TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN GÜNGÖR BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/1554)
|
|
Karar Tarihi: 25/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan GÜNGÖR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Yahya EKMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir siyasi partinin ilçe binasında açlık grevi
yapanların ziyaret edildiği gerekçesiyle disiplin cezası verilmesinin ifade
özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1971 doğumlu olup olay tarihinde Diyarbakır'da
Merkez Celal Güzelses İlköğretim Okulunda sınıf
öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası (Eğitim-Sen/Sendika) Diyarbakır Yönetim Kurulu üyesi ve Şube
sekreteri olarak sendikal faaliyet yürütmektedir.
10. Olay tarihinde, (Kapatılan) Demokratik Toplum Partisinin
(DTP) Diyarbakır Merkez ilçe binasında ceza infaz kurumundaki koşullara dikkat
çekmek amacı ile grev yapılmaktadır. Başvurucu 16/5/2007 tarihinde açlık grevi
yapanları ziyaret etmiştir. Başvurucu hakkında DTP'nin
binasında açlık grevinde bulunanları ziyaret ettiği gerekçesiyle 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin D bendinin
(o) alt bendi (bkz. § 18) uyarınca 20/11/2007 tarihinde bir yıl süre ile kademe
ilerlemesinin durdurulması disiplin cezası verilmiştir. Başvurucu hakkındaki
muhakkik raporunda yer alan tespitlerin bir kısmı şöyledir:
"...İlimiz Emniyet Müdürlüğünün ...
yazılarında; İlimiz Merkezinde faaliyet gösteren 'Tutuklu Hükümlü Aileleri
Demokratik Hukuk ve Dayanışma Derneği (TUHAD-DER) tarafından İmralı'da tutuklu
bulunan PKK/KONGRAGEL terör örgütü elebaşısı Abdullah
Öcalan'ın sağlık durumuna dikkat çekmek amacıyla 16/7/2007 günün saat 08.00
sularında İlimiz Celal Güzelses İlköğretim Okulunda
sınıf öğretmeni olarak görev yapan [başvurucunun] DTP Merkez ilçe binasına
gelerek açlık grevine katılan kişileri ziyaret ettiği belirtilerek
[başvurucunun] DTP Merkez ilçe binasına gittiğine ilişkin iddia resim ve CD
kaydıyla desteklenmiştir.
[Başvurucu]
ise ifadesinde; DTP Merkez ilçe binasına yaptıkları ziyaretin DTP ve PKK terör
örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ı desteklemek
amacıyla yapılmadığını belirterek Diyarbakır Demokrasi Platformu bileşeni
olarak Eğitim-Sen adına katıldığını belirtmiş ise de, söz konusu ziyaretin bir
siyasi parti binasında olması ve devlet memuru olan [başvurucunun] DTP
Diyarbakır merkez ilçe binasında açlık grevinde bulunanları ziyaret etmesi
fiilinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 7. maddesinde belirtilen
'Devlet memurları ...herhangi bir siyasi parti... yararına davranışta
bulunamazlar' hükmüne aykırı hareket ettiği anlaşılmaktadır.
Bu duruma göre [başvurucunun] DTP...binasına
gittiği iddiasının sübuta erdiği ve sübuta eren bu fiiilin
657 sayılı Kanunun...maddesi uyarınca 'herhangi bir siyasi parti yararına veya
zararına fiilen faaliyette bulunmak' kapsamında olduğundan, '1 yıl kademe
ilerlemesinin durdurulması' cezası ile cezalandırılmasının uygun
olacağı..."
11. Başvurucu anılan işlemin iptali ve uğradığı zararın tazmini
talebiyle Diyarbakır İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.
Mahkeme 12/6/2009 tarihinde davayı reddetmiştir.
12. Mahkeme;
i. Kararının
gerekçesinde 657 sayılı Kanun'un
memurların siyasi faaliyette bulunması ve öngörülen yaptırıma ilişkin 7. ve
125. maddesinin D bendinin (o) alt bendine atıfta bulunmuştur. Yine 25/6/2001
tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nun "Sendika ve Konfederasyonların Yetki ve
Faaliyetleri" başlıklı 19. maddesine değinen Mahkeme 16/5/2007
tarihinde Diyarbakır Merkez ilçesinde bulunan DTP binasında ceza infaz
kurumundaki koşullara dikkat çekmek amacı ile grev yapıldığını, bu grevin bir
parti binasında yapılması karşısında grevin bir parti eylemi olduğunun kabulü
gerekeceğini, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve başvurucunun yöneticisi
olduğu Sendikanın da grevi yapan kişileri ziyaret etmelerinin anılan grevi
destekledikleri anlamına geleceğini belirtmiştir.
ii. Bu şekilde ziyaret yapanların bir parti faaliyetini desteklediklerinin
açık olduğunu, bu durumun parti yararına faaliyet niteliği taşıdığını,
başvurucu tarafından da bahsi geçen ziyaret gerçekleştirilmekle greve ve
dolayısıyla parti faaliyetine destek verildiğini ifade etmiştir.
iii. Her ne kadar başvurucu, Sendikayı temsilen ziyarete
katıldığını ileri sürse de 4688 sayılı Kanun'un 19. maddesine göre sendikanın
faaliyetlerinin ancak kamu görevlilerini ilgilendiren meselelerle sınırlı
olduğuna ve yapılan ziyaretin ise kamu görevlileri ile ilgili bir yanının bulunmadığına
dikkat çekmiştir.
iv. Bu durumda başvurucunun DTP binasında grev yapanları ziyaret
ederek fiilen bu Parti yararına faaliyette bulunduğunu ve bu suretle 657 sayılı
Kanun'un yukarıda anılan maddesinde belirtilen fiilin faili olduğunu belirterek
disiplin cezasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına karar
vermiştir.
v. Başvurucunun
işlem nedeni ile yoksun kaldığını öne sürdüğü parasal hakların tazmini
istemini, dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun ortaya konulmuş olması
nedeniyle reddetmiştir.
13.Başvurucu kararı temyiz etmiştir. Danıştay 2/4/2013 tarihinde
kararı onamıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de 7/11/2014 tarihinde Danıştayca reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya
19/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 19/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. Başvurucu hakkında mevcut başvuruya konu soruşturma dışında
iki ayrı disiplin soruşturması daha yürütülmüştür. Bu soruşturmaların konusu
21/4/2007 tarihinde DTP'nin Belediye Konukevi önünde
düzenlediği basın açıklamasına katılma ve 15/6/2007 tarihinde yine DTP'nin Sur Belediye Başkanı ve Meclis üyelerinin bir
parkta düzenlediği basın açıklamasına katılma eylemleridir. Başvurucu 21/4/2007
tarihli olay nedeniyle bir yıl süre ile kademe ilerlemesinin durdurulması
disiplin cezası almıştır. Bu cezaya ilişkin olarak başvurucu, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapmış olup 24/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi
ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi nedeniyle yeniden yargılama yapılması yönünde
karar vermiştir (Hasan Güngör, B.
No: 2013/6152, 24/2/2016). Başvurucu 15/6/2007 tarihli olay nedeniyle fiilin
tekerrür etmesinden dolayı Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun
16/4/2008 tarihli kararıyla memuriyetten ihraç edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. Anayasa'nın 68. maddesinin 5. fıkrası şöyledir:
"Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dahil
yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur
statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan
diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi
öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar."
17. 657 sayılı Kanun’un 7. maddesi şöyledir:
"Devlet memurları siyasi partiye üye
olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını
hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil,
ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım
yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde
bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.
Devlet memurları her durumda Devletin
menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve
kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren
herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi
bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım
edemezler."
18. Anılan Kanun'un 125. maddesinin D bendinin (o) alt bendi
şöyledir:
“Devlet
memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını
gerektiren fiil ve haller şunlardır:
D - Kademe ilerlemesinin durdurulması : Fiilin ağırlık derecesine göre
memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3 yıl durdurulmasıdır.
Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını
gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
o) Herhangi bir siyasi parti yararına veya
zararına fiilen faaliyette bulunmak.”
19. Aynı Kanun'un 125. maddesinin E bendinin (a), (b), (c) ve
(ı) alt bentleri şöyledir:
" E - Devlet
memurluğundan çıkarma : Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan
çıkarmaktır.
Devlet memurluğundan çıkarma cezasını
gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a)İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini
bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme , işi
yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak
göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak,
b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi
veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak,
çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya
teşhir etmek,
c) Siyasi partiye girmek,
...
ı) Siyasi ve ideolojik eylemlerden arananları
görev mahallinde gizlemek,"
B. Uluslararası Hukuk
20. AİHM'in Kara/Türkiye (B. No: 22766/04, 30/6/2009) kararı şu şekilde
özetlenebilir:
i. Başvurucu, Anadolu Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma
Derneğinin (TAYAD) başkanıdır. Derneğin Yönetim Kurulu 29/11/2000 tarihinde F
tipi ceza infaz kurumuna nakledilmelerini protesto etmek üzere o dönemde açlık
grevi başlatan tutukluları desteklemek amacıyla 1/12/2000 tarihinden itibaren
üyelerinin de belirli olmayan bir süre için açlık grevine başlamalarına karar
vermiştir. 2/12/2000 tarihinde Dernek bir broşür dağıtmıştır. Ceza infaz
kurumlarında yapılan açlık grevlerini desteklemek amacıyla dışarıda başlatılan
açlık grevi nedeniyle başvurucu hakkında açlık grevi organize etmek ve broşür
dağıtmak suçlarından 6 ay hapis cezasına hükmedilmiş ve bu ceza 547.560.000 TL
(günümüzdeki nominal karşılığı yaklaşık 547 TL) para cezasına çevrilmiştir.
ii. Başvurucunun TAYAD
üyesi olduğunu hatırlatan AİHM, olayın meydana geldiği dönemde yeni ceza infaz
kurumu rejiminde koğuş yerine bir ila üç kişilik yaşam birimleri öngören F tipi
ceza infaz kurumu kurulmasını protesto etmek amacıyla tutukluların açlık
grevleri başlattığını belirtmiştir. AİHM, başvurucu ve diğer TAYAD üyelerinin
bu iki tip eylemi uygulamaya koyarak sadece ceza infaz kurumlarında başlatılan
açlık grevleri ve F tipi ceza infaz kurumlarının kendi deyimleriyle içler acısı
durumdaki tutukluk koşulları hakkında kamuoyunun duyarlılığını artırmayı
amaçladıklarını ifade etmiştir. AİHM'e göre başvurucu
somut olayda başkalarını açlık grevi yapmaya veya şiddet uygulamaya ya da
silahlı direnişe ve ayaklanmaya teşvik etmemiş, sadece aralarında yakın
akrabasının da bulunduğu tutuklularla dayanışma içinde yapılan bu eylemler
vasıtasıyla Türk toplumunun gündeminde olan bir konu üzerinde kamuoyunun
duyarlılığını artırmak istemiştir.
iii. Sonuç olarak AİHM,
demokratik bir toplumda ifade özgürlüğünün çok önemli bir yeri olmasına da
vurgu yaparak verilen cezanın demokratik toplumda gerekli olmadığını belirtmiş
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesinin ihlal edildiğine
karar vermiştir.
21. Devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerin dengeli ve
siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip
sergilenmediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı ifade
özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda AİHM
uygulamalarında memurun bulunduğu konum ile görev yaptığı alanla ilgili olarak
ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede ulusal makamlara bir takdir marjı
tanınmaktadır (İsmail Sezer/Türkiye,
B. No: 36807/07, 24/3/2015, § 28; Ahmed ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22954/93, 2/9/1998, §§ 53, 54; Vogt/Almanya [BD], B. No: 17851/91, 26/9/1995,
§§ 51-53; Otto/Almanya (k.k.),
B. No: 27574/02, 24/11/2005).
22. Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir bağlılık
görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri gereği
meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birey olduğu,
siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal
yönlere sahip olduğu ve bu nitelikleriyle AİHS’in 10.
ve 11. maddelerinden yararlanma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır (İsmail Sezer/Türkiye, § 52; Vogt/Almanya, § 53).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, bir siyasi partinin binasında açlık grevi
yapanları ziyaret etmesinin memurlar için öngörülen siyasi parti yararına
faaliyet yasağı kapsamında değerlendirilmesinin düşünce ve ifade özgürlüklerini
ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre söz konusu yasağın amacı
devlet memurlarının kimliklerinden yararlanarak ve bu kimlikleri sebebiyle
sahip oldukları olanakları bir siyasi partinin yararına ya da zararına
kullanmalarını önlemektir. Başvurucu; ülke sorunlarını gözleme, izleme ve buna
ilişkin getirilen çözümleri takip etmenin her vatandaş gibi memurların da hakkı
olduğunu ifade etmiştir.
25. Başvurucu; siyasi düşüncesi nedeniyle böyle bir yaptırıma
uğradığını, aynı konumdaki devlet memurlarının başka siyasi parti toplantı ve
mitinglerine katıldığı bilindiği hâlde haklarında işlem yapılmadığını
belirterek belli siyasi görüşlere yakınlık nedeniyle temel haklarının
sınırlanmasının ayrımcılık yasağını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
26. Bakanlık görüşünde; AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına
yer verilerek kamu görevlilerinin ifade özgürlüğünün söz konusu olması
durumunda ulusal makamların belli bir takdir alanına sahip olduğu, devlet
memurlarının sadakat ve ihtiyat görevinin özel bir önemi olduğu belirtilmiştir.
Anılan görüşte, kamu hizmetini ifa eden kişilerin ayrımcılık yapmayacak şekilde
tarafsız görünmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Bu nedenle kamu
görevlilerinin konumları gereği daha dikkatli davranmaları ve AİHS'in 10. maddesinin ikinci paragrafında belirtilengörev ve sorumluluklarının bilincinde olmaları
gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun disiplin
cezasına konu olan eyleminin sadece parti binasını ziyaret etmesinden ibaret
olmadığı, bu eyleminin İmralı'da bulunan PKK/KONGRA-GEL terör örgütü elebaşının
sağlık durumuna dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirildiği, başvurucunun orada
bulunmak suretiyle bu siyasi eyleme destek verdiği görüşüne yer verilmiştir.
27. Bakanlık, başvurucunun bir siyasi parti binasında açlık
grevi yapanları ziyaret ederek kanunlar tarafından kendisine yüklenen tarafsız
bir görünüm sergileme yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini belirtmiştir. Yine
Bakanlıkça başvurucunun sınıf öğretmeni olması nedeniyle ilköğretim
öğrencilerinin kişiliklerinin belirlenmesinde etkisinin oldukça fazla olduğuna
ve ziyaret ettiği siyasi partinin terör örgütüyle bağlantıları
değerlendirilerek devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak hâline geldiği gerekçesiyle 2009
yılında Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldığına işaret edilmiştir.
28. Bakanlık tarafından başvurucunun daha önce de benzer
eylemleri nedeniyle disiplin cezası aldığı, eylemlerinin anlık eylemlerden
ziyade süreklilik arz ettiği belirtilmiştir. Başvurucunun daha önce de DTP'nin basın açıklamasına katılması nedeniyle aldığı
kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına ilişkin olarak her ne kadar Anayasa
Mahkemesi ihlal kararı vermiş ise de bu başvuruda ifade özgürlüğüne yapılan
müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaçtan kaynaklandığı ve demokratik toplumda
gerekli olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ayrımcılık yasağının ihlaline
ilişkin iddialarının başka bir haktan bağımsız ve soyut biçimde ileri sürülmesi
mümkün olmadığından bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir (Hasan Güngör,
§§ 20, 21) .
30. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu
düzeninin, ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
32. Başvurucu hakkında bir siyasi parti binasında açlık grevi
yapanları ziyaret ettiği gerekçesiyle 1 yıl süreyle kademe ilerlemesinin
durdurulması cezası uygulanmıştır. Söz konusu disiplin cezası ile başvurucunun
ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma vedemokratik
toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
35. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Müdahalenin kamu düzeninin
korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a) Demokratik
Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
37. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında
"demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması
gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü, kişinin haber
ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve
kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla
birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi,
savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.
Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla
açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve
gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoş
görüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla
toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir
şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve
yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42-43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
38. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın
amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki
üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın
13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı
olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı
kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup
aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir
Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali
Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM,
E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
39. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
40. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır ( bkz. Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§
58, 61, 66).
41. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan
organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade
özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken
bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını
somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte
bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§
46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59,
68).
42. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
43. Anayasa Mahkemesi müdahalenin demokratik bir toplum
düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını olayların bütününe ve her olayın
kendine has özelliklerine göre takdir edecektir. Bu bağlamda idare ve derece
mahkemelerince müdahalenin gerekçelerinin ilgili ve yeterli surette ortaya
konulup konulmadığı değerlendirilecektir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, öğretmen ve sendika
yöneticisi olan başvurucuya bir partinin binasında açlık grevi yapanları
ziyaret etmesi nedeniyle disiplin cezası verilmesinin demokratik toplumda
gereklerine uygun olup olmadığıdır.
45. Somut olayda başvurucu; Sendikayı temsilen yöneticilik
görevinin gereği olarak bu ziyarette bulunduğunu, ziyaretin amacının bir parti
eylemine katılmak olmadığını, herhangi bir slogan atmadığını ve pankart
açmadığını ifade etmiştir. İlk derece mahkemesi, başvurucunun açlık grevlerine
yaptığı ziyaret dışında başka bir eylemini tespit etmemiş ve ziyaretin sendikal
faaliyetlerle ilgili olmadığını ifade etmiştir.
46. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2) [GK], B: No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 40; Kemal Kılıçdaroğlu,
B. No: 2014/1577, 25/10/2017 § 52). Bu itibarla açlık grevi yapmak (Mehmet Ayata, B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24) bir çeşit ifade yöntemi
olduğu gibi açlık grevi yapanları ziyaret etmenin de benzer şekilde ifadenin
bir türü olduğu kabul edilmelidir.
47. İfade özgürlüğü genel çerçevesinde siyasi partilerin hedefi;
fikirleri ve bunları topluma ulaştırma özgürlüğünü korumak, bireylerin seçme ve
tercih yapma imkânına zemin hazırlamak, demokrasinin doğru şekilde işlemesini
sağlamak ve çoğulculuk, açık fikirlilik ve hoşgörü gibi kavramların içi boş
kavramların ötesine geçmesine yardım etmek olduğundan demokrasinin vazgeçilmez
araçları olarak kabul edilir. Bu bağlamda siyasi partilerin veya diğer
toplumsal örgütlenmelerin kamuyu ilgilendiren sorunlarla ilgili gösteri,
yürüyüş veya basın açıklaması yapması veya daha farklı barışçıl yöntemlerle
sesini duyurmaya çalışması ve farkındalık oluşturarak çoğunluğun dikkatini
çekmesi bu özgürlük kapsamında beklenen bir sonuçtur (Hasan Güngör, § 45).
48. Anayasa’nın 26. maddesinin asıl işlevi herkesin ifade
özgürlüğünü korumaktır. Dolayısıyla devlet memurları da toplumun diğer bütün
bireyleri gibi ifade özgürlüğünden yararlanır (Hasan
Güngör, § 15) . Memuriyet güvenceli bir
şekilde asli ve sürekli olarak ifa edilen bir kamu hizmeti olup sade
vatandaşlara göre daha fazla kısıtlama içermektedir. Devletmemurlarının
bulunduğu konum, görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk
derecesini belirlemede devletin takdir marjı geniş olmakla birlikte
özgürlükleri sınırlama niteliği taşıyan müdahalelerin de bir sınırının olduğu
da unutulmamalıdır (Hasan Güngör,
§ 48).Aynı zamanda memur statüsüne sahip olan
başvurucu için de temel kısıtlamalardan biri siyaset yapma yasağıdır. Bu
yasağın kapsamı ve çerçevesi Anayasa ve kanunlarda belirlenmiştir (bkz. §§
16-19).
49. Bu çerçevede, siyasi partiye üye olmak açıkça memurların
siyaset yasağı kapsamında kalmaktadır. Bununla birlikte mevcut siyasi
oluşumların yararına ya da zararına faaliyet yapıldığı veya dinî, felsefi,
mezhepsel görüşlerini, cinsiyet ayrımcılığı gibi ayrımcılıkları kamu hizmetine yanısıtır şekilde hizmeti yerine getirildiği iddialarının memurların
siyaset yasağının kapsamında kaldığını söylemek her zaman kolay değildir. Bu
nedenle siyasi parti üyeliği dışında memurların kamu hizmetini yerine
getirirken uygulamaları ve faaliyetlerinin siyaset yasağı kapsamına girip
girmediğinin her olayın kendi şartları içinde titizlikle incelenmesi ve
müdahale konusu eylemin bir siyasi parti yararına olduğunun makul gerekçelerle
ortaya konulması gereklidir. Zira çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik
demokrasinin temelleri olup düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan
müdahalelerin dar yorumlanması zorunludur.
50. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine yaptığı daha önceki bir
bireysel başvuru üzerine verilen kararda benzer iddialar değerlendirilmiş olup
başvurucunun bir devlet okulunda sınıf öğretmeni ve aynı zamanda sendika
temsilcisi olduğu gözönüne alındığında devlet
memurlarının ifade özgürlüğü kapsamında düşünceyi açıklama özgürlüğünden
bütünüyle mahrum bırakılamayacaklarını dikkate almak gerektiği belirtilmiştir.
Aynı kararda demokratik bir toplumda gerekliliği tartışılmaz olan durumlarda
ordu, emniyet veya başka bazı alanlarda siyasi ve toplumsal faaliyetlere
sınırlamalar getirilmesi mümkün olduğu ifade edilerek başvurucunun bu türden
sınırlamalara tabi tutulmasını gerektiren veya başka güvenlik tehdidi oluşturan
bir görevde bulunmadığı, görevinde tarafsızlığını ihlal edici tavır ve
eylemlerinin bulunduğuna ilişkin olarak okul idaresinden yakınmalar olmadığı
belirtilmiştir. Yine söz konusu kararda; başvuruya verilen disiplin cezasının
beş dereceli disiplin cezası sisteminde dördüncü dereceden ve nitelikli
sayılabilecek bir ceza olduğu, başvurucunun memuriyet görevinin sona ermesine doğrudan
sebep olmasa da tekerrür durumunda görevden atılmasına neden olabileceği ve
bireyin ifade özgürlüğünü engelleyecek niteliğe sahip olduğuna işaret edilerek
başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmiştir (Hasan Güngör, §§ 51-55).
51. Eldeki başvuruda başvurucunun eylemi açlık grevi yapanları
ziyaret etmekten ibarettir. Başvurucunun ziyareti idarece bir siyasi parti
yararına faaliyet kapsamında değerlendirilmiştir. Ziyaretin bir siyasi parti
faaliyetine destek vermek veya katılmak olduğunun ve buna bağlı olarak disiplin
cezası uygulanmasının idarenin tutanaklarında ve mahkeme kararında makul
gerekçelerle gösterilmesi gereklidir. Zira serbest seçimlerin bulunduğu bir
ortamda bireyin gerek siyasi tercihlerini yapabilme amacının doğurduğu ihtiyacı
gerek siyasal ve toplumsal olaylarla ilgili bilgi edinme merakı ve
duyarlılığını gösterme talebi göz ardı edilmemelidir (Hasan Güngör, § 53). Somut olayda,
başvurucunun bir siyasi parti binasında açlık grevi yapanları ziyaret etmesi
eyleminin siyasi parti yararına bir faaliyet olarak kabul edildiği ve
gerekçenin bundan ibaret olduğu görülmektedir. Söz konusu ziyaret dışında
başvurucunun herhangi bir kınanabilir eylemi olduğu yönünde bir tespit
bulunmamaktadır.
52. Tüm bu unsurlar birlikte değerlendirildiğinde, ziyaretin
salt parti binasında gerçekleşmiş olmasının doğrudan bir siyasi parti yararına
kabul edilmesinin tek başına
başvurucunun ifade özgürlüğünün kısıtlanması için ilgili ve yeterli bir gerekçe
olduğu söylenemez.
53. Sonuç olarak mevcut başvuruda Anayasa'nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
55. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
56. İfade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
57. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır
1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206.90 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 1. İdare
Mahkemesine (E.2007/2376, K.2009/1113) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.