TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NUSRET BERK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/15822)
|
|
Karar Tarihi: 20/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Hasan SARAÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Nusret BERK
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammed Neşet GİRASUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mayın patlaması sonucu meydana gelen yaralanma olayı
hakkında açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu olayın olduğu 12/9/2003 tarihinde geçici köy
korucusu olup Şırnak'ın Uludere ilçesi Ortaköy Kureşin
mevkiinde ot biçmekte iken mayına basması sonucu meydana gelen patlamada
yaralanmış ve olayı ilk gören kişilerin Irak'ta yaşayan köylüler olması
nedeniyle bu kişiler tarafından Irak'ın Zaho kentinde
bulunan sağlık kuruluşuna götürülmüştür.
A. Cumhuriyet
Başsavcılığı Tarafından Yapılan İşlemler
9. 28/10/2003 tarihinde başvurucu, Irak'tan Türkiye'ye Ortaköy
köyü Harapharuş Mahallesi'nde bulunan dere yatağından
yasa dışı yollar ile giriş yaptığı sırada sınır birliklerinde görev yapan
askerler tarafından yakalanmıştır.
10. Başvurucu; 6'ncı Jandarma Sınır Bölük Komutanlığında aynı
tarihte verdiği ifadesinde 12/9/2003 tarihinde ot toplamak için Harapruş Mahallesi'nden Kuzey Irak tarafına gittiğini,
burada mayına bastığını, kendine geldiğinde Zaho'da
bulunan bir hastanede olduğunu anladığını, 25/9/2003 tarihine kadar bu
hastanede kaldıktan sonra Irak köylülerinden birisinin katırla kendisini Kureşin Tepesi'ne kadar getirdiğini, Türkiye'ye geçerken
askerler tarafından yakalandığını beyan etmiştir.
11. Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından
şüpheli hakkında 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu'na muhalefet
etme suçundan başlatılan soruşturma sonucunda Uludere Sulh Ceza Mahkemesi,
başvurucunun pasaportsuz olarak ülkeyi terk etmek ve yine pasaportsuz olarak
ülkeye giriş yapmak suçlarından ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
12. Dosya içeriğinde başvurucunun sağlık durumu hakkında
1/4/2004 tarihinde düzenlenen Diyarbakır Devlet Hastanesinin sağlık raporuna
göre başvurucunun sağ bacağının diz altından ampute (kesik)ve %50 oranında sakat
olduğu anlaşılmıştır.
13. Başvurucu hakkında şüpheli olarak Başsavcılık tarafından
yapılan bu işlemden başka başvurucunun yaralanması ile ilgili olarak ayrı bir
soruşturma yürütülmüştür. Bununla birlikte olay yerinde inceleme yapıldığına
veya olay yerinin tespit edildiğine dair bir veriye ulaşılamamıştır. Resen
başlatılan bu soruşturmada 26/1/2004 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verildiği tespit edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
''Olay günü ... mağdurun
ot toplamak amacıyla gittiği Irak ülkesi topraklarında bulunan Kureşin tepe mevkiinde arazide bulunan mayına basması
sonucu dosyada mevcut ..doktor raporuna göre uzuv kaybına uğrayacak şekilde ya[r]alandığı, ...tahkikat neticesinde mağdurun yaralanmasına
neden olan mayının ...terör örügütü mensuplarınca
döşendiği gerekçesiyle evrak fezlekeye rapten Diyarbakır DGM Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildiği, ancak ...Başsavcılığınca söz konusu mayının
...terör örügüt tarafından döşendiğine dair herhangi
bir somut delil bulunmadığı belirtilerek olayın Türkiye dışında Irak
topraklarında mağdurun kendi tedbirsizliği ve dikkatsizliği sonucu meydana
geldiğinden bahisle ... gönderildiği, ...mayına basarak yaralanması nedeniyle
başkasına atfı mümkün kasıt, kusur ya da ihmal bulunmadığından olay hakkında
KAMU ADINA TAHKİKATA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]''
B. Hukuk Davasında
Yapılan İşlemler
14. Başvurucu, Uludere Sulh Hukuk Mahkemesine (Hukuk Mahkemesi)
müracaat ederek olayın olduğu Kureşin Tepelerinin
Türkiye sınırları içinde kaldığına dair delil tespiti davası açmıştır. Bu
davada kadastro teknisyenin de hazır olduğu keşif 20/4/2004 tarihinde icra
edilmiştir. Sulh Hukuk Mahkemesi, başvurucunun mayına bastığı yer olarak
gösterdiği yerin Türkiye sınırları içinde kaldığına 25/5/2004 tarihinde karar
vermiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
''...Mahalli bilirkişi
davacı ile birlikte köylü olduklarını, olayın olduğu esnada kendisinin köyde
olduğunu, tespit isteyen[in] nasıl,
nerede ve ne şekilde mayına bastığını görmediğini, mayına basma olayından 3 gün
sonra Zaho'da akrabalarını aradığında olayı
öğrendiğini, Irak köylüleri ile anlaşıp sınırdan davacıyı aldıklarını,
davacının beyanına göre mayına bastığını söylediği yerin Türkiye topraklarında
kaldığını iyi bildiğini söylemiş, ...bilirkişi... Tarihli raporunda davacının
mayına bastığını iddia ettiği Kureşin tepesinin ülke
sınırları içinde kaldığını bildirmiştir.
Mahkememizce C.Savcılığının
hazırlık evrakları incelendiğinde davacının mayına bastığı yer ile alakalı yer
gösterme veya yer tespit tutanağının tutulmadığı, kroki çizilmediği
görülmüştür. Yerinde yapılan keşif[,]
bilirkişinin beyanı ve raporu, mahalli bilirkişinin yeminli anlatımı ile dosya
kapsamında tespit isteyenin mayına bastığı iddia ettiği Kureşin
bölgesinin Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında kaldığının tespiti gerekmiş[tir.]''
C. Tazminat Talebi ve Tam Yargı Süreci
15. Başvurucu 13/7/2004 tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat
ederek güvenlik güçleri veya terör örgütü mensuplarınca yerleştirilen mayının
patlaması sonucunda oluşan zararlarının giderilmesini talep etmiştir.
16. Tazminat talebinin zımnen reddedilmesi nedeniyle başvurucu,
Diyarbakır 2.İdare Mahkemesine 5/1/2004 tarihinde 175.000 TL maddi, 25.000 TL
manevi olmak üzere toplam 200.000 tazminatın ödenmesi için tam yargı davası
açmıştır.
17. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi Mardin İdare Mahkemesinin
faaliyete geçmesi nedeniyle davanın yetki yönünden reddine ve dosyanın bu
Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.
18. Mardin İdare Mahkemesi (Mahkeme) 29/2/2008 tarihli kararı
ile davacının sınırı ihlal etmek suretiyle Irak'a geçtiği ve olayında Irak'ta
meydana geldiği gerekçesi ile reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları
şöyledir:
''...Olayda, davacının kendisine
verilmiş bir görev ya da izin olmaksızın 12/9/2003 tarihinde yasadışı şekilde
sınırı ihlal etmek suretiyle Irak ülkesine geçtiği, burada mayına basarak
yaralandığı, tedavisinin ise Irak'ın Zaho
Hastanesinde yapıldığı, böylelikle kendi kusuru nedeniyle yaralandığı sonucuna
ulaşılmıştır.
Bu durumda davacının uğradığını iddia ettiği
zararın kendi kusurlu davranışı sonucunda meydana geldiği kanaatine
varıldığından söz konusu olay nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğundan
bahsetme olanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar
verilmiştir.
''
19. Anılan karara karşı yapılan temyiz başvurusu sonucunda
Danıştay Onbeşinci Dairesi 2/10/2012 tarihinde
uyuşmazlığın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında değil 6/1/1982 tarihli
ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca ve genel
hükümlere göre görülmesi gerektiği, uyuşmazlığın çözümünün Danıştay Onuncu
Dairesine ait olduğu gerekçesiyle dava dosyasının Danıştay Onuncu Dairesine
gönderilmesine karar vermiştir.
20. Danıştay Onuncu Dairesi 28/6/2013 tarihli ilamı ile hükmün
onanmasına karar vermiştir. Karar düzeltme başvurusu da aynı Daire tarafından
18/6/2015 tarihinde reddedilmiştir.
21. Kararın 12/8/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmesi üzerine başvurucu 11/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuk Anayasa
Mahkemesinin Fatma Şimşek ve diğerleri ([GK],
B. No: 2013/7002, 11/5/2016), Mehmet Bayrakcı (2)
([GK], B. No: 2014/6100, 20/6/2019) ve Yasemin
Bodur (B. No: 2017/29896, 25/12/2018) başvuruları hakkında verdiği
kararlarda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 20/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun iddiaları
24. Başvurucu, ikamet ettiği köyün sınırları içinde yasa dışı örgütlerce
veya güvenlik güçlerince yerleştirilmiş mayına basarak yaralanması nedeniyle
yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
yaşama,...hakkına sahiptir."
26. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
27. Başvuruda öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliği sorununun
değerlendirilmesi gerekir.
28. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre bir olayda
yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri
doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm
gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030,
26/6/2014, § 20).
29. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da somut
olayın koşulları dikkate alınarak -mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği
ve failin amacı gibi- yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017,
§ 109).
30. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak
öldürücü niteliği olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü
üzerindeki sonuçlarının değerlendirilmesi önem taşımaktadır (Yasin Ağca, § 110).
31. Somut olayda başvurucu, patlayıcı bir maddenin infilakı
sonucunda yaralı olarak kurtulmuş ise de söz konusu maddenin öldürücü niteliği
ve patlamanın başvurucunun fiziksel bütünlüğü üzerinde yarattığı etki diğer
faktörle birlikte gözönünde bulundurulduğunda
başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
33. Bu kapsamda başvurucu yukarıda özetlenen iddiasının
değerlendirilmesinde başvurucunun ileri sürdüğü hususların Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Bayrakcı
(2) kararında kabul ettiği üzere bir taraf devlet ancak kendi yetki alanı içinde gerçekleşen ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) koruma altına alınan haklardan birinin
ihlali sonucunu doğuran eylem ya da ihmallerden sorumlu tutulabilecektir. Bir
taraf devletin kendi mülki sınırlarının dışında da hüküm ve tasarrufta bulunduğunun kabul edildiği çok istisnai
hâllerden biri taraf devletin ulusal sınırları içinde etkili bir şekilde
kontrolü altında bulundurduğu bir coğrafi alanda, bayrak kuralına göre devletin
ülkesi sayılan bölge ya da araçlarda meydana gelmesi ya da başka bir yerde
olmakla birlikte devletin otorite ve gücünü kullanan bir görevlisi tarafından
gerçekleştirilmesi hâlidir (Mehmet Bayrakcı (2), § 43).
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin 2. maddesinde
öngörülen usul yükümlülüğü kural olarak ölümün gerçekleştiği ülke için geçerli
olmasına rağmen somut olaydaki özel
koşulların bu yaklaşımdan ayrılmayı haklı kılabileceğini fakat hangi
özel koşulların 2. maddede
düzenlenen soruşturma usul yükümlülüğü bağlamında yer yönünden yetkiye ilişkin
bağın varlığını göstereceğini soyut olarak tanımlamayı gerekli görmediğini zira
bu özelliklerin her bir davanın kendi özel koşullarına göre değişebileceğini,
davadan davaya kayda değer farklılıklar meydana getirebileceğini kabul etmiştir
(Güzelyurtlu ve diğerleri/Kıbrıs ve Türkiye,
§ 190).
35. Somut olayda başvurucu yaralanmasının bir kamusal faaliyet
çerçevesinde gerçekleştiğini açıkça ve net olarak ifade etmemiştir. Başvurucu,
bireysel başvuru formu ve dava dilekçesinde ifade edildiği şekliyle Türkiye
sınırları içinde; olayla ilgili olarak başlatılan soruşturmada verdiği
ifadesine göre ise Irak'ta bastığı mayının patlaması neticesinde yaralanmıştır.
Ayrıca başvurucu, mayının devlet tarafından yerleştirildiğine veya bu
mayınların temizlenmesinde yaşamı koruma yükümlülükleri kapsamında bir ihmalin
bulunduğuna dair doğrudan veya dolaylı olarak bir ifadede bulunmamıştır. Dahası
başvurucu, yaralanmasına sebebiyet veren mayının terör örgütü mensuplarınca da
yerleştirilmiş olabileceği ihtimali bulunduğunu kabul ederek dilekçesinde bu
hususa açıkça yer vermiştir.
36. Bu iddialar karşısında devletin yaşam hakkı kapsamında
yükümlülükleri bağlamında başvurucunun ilk olarak devletin yetki alanına yönelik, ikinci olarak da devletin yükümlülükleri bağlamında somut,
açık, savunulabilir ve kanıtlanabilir bir iddiasının bulunmadığının kabulü
gerekir. Bir başka ifadeyle başvurucu; yaralanmasının Türkiye sınırları içinde
veya devletin yetki alanında,
yine devletin yükümlülükleri bağlamında gerçekleştiğini ispatlayabilmiş
değildir.
37. Başvurucunun bu kapsamda ileri sürdüğü tek husus, Hukuk
Mahkemesinin yapmış olduğu tespittir (bkz. § 14). Ayrıntıları açıklandığı üzere
Hukuk Mahkemesi bu tespitini somut olgu ve olaylara dayalı olarak değil
başvurucu tarafından beyan edilen iddialara göre yapmış ve bu hususları da
kararına açıkça yansıtmıştır.
38. Başvurucu, bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü
hususların aksini yine şüpheli olarak verdiği ifadesinde (bkz. § 10)
söylemiştir. Buna göre başvurucu, ot toplamak için Türkiye sınırlarından kendi
iradesiyle Irak'a geçtiğini, burada yaralandığını ve Irak'ta bulunan bir
hastanede tedavi olduktan sonra Türkiye'ye yine yasal olmayan yollardan giriş
yaparken yakalandığını ifade etmiştir. Bu eylemler nedeniyle açılan davada da
başvurucu yürürlükte bulunan ceza kanunlarına göre cezalandırılmıştır (bkz. §
11).
39. Tüm bu anlatılanlar ve yukarıda (bkz. § 22) verilen
içtihatlar doğrultusunda değerlendirildiğinde, başvurucunun iddialarının
devletin yaşamı koruma yükümlülüğü bağlamındaki ödevleri kapsamında inceleme
yapılmasını gerektirecek düzeyde savunulabilir olmadığı anlaşılmıştır.
Başvurucu eksikliğin giderilmesi bildirimi üzerine vermiş olduğu dilekçesinde
ilk derece mahkemesinde ileri sürmediği bir hususu ''..bir an için olayın meydana geldiği yer Türkiye
Cumhuriyeti sınırları dışında kalsa bile devletin sorumluluğu bulunmaktadır.
Zira olayın meydana geldiği yerin coğrafik ve yerleşim durumu ile diğer
özellikler dikkate alındığında devlet sınır ayrımını fiilen ortadan
kaldırmaktadır. Irak ülkesi ile Türkiye Cumhuriyeti devletleri arasındaki sınır
tel örgü, uyarı levhası veya başkaca bir şey ile birbirinden ayrılmış değildir.
'' şeklinde ifade edip olayın gerçekleştiği yerle ilgili bu belirsizliğe de
dolaylı olarak işaret etmiştir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiası hakkında açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği
değerlendirilmektedir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Şikâyet
1. Başvurucuların
İddiaları
41. Başvurucu, ayrıca İçişleri Bakanlığına 13/7/2004 tarihinde
yapmış olduğu müracaat ile başlayan yargısal sürecin 18/6/2015 tarihinde son
bulduğunu ifade ederek makul sürede yargılanma hakkının da ihlal edildiğinden
şikâyet etmektedir.
2. Değerlendirme
42. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli
ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların
Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
43. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından
incelenmesi öngörülmüştür.
44. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru
imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
45. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36)
46. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu, mayına bastığı ve yaralandığı yerin Türkiye
sınırları içinde kaldığı Hukuk Mahkemesinin kararı ile tespit edildiği hâlde
Mardin İdare Mahkemesince bu hususun dikkate alınmadığını iddia ederek
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereğince delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması derece mahkemelerinin
takdirinde olup açık bir keyfîlik olmadığı veya bariz
takdir hatası içermediği takdirde Anayasa Mahkemesinin bu takdir yetkisine
müdahalesi söz konusu olamaz (Reis Otomotiv
Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 102; İskenderun Demir ve Çelik A.Ş., § 71).
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda derece mahkemelerinin yorumlarının temel
hak ve özgürlükler üzerindeki etki ve sonuçlarını değerlendirir.
50. Bu açıdan mahkeme dosyasına bakıldığında başvurucu, anılan
iddiaları dava dilekçesinde ileri sürmüştür. İdare Mahkemesi ise ileri sürülen
bu iddialar karşısında olayın olduğu yeri başvurucunun dava dilekçesinde ileri
sürdüğü şekliyle doğrudan kabul etmemiş ve kendisi inceleme yapmıştır. Yaptığı
araştırma neticesinde İdare Mahkemesi olayın gerçekleştiği yerin Irak sınırları
içinde kaldığını, geçici köy korucusu olan başvurucunun görev izni olmaksızın
yasa dışı şekilde Türkiye'den çıktığını kabul etmiştir. İdare Mahkemesine göre
davacının zararı bu anlamda kendi kusurundan kaynaklanmaktadır ve devletin
tazmin yükümlülüğünü doğurabilecek herhangi bir sorumluluk ilkesi ve şartları
bulunmamaktadır.
51. Başvuruda ileri sürülen iddialar mahkemelerce delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme
kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddiasının kanun
yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.