TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM SÜLEYMANOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/6557)
Karar Tarihi: 17/7/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Hüseyin KAYA
Başvurucu
İbrahim SÜLEYMANOĞLU
Vekilleri
Av. Tugay BEK
Av. Sevil ARACI BEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun bir siyasi parti mitinginde muhalif bir pankart açması sonrası kolluk görevlilerinin darp, hakaret ve tehdidine maruz kalması nedeniyle ifade hürriyeti ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının; gözaltında haksız olarak tutulma nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 6/2/1979 doğumlu olup Osmaniye'de mukimdir. Başvurucunun Alıcı olan soyadı 8/11/2018 tarihinde Süleymanoğlu şeklinde değiştirilmiştir.
10. 3/3/2014 tarihinde saat 18.00'de Osmaniye'de, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) İl Teşkilatının organize ettiği ve o tarihte başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılarak konuşma yaptığı bir miting düzenlenmiştir.
11. Başvurucu da anılan mitinge katılmış ve Başbakan'ın konuşma yaptığı esnada kazağını çıkararak altında bulunan, AK Parti amblemli ve "Dikkat İtina ile Yürütme Yapılır" yazılı kıyafetini teşhir etmiştir. Başvurucu ayrıca daha önceden hazırladığı üzerinde "HIRSIZ VAR" yazılı 90x75 cm ebadındaki bez pankartı havaya kaldırarak bir süre tutmuştur.
12. Başvurucuya olay yerinde bulunan vatandaşlar müdahale etmiş ve elindeki pankartı almaya çalışmışlardır. Bu esnada başvurucu ve bu kişiler arasında arbede yaşanmış, sivil bir kişi olan Y.K. tarafından başvurucunun yüzüne yumrukla vurulmuştur. Daha sonra olay yerine gelen miting güvenliğinde görevli kolluk görevlileri ve Başbakanlık koruma polisleri başvurucuyu miting alanından çıkarmıştır. Başvurucu buradan iki koruma polisi nezaretinde konuşma platformunun arkasında bulunan bir aracın içine alınmıştır. Burada bir süre bekletilen başvurucu daha sonra yerel güvenlik birimlerine teslim edilmiştir.
13. Başvurucu; bindirildiği araçta koruma polisleri tarafından kendisine ters kelepçe takıldığını, yumruk ve cop darbeleriyle vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandığını, kendisine sövüldüğünü ve hakarete maruz kaldığını, kendisi ve yakınlarının ölümle tehdit edildiğini, kafasına dayanan boş tabancanın tetiği çekilerek korkutulduğunu ve cinsel saldırıya maruz bırakılacağı yönünde tehdit edildiğini iddia ederek ilgili kolluk görevlileri hakkında Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) 6/3/2014 tarihinde vekilleri aracılığıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu 20/3/2014 tarihinde ise bizzat Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe vererek miting alanında kendisine yumrukla vuran kişilerden şikâyetçi olmuştur.
14. Öte yandan başvurucu hakkında kamu görevlisine hakaret suçlaması nedeniyle olay tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığınca adli soruşturma açılmıştır. Başvurucunun vekilleri aracılığıyla yaptığı suç duyurusu üzerine ise 6/3/2014 tarihinde kolluk görevlileri hakkında kasten yaralama suçlamasıyla resmî soruşturma başlatılmıştır. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın faklı yönleri ile ilgili olarak üç soruşturma dosyası daha açılmış, toplam beş farklı soruşturma dosyası 6/3/2014 tarihinde başlatılan soruşturmayla birleştirilmiştir. Birleşen soruşturmanın Cumhuriyet Başsavcılığınca üç temel yönde yürütüldüğü görülmektedir: İlki başvurucuyu yaralayan sivil kişiler hakkındaki soruşturma, ikincisi kolluk görevlileri hakkındaki soruşturma, üçüncüsü ise kamu görevlisine hakaret suçu ithamıyla başvurucu hakkında sürdürülen soruşturmadır. Yürütülen tüm soruşturmalar kapsamında başvurucunun Cumhuriyet savcısı huzurunda ve adli kollukta ikişer kez ifadesi alınmıştır. Başvurucunun verdiği ifade zabıtlarında avukat yardımından faydalanmak istemediğini belirterek avukatı olmaksızın ifade verdiği görülmektedir.
15. Başvurucu 20/3/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında müşteki sıfatıyla verdiği ifadede, mitingde pankart açması sonrası AK Parti Osmaniye İl Teşkilatı görevlilerinin ve soyismini verdiği bir partilinin kendisini darbettiğini iddia ederek bu kişiler hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. Başvurucu 7/5/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde ise yaşadığı olaylar nedeniyle görevlerinde ihmal gösterdiğini iddia ettiği AK Parti Genel Başkanı, Osmaniye Valisi, Emniyet Müdürü ve İl Başsavcısından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
16. Başvurucu olay tarihi olan 3/3/2014 tarihinde kollukta şüpheli sıfatıyla verdiği ifadede; dinleyici olarak miting alanına gittiğini, önceden hazırladığı tişörtle ve beline sararak gizlediği pankartla alana girdiğini, konuşma esnasında kazağını çıkarıp tişörtünü görünür hâle getirdiğini, pankartı da açarak havada tuttuğunu belirtmiştir. Başvurucu bu esnada partili vatandaşların tepki göstermesi üzerine Başbakanlık koruma polislerinin kendisini miting alanından çıkararak konuşma platformunun arkasındaki bir minibüse bindirdiklerini, burada 45 dakika boyunca yumrukla ve copla kendisini darbettiklerini, bu olayları çevrede bulunan kameraların kaydettiğini iddia etmiştir. Kendisini darbeden koruma polislerinin yüzünü göremediğini belirten başvurucu, seslerinden bu kişileri teşhis edebileceğini ve bu konuda ayrıntılı ifadesini savcılıkta vereceğini belirtmiştir. Başvurucu gerçekleştirdiği eylemin maksadının Başbakan'a ulaşarak işsizlik konusundaki sıkıntılarını dile getirmek olduğunu ifade etmiş ve Başbakanlık koruma polislerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığınca olay anı ve sonrası ile polis merkezi binasının içini kaydeden kamera kaydı araştırması yapılmış ve temin edilen kayıtlar dosyaya alınmıştır. Başvurucu tarafından internetten elde edildiği belirtilerek 19/6/2014 tarihinde soruşturma dosyasına sunulan görüntüler de dosya içine alınmıştır. Bunun dışında başvurucu tarafından bir işyeri güvenlik kamerasının da olaya dair görüntü içerdiğine ilişkin dilekçe verilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğa müzekkere yazılarak ilgili kaydın da temini sağlanmıştır. Ayrıca başvurucunun şikâyetçi olduğu Başbakanlık koruma polislerinin şüpheli sıfatıyla ifadeleri ile teşhise elverişli fotoğraf ve ses kayıtlarının temin edilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına talimat evrakı gönderilmiştir. Bu kapsamda toplam beş kolluk görevlisinin şüpheli sıfatıyla ifadeleri ile fotoğraf ve ses kayıtları dosyaya alınmıştır.
18. Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadelerinde Başbakanlık koruma polisleri; olay günü amirlerinin kendilerini konuşma platformunun arkasında görevlendirdiğini, miting alanında bir kişinin hakaret içerikli pankart açtığı anonsunun geldiğini, platformun ön kısmında görevli koruma ekibinden bir emniyet amiri ve bir polis memurunun kalabalık tarafından darbedilen başvurucuyu miting alanından çıkararak yanlarına getirip teslim ettiklerini belirtmişlerdir. Koruma polisleri savunmalarında ayrıca başvurucunun fiziki direnmede bulunması nedeniyle kendisine kademeli olarak güç kullanıp kelepçe taktıklarını da kabul etmişlerdir. İfadelerde, başvurucuya yardım eden başka kimse olup olmadığının araştırılması maksadıyla emniyet amirinin emri ile başvurucunun polis aracında yirmi dakika kadar bekletildiği ve yardım eden kimsenin olmadığının anlaşılmasının ardından başvurucunun yerel güvenlik birimlerine teslim edildiği, başvurucuya karşı herhangi bir şekilde darp, tehdit ya da hakarette bulunulmadığı belirtilmiştir. Ayrıca koruma polislerince düzenlenen Olay ve Teslim Tutanağında; başvurucunun miting alanından güçlükle çıkarıldığı ve direnmesi nedeniyle kendisine artan şiddetle kuvvet uygulandığı, kelepçe takılarak etkisiz hâle getirildiği bilgilerine yer verilmiştir. Söz konusu tutanağa göre hakkında sağlık raporu alınan başvurucu, Osmaniye Güvenlik Şube Müdürlüğü görevlilerine saat 19.55'te teslim edilmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğa müzekkere yazılarak koruma polislerine ait fotoğraf ve ses kayıtları üzerinden kendisini darbeden kişiler hakkında başvurucuya teşhis işlemi yaptırılması istenmiştir. Başvurucuya bu kapsamda yaptırılan teşhis işleminde başvurucu dört kişi hakkında herhangi bir teşhiste bulunamazken bir kişi hakkında hem fotoğraftan hem de sesten yaptığı teşhiste kendisine kötü muamelede bulunan koruma polisinin bu kişi olduğunu belirtmiştir.
20. Öte yandan başvurucunun soyadını belirterek kendisini darbettiğini iddia ettiği AK Parti Osmaniye İl Teşkilatında görevli kişinin şüpheli sıfatıyla kollukta ifadesi alınmıştır. Bu kişinin çekilen fotoğrafı beş farklı fotoğrafla birlikte üç kez fotoğrafların yerleri değiştirilmek ve kendisini darbeden kişinin bu fotoğraflar arasında bulunmayabileceği de hatırlatılmak suretiyle başvurucuya teşhis işlemi yaptırılmıştır. Başvurucu ilk iki işlemde teşhis yapamamış, üçüncü işlemde kendisini darbettiğini iddia ettiği kişiyi soyadını vererek gösterip bu kişinin olabileceğini belirtmiştir. Söz konusu kişinin şüpheli olarak kollukta alınan ifadesinden başvurucuyu darbettiğine yönelik iddiaları kabul etmediği anlaşılmaktadır.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun dosyaya sunduğu olay anına dair görüntüler ve başvurucunun talebi üzerine temin edilen işyeri güvenlik kamera kaydı ile kolluğun ilgili birimi tarafından kaydedilen olay anına ilişkin görüntüler üzerinde adli kolluğa inceleme yaptırmış ve buna dair düzenlenen tutanakları dosyaya almıştır. Bu tutanaklara göre başvurucu, miting alanında pankart açmış ve on saniye kadar bu pankartı havada tutmuştur. Daha sonra kalabalıktan birkaç kişi başvurucunun kolundan çekerek pankartı aşağı indirmiştir. Kalabalık içindeki bazı kişiler başvurucuya vurmaya çalışırken bazı kişilerin de buna mani olmaya çalıştığı ve bir kargaşa yaşandığı gözlemlenmiştir. Olay yerinde bulunan bir komiser yardımcısının da başvurucuya vurmak isteyenleri sakinleştirmeye çalıştığı ve vurmaya çalışanları engellediği görülmektedir. Daha sonra (koruma polisi ve emniyet amiri olduğu değerlendirilen) takım elbiseli iki kişinin başvurucuyu yakalayarak bariyerlerin üzerinden atlatıp miting alanından uzaklaştırdığı görülmektedir. Uzaklaştırma işlemine birkaç komiser yardımcısının da yardım ettiği, başvurucuya karşı herhangi bir kolluk personelinin şiddet uygulamadığı ve bu şekilde kamera kaydının sonlandığı anlaşılmıştır. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığınca temin edilen bir güvenlik kamera kaydında başvurucunun miting alanına girişine ilişkin olarak düzenlenen İzleme Tutanağında olağan dışı bir husustan bahsedilmemiştir. Polis merkezinin içini gösteren kamera kaydına ilişkin olarak kolluk tarafından düzenlenen tutanakta ise başvurucunun elleri arkada, dört kişi arasında binaya geldiği ve yürürken sağ ayağında aksama olduğunun gözlemlendiği belirtilmiştir.
22. Olayın ardından gözaltı giriş ve çıkışında başvurucu hakkında iki adli rapor ve alkol raporu düzenlenmiştir. Başvurucu hakkında düzenlenen alkol raporuna göre başvurucunun 0,2 promil alkollü olduğu tespit edilmiştir.
i. Gözaltı girişinde saat 19.34'te düzenlenen sağlık raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"Sol omuz arkası, sırtta, sağ kol arkası, sağ omuz üst tarafında yüzeysel ekimotik lezyonlar, sol kalçadan bacağa doğru, sol baldır arkasında yüzeysel şişlik, kızarık lezyonlar, sağ bacak ve sol bacakta eski yara izleri mevcut, BTM ile düzelir, hayati tehlikesi yoktur, etanol sonucu ektedir."
ii. Gözaltı çıkışında saat 23.15'te düzenlenen sağlık raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"Sol omuz arkasından sırtta, sol kol arkası, sağ omuz üst tarafında yüzeysel ekimotik lezyonlar ve şişlikler, sol kalçadan bacağa uzanan, sol baldır arkasında yüzeysel şişlik ve kızarıklar izlendi. Sağ ve sol bacakta eski yara izleri ve şişlikleri mevcut. Hayati tehlikesi yoktur. BTM ile düzelir. Önceki muayenesinde belirtmeyip yeni ifade ettiği yabancı cisimle livata şikâyeti mevcut. Ancak fiziki muayenesinde buna ait herhangi bir bulguya rastlanmadı."
23. Başvurucunun -başvuru formu ekinde de sunduğu- Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilciliği tarafından Doktor M.Ö. imzasıyla 6/3/2014 tarihinde düzenlenen raporda; kollar, omuz, sırt ve bacaklarda yeşil ve mor renklerde ekimotik ve hemorajik (kanlanma) alanlar bulunduğuna ilişkin tespitler yapılarak yumuşak doku travması oluştuğu değerlendirilmiştir. Raporda ayrıca psikolojik konsültasyonda da bulunulmuş, yaşadığı olay nedeniyle başvurucuda akut stres bozukluğu oluştuğu sonucuna varılmıştır. Fiziki ve psikolojik muayene sonucuna ilişkin raporun ilgili kısmı şöyledir:
"...
Hastanın bu süreçte insan eliyle oluşturulmuş travmaya maruz kaldığı ve Dünya Sağlık Örgütü'nün Uluslararası Hastalık Sınıflandırması, ICD 10 kapsamında Y07.3 kodu ile belirtilen 'işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele' kapsamı içinde değerlendirmesi gerektiği kanaatini bildirir değerlendirme raporudur.
..."
24. Cumhuriyet Başsavcılığınca, başvurucunun AK Parti Genel Başkanı, Osmaniye Valisi, Emniyet Müdürü ve Başsavcısı hakkında yapmış olduğu şikâyete ilişkin iddiaların genel ve soyut olduğu gerekçesiyle 13/1/2015 tarihinde işleme koymama kararı verilmiştir. Başvuru formunda bu karara ilişkin bir şikâyet ileri sürülmemiştir.
25. Başvurucunun kolluk görevlileri ve soyadını verdiği sivil kişi hakkındaki şikâyetine ilişkin olarak ise Cumhuriyet Başsavcılığı 13/1/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
Müştekinin, kendisine vurduğunu iddia ettiği şüpheli V.E.yi tam olarak teşhis edemediği ve bu itibarla müştekinin iddia ettiği suçun şüpheli V. tarafından işlendiğine dair,müştekinin, sair deliller ve tanık anlatımları ile doğrulanmayan soyut iddiasından başka kamu davası açılmasını gerektirecek nitelikte yeterli delil elde edilemediği
...[Bu bölümde başbakanlık koruma polislerinin ifadelerine yer verilmiştir.]
Müştekinin [Başvurucu] 31/03/2014 tarihli dilekçesi ile minibüse bindirilişi ve araç içerisinde bulunduğu süreleri gösterir görüntülerin .. [iş yeri ismi] iş yerinde mevcut olduğunun belirtmesi üzerine 03/04/2014 tarihinde anılaniş yerine ait görüntülerin alınarak izlendiği, CAM 12 ve CAM 14 numaralı güvenlik kameralarından İbrahim ALICI'ya [Başvurucu] ait görüntülerin olmadığının, CAM 13 güvenlik kamarasında ise 19:03:47'de beyaz tişörtlü şahsın görüntüsün olduğu, sağında solunda birer kişi ve arkasında yaklaşık 10 kişi olduğu halde yürüyerek görüş alanına girdiğinin, 19:03:49'da grubun görüntü alanından çıktığının belirlendiği, İbrahim ALICI tarafından verilen 31/03/2014 tarihli dilekçede güvenlik kamerası görüntülerinin 1 saat ileri olduğunun belirtildiği,
Müşteki İbrahim ALICI’nın kendisini darp eden ve joplayan şahsı görmediğini ancak sesinden tanıyacağını söylemesi nedeniyle düzenlenen, ancak müşteki İbrahim ALICI’nın tahkikat evraklarının ve şahısların isimlerinin tarafına verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle imzalamaktan imtina ettiği 28/05/2014 tarihli CD İnceleme ve Teşhis Tutanağında, 'müştekinin, F.B., Ö.U., B.Ç., Ö.H.T.nin fotoğraf, ses ve görüntü kayıtlarını tamamen izlediğinin, ancak kendisini darp eden şahıslar arasında bu şahısların olup olmadığını bilmediğinin, kendisini joplayan şahsın, bu şahıslar olmadığını beyan ettiğinin; müştekinin S.H.ye ait görüntü ve kayıtları tamamen izlediğinin, görüntüdeki şahsın olay günü kendisini jopla darp edip, işkence eden şahıs olduğunu, kendisini hem görüntüden teşhis ettiğini hem de ses kaydından şahsın kendisini darp eden ve hakaretlerde bulunan şahıs olduğunu kesin olarak tanıyıp teşhis ettiğinin' belirtildiği, müştekinin 03/03/2014 tarihinde kolluk tarafından alınan ifadesinde, kendisini darp eden başbakanlık koruma polislerinin yüzlerini görmediğini, şahısların seslerinden tanıyabileceğini söylemesine rağmen 28/05/2014 tarihli teşhis tutanağında S.H.yi görüntüsünden teşhis ettiğini söylediği,
Müşteki tarafından verilen ve ekinde İnternetten elde edilmiş 2 adet görüntüyü içerir CD bulunan 19/06/2014 tarihli dilekçe ile 'görüntülerde seyircilerin içinde olan rozetli koruma polisi ve kendisini arka tarafa götüren polislerin kendisini darp ve minibüste işkence ettiklerini, hakaret ve cinsel istismarda bulunduklarını' belirttiği, ancak dosya içinde mevcut bilgi ve belgeler ile CD ve çözümlerinden müştekiyi vatandaşların arasından Y.F.A ve A.K.nin alarak platformun arkasına getirip F.B., Ö.Ç., B.Ç., Ö.H.T. ve Y.H. [S.H. olduğu sehven Y.H yazıldığı değerlendirilmiştir.] adlı polislere teslim ettikleri yani müştekiyi vatandaşların arasından çıkaran polisler ile minibüsteki polislerin aynı olmadığı şüphelinin iddialarının ispatlanamadığı,
Müşteki tarafından 19/06/2014 tarihli dilekçe ile sunulan CD’de yer alan görüntüler üzerinden yaptırılan tahkikat neticesinde düzenlenen 06.08.2014 tarihli CD İzleme ve İnceleme Tutanağında 'müşteki tarafından pankart kaldırdığında ve kalabalık tarafından kolundan tutularak indirildiğinde, kalabalık içerisinde meydana gelen kargaşa sırasında ve sonrasında, şahsın götürülmesi esnasında Osmaniye Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli C.K., O.K. ve Z.H.nin görüntülerde bulunduğu, ancak bu görevlilerin İbrahim ALICI’ya karşı herhangi bir fiziki müdahalede bulunmadıklarının, CD görüntülerinde görülen diğer şahısların Osmaniye Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli olmadıklarından açık kimlik bilgilerinin tespit edilemediğinin' belirtildiği,
İbrahim ALICI’nın Osmaniye Devlet Hastanesinde 03/03/2014 tarihinde saat 19.34 itibarıyla yapılan muayenesinde 'sol omuz arkası, sırtta, sol kol arkası, sağ omuz üst tarafında yüzeysel ekimotik lezyonlar, sol kalçadan bacağa doğru, sol baldır arkasında yüzeysel şişlik, kızarık lezyonlar, sağ bacak ve sol bacakta eski yara izleri mevcut olduğu, hayati tehlikesinin olmadığı, basit tıbbi müdahale ile düzeleceğinin' belirlendiği,
Osmaniye Devlet Hastanesi tarafından 03/03/2014 günü saat 19.35’te alınan numunesinden 0,2 oranında alkollü olduğunun tespit edildiği,
İbrahim ALICI’nın Osmaniye Devlet Hastanesinde 03/03/2014 tarihinde saat 19.34 itibarıyla yapılan muayenesinde 'sol omuz arkasında, sırtta, sol kol arkası, sağ omuz üst tarafında yüzeysel ekimotik lezyonlar ve şişlikler, sol kalçadan bacağa uzanan, sol baldır arkasında yüzeysel şişlik ve kızarıklıklar izlendiği, sağ ve sol bacakta eski yara izleri ve şişliklerinin mevcut olduğu, hayati tehlikesinin olmadığı, basit tıbbi müdahale ile düzeleceği, önceki muayenesinde belirtilmeyip yeni ifade ettiği yabancı cisimle livata şikayetinin mevcut olduğunun, ancak fiziki muayenesinde buna ait herhangi bir bulguya rastlanılmadığının' belirlendiği
Müştekinin işkence iddiasına dayanak olarak Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliğine yaptığı başvuruya istinaden 06.03.2014 tarihinde yapılan konsültasyona ve müştekinin beyanlarına göre Dr. M.Ö. tarafından düzenlenen 28.03.2014 tarihli değerlendirme raporunda 'işkence gördüğü iddiası ile başvuran İbrahim ALICI'nın taraflarından koordine edilen muayene, değerlendirme ve konsültasyonları sonucunda yumuşak doku travması ve akut stres bozukluğu tanılarının konulduğunun' belirtildiği, şüphelinin şahsi başvurusu üzerine düzenlenen bu raporun resmi niteliğinin bulunmadığı ve davacının iddiasının ispatlanmadığı, şüphelinin Osmaniye Devlet Hastanesi tarafından 03.03.2014 tarih ve saat 19:34 ile 23:15 saatlerinde alınan adli muayene raporlarında işkence bulgusuna rastlanmadığının belirtildiği, keza 23:15'te alınan raporda 'önceki muayenesinde belirtilmeyip yeni ifade ettiği yabancı cisimle livata şikayetinin mevcut olduğunun, ancak fiziki muayenesinde buna ait herhangi bir bulguya rastlanılmadığının' belirlendiği,
Her ne kadar müştekinin hayati tehlike geçirmeyecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığına dair adli muayene raporu var ise de, müştekinin miting alanında pankart açması nedeniyle alanda bulunan vatandaşlar tarafından darp edildiği, bu yaralamanın müşteki tarafından da beyan edildiği, koruma polisleri tarafından miting alanı dışına çıkarılarak araca bindirilen müştekinin zorluk çıkardığı, bu nedenle koruma polislerinin şahsa kademeli olarak zor kullandıkları ve kelepçe taktıkları, koruma polislerinin bu yetkilerinin 2559 sayılı Kanunun 16. maddesinde belirtilen zor kullanma yetkisi kapsamında olduğu ve bu yetki kapsamında kullanılan bedenî kuvvet ve polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını ifade eden maddi güç kullanımının hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığı, alkol aldığı tespit edilen müştekinin adli muayene raporuna yansıyan basit tıbbi müdahale ile giderilebilir yaralanmasının miting alanındaki vatandaşların darp etmelerinden kaynaklanmadığına dair bir delil bulunmadığı gibi, 2559 sayılı Kanunun 16. maddesinde belirtilen yetkinin de aşılmadığı, Osmaniye İl Müdürlüğü kadrosunda görevli polislerin ise müştekiye hiç fiziki olarak dokunmadıkları,
Bu itibarla müştekinin işkence, kötü muamele, cinsel taciz ve tecavüz, hakaret ve tehdit suçlarının işlendiğine dair müştekinin soyut iddiası dışında kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturur net ve inandırıcı delil elde edilemediği, düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleme suçunun unsurları itibarı ile oluşmadığı, Osmaniye Emniyet Müdürlüğü kadrosunda bulunan polisler yönünden ortada suç veya suçlu bulunmadığı, Başbakanlık koruma polislerinin eylemlerinin hukuka uygunluk sınırında kaldığı tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmıştır.
26. Anılan karara başvurucu itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Osmaniye 1. Sulh Ceza Hâkimliği 23/2/2015 tarihinde itirazı reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 9/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 7/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
28. Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucuyu yaraladığı belirtilen üçüncü kişiler yönünden 13/1/2015 tarihinde soruşturma dosyasında tefrik kararı verilmiştir. Ayrılan soruşturma kapsamında başvurucuyu yaraladığı iddiasıyla Y.K. hakkında 6/3/2015 tarihinde iddianame tanzim edilmiştir. Y.K. hakkında yürütülen kovuşturma sonucunda Osmaniye 5. Asliye Ceza Mahkemesince 20/11/2015 tarihinde mahkûmiyet ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığı 14/1/2015 tarihinde ise başvurucu hakkında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçlamasıyla iddianame tanzim etmiş, ancak bu iddianame Osmaniye 6. Asliye Ceza Mahkemesince (Mahkeme) reddedilmiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı 25/3/2015 tarihinde tekrar başvurucu hakkında aynı suçlamayla iddianame düzenlemiştir. Bu defa Mahkeme tarafından kabul edilen iddianame sonrası yapılan yargılama sonucunda 14/1/2015 tarihinde başvurucu hakkında atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir. Karar, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 18. Ceza Dairesinin (Daire) 7/1/2019 tarihli ilamında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ifade hürriyeti alanında verdiği kararlardaki bazı tespitlere de değinilerek ifade hürriyetinin mutlak ve sınırsız bir hak olmadığı belirtilmiş, bu hakkın kötüye kullanılmasının uluslararası bazı sözleşmeler ve Anayasa'nın 14. maddesi bağlamında korunmayacağının altı çizilmiştir. Yapılan bu tespitlere devamla ilamda, başvurucunun üzerine atılı hakaret suçunu işlediği sabit görülmüş ve başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi gerekirken beraat kararı verilmesi bozma nedeni yapılmıştır. Bozma kararı sonrası derece mahkemesinde yargılama derdesttir. Başvurucu bu yargılamaya ilişkin herhangi bir şikâyet ileri sürmemiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
31. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
32. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis,
A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
...
E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.
Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.
Yakalananlardan,
B) Zor kullanılarak yakalananların,
Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip raporuyla tespit edilir.
33. 2559 sayılı Kanun'un "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
34. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
B. Uluslararası Hukuk
35. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, siyasi miting alanında muhalif bir pankart açması sonucu Başbakanlık koruma polisleri tarafından hukuka aykırı şekilde bir saat minibüsün içinde tutulduğunu, bu nedenle Sözleşme'nin 5. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu hakkında uygulanan gözaltı işleminin hukuka aykırı olduğu iddiası Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında incelenmelidir.
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42.Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve diğerleri, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
43. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
44. Somut olayda başvurucunun yakalanarak gözaltına alınması ve sonrasında serbest bırakılmasına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
46. Başvurucu; Osmaniye'de yapılan AK Parti mitinginde muhalif pankart açması ve giydiği tişörtteki yazı nedeniyle Başbakanlık koruma polisleri tarafından bir minibüse kapatıldığını, burada ellerinin arkadan kelepçelendiğini, yaklaşık bir saat boyunca yumruk ve cop darbeleriyle yaralandığını iddia etmektedir. Başvurucu ayrıca hakaret ve tehdide maruz kaldığından, kafasına dayanan boş tabancanın tetiği çekilmek suretiyle korkutulduğundan, cinsel dokunulmazlığının ihlal edilmesiyle tehdit edildiğinden yakınmıştır. Bu konuda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmanın da etkili olmadığını ve kolluk personelinin orantısız güç kullanımını görmezden gelen bir kovuşturmasızlık kararı ile sonuçlandırıldığını, bu karara yapılan itirazın ise duruşma dahi yapmayan etkisiz bir merci tarafından reddedildiğini iddia etmektedir. Başvurucu belirtilen şikâyetleri kapsamında Sözleşme'nin 3. ve 13. maddelerinde düzenlenen kötü muamele yasağı ve bununla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca yürütülen soruşturmaya etkin şekilde katılımının sağlanmadığını, soruşturmada kolluk görevlilerinin korunduğunu, öne sürdüğü delillerinin kabul edilmediğini ve kendisine iddialarını kanıtlama imkânının tanınmadığını belirterek Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de ileri sürmüştür.
47. Bakanlık tarafından sunulan görüşte; başvuru konusu olaya ve buna ilişkin yargılama sürecine özet olarak yer verildikten sonra başvurucunun çevredeki kişiler tarafından darbedilmesinin önlenmesi, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi meşru amaçlarına dayalı olarak gözaltına alınmasının gerekli olduğu belirtilmiştir. Bakanlığa göre başvurucu, kolluk görevlilerine direndiği için 2559 sayılı Kanun uyarınca kendisine karşı kademeli güç kullanılmıştır ve kullanılan güç orantılıdır. Bakanlık belirtilen nedenlerle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilmediği kanaatindedir.
48. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu; miting sırasındaki gerçekleştirdiği eylem nedeniyle kolluk görevlilerinin sadece kendisini miting alanından uzaklaştırmakla yetinmediklerini, ayrıca uzunca bir süre kolluk aracı içinde kendisini tutarak darbedip tehdit ve hakarette bulunduklarını iddia etmiştir. Başvurucuya göre müdahale, gözaltından salıverilmesinden sonra da hakkında kamu görevlisine hakaret suçlamasıyla açılan dava ile devam etmiştir ve bu yönleriyle Bakanlık görüşü eksiktir, hatalıdır. Sonuç olarak başvurucu Bakanlık görüşünde belirtilen hususları kabul etmediğini belirterek hak ihlali iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamında ileri sürdüğü şikâyetinin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı incelemesinde ele alınacak olup bu konuda etkili başvuru hakkı kapsamında ayrıca bir inceleme yapılmayacaktır. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü iddiaları ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu kapsamında kaldığından adil yargılanma hakkı çerçevesinde ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığına ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
51. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
52. Başvurucu; kolluk görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretine maruz kaldığını, bu konuda yapılan ceza soruşturmasının ise etkisiz olduğunu belirterek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
53. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
54. Başvurucunun şikâyetine konu darp, tehdit ve hakaret eylemlerinin devlet görevlilerinden sâdır olduğu iddia edildiği için kural olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup olmadığının incelenmesi gerekir. Ayrıca başvurucunun kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilerek etkili soruşturma yapılmadığı iddiası da bulunduğundan pozitif yükümlülükler kapsamında etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından da bir değerlendirme yapılacaktır.
i. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
(1) Genel İlkeler
55. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında ise kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
56. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3. maddesi istisna öngörmemekte; işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
57. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
58. AİHM kararlarında bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı, ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
59. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
60. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
61. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
62. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
63. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
64. Kolluk görevlilerinin görevleri nedeniyle karşılaştıkları adli ya da idari kapsamdaki bir olaya nasıl müdahale etmeleri gerektiği kanun ile düzenlenmiş durumdadır (bkz. § 32). Buna göre kolluk görevlilerinin miting alanında meydana gelen kargaşa ve kavgayı önlemek için olaya müdahale etmesi ve kamu düzeni açısından ilk anda alınması gereken tedbirleri almaya çalışması olağandır. Ancak bu tedbirler alınırken devletin negatif yükümlülükleri kapsamında bireylerin temel hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi konusunda anayasal bir zorunluluğun bulunduğu da gözardı edilmemelidir.
65. Başvurucunun olayın meydana gelme şekliyle ilgili olarak internetten elde ettiği ve Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu kamera kaydının izlenmesine ilişkin olarak kolluk tarafından düzenlenen tutanakta (bkz. § 21) başvurucuya karşı kolluk personelinin herhangi bir fiziki şiddette bulunmadığı belirtilmektedir. Tutanakta; miting alanındaki bazı sivil kişilerin başvurucuya vurmaya çalıştığı, bazılarının ise engellemeye çalıştığı esnada başvurucunun kolluk görevlileri tarafından alandan çıkarıldığı ifade edilmektedir. Bu kayıttan başvurucunun yüzüne yumruk atan sivil kişinin Y.K. olduğunun tespit edildiği ve bununla ilgili ayrı bir yargılama sonucunda Y.K. hakkında mahkûmiyet kararı verildiği de görülmektedir (bkz. § 28). Dolayısıyla başvurucunun yüzündeki yaralanmaya sebep olan Y.K. dışında olay nedeniyle herhangi bir sivil kişinin yargı makamlarınca itham edilmediği anlaşılmaktadır.
66. Başvurucunun miting alanı yakınında bulunan ve Başbakanlık koruma polislerinin kullanımlarına tahsis edildiği anlaşılan minibüs içinde ne kadar süreyle tutulduğu hususunda ihtilaf bulunduğu görülse de başvurucunun olayın hemen ardından koruma polislerince gözaltına alındığı hususunda şüphe bulunmamaktadır. Ayrıca kolluk tarafından izlenerek tutanağa bağlanan olay anı ve sonrasına ilişkin kamera kayıtlarında başvurucunun polis memurlarına karşı aktif bir direnmesinden bahsedilmediği de görülmektedir. Ancak Başbakanlık koruma polisleri tarafından olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanakta (bkz. § 18) başvurucunun kolluk görevlilerine direndiği, bu nedenle kademeli güç kullanmak ve başvurucuya kelepçe takmak durumunda kalındığı, bu şekilde başvurucunun etkisiz hâle getirildiği belirtilmektedir. Gözaltı girişinde düzenlenen sağlık raporuna göre başvurucunun kol, omuz, sırt ve bacak bölgelerinde ekimotik ve hemorajik yaralanmalar ile şişlikler bulunduğunun tespit edildiği görülmüştür (bkz. § 22). Ayrıca polis merkezine ait kamera kaydının izlenmesine dair düzenlenen tutanakta (bkz. § 21) başvurucunun polis merkezine koruma polisleri tarafından getirildiği esnada yürürken sağ ayağında bir aksama olduğunun da gözlemlendiği belirtilmiştir. Başvurucu, koruma polislerinin kendisini teslim ettiği yerel kolluk görevlileri tarafından kendisine kötü muamelede bulunulduğu yönünde bir şikâyet ileri sürmemiştir.
67. Bu doğrultuda başvurucudaki söz konusu yaralanmaların koruma polisleri tarafından gözaltına alınması ile yerel kolluk görevlilerine teslim edildiği zaman aralığında meydana geldiği hususunda şüphe bulunmamaktadır. Yukarıda belirtilen genel ilke (bkz. § 58) uyarınca başvurucuda meydana gelen yaralanmalar konusunda tatmin edici açıklamanın kamu otoritelerince yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda kolluk görevlilerinin verdikleri ifadelerde ve düzenledikleri tutanakta, kademeli olarak başvurucuya güç uyguladıklarını kabul ettikleri, Cumhuriyet Başsavcılığının da verdiği kovuşturmasızlık kararında (bkz. § 25) kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğuna dair yargısal değerlendirmede bulunduğu görülmektedir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi, yapacağı incelemede başvurucuya karşı -kolluk kuvvetince bir güç uygulanıp uygulanmadığının tartışılmasına gerek olmaksızın- kolluk personeli tarafından uygulanan gücün yasal bir dayanağının bulunup bulunmadığına, güç kullanılmasının gerekli olup olmadığına ve son olarak kullanılan gücün orantılı olup olmadığına bakacaktır.
68. Yukarıda belirtilen mevzuat (bkz. § 33) uyarınca kolluk görevlilerinin kendilerine karşı bir direnme sergilendiği durumlarda kademeli olarak güç kullanabilmesinin yasal dayanağı bulunduğu görülmektedir. Her ne kadar kamera kayıtlarından tespit edilemese de olay sonrası başvurucunun koruma polislerine direndiğine ilişkin olarak düzenlenen tutanak gereğince başvurucuya karşı güç kullanılmasının gerekli olduğu da söylenebilecektir. Düzenlenen tutanak ve alınan savunmalara göre koruma polisleri kelepçe takmak suretiyle başvurucuyu etkisiz hâle getirmiştir. Toplam beş kişi olduğu anlaşılan koruma polislerinin başvurucuya göre sayısal bir avantaja sahip oldukları hususu da gözetildiğinde başvurucuya kelepçe takılması için bedenî kuvvet dışında maddi bir kuvvete ihtiyaç duydukları söylenemeyecektir. Nitekim kolluk görevlileri de ifadelerinde başvurucuya karşı göz yaşartıcı gaz ya da cop gibi maddi güç kapsamında kalan bir alet kullandıklarını belirtmemişlerdir.
69. Başvurucu hakkında düzenlenen adli rapora bakıldığında başvurucunun vücudunun birçok yerinde meydana gelen yaralanma ve şişliklerin beş polis memuru tarafından sadece başvurucuya kelepçe takılması eylemi sırasında oluşmuş olabileceğinin söylenmesi zordur. Ayrıca kamera izleme tutanağında başvurucunun yürürken sağ ayağında aksama olduğu gözlemlendiğinden başvurucuya karşı uygulanan gücün basit bir kelepçe takma eylemi için gerekli olanın ötesinde olduğu açıktır. Dolayısıyla belirtilen olgular ışığında koruma polisleri tarafından başvurucuya karşı uygulanan kuvvetin orantılı olmadığı sonucuna varılmıştır.
70. Başvurucuya karşı kolluk görevlilerince orantısız şekilde uygulanan bu gücün özellikle bilgi alma, cezalandırma veya yıldırma amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap verme şeklinde gerçekleştirildiği söylenememektedir. Eylemin uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya ya da yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olacak şekilde ortaya çıkmış olduğu da iddia edilemez. Bu durumda söz konusu eylemin işkence veya eziyet boyutuna varmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucuya uygulanan şiddetin düzeyi, süresi, şekli ve eylem nedeniyle başvurucuda meydana gelen yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması hususları birlikte dikkate alındığında eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak tanımlanması mümkündür.
71. Başvurucuya karşı kolluk görevlilerince gerçekleştirilen darp eylemi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda başvurucunun kötü muamele kapsamında ileri sürdüğü -darp iddiası dışındaki tehdit ve hakaret eylemleri gibi- diğer iddialar yönünden daha ileri bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
72. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
73. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
74. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan,§ 25).
75. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
76. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
77. Ceza soruşturmasının etkinliğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda mağdurun meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde sürece katılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
78. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
79. Miting alanında muhalif bir pankart açması nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında kamu görevlisine hakaret suçundan aynı gün soruşturma açıldığı, başvurucunun şikâyet dilekçesi vermesi üzerine 6/3/2014 tarihinde (olaydan üç gün sonra) kolluk personeli hakkında kasten yaralama suçundan soruşturma başlatıldığı görülmektedir (bkz. § 14). Dolayısıyla Cumhuriyet Başsavcılığınca makul bir süre içinde kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak resmî bir soruşturma başlatıldığı açıktır.
80. Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen farklı soruşturmalar kapsamında başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesinin iki kez alındığı, iki kez ise adli kollukta müşteki ve şüpheli sıfatlarıyla ifadesine başvurulduğu görülmektedir. Başvurucu olay sonrasında TİHV'de bir doktor tarafından hakkında düzenlenen sağlık raporunu soruşturma dosyasına sunmuş, bu rapor hakkında da kovuşturmasızlık kararında yargısal bir değerlendirme yapılmıştır. Ayrıca başvurucunun birçok kez soruşturma dosyasına dilekçe ve ekinde kamera kaydı gibi deliller sunabildiği ya da bir işyeri güvenlik kamera kaydının temini gibi çeşitli taleplerde bulunabildiği de anlaşılmaktadır. Söz konusu bu talep ve delillerle ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca gereken özenin gösterilerek inceleme ve delil toplama çabasının sarf edildiği de soruşturma dosyasından tespit edilebilmektedir (bkz. § 21).Bu kapsamda istediği delilleri sunabilen ve makul talepleri karşılanan başvurucunun soruşturmaya etkin şekilde katılımının sağlanmadığı söylenemeyecektir.
81. Cumhuriyet Başsavcılığınca ayrıca olay anını gösterme ihtimali olan güvenlik kamera kayıtları araştırılmış, polis merkezinin içini ve dışını gösteren kayıtlar dâhil olmak üzere bazı kayıtlar temin edilmiştir. Başvurucu hakkında hem gözaltına alınmasından kısa bir süre sonra hem de gözaltından çıktığında sağlık raporları düzenlenmesi sağlanmış ve bu raporlar dosyaya alınmıştır. Başvurucunun şikâyetçi olduğu Başbakanlık koruma polislerinin ifadeleri ile teşhise elverişli fotoğraf ve ses kayıtlarının Cumhuriyet Başsavcılığınca temin edildiği, bu kayıtlar üzerinden başvurucuya teşhis işlemi yaptırıldığı da anlaşılmaktadır (bkz. §§ 18, 19). Bu kapsamda söz konusu dosyada delillerin özenle toplanması ile derinlikli bir soruşturma yürütülmesi çabasının Cumhuriyet Başsavcılığınca sarf edildiği görülmektedir.
82. Öte yandan başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarında yapılan tespitlerin netliği başvurucuya karşı kullanılan gücün orantılılığı değerlendirmesinde oldukça önem arz etmektedir. Ancak söz konusu sağlık raporlarında yapılan tespitlerde başvurucunun vücudunun çeşitli yerlerindeki yaralanmalardan bahsedilmesine karşın yaralanmaların -özellikle de şişlik olarak ifade edilenlerin- ebadı ve şekli konusunda bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Başvurucunun copla darbedildiğini iddia etmesi karşısında sağlık raporlarındaki eksiklerin söz konusu iddianın doğrulanması ya da çürütülmesi açısından oldukça önemli olduğuna kuşku yoktur. Ancak Cumhuriyet Başsavcılığınca bu eksikliğin giderilmesi yönünde ek bir sağlık raporu alınması ya da Adli Tıp Kurumundan daha detaylı bir sağlık raporu temini noktasında herhangi bir girişimde bulunulmadığı görülmektedir.
83. Koruma polislerine ilişkin ses ve fotoğraf üzerinde yaptırılan teşhis işleminde ise başvurucu, hem sesinden hem de görüntüsünden bir kolluk görevlisini kesin olarak teşhis ettiğini belirtmiştir. Ancak başvurucunun şüpheli sıfatıyla adli kollukta alınan ifadesinde kendisine kötü muamelede bulunan kolluk görevlilerini görmediğini, yalnızca seslerini duyduğunu belirtmesi nedeniyle başvurucunun bu teşhisine Cumhuriyet Başsavcılığınca itibar edilmediği anlaşılmaktadır. Ancak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kolluk görevlilerinin sadece ses kayıtlarının değil aynı zamanda fotoğraflarının da temin edilmesine ihtiyaç duyulmuş ve bu kapsamda elde edilen fotoğraflar başvurucuya teşhis için sunulmuştur. Bu aşamadan sonra yapılan teşhis işleminin fotoğrafa dayanamayacağının söylenmesi soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ilkesi (bkz. § 78) ile bağdaşmamaktadır.
84. Belirtilen tespitler doğrultusunda başvurucu hakkında düzenlenen adli rapor içeriği ve anılan teşhis işlemi ile kolluk görevlilerinin alınan savunmaları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri açısından söz konusu eylem hakkındaki maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet Başsavcılığınca ilgililer hakkında kamu davası açılmasının gerekli olduğu açıktır. Bu doğrultuda taraflar arasındaki gerekli çelişmenin sağlanabileceği bir kovuşturmanın yapılması sonucunda belirlenecek maddi gerçeğe uygun bir yargısal sonuca varılması kötü muamele yasağına ilişkin devletin pozitif yükümlülüğünün bir gereğidir.
85. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. İfade Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
86. Başvurucu; bir siyasi bir mitingde muhalif bir pankart açması nedeniyle gözaltına alındığından ve gözaltında kaldığı bir süre boyunca kolluk görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığından yakınmakta, Anayasa'nın 26. ve 34. maddelerinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
87. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
89. Somut olayda, başvurucunun ifade açıklamasında bulunmasına iki farklı kamusal müdahalede bulunulduğu görülmektedir. Bunlardan ilki başvurucunun gözaltına alınması ve gözaltında darp edilmesidir ki bu müdahale başvurucu tarafından şikâyet edilen husustur. İkinci müdahale ise başvurucu hakkında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçlamasıyla açılan kamu davası ve devam eden ceza yargılamasıdır. Ceza yargılamasına ilişkin ise başvurucunun bu başvuru özelinde bir şikâyet ileri sürmediği görülmektedir. Ancak başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan her iki müdahalenin bir bütün olarak incelenmesi gerektiği, başvurucu hakkında devam eden ceza yargılaması süreci sona ermeden ifade hürriyeti açısından yapılacak denetimin eksik kalabileceği değerlendirilmektedir. Keza Dairenin bozma kararının dayanağı olan anayasal hakkın kötüye kullanımı gerekçesi (bkz. § 29) konusunda derece mahkemesinin yapacağı yargısal değerlendirme ve varacağı sonuç bireysel başvuru incelemesi açısından da son derece önemli bir hâl almıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası hususunda bu aşamada bir değerlendirme yapma gereği duymamıştır.
90. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade hürriyetinin incelenmesine gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
91. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
92. Başvurucu, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali nedeniyle yeniden soruşturma yapılması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
93. Anayasa Mahkemesi Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) başvurusuna dair vermiş olduğu kararda, bireysel başvuruya konu olayın incelenmesi sonucunda ihlal kararı verilmesi durumunda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler hususunda detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Anılan içtihat doğrultusunda, 6216 sayılı Kanun uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için temel kural olan eski hâle getirmenin başvuruya konu olayda uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
94. Yapılan inceleme sonucunda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının (maddi ve usul boyutu itibarıyla) ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
95. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2014/2801) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
96. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
97. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
98. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İfade hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701.90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.