TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT KARAASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13725)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
Murat
KARAASLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; savunma tanıklarının dinlenmemesi ve hükmün
onanmasını isteyen Askerî Yargıtay Başsavcılığının itiraznamesinin
tebliğ edilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1980 doğumlu olup olayın gerçekleştiği tarihte
Eğirdir Dağ Komando Okulu Öğretim Başkanlığında Üst Teğmen olarak, mağdur ise
1987 doğumlu olup Eğirdir Dağ Komando Okulu Kurslar Tabur Komutanlığında
stajyer Teğmen olarak görev yapmaktadır.
8. Mağdur; başvurucunun olay günü traş
olması için 3 dakikası olduğunu söylemesi üzerine kendisinin traş bıçağı olmadığını, nasıl traş
olacağını sorduğunu, akabinde başvurucunun üzerine yürüyüp boğazına sarılarak
yumruk vuracağı sırada araya girip engel olunduğunu iddia ederek şikâyette
bulunmuştur.
9. Isparta Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı
Askerî Savcılığının 20/11/2012 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında asta
müessir fiil suçundan cezalandırılması talebiyle dava açılmıştır.
10.Olaya ilişkin tanık beyanları şöyledir:
i. Tanık H.E.nin beyanı " ... P.Ütğm.Murat
KARAASLAN [başvurucu] ikinci kola da dönerek ikinci kol komutanı olan [Tğm.Ç.K.ya] kolun tıraş
olsun emrini verdi. Bunun üzerine [Ç.] Tğm.'de "emredersizin
komutanım" [dedi.] [B]u
emrin hemen ardından P.Ütğm.Murat
KARAASLAN [başvurucu] "üç
dakikanız var tıraş olmanız için" dedi. [Ç.] Tğm. Murat Ütğm.'ne [başvurucu] "kursun son günü olduğunu, tıraş malzemelerini
attıklarını, tatbikat için dağda bulunduklarından dolayı tıraş malzemelerini bu
kadar kısa sürede temin edip tıraş olmanın mümkün olmadığını söyledi. Bunun
üzerine P.Ütğm.Murat
KARAASLAN [başvurucu] [Ç.]
Teğmene yönelik olarak ifadeler kullandı. Ancak şu an hatırlamıyorum. Murat
Üsteğmen[başvurucu][Ç.] Teğmen'in
üzerine giderek boğazının altından yakasından tutarak geriye doğru itekledi. Bu
arada orada ulunan rütbeliler araya girerek Murat Üsteğmen [başvurucu] ile [Ç.] Teğmen'i
ayırdılar.
...
... sanık mağdurun yakasından tutmuştu,
mağduru geriye doğru ittirdi, yakasından tuttuğu sırada mağdura vurmadı.
Boğazını sıkıp sıkmadığını tam görmedim, ancak yakasından tutup geriye doğru
ittirdiğini gördüm. " şeklindedir.
ii. Tanık E.G.G.nin beyanı "... [Ç.]
Teğmen ile benıi aramda 5-6 metre kadar mesafe vardı
Murat Üsteğmen [başvurucu] [Ç.]
Teğmenin sakallarının uzun olduğunu görünce tıraş olması hususunda uyarması
üzerine [Ç.] Teğmen tıraş
bıçağının olmadığını, nasıl tıraş olabileceğini söyledi. Bunun üzerine Murat
Üsteğmen [başvurucu] [Ç.nin] üzerine doğru yürüdü. İki elıyle
[Ç.nin] yakasından
tuttu, silkeledi. [Ç.] bir iki
adım geriye doğru çekilmek zorunda kaldı. [Ç.nin] yüzü yakasından tutulduğu için kızardı. Bu olay
esnasında [Ç.nin] herhangi bir tepkisi, müdahalesi olmamıştır...
Murat Üsteğmenin [başvurucu] [Ç.]
Teğmene karşı yakasından tutma eyleminden başka bir eylemi yani vurma olayı
olmamıştır. Yakasından tutma eylemi boğazını kapsar şeklindeydi. Ancak direk
olarak boğazını sıkmayı arnaçladığını söyleyemem.
Yakasından tutma eylemi ikaz mahiyetini aşar şeklindeydi ki [Ç.] Teğmenin yüzü kızarmıştı. Murat Üsteğmen [başvurucu]
[Ç.] Teğmenin boğazından tuttuktan sonra
birkaç kez ileri ve geri doğru ittirdiğini gördüm. Bu ittirme uyarı mahiyetinde
değil gibiydi..." şeklindedir.
iii. Tanık O.T.Ö.nün beyanı "...
Sanık Murat Karaaslan [başvurucu] mağdur piyade teğmen [Ç.K.ya] traş olmasını söyledi.
Mağdur ise bu dunımda sanık Murat Karaaslan'a [başvurucu] "traş bıçağım yok
nasıl traş olayım" dedi. Sanık Murat [başvurucu] bu durum karşısında kendisine "beni
ilgilendirmez nasıl oluyorsan ol" diye cevap verdi. Tekrardan [Ç.]
kendisine "nerden bulayım " diye
cevap verince açıkçası gerginlik başladı. ... Bundan sonra sanık Murat
Karaaslan [başvurucu] [Ç.nin] üzerine yürüdü. [Ç.yi] düşmeyecek şekilde ittirdi. Yakasından tutarak boğazına bastırdı. Olay
nedeniyle herhangi bir tokat olayı olmadı ancak yumruk olayını olayın üzerinden
bayağı bir süre geçtiği için hatırlamıyorum. Olay sebebiyle sanık Murat
Karaaslan [başvurucu] mağdura sinkaflı küfürler etti..." şeklindedir.
iv. Tanık E.M.nin
beyanı " ... Murat Üsteğmen [başvurucu] [Ç.]
Teğmene traş ol üç dakikan var dedi. [Ç.] Teğmen emredersiniz komutanım ancak tıraş bıçağım
yok nasıl olayım dedi. Murat Üsteğmende [başvurucu] beni
ilgilendirmez nasıl olursan ol dedi. Murat
Üsteğmen [başvurucu] [Ç.] Teğmenin üzerine gitti, yakasından tutup silkeledi.
..."
11. Isparta Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı
Askerî Mahkemesinin (Mahkeme) 19/11/2013 tarihli kararıyla başvurucunun müsnet suçtan neticeten 750 TL adli para cezasıyla
cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"... kontroller sırasında katılanın
sakalının biraz uzun olduğunu görmesi üzerine sanığın katılandan tıraş olmasını
istediği, katılanın ise tıraş bıçağının olmadığını nasıl tıraş olacağını
sorduğu, bunun üzerine sanığın "tıraş olmak için üç dakikan var, beni ilgilendirmez
nasılolursan ol" şeklinde sözler söylediği,
katılanın tekrar tıraş bıçağını nereden bulacağını sorması üzerine sanığın
sinirlenerek katılanın üzerine yürüdüğü, daha sonra katılanın yakasından
tutarak onu ittirdiği olay yerinde bulunan diğer kursiyerlerin ve öğretmenlerin
araya girerek olayı yatıştırdıkları; tatbikat emri (Dz.52), görevli kol listesi
(Dz.1), tutanak (Dz.16,64), olay yerinin uydudan çekilmiş resmi (Dz.31),
katılanın şikayet dilekçesi (Dz.65), idari tahkikat raporu (Dz.66-68), tanıklar
[O.T.Ö.] (Dz.123, 198), [E.Ç.] (Dz.135,165), [E.G.G.] (Dz.106,204), [H.E.] (Dz.91,208), [V.B.] (Dz.137,212), [E.E.] (Dz.118,234), [R.E.] (Dz.104,236), [E.M.] (Dz.129,281), [M.P.] (Dz.77,201,267), [İ.V.A.] (Dz.34,223-224), [U.C.nin] (Dz.32,224) yeminli anlatımları ve diğer dosya
kapsamından anlaşılmıştır."
12. Mahkeme tanık beyanının alınmasıyla ilgili olarak gerekçeli
kararda şu ifadelere yer vermiştir:
"Olayın yeterince aydınlandığı kanaat ve
sonucuna varıldığından, tanık [F.Ö.nün] yeminli ifadesini tespıti
için İzmir Ege Ordusu K.lığı As.Mah.ne
yazılan talimat cevabının beklenmesinden CMK.'nun
206'ncl maddesi uyarınca vazgeçilmiş, savcılık ifadesiyle (Dz.97)
yetinilmiştir."
13. Başvurucu tarafından hükmün temyiz edilmesi üzerine Askerî Yargıtay
Başsavcılığı (Başsavcılık) 26/1/2015 tarihli tebliğnamesini
sunmuş, başvurucu 28/11/2014 havale tarihli dilekçesiyle tebliğnameye
karşı diyeceklerini bildirmiştir. Tebliğnamenin
ilgili kısmı şöyledir:
"P.Tğm.[Ç.K.nın] ise; 48'inci
dönem komando temel kursu kursiyeri olarak Kurs Taburu 3'üncü Bölük Komutanlığı
emrinde görev yaptığı, ... sanığın ise; birinci koldan sorumlu olan öğretmen
olduğu, ... sanığın kendi sorumlu olduğu kol ile ikinci kolun kontrollerine
başladığı, kontroller sırasında katılanın sakalının biraz uzun olduğunu görmesi
üzerine sanığın katılandan tıraş olmasını istediği, katılanın ise; tıraş
bıçağının olmadığını, nasıl tıraş olacağını sorduğu, bunun üzerine sanığın
"tıraş olmak için üç dakikan var, beni ilgilendirmez nasılolursan
ol" şeklinde sözler söylediği, katılanın tekrar tıraş bıçağını nereden
bulacağını sorması üzerine, sanığın sinirlenerek katılanın üzerine yürüdüğü,
daha sonra katılanın yakasından tutarak onu ittirdiği, olay yerinde bulunan
diğer kursiyerlerin ve öğretmenlerin araya girerek olayı yatıştırdıkları maddi
olay olarak sübuta ermektedir.
Her ne kadar, yargılamaya heyet halinde
kurulan Askeri Mahkeme tarafından bakılmakta iken tanık [R.E.] ifadesinin,istinabe olunan
Askeri Mahkemece tek hakimden kurulu olarak tespit edilmesi (Oz.239); tanık [V.B.nin] ifadesini
içeren duruşma tutanağının e-imzalı olup, görevli memurca, "Güvenli
elektronik' imzalı aslı ile aynıdır." şerh! düşülmemiş, mühür ve imza ile
onaylanmamış olması (Oz.212); usule aykırılık teşkil etmekte, keza, tanık [E.Ç.nin] ifadesinin bir
kısmında, "sanığın, katılanın boğazını sıktığı", bir kısmında ise;
"sanığın, katılanın boğazını sıkmadığı" belirtilerek (Oz.165),
çelişkili bir durum yaratılmış ise de; olay esnasında sanık ile katılanın
yanında olduğunu beyan eden tanıklar [H.E., E.G.G., O.T.Ö. ve E.M.nin] tutarlı
anlatımlarından, dava konusu olayın yukarıda anlatıldığı şekilde sübuta erdiği
anlaşıldığından, bahse konu usule aykırılıkların nispi nitelikte olup bozmayı
gerektirmediği sonucuna varılmıştır.
Askeri Mahkemece; sanığın, tüm unsurları ile
oluşan atılı suçtan yasal ve inandırıcı gerekçelerle alt sınırdan ceza tayin
edilip, takdiri indirim uygulanmak ve hükmolunan hapis cezasının sanığın
ekonomik durumu dikkate alınarak adli para cezasına çevrilmek suretiyle
mahkûmiyetine karar verilmesinde, sanığın kişilik özellikleri göz önünde
bulundurularak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmemesinde usul,
sübut, vasıf, takdir ve uygulama yönlerinden hukuka aykırılık bulunmadığından,
sanık ve müdafiinin temyiz sebeplerinin reddiyle,
mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir."
14. Askerî Yargıtay 2. Dairesinin (Daire) 4/2/2015 tarihli
kararıyla hüküm tanık R.E.nin ifadesinin tek askerî
hâkimden kurulu askerî mahkemece alındığı, istinabe duruşma tutanağının görevli
memurca mühür ve imza ile onaylanmadan gönderildiği ve tanık E.Ç.nin beyanlarındaki çelişkinin giderilmediği
gerekçeleriyle bozulmuştur.
15. Başsavcılık 2/3/2015 tarihli itiraznamesiyle
Daire kararına itiraz etmiştir. İtiraznamenin ilgili
kısımları şöyledir:
"... Bu açıklamalar
doğrultusunda, somut olay değerlendirildiğinde; olay esnasında sanık ile
katılanın yanında olduğunu beyan eden tanıklar [H.E., E.G.G.,
O.T.Ö. ve E.M.nin]
tutarlı anlatımlarından, maddi vakanın yeterince aydınlandığı ve sanığın
mahkumiyeti için yeterli, elverişli, kesin ve inandırıcı delillerin bulunduğu;
dolayısıyla, tanıklar [R.E., V.B. ve E.Ç.nin] beyanları tespit edilirken ortaya çıkan usule
aykırılıkların nispi aykırılık niteliğinde kaldığı, bu nedenle bozmayı
gerektirmediği sonucuna varılmıştır..."
16. Askerî Yargıtay Daireler Kurulunun 2/4/2015 tarihli
kararıyla itirazın kabulüyle Daire kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"... Bu açıklamalardan sonra somut olay
irdelendiğinde; subay olan sanık hakkındaki yargılamanın, 353 sayılı Kanunun 2
ve 19'uncu maddelerine göre üç askeri hakimden kurulu askeri mahkeme tarafından
yapılması gerektiği, ancak, istinabe suretiyle dinlenilmesine karar verilen
tanık R.E.nin ifadesinin hukuka aykırı şekilde tek
askeri hakimden kurulu askeri mahkemece tespit edildiği ve bu tanığın
beyanlarının hükme esas alındığı anlaşılmakta ise de; bu tanığın beyanları
haricinde olay esnasında sanık ile katılanın yanında olduğunu beyan eden
tanıklar [H.E., E.G.G., O.T.Ö. ve E.M.nin] tüm aşamalarda tespit edilen ve birbiriyle uyumlu ve
istikrarlı beyanlarından, maddi vakanın cereyan şeklinin yeterince aydınlandığı
ve tanık [R.E.nin] ifadelerinin hükme esas alınmasına gerek olmadığı
gibi, tek başına sübut delili kapsamında da bulunmadığı ... sonucuna
varıldığından, Başsavcılığın itirazının kabulü ile Dairenin bozma kararının
kaldırılmasına, incelemeye devam edilmek üzere dava dosyasının anılan Daire
Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir... "
17.Bu karar üzerine Dairenin 13/5/2015 tarihli kararıyla
mahkûmiyetin onanmasına karar verilmiştir.
18.Karar, başvurucuya 9/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 7/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 13/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tanık Dinletme Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
21.Başvurucu, dinlenmesini talep ettiği iki tanığın gerekçesiz
olarak dinlenmediğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ancak tanık dinletme hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla
birlikte adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olan tanık
dinletme hakkı esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da zımni bir unsurudur (Ali Fırtına,
B. No: 2014/14575, 6/7/2017, § 24).
23. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde; bir suç ile itham edilen
herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, savunma tanıklarının da
iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin
sağlanmasını isteme hakkı düzenlenmiştir (Ali
Fırtına, § 25).
24. Anayasa Mahkemesi de benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
dinletme hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir.
25. Savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin
ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı, silahların eşitliği ilkesinin bir
gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağrılmasının uygun olup olmadığının
değerlendirmesi, kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi
dâhilindedir. Ancak bu hak, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını
ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın aynı koşullar altında ve silahların eşitliği ilkesine uygun olarak
tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla bir
sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp ayrıca
bu tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya
çıkması için neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini
desteklemesi gerekmektedir (Atila Oğuz
Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 47; Ahmet Zeki Üçok, B. No: 2013/1966, 25/3/2015, § 70).
26. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda söz konusu tanıkların
beyanlarının hangi nedenlerle önemli olduğu ve gerçeğin ortaya çıkması için
neden gerekli olduğu açıklanmak suretiyle tanık dinletme talebinin
desteklenmemesi nedeniyle tanık dinletme hakkına yönelik bir ihlalin
bulunmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
28. Başvurucu, talebine rağmen mahkeme tarafından tanığa
güvenilirliğine dair soruların sorulmadığını ileri sürmüştür.
29. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza
yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme,
lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet
edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Sanığın
hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru
yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu
sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından
gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla
yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen
kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve
onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir
mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama
aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından
verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§
46-67; Levent Yanlık, B. No:
2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-76; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44,
45).
30. Somut olayda gerekçeli karar incelendiğinde mahkûmiyet
kararının birden çok tanık anlatımına dayandığı ve Mahkemece olay esnasında
sanık ile katılanın yanında olduğunu beyan eden
H.E., E.G.G., O.T.Ö. ve E.M. isimli tanıkların tüm aşamalarda tespit
edilen ve birbiriyle uyumlu ve istikrarlı beyanlarından olayın oluş şeklinin
yeterince aydınlandığına kanaat getirildiği görülmüştür (bkz. §§ 10, 11).
31. Açıklanan gerekçelerle tanık sorgulama hakkına ilişkin bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Bağımsız ve Tarafsız
Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu; sunduğu ek dilekçeyle soruşturma ve yargılamayı
gerçekleştiren askerî hâkim ve savcıların FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında
terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla mesleklerinden ihraç edilerek
tutuklandıklarını, bu hususun da yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığına zarar
verdiğini ileri sürmüştür.
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
34. Somut olayda bu iddianın başvuruya konu yargılamayı yapan
Mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ya da
kendisine isnat edilen ve derece mahkemesince sabit görülen fiilleri, bu
fiillere dayanılarak yapılan işlemlerin sıhhatini etkilediğine ilişkin somut ve
hukuken kabul edilebilir herhangi bir açıklama başvurucu tarafından
yapılmamıştır. Bu itibarla başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma
ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından
ileri sürülen bu iddianın temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu, Askerî Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraznamesinin kendisine tebliğ edilmediğini ileri
sürmüştür.
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkının görünümlerinden olan silahların
eşitliği ilkesi kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
38. Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarının niteliği
nazara alınarak başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve
kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerekir.
39. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
anayasal açıdan önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm altına alınmıştır.
40. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun
başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik
kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini
taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek
nitelikte olsa bile Kanun'da belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez
bulunabilecektir (K.V. [GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, § 55).
41. Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların
kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür. Anayasal önem olarak adlandırılabilecek
olan birinci koşul başvurunun Anayasa’nın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımaması, kişisel önem olarak adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise
başvurucunun önemli bir zarara uğramamasıdır
(K.V., § 57).
42. Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma
unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce
yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesi, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili
hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden
yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun
anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir(K.V., § 63).
43. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsurunda ise
Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem taşıdığının
söylenebilmesi için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli bir meseleye
ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu
farklılığın da önemli olması gerekir(K.V., § 64).
44. Kişisel önemin bulunmaması koşulu ise -başvurucunun içinde
bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere- her olayın kendine özgü koşulları
dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi
tarafından değerlendirilir (K.V.,
§§ 66, 67).
45. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen iddialara ilişkin birçok
başvuruda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin kapsam ve
içeriğini belirlemiştir (Yaşasın Aslan,
B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §§ 32-37; Ahmet
Teyit Keşli, B. No: 2013/2237, 18/9/2014, §§ 55-65; Gürhan Nerse, B.
No: 2013/5957, 30/12/2014, §§ 33-40; Laleş Çeliker, B.
No: 2013/8413, 21/9/2016, §§
24-31). Anılan başvurularda başvurucuların yargılama mercileri önündeki başarı
şansını zedeleyen her türlü mütalaadan haberdar edilme hakkına sahip olduğu ve
bu nitelikteki mütalaalara karşı başvuruculara yazılı görüş bildirme olanağının
tanınmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal
ettiği sonucuna varılmıştır (İbrahim
Kızılkaya, B. No:
2014/2517, 5/4/2017, § 32).
46. Buna göre Mahkemenin sıklıkla uygulanmış açık bir
içtihadının bulunduğusilahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun genel bir soruna
işaret etmediği gibi Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamı ile sınırlarının belirlenmesi açısından da önem taşıdığının
ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır (İbrahim
Kızılkaya, § 33).
47. Somut olayda Askerî Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
temyiz aşamasında sunduğu tebliğnamesine karşı
başvurucunun yazılı olarak diyeceklerini bildirdiği, dolayısıyla başvurucuya tebliğnameye ulaşarak bunun hakkında yorum yapma imkânının
tanındığı görülmüştür (bkz. § 13). Askerî Yargıtay Başsavcılığı itiraznamesi ise Başsavcılık tarafından temyiz incelemesi
aşamasında düzenlenmiş olan tebliğnameyle aynı
hususları içermektedir. İtiraznamede esasen
başvurucunun yorumlarını gerektirecek daha önce tartışılmayan konulara ilişkin
yeni herhangi bir argüman ileri sürülmemektedir. İtiraznamenin
esaslı değerlendirmeler ya da başvurucunun bilgisi dâhilinde olmayan ek
açıklamalar içermediği, usul ve yasaya uygun olduğu gerekçeleriyle hükmün
onanmasının talep edildiği görülmektedir (bkz. § 15). Kaldı ki Dairece onama
kararının gerekçesinde itiraznameye atıf da
yapılmamıştır.
48. Askerî Yargıtay Başsavcılığı itiraznamesinin
tebliğ edilmemesinin kendisine ciddi anlamda zarar verdiği ve kendisi için ne
denli önemli olduğu hususunda başvurucunun herhangi bir açıklamasının olmadığı
da gözetildiğinde önemli bir zararı olduğu kanaatine ulaşılamamıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E.Diğer İhlal İddiaları
50. Başvurucu, eksik incelemeyle lehe deliller toplanmadan ve
haksız tahrik hükümleri uygulanmadan mahkûm edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu
mahkemelere sunulmayanbilgi ve belgeler bireysel
başvuru konusu edilemez (Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
52. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri
sürdüğü iddiaları temyiz dilekçesinde dile getirmediği, bu iddialarına ilişkin
bilgi veya belge sunmadığı ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun
tüketmediği anlaşılmaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık dinletme ve sorgulama hakları ile bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.