TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET ATA DENİZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/13893)
Karar Tarihi: 13/6/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Mehmet Ata DENİZ
2. Şuayip TANİŞ
3. Yakup TANİŞ
Vekili
Av. Hakim TANIŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerince gözaltına alındıktan sonra kaybedildikleri iddia edilen kişilerle ilgili ceza soruşturmasının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince söz konusu olayla ilgili olarak yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi sonrasında da etkisiz yürütülmesi nedeniyle yaşam hakkının; gözaltında meydana gelen zorla kaybedilme olayı nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 25/1/2001 tarihinde zorla kaybedildikleri iddia edilen S.T. ve E.D.nin yakınlarıdır. Başvuruculardan Şuayip Taniş, S.T.nin babası, Yakup Taniş ise kardeşidir. Başvuruculardan Mehmet Ata Deniz ise E.D.nin kardeşidir.
9. Olay tarihinde S.T. Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Silopi İlçe Başkanı, E.D. ise anılan partinin üyesi ve sekreteridir.
10. Başvurucuların iddiasına göre, özellikle S.T. olay tarihinde Şırnak İl Alay Komutanı olarak görev yapmakta olan L.E. tarafından ilçe başkanlığı görevinden istifa etmesi aksi halde öldürüleceği yönünde tehdit ve baskı görmektedir. Başvuruculardan Şuayip Taniş, L.E.nin bizzat kendisine de bu tehditlerini bildirdiğini iddia etmektedir.
11. Başvurucuların belirttiğine göre 25/1/2001 tarihinde S.T., E.T. isimli bir yakını ile birlikte yürümekteyken yanlarında bir araba durmuş; arabadan çıkan şahısların S.T.ye İlçe Jandarma Komutanlığınca çağırıldığını söylemeleri ve S.T.nin ancak resmî bir çağrı gelmesi hâlinde İlçe Jandarma Komutanlığına gideceğini belirterek arabaya binmeyi reddetmesi üzerine arabadaki şahıslar oradan ayrılmıştır.
12. Aynı gün S.T. cep telefonundan aranarak çağırılması üzerine E.D. ile birlikte saat 14.00 sıralarında İlçe Jandarma Komutanlığına gitmiştir.İlçe Jandarma Komutanlığına giriş ve çıkışların işlendiği kayıt defterinde, ilçe jandarma komutanının bulunmaması sebebiyle anılan kişilerin saat 14.30'da buradan ayrıldıklarına yönelik imzaları bulunmaktadır.
13. Başvurucular vekili 26/1/2001 tarihinde Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) sunduğu dilekçeyle bir gün önce saat 13.30 sıralarında, S.T. ile E.T. birlikteyken yanlarına gelen araçtan inen vepolis olduğunu söyleyen üç şahsın araca binmelerini istediğini, S.T.nin ise kendilerine resmî makamdan bilgi gelirse karakola gideceklerini söyleyerek bu teklifi reddetmesi üzerine aynı gün saat 14.30 civarında bu defa Silopi İlçe Merkez Karakolundan aradığını söyleyen bir şahsın S.T.yi çağırması üzerine S.T.nin E.D. ile birlikte Silopi İlçe Merkez Karakoluna gittiğini ve bir daha kendilerinden haber alınmadığını bildirerek akıbetlerinin araştırılması talebinde bulunmuştur.
14. Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülmekteyken başvurucular ve S.G. 9/2/2001 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, AİHM nezdindeki başvurularında yakınlarının zorla kaybedilmesine ilişkin olarak devletin hiçbir makul açıklama yapmaması nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun, yürütülen soruşturmadaki gizlilik kararı nedeniyle soruşturmanın gidişatından haberdar olamamaları ve resmî makamların etkili bir soruşturma yürütmemeleri nedeniyle etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca yakınlarının gözaltındayken zorla kaybedilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesinin, yakınlarının zorla kaybedilmesinin insanlık dışı ve onur kırıcı muamele oluşturması nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin, yine soruşturmadaki gizlilik kararı nedeniyle Sözleşme'nin 13. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
15. AİHM 2/8/2005 tarihli kararıyla başvurucuların yakınlarının zorla kaybedilmesi nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun, olaya dair yürütülen soruşturmanın etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun, açıklanamayan söz konusu kaybolma nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, başvurucuların her birine 20.000 Avro manevi tazminat ödenmesine de hükmetmiştir (Taniş ve diğerleri/Türkiye, B. No: 65899/01, 2/8/2005).
16. AİHM, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasını değerlendirirken temin edebildiği tüm soruşturma işlemlerini incelemiş, birçok tanığı bizzat dinlemiş ve S.T. ile E.D.nin siyasi faaliyetlerinden ötürü askerî yetkililer tarafından tehdit edildiğine dair oldukça ikna edici belirtilerin bulunduğu kanaatine vardığını ifade etmiştir. AİHM soruşturma makamlarının olayı soruşturmada çekingen ve gevşek davrandığını, güvenlik güçlerinin inkarlarını tartışmasız olarak kabul ettiklerini, alay komutanı ve güvenlik güçleri hakkındaki soruşturmaların takipsizlik kararıyla sonuçlandığını, zorla kaybedilmenin sorumluları hakkında hiçbir kovuşturma başlatılmadığını belirtmiştir. Ayrıca AİHM yürütülen bir soruşturma bulunsa da bu soruşturma kapsamında ek ve etkili önlemlerin alınacağını gösteren hiçbir belirtinin olmadığının da altını çizmiştir. AİHM'e göre olay tarihinden dört yıl sonra başvurucuların yakınlarının akıbetlerinin belirsizliğini koruması, ciddi bir soruşturmanın yürütülmemesi, yaşanan olaylar hakkında resmî makamların makul bir açıklamasının bulunmaması nedeniyle şahısların kaybolmasında devletin sorumluluğu bulunmaktadır ve yaşam hakkı ihlal edilmiştir (Taniş ve diğerleri/Türkiye, §§ 199-210).
17. AİHM yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği iddiası yönünden de yukarıdaki gerekçeleri yinelemiş, Sözleşme'nin 5. maddesinin ihlal edildiğine yönelik değerlendirmeleri sırasında da S.T. ve E.D.nin Silopi Jandarma Komutanlığına girerken görülmelerinden sonra başlarına gelenler konusunda devletin ikna edici bir açıklama yapmadığına, soruşturmanın ihmaller içerdiğine ve ön yargılı şekilde yürütüldüğüne ilişkin düşüncelerini yeniden ifade ederek başvurucuların yakınlarının açıklanamayan şekildeki zorla kaybedilmelerinin Sözleşme'nin 5. maddesini ağır biçimde ihlal ettiğini ifade etmiştir.
18. Olayla ilgili olarak yürütülen soruşturmada Cumhuriyet Başsavcılığı 22/4/2003 tarihinde dosyanın Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir. Bu aşamada Şırnak İl Jandarma Alay Komutanının başvuruculardan Şuayip Taniş'i tehdit ettiğine yönelik iddia soruşturulması için ayrılarak Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiş, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/5/2002 tarihinde iddiayla ilgili olarak bir kanıt bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
19. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı ise 9/2/2004 tarihinde kırk sekizi jandarma görevlisi olan yetmiş üç şüpheli hakkında delil yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığına, diğer yandan faillerin tespiti için soruşturma dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
20. Söz konusu karara yapılan itiraz Malatya DGM tarafından 3/4/2004 tarihinde reddedilmiş ve dosya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Soruşturmaya Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/2416 Soruşturma sayılı dosyasında devam edilmiştir.
21. Bahse konu soruşturma devam ederken kamuoyunda Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturması olarak bilinen ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. maddesi ile görevli) tarafından yürütülen soruşturma kapsamında bazı gizli tanıkların ifadesine başvurulmuştur. "İlk adım" isimli gizli tanık 27/2/2009 tarihli beyanında başvurucuların yakınlarının zorla kaybedilmesine dair bazı açıklamalarda bulunmuştur.
22. Diğer yandan başvurucuların yakınlarının zorla kaybedilmesinde sorumluluğu bulunduğunu iddia ettikleri L.E.nin de aralarında bulunduğu bazı şahıslar hakkında Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturması kapsamında yakalama kararı çıkarılması ve bazı şahısların tutuklanması üzerine başvurucuların vekili 11/7/2008 tarihli dilekçeyle Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunmuştur.
23. Söz konusu dilekçede başvurucular, yakınlarının zorla kaybedilmesi olayıyla ilgili olarak AİHM tarafından yaşam hakkının ihlaline karar verildiğini de belirterek hakkında yakalama kararı çıkarılan L.E.nin yakınlarının zorla kaybedilmesi olayıyla ilgili olarak ifadesinin alınması ve yeterli delil olduğuna kanaat getirilmesi hâlinde hakkında dava açılması talebinde bulunmuştur.
24. Yerel bir gazetede yakınlarının Mardin'in Dargeçit ilçesi mezarlığında gömülü olduğuna dair haber çıkması üzerine başvurucular, Cumhuriyet Başsavcılığına 16/11/2009 tarihli dilekçeyi sunmuşlardır.
25. Dilekçede başvurucular, yakınlarının zorla kaybedilmesinin failleri belli olmasına rağmen faillerin hâlen yargılanmadığını, basında çıkan habere göre S.T. ve E.D.nin cesetlerinin asker giysili şahıslarca Dargeçit mezarlığına getirildiğini, dozerle açılan mezardaki cesedin çıkarılıp yakınlarının buraya gizlice gömüldüğünü ve cesetlerin hâlen orada gömülü olduğunu belirterek söz konusu mezarın tespit edilip içinde ceset varsa DNA incelemesi yaptırılmasını, bu tarihteki mezarlık sorumlusu yahut belediye yetkilisinin tespit edilerek bu konuda beyanının alınmasını talep etmişlerdir.
26. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 16/11/2009 tarihli müzekkereyle Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığından anılan mezarlıkta keşif yapılarak dozerle açılmış bir mezar bulunup bulunmadığının, 2001 yılı başlarında anılan mezarlığa kimliği belirsiz şahısların defnedilip edilmediğinin araştırılması ve 2001 yılında mezarlık sorumlusu olarak görev yapan şahsın tespit edilerek beyanının alınması talebinde bulunulmuştur.
27. Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1/12/2009 tarihinde Dargeçit Belediyesinde çalışan H.A.nın tanık olarak beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısımları şöyledir:
" ...2001 yılında Dargeçit Belediyesinde işçi olarak çalısmaktaydım. Yine o tarihte belediyede görevli olan [A.D.] beni çağırdı. ...O da bize taburda cenaze olduğunu defin işlerini halletmemiz gerektiğini söyledi ve tabura yönlendirdi. Oraya vardığımızda bir traktörün römorkunda cesed olduğunu gördük. Gece vaktiydi. Orada bulunan bir polis memuru cesede ışık tutarak 'tanıyor musun' diye sormasına karşın tanımadığımdan olumsuz yanıt verdim. Cesed bir erkeğe aitti. Tahminime göre 10-15 gün traş olmamıştı. Ne giydiğini şu anda hatırlamıyorum. [A.] ile birlikte diğer polis ve askerlerinde yardımı ile cesedi belediyeye ait römorka aldık. ...Traktorun önünde polis arabası arkasında ise askeriyeye ait araç vardı. Safa mezarlığına yöneldik. Orada [A.] kepçe ile mezar yeri kazdı. Cesedi oraya gömdük. Hatta yanımdaki polis memuru 'mezara işaret koy belki ileride kime ait olduğu belli olur' demişti. Fakat mezarı belirleyecek taş veya başkaca bir işaret koymadım. ... Cesedi elbiseleri ile birlikte gömmüştük. ...İstenildiği taktirde mezarın yerini gösterebilirim. Bizden gömmemizi isteyen asker veya polislerden isim olarak hatırladığım yoktur..."
28. Ardından tanık H.A. ve bilirkişi eşliğinde anılan mezarlıkta 2/12/2009 tarihinde keşif işlemi gerçekleştirilmiştir. H.A. beyanında belirttiği, cesedin gömüldüğü mezarı göstermiştir. Bilirkişi tarafından fotoğraf çekme işlemi gerçekleştirilmiş ve sonrasında mezar yeri ve mezarlığın krokisi çizilerek Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmuştur.
29. Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı 8/12/2009 tarihinde, mezar yerine gömülen cesede dair Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığınca 2001 yılında soruşturma yürütüldüğünü, ölü olarak ele geçirilen bir terör örgütü üyesi hakkındaki bu soruşturmadaki otopsi işlemi sırasında cesedin fotoğrafının çekildiğini Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmiştir.
30. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bahse konu fotoğraf 8/3/2010 tarihinde başvuruculardan Yakup Taniş'e gösterilmiş, başvurucu fotoğrafın S.T. ya da E.D.ye ait olmadığını beyan etmiştir. Bunun üzerine bahse konu mezar açılmamıştır.
31. Daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17/6/2011 tarihli talimat müzekkeresiyle, başvurucuların zorla kaybedilme olayının sorumlusu olarak gördükleri L.E.nin ifadesinin alınmasını 11/7/2008 tarihli dilekçeleriyle (bkz. § 22) talep ettikleri belirtilerek L.E.nin sağlık durumunun ifade vermeye elverişli olduğunun anlaşılması nedeniyle şikâyet dilekçesindeki iddialar hakkında bilgi veren sıfatıyla şahsın beyanının alınması Silivri Cumhuriyet Başsavcılığından talep edilmiştir.
32. L.E.nin beyanının alınması için hazır edilmesi konusunda Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı ile Silivri 1 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu arasındaki yapılan birçok yazışma neticesinde L.E.nin Silivri Devlet Hastanesi yoğun bakımında tedavi görmesi nedeniyle ifade veremeyeceğine dair 26/8/2011 tarihli tutanak üzerine talimat 26/8/2011 tarihinde bila infaz Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilmiştir. İncelenen başvuru evrakında anılan şahsın beyanının alındığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır.
33. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2004/2416 soruşturma sayılı ve 17/10/2011 tarihli görevsizlik kararıyla soruşturma dosyası Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250. madde ile görevli) gönderilmiştir. Görevsizlik kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"[S.T.nin] 2001 yılında Silopi Hadep İlçe Başkanlığı görevinde bulunduğu, müştekilerce [S.T.nin] 25/01/2011 tarihinde İlçe Jandarma görevlilerinin çağılması üzerine yanına [E.D.yi] alarak Silopi İlçe jandarma komutanlığına gittiği, akabinde kendisinden haber alınamadığı, [S.T.] ve [E.D.nin] öldürüldüklerini iddia ettikleri, Cumhuriyet Başsavcılığımızca gizli olarak yürütülen soruşturma kapsamında iddiaları doğrulayan[S.T.] ve [E.D.ye] ait cesede ulaşılamadığı, ...gizli tanık olarak dinlenen İlkadım'ın beyanlarında [S.T.] ve [E.D.nin] [L.E.nin] talimatı ile öldürüldüğünü beyan ettiği, ...söz konusu tarihte Şırnak Alay komutanı olarak görev yapan [L.E.nin] sağlık duıumunun müsait olmaması nedeniyle ifadesine başvurulamadığı, [S.T.] ve [E.D.nin] akıbeti hakkında müşteki ve gizli tanık beyanları dışında bir delil elde edilememiş ise de, delillerin takdir ve değerlendirmesinin olay hakkında ayrı bir soruşturma yürütüldüğü de dikkate alınarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na (CMK 250/1 Maddesi ile Görevli) ait bulunduğu anlaşılmakla..."
34. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli) devredilen söz konusu soruşturma, olayla ilgili tüm soruşturmaların en son olarak birleştirildiği 2011/2919 numaralı dosyada yürütülmüştür.
35. Bu sırada Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) yaptığı 13/8/2010 tarihli başvuruda belirttiği iddialar nedeniyle başvurucu Yakup Taniş'in Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2/8/2011 tarihinde müşteki olarak beyanı alınmıştır. Başvurucu bu beyanında; 25/1/2001 tarihinde Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı L.E.nin talimatıyla kardeşi S.T. ile E.D.nin zorla kaybedildiğini, 26/1/2001 tarihinden itibaren tüm yetkili makamlara başvurdukları hâlde soruşturmalarda bir ilerleme sağlanamadığını, Ergenekon ismiyle bilinen soruşturmada L.E.nin tutuklanmasına rağmen yakınının zorla kaybedilmesi olayıyla ilgili olarak ciddi bir gelişme olmadığını, sorumlu diğer şahıslarla birlikte L.E.nin de bu olayla ilgili olarak en kısa sürede yargılanmasını istediğini belirttiği görülmüştür.
36. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) başvurucular vekilinin 20/11/2013 tarihli dilekçeyle talep etmesi üzerine 6/12/2013 tarihli müzekkere ile, daha önceden açılmasına gerek görülmeyen Dargeçit mezarlığında bulunan söz konusu mezarın olay yeri inceleme ekibiyle birlikte açılarak alınacak kemik örnekleri üzerinde cesedin başvurucuların yakını S.T.ye ait olup olmadığının tespiti için DNA incelemesi yaptırılması talimatını Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir.
37. Bunun üzerine Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2/1/2014 tarihinde mezarlığa gidilerek başvurucuların yakını olan E.D.nin çocuğu C.D.nin de huzurunda mezar açma işlemi gerçekleştirilmiş, cesetten bir adet diş ve kemik örneği alınmış, bu işlemlerle ilgili olarak aynı tarihli Olay Yeri ve Keşif Tutanağı düzenlenmiştir.
38. Alınan kemik örnekleri Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/1/2014 tarihli yazı ile gerekli incelemenin yapılması için İstanbul Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığına iletilmiştir.
39. ATK Biyoloji İhtisas Dairesinin 29/1/2014 tarihli raporunda, yapılan DNA incelemesi sonucu cesedin başvurucuların zorla kaybedilen yakınlarına ait olmadığı tespitine yer verilmiştir. Söz konusu bilgiler Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/1/2014 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına(TMK 10. madde ile görevli) iletilmiştir.
40. Soruşturmanın devam ettiği süre içinde özel yetkili mahkemelerin 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesinde yapılan değişiklik ile kaldırılması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) tarafından 20/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek dosya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
41. Soruşturma dosyası Cumhuriyet Başsavcılığınca 2014/969 numaraya kaydedilmiştir.
42. Başvurucuların vekilleri 16/7/2014 tarihli dilekçeyle olay tarihi üzerinden geçen 13 yıl 6 aylık süreye rağmen yürütülen soruşturmada hiçbir gelişme olmadığını, zamanaşımı süresinin bu soruşturmada uygulanmaması gerektiğini belirterek soruşturmanın etkili, hızlı ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi ile gizli tanıkların beyanlarında adı geçen şüphelilerin derhâl ifadelerinin alınması ve yargılanması taleplerini Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir.
43. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 29/5/2015 tarihli kararla, diğer iki şüpheli ile birlikte L.E. hakkında yeterli şüphe bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
44. Başvurucular vekili 29/5/2015 havale tarihli dilekçeyle soruşturma dosyasının bir örneğini talep etmiştir.
45. 18/6/2015 tarihli dilekçeyle anılan karara yapılan itiraz Cizre Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/7/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
" ...Suç tarihi itibariyle Şırnak İl Alay Komutanı olarak görev yapan şüpheli [L.E.nin] HADEP ilçe başkanı olan [S.T.nin] partiyi ve siyaseti bırakması konusunda olaydan önce gerek bizzat kendisine gerekse babası Şuayip Tanış'a birden fazla baskı ve tehditlerde bulunduğu, [S.nin] partiyi bırakmaması üzerine olay günü Silopi İlçe Jandarma Komutanlığına çağrılarak bizzat şüpheli [L.E.] ve dosyada adı geçen diğer şüphelilerin yardımıyla kaybolan iki şahsın öldürüldüğü iddiası üzerine 14 yıldan fazla süren soruşturma kapsamında C.Başsavcılığınca tüm iddialar ve elde edilen bulgular üzerinde hassasiyetle durulmuş, gerekli araştırmalar yapılmış, olayla ilgili bilgisi olan tüm tanıkların beyanlarına tekrar tekrar başvurulmuş, müşteki vekillerinin soruşturmanın aydınlatılmasına yönelik talep dilekçelerinde belirttikleri talepler değerlendirilmiş, görgü tanıklarının beyanlarına dayanılarak ölenin cesetlerinin bulunduğu iddia edilen Dar geçitteki mezar açılmış, DNA incelemesi yaptırılmış, mezardaki cesetten alınan bulgularla her iki şahsın ailesinden alınan kan örnekleri ile karşılaştırılmış, Adli Tıp Biyoloji İhtisas Dairesinin 29.01.2014 tarihli raporuna göre yakınlık derecesi kurulamamış, yine ATK Fizik Grafoloji İhtisas Dairesinin 29.06.2001 tarihli raporuna göre Olay günü Silopi İlçe Jandarma Komutanlığınca tutulan Ziyaretçi ve İş izleme Kayıt Defterindeki çıkış imzalarının [S.] ve [E.ye] ait olduğu tespit edilmiş ve tüm araştırmalar sonucunda kayıp şahısların ölü olup olmadıkları belli olmadığı gibi öldükleri kabul edilse dahi şüpheliler tarafından öldürüldükleri tespiti yapılamamış olup dosya kapsamı itibariyle şüpheliler tarafından iddia edilen olayın gerçekleştirildiğine dairyeterli delil elde edilemediği gibi şüphede kaldığı anlaşılmıştır.
Öte yandan dosyadaki bilgi ve belgelerden [S.T.nin] 2000 yılının Kasım ayından itibaren mazot kaçakçılığı ve HADEP'in faaliyetlerini takip ve haber akışını sağlamak üzere Silopi İlçe Jandarma Komutanlığınca haber elemanı olarak kullanıldığı İlçe Jandarma Komutanlığının 18.02.2002 tarihli resmi yazısından anlaşılmaktadır.
Bu doğrultuda dosyada mevcut bulunan isimsiz imzasız el yazısı ile yazılan mektupta kaybolan şahısların olay tarihinden sonra PKK tarafından dağa götürüldüğünü, kırsal alanda leşker kıyafetli kimliği tespit edilemeyen ve elinde silah bulunan bir şahsın yanında[S.T.nin] leşker kıyafetiyle çekilmiş fotoğrafının bulunduğunu ve bu fotoğrafın da gönderildiği belirtilmekle gönderilen fotoğraftaki şahısla[S.T.ye] ait fotoğraflar üzerinde ATK Fizik İhtisas Dairesince inceleme yaptırılmış dairenin 13.12.2004 tarihli raporuna göre kırsal alanda çekilmiş fotoğraftaki şahsın [E.T.] olduğu somut olarak tespit edilmiştir.
Yapılan araştırmalar sonucunda yine dosyada mevcut olan 05.02.2001 tarihli ve PKK Merkez Komitesince mühürlenmiş 1 sayfadan ibaret olan içeriğinden PKK tarafından el yazısıyla [S.nin] babası Şuayip'e hitaben yazılmış bir mektuba göre, '...başkan Abdulah Öcalan yoldaş'a karşı yürütülen uluslararası komplo ile yeni bir sürecin başlangıcının 2.yılına yaklaşmışken ...hainlik duygularını içlerinden atamayan ve düşmenla işbirliği yapmak için ihanet içerisine giren bu iki arkadaşımız başlangıçta halk serhildanıyız diye ortaya çıktıklarında genç ve tecrübesiz olmalarına rağmen bütün desteğimizi onlardan yana kullandık, biliyorduk ki bizim devrimimizde gerilla serhildansız serhildan da gerillasız olmaz, ...serhildanlar düşmanla işbirliği içerisine girerlerse onun cevabını ve bedelini verirler ve vermek zorundadırlar! yurtsever halkımız ve kardeşimiz Şuayip! oğlun ve yanındaki [B.] arkadaşımız bizimle beraberdir, bizim yanımızda DOLOKOKİ'de kalmaktadır, bunları merak etmeyin,...bir süre bizim yanımızda kalacaklardır, sizden isteğimiz başlayan ulusal ve 3.serhildan dönemini başarıya götürmek için TC aleyhine propaganda ve kışkırtmalara devam etmenizdr, bu iki arkadaşın TC tarafından katledildiğini ısrarla anlatmanız kitlelere yaymanızdır...' şeklinde bilgi ve telkinlerde bulunulmuştur.
...
Dosyada bulunan bir diğer ihbar mektubu da Şırnak Hadep İl Başkanın [R.S.nin] baygın vaziyette iki şahsı tır şöförü ile 5000 ABD doları karşılığında Kuzey Irak'a götürmesi hususunda anlaşma yaptığına ilişkindir.
Somut delil olarak değerlendirilmesi mümkün olan ve kaybolan şahıslara ait telefon numaraları üzerinde incelemeler yaptırılmış, 29.01.2001 tarihinden sonra [S.T.nin] birden fazla yakınları ile zaman zaman görüşmeler yaptığı ancak yakınlarının mantıklı makul açıklamalar yapamadığı görülmüştür.
Sonuç olarak kaybolan şahıslar jandarmaya çağırılıp serbest bırakılmasından sonra [S.nin] haber elamanı olarak Jandarmaya çalıştığı bilgisine ulaşan örgütün hem buna engel olmak, şahısları cezalandırmak için kaçırma ve akabindebu durumu Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı yukarda bahsedildiği gibi örgütün sistematik bir şekilde başvurduğu eylemlerden birini gerçekleştirme amacı taşıma ihtimalinin de kuvvetli olduğu, yine Türkiye Cumhuriyeti Devletininresmi görevlileri tarafından öldürüldükleri iddasını ortaya atarak serhildan dönemini canlandırmak ve uluslararası alanda duyurmaya çalışma gayreti içersinde olmaları ihtmali de söz konusudur.
Dosyada beyanları bulunan gizli tanık beyanlarına gelince 'İlk adım' diye kodlandırılan tanığın beyanları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (cmk.250.madde ile yetkili Birim) tarafından Ergenekon terör örgütü'ne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından alınmış, tanığın yalnızca 1993 yılında Silopi ilçesi Verimli Köyünde geçiçi köy korucusu olduğu bilinmektedir.
Sonuç olarak; işbu soruşturma dosyasındayu karda açıklanan nedenlerle beyanı kabul edilemeyecek bir gizli tanık beyanı ve müştekilerin iddiası dışında şüphelilerce gerçekleştirildiği iddiasını kanıtlamaya yeterli, her türlü şüpheden uzak ve kamu davasının açılmasına yeterli delil olmadığı, ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir husus görülmediğinden ..."
46. Red kararı başvuruculara 20/7/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 17/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
47. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Alya Demir ve Mehmet Demir, B. No: 2015/7584, 7/2/2019, §§ 30-43.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
48. Mahkemenin 13/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
49. Başvurucular; yakınlarının olay tarihinde il jandarma alay komutanı olarak görev yapan L.E.nin talimatıyla güvenlik güçleri tarafından zorla kaybedilmelerine, bu iddialarını teyid eden gizli tanık beyanı ve bu olayla ilgili olarak AİHM tarafından verilen ihlal kararı bulunmasına rağmen olayda sorumluluğu bulunan L.E. ve diğer iki jandarma görevlisi hakkında haksız olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, yakınlarının siyasi görüşleri nedeniyle gözaltına alınıp zorla kaybedildiğini belirterek Anayasa'nın 10.,17.,19., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik Yönünden
50. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."
51. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
53. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri de doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesidir. Bununla birlikte başvurucuya karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak ölüm olayının gerçekleşmediği bazı durumların da yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
54. Nitekim Anayasa Mahkemesi, elektrik akımına kapılma sonucu meydana gelen yaralanmaların konu edildiği iki başvuruyu (Hüseyin Münüklü, B. No: 2014/5973, 13/9/2017, § 47; Gürkan Kaçar ve diğerleri, B. No: 2014/11855, 13/9/2017, § 50),başvurucunun hayati tehlike geçirmesiyle sonuçlanan ve üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı olayının konu edildiği başvuruyu (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 111), kolluk görevlileri tarafından silahlı güç kullanılması sonucu başvurucuların yaralanmalarına ilişkin bir başvuruyu (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 71) ve kamuoyunda tanındığı görüşleri nedeniyle marjinal bir grubun tepkisini çeken başvurucunun yaşamına yönelik tehditlerin konu edildiği başvuruyu (Baskın Oran, B. No: 2014/4645, 18/4/2018, § 62) başvurulara konu olayın koşullarını dikkate alarak yaşam hakkı kapsamında incelemiştir.
55. Somut olayda başvuru, ne ölen bir kişinin yakınları tarafından ne de yaşamsal bir tehlikeye maruz kalan bir kişi tarafından yapılmıştır. S.T. ve E.D.nin yakınları bu şahısların zorla kaybedildiğini, olay tarihinden beri kendilerinden haber alınamadığını ve olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini iddia etmişlerdir. Somut olayın koşullarında, bu şahısların zorla kaybedilmesi iddiası ile ilgili başvurunun başvurucuların etkili başvuru hakkıyla eşitlik ilkesiyle bağlantılı olarak ileri sürdükleri diğer ihlal iddialarını da kapsayacak şekilde Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
56. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancakölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, zorla kaybedilen şahısların kardeşleri ve babasıdır (bkz. § 8). Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır.
57. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri bakımından da ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
58. Yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gereken bir olayla ilgili olarak yürütülen soruşturmanın etkili olup olmadığının incelenebilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
59. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, § 121). Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87; Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018, § 84).
60. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88; Sultani Acar, § 85).
61. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle getirecektir. Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89; Sultani Acar, § 86).
62. Esasen olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44). Bu nedenle etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru konusu olaylar açısından yer verilen somut tespitlerin hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerekir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 186).
63. Somut olayda yaşam hakkının usul boyutu yönünden verilen ihlal kararında AİHM, başvurucuların yakınlarının zorla kaybedilmesi olayına ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın etkisizliğini tespit etmiş; ayrıca hâlihazırda yürütülen soruşturma bulunsa da bu soruşturma kapsamında ileride ek ve etkili önlemlerin alınacağını gösteren bir belirtinin olmadığına vurgu yapmıştır (bkz. § 16).
64. AİHM'in ihlal kararı verdiği 2005 yılı itibarıyla etkisiz yürütüldüğü tespit edilensoruşturma bakımından başvurucuların yaptığı bireysel başvurunun süresinde olup olmadığının tespit edilebilmesi için öncelikle AİHM'in ihlal kararı sonrasında soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir tedbirin alınıp alınmadığının ve soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmelerin ve gerçekçi varsayımların bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
65. Bu bakımdan somut olay incelendiğinde öncelikle soruşturmanın yürütüldüğü DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2004 yılında, kırk sekizi jandarma görevlisi olan yetmiş üç şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek faillerin aranması için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına yeniden gönderildiği anlaşılmıştır (bkz. § 19)
66. Bu aşamadan sonra Ergenekon soruşturması olarak bilinen soruşturmadaki gizli tanık tarafından başvurucuların yakınlarının zorla kaybedilmesi olayına dair açıklamalarda da bulunulması üzerine başvurucular Cumhuriyet Başsavcılığına 11/7/2008 tarihli dilekçeyle başvurmuştur. Bu dilekçeyle başvurucular, AİHM'in bu konudaki ihlal kararına da değinerek olayda sorumluluğu bulunan L.E.nin ifadesinin alınarak yargılanmasını talep etmişlerdir (bkz. §§ 22, 23)
67. Bu taleple ilgili olarak dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ancak 17/6/2011 tarihli müzekkereyle Silivri Cumhuriyet Başsavcılığından başvurucuların talebinin aksine L.E.nin şüpheli olarak değil bilgi veren sıfatıyla beyanının alınmasının talep edildiği görülmüştür (bkz. § 31) Bunun yanı sıra bu talep, anılan şahsın sağlık durumu elverişli olmadığı için beyanı alınamadığından bila infaz iade edilmiştir (bkz. § 32). L.E.nin bu aşamadan sonra beyanının alındığına dair bilgi ya da belgeye dosya kapsamında rastlanmamıştır.
68. Ayrıca başvuruculardan Yakup Taniş tarafından 2011 yılında BİMER'e yapılan başvuruda, 2001 yılından beri soruşturmada hiçbir ilerleme sağlanmadığının ve L.E.nin Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmış olmasına rağmen soruşturmada bir gelişme yaşanmadığının belirtildiği de görülmüştür (bkz. § 35).
69. Öte yandan birtakım tanık beyanı ve gazete haberleri üzerine başvurucuların yakınlarının Dargeçit mezarlığına gizlice gömüldüğü yönünde şüpheler ortaya çıkması üzerine 2013 yılında başvurucuların talepleri üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından daha önce yeri tespit edilmiş olan mezarın açılarak içindeki cesetten alınan kemik örnekleri üzerinde DNA incelemesi yaptırılmıştır (bkz. §§ 36-39). Alınan DNA örnekleri cesedin başvurucuların yakınlarına ait olmadığını ortaya koymuştur.
70. Son olarak başvurucular vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına 16/7/2014 tarihli dilekçe sunulduğu ve bu dilekçede olay tarihinden bu yana geçen 13 yıl 6 aylık süre içinde soruşturmada hiçbir gelişme yaşanmadığının açıkça belirtildiği görülmüştür (bkz. § 42).
71. Bu itibarla Anayasa Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı ilkesi (bkz. § 68) gözetilerek başvurucuların münhasıran sorumlu olduğunu iddia ettiği ve cezalandırılmasını istediği belli bazı şahıslar yönünden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinin haksız olduğu yönündeki iddiaları bakımından inceleme yapılmıştır. Bu bağlamda, Dargeçit mezarlığında gerçekleştirilen mezar açma işlemi ve sonrasında yapılan DNA incelemesinin sonucundan bağımsız olarak soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişme olup olmadığı tartışmalı olsa da, başvurucuların bizzat kendileri tarafından soruşturmada ilerleme sağlanacağına veya soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirlerin alınacağına dair haklı bir beklenti içine girdikleri yönünde bir beyanda bulunmamaları karşısında Anayasa Mahkemesince de aksi yönde bir değerlendirme yapılması mümkün değildir.
72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
73. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
74. Sonuç olarak 16/7/2014 tarihli dilekçeye göre de (§ 42) soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünün farkında oldukları açık olan ve şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektikleri yönünde herhangi bir iddiaları bulunmayan başvurucuların etkisiz olduğu çok uzun bir zamandır açık olan soruşturmanın sonuçlanmasını beklemelerinin gerekmediği dikkate alındığında, bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012 tarihinden sonra, başvurucuların soruşturmanın etkisizliğinin farkında olduklarını 16/7/2014 tarihli dilekçeyle açıkça ortaya koymalarından makul kabul edilemeyecek bir süre sonra yaptıkları başvurunun süresinde yapılmış olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
76. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
77. Somut olayda başvurucular 25/1/2001 tarihinden bu yana yakınlarından haber alamadıklarını ileri sürmekte olup başvuruya konu olayın bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce gerçekleştiği görülmüştür.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 13/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.