TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SONGÜL ÇETİNATAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13176)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Songül
ÇETİNATAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Kemal
KOYUNCU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işe iade davasının yürütülen ceza soruşturması esas
alınarak reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu 24/12/2007 tarihinde ilaç üretim ve satışı yapan
davalı şirkete ait iş yerinde tıbbi tanıtım temsilcisi olarak çalışmaya
başlamıştır. Şirket başvurucunun iş sözleşmesini depolara yapılan satış
rakamlarını gerçek satış rakamlarına aykırı olarak bildirip haksız prim elde
ettiği gerekçesiyle 15/11/2013 tarihinde feshetmiştir.
7. Başvurucu, 15/11/2013 tarihli fesih bildirimin haklı ve
geçerli bir nedene dayanmadığı iddiasıyla 9/12/2013 tarihinde işe iade
istemiyle dava açmıştır.
8. Adana 6. İş Mahkemesi (Mahkeme) 30/9/2014 tarihli kararla ''tıbbı tanıtım temsilcisi olan başvurucunun, işini
gereği gibi yapmadığına dair bir iddia bulunmadığı, ecza depoları tarafından
davalı şirkete aylık bazda bildirilen satış rakamları ile davalı şirketin
istatistiğini düzenleyen şirketin rakamları arasında bir fark bulunuyorsa da bu
fark nedeniyle prim almadığı, depo verilerini değiştirme yönünde bir yetkisi ve
prim tahakkuk sürecinde herhangi bir etkisinin de bulunmadığı''
saptamasıyla feshin haksız olduğuna ve işe iadeye karar vermiştir.
9. Hüküm davalı şirket tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 7.
Hukuk Dairesi (Daire) 13/4/2015 tarihli kararla ilk derece mahkemesi kararının
ortadan kaldırılarak davanın reddine karar vermiştir. Daire gerekçeli kararında
ecza depolarının bildirdiği rakamlar ile davalı şirketin istatistiğini tutan
şirketin rakamları arasında bir fark bulunduğu ve aralarında başvurucunun da
bulunduğu üç yüz otuz sekiz tıbbi tanıtım temsilcisi hakkında ecza depolarına
satılmayan ilaçları istatistik şirketine satılmış gibi gösterip haksız prim
ödenmesini sağladıkları iddiasıyla nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu
davası açıldığı saptamasını yapmıştır. Daire bu saptamalardan hareketle
fazladan bildirilen altmış kutu ilaç nedeniyle başvurucuya herhangi bir prim
ödenmemiş ise de hakkında kamu davası açılmasına yeterli emare bulunduğu, dava
açılması nedeniyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği ve bu
itibarla fesih tarihi itibarıyla işveren açısından geçerli nedenin bulunduğuna
işaret etmiştir. Daire, geçerli olan bu feshin daha ağır olan haklı neden
niteliğinde olup olmadığının ise kamu davasının veya davacı tarafından açılacak
kıdem ve ihbar tazminatı davasının sonucunda ortaya çıkacağını bildirmiş ve ilk
derece mahkemesi kararını ortadan kaldırarak davanın reddine kesin olarak karar
vermiştir.
10. Nihai karar 29/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş başvurucu
31/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
11. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya
da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır."
B. Yargısal Kararlar
12. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27/9/2017 tarihli ve
E.2016/22383, K.2016/14275 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi
işverene, işçinin davranışlarından ve yeterliliğinden kaynaklanan nedenlerle iş
sözleşmesini feshetme yetkisi vermiştir. İşçinin davranışlarından kaynaklanan
fesihte takip edilen amaç, işçinin daha önce işlediği iş sözleşmesine aykırı
davranışları cezalandırmak veya yaptırıma bağlamak değil; onun sözleşmesel yükümlülükleri ihlale devam etmesi,
tekrarlaması olasılığından kaçınmaktır. İşçinin davranışları nedeniyle iş
sözleşmesinin feshedilebilmesi için, işçinin iş sözleşmesine aykırı, sözleşmeyi
ihlal eden bir davranışının varlığı gerekir. İşçinin kusurlu davranışı ile
sözleşmeye aykırı davranmış ve bunun sonucunda iş ilişkisi olumsuz bir şekilde
etkilenmişse işçinin davranışından kaynaklanan geçerli bir fesih söz konusu
olur.
İşçinin davranışlarından ve yeterliliğinden
kaynaklanan nedenler, aynı yasanın 25. maddesinde belirtilen nedenler yanında,
bu nitelikte olmamakla birlikte, işyerlerinde işin görülmesini önemli ölçüde
olumsuz etkileyen nedenlerdir. İşçinin davranışlarından veya yetersizliğinden
kaynaklanan nedenlerde, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından önemli
ve makul ölçüler içinde beklenemeyeceği durumlarda, feshin geçerli nedenlere
dayandığını kabul etmek gerekecektir.
İşçinin iş sözleşmesini ihlal edip etmediğinin
tespitinde, sadece asli edim yükümlülükleri değil; kanundan veya dürüstlük
kuralından doğan yan edim yükümlülükleri ile yan yükümlerin de dikkate alınması
gerekir. Sadakat yükümü, sözleşmenin taraflarına sözleşme ilişkisinden doğan
borçların ifasında, karşı tarafın şahsına, mülkiyetine ve hukuken korunan diğer
varlıklarına zarar vermeme, keza sözleşme ilişkisinin kapsamı dışında sözleşme
ile güdülen amacı tehlikeye sokacak özellikle karşılıklı duyulan güveni
sarsacak her türlü davranıştan kaçınma yükümlülüğünü yüklemektedir. İşçinin
çalışma koşullarına, işveren veya vekilinin olumsuz uygulamalarına karşı
çıkmaları sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilemez.
...
Dosya içeriğine göre tıbbi tanıtım temsilcisi
olan davacının görevi kapsamında bölgesinde iki ay içerisinde 2 kez hastanede
ziyaret yapmadığı halde ziyaret yapmış gibi rapor düzenlediği anlaşılmaktadır.
Davacı bu davranışı ile işverenle arasındaki güvenin bozulmasına neden
olmuştur. Aslında güven ilişkisinin zedelendiği mahkemenin de kabulündedir.
Ancak mahkeme davacının bu davranışları üzerine işverenin hak düşürücü süre
içerisinde fesih haklarını kullanmadığı gerekçesi ile feshin geçersizliğine
karar vermiştir. Yukarıda belirtildiği üzere haklı nedenlerle fesih için aranan
hak düşürücü süre geçerli fesih için aranmaz. İş sözleşmesinin olumsuz
etkilendiği, iş veren yönünden devam ettirilmesinin beklenemeyeceği
anlaşılmaktadır. Fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddi gerekirken
yazılı gerekçe ile kabulü hatalıdır.''
13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26/4/2014 tarihli ve E.2014/7045,
K.2014/21391 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Kocaeli 4. Sulh Ceza Mahkemesinin
dosyasında davacının sanık sıfatı ile bölge müdür E.A.ya karşı hakaret etmek suçundan yargılandığı ve
hakkında hakaret suçunu haksız bir fiile tepki olarak işlediği gerekçesi ile
ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmaktadır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde,
davacı ile davalı arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı ve davacının
davranışlarının iş yerinde olumsuzluklara yol açtığı anlaşılmakta olup, fesih
en azından geçerli nedene dayandığı, haklı olup olmadığının ise ileride
açılması muhtemel alacak davasında dikkate alınması gerektiği gözetilmeksizin,
davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu; hakkında açılan ceza davasının sonuçlanması
beklenmeden karara gerekçe yapılmasıyla peşinen suçlu kabul edildiğini, bu
durumun lekelenmeme hakkına aykırılık oluşturduğunu ve kesinleşmiş bir
mahkûmiyet kararı bulunmadığı hâlde sırf hakkında bir iddianame düzenlenmiş
olması nedeniyle Mahkemece iş akdinin feshinin geçerli olarak kabul edilmesinin
masumiyet ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
17. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan
suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat
mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
18. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği
değerlendirilirken özellikle hukuk yargılaması ve idari yargılama bakımından
üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın
ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza mahkemesi kararını sorgulayıp
sorgulamadığıdır. Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz
konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari
yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013,
§ 65).
19. Somut olayda başvurucunun iş akdinin feshine gerekçe olan
olgularla ilgili başvurucunun aralarında bulunduğu üç yüz otuz sekiz kişi
hakkında ağır ceza mahkemesinde nitelikli dolandırıcılık ve güveni kötüye
kullanma suçlarından kamu davası açılmıştır. Dairenin gerekçeli kararında bahse
konu ceza yargılamasına değinilmekle birlikte eylemin ceza hukuku yönünden suç
oluşturup oluşturmadığı hususundan ayrı ve bağımsız olarak değerlendirme
yapıldığı, kararda bu noktaya özellikle dikkat çekildiği, başvurucunun suçlu
olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmediği görülmektedir. Bir
başka ifadeyle Daire tarafından sonuca ulaşılırken ceza davasının sonucundan
değil yargılamaya neden olan olgulardan ve bu olguların başvurucu ve işveren
arasındaki güven ilişkisine etkilerinden hareket edildiği anlaşılmaktadır.
20. Tüm bu tespitler ışığında, gerek
içerdiği ifadeler gerekse ulaştığı sonuç itibarıyla başvuruya konu Mahkeme
kararının başvurucunun masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin bulunmadığının
açık olduğu anlaşılmıştır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
22. Başvurucu; dosya kapsamındaki deliller değerlendirmeye
alınmayarak davalının beyanlarından hareketle sonuca ulaşıldığını, karar
gerekçesinin bilirkişi raporuyla çeliştiğini,benzer
durumdaki bir başka işçinin açtığı davada verilen işe iade kararı onanmasına
rağmen kendi davasında aksi yönde karar verildiğini belirterek adil yargılanma
hakkı ve hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa
Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
24. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri
arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri ile itiraz ya da temyiz
mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemez (Miraş Mümessillik İnş. Taah.
Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).
25. Somut olayda Daire, tarafların yargılama aşamasında
bildirdikleri delillerle ve özellikle başvurucu tarafından emsal gösterilen
davada herhangi bir şekilde zikredilmeyen başvurucu hakkındaki iddianameyi
değerlendirmiştir. Daire bu iddianamede anlatılan fiillerin suç oluşturup
oluşturmadığı üzerinde durmadan işveren ile başvurucu işçi arasındaki güven
ilişkisinin zedelendiği tespitinde bulunmuş ve davanın reddine karar vermiştir.
26. Bu itibarla başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate
alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkına yönelik diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.