TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSNÜ DURSUN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/15773)
Karar Tarihi:12/12/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucu
Hüsnü DURSUN
Vekili
Av. Veysi ALAGÖZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Bingöl M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü iken 8/6/2014 tarihinde yaşamını yitiren 1981 doğumlu O.D.nin kardeşidir.
.
7. Başvuru ve soruşturma dosyasına yansıdığı kadarıyla O.D. 31/5/2010 ile 3/6/2014 tarihleri arasında çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle kurum aile hekimleri ve hastane doktorları tarafından muayene edilmiş, farklı teşhislerle tedavileri yapılmıştır.
8. Son olarak 3/6/2014 tarihinde koğuştaki diğer mahkûmların rahatsızlandığını bildirmesi üzerine O.D. kanlı kusma şikâyetiyle Bingöl Devlet Hastanesi Acil Servisine getirilmiştir.
9. Hastanede O.D.nin bilincinin kapalı, genel durumunun kötü olduğunun ve kusmasının devam ettiğinin görülmesi üzerine O.D. acil olarak endoskopiye alınmıştır. Şiddetli kusma nedeniyle endoskopi işleminin tamamlanamaması üzerine şahıs acilen ameliyata alınmıştır. Ameliyatta malign (kötü huylu) görünümlü kitle tespit edilerek alınmıştır.
10.Hasta, hastanede yoğun bakım ünitesi olmadığından 5/6/2014 tarihinde Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Araştırma Hastanesi) sevk edilmiştir.
11. Araştırma Hastanesinin Genel Cerrahi Kliniğinde solunumu durduğu tespit edilen O.D. Anestezi Yoğun Bakım Ünitesine alınmış, burada yapılan müdahalelere rağmen 8/6/2014 tarihinde vefat etmiştir.
12. Başvurucunun 22/8/2014 havale tarihli dilekçeyle kardeşinin ölümüyle ilgili ihmal suretiyle ölüme sebebiyet verme ve görevi kötüye kullanma suçlarından şikâyetçi olması üzerine Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) soruşturma başlatılmıştır.
13. Cumhuriyet Başsavcılığı 22/10/2014 tarihli müzekkereyle Ceza İnfaz Kurumundan O.D.nin hangi tarihte Ceza İnfaz Kurumuna alındığına, Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde herhangi bir hastalığının bulunup bulunmadığına, hastalığı bulunuyor ve tedavi talepleri var ise bu taleplerinin nasıl karşılandığına, tedavisinin usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığına, taleplerin kimler tarafından değerlendirildiğine, bununla ilgili ne tür işlemler yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin ivedi olarak iletilmesini istemiştir.
14. Ceza İnfaz Kurumunun 27/10/2014 tarihli cevap yazısında özetle O.D.nin 27/04/2012 tarihinde hükümlü olarak Kuruma alındığı, hükümlü veya tutuklulardan ağır hastalığı olanların tedavilerinin Kurum tarafından resen yapıldığı, diğer hükümlü ve tutukluların ise Kurum revirindeki ilk muayenesinde gerek görülmesi hâlinde hastaneye sevk edildikleri belirtilmiştir. Yazıya göre O.D., Ceza İnfaz Kurumu revirinde aile hekimince muayene edilmiş, Bingöl Devlet Hastanesi ve Araştırma Hastanesindeki doktorlara tedavi ve kontrol için otuz sekiz kez gönderilmiş, herhangi bir ağır ve önemli hastalığı olduğuna dairkendisine teşhis konmamıştır. Son olarak 3/6/2014 tarihinde rahatsızlanması üzerine 112 Acil Servis görevlilerince ilk tedavisi yapılarak ambulans ile Bingöl Devlet Hastanesine sevk edilmiş, O.D.ye ileri evre mide kanseri teşhisi konulmuştur. Ceza İnfaz Kurumu, O.D.nin Kuruma alındığı 27/4/2012 tarihi sonrasında ve öncesindeki sürelerde gerek Kurum revirinde gerekse de sevk edildiği Bingöl ve il dışı hastanelerde gördüğü tedavilere ilişkin belgeleri de Başsavcılığa iletmiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı 17/11/2014 tarihinde Adli Tıp Kurumu Bingöl Şube Müdürlüğünden (Adli Tıp Kurumu) başvurucunun kardeşinin yanlış ve geç teşhis nedeniyle mide kanserinin ilerlemesi neticesinde vefat ettiği iddiasıyla ilgili olarak Bingöl Devlet Hastanesinde düzenlenen tüm tıbbi evrakın değerlendirilip ölüm olayında teşhis ve tedavi yönünden herhangi bir ihmal ya da kusurun bulunup bulunmadığına ilişkin rapor verilmesi talebinde bulunmuştur.
16.Adli Tıp Kurumunun 18/12/2014 tarihli raporunun ilgili kısmı şöyledir:
" Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2014/4078 Soruşturma nolu dosyası içerisinde bulunan [O.D.] adına kayıtlı bulunan tıbbi evraklarda;
1) 24.05.2010 tarih ve 2217 sayı ile KBB polk.kurum doktoru tarafından sevk edildiği,
2) 31.05.2010 tarih ve 2010/4681sayı ile BDH KBB polikliniğine sevk edildiği paranazal sinüs BT'si çekilerek muayenesinin yapıldığı,
3) 07.06.2010 tarih ve 2010/4915 sayı ile tomografi çekimi için BDH'ye sevk edildiği,
4) 19.08.2010 tarih ve 2010/7431 sayı ile BDH nöroloji polikliniğine sevk edilerek EEG çekildiği senkop ve bayılma tanısıyla devamında Elazığ Ruh ve Sinir Hastanesine sevk edildiği,
5) 20.08.2010 tarih ve 2010/7447 sayı ile Nöroloji polikliniğine sevk edildiği oradan da depresif nöbet tanısıyla psikiyatriye sevk edildiği,
6) 05.05.2011 tarih ve 1770 sayı ile kurum aile hekimi tarafından KBB polikliniğine sevk edildiği,
7) 12.05.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile KBB polikliniğinde Muayene edildiği, alerjik rinit teşhisi konulduğu,
8) 20.05.2011 tarih ve 3989 sayı ile paranazal sinüs BT tetkik sonucu verildiği,
9) 27.05.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile tomografi çekimi yapıldığı,
10) 18.07.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile Bingöl Devlet Hastanesi KBB polikliniğine sevk edildiği, "nazal septum deviasyonu" tanısı ile yatışı yapılarak tetkik ve tedavisinin yapıldığı, 21.07.2011 tarihinde salah ile taburcu edildiği,
11) 13.09.2011 tarih ve 3097 sayı ile kurum aile hekimi tarafından plastik cerrahi polikliniğine sevk edildiği,
12) 16.09.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile plastik cerrahi plikliniğine sevk edildiği,
13) 18.10.2011 tarih ve 3562 sayı ile kurum aile hekimi tarafından KBB polikliniğine sevk edildiği,
14) 26.10.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile KBB sevk edildiği,
15) 23.11.2011 tarih ve 2009/490 sayı ile KBB'ye sevk edildiği, RF operasyonu için KBB yatışı yapıldığı,
16) 02.12.2011 tarih ve 428800 sayı ile konka hipertrofisi tanısı ile KBB polikliniğine müracaat ettiği,
17) 12.02.2012 tarih ve 2434 sayı ile acil polk. Gastrit ve alerjik rinit teşhisiyle reçete verildiği,
18) 05.01.2013 tarih ve 2012/240 sayı ile acil polikliniğine sevk edildiği ve yumuşak doku bozukluğu tanısıyla muayenesinin yapıldığı,
19) 06.01.2013 tarih ve 2012/240 sayı ile 2012/240 sayı ile acil polikliniğine sevk edildiği ve yumuşak doku bozukluğu tanısıyla reçete verildiği,
20) 06.03.2014 tarih ve 543 sayı ile kurum aile hekimi tarafından reçete verildiği,
21) 14.03.2014 tarih ve 621 sayı ile Göğüs Hastalıkları polikliniğine sevk edildiği,
22) 15.03.2014 tarih ve 2012/240 sayı ile acil polikliniğine sevk edildiği, muayenesonucunda kardiyoloji polikliniği önerildiği,
23) 16.03.2014 tarih ve 2012/240 sayı ile acil polikliniğine sevk edildiği, muayene sonucunda kardiyoloji polikliniği önerildiği,
24) 17.03.2014 tarih ve 883 sayı ile 112 acil servis tarafından muayene yapıldığı ve önerilerde bulunulduğu,
25) 20.03.2014 tarih ve 2013/240 sayı ile acil polikliniğine sevk edildiği, muayenesonucunda kardiyoloji polikliniği önerildiği,
26) 20.03.2014 tarih ve 2279 sayı ile kardiyoloji polikliniğine sevk edildiği ve göğüs ağrısı tanısıyla tetkiklerinin yapılarak miyalji teşhisi konulup reçete verildiği,
27) 20.03.2014 tarih ve 887 sayı ile 112 acil servis tarafından göğüs hastalıklarıpolikliniğine kontrol önerildiği,
28) 26.03.2014 tarih ve 2012/240 Göğüs poliklinik muayenesinin yapıldığı, miyalji reflütanısıyla reçete verildiği,
29) 31.03.2014 tarih ve 894 sayı ile 112 acil servisi tarafından bel ağrısı şikayeti için iğne yapıldığı,
30) 04.04.2014 tarih ve 824 sayı ile kurum aile hekimi tarafından miyalji tanısıylareçete verildiği,
31) 12.04.2014 tarih ve 901 sayı ile 112 acil servis tarafından muayene yapıldığı ve önerilerde bulunulduğu,
32) 21.04.2014 tarih ve 983 sayı ile kurum aile hekimi tarafından reçete verildiği,
33) 28.04.2014 tarih ve 1040 sayı ile bel ağrısı tanısı ile kurum aile hekimi tarafındn reçete verildiği,
34) 13.05.2014 tarih ve 2012/240 sayı ile 112 acil servis tarafından acil poliklinik önerildiği,
35) 23.05.2014 tarih ve 1260 sayı ile psikiyatri polikliniğine aile hekimi tarafından sevk edildiği,
36) 02.06.2014 tarih ve 1370 sayı ile kurum aile hekimi tarafından bel ağrısı tanısı ile reçete verildiği,
37) [O.D.] hakkında düzenlenmiş Bingöl Devlet Hastanesinin 03.06.2014 yatış tarih ve 05.06.2014 çıkış tarih ... hastane evrakında; Kanlı kusma şikayetiyle acile getirildiği, hipotansiyonu, taşikardisi, ve hematokezyası ... ve dehidratasyonu olduğu, genel durumu kötü, bilinç kapalı, ajite olup, ... acil olarak endoskopiye alındığı, ancak şiddetli kusmanın devam etmesi ve hastanın hemodinamik instabilitesi ve intoleransı nedeniyle girişinin tamamlanamadığı, gastroenteroloji bölümü tarafından masif üst GİS kanaması tanısıyla yatırılarak yoğun bakım ünitesinde takipleri sırasında transfüzyona ve endoskopik müdahaleye rağmen kanamanın durmaması ve hipotansif şoka girmesi üzerine sıvı desteği + hemodinamik stabilizasyonu sağlanarak 04.06.2014 tarihinde acil cerrahi ameliyata alındığı ... kısmında malign görünümlü kitle mevcut olduğu, ... uygun seviyeden distal subtotal gastrektomi uygulandığı, ... 05.06.2014 tarihinde Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği kayıtlıdır.
Gerekçe: Malign Neoplazmların hastalığın son evrelerine kadar belirgin ve/veya spesifik bir tıbbi bulgu göstermeden sinsi ilerleyen, semptomatik tedaviye yanıt veren, erken evrelerde fizik muayene ile tanı konulması çok güç olan, tanı koymada özellikli tetkikler (Ca markerları, sintigrafi, mamografi, ultrasonografi, MR vb.) yaptırılmasını gerektiren ve ayırıcı tanısı zor konulabilen bir hastalık grubu teşkil ettiklerinin de tıbbi bilgiden olduğu bilindiğine göre;
SONUÇ: [O.D.nin] 31.05.2010 tarihinden Bingöl Devlet Hastanesinde son yatış tarihi olan 03.06.2014 tarihine kadar çeşitli nedenlerle kurum aile hekimleri ve hastane doktorları tarafından muayene edilerek farklı tanılarla reçete düzenlenmek suretiyle tedavi edildiği ve en son olarak da 03.06.2014 tarihinde gastrointestinal hemoraji nedeniyle mide malign neoplazmı tanısıyla invazif ve cerrahi girişimlerde bulunulduğu ve devamında Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği bundan sonraki akıbeti hakkında herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı anlaşıldığından:
1.Bingöl Devlet Hastanesine son başvurma tarihi olan 03.06.2014 tarihinde ve devamında adı geçen sağlık kuruluşunda yapılan tetkikleri ve konulan tanı ile uygulanan cerrahi ve medikal tedavisi ile ilgili olarak; sağlık kuruluşu imkanları ve çalışanlarının bir hastaya göstermesi gerekli olan asgari ilgi ve alakayı gösterip devamında sağlık kuruluşu imkanlarının ve çalışanlarının azami performansını uyguladıkları görülmekle şahsın Bingöl Devlet Hastanesine son başvurması ile ilgili uygulanan işlemlerde herhangi bir tıbbi kusur veya ihmalin bulunmadığı ,
2.Muayenehane, revir, aile hekimliği merkezi veya kurum hekimliği gibi donanımlı olmayan sağlık kuruluşlarında konunun uzmanı olmayan hekimlerce malignite tanısı konulmasının tıbben beklenilir bir sonuç olmadığı cihetle söz konusu hastanın cezaevi hekimine şikayetleri doğrultusunda başvurması esnasında müracaatı alan hekimlerin şahısta mevcut olabilecek bir malignitenin farkına varmaları veya tanı koymalarının tıbben beklenilir olmadığı ve dahi bir üst merkeze hastayı sevk ederek üzerlerine düşen tıbbi sorumluluğu yerine getirdikleri, yaptıkları uygulamaların tıbba uygun olup herhangi bir kusurlu veya ihmali davranışlarının bulunmadığı,
3.Adı geçenin son 6 ay içerisinde tıbbi şikayetleri ile ilgili hekime veya sağlık kuruluşuna müracaatları dikkate alındığında sağlık kuruluşlarının (kurum aile hekimi, revir, devlet hastanesi vs.)mevcut tıbbi imkanları doğrultusundahastanın şikayetleri ile ilintili olarak veya ayırıcı tanıyı koymak amacıyla yaptırılabilecek olan tıbbi tetkik ve işlemler sırasında söz konusu olan malignitenin tespit edilmesinin tıbben mümkün olduğu cihetle hekim ve/veya sağlık kuruluşu kusur veya ihmalinin tespiti için [O.D.nin] akıbeti ve ölümüne ilişkin, sevk edildiği bildirilen Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesinden tüm tıbbı evrakı ile ölümüne esas teşkil edecek olan otopsi raporunun ve kendisinde mevcut olan mide malign neoplazmının evresini gösteren patoloji raporunun temin edilerek Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilmesi gerektiği kanaatini bildirir rapordur."
17. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/3/2015 tarihinde Adli Tıp Kurumuna yazdığı müzekkerede O.D. hakkında otopsi işlemi yapılmadığından otopsi raporu temin edilemediğini, şahsın midesindeki malign neoplazmın evresini gösteren patoloji raporunun gönderildiğini belirtilerek yeni bir rapor iletilmesini talep etmiştir.
18. Adli Tıp Kurumu 2/4/2015 tarihli raporuyla bir önceki raporundaki tespitleri yineleyerek (bkz. § 16) olayla ilgili İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulundan görüş alınması gerektiğini ifade etmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığının 7/4/2015 tarihli talebi üzerine ATK İstanbul 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunca 29/4/2015 tarihli rapor düzenlenmiştir. Raporun sonuç bölümünün ilgili kısımları şöyledir:
"1.Dosyada bulunan tıbbi belgelerinde zehirlenme bulguları saptanmadığı dikkate alındığında kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı
2.Dosyada bulunan tıbbi belgelerinde muayenesinde travmatik değişim tanımlanmadığına göre kişinin travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı,
3.Tıbbi belgelerde ve adli dosyada kayıtlı bilgilerde Bingöl Cezaevinde hükümlü olarak bulunmakta iken cezaevinde farklı zamanlarda rahatsızlanması nedeniyle cezaevi doktoruna, sağlık merkezi ve hastanelere başvuruları olduğu, 2010 -2013 yılları arasındaki başvurularda depresif nöbet, alerjik rinit, nazal septum deviasyonu, konka hipertrofisi, gastrit ve yumuşak doku bozukluğu gibi tanılar aldığı, 14.03.2014 te Göğüs Hastalıkları polikliniğine sevk edildiği, 15.03.2014 te acil polikliniğine sevk edildiği, muayene sonucunda Kardiyoloji polikliniği önerildiği, 16.03.2014 te acil polikliniğine sevk edildiği, muayene sonucunda Kardiyoloji polikliniği önerildiği, 17.03.2014 te 112 acil servis tarafından muayene yapıldığı ve önerilerde bulunulduğu, 20.03.2014 te acil polikliniğine sevk edildiği, muayene sonucunda Kardiyoloji ve Göğüs Hastalıkları polikliniği önerildiği, 20.03.2014 te Kardiyoloji polikliniğine sevk edildiği ve göğüs ağrısı tanısıyla tetkiklerinin yapılarak miyalji teşhisi konulup reçete verildiği, 26.03.2014 te Göğüs Hastalıkları poliklinik muayenesinin yapıldığı, miyalji reflü tanısıyla reçete verildiği, 31.03.2014 te acil servisi tarafından bel ağrısı şikayeti için iğne yapıldığı, 04.04.2014 te kurum aile hekimi tarafından miyalji tanısıyla reçete verildiği, 12.04.2014 te 112 acil servis tarafından muayene yapıldığı ve önerilerde bulunulduğu, 21.04.2014 te kurum aile hekimi tarafından reçete verildiği, 28.04.2014 te bel ağrısı tanısı ile kurum aile hekimi tarafından reçete verildiği, 13.05.2014 te 112 acil servis tarafından acil poliklinik önerildiği, 23.05.2014 te Psikiyatri polikliniğine aile hekimi tarafından sevk edildiği, 02.06.2014 te kurum aile hekimi tarafından bel ağrısı tanısı ile reçete verildiği, 03.06.2014 tarihinde Bingöl Devlet Hastanesine kanlı kusma şikayeti ile getirildiği, ... genel durumu kötü, bilinç kapalı, ajite olup, ... endoskopiye alındığı, ... girişiminin tamamlanamadığı, ...04.06.2014 tarihinde acil cerrahi ameliyata alındığı, ... genel durum kötüleşmesi, solunum sıkıntısı, sepsis? ön tanılarıyla [F.] Tıp Merkezi ile görüşüldüğü, mahkum koğuşu olmadığından kabul edilmediği, Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi kliniğine kabul edildiği, 05.06.2014 tarihinde Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği, tedavi amaçlı Genel Cerrahi kliniğine yatırıldığı, ... solunum arresti olan şahıs Anestezi yoğun bakım ünitesine alındığı, ... yapılan müdahalelere rağmen 08.06.2014 tarihinde saat 01.45 te eks olarak kabul edildiği, her ne kadar zamanında otopsi yapılarak dokularda makroskopik, histopatolojik ve toksikolojik araştırma yapılmamakla birlikte adli tahkikat dosyasında kayıtlı bilgiler, olayın gelişimi, tanık ifadeleri, olay yeri inceleme bulguları, tıbbi belgeler ile otopsisinde tespit edilen makroskopik ve histopatolojik bulgular birlikte değerlendirildiğinde kişinin ölümünün mide kanseri (malign lenfoma) ve komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
...
... yapılan işlemlerin tıp kurallarınauygun olduğu cihetle;kişinin tedavi olduğu sağlık birimlerinde ve hastanelerde takip ve tedavisinde görev alan hekimlere ve yardımcı sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı oy birliğiyle mütalaa olunur."
20. Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma kapsamında elde ettiği verileri değerlendirerek 9/6/2015 tarihinde 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca işleme konulmama kararı vermiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı; soruşturma kapsamında temin edilen, O.D.ye uygulanan tıbbi işlemlere ilişkin bilgi ve belgelerin Ceza İnfaz Kurumundan şahsın tedavisiyle ilgili verilen cevap yazısını doğrular mahiyette olduğunu, bilirkişi raporlarında şahsın tedavi olduğu sağlık birimi ile hastanelerde takip ve tedavisinde görev alan hekimlere, yardımcı sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı yönünde mütalaalar mevcut olduğunu belirterek Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri ve ilgili sağlık personeli hakkında üzerlerine atılı suçtan soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte somut ve inandırıcı herhangi bir delil elde edilemediği gerekçesiyle anılan sonuca ulaşmıştır.
22. Başvurucu 25/6/2015 tarihli dilekçesinde özetle işleme konmama kararının eksik incelemeyle ve hatalı bilirkişi raporuna dayalı olarak verildiğini belirterek karara itiraz etmiştir.
23. Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi 22/7/2015 tarihli kararı ile işleme konulmama kararının usul ve kanuna uygun olduğu, kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
24.Ret kararı 27/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 18/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. İlgili hukuk için bkz. Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 74-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, kardeşinin hastalığının tespit ve tedavi edilmesi amacıyla hükümlü olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan sağlık kuruluşlarına otuz sekiz defa götürüldüğü hâlde hastalığının teşhis edilemediğini, mide kanseri gibi bir hastalığın günümüzde teşhis edilememesinin olağan dışı olduğunu belirtmiştir. Kardeşinin ölümünde Ceza İnfaz Kurumu ve sağlık personelinin kusuru bulunmadığı yönünde mütalaa içeren raporu veren adli tıp uzmanları ile bu rapor doğrultusunda karar veren hâkim ve savcıların da tarafsız olmadığını iddia eden başvurucu bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
30. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, temel olarak kardeşinin hastalığının teşhis edilememesi ve buna bağlı olarak ilerlemesi nedeniyle öldüğünü, olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmektedir. Bu sebeple başvurucunun diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürdüğü iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
32. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda, mağdur başvurucunun kardeşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
33. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
34. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
35. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
36. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
37. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
38. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
39. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
40. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya tam yargı davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).
41. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 59-62).
42. Başvurucu, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda başvurucunun ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Ayrıca somut olayda başvurucunun acil ve temel sağlık hizmetlerine erişememe yönünde bir iddiası bulunmadığı gibi sağlık görevlilerinin mesleki ödevlerini açıkça hiçe sayma gibi bir durumun da bulunmadığı belirtilmelidir.
43. Her ne kadar başvurucu başvuru formunda Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin kusurundan soyut bir biçimde bahsetmişse de başvurucunun iddia ettiği kusurun ne olduğuna ilişkin hiç bir açıklama yapmadığı, görevlilerin somut herhangi bir eyleminden bahsetmediği dolayısıyla iddialarını açıklama yükümlülüğünü yerine getirmediği gözetilerek bu açıdan somut başvuruda herhangi bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
44. Somut olayda başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda iken bir çok kere rahatsızlanan kardeşine bir türlü teşhis konamaması, sağlık personelince gerekli özenin gösterilmemesi neticesinde hastalığının ilerleyerek kardeşinin hayatını kaybettiğini ileri sürmektedir (bkz. § 28).
45. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.
46. Nitekim Anayasa Mahkemesi, hatalı tıbbi uygulamalar ve ihmal sonucu ölümlerde, vefat eden kişilerin yakınları tarafından hem ilgili sağlık personelinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek tazminat yolunun öncelikle tüketilmesi gerektiğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (Özer Er [GK], B. No: 2014/11770, 15/3/2018, §§ 42-66; Berat Ağardan, B. No: 2014/11076, 27/10/2016,§§ 18-32).
47. Somut olayda başvurucu, yakınının ölümü ile neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tazminat davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.