TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ESMA SEYDAOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15566)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 17/3/2020 - 31071
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
Esma SEYDAOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehdi ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun bir gösteri yürüyüşü esnasında attığı bazı
sloganlar nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. 1955 doğumlu olan başvurucu, olayların meydana geldiği
tarihte Diyarbakır'da ikamet etmektedir.
10. Başvurucu 26/7/2014 tarihinde, Barış ve Demokrasi Partisi
(BDP) Diyarbakır teşkilatının, Cumhurbaşkanlığı Seçiminde aday olan S.D.ye
destek için düzenlediği bir yürüyüşe katılmıştır.
11. Söz konusu yürüyüş Cumhurbaşkanlığı seçim yarışının devam
ettiği dönemde yapılmıştır. Aynı dönemde PKK/KCK terör örgütünün Suriye Arap
Cumhuriyeti'ndeki yapılanması olan PYD/YPG terör örgütü mensupları ile DEAŞ
terör örgütü mensupları arasında Suriye'nin Ayn el-Arab şehrine hâkimiyet
mücadelesi verilmektedir. Bu mücadele sonucunda ise söz konusu iki terör örgütü
arasında düşük yoğunluklu çatışmalar meydana gelmektedir.
12. Bu ortamda, başvurucunun da katıldığı söz konusu yürüyüşte
PKK silahlı terör örgütü lideri A.Ö. lehine ve Ayn el-Arab'da PYD ile DEAŞ
arasında yaşanan çatışmalara ilişkin olarak PYD/YPG'ye destek amaçlı birtakım sloganlar
atılmıştır. Yürüyüş, S.D.nin Diclekent Bulvarı üzerinde bulunan seçim bürosuna
gelindiğinde olaysız bir şekilde sona ermiştir.
13. Yürüyüş güvenlik güçleri tarafından kayıt altına alınmıştır.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca toplantı sırasında atılan sloganların suç
teşkil ettiği iddiasıyla başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı şahıslar
hakkında soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sonunda düzenlenen iddianame ile
başvurucunun, yürüyüş sırasında taşıdığı pankartların içeriği ve katıldığı
sloganlar dikkate alınarak, terör örgütü propagandası yapma suçundan
cezalandırılması iddia ve talep olunmuştur.
14. Yargılamayı yapan Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi
(Mahkeme) 4/6/2015 tarihinde başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde, başvurucunun PKK terör örgütü lideri A.Ö.yü övücü nitelikte
sloganlar attığına işaret edilmiş ve başvurucunun bu eyleminin terör örgütü
propagandası suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir.
15. Başvurucunun bu karara itirazı Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesince 7/7/2015 tarihinde reddedilmiş ve ret kararı 29/7/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 28/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri (GK), B.
No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 46-59; Meki
Katar (GK), B. No: 2015/4916, 3/10/2019, §§ 18-35; Sırrı Süreyya Önder (GK), B. No:
2018/38143, 3/10/2019, §§ 23-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu;
i. Attığı iddia edilen slogan Türkiye toplumunun bir kesimi
açısından kabul edilemez görülse de birçok vatandaş tarafından A.Ö.nün önder
olarak kabul edildiğini ve bahse konu sloganın cezalandırılmasının Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına aykırı olduğunu,
ii. Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğüne
ilişkin sınırlama sebeplerinden hiçbirinin attığı iddia olunan slogan için
kullanılamayacağını,
iii. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin AİHM içtihadına
aykırı olması nedeniyle kanunilik unsurunu taşımadığını, aynı zamanda meşru bir
amacı bulunmadığı gibi acil bir sosyal ihtiyaca da cevap vermediğini ve HAGB
kararı verilmiş olsa da orantılılık ilkesine aykırılık bulunduğunu
ifade etmiş ve bütün bu nedenlerle ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun
katıldığı gösteride PKK terör örgütü lideri lehine kalabalıkla birlikte "Biji Serok Apo(Yaşasın Başkan Apo)"
şeklinde sloganlar attığı ve terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
hakkında HAGB kararı verildiği,
ii. Terörizmi veya
terör faaliyetlerini, liderlerini, yöneticilerini, terörizmin amacını ve
araçlarını meşru gösterecek şekilde faaliyetler gerçekleştirilmesinin ifade
özgürlüğü hakkı bağlamında değerlendirilmemesi gerektiği,
iii. HAGB
uygulamasında cezanın hemen infaz edilmeyip başvurucu hakkında beş yıl denetim
süresi öngörülmesinin bu sürenin yeni bir suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde
hakkında hükmedilen cezanın düşeceği ve HAGB kararının başvurucunun adli sicil
kaydına işlenmeyeceği hususlarının da müdahale ile hedeflenen meşru amacın
orantılılığı değerlendirilirken gözönüne alınmasının uygun olacağı
belirtilmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlığın
iddialarını kabul etmediğini bildirmiş ve başvuru formundaki iddialarını
yinelemiştir. Başvurucu ilave olarak görüntülerdeki kişinin kendisi olup
olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yapılması yönündeki talebinin
Mahkemece reddedilmesinden şikâyet etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
24. Başvurucu, katıldığı bir gösteride slogan atması nedeniyle
terör örgütünün propagandasını yapma suçundan on ay hapis cezası ile
cezalandırılmış ve ilk derece mahkemesince HAGB kararı verilmiştir. Dolayısıyla
söz konusu ilk derece mahkemesi kararı ile başvurucunun slogan atma özgürlüğünü
de kapsayan ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığının kabul edilmesi
gerekir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
27. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
7. maddesinin ikinci fıkrasının olaya uygulanan ilk cümlesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
28. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın terör örgütü
ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin
bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Demokratik Toplumda
İfade Özgürlüğünün Önemi
29. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının
fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı
kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade
özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek
çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, §§ 35-38).
(2)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin
Gereklerine Uygun Olması
30. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun kabul
edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir
müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§
70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
31. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü
yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,
§§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir.
Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir
kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin
ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak
bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
32. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değil, onların takdir yetkilerini kullanarak
verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu
denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile
beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76).
(3) Müdahalenin Zorunlu
Bir Toplumsal İhtiyacı Karşılaması
33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
34. Somut olayda açıkladığı düşüncelerin kişileri terör
suçlarını işlemeye teşvik ettiğinin ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
kabul edilebilir. O hâlde çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin
başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine
teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.
(4) Müdahalenin Gerekçesi
35. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne
gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri
karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini
ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu
makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması
gerekir (bkz. Kemal Kılıçdaroğlu,
§ 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60).
(5) Şiddete Teşvik
36. Terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve
fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her
türlü vasıtaya başvurabilmektedir. Terörün veya terör örgütlerinin
propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör,
başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine
düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da
bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı
Süreyya Önder, § 61).
37. Anayasa Mahkemesi daha önce, Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§
115-118) kararında terör
örgütünün propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin bazı
tespitlerde bulunmuştur. Bunlardan ilki 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinde
yapılan değişiklikle terör örgütünün propagandasını yapma suçunun, çok sayıda
ve her türde ifadeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil
olmaktan çıkarılmasına, terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru
gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanarak
suça hukuki belirlilik kazandırılmasına çalışılmış olduğudur. İkinci olarak
Yargıtay da Türk hukukunda terörle bağlantılı her tür düşünce açıklamasının
değil yalnızca terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini
meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propagandasının yapılmasının suç olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade
etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§
25, 26).
38. Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine
başvurmayı teşvik etme, terör suçlarının işlenmesine kışkırtmak niyetiyle terör
suçlarının işlenmesini savunarak bir veya birden fazla suçun işlenmesi
tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasıdır. Terör örgütünün
propagandası suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri
belirli bir yoğunlukta savunularak başkalarınca aynı davranışın
gerçekleştirilmesi amaç edinilmektedir (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 119; Sırrı
Süreyya Önder, § 63).
39. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, propaganda suçunun soyut
tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere
anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeline sahip
olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesinin
Açıklayıcı Raporu'nun 100. maddesinde ifade edildiği gibi bir propaganda
faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda
tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi uygun olacaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 84; Ayşe Çelik, § 47; Sırrı Süreyya Önder, § 64).
(6) Somut Olayın
Değerlendirilmesi
40. İlk derece mahkemesi, BDP Diyarbakır teşkilatı tarafından
Cumhurbaşkanı adayı S.D.ye destek amacıyla düzenlenen gösteride PKK terör
örgütü lideri A.Ö.yü başkan olarak niteleyen ve öven sloganlar atması
gerekçesiyle başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan
mahkûmiyet kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesince yapılacak inceleme, somut
olayın koşullarında ilk derece mahkemesi tarafından gerekçeli kararda
başvurucunun mahkûmiyeti için gösterilen sebeplerle sınırlı olacaktır.
41. Bir düşünce açıklamasının terörün veya terör örgütünün
propagandası olduğu iddia edildiğinde değerlendirilecek en önemli unsur
ifadelerin gerek içeriği gerekse açıklandığı ortamın niteliği dikkate alındığında
şiddete yol açma potansiyelinin bulunup bulunmadığıdır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 127; Sırrı Süreyya Önder, § 80).
42. Anayasa Mahkemesi A.Ö.yü lider olarak benimseyen, onu öven
sözler gibi tartışmalı açıklamaların tek
başına şiddeti teşvik etmediğini, tespit edilmesi gereken meselenin
tarihsel bağlamda ve konuşmanın bütünü içinde şiddete teşvik edip etmediği
olduğunu daha önce ifade etmiştir. İçinde kişileri şiddete başvurmaya
yönlendiren ifadeler yer almayan ve terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol
açmayan açıklamaların terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik etme olarak kabul edilemeyeceğinin altı
çizilmelidir (Sırrı Süreyya Önder,
§§ 71, 72).
43. Başvurucu, BDP tarafından Cumhurbaşkanı adayı S.D.ye destek
amacıyla düzenlenen gösteri yürüyüşüne katılmıştır. Başvuru dosyasına sunulan
bilgi ve belgelerden söz konusu gösterinin barışçıl olmadığı, söz konusu
gösteride başvurucunun yahut diğer katılımcıların bir şiddet olayına karıştığı
tespit edilmemiştir.
44. Başvurucu, bahsi geçen toplantıda bazı sloganlara eşlik
etmek suretiyle S.D.nin Cumhurbaşkanlığı adaylığına destek vermiş ve Ayn
el-Arab'da yaşanan çatışmalara tepki göstermiştir. İlk derece mahkemesi
gerekçeli kararında başvurucunun A.Ö.yü lider olarak benimseyen ve öven
sloganlara eşlik ettiğini belirtmiş ise de söz konusu tartışmalı ifadelerin
kullanıldıkları bağlama yahut şiddete teşvik edip etmediğine ilişkin herhangi
bir inceleme yapmamıştır. Toplantının amacının şiddet ve demokrasinin reddi
gibi düşünceleri yaymak olduğu hususunda da Mahkeme tarafından bir
değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir. Bu itibarla ilk derece mahkemesi
kararında başvurucunun düşünce açıklamasının hangi surette terör örgütünün
şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru
gösterdiğine veya övdüğüne
ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
ettiğine dair bir değerlendirmede bulunulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
45. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece
mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu
toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli
bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
46. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
48. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin
kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet Doğan
([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) kararı.
49. Başvurucu, ihlal tespiti ile yeniden yargılama ve 50.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
50. Başvurucunun gösteri yürüyüşü esnasında attığı bazı
sloganlar nedeniyle terör örgütü propagandası suçundan hapis cezası ile
cezalandırılmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği
belirtilerek ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemesince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale
yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve ihlal kararı
verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa Mahkemesinin belirttiği ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/40, K.2015/252) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.226,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.