TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSNÜ DURSUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15773)
|
|
Karar Tarihi:12/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
Hüsnü DURSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Veysi
ALAGÖZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması
yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Bingöl M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza
İnfaz Kurumu) hükümlü iken 8/6/2014 tarihinde yaşamını yitiren 1981 doğumlu O.D.nin kardeşidir.
.
7. Başvuru ve soruşturma dosyasına yansıdığı kadarıyla O.D.
31/5/2010 ile 3/6/2014 tarihleri arasında çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle
kurum aile hekimleri ve hastane doktorları tarafından muayene edilmiş, farklı
teşhislerle tedavileri yapılmıştır.
8. Son olarak 3/6/2014 tarihinde koğuştaki diğer mahkûmların
rahatsızlandığını bildirmesi üzerine O.D. kanlı kusma şikâyetiyle Bingöl Devlet
Hastanesi Acil Servisine getirilmiştir.
9. Hastanede O.D.nin bilincinin
kapalı, genel durumunun kötü olduğunun ve kusmasının devam ettiğinin görülmesi
üzerine O.D. acil olarak endoskopiye alınmıştır. Şiddetli kusma nedeniyle
endoskopi işleminin tamamlanamaması üzerine şahıs acilen ameliyata alınmıştır.
Ameliyatta malign
(kötü huylu) görünümlü kitle tespit edilerek alınmıştır.
10.Hasta, hastanede yoğun bakım ünitesi olmadığından 5/6/2014
tarihinde Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine
(Araştırma Hastanesi) sevk edilmiştir.
11. Araştırma Hastanesinin Genel Cerrahi Kliniğinde solunumu
durduğu tespit edilen O.D. Anestezi Yoğun Bakım Ünitesine alınmış, burada
yapılan müdahalelere rağmen 8/6/2014 tarihinde vefat etmiştir.
12. Başvurucunun 22/8/2014 havale tarihli dilekçeyle kardeşinin
ölümüyle ilgili ihmal suretiyle ölüme sebebiyet verme ve görevi kötüye kullanma
suçlarından şikâyetçi olması üzerine Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Cumhuriyet Başsavcılığı) soruşturma başlatılmıştır.
13. Cumhuriyet Başsavcılığı 22/10/2014 tarihli müzekkereyle Ceza
İnfaz Kurumundan O.D.nin hangi tarihte Ceza İnfaz
Kurumuna alındığına, Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde herhangi bir
hastalığının bulunup bulunmadığına, hastalığı bulunuyor ve tedavi talepleri var
ise bu taleplerinin nasıl karşılandığına, tedavisinin usulüne uygun olarak
yapılıp yapılmadığına, taleplerin kimler tarafından değerlendirildiğine,
bununla ilgili ne tür işlemler yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin ivedi
olarak iletilmesini istemiştir.
14. Ceza İnfaz Kurumunun 27/10/2014 tarihli cevap yazısında
özetle O.D.nin 27/04/2012 tarihinde hükümlü olarak
Kuruma alındığı, hükümlü veya tutuklulardan ağır hastalığı olanların
tedavilerinin Kurum tarafından resen yapıldığı, diğer hükümlü ve tutukluların
ise Kurum revirindeki ilk muayenesinde gerek görülmesi hâlinde hastaneye sevk
edildikleri belirtilmiştir. Yazıya göre O.D., Ceza İnfaz Kurumu revirinde aile
hekimince muayene edilmiş, Bingöl Devlet Hastanesi ve Araştırma Hastanesindeki
doktorlara tedavi ve kontrol için otuz sekiz kez gönderilmiş, herhangi bir ağır
ve önemli hastalığı olduğuna dairkendisine teşhis
konmamıştır. Son olarak 3/6/2014 tarihinde rahatsızlanması üzerine 112 Acil
Servis görevlilerince ilk tedavisi yapılarak ambulans ile Bingöl Devlet
Hastanesine sevk edilmiş, O.D.ye ileri evre mide kanseri teşhisi konulmuştur.
Ceza İnfaz Kurumu, O.D.nin Kuruma alındığı 27/4/2012
tarihi sonrasında ve öncesindeki sürelerde gerek Kurum revirinde gerekse de
sevk edildiği Bingöl ve il dışı hastanelerde gördüğü tedavilere ilişkin
belgeleri de Başsavcılığa iletmiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı 17/11/2014 tarihinde Adli Tıp Kurumu
Bingöl Şube Müdürlüğünden (Adli Tıp Kurumu) başvurucunun kardeşinin yanlış ve
geç teşhis nedeniyle mide kanserinin ilerlemesi neticesinde vefat ettiği
iddiasıyla ilgili olarak Bingöl Devlet Hastanesinde düzenlenen tüm tıbbi
evrakın değerlendirilip ölüm olayında teşhis ve tedavi yönünden herhangi bir
ihmal ya da kusurun bulunup bulunmadığına ilişkin rapor verilmesi talebinde
bulunmuştur.
16.Adli Tıp Kurumunun 18/12/2014 tarihli raporunun ilgili kısmı
şöyledir:
" Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
2014/4078 Soruşturma nolu dosyası içerisinde bulunan [O.D.] adına kayıtlı bulunan tıbbi evraklarda;
1) 24.05.2010 tarih ve 2217 sayı ile KBB polk.kurum doktoru tarafından sevk
edildiği,
2) 31.05.2010 tarih ve 2010/4681sayı ile BDH
KBB polikliniğine sevk edildiği paranazal sinüs BT'si çekilerek muayenesinin yapıldığı,
3) 07.06.2010 tarih ve 2010/4915 sayı ile
tomografi çekimi için BDH'ye sevk edildiği,
4) 19.08.2010 tarih ve 2010/7431 sayı ile BDH
nöroloji polikliniğine sevk edilerek EEG çekildiği senkop
ve bayılma tanısıyla devamında Elazığ Ruh ve Sinir
Hastanesine sevk edildiği,
5) 20.08.2010 tarih ve 2010/7447 sayı ile
Nöroloji polikliniğine sevk edildiği oradan da depresif nöbet tanısıyla
psikiyatriye sevk edildiği,
6) 05.05.2011 tarih ve 1770 sayı ile kurum
aile hekimi tarafından KBB polikliniğine sevk edildiği,
7) 12.05.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile KBB
polikliniğinde Muayene edildiği, alerjik rinit
teşhisi konulduğu,
8) 20.05.2011 tarih ve 3989 sayı ile paranazal sinüs BT tetkik sonucu verildiği,
9) 27.05.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile
tomografi çekimi yapıldığı,
10) 18.07.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile
Bingöl Devlet Hastanesi KBB polikliniğine sevk edildiği, "nazal septum deviasyonu" tanısı
ile yatışı yapılarak tetkik ve tedavisinin yapıldığı, 21.07.2011 tarihinde
salah ile taburcu edildiği,
11) 13.09.2011 tarih ve 3097 sayı ile kurum
aile hekimi tarafından plastik cerrahi polikliniğine sevk edildiği,
12) 16.09.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile
plastik cerrahi plikliniğine sevk edildiği,
13) 18.10.2011 tarih ve 3562 sayı ile kurum
aile hekimi tarafından KBB polikliniğine sevk edildiği,
14) 26.10.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile KBB
sevk edildiği,
15) 23.11.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile
KBB'ye sevk edildiği, RF operasyonu için KBB yatışı yapıldığı,
16) 02.12.2011 tarih ve 428800 sayı ile konka hipertrofisi tanısı ile KBB
polikliniğine müracaat ettiği,
17) 12.02.2012 tarih ve 2434 sayı ile acil polk. Gastrit ve alerjik rinit
teşhisiyle reçete verildiği,
18) 05.01.2013 tarih ve 2012/240 sayı ile acil
polikliniğine sevk edildiği ve yumuşak doku bozukluğu tanısıyla muayenesinin
yapıldığı,
19) 06.01.2013 tarih ve 2012/240 sayı ile
2012/240 sayı ile acil polikliniğine sevk edildiği ve yumuşak doku bozukluğu
tanısıyla reçete verildiği,
20) 06.03.2014 tarih ve 543 sayı ile kurum
aile hekimi tarafından reçete verildiği,
21) 14.03.2014 tarih ve 621 sayı ile Göğüs
Hastalıkları polikliniğine sevk edildiği,
22) 15.03.2014 tarih ve 2012/240 sayı ile acil
polikliniğine sevk edildiği, muayenesonucunda
kardiyoloji polikliniği önerildiği,
23) 16.03.2014 tarih ve 2012/240 sayı ile acil
polikliniğine sevk edildiği, muayene sonucunda kardiyoloji polikliniği
önerildiği,
24) 17.03.2014 tarih ve 883 sayı ile 112 acil
servis tarafından muayene yapıldığı ve önerilerde bulunulduğu,
25) 20.03.2014 tarih ve 2013/240 sayı ile acil
polikliniğine sevk edildiği, muayenesonucunda
kardiyoloji polikliniği önerildiği,
26) 20.03.2014 tarih ve 2279 sayı ile
kardiyoloji polikliniğine sevk edildiği ve göğüs ağrısı tanısıyla tetkiklerinin
yapılarak miyalji teşhisi konulup reçete verildiği,
27) 20.03.2014 tarih ve 887 sayı ile 112 acil
servis tarafından göğüs hastalıklarıpolikliniğine
kontrol önerildiği,
28) 26.03.2014 tarih ve 2012/240 Göğüs
poliklinik muayenesinin yapıldığı, miyalji reflütanısıyla reçete verildiği,
29) 31.03.2014 tarih ve 894 sayı ile 112 acil
servisi tarafından bel ağrısı şikayeti için iğne
yapıldığı,
30) 04.04.2014 tarih ve 824 sayı ile kurum
aile hekimi tarafından miyalji tanısıylareçete
verildiği,
31) 12.04.2014 tarih ve 901 sayı ile 112 acil
servis tarafından muayene yapıldığı ve önerilerde bulunulduğu,
32) 21.04.2014 tarih ve 983 sayı ile kurum aile
hekimi tarafından reçete verildiği,
33) 28.04.2014 tarih ve 1040 sayı ile bel
ağrısı tanısı ile kurum aile hekimi tarafındn reçete
verildiği,
34) 13.05.2014 tarih ve 2012/240 sayı ile 112
acil servis tarafından acil poliklinik önerildiği,
35) 23.05.2014 tarih ve 1260 sayı ile
psikiyatri polikliniğine aile hekimi tarafından sevk edildiği,
36) 02.06.2014 tarih ve 1370 sayı ile kurum
aile hekimi tarafından bel ağrısı tanısı ile reçete verildiği,
37) [O.D.] hakkında düzenlenmiş Bingöl Devlet Hastanesinin
03.06.2014 yatış tarih ve 05.06.2014 çıkış tarih ... hastane evrakında; Kanlı
kusma şikayetiyle acile getirildiği, hipotansiyonu, taşikardisi, ve hematokezyası ... ve dehidratasyonu
olduğu, genel durumu kötü, bilinç kapalı, ajite olup, ... acil olarak
endoskopiye alındığı, ancak şiddetli kusmanın devam etmesi ve hastanın hemodinamik instabilitesi ve intoleransı nedeniyle girişinin tamamlanamadığı,
gastroenteroloji bölümü tarafından masif üst GİS kanaması tanısıyla yatırılarak
yoğun bakım ünitesinde takipleri sırasında transfüzyona ve endoskopik
müdahaleye rağmen kanamanın durmaması ve hipotansif
şoka girmesi üzerine sıvı desteği + hemodinamik
stabilizasyonu sağlanarak 04.06.2014 tarihinde acil cerrahi ameliyata alındığı
... kısmında malign görünümlü kitle mevcut olduğu,
... uygun seviyeden distal subtotal
gastrektomi uygulandığı, ... 05.06.2014 tarihinde
Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği kayıtlıdır.
Gerekçe: Malign Neoplazmların hastalığın son evrelerine
kadar belirgin ve/veya spesifik bir tıbbi bulgu göstermeden sinsi ilerleyen, semptomatik tedaviye yanıt veren, erken evrelerde fizik
muayene ile tanı konulması çok güç olan, tanı koymada özellikli tetkikler (Ca markerları, sintigrafi,
mamografi, ultrasonografi, MR vb.) yaptırılmasını gerektiren ve ayırıcı tanısı
zor konulabilen bir hastalık grubu teşkil ettiklerinin de tıbbi bilgiden olduğu
bilindiğine göre;
SONUÇ: [O.D.nin] 31.05.2010 tarihinden Bingöl Devlet Hastanesinde son
yatış tarihi olan 03.06.2014 tarihine kadar çeşitli nedenlerle kurum aile
hekimleri ve hastane doktorları tarafından muayene edilerek farklı tanılarla
reçete düzenlenmek suretiyle tedavi edildiği ve en son olarak da 03.06.2014
tarihinde gastrointestinal hemoraji
nedeniyle mide malign
neoplazmı tanısıyla invazif
ve cerrahi girişimlerde bulunulduğu ve devamında Elazığ Eğitim ve Araştırma
Hastanesine sevk edildiği bundan sonraki akıbeti hakkında herhangi bir tıbbi belge
bulunmadığı anlaşıldığından:
1.Bingöl Devlet Hastanesine son başvurma
tarihi olan 03.06.2014 tarihinde ve devamında adı geçen sağlık kuruluşunda
yapılan tetkikleri ve konulan tanı ile uygulanan cerrahi ve medikal tedavisi
ile ilgili olarak; sağlık kuruluşu imkanları ve çalışanlarının bir hastaya
göstermesi gerekli olan asgari ilgi ve alakayı gösterip devamında sağlık
kuruluşu imkanlarının ve çalışanlarının azami performansını uyguladıkları
görülmekle şahsın Bingöl Devlet Hastanesine son başvurması ile ilgili uygulanan
işlemlerde herhangi bir tıbbi kusur veya
ihmalin bulunmadığı ,
2.Muayenehane, revir, aile hekimliği merkezi
veya kurum hekimliği gibi donanımlı olmayan sağlık kuruluşlarında konunun
uzmanı olmayan hekimlerce malignite tanısı
konulmasının tıbben beklenilir bir sonuç olmadığı cihetle söz konusu hastanın
cezaevi hekimine şikayetleri doğrultusunda başvurması esnasında müracaatı alan
hekimlerin şahısta mevcut olabilecek bir malignitenin
farkına varmaları veya tanı koymalarının tıbben beklenilir olmadığı ve dahi bir
üst merkeze hastayı sevk ederek üzerlerine düşen tıbbi sorumluluğu yerine
getirdikleri, yaptıkları uygulamaların tıbba uygun olup herhangi bir kusurlu
veya ihmali davranışlarının bulunmadığı,
3.Adı geçenin son 6 ay içerisinde tıbbi
şikayetleri ile ilgili hekime veya sağlık kuruluşuna müracaatları dikkate
alındığında sağlık kuruluşlarının (kurum aile hekimi, revir, devlet hastanesi
vs.)mevcut tıbbi imkanları doğrultusundahastanın
şikayetleri ile ilintili olarak veya ayırıcı tanıyı koymak amacıyla
yaptırılabilecek olan tıbbi tetkik ve işlemler sırasında söz konusu olan malignitenin tespit edilmesinin tıbben mümkün olduğu
cihetle hekim ve/veya sağlık kuruluşu kusur veya ihmalinin tespiti için [O.D.nin] akıbeti ve
ölümüne ilişkin, sevk edildiği bildirilen Elazığ Eğitim ve Araştırma
Hastanesinden tüm tıbbı evrakı ile ölümüne esas teşkil edecek olan otopsi
raporunun ve kendisinde mevcut olan mide malign neoplazmının evresini gösteren patoloji raporunun temin
edilerek Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilmesi gerektiği kanaatini bildirir
rapordur."
17. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/3/2015 tarihinde Adli Tıp Kurumuna
yazdığı müzekkerede O.D. hakkında otopsi işlemi yapılmadığından otopsi raporu
temin edilemediğini, şahsın midesindeki malign neoplazmın evresini gösteren
patoloji raporunun gönderildiğini belirtilerek yeni bir rapor iletilmesini
talep etmiştir.
18. Adli Tıp Kurumu 2/4/2015 tarihli raporuyla bir önceki
raporundaki tespitleri yineleyerek (bkz. § 16) olayla ilgili İstanbul Adli Tıp
Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulundan görüş alınması gerektiğini ifade
etmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığının 7/4/2015 tarihli talebi üzerine
ATK İstanbul 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunca 29/4/2015 tarihli rapor
düzenlenmiştir. Raporun sonuç bölümünün ilgili kısımları şöyledir:
"1.Dosyada bulunan tıbbi belgelerinde
zehirlenme bulguları saptanmadığı dikkate alındığında kişinin zehirlenerek
öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı
2.Dosyada bulunan tıbbi belgelerinde
muayenesinde travmatik değişim tanımlanmadığına göre
kişinin travmatik tesirle öldüğünün tıbbi
delillerinin bulunmadığı,
3.Tıbbi belgelerde ve adli dosyada kayıtlı
bilgilerde Bingöl Cezaevinde hükümlü olarak bulunmakta iken cezaevinde farklı
zamanlarda rahatsızlanması nedeniyle cezaevi doktoruna, sağlık merkezi ve
hastanelere başvuruları olduğu, 2010 -2013 yılları arasındaki başvurularda
depresif nöbet, alerjik rinit, nazal septum deviasyonu, konka hipertrofisi, gastrit ve
yumuşak doku bozukluğu gibi tanılar aldığı, 14.03.2014 te Göğüs Hastalıkları
polikliniğine sevk edildiği, 15.03.2014 te acil polikliniğine sevk edildiği,
muayene sonucunda Kardiyoloji polikliniği önerildiği, 16.03.2014 te acil
polikliniğine sevk edildiği, muayene sonucunda Kardiyoloji polikliniği
önerildiği, 17.03.2014 te 112 acil servis tarafından muayene yapıldığı ve
önerilerde bulunulduğu, 20.03.2014 te acil polikliniğine sevk edildiği, muayene
sonucunda Kardiyoloji ve Göğüs Hastalıkları polikliniği önerildiği, 20.03.2014
te Kardiyoloji polikliniğine sevk edildiği ve göğüs ağrısı tanısıyla
tetkiklerinin yapılarak miyalji teşhisi konulup
reçete verildiği, 26.03.2014 te Göğüs Hastalıkları poliklinik muayenesinin
yapıldığı, miyalji reflü
tanısıyla reçete verildiği, 31.03.2014 te acil servisi tarafından bel ağrısı
şikayeti için iğne yapıldığı, 04.04.2014 te kurum aile hekimi tarafından miyalji tanısıyla reçete verildiği, 12.04.2014 te 112 acil
servis tarafından muayene yapıldığı ve önerilerde bulunulduğu, 21.04.2014 te
kurum aile hekimi tarafından reçete verildiği, 28.04.2014 te bel ağrısı tanısı
ile kurum aile hekimi tarafından reçete verildiği, 13.05.2014 te 112 acil
servis tarafından acil poliklinik önerildiği, 23.05.2014 te Psikiyatri
polikliniğine aile hekimi tarafından sevk edildiği, 02.06.2014 te kurum aile
hekimi tarafından bel ağrısı tanısı ile reçete verildiği, 03.06.2014 tarihinde
Bingöl Devlet Hastanesine kanlı kusma şikayeti ile getirildiği, ... genel
durumu kötü, bilinç kapalı, ajite olup, ... endoskopiye alındığı, ...
girişiminin tamamlanamadığı, ...04.06.2014 tarihinde acil cerrahi ameliyata
alındığı, ... genel durum kötüleşmesi, solunum sıkıntısı, sepsis?
ön tanılarıyla [F.] Tıp
Merkezi ile görüşüldüğü, mahkum koğuşu olmadığından kabul edilmediği, Elazığ
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi kliniğine kabul edildiği,
05.06.2014 tarihinde Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği,
tedavi amaçlı Genel Cerrahi kliniğine yatırıldığı, ... solunum arresti olan şahıs Anestezi yoğun bakım ünitesine alındığı,
... yapılan müdahalelere rağmen 08.06.2014 tarihinde saat 01.45 te eks olarak kabul edildiği, her ne kadar zamanında otopsi
yapılarak dokularda makroskopik, histopatolojik
ve toksikolojik araştırma yapılmamakla birlikte adli
tahkikat dosyasında kayıtlı bilgiler, olayın gelişimi, tanık ifadeleri, olay
yeri inceleme bulguları, tıbbi belgeler ile otopsisinde tespit edilen makroskopik ve histopatolojik
bulgular birlikte değerlendirildiğinde kişinin ölümünün mide kanseri (malign lenfoma) ve
komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
...
... yapılan işlemlerin tıp kurallarınauygun
olduğu cihetle;kişinin
tedavi olduğu sağlık birimlerinde ve hastanelerde takip ve tedavisinde görev
alan hekimlere ve yardımcı sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı oy
birliğiyle mütalaa olunur."
20. Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma kapsamında elde ettiği
verileri değerlendirerek 9/6/2015 tarihinde 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4.
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca işleme konulmama kararı vermiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı; soruşturma kapsamında temin edilen,
O.D.ye uygulanan tıbbi işlemlere ilişkin bilgi ve belgelerin Ceza İnfaz
Kurumundan şahsın tedavisiyle ilgili verilen cevap yazısını doğrular mahiyette
olduğunu, bilirkişi raporlarında şahsın tedavi olduğu sağlık birimi ile
hastanelerde takip ve tedavisinde görev alan hekimlere, yardımcı sağlık
personeline atfı kabil kusur bulunmadığı yönünde mütalaalar mevcut olduğunu
belirterek Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri ve ilgili sağlık personeli hakkında
üzerlerine atılı suçtan soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte somut ve
inandırıcı herhangi bir delil elde edilemediği gerekçesiyle anılan sonuca
ulaşmıştır.
22. Başvurucu 25/6/2015 tarihli dilekçesinde özetle işleme
konmama kararının eksik incelemeyle ve hatalı bilirkişi raporuna dayalı olarak
verildiğini belirterek karara itiraz etmiştir.
23. Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi 22/7/2015 tarihli kararı ile
işleme konulmama kararının usul ve kanuna uygun olduğu, kararda herhangi bir
isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun itirazının reddine karar
vermiştir.
24.Ret kararı 27/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 18/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. İlgili hukuk için bkz. Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782,
21/4/2016, §§ 74-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu,
kardeşinin hastalığının tespit ve tedavi edilmesi amacıyla hükümlü olarak
bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan sağlık kuruluşlarına otuz sekiz defa
götürüldüğü hâlde hastalığının teşhis edilemediğini, mide kanseri gibi bir
hastalığın günümüzde teşhis edilememesinin olağan dışı olduğunu belirtmiştir.
Kardeşinin ölümünde Ceza İnfaz Kurumu ve sağlık personelinin kusuru bulunmadığı
yönünde mütalaa içeren raporu veren adli tıp uzmanları ile bu rapor doğrultusunda
karar veren hâkim ve savcıların da tarafsız olmadığını iddia eden başvurucu bu
nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller
dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve
tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
30. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, temel olarak kardeşinin
hastalığının teşhis edilememesi ve buna bağlı olarak ilerlemesi nedeniyle
öldüğünü, olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmektedir.
Bu sebeple başvurucunun diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü
iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
kapsamında incelenmiştir.
32. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda,
mağdur başvurucunun kardeşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti
açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
33. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
34. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif
ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 50).
35. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
36. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında
Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda
ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri
korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
37. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının
korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde
düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
38. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
Yaşama hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı
olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek
nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür
olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım
veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını
ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
39. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu
kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük, mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
40. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi
hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu
tespit adına takip edilecek olan hukuk veya tam yargı davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç,
§ 38).
41. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri
göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek
için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi
inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar-
insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir
ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu
kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 59-62).
42. Başvurucu, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda başvurucunun ölüme kasten sebebiyet verildiği
izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Ayrıca somut
olayda başvurucunun acil ve temel sağlık hizmetlerine erişememe yönünde bir
iddiası bulunmadığı gibi sağlık görevlilerinin mesleki ödevlerini açıkça hiçe
sayma gibi bir durumun da bulunmadığı belirtilmelidir.
43. Her ne kadar başvurucu başvuru formunda Ceza İnfaz Kurumu
görevlilerinin kusurundan soyut bir biçimde bahsetmişse de başvurucunun iddia
ettiği kusurun ne olduğuna ilişkin hiç bir açıklama
yapmadığı, görevlilerin somut herhangi bir eyleminden bahsetmediği dolayısıyla
iddialarını açıklama yükümlülüğünü yerine getirmediği gözetilerek bu açıdan
somut başvuruda herhangi bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
44. Somut olayda başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda iken bir çok kere rahatsızlanan kardeşine bir türlü teşhis
konamaması, sağlık personelince gerekli özenin gösterilmemesi neticesinde
hastalığının ilerleyerek kardeşinin hayatını kaybettiğini ileri sürmektedir
(bkz. § 28).
45. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde
açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.
46. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal
sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık
personelinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın
ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle
tüketilmesi gerektiğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer Er [GK], B. No: 2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan,
B. No: 2014/11076, 27/10/2016,§§ 18-32).
47. Somut olayda başvurucu, yakınının ölümü ile neticelenen olay
hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurucu, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin
mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini
sağlayabilecek olan tazminat davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir
bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda yaşam hakkının
korunamadığına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz
edilemeyecektir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.