TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FİLİZ KOÇAK DEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/14046)
Karar Tarihi: 17/7/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Yücel ARSLAN
Başvurucular
1. Filiz KOÇAK DEMİR
2. Adem Yavuz KAYA
3. Beyhan YALÇIN
4. Feza ALMAZ
Vekilleri
Av. Sevgi KARADUMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucuların üyesi oldukları sendikanın çağrısı üzerine bir gün göreve gelmemeleri nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmalarının örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular (B. No: 2015/14046, 2015/14047, 2016/127 ve 2016/2783) sırasıyla20/8/2015 (ilk iki başvuru), 5/1/2016 ve 12/2/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2015/14047, 2016/127 ve 2016/2783 numaralı bireysel başvuru dosyaları, aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2015/14046 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş ve incelemenin 2015/14046 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olayın Arka Planı
8. Anayasa Mahkemesinin Oğulcan Büyükkalkan ve diğerleri (B. No: 2014/17226, 10/1/2018, § 8) kararında başvurucuların eylemlerine esas teşkil eden sendika kararının dayanak gösterilen Gezi Parkı olayları hakkında şu bilgiler yer almıştır:
"8. Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 2014'te yayımlanan Gezi Parkı Olayları Raporu'nda (rapor) yer alan bir kısım tespit şöyledir:
a. Gezi Parkı, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde Taksim Meydanı’nın yakınlarında konumlanan bir şehir parkıdır. Gezi Parkı'nın bu ismi alması ve söz konusu mekânda gerçekleşen değişimler, Gezi Parkı olayları vesilesiyle gündeme gelmiş; konuya ilişkin birçok açıklama yapılmış ve tartışma yürütülmüştür.
b. Gezi Parkı olayları, İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’nda yapılmak istenen çevre düzenlemelerine engel olmak için 27/5/2013 tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı'na girmesiyle başlamış ve haziran-temmuz aylarında yoğunlaşarak Türkiye’nin birçok iline yayılmış toplantı ve gösteri yürüyüşleridir.
c. Gezi Parkı olaylarının kronolojik gelişimine dair bir kısım bilgi şöyledir:
i. 27/5/2013: Taksim yayalaştırma projesi kapsamında, Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi'ne bakan duvarının 3 metrelik kısmının gece 22.00 civarında yüklenici firmaya ait iş makineleri tarafından yıkılması ve beş ağacın yerinden sökülmesi üzerine çeşitli sivil toplum kuruluşlarından oluşan Taksim Dayanışması üyelerinin de bulunduğu yaklaşık 20 kişi iş makinelerini durdurarak parkta nöbet tutmaya başlamıştır.
ii. 28/5/2013: Ağaçların sökülmesini engellemek için durumdan haberdar olan birçok kişi parka gelmiş, eylemciler ile eylemcilere ait parktaki çadırları sökmek isteyen zabıtalar arasında arbede yaşanmıştır.
iii. 30/5/2013: Kolluk kuvvetleri tarafından saat 05.00 civarında parktaki eylemcilere müdahale edilmiştir. Kaldırılan çadırların bir kısmı yakılmış, geri kalanına el konulmuştur. İnşaat ekibi parktaki çalışmalarına tekrar başlamıştır.
iv. 31/5/2013: Saat 04.30 sıralarında parkta bulunanlara müdahale edilmiş, park boşaltılarak parka girişler polis bariyeriyle kapatılmış, parkın boşaltılmasından sonra Taksim Meydanı ve çevresinde toplanan göstericilere biber gazı ve basınçlı su kullanılarak yapılan müdahaleler sonucunda birçok kişi yaralanmıştır. Protestolar başka şehirlere de yayılmış, özellikle Ankara ili merkezinde birçok eylem yapılmıştır.
v. 1/6/2013: Gezi Parkı eylemine müdahale eden polisin güç kullanımını protesto eylemleri tüm Türkiye’ye yayılmış, kolluk görevlilerince Ankara Kızılay Meydanı’nda toplanan gruplara yoğun olarak gaz bombası atılmıştır. İçişleri Bakanı48 ilde 90'ın üzerinde eylem yapıldığını, 939 kişinin gözaltına alındığını; 53'ü vatandaş, 26'sı polis olmak üzere toplam 79 kişinin yaralandığını ve bu yaralıların 19'unun İstanbul'da tedavilerinin devam ettiğini açıklamıştır.
vi. 2/6/2013: İçişleri Bakanı 67 ilde 235 eylem yapıldığını, 1.730 kişinin gözaltına alındığını, 115 güvenlik görevlisinin yaralandığını, 58 kişinin tedavisinin devam ettiğini ve 6 kişinin yoğun bakımda olduğunu açıklamıştır.
vii. 3/6/2013: İzmir Karşıyaka’da bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ilçe binası göstericiler tarafından ateşe verilmiş, İstanbul Dolmabahçe’de polis ve eylemciler arasında çatışma yaşanmış; polis, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale ederken eylemciler kaldırım taşlarından barikatlar kurmuş; polise taş ve molotof kokteylleriyle karşılık vermiştir.
viii. 4/6/2013: İstanbul Adliyesinde, ülke çapındaki gösterilerde yaşanan polis müdahalesi avukatlar tarafından protesto edilmiş; İstanbul Beşiktaş’taki Başbakanlık ofisine yürümek isteyen ve “Dağılın!” uyarısını dikkate almayan gruba polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiştir.
ix. 5/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu temsilcileri Başbakan Yardımcısı ile görüşme yapmış ve taleplerini iletmişlerdir. Bu platforma katılan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Tabipler Birliği (TTB) ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Türkiye genelinde iş bırakma eylemi başlatmıştır.
x. 6/6/2013: İçişleri Bakanı 915 kişinin hastaneye kaldırıldığını, 79 kişinin tedavisinin sürdüğünü, 4 kişinin hayati tehlikesinin devam ettiğini ve 8 kişinin yoğun bakımda bulunduğunu, 516 kolluk görevlisinin yaralandığını açıklamıştır.
xi. 9/6/2013: Taksim Dayanışma Platformu, Taksim Meydanı’nda geniş katılımlı miting düzenlemiştir.
xii. 11/6/2013: Kolluk kuvvetleri on gün aradan sonra sabah erken saatlerde göstericilerin hazırladığı barikatları aşarak Taksim Meydanı'na gelmiş; kısa sürede meydana hâkim olan polis, meydandaki pankartları indirmiştir. Polisin Gezi Parkı'na müdahalesi sonucu protestocularla kolluk kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmıştır.
xiii. 12/6/2013: Sabah saat 04.00’e kadar süren olaylar, polisin meydandan çekilmesi ile sakinleşmiştir. Aynı gün Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile Ankara’da bir araya gelmiştir.
xiv. 14/6/2013: Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile ikinci kez bir araya gelmiştir.
xv. 15/6/2013: Taksim Dayanışması üyeleri eylemlerini sadece Taksim Dayanışması çadırında sürdürüleceklerini, park ve çevresindeki diğer çadırlar, flamalar ve bayrakların indirileceğini açıklamış; bu doğrultuda saat 16.00 civarında Taksim Platformuna ait olanlar haricindeki diğer flama ve bayraklar indirilmiş, ayrıca Gezi Parkı’ndan meydana açılan bölgedeki barikatlar temizlenmiştir. Bazı grupların alanda kalmaya devam edeceklerini beyan etmesi üzerine saat 17.30’dan itibaren kolluk kuvvetleri parktaki göstericilere dağılmaları yolunda anons yapmaya başlamış, gaz sıkılmış, saat 20.50’de müdahale başlamıştır. Kısa sürede kolluk kuvvetleri Gezi Parkı’na girmiş ve park girişe kapatılmıştır.
xvi. 24/6/2013: Olayların yaşandığı Gezi Parkı'nda haber yapmaya çalışan basın mensuplarına yönelik müdahale ve gözaltılar gerçekleşmiştir.
xvii. 6/7/2013: Taksim Dayanışmasının çağrısı üzerine Gezi Parkı'na gelen kişilere polis müdahale etmiştir.
d. Olayların çevreci bir saikle başladığını, bireylerin yaşadıkları çevreye ilişkin kararların kendilerine sorulması talebini ortaya koyduklarını ifade edenler olduğu gibi yerleri değiştirilen ağaçların bahane olarak kullanıldığını, hareketin iktidara karşı yurt dışı destekli bir kalkışma olduğunu belirtenler ve polisin sert müdahalesini Başbakanlık binasının ele geçirilmeye çalışılması, kamu ve özel kişilerin mallarına zarar verilmesi ile ilişkilendirenler de mevcuttur.
e. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 28/5/2013 ile 6/9/2013 tarihleri arasında 80 ilde Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5532 eylem/etkinlik gerçekleştirilmiş, bu eylem ve etkinliklere 3.611.208 kişi katılmış, olaylara ilişkin 104.519 emniyet personeli görevlendirilmiş, söz konusu gösterilerden 164’üne müdahalede bulunulmuş, bir komiser yüksekten düşme nedeniyle şehit olmuş, üçü silahla ve ikisi bıçakla olmak üzere 697 güvenlik görevlisi yaralanmış, olaylar sırasında yaşamını yitiren dört sivil vatandaşın ölümüyle ilgili adli ve idari soruşturma yürütülmüş, olaylara ilişkin gözaltına alınan 5513 kişiden 148'i tutuklanmış, görevlendirilen polislerden 127'si hakkında uygulamaları nedeniyle araştırma/soruşturma işlemleri yapılmıştır.
f. Gezi Parkı olayları sırasında yaralanma ve ölüm olayları da yaşanmıştır. TTB verilerine göre kamu hastanelerine, özel hastane ve tıp merkezlerine, olayların yaşandığı alanlarda kurulan revirlere toplam 8.163 kişi yaralı olarak başvurmuştur. Bunlardan 106'sı kafa travmasına uğramış, 63'ü ağır yaralanmış, 11'i gözünü kaybetmiştir."
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucular sırasıyla 1975, 1977, 1964 ve 1969 doğumlu olup Ankara Mamak Belediyesinde (İdare) memur olarak görev yapmaktadır. Başvurucular Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN veya Sendika) üyesidir.
11. 1990 sonrası kurulan TÜM BEL-SEN, yerel yönetimlerde (belediye ve il özel idareleri) memur statüsünde çalışanların örgütü olup ülke çapında örgütlenen Sendikanın 43 şube ve 12 il temsilciliği bulunmaktadır. Anılan Sendika, ulusal düzeyde Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve uluslararası düzeyde bütün dünyada kamu sektöründe örgütlü sendikaların üst örgütü olan Kamu Hizmetleri Enternasyonali (PSI) ve Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikaları Federasyonu (EPSU) üyesidir.
12. TÜM BEL-SEN'in bağlı olduğu KESK 16/6/2013 tarihinde şu şekilde bir karar almıştır:
"İstanbul Taksim Gezi Parkı'na sahip çıkma amaçlı başlayan demokratik ve meşru tepkiler karşısında aralarında üyelerimizin de bulunduğu binlerce yurttaşımızın yaralanmasına, dört vatandaşımızın yaşamını yitirmesine neden olan Hükümetin baskıcı ve şiddeti esas alan uygulamalannı protesto etmek amacıyla;
Konfederasyon tüzüğümüzün "Konfederasyonun Amaçları" başlıklı dördüncü maddesi'nde sayılan;
"Toplumun karar süreçlerinde örgütlü olarak söz sahibi olduğu; devletten ve piyasadan azami ölçüde arındırılmış kamusal alanda eşit, ücretsiz, nitelikli, erişilebilir ve anadilinde kamu hizmetini savunur. Konfederasyon, tüm maddi değerlerin yaratıcısı emeğin en yüce değer olduğu gerçeğinden hareketle ve sendikal mücadelenin demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçası olduğunun bilinciyle...
b) Çalışma yaşamında ve hayatın diğer alanlarında üyelerin ve tüm emekçilerin ekonomik, demokratik, sosyal, siyasal, yasal, kültürel, mesleki, hukuksal, özlük haklaını ve çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi;
c) Evrensel insan hakları belgelerine dayanan ve uluslararası hukuk ve sözleşmelerden doğan bütün hak ve özgürlükleri eksiksiz yaşama geçirmek için mücadele etmeyi;" amaçlarımız doğrultusunda,
DİSK, TMMOB, TTB ve TDHB ile birlikte, bağlı sendikalarımız üyelerinin; 17 Haziran 2013 tarihi sabahında işyerlerinde bildiri okumaları ve üretimden gelen gücü kullanarak işyerlerinden çıkıp tüm illerde merkezi alanlarda basın açıklamaları yapmaları ..."
13. Sendikanın bağlı olduğu KESK'in aldığı iş bırakma kararı üzerine 17/6/2013 tarihinde başvurucular görevlerine gelmemiştir.
14. TÜM BEL-SEN'in bağlı olduğu KESK'in kararı doğrultusunda bir gün göreve gelmeyen başvurucular hakkında mazeretsiz olarak göreve gelmedikleri gerekçesiyle başlatılan disiplin soruşturması sonucunda başvuruculardan Filiz Koçak Demir ve Feza Almaz'a tekerrür nedeniyle kınama cezası, diğer başvuruculara ise uyarma cezası verilmiştir.
15. Başvurucular disiplin cezalarının iptali talebiyle idare mahkemeleri nezdinde dava açmıştır. Başvurucular yönünden işleyen yargısal süreçler şu şekildedir:
1. Filiz Koçak Demir Yönünden
16. Başvurucunun açtığı davada Ankara 3. İdare Mahkemesi 26/9/2014 tarihinde işlemin iptaline karar vermiştir. İlk derece mahkemesinin disiplin cezasının iptaline ilişkin kararında; Anayasa'nın 90. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kaya ve Seyhan/Türkiye (B. No: 30946/04, 15/9/2009) kararına atıfta bulunarak başvurucunun üyesi bulunduğu sendikanın bağlı olduğu Konfederasyonun aldığı karar doğrultusunda düzenlenen eyleme katıldığının açık olduğu, bu nedenle sendikal faaliyet kapsamında görev yerini terk etmek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiği belirtilmiştir.
17. İdarenin karara itiraz etmesi üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurul (Bölge İdare Mahkemesi) 4/3/2015 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararının bozulmasına ve yaptığı esas incelemesi sonucu davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu, kararın düzeltmesi talebinde bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi 3/7/2015 tarihinde talebi reddetmiştir.
18. Bölge İdare Mahkemesinin iptal kararını bozduğu ve esastan inceleme sonucu davayı reddettiği kararın ilgili kısımları şöyledir:
"2013 yılında Mayıs ayının sonlarında İstanbul ilinde Taksim Gezi Parkında gösteriler yapılmış, bunun sonucunda bazı olaylar meydana gelmiş ve belirli bir süre bu olayların polis gösterici çatışması halinde devam etmiş, söz konusu yerde kamuya açık alanlar göstericiler tarafından işgal edilmiş, kamuya ait eşyalar tahrip edilmiş ve kamu düzeni ile asayişin bozulmuş olduğunun görüldüğü, [KESK] yetkili kurullarınca alınan karar yukarıda anılan [AİHS]'de toplantı yapma hakkının asayişin bozulmaması şartına aykırı olduğu, Taksim Gezi Parkı olaylarına bakıldığında günlerce o bölgede kamu düzeninin ve asayişin sağlanamadığı görülmektedir.
Bakılan davada davacının Taksim Gezi Parkı olaylarında hükümetin baskıcı ve şiddete dayalı müdahalesini protesto etmek amacıyla yani sendikal faaliyet kapsamı dışında bir amaçla 17 Haziran [2013] günü işyerini terk ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, [başvurucunun] da üyesi olduğu sendikanın almış olduğu karar doğrultusunda 17 Haziran [2013] tarihin de görev yerini terk etmesinin sendikal faaliyet kapsamı dışında Taksim Gezi Parkı olaylarında hükümetin baskıcı ve şiddete dayalı müdahalesini protesto etmek amacıyla yapıldığı, bu durumun ise[AİHS]'de düzenlenen toplantı hakkı çerçevesinde olmadığı görüldüğünden, sendikanın almış olduğu karar çerçevesinde özürsüz ve izinsiz görev mahallini terk ettiği suçu sübut bulduğundan, [başvurucunun] daha önce de aynı fiilden dolayı uyarma cezası aldığı ve bu [ceza] kesinleştiğinden, kınama cezası ile tecziyesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
2. Adem Yavuz Kaya Yönünden
19. Başvurucunun açtığı davayı Ankara 12. İdare Mahkemesi 17/9/2014 tarihinde reddetmiştir. İlk derece mahkemesinin ret kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...her ne kadar[başvurucu] tarafından üyesi bulunduğu sendikanın bağlı olduğu konfederasyonun yetkili kurullarınca alınan karara uyarak işyerini terkettiği, bunun da sendikal faaliyet kapsamında olduğu ileri sürülmekte ise de;[başvurucunun] , üyesi olduğu [TÜM BEL-SEN]'in bağlı olduğu [KESK]'in aldığı bu kararın çalışma yaşamında ve hayatın diğer alanlarında üyelerinin ve tüm emekçilerin ekonomik, demokratik, sosyal, yasal kültürel, mesleki hukuksal ve özlük haklarını ve çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi hedefleyen amaçları kapsamında değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla izinsiz olarak işyerine bir gün gelmemenin ya da işyerinin izinsiz terk edilmesinin sendikal faaliyet kapsamında mazeret olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varıldığından, özürsüz ve mazeretsiz işyerini terkettiği sabit olan [başvurucunun] 657 sayılı Kanunun 125/A-b maddesi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
20. Başvurucunun karara itiraz etmesi üzerine Bölge İdare Mahkemesi 24/2/2015 tarihinde itirazı reddetmiştir. Başvurucu, kararın düzeltmesi talebinde bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi 16/6/2015 tarihinde talebi reddetmiştir.
3. Beyhan Yalçın Yönünden
21. Başvurucunun açtığı davada Ankara 11. İdare Mahkemesi 16/10/2014 tarihinde işlemin iptaline karar vermiştir. İlk derece mahkemesinin disiplin cezasının iptaline ilişkin kararında AİHM'in Karaçay/Türkiye (B. No: 6615/03, 27/3/2007), Dilek ve diğerleri/Türkiye (B. No: 74611/01,..., 17/7/2007; Türkçe çevirisinde Satılmış ve diğerleri şeklinde isimlendirilmiştir) kararları ile AİHS ve 87 No.lu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi'ne atıfta bulunarak bir değerlendirme yapmıştır. Kararda; AİHS'in 11. maddesi ve AİHM'in benzer davalarda vermiş olduğu kararların birlikte değerlendirilmesinden bağlı bulunduğu sendikanın çağrısına uyarak sendikal faaliyet kapsamında söz konusu görev mahallini terk ederek eyleme katılmış olduğu açık olan başvurucuya, belirtilen fiili nedeniyle disiplin cezasının verilmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı ifade edilmiştir.
22. İdarenin karara itiraz etmesi üzerine Bölge İdare Mahkemesi 31/3/2015 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararının bozulmasına ve yaptığı esas incelemesi sonucu davanın reddine karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi iptal kararını bozduğu ve esastan inceleme sonucu davayı reddettiği kararında başvuruculardan Filiz Koçak Demir'in davasında belirttiği aynı gerekçeye dayanmıştır (bkz. § 18).
23. Başvurucu, kararın düzeltmesi talebinde bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi 11/11/2015 tarihinde talebi reddetmiştir.
4. Feza Almaz Yönünden
24. Başvurucunun açtığı davayı Ankara 6. İdare Mahkemesi 10/9/2014 tarihinde reddetmiştir. İlk derece mahkemesinin ret kararının ilgili kısımları şöyledir:
"... [başvurucunun] Taksim gezi parkı olaylarında hükümetin baskıcı ve şiddete dayalı olduğu ileri sürülen müdahalesini protesto etmek amacıyla yani sendikal faaliyet kapsamı dışında bir amaçla 17 Haziran[2013] günü işyerini terk ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, [başvurucunun] da üyesi olduğu sendikanın almış olduğu karar doğrultusunda 17 Haziran [2013] tarihinde görev yerini terk etmesinin sendikal faaliyet kapsamı dışında Taksim Gezi Parkı olaylarında hükümetin baskıcı ve şiddete dayalı olduğu ileri sürülen müdahalesini protesto etmek amacıyla yapıldığı, bu durumun ise [AİHS]'de düzenlenen toplantı hakkı çerçevesinde olmadığı görüldüğünden, sendikanın almış olduğu karar çerçevesinde özürsüz ve izinsiz görev mahallini terk ettiği suçu sübut bulduğundan,[başvurucunun] daha önce de aynı fiilden dolayı uyarma cezası aldığı ve bu cezanın kesinleştiğinden, kınama cezası ile tecziyesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
25. Başvurucunun karara itiraz etmesi üzerine Bölge İdare Mahkemesi 26/5/2015 tarihinde itirazı reddetmiştir. Başvurucu, kararın düzeltmesi talebinde bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi 16/12/2015 tarihinde talebi reddetmiştir.
26. Bölge İdare Mahkemesinin kararın düzeltilmesinin reddine ilişkin kararları başvurucuların üyesi olduğu Sendikaya sırasıyla 31/7/2015 (ilk iki başvuruda), 7/12/2015 ve 21/1/2016 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucular süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Toplu eylem ve hareketlerde bulunma yasağı” kenar başlıklı 26. maddesi, “Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” kenar başlıklı 125. maddesi, 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'nun "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi, "Sendika ve Konfederasyonların Yetki ve Faaliyetleri" kenar başlıklı 19. maddesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 22/5/2013 tarihli ve E.2009/63 ve K.2013/1998sayılı kararı (Ahmet Parmaksız, B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 25-29).
B. Uluslararası Hukuk
29. 17/6/1948 tarihli ve 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin ILO Sözleşmesi’nin 2., 3. ve 8. maddeleri; 7/6/1978 tarihli ve 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemine İlişkin ILO Sözleşmesi’nin3., 6. ve 9. maddeleri; 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 8. maddesi, 16/12/1966 tarihli BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi'nin 22. maddesi, Avrupa Konseyi'nin 18/10/1961 tarihli ve ETS No. 35 sayılı Avrupa Sosyal Şartı’nın (ASŞ) 5. ve 6. maddeleri, ILO'nun Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi Yönetim Kurulunun Karar ve İlkeleri (bkz. Ahmet Parmaksız, §§ 30-39; Türkiye, Avrupa Sosyal Şartı ile 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nı onaylamış ancak her iki Şart’ın da örgütlenme ve toplu pazarlık haklarına ilişkin 5. ve 6. maddelerine çekince koymuştur).
30. AİHM'in kamu görevlilerinin iş bırakma eylemlerine yaklaşımı şu şekildedir:
i. AİHM, Karaçay/Türkiye kararında; AİHS'in 11. maddesinin birinci paragrafının herkesin bir sendikaya üye olma ve çıkarlarını koruma hakkını güvence altına aldığını ve devlet memurlarının doğrudan bu haktan mahrum bırakılmaması gerektiğini belirtmiştir. AİHM, ayrıca ordu, emniyet ve bazı sektörlerde görev yapan devlet memurlarının, sendikal haklarına kısıtlamalar getirilmesinin mümkün olduğunu, ancak bu kısıtlamaların resmi görevlerinin yerine getirilmesinde gerekli olmasının şart olduğunu ifade etmiştir (Karaçay/Türkiye, § 22) . Bu karara konu olayda devlet memurlarının maaşlarına yapılan düşük zammı protesto etmek amacıyla üyesi olduğu KESK’in düzenlediği eyleme katılması nedeniyle başvurana uyarma disiplin cezası verilmiştir(Karaçay/Türkiye, § 37).
ii. AİHM'in Urcan/Türkiye kararında; EĞİTİM-SEN kamuda çalışan eğitimcilerin koşullarının iyileştirilmesi amacıyla 1 Aralık 2000 tarihinde düzenlenecek bir günlük ulusal grevden yetkilileri haberdar etmiş ve başvuranlar gösteriye katılıp iş yerlerine gitmemişlerdir. AİHM, başvuranların EĞİTİM-SEN sendikasının, çalışma koşullarının iyileştirilmesine dikkat çekmek amacıyla düzenlediği bir günlük greve katıldıkları için sonradan para cezasına çevrilen mahkumiyet cezasına çarptırıldıklarını ve geçici olarak kamu hizmetinden uzaklaştırıldıklarına dikkat çekerek şikayet konusu yaptırımların yasal yoldan bu tür bir greve katılmak isteyen sendika üyelerini ve diğer kişileri caydırmak amacını güttüğünü tespit etmiş ve başvuranlara uygulanan yaptırımların demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna varmıştır (Urcan/Türkiye, §§ 30-36).
iii. AİHM Kaya ve Seyhan/Türkiye kararında; EĞİTİM-SEN üyesi öğretmenlere KESK'in çağrısına uyarak, parlamentoda tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları nedeniyle bir gün göreve gelmedikleri için uyarma cezası verilmesinin, her ne kadar bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı ve müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaca karşılık gelmediği ve bu nedenle demokratik bir toplumda gerekli olmadığı sonucuna varmıştır (Kaya ve Seyhan/Türkiye, B. No: 30946/04,15/09/2009, §§ 30-31).
iv. AİHM Dilek ve diğerleri/Türkiye kararında, KESK, kamu sektöründe çalışan personele ilişkin kanunun Meclis gündemine taşınması nedeniyle 2 Mart 1998 tarihinde ulusal düzeyde bir eylem yapma kararı almıştır. 7:00-15:00 saatleri arası ile 15:00-23:00 saatleri arası çalışan başvuranlardan iki grup, çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla iş yavaşlatma eylemi çerçevesinde üç saat süreyle görev yerlerini terk etmişlerdir. Bu eylem sırasında araçlar gişelerden para ödemeden geçmiştir. İdare eylem nedeniyle uğradığı zararı tazmin için başvuranlara dava açmış ve aleyhlerine hukuk mahkemesinde tazminata hükmedilmiştir. Bu durumda AİHS’nin 11. maddesinin hangi koşullarda grev hakkı tanıdığı ve bu madde çerçevesinde bu hakkın tanımının ne olacağı hususlarına değinmeden AİHM, başvuranların işlerini üç saat süreyle yavaşlatmalarının, sendikal hakların kullanımı bağlamında toplu eylem olarak değerlendirilebileceğine kanaat getirmiş ve alınan tedbirin örgütlenme özgürlüğüne müdahale oluşturduğunu tespit etmiştir (Dilek ve diğerleri/Türkiye, § 57).
Anılan karara göre, AİHS’nin 11. maddesinin 1. paragrafı; sendika üyelerine çıkarlarını koruyabilmek amacıyla seslerini duyurmalarına imkan tanımaktadır. AİHS’in 11. maddesinde yer alan “çıkarlarını korumak için” ifadeleri önemlidir ve AİHS, sendikanın yapacağı toplu eylem yoluyla, sendika üyelerinin mesleki çıkarlarını savunma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Sendika üyeleri tarafından gerçekleştirilecek olan bu eyleme Sözleşmeci Devletler tarafından izin verilmeli, eylemin gelişimi ve devamı sağlanmalıdır. O halde sendikanın, üyelerinin mesleki çıkarlarının korumak amacıyla müdahil olma imkanı bulunmalı ve üyeler, çıkarlarının korunması yolunda sendikalarının seslerini duyurması hakkına sahip olabilmelidir (Dilek ve diğerleri/Türkiye, §§ 65,67).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
32. Başvurucular sendikal faaliyetlerinden dolayı disiplin cezasıyla cezalandırılmaları nedeniyle adil yargılanma, etkili başvuru hakları ile örgütlenme özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
33. Başvurucular, üyesi oldukları sendikanın bağlı olduğu KESK'in aldığı karar doğrultusunda yasalarla tanınan haklara dayanarak anayasal hakları çerçevesinde demokratik tepki göstermek amacıyla bu sendikal eyleme katıldıklarını belirtmişlerdir. Başvurucular, 87 ve 151 sayılı ILO Sözleşmeleri, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı hükümleri ile AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını dayanak göstererek kendilerine sendikal faaliyet nedeniyle disiplin cezası verilmesinin örgütlenme özgürlüklerini ihlal ettiğini öne sürmüşlerdir. Verilen cezaların hafif de olsa caydırıcı nitelikte olduğunu belirten başvurucular itiraz ve temyiz aşamalarında etkin ve sonuç alınabilir bir yola ulaşamadıklarını ve bu suretle etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın yapılacak değerlendirmede uygulanacak “Dernek kurma hürriyeti” kenar başlıklı 33. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz.
Dernek kurma hürriyeti ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
...
Birinci fıkra hükmü, Silahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensuplarına ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet memurlarına kanunla sınırlamalar getirilmesine engel değildir.
Bu madde hükümleri vakıflarla ilgili olarak da uygulanır."
1. Uygulanabilirlik Yönünden
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
36. Anayasa Mahkemesi önündeki öncelikli mesele, başvurucuların üyesi olduğu Sendika tarafından alınan karara dayanarak bir gün süreyle iş bırakmaları üzerine aylıktan kesme disiplin cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin iddialarının sendika hakkı kapsamında incelenip incelenemeyeceğidir.
37. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Ahmet Parmaksız başvurusuna ilişkin kararında; sendikaların üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik, sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için yapılan faaliyetleri kapsamında yer almayan ve siyasi otorite karşısında bir baskı grubu olarak yürüttükleri faaliyetler kapsamında aldıkları kararlar uyarınca sendika üyelerinin iş bırakma eylemine katılmasını bireylerin sendikanın çekirdek faaliyet alanında kalmayan eylemleri olarak değerlendirmiş ve bu eylemler nedeniyle yapılan müdahaleleri Anayasa'nın sendika hakkına ilişkin 51. maddesi kapsamında değil örgütlenme özgürlüğünü teminat altına alan 33. maddesi kapsamında incelemiştir (Ahmet Parmaksız, §§ 47-63).
38. İncelenen başvurulara konu olay tarihinde, başvurucunun üyesi olduğu TÜMBEL-SEN ve onun bağlı olduğu KESK "İstanbul Taksim Gezi Parkı'na sahip çıkma amaçlı başlayan demokratik ve meşru tepkiler karşısında aralarında Sendika üyelerinin de bulunduğu binlerce kişinin yaralanmasına, dört kişinin yaşamını yitirmesine neden olan Hükümetin baskıcı ve şiddeti esas alan uygulamalannı protesto etmek amacıyla" karar almıştır (bkz. § 12).
39. Anılan karar doğrultusunda başvurucuların işe gelmeyerek destek verdikleri protesto gösterileri farklı çevrelerce oldukça karşıt düşüncelerle değerlendirilmiştir. Halkın bir kesimi protesto gösterilerinin çevreci bir saikle başladığını, bireylerin yaşadıkları çevreye ilişkin kararların kendilerine sorulması talebini ortaya koyduklarını düşünmektedirler. Buna karşın halkın bir kesimi ise yerleri değiştirilen ağaçların bahane olarak kullanıldığını, hareketin iktidara karşı yurt dışı destekli bir kalkışma olduğunu düşünmekte ve Başbakanlık binasının ele geçirilmeye çalışılmasının, kamu ve özel kişilerin mallarına zarar verilmesinin bunun delili olduğuna inanmaktadırlar (bkz. § 8). Gezi Parkı olayları çevreci saiklerle başlamakla birlikte sonrasında Hükûmetin politikalarına yönelik uzun süren protestolarla devam etmiştir.
40. Tüm bunlar dikkate alındığında sivil toplum örgütlerinin işe gitmemek biçimindeki eylem kararında siyasi bir amacın ağırlıkta olduğu, verilmek istenen mesajın temelinde Hükûmete dönük eleştiriler bulunduğu kanaatine ulaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle iş bırakmak biçiminde bir protestoya katılması başvurucuların ekonomik ve mesleki çıkarları ile değil genel bir baskı grubunun bir parçası olmasıyla ilgilidir.
41. Sonuç olarak başvurucular, üyesi oldukları Sendikanın iş bırakma çağrısı üzerine mazeretsiz işe gitmemeleri nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmıştır. Yukarıda anılan Ahmet Parmaksız kararında varılan sonuçtan farklı bir değerlendirme yapmak için bir neden bulunmadığı anlaşıldığından (bkz. § 37) başvurucuların iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
43. Başvurucuların sendikal faaliyet kapsamında ülke çapında yapılan iş bırakma eylemine katılması nedeniyle cezalandırılması ile başvurucuların sendika hakkına yönelik bir müdahale yapıldığı kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
44. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 33. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
45. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
46. 657 sayılı Kanun’un 26. ve 125. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
47. Somut olayda ceza uygulanmasının amacı kamu hizmetlerinin sürekliliğinin sağlanması diğer bir ifadeyle kamu hizmetlerinin aksamasının önlenmesidir. Bu amaç da geniş anlamda kamu düzeninin korunması meşru amacı kapsamında yer alır. Dolayısıyla başvurucuların uyarma veya kınama disiplin cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin kararın Anayasa'nın 33. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda Sendika Hakkının Önemi
48. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kendilerini temsil eden kolektif bir oluşum meydana getirerek bir araya gelme özgürlüğünü ifade etmektedir. Örgütlenme kavramının Anayasa çerçevesinde özerk bir anlamı vardır ve bireylerin devamlı olarak ve eşgüdüm içerisinde yürüttükleri faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme olarak tanınmaması Anayasa hükümleri kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu olarak gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).
49. Örgütlenme özgürlüğü bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Örgütlenme özgürlüğünün temeli, hiç kuşkusuz ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü düşünceyi korkmadan, engellenmeden açıklama ve yayma özgürlüğünün yanı sıra bu düşünceler çerçevesinde örgütlenme, kişi toplulukları oluşturma hakkını da kapsamaktadır (dernek hakkı yönünden bkz. Hint Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme Derneği ve Hikmet Neğuç, B. No: 2014/4711, 22/2/2017, § 41).
50. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir örgüt, devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir (sendika hakkı ile ilgili bkz. Tayfun Cengiz, § 31).
51. Sendikalar, dernekler ve vakıflar örgütlenme özgürlüğünün daha özel şekilleridir. Bununla birlikte bunların faaliyetleri içinde yer almayan veya bunlarla dolaylı bağlantısı bulunan ve belli sayıda kişinin sürekli şekilde bir araya gelerek aynı amaca yönelik toplu ifade açıklamaları ya da eylemleri de Anayasa'nın 33. maddesi çerçevesinde ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında ele alınmalıdır.
52. Örgütlenme özgürlüğü, sınırlanabilir bir haktır ve Anayasa'da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Örgütlenme özgürlüğüne ilişkin Anayasa’nın 33. maddesinin ikinci fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple örgütlenme özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa'nın 33. ve 51. maddeleri kapsamında yapılması gerekmektedir (sendika hakkına ilişkin bkz. Tayfun Cengiz, § 38; Mehmet Yüzgeç, B. No: 2014/2282, 2/2/2017, § 30).
53. Anayasa kapsamında örgütlenme özgürlüğünden yararlanan tüzel kişilikler veya gruplar demokratik yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak görüldüğünden bu özgürlüğe getirilecek sınırlandırmaların demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olup olmadığı sıkı denetim altındadır. Anayasa'nın 33. maddesi temel olarak dernek hakkının ve genel olarak örgütlenme özgürlüğünün kullanılması sırasında kamu makamlarının keyfî müdahalelerine karşı korunmayı amaçlamaktadır (Ahmet Parmaksız, § 75).
(b)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
54. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır (sendikalarla ilgili Tayfun Cengiz, §§ 31, 32; Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, §§ 53, 70, 74; Birleşik Metal İşçileri Sendikası, B. No: 2015/14862, 9/5/2018, §§42, 43; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 73; derneklerle ilgili Hint Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme Derneği ve Hikmet Neğuç, § 45). Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
55. Örgütlenme üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
56. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin örgütler kurmak ve bunlara üye olmak suretiyle örgütlü bir şekilde fikirlerini ifade etme hakları ile Anayasa'nın 33. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (sendika hakkına ilişkin bkz. Tayfun Cengiz, § 37; Kristal-İş Sendikası, § 57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Birleşik Metal İşçileri Sendikası, §44).
57. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların örgütlenme özgürlüğü kapsamındaki faaliyetlere müdahale ederken bu özgürlüğün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50). Anayasa Mahkemesi bu özgürlüğün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan ve korunması gereken bir menfaatin ortaya konulmasında başvurucunun eylem türünü, amacını ve niteliğini, bunun kamu düzenine etkisini ve topluma yüklediği külfeti dikkate alacaktır.
58. Buna göre örgütlenme özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez (Birleşik Metal İşçileri Sendikası, §43; Kristal-İş Sendikası, § 70; Tayfun Cengiz, § 51). O hâlde örgütlenme özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olup olmadığına, bu bağlamda toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına ve sınırlamanın izlenen amaçlarla orantılılığına bakmak gerekecektir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
59. Başvurucular üyesi oldukları Sendika tarafından alınan karara uyarak bir gün süreyle iş bırakmaları nedeniyle uyarma veya kınama disiplin cezalarıyla cezalandırılmışlardır. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele örgütlenme özgürlüğüneyapılan söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesidir.
60. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun Ahmet Parmaksız kararında disiplin cezası verilmesinin sebebini teşkil eden işe gitmeme şeklindeki eylemin amacı ve bu eyleme katılan sendika üyelerinin sendikal çıkarları ile başvurucuya yönelik disiplin cezası sendikal hakların niteliğiyle birlikte ele alınmış ve örgütlenme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımlarına aşağıda yer verilmiştir:
"82. Ülkemizde kamu görevlilerinin grev hakkı bulunmamakla birlikte üyesi oldukları sendikaların, üyelerinin mesleki çıkarlarıyla ilgili kararları doğrultusunda iş bırakma şeklindeki eylem türüne başvurabilmekte ve yaptırımla karşılaşabilmektedir. Belirtmek gerekir ki iş bırakma eylemleri karşısında idarenin ve yargının bir bütün olarak yeknesak hareket etmesini sağlayacak mevzuat düzenlemeleri bulunmamaktadır.
83. Bununla birlikte yargı kararlarında Anayasa'nın 51. maddesi kapsamında kalan ve sendikaların üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için yapılan faaliyetler kapsamında ve kamu gücünü zorlamak amacıyla durumun kesinlikle gerektirdiği hâllerde işe gidilmemesi hâlinde kişinin mazeret iznini kullandığı kabul edilmektedir (Tayfun Cengiz, §§ 59, 61). Nitekim Anayasa Mahkemesi kamu görevlilerinin çıkarları kapsamında kalan özlük ve parasal hakları, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi gibi konulara dikkat çekilmesi ve kamuoyu oluşturulması amacıyla sendikaların aldıkları kararlar uyarınca iş bırakma eylemlerine katılan kişilere disiplin cezası verilmesini sendika hakkına müdahale olarak kabul etmiştir (bkz. § 49).
84. Sendikaların somut olayda aldığı başvuru konusu eylemin dayanağı olan kararlar ise Türkiye sınırları dışındaki bir savaşa Türkiye'nin müdahil olup olmaması ve devletin uluslararası politikalarıyla ilgilidir. Sendikaların eylem çağrısından üç gün önce bir siyasi parti olan HDP, iktidar partisinin politikalarını eleştirmiş ve halkı direnişe çağırmıştır (bkz. § 10). Kobani olaylarına bağlı çağrıların siyasi amacının öne çıktığı açıktır. Buna göre, sendikaların aldıkları kararların da siyasi otorite karşısında sendikaların bir baskı grubu olarak yürüttüğü ve siyasi yönü ağır basan faaliyet alanında olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
85. Anayasa'nın 128. maddesinde; devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği belirtilmiştir. Kamu hizmeti ise geniş tanımıyla devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların denetim ve gözetimleri altında ortak ihtiyaçları karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma sunulmuş sürekli ve düzenli etkinliklerdir (AYM, E.2013/88, K.2014/101, 4/6/2014). Bu kapsamda devlet kamu hizmetlerinin sürekliliğini sağlamak için kamu hizmetlerini yürüten görevlilerin haklı bir mazerete dayanmayacak şekilde görevlerine ara vermelerini engellemeye yönelik tedbirler öngörebilir (Mustafa Hamarat [GK], B. No: 2015/19496, 17/1/2019, § 57).
86. Öte yandan başvurucu, bir kamu görevlisidir ve normal vatandaşlardan farklı olarak birtakım yükümlülüklere ve yasaklara tabidir. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı, diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle bazı ayrıcalıklardan yararlanmanın yanında bu statünün gerektirdiği külfetlere de katlanmayı kabul etmiş sayılmakta ve kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Mustafa Hamarat,§ 60).
87. Bu kapsamda başvurucunun üstlenmiş olduğu kamu hizmetini kesintisiz olarak yerine getirme ödevi vardır. Bu ödev ise kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesinin doğal bir sonucudur. Bir kamu görevlisi kanunun öngördüğü hâller ve mücbir sebep dışında işini bırakamaz. Diğer bir ifadeyle kamu görevlisinin işinin başında bulunma ödevi vardır. Dolayısıyla kamu görevlisinin kanunların izin verdiği ve öngördüğü koşullar dışında işi bırakması, bu ödeve aykırılık teşkil eder (Mustafa Hamarat, § 61).
88. Açıklanan nedenlerle sendika üyelerinin mesleki çıkarlarıyla doğrudan ilgili olmayan amaçlarla iş bırakma biçimindeki bir eyleme müdahale ederken devletin sahip olduğu takdir marjının daha geniş olacağı kabul edilmelidir. Bir kamu görevlisinin üstlendiği kamu hizmetini kesintisiz olarak görme ve işinin başında bulunma yükümlülüklerini sağlamak adına anayasal güvencelere dayalı düzenlemeler yapılabilir. Nitekim ilgili kanunlarda yer alan hükümlerin başvurucunun davranışlarını düzenlemek bakımından yeterince açık olmadığı da ileri sürülmemiştir. Bir öğretmen ve kamu görevlisi olan başvurucunun ifade özgürlüğü veya toplantı ve gösteri özgürlüğü de dâhil tüm haklarını kullanırken -bahsi geçen yükümlülükleri nedeniyle- anılan kanunların öngördüğü koşullara titizlikle riayet etmesi gerektiği açıktır.
89. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi tarafından şu sonuçlara ulaşılmıştır: İlk olarak sendikalar Anayasa ve kanunlara aykırı olmayan herhangi bir amacı gerçekleştirmek için faaliyet yapabilirler. İkinci olarak başvuruya konu eylem, sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaca sahiptir. Üçüncü olarak kamu görevlilerinin iş bırakmak veya işe gitmemek şeklindeki eylemleri devlet idaresinin işleyişini ve toplum hayatını önemli ölçüde etkiler. Bu sebeple de ancak çok dar alanda desteklenebilecek bir eylem türüdür. Son olarak sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaçla işe gitmemek şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
90. Bu sebeplerle kamu otoritelerinin sahip olduğu takdir payı da gözetildiğinde başvuru konusu olayda kamu hizmetlerinin sürekliliğinin sağlanması amacı bakımından başvurucunun örgütlenme özgürlüğüne yapılan müdahalenin onun siyasal hayata katılımını engelleyici veya önemli ölçüde zorlaştırarak etkisini ortadan kaldıracak mahiyette olmadığı kanaatine varılmıştır. Başvurucuya iki gün iş bırakma eylemi nedeniyle disiplin cezası verilmesi şeklindeki müdahalenin demokratik toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği kabul edilmelidir.
91. Somut olayda başvurucuya yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların bulunduğu da görülmektedir. Sendikaların demokratik hayatın yaşamsal bir unsuru olarak kamuoyuna ve kamusal yetki kullanan kişilere seslerini duyurmak ve taleplerini dile getirmek için sayısız fırsatı bulunmaktadır. Söz konusu sonucun ağırlaşmasında daha farklı yöntemlerle kamuoyunun yönlendirilmesi ve devlet gücü kullanan kişi ve kurumların etkilenmesi mümkün iken işe gitmeme biçiminde kamu hizmeti alan kişileri doğrudan etkileyen ve ancak son derece istisnai durumlarda başvurulabilecek bir yöntemi benimseyen sendikaların ve sendika kararları doğrultusunda hareket eden başvurucunun payının büyük olduğu değerlendirilmiştir.
92. Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar da gözönüne alındığında mevcut başvuruda örgütlenme özgürlüğüne yönelik müdahalenin başvurucunun örgütlenme özgürlüğünü aşırı derecede sınırlamadığı ve kamu hizmetlerinin sürekliğini sağlamaya yönelik meşru amaç karşısında başvurucuya alt sınırdan verilen aylıktan kesme cezasının orantısız olmadığı kanaatine varılmıştır."
61. Somut başvurularda, disiplin cezalarının sebebini teşkil eden eylem ülkenin iç siyasetine ilişkin sosyo-politik unsurların ağırlıkta olduğu bir amaca (bkz. §12) yönelik olup eylemin konusunun sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmadığı görülmektedir. Eylemin bu amacı ile bir gün iş bırakma şeklindeki niteliği (bkz. § 13) dikkate alındığında yapılan müdahalede devletin takdir marjının daha geniş olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaçla işe gitmemek şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
62. Sonuç olarak, yukarıda yer verilen Ahmet Parmaksız kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmadığından müdahalenin toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve başvuruculara en alt derecedeki disiplin cezası olan uyarma cezası verilmesi, iki başvurucuya ise tekerrür nedeniyle kınama cezası verilmesi dikkate alınarak müdahalenin izlenen meşru amaçla orantılı olduğu değerlendirilmiştir.
63. Açıklanan nedenlerle, disiplin cezası verilmesi şeklinde yapılan müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğundan Anayasa’nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.