TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NUSRET BERK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/15822)
Karar Tarihi: 20/11/2019
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Hasan SARAÇ
Başvurucu
Nusret BERK
Vekili
Av. Muhammed Neşet GİRASUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mayın patlaması sonucu meydana gelen yaralanma olayı hakkında açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu olayın olduğu 12/9/2003 tarihinde geçici köy korucusu olup Şırnak'ın Uludere ilçesi Ortaköy Kureşin mevkiinde ot biçmekte iken mayına basması sonucu meydana gelen patlamada yaralanmış ve olayı ilk gören kişilerin Irak'ta yaşayan köylüler olması nedeniyle bu kişiler tarafından Irak'ın Zaho kentinde bulunan sağlık kuruluşuna götürülmüştür.
A. Cumhuriyet Başsavcılığı Tarafından Yapılan İşlemler
9. 28/10/2003 tarihinde başvurucu, Irak'tan Türkiye'ye Ortaköy köyü Harapharuş Mahallesi'nde bulunan dere yatağından yasa dışı yollar ile giriş yaptığı sırada sınır birliklerinde görev yapan askerler tarafından yakalanmıştır.
10. Başvurucu; 6'ncı Jandarma Sınır Bölük Komutanlığında aynı tarihte verdiği ifadesinde 12/9/2003 tarihinde ot toplamak için Harapruş Mahallesi'nden Kuzey Irak tarafına gittiğini, burada mayına bastığını, kendine geldiğinde Zaho'da bulunan bir hastanede olduğunu anladığını, 25/9/2003 tarihine kadar bu hastanede kaldıktan sonra Irak köylülerinden birisinin katırla kendisini Kureşin Tepesi'ne kadar getirdiğini, Türkiye'ye geçerken askerler tarafından yakalandığını beyan etmiştir.
11. Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından şüpheli hakkında 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'na muhalefet etme suçundan başlatılan soruşturma sonucunda Uludere Sulh Ceza Mahkemesi, başvurucunun pasaportsuz olarak ülkeyi terk etmek ve yine pasaportsuz olarak ülkeye giriş yapmak suçlarından ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
12. Dosya içeriğinde başvurucunun sağlık durumu hakkında 1/4/2004 tarihinde düzenlenen Diyarbakır Devlet Hastanesinin sağlık raporuna göre başvurucunun sağ bacağının diz altından ampute (kesik)ve %50 oranında sakat olduğu anlaşılmıştır.
13. Başvurucu hakkında şüpheli olarak Başsavcılık tarafından yapılan bu işlemden başka başvurucunun yaralanması ile ilgili olarak ayrı bir soruşturma yürütülmüştür. Bununla birlikte olay yerinde inceleme yapıldığına veya olay yerinin tespit edildiğine dair bir veriye ulaşılamamıştır. Resen başlatılan bu soruşturmada 26/1/2004 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği tespit edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
''Olay günü ... mağdurun ot toplamak amacıyla gittiği Irak ülkesi topraklarında bulunan Kureşin tepe mevkiinde arazide bulunan mayına basması sonucu dosyada mevcut ..doktor raporuna göre uzuv kaybına uğrayacak şekilde ya[r]alandığı, ...tahkikat neticesinde mağdurun yaralanmasına neden olan mayının ...terör örügütü mensuplarınca döşendiği gerekçesiyle evrak fezlekeye rapten Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, ancak ...Başsavcılığınca söz konusu mayının ...terör örügüt tarafından döşendiğine dair herhangi bir somut delil bulunmadığı belirtilerek olayın Türkiye dışında Irak topraklarında mağdurun kendi tedbirsizliği ve dikkatsizliği sonucu meydana geldiğinden bahisle ... gönderildiği, ...mayına basarak yaralanması nedeniyle başkasına atfı mümkün kasıt, kusur ya da ihmal bulunmadığından olay hakkında KAMU ADINA TAHKİKATA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]''
B. Hukuk Davasında Yapılan İşlemler
14. Başvurucu, Uludere Sulh Hukuk Mahkemesine (Hukuk Mahkemesi) müracaat ederek olayın olduğu Kureşin Tepelerinin Türkiye sınırları içinde kaldığına dair delil tespiti davası açmıştır. Bu davada kadastro teknisyenin de hazır olduğu keşif 20/4/2004 tarihinde icra edilmiştir. Sulh Hukuk Mahkemesi, başvurucunun mayına bastığı yer olarak gösterdiği yerin Türkiye sınırları içinde kaldığına 25/5/2004 tarihinde karar vermiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
''...Mahalli bilirkişi davacı ile birlikte köylü olduklarını, olayın olduğu esnada kendisinin köyde olduğunu, tespit isteyen[in] nasıl, nerede ve ne şekilde mayına bastığını görmediğini, mayına basma olayından 3 gün sonra Zaho'da akrabalarını aradığında olayı öğrendiğini, Irak köylüleri ile anlaşıp sınırdan davacıyı aldıklarını, davacının beyanına göre mayına bastığını söylediği yerin Türkiye topraklarında kaldığını iyi bildiğini söylemiş, ...bilirkişi... Tarihli raporunda davacının mayına bastığını iddia ettiği Kureşin tepesinin ülke sınırları içinde kaldığını bildirmiştir.
Mahkememizce C.Savcılığının hazırlık evrakları incelendiğinde davacının mayına bastığı yer ile alakalı yer gösterme veya yer tespit tutanağının tutulmadığı, kroki çizilmediği görülmüştür. Yerinde yapılan keşif[,] bilirkişinin beyanı ve raporu, mahalli bilirkişinin yeminli anlatımı ile dosya kapsamında tespit isteyenin mayına bastığı iddia ettiği Kureşin bölgesinin Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında kaldığının tespiti gerekmiş[tir.]''
C. Tazminat Talebi ve Tam Yargı Süreci
15. Başvurucu 13/7/2004 tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat ederek güvenlik güçleri veya terör örgütü mensuplarınca yerleştirilen mayının patlaması sonucunda oluşan zararlarının giderilmesini talep etmiştir.
16. Tazminat talebinin zımnen reddedilmesi nedeniyle başvurucu, Diyarbakır 2.İdare Mahkemesine 5/1/2004 tarihinde 175.000 TL maddi, 25.000 TL manevi olmak üzere toplam 200.000 tazminatın ödenmesi için tam yargı davası açmıştır.
17. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi Mardin İdare Mahkemesinin faaliyete geçmesi nedeniyle davanın yetki yönünden reddine ve dosyanın bu Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.
18. Mardin İdare Mahkemesi (Mahkeme) 29/2/2008 tarihli kararı ile davacının sınırı ihlal etmek suretiyle Irak'a geçtiği ve olayında Irak'ta meydana geldiği gerekçesi ile reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
''...Olayda, davacının kendisine verilmiş bir görev ya da izin olmaksızın 12/9/2003 tarihinde yasadışı şekilde sınırı ihlal etmek suretiyle Irak ülkesine geçtiği, burada mayına basarak yaralandığı, tedavisinin ise Irak'ın Zaho Hastanesinde yapıldığı, böylelikle kendi kusuru nedeniyle yaralandığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda davacının uğradığını iddia ettiği zararın kendi kusurlu davranışı sonucunda meydana geldiği kanaatine varıldığından söz konusu olay nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğundan bahsetme olanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmiştir. ''
19. Anılan karara karşı yapılan temyiz başvurusu sonucunda Danıştay Onbeşinci Dairesi 2/10/2012 tarihinde uyuşmazlığın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında değil 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca ve genel hükümlere göre görülmesi gerektiği, uyuşmazlığın çözümünün Danıştay Onuncu Dairesine ait olduğu gerekçesiyle dava dosyasının Danıştay Onuncu Dairesine gönderilmesine karar vermiştir.
20. Danıştay Onuncu Dairesi 28/6/2013 tarihli ilamı ile hükmün onanmasına karar vermiştir. Karar düzeltme başvurusu da aynı Daire tarafından 18/6/2015 tarihinde reddedilmiştir.
21. Kararın 12/8/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 11/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuk Anayasa Mahkemesinin Fatma Şimşek ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/7002, 11/5/2016), Mehmet Bayrakcı (2) ([GK], B. No: 2014/6100, 20/6/2019) ve Yasemin Bodur (B. No: 2017/29896, 25/12/2018) başvuruları hakkında verdiği kararlarda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 20/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun iddiaları
24. Başvurucu, ikamet ettiği köyün sınırları içinde yasa dışı örgütlerce veya güvenlik güçlerince yerleştirilmiş mayına basarak yaralanması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama,...hakkına sahiptir."
26. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Uygulanabilirlik Yönünden
27. Başvuruda öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliği sorununun değerlendirilmesi gerekir.
28. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
29. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da somut olayın koşulları dikkate alınarak -mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi- yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 109).
30. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliği olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçlarının değerlendirilmesi önem taşımaktadır (Yasin Ağca, § 110).
31. Somut olayda başvurucu, patlayıcı bir maddenin infilakı sonucunda yaralı olarak kurtulmuş ise de söz konusu maddenin öldürücü niteliği ve patlamanın başvurucunun fiziksel bütünlüğü üzerinde yarattığı etki diğer faktörle birlikte gözönünde bulundurulduğunda başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
33. Bu kapsamda başvurucu yukarıda özetlenen iddiasının değerlendirilmesinde başvurucunun ileri sürdüğü hususların Anayasa Mahkemesinin Mehmet Bayrakcı (2) kararında kabul ettiği üzere bir taraf devlet ancak kendi yetki alanı içinde gerçekleşen ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) koruma altına alınan haklardan birinin ihlali sonucunu doğuran eylem ya da ihmallerden sorumlu tutulabilecektir. Bir taraf devletin kendi mülki sınırlarının dışında da hüküm ve tasarrufta bulunduğunun kabul edildiği çok istisnai hâllerden biri taraf devletin ulusal sınırları içinde etkili bir şekilde kontrolü altında bulundurduğu bir coğrafi alanda, bayrak kuralına göre devletin ülkesi sayılan bölge ya da araçlarda meydana gelmesi ya da başka bir yerde olmakla birlikte devletin otorite ve gücünü kullanan bir görevlisi tarafından gerçekleştirilmesi hâlidir (Mehmet Bayrakcı (2), § 43).
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin 2. maddesinde öngörülen usul yükümlülüğü kural olarak ölümün gerçekleştiği ülke için geçerli olmasına rağmen somut olaydaki özel koşulların bu yaklaşımdan ayrılmayı haklı kılabileceğini fakat hangi özel koşulların 2. maddede düzenlenen soruşturma usul yükümlülüğü bağlamında yer yönünden yetkiye ilişkin bağın varlığını göstereceğini soyut olarak tanımlamayı gerekli görmediğini zira bu özelliklerin her bir davanın kendi özel koşullarına göre değişebileceğini, davadan davaya kayda değer farklılıklar meydana getirebileceğini kabul etmiştir (Güzelyurtlu ve diğerleri/Kıbrıs ve Türkiye, § 190).
35. Somut olayda başvurucu yaralanmasının bir kamusal faaliyet çerçevesinde gerçekleştiğini açıkça ve net olarak ifade etmemiştir. Başvurucu, bireysel başvuru formu ve dava dilekçesinde ifade edildiği şekliyle Türkiye sınırları içinde; olayla ilgili olarak başlatılan soruşturmada verdiği ifadesine göre ise Irak'ta bastığı mayının patlaması neticesinde yaralanmıştır. Ayrıca başvurucu, mayının devlet tarafından yerleştirildiğine veya bu mayınların temizlenmesinde yaşamı koruma yükümlülükleri kapsamında bir ihmalin bulunduğuna dair doğrudan veya dolaylı olarak bir ifadede bulunmamıştır. Dahası başvurucu, yaralanmasına sebebiyet veren mayının terör örgütü mensuplarınca da yerleştirilmiş olabileceği ihtimali bulunduğunu kabul ederek dilekçesinde bu hususa açıkça yer vermiştir.
36. Bu iddialar karşısında devletin yaşam hakkı kapsamında yükümlülükleri bağlamında başvurucunun ilk olarak devletin yetki alanına yönelik, ikinci olarak da devletin yükümlülükleri bağlamında somut, açık, savunulabilir ve kanıtlanabilir bir iddiasının bulunmadığının kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle başvurucu; yaralanmasının Türkiye sınırları içinde veya devletin yetki alanında, yine devletin yükümlülükleri bağlamında gerçekleştiğini ispatlayabilmiş değildir.
37. Başvurucunun bu kapsamda ileri sürdüğü tek husus, Hukuk Mahkemesinin yapmış olduğu tespittir (bkz. § 14). Ayrıntıları açıklandığı üzere Hukuk Mahkemesi bu tespitini somut olgu ve olaylara dayalı olarak değil başvurucu tarafından beyan edilen iddialara göre yapmış ve bu hususları da kararına açıkça yansıtmıştır.
38. Başvurucu, bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususların aksini yine şüpheli olarak verdiği ifadesinde (bkz. § 10) söylemiştir. Buna göre başvurucu, ot toplamak için Türkiye sınırlarından kendi iradesiyle Irak'a geçtiğini, burada yaralandığını ve Irak'ta bulunan bir hastanede tedavi olduktan sonra Türkiye'ye yine yasal olmayan yollardan giriş yaparken yakalandığını ifade etmiştir. Bu eylemler nedeniyle açılan davada da başvurucu yürürlükte bulunan ceza kanunlarına göre cezalandırılmıştır (bkz. § 11).
39. Tüm bu anlatılanlar ve yukarıda (bkz. § 22) verilen içtihatlar doğrultusunda değerlendirildiğinde, başvurucunun iddialarının devletin yaşamı koruma yükümlülüğü bağlamındaki ödevleri kapsamında inceleme yapılmasını gerektirecek düzeyde savunulabilir olmadığı anlaşılmıştır. Başvurucu eksikliğin giderilmesi bildirimi üzerine vermiş olduğu dilekçesinde ilk derece mahkemesinde ileri sürmediği bir hususu ''..bir an için olayın meydana geldiği yer Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalsa bile devletin sorumluluğu bulunmaktadır. Zira olayın meydana geldiği yerin coğrafik ve yerleşim durumu ile diğer özellikler dikkate alındığında devlet sınır ayrımını fiilen ortadan kaldırmaktadır. Irak ülkesi ile Türkiye Cumhuriyeti devletleri arasındaki sınır tel örgü, uyarı levhası veya başkaca bir şey ile birbirinden ayrılmış değildir. '' şeklinde ifade edip olayın gerçekleştiği yerle ilgili bu belirsizliğe de dolaylı olarak işaret etmiştir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası hakkında açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Şikâyet
1. Başvurucuların İddiaları
41. Başvurucu, ayrıca İçişleri Bakanlığına 13/7/2004 tarihinde yapmış olduğu müracaat ile başlayan yargısal sürecin 18/6/2015 tarihinde son bulduğunu ifade ederek makul sürede yargılanma hakkının da ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir.
42. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
43. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
44. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
45. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36)
46. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, mayına bastığı ve yaralandığı yerin Türkiye sınırları içinde kaldığı Hukuk Mahkemesinin kararı ile tespit edildiği hâlde Mardin İdare Mahkemesince bu hususun dikkate alınmadığını iddia ederek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereğince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması derece mahkemelerinin takdirinde olup açık bir keyfîlik olmadığı veya bariz takdir hatası içermediği takdirde Anayasa Mahkemesinin bu takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 102; İskenderun Demir ve Çelik A.Ş., § 71). Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda derece mahkemelerinin yorumlarının temel hak ve özgürlükler üzerindeki etki ve sonuçlarını değerlendirir.
50. Bu açıdan mahkeme dosyasına bakıldığında başvurucu, anılan iddiaları dava dilekçesinde ileri sürmüştür. İdare Mahkemesi ise ileri sürülen bu iddialar karşısında olayın olduğu yeri başvurucunun dava dilekçesinde ileri sürdüğü şekliyle doğrudan kabul etmemiş ve kendisi inceleme yapmıştır. Yaptığı araştırma neticesinde İdare Mahkemesi olayın gerçekleştiği yerin Irak sınırları içinde kaldığını, geçici köy korucusu olan başvurucunun görev izni olmaksızın yasa dışı şekilde Türkiye'den çıktığını kabul etmiştir. İdare Mahkemesine göre davacının zararı bu anlamda kendi kusurundan kaynaklanmaktadır ve devletin tazmin yükümlülüğünü doğurabilecek herhangi bir sorumluluk ilkesi ve şartları bulunmamaktadır.
51. Başvuruda ileri sürülen iddialar mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddiasının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.