TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YILMAZ ÖZCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/12914)
|
|
Karar Tarihi: 15/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Yılmaz ÖZCAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Funda
ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vazife malulü olarak kabul edilmeme işlemine karşı
açılan davada usule ilişkin imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, beyanına göre 2005 yılında belindeki fazla kemik
nedeniyle ameliyat edilmiş ve 2007 yılı içinde tekrar ameliyat edilerek daha
önce beline yerleştirilen platin çıkarılmıştır.
9. 6/7/2012 tarihinde yapılan son yoklamasında askerliğe
elverişli olduğu kabul edilen başvurucu 21/11/2012 tarihi itibarıyla geçici
askerlik görevine başlamıştır.
10. İzin dönemindeyken kendi müracaatı üzerine Muş Devlet
Hastanesi tarafından başvurucuya 21/5/2013 tarihinde otuz gün istirahat raporu
verilmiştir. İstirahat raporunun onayı için sevk edildiği Elazığ
Asker Hastanesi tarafından Gülhane Askerî Tıp Akademisine sevk edilen
başvurucunun 6/6/21013 tarihli raporla askerliğe elverişli olmadığı tespit
edilmiştir. Raporda başvurucuya lomber bölgede 3 vertebrayı içine alan posterior
füzyon ameliyatlısı omurganın görünümünü bozan lomber
skolyoz tanısı konulmuştur.
11. Söz konusu rapor üzerine başvurucu 6/6/2013 tarihinde terhis
edilmiştir. Terhis edilmesinin ardından sağlık durumu ile ilgili olarak Muş
Devlet Hastanesine müracaat eden başvurucu hakkında düzenlenen 30/1/2014
tarihli raporda tüm vücut fonksiyon kaybı oranının %40 olduğu tespit
edilmiştir.
12. Başvurucu 16/4/2014 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna
vazife malulü olarak kabul edilmesi istemiyle müracaatta bulunmuştur. İstem
cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir.
13. Başvurucu, vazife malulü olarak kabul edilmemesi işlemine
karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde iptal davası açmıştır.
14. AYİM Üçüncü Dairesi (Mahkeme) 13/2/2015 tarihli kararıyla
davayı reddetmiştir.
15. Ret gerekçesinde öncelikle vazife malulü olarak kabul
edilmesi için kişinin askerî görevin etki ve tesiri ile malul hâle gelmesi
gerektiği hatırlatılmıştır. Başvurucunun 2005 ve 2007 yıllarında askerliğe
elverişsiz hâle gelmesine neden olan hastalık nedeniyle ameliyat edildiği ifade
edilmiştir. Başvurucunun askerliğe elverişsiz olduğunu saptayan rapordan
maluliyet anlamının çıkarılmayacağı, fakat başvurucu lehine düşünülerek
maluliyetin varlığının kabul edildiği, bununla birlikte maluliyete askerî
hizmetin etkisinin bulunmadığı kanısına varıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun
askerliğe kabul edildiği tarih ile beş ay sonra malul hâle geldiği tarih
arasında sağlık durumu açısından bir fark bulunmadığı ve rahatsızlığın somut
bir vazife sırasında oluştuğuna dair bilgi/belge sunulmadığı vurgulanmıştır.
Rahatsızlığın askerliğe kabul esnasında ciddi bir muayene ile anlaşılabilecek
durumda olduğu, ancak başvurucunun mevcut hâliyle askere alındığına dikkat
çekilerek maluliyetin askerî hizmetin etkisiyle oluşmadığı ifade edilmiş ve ret
gerekçesi oluşturulmuştur.
16. Ret hükmüne yönelik karar düzeltme istemi Mahkemenin
10/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Başvurucu, nihai kararı 3/7/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 31/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu 'nun "Bazı aylık tazminat ve yardımlara ilişkin geçiş
hükümleri" kenar başlıklı geçici 18. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"İlgili kanunlarında düzenleme yapılıncaya
kadar;
a) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilenlerden bu
Kanunla yürürlükten kaldırılan maddeleri dahil 5434 sayılı Kanuna göre vazife
veya harp malûlü sayılması gerekenlerin ve Türk Silâhlı
Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından
görevlendirildiği tarihte uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak
çalışmayanlardan bu Kanunla yürürlükten kaldırılan maddeleri dahil 5434 sayılı
Kanuna göre harp malûlü sayılması gerekenlerin kendileri ile bunların dul ve
yetimlerine bağlanacak aylıklar hakkında bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki
hükümlerin uygulanmasına devam olunur. "
19. 5510 sayılı Kanun'un atıfta bulunduğu 8/6/1949 tarihli ve
5434 sayılı mülga Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 44. maddesinin
ilk fıkrası şöyledir:
"Her ne sebep ve suretle olursa olsun
vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları
tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (malul) denir ve
haklarında bu kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır. "
20. 5434 sayılı Kanun'un 45. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"44 üncü maddede yazılı malullük;,
a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları
sırada vazifelerinden doğmuş olursa;
...
Buna (Vazife malullüğü) ve bunlara uğrıyanlara da (Vazife malulü) denir."
21. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.''
22. 1602 sayılı mülga Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde;
İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin hükümleri uygulanır.''
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Danıştay
ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; askerlik görevine başlamadan önce ameliyat
edilmekle birlikte askerî göreve sağlık kontrolünden geçerek ve sağlıklı olduğu
kabul edilerek başlatıldığını, askerî hizmete başlarken durumunu bildirmesine
karşın kendisine sağlık durumunu daha da kötüleştirecek ağır işler verildiğini,
maluliyetin askerî hizmet koşulları sonucu oluştuğunu, engelli konuma
geldiğini, konunun teknik inceleme gerektirdiğini, Mahkemenin böyle bir
inceleme yapmadan genel kabullere dayanmak suretiyle hüküm kurduğunu, vazife
malullüğünün sağladığı özlük haklarından mahrum kaldığını belirterek adil
yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası,
uyuşmazlığın esasına dair ileri sürülen iddianın etkin bir şekilde incelenmemesine
ilişkindir. Bu hâle göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı
kapsamında silahların eşitliği ilkesi yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
29. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına
sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673,
20/9/2017, § 37).
30. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının
kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun
yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan, § 38).
31. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da
savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
32. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme,
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer,
§ 19).
33. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili
de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların
tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın
bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına
alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir
(Mustafa Kupal, B.
No: 2013/7727, 4/2/2016, § § 50,
51, 52).
34. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada
bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek
değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin, tarafların öne sürdüğü ve
esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip
incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin
diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme
görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz,
B. No: 2014/16232, 25/1/2018,§ 29).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
35. Somut olayda başvurucunun sağlık kontrolünden geçirilerek
elverişli olduğunun kabulüyle askerlik görevine alındığı, askerî görevi devam
ederken daha önce geçirmiş olduğu rahatsızlığın tekrar etmesiyle sağlık
kurumuna sevk edildiği ve ardından gerçekleşen teşhis süreci sonucunda da
askerliğe elverişli olmadığının anlaşıldığı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır.
Başvurucu, askerî görev öncesi geçirdiği rahatsızlığı belirtmesine karşın askerlik
koşullarında ağır işler yaptırılması nedeniyle engelli konuma geldiğini ileri
sürmüş; AYİM ise başvurucunun askerliğe elverişsiz hâle gelmesinde askerî
hizmetin bir etkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşarak davayı reddetmiştir.
36. Başvurucunun askerlik görevinden önce belinden rahatsız
olduğu ancak askerliğe elverişli olduğunun kabulüyle askerlik görevine
alındığı, beş ay süreyle askerî hizmette bulunduğu hususuna yönelik olarak
idarenin herhangi bir itirazı söz konusu olmamıştır. Başvurucunun askerlik görevi
öncesinde belinden rahatsız olduğunu, ameliyat edildiğini, akabinde askerliğe
elverişli olduğu kabul edilerek beş ay süreyle askerî hizmette bulunduktan
sonra askerliğe elverişsiz duruma geldiğini ve %40 fonksiyon kaybına uğradığını
raporla belgelediği dikkate alındığında sağlık durumunun kötüleşmesinin askerî
görevden kaynaklandığı yolundaki iddiasının temelsiz olduğu söylenemez.
37. Başvurucunun sağlık durumunun kötüleşmesinin askerî görevdenkaynaklandığı iddiasının temelsiz olmaması bu savın
ispatlandığı anlamına gelmemektedir.Dolayısıyla
bu iddiaya dair daha güçlü ve ikna edici kanıtların varlığının aranması
anlaşılabilir bir durumdur. Bununla beraber başvurucunun rahatsızlığının
ilerlemesinin askerî görevden kaynaklandığını kendi imkânlarıyla ispatlamasının
güçlüğü de gözönünde bulundurulmalıdır.
38. Genel ilkeler kısmında da belirtildiği üzere mahkemelerin
bilirkişi görüşüne başvurması, takdirî bir husus olup
bu değerlendirme kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetki alanı dışındadır.
Bununla birlikte davanın esasına müteallik savların uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulması adına yeterli ölçüde irdelenip irdelenmediği ve bu kapsamda
taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma getirilip
getirilmediği denetime açık hususlardır. Somut davada başvurucunun uyuşmazlığı
üzerine inşa ettiği temel iddia, daha önce mevcut olan rahatsızlığına karşın
askerî göreve elverişli olduğunun kabulü ile askere alınmasının ardından
askerlik görevinin koşulları nedeniyle rahatsızlığının ilerlediği ve %40
oranında fonksiyon kaybı yaşadığıdır. Sağlık durumuna ilişkin olarak yapılacak
tespitin tıbbi inceleme gerektirdiği açıktır. Başvurucunun, rahatsızlığın
ilerlemesinin askerî görevden ileri geldiğini tıbbi bir inceleme olmaksızın
ispatlaması mümkün değildir. Bu bağlamda uyuşmazlığa konu olan rahatsızlığın
askerlik görevi öncesi mevcut olduğu noktasında ihtilaf bulunmamakta ise de %40
oranında fonksiyon kaybına varan duruma askerlik görevi koşullarının neden olup
olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmadan sonuca varılması davalı idareye
nazaran başvurucunun zayıf bir konuma düşürülmesi sonucunu doğurmuştur.
39. Bu hâle göre 1602 ve 2577 sayılı Kanunların tanıdığı
imkânlar dâhilinde sağlık kurumlarından tıbbi görüş alma imkânına sahip olan AYİM'in başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaya yönelik
yeterli araştırma yapmadan uyuşmazlığı sonuçlandırmasının başvurucuyu davalı
idareye nazaran zayıf bir konuma düşürdüğü ve bu durumunsilahların
eşitliği ilkesiyle çeliştiği sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle yargılamaya bir bütün olarak
bakıldığında Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
41.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
42. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
43. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali vesonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir
(Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
44. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
45. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
46. Anayasa Mahkemesi, AYİM'in usule
ilişkin imkânlar bakımından başvurucuyu davalı idareye nazaran zayıf bir konuma
düşürdüğü ve bu durumunsilahların eşitliği ilkesini
ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
47.
Bu durumda silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
48. Silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna
varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında silahların
eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM Üçüncü
Dairesinin 13/2/2015 tarihli ve E.2015/176, K.2015/193 sayılı kararına ait dava
dosyası ile ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/11/2018
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.