logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Semih Altınyuva [1.B.], B. No: 2015/13100, 31/10/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SEMİH ALTINYUVA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/13100)

 

Karar Tarihi: 31/10/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Hüseyin KAYA

Başvurucu

:

Semih ALTINYUVA

Vekili

:

Av. Süleyman ÖZÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk görevlilerince darbedilme ve bu olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/7/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 10/11/2014 tarihinde gece saatlerinde sevk ve idaresinde bulunan araçla İstanbul ili Fatih Çocuk Büro Amirliği (Büro Amirliği) önünde bulunan park engelleyicilerine çarpmış, bunun üzerine olay yerine gelen bekçi S.T. ve polis memuru İ.D. ile başvurucu arasında birtakım olaylar yaşanmıştır.

9. Başvurucu 13/11/2014 tarihinde kolluk görevlileri tarafından darp edildiğini belirterek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur.

10. Başvurucu, S.T.nin "Emniyet araçlarına hasar verdin." diyerek kendisine şiddet uyguladığını, sinkaflı sözlerle hakaret ettiğini, aracının anahtar ve ruhsatını izinsiz almaya çalıştığını, emekli polis memuru arkadaşı G.Ç.yi aradığı esnada S.T.nin kendisine mani olmaya çalışırken cep telefonuna hasar verdiğini, İ.D.nin yardımıyla kendisini yere yatırarak darbettiğini, daha sonra olay yerine gelen resmî polis ekibince kendisine kelepçe takılarak götürüldüğü İstanbul ili Aksaray Polis Merkezi (Polis Merkezi) girişinde elleri arkadan kelepçeli olduğu hâlde S.T. ve bir grup polis memurunca tekrar darbedildiğini ileri sürmüştür.

11. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun şikâyeti üzerine hemen adli soruşturma açmış, müşteki sıfatıyla başvurucunun ifadesini almış, şüpheli sıfatıyla S.T. ve İ.D.nin ifadelerini almış, olaya görgüsü bulunduğu değerlendirilen başvurucunun arkadaşı G.Ç. ile Polis Merkezinde mukayyit olarak görevli olan Polis Memuru R.S.nin ise tanık sıfatıyla ifadelerini almıştır.

12. Cumhuriyet Başsavcılığınca savunmaları alınan S.T. ve İ.D. haklarındaki iddiaların gerçek olmadığını, olay tarihinde başvurucunun alkolün etkisi altında olduğunu ve görevlerini yapmalarına mani olmaya çalıştığını, İ.T.nin yüzüne dirsek atarak onu yaraladığını belirtmişler ve üzerlerine atılı suçlamaları kabul etmemişlerdir. G.Ç. alınan ifadesinde; olay yerine gittiğinde iki sivil giyimli şahıstan genç olanın (İ.D.) başvurucunun kolundan tuttuğunu, yaşlı olanın (S.T.) ise başvurucuya sinkaflı sözlerle hakaret ettiğini ve ensesine iki yumruk attığını, başvurucunun kıyafetlerinin yırtık, cep telefonun da kırık olduğunu, şahısların kolluk görevlisi olup olmadığından şüphelendiği için 155 Polis hattını aradığını ve akabinde resmî kıyafetli polislerin olay yerine geldiğini, elleri arkadan kelepçeli şekilde başvurucunun polis aracına bindirildiğini, başvurucunun şeker hastası olduğunu kolluk kuvvetine söylediğini, Polis Merkezine girişinde başvurucuyu bir anda yerde gördüğünü ve S.T.nin başvurucunun karnına doğru tekme attığını, S.T.ye yeter bu kadar diyerek müdahale ettiğinde S.T.nin "Yetmez." diyerek karşılık verdiğini, başvurucunun yüzünün kanlar içinde kaldığını gördüğünü, doktor muayenesine kadar başvurucunun kelepçeli olduğunu ve doktorun istemi ile kelepçelerinin açıldığını belirtmiştir. R.S. alınan ifadesinde; Polis merkezinde mukayyit olarak görevli olduğunu, Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda ifade alım işlemlerini gerçekleştirdiklerini ve olaya dair tutanak tuttuklarını, Polis Merkezi girişindeki olayı görmediğini ancak buna dair kamera görüntülerini soruşturma dosyasına eklediklerini belirtmiştir.

13. Başvurucunun iddiasına konu her iki olay yerinin de olay tarihi ve saatindeki kamera kayıtlarının temini için Cumhuriyet Başsavcılığı kolluğa yazılı talimat vermiş ancak sadece Polis Merkezi önünü kayıt altına alan kamera kaydı temin edilebilmiş, Büro Amirliği önünü gösteren MOBESE kamera kaydı olay tarihinin üzerinden on gün geçtiği için temin edilememiştir. Elde edilen kamera görüntülerinin incelenerek tutanağa bağlanması için Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/3/2015 tarihinde bilirkişi tayin edildiği ve bilirkişinin raporunu 16/3/2015 tarihinde soruşturma makamına sunduğu anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporunda; başvurucunun elleri arkadan bağlı olduğu hâlde S.T.ye kafa attığı, S.T.nin ayağıyla ona karşılık verdiği, sonrasında diğer polis memurlarının kavgayı ayırdığı ve başvurucunun burnunun kanadığı tespitlerine yer verilmiştir.

14. Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca başvurucu ile arkadaşı G.Ç.nin ve S.T.nin olay tarihinde geçici adli raporlarını aldırmış, G.Ç.de herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmamıştır. Başvurucunun kati raporu 13/11/2014 tarihinde Adli Tıp Kurumundan temin edilmiştir. Başvurucu için düzenlenen kati raporda; alın, ense ve burun sırtında hassasiyet, sol diz altında 1x1cm'lik sıyrık, sağ ayak bileği medialde 2x1cm'lik sıyrık, sağ lomber bölge yan tarafta 3x3cm'lik ekimoz, sol kol orta hat iç yüzde 1x1cm'lik 4 adet ekimoz, sağ kol orta hat iç yüzde 2x1 cm'lik ekimoz, sağ el bileğinde 2x1cm'lik alanda cilde ait çizik, sol el bileğinde 2x1cm'lik cilde ait hiperemi bulunduğu, kemik kırığına rastlanmadığı ve buna göre yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek düzeyde olduğu tespitleri yapılmıştır.

15. S.T.nin olay tarihinde alınan geçici adli raporunda; sol elmacık kemiği üstünde 2x3 cm'lik şişlik, sol kaş hizasında şişlik şeklinde tespitlere yer verilmiştir. S.T.ye ait kati raporun alındığına dair dosyada bilgi ya da belge mevcut değildir.

16. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun kolluk görevlilerinin kendisini darbettiği şikâyetine ilişkin olarak 21/5/2015 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiş; aynı tarihte başvurucunun ve G.Ç.nin şüphelileri, S.T. ile İ.D.nin müştekisi olduğu görevi yaptırmamak için direnme suçundan ise iddianame tanzim ederek kamu davası açmıştır.

17. Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

" ... Şikayetçi Semih Altınyuva'nın [başvurucu] olay gecesi emniyet binası önünde aracını emniyete ait eşyalara çarpınca, görevli olan şüphelilerin olaya el koyduğu,şikayetçi ve telefonla olay sonrası yanına çağırdığı arkadaşı olan G.Ç.nin şüphelilerin kaza nedeniylegörevlerini yapmalarına engel oldukları, şikayetçi Semih Altınyuva'nın birkaç kez şüpheli S.T.ye vurduğu, bunun üzerine kendisine orantılı güç uygulandığı, Semih Altınyuva hakkında verilen İstanbul Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünün raporunda Basit Tıbbi Müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafifyaralanmış olduğunun tespit edildiği, şüphelilerin şikayetçiyi kasten yaraladığına dair delil olmadığı anlaşılmakla, EK KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,

..."

18. Başvurucu, söz konusu karara itiraz etmiş; İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) tarafından Cumhuriyet Başsavcılığının gerekçelerinin yerinde olduğu gerekçesiyle itiraz 18/6/2015 tarihli kararla reddedilmiştir. Söz konusu karar başvurucuya 30/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 30/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

20. Başvurucu ve G.Ç. hakkında düzenlenen iddianamenin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...ŞikayetçiS.T.nin Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü Koruma Büro Amirliğinde bekçi olduğu, İ.D.nin ise Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliğindepolis memuru olduğu, olay gecesi 00:30 civarında şüpheli Semih Altınyuva'nın aracı ile Fatih Koruma Büro Amirliği, Çocuk Büro Amirliğinin önünde bulunan çiçek saksılarına çarparak devirdiği, çıkan gürültüüzerine şikayetçilerin trafik polisini çağırıp, olayla ilgili işleme başladıkları, şikayetçilerin beyanına göre aşırı sarhoş görünen şüpheli Semih Altınyuva'nın ehliyet ve anahtarını vermediği, ruhsatı verdiği, bu sırada şüphelinin telefonda çağırdığıemekli polis memuru şüpheli G.Ç.nin olay yerine geldiği,ehliyet vermemesi ve alkol metreyi üflememesi içinSemih'i ikna ettiği, bu sırada Semih'in olay yerinden kaçtığı, İ.D.nin kovalamaca sonucu yakaladığı, Semih Altınyuva hakkında trafik polisleri işlem yaparken şikayetçiS.T.nin yüzüne dirseği ile vurduğu, olay yerindeki memurların orantılı güç kullanarak kendisini etkisiz hale getirdikleri, S.T.ninşikayetçi olacağını söylemesi üzerineşüpheli G.Ç.nin " senin a.. korum, emniyet müdürlerini buraya yığarım" dediği,

Şüpheliler hakkında işlem yapılmak üzere polis merkezine girileceği sırada Semih Altınyuva'nın S.T.ye bu kez kafa atarak yaraladığı, araya giren İ.D.nin S.T.yi kenara çekmesi üzerineşüpheli Semih Altınyuva'nınönce duvara çarpıp sonra yere düştüğü,

Güvenlik kameralarından alınan görüntülerden, olayın bu şekilde gerçekleştiğine dairdosya içerisinde 02/04/2015 tarihli CD izleme Tutanağı'nınmevcut olduğu, keza 03/02/2015 tarihli Bilirkişi Raporunda bu yönderesimlerin mevcut olduğu,

Şüpheliler G.Ç. ve Semih Altınyuva'nın alkol aldıkları iddiasını kabul etmedikleri gibi, şikayetçilerin kendilerine kötü muamelede bulunduklarını iddia ettikleri yukarıda yazılı deliller ve evrak içeriğinden anlaşılmaktadır.

Mahkemenizce tarafımızdan tanzim olunan iddianamenin kabulü ve ŞÜPHELİLER hakkında gerekli yargılamanın icrası ile sevk maddeleri uyarınca CEZALANDIRILMALARINA

..."

21. Başvurucu ve G.Ç. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesince (Mahkeme) yapılan yargılamada, olay tarihi itibarıyla Büro Amirliği önünü gösteren kamera kayıtları müşteki S.T. tarafından kovuşturma makamına 12/4/2016 tarihinde sunulmuştur. Sunulan görüntü kaydını incelemek üzere 3/4/2017 tarihinde Mahkemece bilirkişi tayin edilmiş, bilirkişi 29/5/2017 tarihinde raporunu sunmuştur. Raporda; başvurucunun S.T. ile aralarında itişme yaşandığı, daha sonra başvurucunun S.T.ye dirsek attığı, olaya müdahale etmeye çalışan polis memurlarına başvurucunun direndiği ancak daha sonra elleri arkadan kelepçelenerek götürüldüğü bilgileri ile fotoğraflarına yer verilmiştir.

22. Mahkemenin 16/1/2018 tarihli kararıyla G.Ç.nin beraatine, başvurucunun ise kasten yaralama suçundan 1.350 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Başvurucu yönünden verilen karar, adli para cezasının miktarı itibarıyla kesin niteliktedir.

23. Mahkeme gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Sanık Semih'in olay gecesi kullandığı araçla katılanlar ve mağdurun görevli olduğu Fatih Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliği önündeki saksılara aracıyla çarpması üzerine sanık Semih'in alkollü olduğundan şüphelinerek alkol kontrolünü yapılmak istendiği sırada sanığın bunu kabul etmemesi üzerine emekli polis memuru olan diğer sanık G.Ç.yi olay yerine çağırdığı, sanık Semih'i alkol kontrolüne iknası sırasında olay yerinden ayrılmaya çalıştığı görevlilerce yakalandığı ancak bu olay öncesi ve sonraki süreçte sanık Semih'e ait dosyadaki adli rapor ve fotoğraf kayıtlarına göre sanığın zor kullanma sınırını aşar nitelikte vücudunun farklı bölgelerinde yaralanmalar bulunduğu dikkate alındığında sanık savunması kapsamında müdahale öncesinde sanığın yaralandığı karakola getirildiğinde yaralanma halinin görüntü kayıtlarından da anlaşıldığı bu süreçte sanığın karakol önünde diğer kamu görevlisi olan katılana vurarak katılan S.T.nin BTM ile iyileşebilecek nitelikte öncesi kendisine yönelik eylemin tahriki altında yaralandığı, dosyada alınan savunma ve beyanlar her ik tarafın adli rapor içerikleri ve olaya ilişkin görüntü kayıtları içeriklerinden anlaşılmıştır.

Sanık Semih hakkında her ne kadar görevli memura direnme suçundan kamu davası açılmışsa da olayın gerçekleşme süreçlerine göre sanığın eyleminin katılan S.T.ye yönelik yaralama suçunu oluşturacağının kabulü ile sanığın görevli memura direnme suçundan dolayı yaralama suçundan TCK'nın 86/2-3-c maddeleri uyarınca takdiren adli para cezasının tercihi ile cezalandırılması gerekmiş sanık lehine olayın başlangıcında katılanın yaralanmaya yönelik eylemleri tahrik nedeni kabul edilmiş olayda, olayın süreci yaralanmalara yönelik zaman aralığı dikkate alındığında olayın meşru savunma kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşılmış sanık yönünden geçmiş hali, suç işleme eğilimi ve daha önce yararlanmış olmasına göre TCK'nın 62 maddesi ve HAGB hükümleri uygulanmamış...

Sanık Semih hakkında her ne kadar görevli memura direnme suçundan kamu davası açılmışsa da olayın gerçekleşme süreçlerine göre sanığın eyleminin katılan İsmail’e yönelik yaralama suçunu oluşturacağının kabulü ile eylemine uyan suç tarihine göre 5237 TCK’nın 86/2 maddesi gereğince, yaralanmanın meydana geliş şekli,ağırlığı, suçun işlenmesindeki özelliklere göre 120gün sayısı üzerinden,suç kamu görevlisine görevinden dolayı ilendiğinden TCK’nın 86/3-c.md.uyarınca cezadan ½ artırımla 180 gün üzerinden,olada karşı tarafın olay öncesi eylemleri tahrik kapsamında kabul edilerek sanığın cezasından TCK’nın 29.md.uyarınca ¾ indirimle 45 gün üzerinden ve günlüğü,sanığın dosya kapsamından anlaşılan ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdiren bir gün karşılığı TCK’nın 52/2.md. göre belirlenen 30.TL ile çarpılması suretiyle hesaplanan 1.350.TLADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

...

Bu karara karşı hazır tarafların bugünden, hazır olmayan katılan İ.nin gerekçeli kararın tebliğindenitibaren 7 gün içinde mahkememize verilecek dilekçe veya tutanağa geçirilmek üzere katibe beyanda bulunmak sureti ile İSTANBUL BÖLGE ADLİYEMAHKEMESİ'NE İSTİNAF YASA YOLUNA başvurabileceği açıklandı.

24. Başvurucu 23/1/2018 tarihinde Mahkemeye istinaf dilekçesi sunmuş, bunun üzerine Mahkeme 7/3/2018 tarihli ek karar ile istinaf talebinin reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:

"Dosyanın incelenmesinde;sanık Semih ALTINYUVA hakkında TCK 86/2,3-c mad.gereğince neticeten 1.350 TL doğrudan Adli Para Cezası verildiği, miktar itibariyle hükmün kesin olması nedeniyle kesnileşme işlemi yapılarak infaza gönderildiği görülmüştür.

Talep dilekçesi ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde verilen ceza doğrudan verilmiş 3.000.TL nin altında adli para cezası olup kararın kesin olması nedeniyle istinaf talebinininreddine karar verilmesi gerekmiştir."

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

 (3) Kasten yaralama suçunun;

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

26. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:

"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."

27. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Polis,

A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,

E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri, eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.

Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.

..."

28. 2559 sayılı Kanun'un"Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.

Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

...”

29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:

 “(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

 (2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."

30. 5271 sayılı Kanun'un "Kamu davasını açma görevi" kenar başlıklı 170. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.

 (2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."

B. Uluslararası Hukuk

1. Uluslararası Mevzuat

31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."

32. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."

2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

34. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov (Jalaloglu)/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73).

35. AİHM, devletin pozitif yükümlülüklerinin kapsamının Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı muamelelerde bulunanların devlet memuru olması veya şiddetin özel kişiler tarafından uygulanmış olmasına göre farklılık gösterdiğini kabul etmektedir (Beganović/Hırvatistan, B. No: 46423/06, 25/6/2009, § 69).

36. Bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gäfgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).

37. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

38. Mahkemenin 31/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

39. Başvurucu, karışmış olduğu tek taraflı maddi hasarlı bir trafik kazası sonrasında kolluk görevlilerince kendisine gereksiz şiddet uyguladığını ve hakaret edildiğini, elleri arkadan kelepçelendikten sonra dahi kolluk görevlilerinin kendisini darbetmeye devam ettiğini, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ancak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu karara yapmış olduğu itirazın da gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

41. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

42. Başvurucu, kolluk görevlilerince darbedilmesi nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

43. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (Benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

44. Bu doğrultuda başvurucunun kolluk görevlilerinin darp ve hakaretine maruz kaldığı yönündeki iddiası devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kaldığından kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında incelenmelidir. Başvurucunun söz konusu eylem nedeniyle şikâyeti sonrası Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü ihlal ettiği iddiası ise kötü muamele yasağının usul boyutu açısından incelenecektir. Ancak maddi boyut incelemesinde ihlal sonucuna varılmaması halinde usul boyutundan ayrıca inceleme yapılmasına gerek duyulmayabilir.

a. Genel İlkeler

45. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

46. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3. maddesi istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).

47. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

48. Kolluk görevlileri, görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri ayrıca meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine sahiptirler. Ancak zor kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi, başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51). Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81).

49. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

50. Kötü muamele Anayasa ve Sözleşme tarafından kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

51. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).

52. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).

53. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

54. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Kolluk görevlilerinin görevleri nedeniyle karşılaştıkları adli ya da idari kapsamdaki bir olaya nasıl müdahale etmeleri gerektiği kanun ile düzenlenmiş durumdadır (bkz. §§ 28, 29). Buna göre S.T. ve İ.D.nin görev yaptıkları binanın hemen dışında meydana gelen bir trafik kazasına müdahale etmeleri ve kamu düzeni açısından ilk anda alınması gereken tedbirleri almaya çalışmaları olağandır. Ancak bu tedbirleri alırken devletin negatif yükümlülükleri kapsamında bireylerin temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermeleri konusunda anayasal bir zorunluluğun bulunduğunu da göz ardı etmemeleri gerekir.

56. Başvurucu hem ilk olay yeri olan Büro Amirliği önünde hem de Polis Merkezi önünde kolluk görevlileri tarafından darba maruz kaldığını ileri sürmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kamu davası açmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucuya karşı kolluk kuvvetince güç kullanımında bulunulduğu ancak bu güç kullanımının başvurucunun kolluk kuvvetine direnmesi ve S.T.yi yüzünden yaralaması hususu dikkate alındığında orantılı olduğu tespitleri yapılmıştır (bkz. § 17).

57. Başvurucunun Büro Amirliği önünde S.T. tarafından darba maruz kaldığı iddiaları yönünden Mahkemece temin edilen kamera kaydı görüntülerine göre her ne kadar taraflar arasında bir itişmeden bahsedilse de başvurucunun kolluk gücünün fiziki şiddetine açık şekilde maruz kaldığına dair net bir tespit yapılamamaktadır. Bu kapsamda bahsedilen itişme nedeni ile başvurucunun kolluk kuvvetince kontrol altına alınması için kendisine orantılı güç kullanılması gerekliliğinin ortaya çıktığı savının temelsiz olduğu belirtilen nedenle söylenemeyecektir. Ayrıca kolluk kuvvetince uygulanan gücün bedenî güç seviyesinde kaldığı konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmamakta ve başvurucu hakkında düzenlenen adli rapora göre de başvurucunun yaralanması basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek düzeydedir. Olay anına ilişkin kamera kaydından da başvurucunun kaba kuvvete maruz kaldığı iddiası doğrulanamamıştır. Bu hâli ile başvurucuya uygulanan gücün orantılı olmadığı da söylenemeyecektir.

58. Başvurucunun Polis Merkezi önünde darbedildiği iddiası yönünden ise başvurucunun başvuru formu ekinde sunduğu ve UYAP aracılığı ile soruşturma dosyasında da bulunduğu görülen ve Anayasa Mahkemesince de izlenen Polis Merkezi önündeki olaya ait kamera kayıtlarında başvurucunun elleri arkadan kelepçeli şekilde binaya girdiği esnada S.T.ye kafa attığı, sonrasında S.T. ve yanındaki polis memurlarınca başvurucunun saldırısının önlenmeye çalışıldığı tespit edilebilmektedir. Güvenlik güçlerinin kendilerine yönelik fiziki saldırılara karşı saldırıyla orantılı şekilde karşılık vermeleri olağandır. Nitekim somut olayda başvurucu tarafından S.T.ye karşı gerçekleştirilen fiziki saldırı kolluk görevlilerince önlenmeye çalışılmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen adli raporda, başvurucuda meydana gelen yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu tespiti yapılmıştır (bkz. § 14). Söz konusu adli raporda tespit edilen başvurucudaki yaralanmanın şiddeti, olayın ani olarak gelişmesi ve kolluk görevlilerinin verdikleri tepki bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucuya karşı uygulanan gücün orantılı olmadığı söylenemeyecektir. Dolayısıyla kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

60. Kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla ihlal edilmediği sonucuna varılmış olması nedeniyle ayrıca usul boyutundan bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Semih Altınyuva [1.B.], B. No: 2015/13100, 31/10/2018, § …)
   
Başvuru Adı SEMİH ALTINYUVA
Başvuru No 2015/13100
Başvuru Tarihi 30/7/2015
Karar Tarihi 31/10/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kolluk görevlilerince darbedilme ve bu olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Yakalama ve/veya gözaltı sırasında güç kullanımı İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 86
256
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 13
16
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 160
170
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi