TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEMİH ALTINYUVA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13100)
|
|
Karar Tarihi: 31/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Semih ALTINYUVA
|
Vekili
|
:
|
Av. Süleyman ÖZÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerince darbedilme
ve bu olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 10/11/2014 tarihinde gece saatlerinde sevk ve
idaresinde bulunan araçla İstanbul ili Fatih Çocuk Büro Amirliği (Büro
Amirliği) önünde bulunan park engelleyicilerine çarpmış, bunun üzerine olay
yerine gelen bekçi S.T. ve polis memuru İ.D. ile başvurucu arasında birtakım
olaylar yaşanmıştır.
9. Başvurucu 13/11/2014 tarihinde kolluk görevlileri tarafından
darp edildiğini belirterek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet
Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur.
10. Başvurucu, S.T.nin "Emniyet araçlarına hasar verdin." diyerek
kendisine şiddet uyguladığını, sinkaflı sözlerle
hakaret ettiğini, aracının anahtar ve ruhsatını izinsiz almaya çalıştığını,
emekli polis memuru arkadaşı G.Ç.yi aradığı esnada S.T.nin kendisine mani olmaya çalışırken cep telefonuna
hasar verdiğini, İ.D.nin yardımıyla kendisini yere
yatırarak darbettiğini, daha sonra olay yerine gelen
resmî polis ekibince kendisine kelepçe takılarak götürüldüğü İstanbul ili
Aksaray Polis Merkezi (Polis Merkezi) girişinde elleri arkadan kelepçeli olduğu
hâlde S.T. ve bir grup polis memurunca tekrar darbedildiğini
ileri sürmüştür.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun şikâyeti üzerine hemen
adli soruşturma açmış, müşteki sıfatıyla başvurucunun ifadesini almış, şüpheli
sıfatıyla S.T. ve İ.D.nin ifadelerini almış, olaya
görgüsü bulunduğu değerlendirilen başvurucunun arkadaşı G.Ç. ile Polis
Merkezinde mukayyit olarak görevli olan Polis Memuru R.S.nin
ise tanık sıfatıyla ifadelerini almıştır.
12. Cumhuriyet Başsavcılığınca savunmaları alınan S.T. ve İ.D.
haklarındaki iddiaların gerçek olmadığını, olay tarihinde başvurucunun alkolün
etkisi altında olduğunu ve görevlerini yapmalarına mani
olmaya çalıştığını, İ.T.nin yüzüne dirsek atarak onu
yaraladığını belirtmişler ve üzerlerine atılı suçlamaları kabul etmemişlerdir.
G.Ç. alınan ifadesinde; olay yerine gittiğinde iki sivil giyimli şahıstan genç
olanın (İ.D.) başvurucunun kolundan tuttuğunu, yaşlı olanın (S.T.) ise
başvurucuya sinkaflı sözlerle hakaret ettiğini ve
ensesine iki yumruk attığını, başvurucunun kıyafetlerinin yırtık, cep telefonun
da kırık olduğunu, şahısların kolluk görevlisi olup olmadığından şüphelendiği
için 155 Polis hattını aradığını ve akabinde resmî kıyafetli polislerin olay
yerine geldiğini, elleri arkadan kelepçeli şekilde başvurucunun polis aracına
bindirildiğini, başvurucunun şeker hastası olduğunu kolluk kuvvetine
söylediğini, Polis Merkezine girişinde başvurucuyu bir anda yerde gördüğünü ve S.T.nin başvurucunun karnına doğru tekme attığını, S.T.ye
yeter bu kadar diyerek müdahale ettiğinde S.T.nin
"Yetmez." diyerek
karşılık verdiğini, başvurucunun yüzünün kanlar içinde kaldığını gördüğünü,
doktor muayenesine kadar başvurucunun kelepçeli olduğunu ve doktorun istemi ile
kelepçelerinin açıldığını belirtmiştir. R.S. alınan ifadesinde; Polis
merkezinde mukayyit olarak görevli olduğunu, Cumhuriyet savcısının talimatı
doğrultusunda ifade alım işlemlerini gerçekleştirdiklerini ve olaya dair
tutanak tuttuklarını, Polis Merkezi girişindeki olayı görmediğini ancak buna
dair kamera görüntülerini soruşturma dosyasına eklediklerini belirtmiştir.
13. Başvurucunun iddiasına konu her iki olay yerinin de olay
tarihi ve saatindeki kamera kayıtlarının temini için Cumhuriyet Başsavcılığı
kolluğa yazılı talimat vermiş ancak sadece Polis Merkezi önünü kayıt altına
alan kamera kaydı temin edilebilmiş, Büro Amirliği önünü gösteren MOBESE kamera
kaydı olay tarihinin üzerinden on gün geçtiği için temin edilememiştir. Elde
edilen kamera görüntülerinin incelenerek tutanağa bağlanması için Cumhuriyet
Başsavcılığınca 16/3/2015 tarihinde bilirkişi tayin edildiği ve bilirkişinin
raporunu 16/3/2015 tarihinde soruşturma makamına sunduğu anlaşılmaktadır.
Bilirkişi raporunda; başvurucunun elleri arkadan bağlı olduğu hâlde S.T.ye kafa
attığı, S.T.nin ayağıyla ona karşılık verdiği,
sonrasında diğer polis memurlarının kavgayı ayırdığı ve başvurucunun burnunun
kanadığı tespitlerine yer verilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca başvurucu ile arkadaşı G.Ç.nin ve S.T.nin olay tarihinde
geçici adli raporlarını aldırmış, G.Ç.de herhangi bir darp ya da cebir izine
rastlanmamıştır. Başvurucunun kati raporu 13/11/2014 tarihinde Adli Tıp
Kurumundan temin edilmiştir. Başvurucu için düzenlenen kati raporda; alın, ense
ve burun sırtında hassasiyet, sol diz altında 1x1cm'lik sıyrık, sağ ayak bileği
medialde 2x1cm'lik sıyrık, sağ lomber
bölge yan tarafta 3x3cm'lik ekimoz, sol kol orta hat
iç yüzde 1x1cm'lik 4 adet ekimoz, sağ kol orta hat iç
yüzde 2x1 cm'lik ekimoz,
sağ el bileğinde 2x1cm'lik alanda cilde ait çizik, sol el bileğinde 2x1cm'lik
cilde ait hiperemi bulunduğu, kemik kırığına
rastlanmadığı ve buna göre yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmanın
basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek düzeyde olduğu tespitleri
yapılmıştır.
15. S.T.nin olay tarihinde alınan geçici
adli raporunda; sol elmacık kemiği üstünde 2x3 cm'lik
şişlik, sol kaş hizasında şişlik şeklinde tespitlere yer verilmiştir. S.T.ye
ait kati raporun alındığına dair dosyada bilgi ya da belge mevcut değildir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun kolluk görevlilerinin
kendisini darbettiği şikâyetine ilişkin olarak
21/5/2015 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiş; aynı
tarihte başvurucunun ve G.Ç.nin şüphelileri, S.T. ile
İ.D.nin müştekisi olduğu görevi yaptırmamak için
direnme suçundan ise iddianame tanzim ederek kamu davası açmıştır.
17. Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ... Şikayetçi Semih Altınyuva'nın [başvurucu] olay gecesi emniyet binası önünde aracını emniyete ait eşyalara
çarpınca, görevli olan şüphelilerin olaya el koyduğu,şikayetçi
ve telefonla olay sonrası yanına çağırdığı arkadaşı olan G.Ç.nin
şüphelilerin kaza nedeniylegörevlerini yapmalarına
engel oldukları, şikayetçi Semih Altınyuva'nın birkaç
kez şüpheli S.T.ye vurduğu, bunun üzerine kendisine orantılı güç uygulandığı,
Semih Altınyuva hakkında verilen İstanbul Adli Tıp
Kurumu Şube Müdürlüğünün raporunda Basit Tıbbi Müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafifyaralanmış olduğunun tespit edildiği,
şüphelilerin şikayetçiyi kasten yaraladığına dair delil olmadığı anlaşılmakla,
EK KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
..."
18. Başvurucu, söz konusu karara itiraz etmiş; İstanbul 6. Sulh
Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) tarafından Cumhuriyet Başsavcılığının gerekçelerinin
yerinde olduğu gerekçesiyle itiraz 18/6/2015 tarihli kararla reddedilmiştir.
Söz konusu karar başvurucuya 30/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 30/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
20. Başvurucu ve G.Ç. hakkında düzenlenen iddianamenin ilgili
kısmı şu şekildedir:
"...ŞikayetçiS.T.nin Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü Koruma Büro Amirliğinde bekçi olduğu, İ.D.nin ise Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliğindepolis memuru olduğu, olay gecesi 00:30 civarında
şüpheli Semih Altınyuva'nın aracı ile Fatih Koruma
Büro Amirliği, Çocuk Büro Amirliğinin önünde bulunan çiçek saksılarına çarparak
devirdiği, çıkan gürültüüzerine şikayetçilerin trafik
polisini çağırıp, olayla ilgili işleme başladıkları, şikayetçilerin beyanına
göre aşırı sarhoş görünen şüpheli Semih Altınyuva'nın
ehliyet ve anahtarını vermediği, ruhsatı verdiği, bu sırada şüphelinin
telefonda çağırdığıemekli polis memuru şüpheli G.Ç.nin olay yerine geldiği,ehliyet
vermemesi ve alkol metreyi üflememesi içinSemih'i
ikna ettiği, bu sırada Semih'in olay yerinden kaçtığı, İ.D.nin
kovalamaca sonucu yakaladığı, Semih Altınyuva
hakkında trafik polisleri işlem yaparken şikayetçiS.T.nin
yüzüne dirseği ile vurduğu, olay yerindeki memurların orantılı güç kullanarak
kendisini etkisiz hale getirdikleri, S.T.ninşikayetçi
olacağını söylemesi üzerineşüpheli G.Ç.nin " senin a.. korum,
emniyet müdürlerini buraya yığarım" dediği,
Şüpheliler hakkında işlem yapılmak üzere polis
merkezine girileceği sırada Semih Altınyuva'nın
S.T.ye bu kez kafa atarak yaraladığı, araya giren İ.D.nin
S.T.yi kenara çekmesi üzerineşüpheli Semih Altınyuva'nınönce
duvara çarpıp sonra yere düştüğü,
Güvenlik kameralarından alınan görüntülerden,
olayın bu şekilde gerçekleştiğine dairdosya
içerisinde 02/04/2015 tarihli CD izleme Tutanağı'nınmevcut
olduğu, keza 03/02/2015 tarihli Bilirkişi Raporunda bu yönderesimlerin
mevcut olduğu,
Şüpheliler G.Ç. ve Semih Altınyuva'nın
alkol aldıkları iddiasını kabul etmedikleri gibi, şikayetçilerin kendilerine
kötü muamelede bulunduklarını iddia ettikleri yukarıda yazılı deliller ve evrak
içeriğinden anlaşılmaktadır.
Mahkemenizce tarafımızdan tanzim olunan
iddianamenin kabulü ve ŞÜPHELİLER hakkında gerekli yargılamanın icrası ile sevk
maddeleri uyarınca CEZALANDIRILMALARINA
..."
21. Başvurucu ve G.Ç. hakkında görevi yaptırmamak için direnme
suçundan İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesince (Mahkeme) yapılan yargılamada,
olay tarihi itibarıyla Büro Amirliği önünü gösteren kamera kayıtları müşteki
S.T. tarafından kovuşturma makamına 12/4/2016 tarihinde sunulmuştur. Sunulan
görüntü kaydını incelemek üzere 3/4/2017 tarihinde Mahkemece bilirkişi tayin
edilmiş, bilirkişi 29/5/2017 tarihinde raporunu sunmuştur. Raporda;
başvurucunun S.T. ile aralarında itişme yaşandığı, daha sonra başvurucunun
S.T.ye dirsek attığı, olaya müdahale etmeye çalışan polis memurlarına
başvurucunun direndiği ancak daha sonra elleri arkadan kelepçelenerek
götürüldüğü bilgileri ile fotoğraflarına yer verilmiştir.
22. Mahkemenin 16/1/2018 tarihli kararıyla G.Ç.nin
beraatine, başvurucunun ise kasten yaralama suçundan
1.350 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Başvurucu
yönünden verilen karar, adli para cezasının miktarı itibarıyla kesin
niteliktedir.
23. Mahkeme gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Sanık Semih'in olay
gecesi kullandığı araçla katılanlar ve mağdurun görevli olduğu Fatih Emniyet
Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliği önündeki saksılara aracıyla çarpması üzerine
sanık Semih'in alkollü olduğundan şüphelinerek alkol
kontrolünü yapılmak istendiği sırada sanığın bunu kabul etmemesi üzerine emekli
polis memuru olan diğer sanık G.Ç.yi olay yerine
çağırdığı, sanık Semih'i alkol kontrolüne iknası
sırasında olay yerinden ayrılmaya çalıştığı görevlilerce yakalandığı ancak bu
olay öncesi ve sonraki süreçte sanık Semih'e ait dosyadaki adli rapor ve
fotoğraf kayıtlarına göre sanığın zor kullanma sınırını aşar nitelikte
vücudunun farklı bölgelerinde yaralanmalar bulunduğu dikkate alındığında sanık
savunması kapsamında müdahale öncesinde sanığın yaralandığı karakola
getirildiğinde yaralanma halinin görüntü kayıtlarından da anlaşıldığı bu
süreçte sanığın karakol önünde diğer kamu görevlisi olan katılana vurarak
katılan S.T.nin BTM ile iyileşebilecek nitelikte
öncesi kendisine yönelik eylemin tahriki altında yaralandığı, dosyada alınan
savunma ve beyanlar her ik tarafın adli rapor
içerikleri ve olaya ilişkin görüntü kayıtları içeriklerinden anlaşılmıştır.
Sanık Semih hakkında her ne kadar görevli
memura direnme suçundan kamu davası açılmışsa da olayın gerçekleşme süreçlerine
göre sanığın eyleminin katılan S.T.ye yönelik yaralama suçunu oluşturacağının
kabulü ile sanığın görevli memura direnme suçundan dolayı yaralama suçundan
TCK'nın 86/2-3-c maddeleri uyarınca takdiren adli
para cezasının tercihi ile cezalandırılması gerekmiş sanık lehine olayın
başlangıcında katılanın yaralanmaya yönelik eylemleri tahrik nedeni kabul
edilmiş olayda, olayın süreci yaralanmalara yönelik zaman aralığı dikkate
alındığında olayın meşru savunma kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşılmış
sanık yönünden geçmiş hali, suç işleme eğilimi ve daha önce yararlanmış
olmasına göre TCK'nın 62 maddesi ve HAGB hükümleri uygulanmamış...
Sanık Semih hakkında her ne kadar görevli
memura direnme suçundan kamu davası açılmışsa da olayın gerçekleşme süreçlerine
göre sanığın eyleminin katılan İsmail’e yönelik yaralama suçunu oluşturacağının
kabulü ile eylemine uyan suç tarihine göre 5237 TCK’nın 86/2 maddesi gereğince,
yaralanmanın meydana geliş şekli,ağırlığı, suçun
işlenmesindeki özelliklere göre 120gün sayısı üzerinden,suç
kamu görevlisine görevinden dolayı ilendiğinden TCK’nın 86/3-c.md.uyarınca
cezadan ½ artırımla 180 gün üzerinden,olada karşı
tarafın olay öncesi eylemleri tahrik kapsamında kabul edilerek sanığın
cezasından TCK’nın 29.md.uyarınca ¾ indirimle 45 gün üzerinden ve günlüğü,sanığın dosya kapsamından anlaşılan ekonomik ve
diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdiren
bir gün karşılığı TCK’nın 52/2.md. göre belirlenen
30.TL ile çarpılması suretiyle hesaplanan 1.350.TLADLİ PARA CEZASI İLE
CEZALANDIRILMASINA,
...
Bu karara karşı hazır tarafların bugünden,
hazır olmayan katılan İ.nin gerekçeli kararın tebliğindenitibaren 7 gün içinde mahkememize verilecek
dilekçe veya tutanağa geçirilmek üzere katibe beyanda
bulunmak sureti ile İSTANBUL BÖLGE ADLİYEMAHKEMESİ'NE İSTİNAF YASA YOLUNA
başvurabileceği açıklandı.
24. Başvurucu 23/1/2018 tarihinde Mahkemeye istinaf dilekçesi
sunmuş, bunun üzerine Mahkeme 7/3/2018 tarihli ek karar ile istinaf talebinin
reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinde;sanık Semih ALTINYUVA hakkında TCK
86/2,3-c mad.gereğince neticeten 1.350 TL doğrudan
Adli Para Cezası verildiği, miktar itibariyle hükmün kesin olması nedeniyle kesnileşme işlemi yapılarak infaza gönderildiği
görülmüştür.
Talep dilekçesi ve dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde verilen ceza doğrudan verilmiş 3.000.TL nin altında adli para cezası olup kararın kesin
olması nedeniyle istinaf talebinininreddine karar
verilmesi gerekmiştir."
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Madde
86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama
yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3)
Kasten yaralama suçunun;
…
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
26. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün
dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler
uygulanır."
27. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu'nun 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair
haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı
tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da
yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda
bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde
her türlü tedbir alınabilir.
..."
28. 2559 sayılı Kanun'un"Zor
ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz
önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
...”
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi
şöyledir:
“(1)
Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini
veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar
vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2)
Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin
lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve
şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Kamu
davasını açma görevi" kenar başlıklı 170. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kamu davasını açma görevi,
Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.
(2)
Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli
şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Mevzuat
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence
yasağı" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç
kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi
tutulamaz."
32. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane,
insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz
bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da
bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü
muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu
vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi
Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık
dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü
muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit
eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda
hatırlatılmıştır (Birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
119).
34. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul
şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in
içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın
bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların
titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov (Jalaloglu)/Azerbaycan, B. No:
34445/04, 11/1/2007, § 73).
35. AİHM, devletin pozitif yükümlülüklerinin kapsamının
Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı muamelelerde bulunanların devlet memuru olması
veya şiddetin özel kişiler tarafından uygulanmış olmasına göre farklılık
gösterdiğini kabul etmektedir (Beganović/Hırvatistan, B. No: 46423/06,
25/6/2009, § 69).
36. Bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek
için eylemin minimum ağırlık eşiğini
aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997,
§ 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B.
No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gäfgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010,
§§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No:
13134/87, 25/3/1993, § 30).
37. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak
iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05,
45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 31/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, karışmış olduğu tek taraflı maddi hasarlı bir
trafik kazası sonrasında kolluk görevlilerince kendisine gereksiz şiddet
uyguladığını ve hakaret edildiğini, elleri arkadan kelepçelendikten sonra dahi
kolluk görevlilerinin kendisini darbetmeye devam
ettiğini, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ancak Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu
karara yapmış olduğu itirazın da gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
42. Başvurucu, kolluk görevlilerince darbedilmesi
nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
43. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve
usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem
bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma
yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu,
negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün
alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (Benzer
yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve
diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas,
B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
44. Bu doğrultuda başvurucunun kolluk görevlilerinin darp ve
hakaretine maruz kaldığı yönündeki iddiası devletin negatif yükümlülüğü
kapsamında kaldığından kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında
incelenmelidir. Başvurucunun söz konusu eylem nedeniyle şikâyeti sonrası
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilmesinin etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü ihlal
ettiği iddiası ise kötü muamele yasağının usul boyutu açısından incelenecektir.
Ancak maddi boyut incelemesinde ihlal sonucuna varılmaması halinde usul
boyutundan ayrıca inceleme yapılmasına gerek duyulmayabilir.
a. Genel İlkeler
45. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
46. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3.
maddesi istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele
ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele
yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş
veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir
düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna
öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
47. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
48. Kolluk görevlileri, görevini yaparken direnişle karşılaşması
hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya
yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri ayrıca
meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine sahiptirler. Ancak zor
kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi,
başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif
Haldun Soygür, B. No: 2013/2659,
15/10/2015, § 51). Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller,
prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).
49. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin
amacı ve ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve
duyguların yükseldiği durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması
gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 83).
50. Kötü muamele Anayasa ve Sözleşme tarafından kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır
ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma
işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet
ve hakaret suçlarının
unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
51. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı
veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
52. İşkence
seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde
saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana
gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan
acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının
belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp,
psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği
bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin
kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir
süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
53. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada eziyetten
farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte
küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
54. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu
belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir
muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda
insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle
bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde
olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı
davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler,
engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan
bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 90).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
55. Kolluk görevlilerinin görevleri nedeniyle karşılaştıkları
adli ya da idari kapsamdaki bir olaya nasıl müdahale etmeleri gerektiği kanun
ile düzenlenmiş durumdadır (bkz. §§ 28, 29). Buna göre S.T. ve İ.D.nin görev yaptıkları binanın hemen dışında meydana
gelen bir trafik kazasına müdahale etmeleri ve kamu düzeni açısından ilk anda
alınması gereken tedbirleri almaya çalışmaları olağandır. Ancak bu tedbirleri
alırken devletin negatif yükümlülükleri kapsamında bireylerin temel hak ve
özgürlüklerine saygı göstermeleri konusunda anayasal bir zorunluluğun
bulunduğunu da göz ardı etmemeleri gerekir.
56. Başvurucu hem ilk olay yeri olan Büro Amirliği önünde hem de
Polis Merkezi önünde kolluk görevlileri tarafından darba maruz kaldığını ileri
sürmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kamu davası açmaya yer olmadığına
dair kararda, başvurucuya karşı kolluk kuvvetince güç kullanımında bulunulduğu
ancak bu güç kullanımının başvurucunun kolluk kuvvetine direnmesi ve S.T.yi yüzünden yaralaması hususu
dikkate alındığında orantılı olduğu tespitleri yapılmıştır (bkz. § 17).
57. Başvurucunun Büro Amirliği önünde S.T. tarafından darba
maruz kaldığı iddiaları yönünden Mahkemece temin edilen kamera kaydı
görüntülerine göre her ne kadar taraflar arasında bir itişmeden bahsedilse de
başvurucunun kolluk gücünün fiziki şiddetine açık şekilde maruz kaldığına dair
net bir tespit yapılamamaktadır. Bu kapsamda bahsedilen itişme nedeni ile
başvurucunun kolluk kuvvetince kontrol altına alınması için kendisine orantılı
güç kullanılması gerekliliğinin ortaya çıktığı savının temelsiz olduğu
belirtilen nedenle söylenemeyecektir. Ayrıca kolluk kuvvetince uygulanan gücün
bedenî güç seviyesinde kaldığı konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmamakta ve
başvurucu hakkında düzenlenen adli rapora göre de başvurucunun yaralanması
basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek düzeydedir. Olay anına ilişkin
kamera kaydından da başvurucunun kaba kuvvete maruz kaldığı iddiası
doğrulanamamıştır. Bu hâli ile başvurucuya uygulanan gücün orantılı olmadığı da
söylenemeyecektir.
58. Başvurucunun Polis Merkezi önünde darbedildiği
iddiası yönünden ise başvurucunun başvuru formu ekinde sunduğu ve UYAP
aracılığı ile soruşturma dosyasında da bulunduğu görülen ve Anayasa
Mahkemesince de izlenen Polis Merkezi önündeki olaya ait kamera kayıtlarında
başvurucunun elleri arkadan kelepçeli şekilde binaya girdiği esnada S.T.ye kafa
attığı, sonrasında S.T. ve yanındaki polis memurlarınca başvurucunun
saldırısının önlenmeye çalışıldığı tespit edilebilmektedir. Güvenlik güçlerinin
kendilerine yönelik fiziki saldırılara karşı saldırıyla orantılı şekilde
karşılık vermeleri olağandır. Nitekim somut olayda başvurucu tarafından S.T.ye
karşı gerçekleştirilen fiziki saldırı kolluk görevlilerince önlenmeye
çalışılmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen adli raporda, başvurucuda meydana
gelen yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte
olduğu tespiti yapılmıştır (bkz. § 14). Söz konusu adli raporda tespit edilen
başvurucudaki yaralanmanın şiddeti, olayın ani olarak gelişmesi ve kolluk
görevlilerinin verdikleri tepki bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde
başvurucuya karşı uygulanan gücün orantılı olmadığı söylenemeyecektir.
Dolayısıyla kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla ihlal edilmediği
sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
60. Kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla ihlal
edilmediği sonucuna varılmış olması nedeniyle ayrıca usul boyutundan bir
inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.