TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ATA DENİZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13893)
|
|
Karar Tarihi: 13/6/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet Ata DENİZ
|
|
:
|
2. Şuayip TANİŞ
|
|
:
|
3. Yakup TANİŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hakim TANIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerince gözaltına alındıktan sonra
kaybedildikleri iddia edilen kişilerle ilgili ceza soruşturmasının, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesince söz konusu olayla ilgili olarak yaşam hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi sonrasında da etkisiz yürütülmesi nedeniyle yaşam
hakkının; gözaltında meydana gelen zorla kaybedilme olayı nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 25/1/2001 tarihinde zorla kaybedildikleri iddia
edilen S.T. ve E.D.nin yakınlarıdır. Başvuruculardan
Şuayip Taniş, S.T.nin
babası, Yakup Taniş ise kardeşidir. Başvuruculardan
Mehmet Ata Deniz ise E.D.nin kardeşidir.
9. Olay tarihinde S.T. Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Silopi
İlçe Başkanı, E.D. ise anılan partinin üyesi ve sekreteridir.
10. Başvurucuların iddiasına göre, özellikle S.T. olay tarihinde
Şırnak İl Alay Komutanı olarak görev yapmakta olan L.E. tarafından ilçe
başkanlığı görevinden istifa etmesi aksi halde öldürüleceği yönünde tehdit ve
baskı görmektedir. Başvuruculardan Şuayip Taniş, L.E.nin bizzat kendisine de bu tehditlerini bildirdiğini
iddia etmektedir.
11. Başvurucuların belirttiğine göre 25/1/2001 tarihinde S.T.,
E.T. isimli bir yakını ile birlikte yürümekteyken yanlarında bir araba durmuş; arabadan
çıkan şahısların S.T.ye İlçe Jandarma Komutanlığınca çağırıldığını söylemeleri
ve S.T.nin ancak resmî bir çağrı gelmesi hâlinde İlçe
Jandarma Komutanlığına gideceğini belirterek arabaya binmeyi reddetmesi üzerine
arabadaki şahıslar oradan ayrılmıştır.
12. Aynı gün S.T. cep telefonundan aranarak çağırılması üzerine
E.D. ile birlikte saat 14.00 sıralarında İlçe Jandarma Komutanlığına gitmiştir.İlçe Jandarma Komutanlığına giriş ve çıkışların
işlendiği kayıt defterinde, ilçe jandarma komutanının bulunmaması sebebiyle
anılan kişilerin saat 14.30'da buradan ayrıldıklarına yönelik imzaları
bulunmaktadır.
13. Başvurucular vekili 26/1/2001 tarihinde Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) sunduğu dilekçeyle bir gün önce saat
13.30 sıralarında, S.T. ile E.T. birlikteyken yanlarına gelen araçtan inen vepolis olduğunu söyleyen üç şahsın araca binmelerini
istediğini, S.T.nin ise kendilerine resmî makamdan
bilgi gelirse karakola gideceklerini söyleyerek bu teklifi reddetmesi üzerine
aynı gün saat 14.30 civarında bu defa Silopi İlçe Merkez Karakolundan aradığını
söyleyen bir şahsın S.T.yi çağırması üzerine S.T.nin E.D. ile birlikte Silopi İlçe Merkez Karakoluna
gittiğini ve bir daha kendilerinden haber alınmadığını bildirerek akıbetlerinin
araştırılması talebinde bulunmuştur.
14. Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma
yürütülmekteyken başvurucular ve S.G. 9/2/2001 tarihinde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, AİHM nezdindeki başvurularında
yakınlarının zorla kaybedilmesine ilişkin olarak devletin hiçbir makul açıklama
yapmaması nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun, yürütülen soruşturmadaki
gizlilik kararı nedeniyle soruşturmanın gidişatından haberdar olamamaları ve
resmî makamların etkili bir soruşturma yürütmemeleri nedeniyle etkili
soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca yakınlarının gözaltındayken zorla
kaybedilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5.
maddesinin, yakınlarının zorla kaybedilmesinin insanlık dışı ve onur kırıcı
muamele oluşturması nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin, yine soruşturmadaki
gizlilik kararı nedeniyle Sözleşme'nin 13. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
15. AİHM 2/8/2005 tarihli kararıyla başvurucuların yakınlarının
zorla kaybedilmesi nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun, olaya dair
yürütülen soruşturmanın etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun,
açıklanamayan söz konusu kaybolma nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
ile insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağının ve etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, başvurucuların her birine 20.000 Avro
manevi tazminat ödenmesine de hükmetmiştir (Taniş ve diğerleri/Türkiye, B. No: 65899/01, 2/8/2005).
16. AİHM, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği
iddiasını değerlendirirken temin edebildiği tüm soruşturma işlemlerini
incelemiş, birçok tanığı bizzat dinlemiş ve S.T. ile E.D.nin
siyasi faaliyetlerinden ötürü askerî yetkililer tarafından tehdit edildiğine
dair oldukça ikna edici belirtilerin bulunduğu kanaatine vardığını ifade
etmiştir. AİHM soruşturma makamlarının olayı soruşturmada çekingen ve gevşek
davrandığını, güvenlik güçlerinin inkarlarını tartışmasız olarak kabul
ettiklerini, alay komutanı ve güvenlik güçleri hakkındaki soruşturmaların
takipsizlik kararıyla sonuçlandığını, zorla kaybedilmenin sorumluları hakkında
hiçbir kovuşturma başlatılmadığını belirtmiştir. Ayrıca AİHM yürütülen bir
soruşturma bulunsa da bu soruşturma kapsamında ek ve etkili önlemlerin
alınacağını gösteren hiçbir belirtinin olmadığının da altını çizmiştir. AİHM'e göre olay tarihinden dört yıl sonra başvurucuların
yakınlarının akıbetlerinin belirsizliğini koruması, ciddi bir soruşturmanın
yürütülmemesi, yaşanan olaylar hakkında resmî makamların makul bir
açıklamasının bulunmaması nedeniyle şahısların kaybolmasında devletin
sorumluluğu bulunmaktadır ve yaşam hakkı ihlal edilmiştir (Taniş ve diğerleri/Türkiye, §§ 199-210).
17. AİHM yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği iddiası
yönünden de yukarıdaki gerekçeleri yinelemiş, Sözleşme'nin 5. maddesinin ihlal
edildiğine yönelik değerlendirmeleri sırasında da S.T. ve E.D.nin
Silopi Jandarma Komutanlığına girerken görülmelerinden sonra başlarına gelenler
konusunda devletin ikna edici bir açıklama yapmadığına, soruşturmanın ihmaller
içerdiğine ve ön yargılı şekilde yürütüldüğüne ilişkin düşüncelerini yeniden
ifade ederek başvurucuların yakınlarının açıklanamayan şekildeki zorla
kaybedilmelerinin Sözleşme'nin 5. maddesini ağır biçimde ihlal ettiğini ifade
etmiştir.
18. Olayla ilgili olarak yürütülen soruşturmada Cumhuriyet
Başsavcılığı 22/4/2003 tarihinde dosyanın Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
(DGM) Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir. Bu aşamada
Şırnak İl Jandarma Alay Komutanının başvuruculardan Şuayip Taniş'i
tehdit ettiğine yönelik iddia soruşturulması için ayrılarak Şırnak Cumhuriyet
Başsavcılığına iletilmiş, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/5/2002 tarihinde
iddiayla ilgili olarak bir kanıt bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
19. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı ise 9/2/2004 tarihinde kırk
sekizi jandarma görevlisi olan yetmiş üç şüpheli hakkında delil
yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığına, diğer yandan faillerin tespiti
için soruşturma dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar
vermiştir.
20. Söz konusu karara yapılan itiraz Malatya DGM tarafından
3/4/2004 tarihinde reddedilmiş ve dosya Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir. Soruşturmaya Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/2416 Soruşturma
sayılı dosyasında devam edilmiştir.
21. Bahse konu soruşturma devam ederken kamuoyunda Ergenekon
silahlı terör örgütü soruşturması olarak bilinen ve İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı (CMK 250. maddesi ile görevli) tarafından yürütülen soruşturma
kapsamında bazı gizli tanıkların ifadesine başvurulmuştur. "İlk adım" isimli gizli tanık
27/2/2009 tarihli beyanında başvurucuların yakınlarının zorla kaybedilmesine
dair bazı açıklamalarda bulunmuştur.
22. Diğer yandan başvurucuların yakınlarının zorla
kaybedilmesinde sorumluluğu bulunduğunu iddia ettikleri L.E.nin
de aralarında bulunduğu bazı şahıslar hakkında Ergenekon silahlı terör örgütü
soruşturması kapsamında yakalama kararı çıkarılması ve bazı şahısların
tutuklanması üzerine başvurucuların vekili 11/7/2008 tarihli dilekçeyle
Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunmuştur.
23. Söz konusu dilekçede başvurucular, yakınlarının zorla
kaybedilmesi olayıyla ilgili olarak AİHM tarafından yaşam hakkının ihlaline
karar verildiğini de belirterek hakkında yakalama kararı çıkarılan L.E.nin yakınlarının zorla kaybedilmesi olayıyla ilgili
olarak ifadesinin alınması ve yeterli delil olduğuna kanaat getirilmesi hâlinde
hakkında dava açılması talebinde bulunmuştur.
24. Yerel bir gazetede yakınlarının Mardin'in Dargeçit ilçesi
mezarlığında gömülü olduğuna dair haber çıkması üzerine başvurucular,
Cumhuriyet Başsavcılığına 16/11/2009 tarihli dilekçeyi sunmuşlardır.
25. Dilekçede başvurucular, yakınlarının zorla kaybedilmesinin
failleri belli olmasına rağmen faillerin hâlen yargılanmadığını, basında çıkan
habere göre S.T. ve E.D.nin cesetlerinin asker
giysili şahıslarca Dargeçit mezarlığına getirildiğini, dozerle açılan mezardaki
cesedin çıkarılıp yakınlarının buraya gizlice gömüldüğünü ve cesetlerin hâlen
orada gömülü olduğunu belirterek söz konusu mezarın tespit edilip içinde ceset
varsa DNA incelemesi yaptırılmasını, bu tarihteki mezarlık sorumlusu yahut
belediye yetkilisinin tespit edilerek bu konuda beyanının alınmasını talep
etmişlerdir.
26. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 16/11/2009
tarihli müzekkereyle Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığından anılan mezarlıkta
keşif yapılarak dozerle açılmış bir mezar bulunup bulunmadığının, 2001 yılı
başlarında anılan mezarlığa kimliği belirsiz şahısların defnedilip
edilmediğinin araştırılması ve 2001 yılında mezarlık sorumlusu olarak görev
yapan şahsın tespit edilerek beyanının alınması talebinde bulunulmuştur.
27. Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1/12/2009
tarihinde Dargeçit Belediyesinde çalışan H.A.nın
tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısımları şöyledir:
" ...2001 yılında Dargeçit Belediyesinde
işçi olarak çalısmaktaydım. Yine o tarihte belediyede
görevli olan [A.D.]
beni çağırdı. ...O da bize taburda cenaze olduğunu defin işlerini halletmemiz
gerektiğini söyledi ve tabura yönlendirdi. Oraya vardığımızda bir traktörün
römorkunda cesed olduğunu gördük. Gece vaktiydi.
Orada bulunan bir polis memuru cesede ışık tutarak 'tanıyor musun' diye
sormasına karşın tanımadığımdan olumsuz yanıt verdim. Cesed
bir erkeğe aitti. Tahminime göre 10-15 gün traş
olmamıştı. Ne giydiğini şu anda hatırlamıyorum. [A.] ile birlikte diğer polis ve askerlerinde yardımı ile
cesedi belediyeye ait römorka aldık. ...Traktorun
önünde polis arabası arkasında ise askeriyeye ait araç vardı. Safa mezarlığına
yöneldik. Orada [A.] kepçe ile
mezar yeri kazdı. Cesedi oraya gömdük. Hatta yanımdaki polis memuru 'mezara
işaret koy belki ileride kime ait olduğu belli olur' demişti. Fakat mezarı
belirleyecek taş veya başkaca bir işaret koymadım. ... Cesedi elbiseleri ile
birlikte gömmüştük. ...İstenildiği taktirde mezarın yerini gösterebilirim.
Bizden gömmemizi isteyen asker veya polislerden isim olarak hatırladığım
yoktur..."
28. Ardından tanık H.A. ve bilirkişi eşliğinde anılan mezarlıkta
2/12/2009 tarihinde keşif işlemi gerçekleştirilmiştir. H.A. beyanında
belirttiği, cesedin gömüldüğü mezarı göstermiştir. Bilirkişi tarafından
fotoğraf çekme işlemi gerçekleştirilmiş ve sonrasında mezar yeri ve mezarlığın
krokisi çizilerek Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmuştur.
29. Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı 8/12/2009 tarihinde, mezar
yerine gömülen cesede dair Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığınca 2001 yılında
soruşturma yürütüldüğünü, ölü olarak ele geçirilen bir terör örgütü üyesi
hakkındaki bu soruşturmadaki otopsi işlemi sırasında cesedin fotoğrafının
çekildiğini Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmiştir.
30. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bahse konu fotoğraf
8/3/2010 tarihinde başvuruculardan Yakup Taniş'e
gösterilmiş, başvurucu fotoğrafın S.T. ya da E.D.ye ait olmadığını beyan
etmiştir. Bunun üzerine bahse konu mezar açılmamıştır.
31. Daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17/6/2011
tarihli talimat müzekkeresiyle, başvurucuların zorla kaybedilme olayının
sorumlusu olarak gördükleri L.E.nin ifadesinin
alınmasını 11/7/2008 tarihli dilekçeleriyle (bkz. § 22) talep ettikleri
belirtilerek L.E.nin sağlık durumunun ifade vermeye
elverişli olduğunun anlaşılması nedeniyle şikâyet dilekçesindeki iddialar
hakkında bilgi veren sıfatıyla şahsın beyanının alınması Silivri Cumhuriyet
Başsavcılığından talep edilmiştir.
32. L.E.nin beyanının alınması için
hazır edilmesi konusunda Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı ile Silivri 1 No.lu L
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu arasındaki yapılan birçok yazışma neticesinde L.E.nin Silivri Devlet Hastanesi yoğun bakımında tedavi
görmesi nedeniyle ifade veremeyeceğine dair 26/8/2011 tarihli tutanak üzerine
talimat 26/8/2011 tarihinde bila infaz Cumhuriyet
Başsavcılığına iade edilmiştir. İncelenen başvuru evrakında anılan şahsın
beyanının alındığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır.
33. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2004/2416 soruşturma
sayılı ve 17/10/2011 tarihli görevsizlik kararıyla soruşturma dosyası
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250. madde ile görevli)
gönderilmiştir. Görevsizlik kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"[S.T.nin] 2001 yılında
Silopi Hadep İlçe Başkanlığı görevinde bulunduğu, müştekilerce [S.T.nin] 25/01/2011
tarihinde İlçe Jandarma görevlilerinin çağılması üzerine yanına [E.D.yi] alarak Silopi
İlçe jandarma komutanlığına gittiği, akabinde kendisinden haber alınamadığı, [S.T.] ve [E.D.nin] öldürüldüklerini iddia ettikleri, Cumhuriyet
Başsavcılığımızca gizli olarak yürütülen soruşturma kapsamında iddiaları
doğrulayan[S.T.] ve [E.D.ye] ait cesede ulaşılamadığı, ...gizli tanık olarak
dinlenen İlkadım'ın beyanlarında [S.T.] ve [E.D.nin] [L.E.nin] talimatı ile
öldürüldüğünü beyan ettiği, ...söz konusu tarihte Şırnak Alay komutanı olarak
görev yapan [L.E.nin] sağlık duıumunun müsait
olmaması nedeniyle ifadesine başvurulamadığı, [S.T.] ve [E.D.nin] akıbeti hakkında müşteki ve gizli tanık beyanları
dışında bir delil elde edilememiş ise de, delillerin takdir ve
değerlendirmesinin olay hakkında ayrı bir soruşturma yürütüldüğü de dikkate
alınarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na (CMK 250/1 Maddesi ile Görevli)
ait bulunduğu anlaşılmakla..."
34. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile
görevli) devredilen söz konusu soruşturma, olayla ilgili tüm soruşturmaların en
son olarak birleştirildiği 2011/2919 numaralı dosyada yürütülmüştür.
35. Bu sırada Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) yaptığı
13/8/2010 tarihli başvuruda belirttiği iddialar nedeniyle başvurucu Yakup Taniş'in Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2/8/2011
tarihinde müşteki olarak beyanı alınmıştır. Başvurucu bu beyanında; 25/1/2001
tarihinde Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı L.E.nin
talimatıyla kardeşi S.T. ile E.D.nin zorla
kaybedildiğini, 26/1/2001 tarihinden itibaren tüm yetkili makamlara
başvurdukları hâlde soruşturmalarda bir ilerleme sağlanamadığını, Ergenekon
ismiyle bilinen soruşturmada L.E.nin tutuklanmasına
rağmen yakınının zorla kaybedilmesi olayıyla ilgili olarak ciddi bir gelişme
olmadığını, sorumlu diğer şahıslarla birlikte L.E.nin
de bu olayla ilgili olarak en kısa sürede yargılanmasını istediğini belirttiği
görülmüştür.
36. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile
görevli) başvurucular vekilinin 20/11/2013 tarihli dilekçeyle talep etmesi
üzerine 6/12/2013 tarihli müzekkere ile, daha önceden açılmasına gerek görülmeyen
Dargeçit mezarlığında bulunan söz konusu mezarın olay yeri inceleme ekibiyle
birlikte açılarak alınacak kemik örnekleri üzerinde cesedin başvurucuların
yakını S.T.ye ait olup olmadığının tespiti için DNA incelemesi yaptırılması
talimatını Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir.
37. Bunun üzerine Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
2/1/2014 tarihinde mezarlığa gidilerek başvurucuların yakını olan E.D.nin çocuğu C.D.nin de
huzurunda mezar açma işlemi gerçekleştirilmiş, cesetten bir adet diş ve kemik
örneği alınmış, bu işlemlerle ilgili olarak aynı tarihli Olay Yeri ve Keşif
Tutanağı düzenlenmiştir.
38. Alınan kemik örnekleri Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından 3/1/2014 tarihli yazı ile gerekli incelemenin yapılması için İstanbul
Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığına iletilmiştir.
39. ATK Biyoloji İhtisas Dairesinin 29/1/2014 tarihli raporunda,
yapılan DNA incelemesi sonucu cesedin başvurucuların zorla kaybedilen
yakınlarına ait olmadığı tespitine yer verilmiştir. Söz konusu bilgiler
Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/1/2014 tarihinde Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına(TMK 10. madde ile görevli) iletilmiştir.
40. Soruşturmanın devam ettiği süre içinde özel yetkili
mahkemelerin 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesinde yapılan
değişiklik ile kaldırılması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK
10. madde ile görevli) tarafından 20/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı
verilerek dosya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
41. Soruşturma dosyası Cumhuriyet Başsavcılığınca 2014/969
numaraya kaydedilmiştir.
42. Başvurucuların vekilleri 16/7/2014 tarihli dilekçeyle olay
tarihi üzerinden geçen 13 yıl 6 aylık süreye rağmen yürütülen soruşturmada
hiçbir gelişme olmadığını, zamanaşımı süresinin bu soruşturmada uygulanmaması
gerektiğini belirterek soruşturmanın etkili, hızlı ve şeffaf bir şekilde
yürütülmesi ile gizli tanıkların beyanlarında adı geçen şüphelilerin derhâl
ifadelerinin alınması ve yargılanması taleplerini Cumhuriyet Başsavcılığına
iletmiştir.
43. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 29/5/2015 tarihli
kararla, diğer iki şüpheli ile birlikte L.E. hakkında yeterli şüphe bulunmadığı
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
44. Başvurucular vekili 29/5/2015 havale tarihli dilekçeyle
soruşturma dosyasının bir örneğini talep etmiştir.
45. 18/6/2015 tarihli dilekçeyle anılan karara yapılan itiraz
Cizre Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/7/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
" ...Suç tarihi itibariyle Şırnak İl Alay
Komutanı olarak görev yapan şüpheli [L.E.nin] HADEP ilçe
başkanı olan [S.T.nin] partiyi ve siyaseti bırakması konusunda olaydan önce
gerek bizzat kendisine gerekse babası Şuayip Tanış'a birden fazla baskı ve tehditlerde
bulunduğu, [S.nin] partiyi bırakmaması üzerine olay günü Silopi İlçe
Jandarma Komutanlığına çağrılarak bizzat şüpheli [L.E.] ve dosyada adı geçen diğer şüphelilerin yardımıyla
kaybolan iki şahsın öldürüldüğü iddiası üzerine 14 yıldan fazla süren soruşturma
kapsamında C.Başsavcılığınca tüm iddialar ve elde
edilen bulgular üzerinde hassasiyetle durulmuş, gerekli araştırmalar yapılmış,
olayla ilgili bilgisi olan tüm tanıkların beyanlarına tekrar tekrar
başvurulmuş, müşteki vekillerinin soruşturmanın aydınlatılmasına yönelik talep
dilekçelerinde belirttikleri talepler değerlendirilmiş, görgü tanıklarının
beyanlarına dayanılarak ölenin cesetlerinin bulunduğu iddia edilen Dar geçitteki
mezar açılmış, DNA incelemesi yaptırılmış, mezardaki cesetten alınan bulgularla
her iki şahsın ailesinden alınan kan örnekleri ile karşılaştırılmış, Adli Tıp
Biyoloji İhtisas Dairesinin 29.01.2014 tarihli raporuna göre yakınlık derecesi
kurulamamış, yine ATK Fizik Grafoloji İhtisas Dairesinin 29.06.2001 tarihli
raporuna göre Olay günü Silopi İlçe Jandarma Komutanlığınca tutulan Ziyaretçi
ve İş izleme Kayıt Defterindeki çıkış imzalarının [S.] ve [E.ye] ait
olduğu tespit edilmiş ve tüm araştırmalar sonucunda kayıp şahısların ölü olup
olmadıkları belli olmadığı gibi öldükleri kabul edilse dahi şüpheliler
tarafından öldürüldükleri tespiti yapılamamış olup dosya kapsamı itibariyle
şüpheliler tarafından iddia edilen olayın gerçekleştirildiğine dairyeterli delil elde edilemediği gibi şüphede kaldığı
anlaşılmıştır.
Öte yandan dosyadaki bilgi ve belgelerden [S.T.nin] 2000 yılının
Kasım ayından itibaren mazot kaçakçılığı ve HADEP'in
faaliyetlerini takip ve haber akışını sağlamak üzere Silopi İlçe Jandarma
Komutanlığınca haber elemanı olarak kullanıldığı İlçe Jandarma Komutanlığının
18.02.2002 tarihli resmi yazısından anlaşılmaktadır.
Bu doğrultuda dosyada mevcut bulunan isimsiz
imzasız el yazısı ile yazılan mektupta kaybolan şahısların olay tarihinden
sonra PKK tarafından dağa götürüldüğünü, kırsal alanda leşker kıyafetli kimliği
tespit edilemeyen ve elinde silah bulunan bir şahsın yanında[S.T.nin] leşker
kıyafetiyle çekilmiş fotoğrafının bulunduğunu ve bu fotoğrafın da gönderildiği
belirtilmekle gönderilen fotoğraftaki şahısla[S.T.ye] ait fotoğraflar üzerinde ATK Fizik İhtisas
Dairesince inceleme yaptırılmış dairenin 13.12.2004 tarihli raporuna göre
kırsal alanda çekilmiş fotoğraftaki şahsın [E.T.] olduğu somut olarak tespit edilmiştir.
Yapılan araştırmalar sonucunda yine dosyada
mevcut olan 05.02.2001 tarihli ve PKK Merkez Komitesince mühürlenmiş 1 sayfadan
ibaret olan içeriğinden PKK tarafından el yazısıyla [S.nin] babası Şuayip'e
hitaben yazılmış bir mektuba göre, '...başkan Abdulah
Öcalan yoldaş'a karşı yürütülen uluslararası komplo
ile yeni bir sürecin başlangıcının 2.yılına yaklaşmışken ...hainlik duygularını
içlerinden atamayan ve düşmenla işbirliği yapmak için
ihanet içerisine giren bu iki arkadaşımız başlangıçta halk serhildanıyız
diye ortaya çıktıklarında genç ve tecrübesiz olmalarına rağmen bütün
desteğimizi onlardan yana kullandık, biliyorduk ki bizim devrimimizde gerilla serhildansız serhildan da
gerillasız olmaz, ...serhildanlar düşmanla işbirliği
içerisine girerlerse onun cevabını ve bedelini verirler ve vermek
zorundadırlar! yurtsever halkımız ve kardeşimiz Şuayip! oğlun ve yanındaki
[B.] arkadaşımız bizimle beraberdir, bizim
yanımızda DOLOKOKİ'de kalmaktadır, bunları merak
etmeyin,...bir süre bizim yanımızda kalacaklardır, sizden isteğimiz başlayan
ulusal ve 3.serhildan dönemini başarıya götürmek için TC aleyhine propaganda ve
kışkırtmalara devam etmenizdr, bu iki arkadaşın TC
tarafından katledildiğini ısrarla anlatmanız kitlelere yaymanızdır...' şeklinde
bilgi ve telkinlerde bulunulmuştur.
...
Dosyada bulunan bir diğer ihbar mektubu da
Şırnak Hadep İl Başkanın [R.S.nin] baygın vaziyette iki şahsı tır şöförü
ile 5000 ABD doları karşılığında Kuzey Irak'a götürmesi hususunda anlaşma
yaptığına ilişkindir.
Somut delil olarak değerlendirilmesi mümkün
olan ve kaybolan şahıslara ait telefon numaraları üzerinde incelemeler
yaptırılmış, 29.01.2001 tarihinden sonra [S.T.nin] birden fazla
yakınları ile zaman zaman görüşmeler yaptığı ancak yakınlarının mantıklı makul
açıklamalar yapamadığı görülmüştür.
Sonuç olarak kaybolan şahıslar jandarmaya
çağırılıp serbest bırakılmasından sonra [S.nin] haber elamanı
olarak Jandarmaya çalıştığı bilgisine ulaşan örgütün hem buna engel olmak,
şahısları cezalandırmak için kaçırma ve akabindebu
durumu Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı yukarda bahsedildiği gibi örgütün
sistematik bir şekilde başvurduğu eylemlerden birini gerçekleştirme amacı
taşıma ihtimalinin de kuvvetli olduğu, yine Türkiye Cumhuriyeti Devletininresmi görevlileri tarafından öldürüldükleri iddasını ortaya atarak serhildan
dönemini canlandırmak ve uluslararası alanda duyurmaya çalışma gayreti içersinde olmaları ihtmali de söz
konusudur.
Dosyada beyanları bulunan gizli tanık
beyanlarına gelince 'İlk adım' diye kodlandırılan tanığın beyanları İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı (cmk.250.madde ile yetkili Birim) tarafından Ergenekon
terör örgütü'ne yönelik yürütülen soruşturma
kapsamında İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından alınmış, tanığın yalnızca
1993 yılında Silopi ilçesi Verimli Köyünde geçiçi köy
korucusu olduğu bilinmektedir.
...
Sonuç olarak; işbu soruşturma dosyasındayu karda açıklanan nedenlerle beyanı kabul
edilemeyecek bir gizli tanık beyanı ve müştekilerin iddiası dışında
şüphelilerce gerçekleştirildiği iddiasını kanıtlamaya yeterli, her türlü
şüpheden uzak ve kamu davasının açılmasına yeterli delil olmadığı, ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair
verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir husus görülmediğinden ..."
46. Red kararı başvuruculara 20/7/2015
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 17/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
47. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Alya Demir ve Mehmet Demir, B. No:
2015/7584, 7/2/2019, §§ 30-43.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
48. Mahkemenin 13/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
49. Başvurucular; yakınlarının olay tarihinde il jandarma alay
komutanı olarak görev yapan L.E.nin talimatıyla
güvenlik güçleri tarafından zorla kaybedilmelerine, bu iddialarını teyid eden gizli tanık beyanı ve bu olayla ilgili olarak
AİHM tarafından verilen ihlal kararı bulunmasına rağmen olayda sorumluluğu
bulunan L.E. ve diğer iki jandarma görevlisi hakkında haksız olarak kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildiğini, yakınlarının siyasi görüşleri nedeniyle
gözaltına alınıp zorla kaybedildiğini belirterek Anayasa'nın 10.,17.,19., 36.
ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik Yönünden
50. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, yaşama...
hakkına sahiptir."
51. Anayasa'nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri,
…Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
53. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri de doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesidir.
Bununla birlikte başvurucuya karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin
amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak ölüm olayının
gerçekleşmediği bazı durumların da yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür
(Mehmet Karadağ, B. No:
2013/2030, 26/6/2014, § 20).
54. Nitekim Anayasa Mahkemesi, elektrik akımına kapılma sonucu
meydana gelen yaralanmaların konu edildiği iki başvuruyu (Hüseyin Münüklü,
B. No: 2014/5973, 13/9/2017, § 47; Gürkan
Kaçar ve diğerleri, B. No: 2014/11855, 13/9/2017, § 50),başvurucunun
hayati tehlike geçirmesiyle sonuçlanan ve üçüncü kişi tarafından
gerçekleştirilen silahlı saldırı olayının konu edildiği başvuruyu (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017,
§§ 111), kolluk görevlileri tarafından silahlı güç kullanılması sonucu
başvurucuların yaralanmalarına ilişkin bir başvuruyu (Mustafa Çelik ve Siyahmet
Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 71) ve kamuoyunda tanındığı
görüşleri nedeniyle marjinal bir grubun tepkisini çeken başvurucunun yaşamına
yönelik tehditlerin konu edildiği başvuruyu (Baskın
Oran, B. No: 2014/4645, 18/4/2018, § 62) başvurulara konu olayın koşullarını dikkate alarak yaşam
hakkı kapsamında incelemiştir.
55. Somut olayda başvuru, ne ölen bir kişinin yakınları tarafından
ne de yaşamsal bir tehlikeye maruz kalan bir kişi tarafından yapılmıştır. S.T.
ve E.D.nin yakınları bu şahısların zorla
kaybedildiğini, olay tarihinden beri kendilerinden haber alınamadığını ve olay
hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini iddia etmişlerdir. Somut
olayın koşullarında, bu şahısların zorla kaybedilmesi iddiası ile ilgili
başvurunun başvurucuların etkili başvuru hakkıyla eşitlik ilkesiyle bağlantılı
olarak ileri sürdükleri diğer ihlal iddialarını da kapsayacak şekilde Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
56. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancakölen kişinin mağdur olan yakınları
tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
Başvurucular, zorla kaybedilen şahısların kardeşleri ve babasıdır (bkz. § 8).
Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır.
57. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri bakımından da ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
58. Yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gereken bir olayla ilgili
olarak yürütülen soruşturmanın etkili olup olmadığının incelenebilmesi için
-mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi
aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının
beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil
niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
59. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen
doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan
soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa
başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve
şikâyetlerini çok uzun süre geçmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde
anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir
(Yasin Ağca, § 121). Böyle bir
durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları
veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B.
No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87; Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018, § 84).
60. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde
dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun
farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmalıdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88; Sultani Acar, § 85).
61. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark
edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde
soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya
çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle getirecektir. Böyle bir
durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine
gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden
yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları
gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa
ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren
etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların
caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar
verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün
önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat
Azizoğlu, § 89; Sultani Acar, §
86).
62. Esasen olayların oluşumuna ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015,
§ 44). Bu nedenle etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru konusu olaylar
açısından yer verilen somut tespitlerin hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesince
kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum yapıldığı şeklinde
değerlendirilmemesi gerekir (Hıdır Öztürk ve
Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016,
§ 186).
63. Somut olayda yaşam hakkının usul boyutu yönünden verilen
ihlal kararında AİHM, başvurucuların yakınlarının zorla kaybedilmesi olayına
ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın etkisizliğini tespit etmiş; ayrıca
hâlihazırda yürütülen soruşturma bulunsa da bu soruşturma kapsamında ileride ek
ve etkili önlemlerin alınacağını gösteren bir belirtinin olmadığına vurgu
yapmıştır (bkz. § 16).
64. AİHM'in ihlal kararı verdiği 2005
yılı itibarıyla etkisiz yürütüldüğü tespit edilensoruşturma
bakımından başvurucuların yaptığı bireysel başvurunun süresinde olup
olmadığının tespit edilebilmesi için öncelikle AİHM'in
ihlal kararı sonrasında soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir
tedbirin alınıp alınmadığının ve soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut
verici gelişmelerin ve gerçekçi varsayımların bulunup bulunmadığının
belirlenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
65. Bu bakımdan somut olay incelendiğinde öncelikle
soruşturmanın yürütüldüğü DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2004 yılında,
kırk sekizi jandarma görevlisi olan yetmiş üç şüpheli hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilerek faillerin aranması için dosyanın Cumhuriyet
Başsavcılığına yeniden gönderildiği anlaşılmıştır (bkz. § 19)
66. Bu aşamadan sonra Ergenekon soruşturması olarak bilinen
soruşturmadaki gizli tanık tarafından başvurucuların yakınlarının zorla
kaybedilmesi olayına dair açıklamalarda da bulunulması üzerine başvurucular
Cumhuriyet Başsavcılığına 11/7/2008 tarihli dilekçeyle başvurmuştur. Bu
dilekçeyle başvurucular, AİHM'in bu konudaki ihlal
kararına da değinerek olayda sorumluluğu bulunan L.E.nin
ifadesinin alınarak yargılanmasını talep etmişlerdir (bkz. §§ 22, 23)
67. Bu taleple ilgili olarak dosya kapsamındaki bilgi ve
belgelere göre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ancak 17/6/2011 tarihli
müzekkereyle Silivri Cumhuriyet Başsavcılığından başvurucuların talebinin
aksine L.E.nin şüpheli olarak değil bilgi veren
sıfatıyla beyanının alınmasının talep edildiği görülmüştür (bkz. § 31) Bunun
yanı sıra bu talep, anılan şahsın sağlık durumu elverişli olmadığı için beyanı
alınamadığından bila infaz iade edilmiştir (bkz. §
32). L.E.nin bu aşamadan sonra beyanının alındığına
dair bilgi ya da belgeye dosya kapsamında rastlanmamıştır.
68. Ayrıca başvuruculardan Yakup Taniş
tarafından 2011 yılında BİMER'e yapılan başvuruda,
2001 yılından beri soruşturmada hiçbir ilerleme sağlanmadığının ve L.E.nin Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmış
olmasına rağmen soruşturmada bir gelişme yaşanmadığının belirtildiği de görülmüştür
(bkz. § 35).
69. Öte yandan birtakım tanık beyanı ve gazete haberleri üzerine
başvurucuların yakınlarının Dargeçit mezarlığına gizlice gömüldüğü yönünde
şüpheler ortaya çıkması üzerine 2013 yılında başvurucuların talepleri üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından daha önce yeri tespit edilmiş olan mezarın açılarak
içindeki cesetten alınan kemik örnekleri üzerinde DNA incelemesi yaptırılmıştır
(bkz. §§ 36-39). Alınan DNA örnekleri cesedin başvurucuların yakınlarına ait
olmadığını ortaya koymuştur.
70. Son olarak başvurucular vekili tarafından Cumhuriyet
Başsavcılığına 16/7/2014 tarihli dilekçe sunulduğu ve bu dilekçede olay
tarihinden bu yana geçen 13 yıl 6 aylık süre içinde soruşturmada hiçbir gelişme
yaşanmadığının açıkça belirtildiği görülmüştür (bkz. § 42).
71. Bu itibarla Anayasa Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya
suçluluğuna ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı ilkesi (bkz. § 68)
gözetilerek başvurucuların münhasıran sorumlu olduğunu iddia ettiği ve
cezalandırılmasını istediği belli bazı şahıslar yönünden kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verilmesinin haksız olduğu yönündeki iddiaları bakımından
inceleme yapılmıştır. Bu bağlamda, Dargeçit mezarlığında gerçekleştirilen mezar
açma işlemi ve sonrasında yapılan DNA incelemesinin sonucundan bağımsız olarak
soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişme olup olmadığı
tartışmalı olsa da, başvurucuların bizzat kendileri tarafından soruşturmada
ilerleme sağlanacağına veya soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirlerin
alınacağına dair haklı bir beklenti içine girdikleri yönünde bir beyanda
bulunmamaları karşısında Anayasa Mahkemesince de aksi yönde bir değerlendirme
yapılması mümkün değildir.
72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
73. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
74. Sonuç olarak 16/7/2014 tarihli dilekçeye göre de (§ 42)
soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünün farkında oldukları açık olan ve
şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle
ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektikleri yönünde herhangi bir
iddiaları bulunmayan başvurucuların etkisiz olduğu çok uzun bir zamandır açık
olan soruşturmanın sonuçlanmasını beklemelerinin gerekmediği dikkate
alındığında, bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012
tarihinden sonra, başvurucuların soruşturmanın etkisizliğinin farkında
olduklarını 16/7/2014 tarihli dilekçeyle açıkça ortaya koymalarından makul
kabul edilemeyecek bir süre sonra yaptıkları başvurunun süresinde yapılmış
olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
76. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı
23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
77. Somut olayda başvurucular 25/1/2001 tarihinden bu yana
yakınlarından haber alamadıklarını ileri sürmekte olup başvuruya konu olayın
bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012
tarihinden önce gerçekleştiği görülmüştür.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın zaman bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
13/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.