulara
ilişkindir. Bu nedenle bu konuyla ilgili ihlal iddiaları bakımından bir
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
27. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda,
başvurucunun şeref ve itibar hakkı ile davalıların ifade özgürlüğü arasında
adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B.
No: 2012/1184, 16/7/2004, § 27; İlhan Cihaner (2), B.
No: 2013/5574, 30/6/2014, § 49).
Bu nedenle başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesi
bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
i. Bireyin Şeref ve
İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü
29. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer
alan manevi varlık kapsamında yer
almaktadır. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve
itibara üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü
bulunmaktadır (Adnan Oktar (3),
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibara yönelik olarak basın ve
yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner
(2), § 42).
ii. Demokratik Toplumda
İfade Özgürlüğünün Önemi
30. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
iii. Yargı Otoritesinin Korunması
31. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar. Bu sebeple adalet
sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını
asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir. Demokratik bir
toplumda bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini
eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu
eleştirilerin kişilerin şeref ve itibar haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması
gerekir. Buna karşın kamu adına soruşturmaları yürüten Cumhuriyet savcılarının
her türlü eleştirinin dışında olduğu da iddia edilemez (İlhan Cihaner (3),
B. No: 2013/5298, 20/5/2015, §§ 26, 27). Mesleklerinin icrasıyla ilgili işler
bakımından yargı mensuplarına yönelik kabul edilebilir eleştirinin sınırları
sade vatandaşlara nazaran daha geniştir.
iv. Basının Ödev ve
Sorumlulukları
32. Demokratik bir toplumda kişilere kamu görevlilerini eleştirme
ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26.
maddesi tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Somut
başvuruyla bağlantılı olarak söylenecek olursa Cumhuriyet savcılarına yönelik
eleştirilerin onların itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu,
kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve
sorumluluklara gönderme yapan "Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12.
maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade
özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir
(basının görev ve sorumluluklarına ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş.,
B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih
Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 43).
33. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının
şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle
adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz
eder (Orhan Pala, § 47). Basın
özgürlüğü ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir
bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu
kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması kabul edilebilir
eleştiri sınırlarını aşabilir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak
ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken
sınırlar içermektedir (Orhan Pala,
§ 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık
Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir Sağdıç, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2),
§§ 60, 61).
34. Öte yandan somut olayı ilgilendiren yönüyle gazetecilerin
üçüncü kişilerden alıntıladıkları ya da üçüncü kişileri referans yaparak ileri
sürdükleri ve başkalarının itibarına zarar verebilecek görüş veya fikirlerin
sunumu esnasında bu görüş veya fikirleri tarafsız olarak aktarmak şeklinde
genel bir yükümlülük getirilemez. Zira böyle bir yükümlülük basının kamuoyuna
çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması
şeklindeki fonksiyonuyla bağdaşmaz (Mustafa
Kemal Çelik, § 56).
35. Bu bağlamda basının üçüncü bir kişinin başkalarının
itibarına zarar verme ihtimalini barındıran açıklama, görüş veya fikirlerinin
yayılmasına katkıda bulunduğu gerekçesiyle yaptırıma maruz bırakılması çok
ciddi gerekçeler olmadığı sürece kabul edilemez. Basında yer alan haber ve
yorumlarda alıntılanan veya referans yapılan görüş veya fikirlerin kamu
makamlarınca hazırlanan/hazırlattırılan resmî kayıtlara, raporlara veya
verilere dayanması hâlinde basının söz konusu görüş veya fikirlerin doğruluğunu
test etmek için ilave bir araştırma yapmasına gerek yoktur. Ancak bunun
dışındaki durumlarda ilave bir araştırma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı
eğer varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde olması gerektiği her olayın kendine has
koşulları altında değerlendirilmelidir (Mustafa
Kemal Çelik, § 57).
36. Üçüncü kişilerden yapılan alıntılara ve referanslara ilişkin
değerlendirmelerde dikkate alınması gereken diğer hususlar, alıntı/referans
yapılan görüşün ne ölçüde yayılmış olduğu, alıntının aynen mi eklemeler
yapılarak mı sunulduğu ve sunum şekli, alıntı/referans yapılan kaynakta ileri
sürülen görüşe ilave iddialar ileri sürülüp sürülmediği ve alıntı/referans
yapıldığının hedef alınan kitle tarafından anlaşılabilir olup olmadığıdır (Mustafa Kemal Çelik, § 58).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
37. Başvuru konusu haber üçüncü kişiler arasında geçen ve
haberin yapıldığı dönemdeki yetkili makamlar tarafından kayıt altına alınan
iletişim içeriklerine dayalı olarak ortaya konulmuştur. Bu iletişimin
taraflarından biri olmamasına karşın haberde adı geçen Cumhuriyet savcısının
kendisi olduğunun açıkça anlaşıldığını düşünen başvurucu, haber içeriğinin
kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle manevi tazminat davası
açmıştır.
38. Bir dizi yargılama süreci sonunda başvurucunun davasını
reddeden derece mahkemeleri haberde bahsedilen telefon görüşme kayıtlarının
üçüncü kişiler hakkında yapılan soruşturma dosyasında ve eklerinde bulunduğu,
bu anlamda haberin kaynağının anılan telefon görüşme kayıtları olduğu yönünde
tespitlerde bulunmuştur. Haber içeriğinin gerçek olduğu kanaatine varan
mahkemeler ayrıca haberin güncel bir konuyla ilgili olup yayımlanmasında kamu
yararı bulunduğu sonucuna varmışlardır. Derece mahkemelerine göre haberde
kişilik haklarına saldırı oluşturulabilecek bir yoruma da yer verilmemiştir.
39. Anayasa Mahkemesi somut başvurunun kendine has koşulları
bağlamında habere konu iletişim kayıtlarının yayımlanmasının hukuka uygun olup
olmadığı hususuyla ilgilenmeyecek, yalnızca bu haberin başvurucunun itibarına
zarar verir boyuta ulaşıp ulaşmadığına bakacaktır.
40. Başvuru konusu haberde yer verilen görüşme içeriklerinin bu
görüşme içeriklerinin aslıyla hemen hemen aynı olduğu görülmektedir (bkz. §§
10, 11). Bu anlamda başvurucunun davalıların görüşme içeriklerini çarpıttığı
yönündeki iddiası yerinde değildir.
41. Bununla birlikte davalılar görüşme içeriklerine yer vermekle
yetinmemiş, bu içeriklere dayalı olarak birtakım iddialar ileri sürmüşlerdir.
Bu iddialara göre başvurucu, terör suçlarından soruşturma geçiren B.D. isimli
şahısla ilişki içinde olup bu şahsı kurtarmak için soruşturmada
görevlendirilmiştir.
42. Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan
başvurucunun terör suçlarından soruşturma geçiren B.D. isimli şahısla ilişkisi
olduğu ve başvurucunun bu şahsı kurtarmak için soruşturmada görevlendirildiği
yönündeki iddiaların ciddi iddialar olduğunu gözönünde
bulundurmaktadır. Kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan
iddiaların desteklenmesi için güvenilir deliller sunulması gerekir (Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül.
ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/5761, 10/5/2018, §
54).
43. Haberde dayanılan görüşme içerikleri bir bütün olarak
değerlendirildiğinde B.D. isimli şahsın hakkındaki soruşturmanın uzamasından F.D.
isimli şahsa yakındığı ve bir an önce dava açılması yönündeki temennisini dile
getirdiği, F.D. isimli şahsın da soruşturmaya başvurucunun (görüşme
içeriklerine göre Bakırköy'den gelen bir kişi) atanmasıyla dava açılmasına
ilişkin sürecin hızlanacağına dair izlenimini paylaştığı görülmektedir.
44. Somut olaydaki görüşme içerikleri incelendiğinde bu görüşme
içeriklerinden başvurucunun B.D. isimli şahsı kurtarmak için soruşturmada
görevlendirildiği yönündeki iddiaları çıkarmak mümkün değildir. Bu kapsamda
davalılar, başvurucuya yönelik olarak referans yapılan görüşme içeriklerinden
ulaşılması mümkün olmayan ilave iddialar ileri sürmüşlerdir. Davalıların bu
iddiaları ileri sürmek için ilave bir araştırmada bulundukları yönünde bir
bilgi de yer almadığı gözönünde bulundurulduğunda
davalıların ifade özgürlüğünü kullanırken kendileri için de geçerli olan görev
ve sorumluluklara uygun davranmadıkları görülmektedir.
45. Somut olayda yargı mensubu olan Cumhuriyet savcısının
itibarının korunması söz konusudur. Adalet sisteminde görev alan Cumhuriyet
savcılarını asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir.
46. Bununla birlikte derece mahkemeleri, başvurucunun B.D.
isimli şahsı kurtarmak için soruşturmada görevlendirildiği yönündeki haberde
yer alan iddiaların görüşme içeriklerini yansıtmadığı ve davalıların bu
iddialara ilave olarak herhangi bir dayanaklarının da bulunmadığını dikkate
almamışlardır. Bu nedenle derece mahkemelerinin başvurucunun davasının reddini
haklı göstermek için sunduğu gerekçeler ilgili olmakla birlikte yeterli kabul
edilemez.
47. Bu şartlarda yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı dikkate
alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif
yükümlülüklere uyulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 17.
maddesinde öngörülen şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, bir temel hakkın ihlal
edildiği sonucuna Anayasa Mahkemesince varıldığında ihlalin ve sonuçlarının
nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer
verilmiştir (detaylı açıklamalar için bkz.
Mehmet Doğan, §§ 57-60).
51. Başvurucu; ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama ve
açtığı davalar sonunda yaptığı masraflar dolayısıyla 3.709,27 TL maddi ve
40.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından
başvurucunun davasının reddini haklı göstermek için sunulan gerekçelerin
yeterli olmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer
alan pozitif yükümlülüklere uyulmadığı ve başvurucunun Anayasa'nın 17.
maddesinde öngörülen şeref ve itibar hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır. Somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda şeref ve itibar hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet
ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 1. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Şeref ve itibar hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına
alınan şeref ve itibar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 1. Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2014/145, K.2014/289) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.