TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FEHMİ ARI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/13034)
|
|
Karar Tarihi: 25/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucular
|
:
|
Fehmi ARI ve diğerleri [bkz. ekli (1)
numaralı tablo]
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Reha AKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçilik alacağı nedeniyle açılan davanın aynı maddi
olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen kararlardan aksi bir sonuca
ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 12/7/2016, 14/7/2016 ve 18/7/2016 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucuların ekli (2) numaralı tabloda başvuru tarihi ve
numaralarına yer verilen başvuru dosyalarının kişi ve konu bakımından hukuki
irtibat nedeniyle 2016/13034 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine karar
verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın
oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Elektrik Üretim A.Ş.nin (EÜAŞ) Seyitömer Termik Santrali'nde işçi olarak çalışan
başvurucular hizmet kolunda faaliyette bulunan TES-İŞ'e
(Sendika) çalıştıkları kuruma ait işyeri numarası ile üye olma talebinde
bulunmuşlardır. Sendika, başvurucuların üyelik taleplerini kabul ederek üyelik
başvuru formlarını kuruma göndermiştir. EÜAŞ, başvurucuların kendi personeli
olmadığını belirterek belgeleri iade etmiştir.
10. Başvurucular, üyelik taleplerinin kabulü nedeniyle Sendika
ile işveren arasında imzalanan ve hâlen yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesi
hükümlerinden yararlanmaları gerektiğini ileri sürerek bu sözleşmeden
kaynaklanan işçilik alacaklarının tahsili isteğiyle ayrı ayrı dava açmışlardır.
11. Kütahya İş Mahkemesi, yapmış olduğu yargılama sonunda
verdiği 30/5/2014, 6/6/2014 ve 13/6/2014 tarihli kararlarla başvurucuların
taleplerini kabul etmiştir. Mahkeme; Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen
aynı mahiyetteki çok sayıda dosyayı da emsal göstererek hizmet alım ihalesini
alan alt işverenler değişmesine rağmen başvurucuların çalışmaya devam ettiği,
hizmet alımına konu işin asıl iş niteliğinde olduğu ve bu itibarla asıl işveren
ile alt işveren arasındaki hizmet alımının muvazaalı olduğu yönünde bir
saptamaya yer vermiştir.
12. Kütahya İş Mahkemesinin başvuruya konu olan kararları
yanında benzer nitelikteki çok sayıda kararı davalı EÜAŞ tarafından temyiz
edilmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen
belgelerden Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 12/11/2014 tarihinde yapmış olduğu
temyiz incelemesi sonucunda başvurucularla birlikte çok sayıda işçi hakkında
verilen kabul kararını bozduğu saptanmıştır. Bozma kararlarında elektrik üretimi
yapan davalı Şirketin 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 15. maddesinde
tanınan imtiyazlara sahip olması nedeniyle asıl işin tamamı veya bir kısmını
alt işverene devredebileceği tespitinde bulunulmuş ve bu saptamadan hareketle EÜAŞ'ın hizmet alım usulünde muvazaalı alt işverenlik
ilişkisinden bahsedilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Yargıtay bozma kararında
ayrıca alt işverenlik hususunun ilk defa 4628 sayılı Kanun'un 15. maddesi
kapsamında değerlendirildiğine de işaret etmiştir.
13. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin bozma kararları üzerine
aralarında başvurucuların da bulunduğu bazı işçiler tarafından açılan davalar
Kütahya 2. İş Mahkemesine, bazı davalar da Kütahya 1. İş Mahkemesine tevzi
edilmiştir.
14. Kütahya 1. İş Mahkemesi bozma üzerine yapmış olduğu
yargılama sonucunda 250'den fazla dosyada direnme kararı vermiş olup bu
kararlar da temyiz edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) direnme
üzerine yapmış olduğu 30/9/2015 tarihli inceleme sonucunda davalı kamu tüzel
kişiliği ile yapılan hizmet alım sözleşmelerinin içeriği, alt işverenlerin
değişmesine rağmen çalışan işçilerin değişmemesi, alınacak işçilerin
unvanlarının şartnamede ayrı ayrı belirtilmesi, alt işverenin ücret
bordrolarını tutan bir işçi dışında diğer işçileri sevk ve idare eden işçisinin
bulunmaması, puantaj kayıtlarının EÜAŞ tarafından belirlenen kişilerce
tutulması, işe alan ve işten çıkaranın EÜAŞ olması, davacı ve alt işveren
şirket işçilerinin asıl işveren EÜAŞ işçileri ile aynı şekilde ve üretimin her
bölümünde çalışması, emir ve talimatların EÜAŞ tarafından verilmesi, çalışma
şartlarının ve yıllık izinlerin EÜAŞ tarafından belirlenmesi, alt işveren
işçilerinin yapılan iş ve hizmette EÜAŞ tarafından temin edilen ve yine
davalıya ait araçları kullanması gibi nedenleri gözönünde
tutarak davalı Şirket ile alt işveren arasındaki hizmet alım sözleşmesinin
muvazaalı olduğu ve davacıların asıl işveren Şirketin işçisi olduğu
gerekçeleriyle direnme kararlarını yerinde bulmuştur. HGK, Özel Daire
tarafından incelenmeyen diğer temyiz itirazlarının incelenmesi amacıyla
dosyaları Özel Daireye göndermiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, direnme
kararının yerinde bulunması üzerine önüne gelen bu dosyalarda kamu tüzel kişisi
olan davalının imzaladığı alt işverenlik sözleşmesinin muvazaa sebebiyle
geçersiz ve davacıların da baştan itibaren kamu tüzel kişisinin işçisi olduğu
HGK kararıyla kabul edildiğinden uygulama birliği ile hukuki belirlilik ve
öngörülebilirlik ilkeleri uyarınca bu dosyaları onadığını bildirmiştir.
15. Kütahya 2. İş Mahkemesi ise aralarında başvurucuların
dosyalarının da bulunduğu 232 dosyada Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 12/11/2014
tarihli bozma ilamına uyarak davanın reddine karar vermiştir.
16. Başvurucular davanın reddine dair hükümleri temyiz
etmişlerdir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 16/3/2016 tarihinde yapmış olduğu
temyiz incelemesinde, HGK'nın 30/9/2015 tarihli
kararıyla muvazaanın varlığı kabul edilmiş ise de 12/11/2014 tarihli bozma
kararındaki görüşünü korumasına rağmen hukuki istikrar adına HGK'dan geçen dosyaları onadığına işaret etmiştir. Daire,
kendisi tarafından bozulup ilk derece mahkemesince bozmaya uyulması nedeniyle HGK'nın önüne çıkmayan başvurucular ve benzer durumdaki
dosyalarda ise davalı lehine usule ilişkin müktesep hak oluştuğuna da işaret
ederek onama kararı vermiştir.
17. Bu arada aralarında başvurucuların vekillerinin de bulunduğu
avukatlar tarafından 15/5/2015 tarihli dilekçeyle Yargıtay 7. Hukuk Dairesi ve
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesi kararları arasında
asıl işveren ile alt işveren arasındaki iş ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı
hususunda içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihadın
birleştirilmesi talep edilmiştir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu 3/3/2016
tarihli ve 74 sayılı karar ile muvazaa iddiasının her somut olayın özelliğine
göre çözümlenmesi gerektiğinden içtihadı birleştirme yoluna gidilmesine gerek
olmadığına karar vermiştir.
18. Nihai kararlar 20/6/2016 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucular 12/7/2016, 14/7/2016 ve 18/7/201 tarihlerinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Hakan Altıncan [GK],
B. No: 2016/13021, 17/5/2018, §§ 20-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucular Zekeriyya Karaoğlan ve Muharrem Akca
Yönünden
21. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar
verilebilir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine
devam edilebileceği öngörülmüştür (Bayram
Şahin, B. No: 2013/463, 16/5/2013,§ 16).
22. Başvuru tarihinden sonra ölen başvurucunun mirasçılarının
makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönündeki iradelerini Anayasa
Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine
varılabilir (İskender Kaya ve diğerleri,
B. No: 2014/7674, 23/3/2017, §§ 18-21).
23. Somut olayda başvuruculardan Zekeriyya
Karaoğlan ve Muharrem Akca başvuru tarihinden sonra
sırasıyla 3/4/2017 ve 26/3/2018 tarihinde vefat etmiş ancak mirasçıları
başvuruya devam etme yönünde iradelerini makul bir süre içinde
bildirmemişlerdir. Somut olayda başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli
kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Zekeriyya
Karaoğlan ve Muharrem Akca'nın başvurusunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular
Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular; aynı işyerinde benzer koşullarda çalışan
-aralarında kendilerinin de bulunduğu- çok sayıda işçi tarafından açılan alacak
davalarının bir kısmının Yargıtay ilgili Dairesinin önceki içtihatlarından
ayrılan bir yaklaşım benimsemesi nedeniyle aleyhe sonuçlandığını, ilk derece
mahkemesinin bu yaklaşımı kabul etmeyip direnme kararı verdiği davaların ise HGK'nın önceki içtihatlarla uyumlu kararı sonucunda işçiler
lehine sonuçlandığını belirterek Anayasa'nın 10., 35. ve 36. maddelerindeki
ilke ve haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama kararı
verilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, eşitlik ilkesi ve mülkiyet
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de iddiaların özünün adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma
hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
29. Başvuru konusuna ilişkin ilkeler Anayasa Mahkemesince daha
önce Hakan Altıncan
kararında ortaya konulmuştur.
30. Buna göre adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkların
çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk
devleti, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.
31. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve
E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM,
E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
32. Özellikle aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı
kişilerce açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşılması hukuki
belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşebilir. Anılan ilkelerin bir
sonucu olarak kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni muhafaza etme bakımından
yargı mercilerinin kararlarında belli bir istikrar sağlaması beklenir. Bu
itibarla içtihat değişikliği tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
sonucunu doğurmaz ise de bu değişiklik ile benimsenen yeni yaklaşımın benzer
uyuşmazlıklarda tutarlı olarak uygulanması gereklidir (Hakan Altıncan, §
48).
33. Somut olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum
bulunmamaktadır. İçtihat değişikliğine gidilerek benimsenen yeni yaklaşımın
uygulanması nedeniyle uyuşmazlığın çözümünde görev alan Daire ve Kurula göre
farklı ve birbiriyle çelişkili kararlar ortaya çıkmış, aynı somut olaydan
kaynaklanan uyuşmazlıklardaki zıt sonuçlar hukuki belirsizliğe yol açmıştır.
Daire, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik adına HGK önünden geçen ve davacı
işçiler lehine olan kararları onadığını, ancak HGK'dan
geçmeyen ve bireysel başvuruya konu olan dosyaları davalı lehine oluşan usuli müktesep hakkı da gözeterek onayladığını bildirmişse de, başvurucular için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama
nedeniyle bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna
ulaşılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
36. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
37. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin
ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet
Doğan, §§ 57, 58).
38. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
39. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi ve gerek görülmemesi
hâlinde ise maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
40. Anayasa Mahkemesi, istikrarlı olarak uygulanmayan bir
içtihat değişikliği sonucunda aynı somut olaydan kaynaklanan uyuşmazlıkların
birbirine zıt olacak şekilde neticelenmesi hakkaniyete aykırı olduğundan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut
başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
41.
Bu durumda adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre
yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin ekli (3) numaralı tabloda belirtilen dosyalarda yeniden yargılama
yapılmak üzere Kütahya 2. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
42. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harcın
başvuruculara ayrı ayrı, 1.980 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucular Zekeriyya Karaoğlan ve
Muharrem Akca'nın başvurusunun DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden;
1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Kütahya 2. İş Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
5. 239,50 TL harcın BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ve 1.980 TL vekâlet
ücretinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
6. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
C. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 22. Hukuk Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.