TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BAVER MIZRAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/19280)
Karar Tarihi: 9/1/2020
R.G. Tarih ve Sayı: 17/3/2020 - 31071
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportörler
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
Yunus HEPER
Başvurucu
Baver MIZRAK
Vekili
Av. Ercan YILMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir gösteri yürüyüşü esnasında attığı slogan nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 1994 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisidir.
10. Başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte kendisini Hz. Muhammed aşıklarını bir araya getirme, onu hatırlatma, anma, anlama ve anlatma gayesi taşıyan bir organizasyon olarak tanımlayan ve kendisine Peygamber Sevdalıları Platformu adı veren bir oluşum ülke çapında çeşitli etkinliler düzenlemektedir.
11. Anılan Platform ülke çapında 1/2/2015 günü başarılı olanlara çeşitli hediyelerin verildiği ve Hz. Muhammed’in hayatını öğrenmeye teşvik edeceği düşünülen "siyer sınavı" yapılacağını duyurmuştur. Söz konusu etkinliğe destek veren Dicle Üniversitesi Bilge Gençlik Kulübü, etkinliğin duyurusu için 10/12/2014 tarihinde Dicle Üniversitesi İlahiyat ve Eğitim Fakülteleri önünde bir stant açmıştır.
12. Dicle Üniversitesindeki başka bazı öğrenci gruplarının söz konusu standı engelleyeceği yönünde bilgiler elde edilmesi üzerine öğrenci grupları arasında meydana gelebilecek olayların önlenmesi amacı ile emniyet görevlilerince tedbirler alınmıştır.
13. Olay günü, Eğitim Fakültesi önünde toplanan ve stant açılmasını protesto için bir araya geldikleri anlaşılan, başvurucunun da aralarında bulunduğu yaklaşık 150 kişiden oluşan bir öğrenci grubu tarafından "Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo), Katil Polis Üniversiteden Defol, Dicle Uyuma Onuruna Sahip Çık, Dişe Diş Kana Kan Seninleyiz Öcalan, Direne Direne Kazanacağız, T.C'nin Piçleri Yıldıramaz Bizleri, PKK burada Hizbul Şeytan Nerede" şeklinde sloganlar atılmıştır.
14. Emniyet görevlilerince anılan gruba yaptıkları gösteri ve yürüyüşün kanuna aykırı olduğu ve dağılmaları gerektiği, dağılmamaları hâlinde müdahale edileceği yönünde anonslar yapılmıştır. Grup buna rağmen dağılmayarak Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi istikametine doğru yürüyüşüne devam etmiştir. Grup, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine geldikten sonra burada da dağılmayarak yukarıda belirtilen sloganlar eşliğinde karşıt görüşlü yaklaşık 50 kişilik grubun bulunduğu İlahiyat Fakültesi istikametine doğru yürümeye devam etmiştir. Grup dağılmaları yönünde anons yapan görevlilere de taşlı saldırıda bulunmuştur.
15. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun da arasında bulunduğu bazı şüphelilerin slogan atmak suretiyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan cezalandırılmaları istemiyle ceza davası açmıştır.
16. Yargılamayı yapan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 1/10/2015 tarihinde başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde 1/9/2015 havale tarihli bilirkişi raporuna göre başvurucunun "PKK burada, Hizbul Şeytan Nerede" şeklinde terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde slogan attığının sabit olduğu ve anılan sloganın silahlı bir terör örgütü olan PKK'nın cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek ve övecek nitelikte bulunduğu belirtilerek propaganda suçunun oluştuğu kabul edilmiştir.
17. Başvurucunun bu karara itirazı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince 21/10/2015 tarihinde reddedilmiş ve ret kararı başvurucuya 3/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 2/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri (GK), B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 46-59, Meki Katar (GK), B. No:2015/4916, 3/10/2019, §§ 18-35, Sırrı Süreyya Önder (GK), B. No:2018/38143, 3/10/2019, §§ 23-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu; olay gününe ait görüntülerin sağlıklı bir çözümleme yapılmadan dava dosyasına alındığını, konuyla ilgili bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmediğini ve aleyhine olan bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde HAGB kararı verilemeyeceği 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda sanığın yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi durumunda HAGB'yi tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 19).
23. HAGB kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasten bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya öngörülen yükümlüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, § 21).
24. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrasında, HAGB kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte ancak denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama nihai olarak sona erdiğinde hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
25. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre sanık kabul etmediği takdirde HAGB kararı verilmez. Bu durumda ilk derece mahkemesince istinaf/temyiz kanun yolu açık olarak karar verilebilecektir. Başka bir deyişle haklarında HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıklar, verilen kararın istinafta/temyizde yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme hakkından vazgeçmişlerdir. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda hakkında HAGB kararı verilmesine rıza göstermiştir (bkz. § 10). Dolayısıyla başvurucu, söz konusu karar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir (Adnan Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No: 61196/11, 4/12/2012, § 22).
26. Somut olayda yargılamalar sonunda verilen kararların temel hakları ihlal ettiği iddiası -somut başvurunun özelliği de nazara alındığında- istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardandır. Başvurucunun kabul etmesi üzerine HAGB kararı verildiği ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesinin tercih edilmediği anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, belirtilen sloganları atmış olsa dahi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ışığında bu sloganların cezalandırılmaması gerektiğini ve bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; başvurucunun katıldığı yürüyüşte PKK terör örgütü lehine kalabalıkla birlikte attığı sloganın terörizmi veya terör faaliyetlerini, liderlerini, terörizmin amacını ve araçlarını meşru gösteren bir faaliyet olduğu, bu sebeple de müdahalenin zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşıladığı ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucu hakkında HAGB kararı verilmesi nedeniyle müdahalenin hedeflenen meşru amaçla orantılı olduğu belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
32. Başvurucu, katıldığı bir gösteride slogan atması nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmış ve ilk derece mahkemesince HAGB kararı verilmiştir. Dolayısıyla söz konusu ilk derece mahkemesi kararı ile başvurucunun slogan atma özgürlüğünü de kapsayan ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığının kabul edilmesi gerekir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinin ikinci fıkrasının olaya uygulanan ilk cümlesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
37. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
38. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
39. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
40. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşullarını, özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76).
(c) Müdahalenin Zorunlu Bir Toplumsal İhtiyacı Karşılaması
41. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
42. Somut olayda açıkladığı düşüncelerin kişileri terör suçlarını işlemeye teşvik ettiğinin ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı kabul edilebilir. O hâlde çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.
(d)Müdahalenin Gerekçesi
43. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60).
(e) Şiddete Teşvik
44. Terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilmektedir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder, § 61).
45. Anayasa Mahkemesi daha önce Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 115-118) kararında, terör örgütünün propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur. İlk olarak 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinde yapılan değişiklik ile terör örgütünün propagandasını yapma suçu çok sayıda ve her türde ifadeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil olmaktan çıkarılmaya, terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanarak suça hukuki belirlilik kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak Yargıtay da Türk hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılmasının suç olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 25, 26).
46. Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik etme, terör suçlarının işlenmesine kışkırtmak niyetiyle terör suçlarının işlenmesini savunarak bir veya birden fazla suçun işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasıdır. Terör örgütünün propagandası suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerinin belirli bir yoğunlukta savunularak başkalarınca aynı davranışın gerçekleştirilmesi amaç edinilmektedir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 119; Sırrı Süreyya Önder, § 63).
47. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeline sahip olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesi'nin açıklayıcı raporunun yüzüncü maddesinde ifade edildiği gibi bir propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi uygun olacaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 84; Ayşe Çelik, § 47; Sırrı Süreyya Önder, § 64).
(f) Somut Olayın Değerlendirilmesi
48. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, somut olayın koşullarında başvurucunun slogan atmak sureti ile açıkladığı düşüncesi nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan mahkûmiyetinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığıdır.
49. Bireysel başvuru dosyasında bulunan bilgilere göre aralarında başvurucunun da bulunduğu yaklaşık 150 kişiden oluşan bir grup, kendisine Peygamber Sevdalıları Platformu adı verilen bir oluşumun olay günü Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi önünde gerçekleştirdiği bir etkinliği protesto etmek amacı ile aynı kampüste, yakın bir bölgede toplanmıştır. Karşıt görüşlü olduğu anlaşılan iki grubun birbirine temas etmemesi için güvenlik güçleri gerekli önlemleri almış, başvurucunun da içinde yer aldığı grup polisin engellemesine rağmen İlahiyat Fakültesinin önünde bekleyen 50 kişilik gruba doğru ilerlemiştir. Protestocular, İlahiyat Fakültesi önünde tertiplenen etkinliğe katılan öğrencilere yönelik olarak "PKK burada, Hizbul şeytan nerede", "Biji Serok Apo", "Gerilla" şeklinde sloganlar atarken taşlarla bu gruba saldırmışlardır.
50. İlk olarak başvurucu, diğer arkadaşları ile birlikte attığı "PKK burada, Hizbul Şeytan Nerede" şeklinde slogan ile açıkça kendisini PKK ile özdeşleştirmiştir. İkinci olarak ise karşıt gruba şeytanın taraftarları anlamına gelen "Hizbul şeytan" olarak hitap edilmiş ve anılan bu ifade ile karşıt grup Hizbullah terör örgütü ile özdeşleştirilmiştir. Söz konusu slogan; çoğu faaliyetini Türkiye'de gerçekleştiren militarist ve ağır şiddet eylemlerini bir yöntem olarak benimsemiş bir örgüt olan Hizbullah ile PKK terör örgütü arasında yaşanmış, geçmişi otuz yılı bulan ve son zamanlardan azalmış gibi görünen şiddet olaylarından bağımsız düşünülemez. Aralarında masum sivillerin de bulunduğu yüzlerce kişi Güneydoğu'daki Kürt sorununda aktör olma kavgası veren bu iki terör örgütünün neden olduğu şiddet olaylarında hayatını kaybetmiştir. Devletin aldığı tedbirlerle etkinlikleri gerilemiş olsa dahi her iki örgütün de tehlikeli olma durumunun sürdüğü, PKK'nın olayların meydana geldiği tarihte ve hâlen şiddet kullanmaya devam ettiği açıktır.
51. O hâlde başvuruya konu gösterinin ve şiddet olaylarının yaşandığı bağlam, başvurucunun attığı sloganın nesnel anlamı ve olayların tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun söz konusu sloganı vahim şiddet olaylarının sorumlusu bir terör örgütü olan PKK'nın korkutucu gücünden faydalanmak için ve karşı tarafı tehdit amacı ile attığı sonucuna varılmıştır.
52. Başvurucunun iştirak ettiği "PKK burada, Hizbul Şeytan Nerede" biçimindeki söz konusu sloganın PKK'nın geçmişte şiddet yönelttiği bir grupla özdeşleştirilen kişilere karşı "Dişe Diş Kana Kan Seninleyiz Öcalan, Direne Direne Kazanacağız" biçiminde şiddet tonu yüksek sloganlar eşliğinde atıldığı gözetildiğinde PKK'nın yarattığı şiddetin övülmesi ve terörizme destek anlamına geldiği, mevcut ve olası saldırılar yönünden kışkırtıcı ve şiddete başvurmayı cesaretlendirici nitelik arz ettiği, tüm bu sebeplerle de sloganın şiddet kullanımına dolaylı teşvik olarak nitelendirilmesinin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmelerle karşılaştırmak için bkz. Ayşe Çelik, § 57; Sırrı Süreyya Önder, §§ 79-80).
53. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında başvurucunun mahkûmiyetinin -derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde- zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve ilk derece mahkemesinin başvurucunun cezalandırılmasını gerekçelendirmek için sunduğu nedenlerin bu tür bir mahkûmiyeti haklı göstermek için ilgili ve yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
(g) Müdahalenin Orantılı Olması
54. Son olarak verilen cezanın mahiyeti ve ağırlığı, yapılan müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken dikkate alınması gereken unsurlardır. İlk derece mahkemesi, başvurucunun 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiş ve HAGB kararı vermiştir. HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. HAGB kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biridir. Sanık denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde de hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, §§ 19, 21; İhsan Taş, B. No: 2014/11255, 21/11/2017, § 48). HAGB kararı ile başvurucu üzerinde bir caydırıcı etki oluştuğu kabul edilebilirse de kurumun anılan nitelikleri dikkate alındığında HAGB kararının etkileri itibarıyla infazı mümkün hapis cezası ya da para cezasına kıyasla daha hafif bir önlem olduğu söylenebilecektir. Bu nedenle cezanın orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
55. Zorunlu toplumsal bir ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.